@papatyahikayeleri
|
🦋 *Can acımadan bazı şeyler anlaşılmıyor. Lalin'den: Güne hafta sonuyla başlamaktan daha güzel ne olabilir ki? Hele hafta baya aksiyonlu ve yorucu geçmişse. Bir de attığım ilaçlar yüzünden sürekli uyumak istemiştim tüm haftayı. Yatağımda sağ tarafa dönerek saatin 9 buçuk olduğunu gördüm. Baya da uyumuşum, hem de deliksiz. Normal de gece bilmem kaç kez uyanırdım oysa ki. Daha fazla oyalanmadan yataktan kalktım ve pratik bir şekilde yatağımı toparladım. Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra rahat bir tayt ve askılı kol tişörtümü üzerime geçirerek saçlarımı tepemde topuz yapmıştım. Böylelikle de sabahtan burnuma dolan mis gibi kokuların sırrını öğrenmek için mutfağa gitmeye hazırdım. Mutfağa vardığımda karşılaştığım manzarayla gülsem mi, şaşırsam mı bilememiştim. Kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı masası hazırlayan Gamze kulağında kulaklıkla son hazırlıkları yapıyordu. Ne ara yapmıştı tüm bunları, hiç fark etmemiştim. Menemen, krep, taze sıkılmış portakal suyu... bu kız gece hiç uyumadı mı acaba diye düşünmeden edememiştim açıkçası. Yanına yaklaşarak kulaklığını çıkardığımda hafif irkilse de sonra gülümseyerek şarkıyı tamamen kapatmış ve bana taraf dönmüştü. "Kuzu benim bilmediğim misafirimiz mi var acaba? Bu kadar hazırlık da neden?" dediğimde kocaman gülümsedi. "Hayır, misafirimiz falan yok tabii ki de.. Bunların hepsi senin için" dediğinde gözlerim büyüdü şaşkınlıktan. Ben fazla kahvaltı etmem ki, hatta bazen hiç etmem. Bunu çok güzel biliyordu. "Benim için mi?" diyerek şaşkın bakışlarla masayı süzdüğümde gülümsemesi genişlenmişti. "Evet, doktor iyi beslen demedi mi? Şimdi o sofrada olan her şeyden yiyeceksin. Yoksa çok kötü bozuşuruz" dediğinde gözlerimin dolmaması için kendimi zor frenlemiştim. Gerçekten çok değerliydik Gamze'yle bir birimiz için. "Ne kadar düşüncelisin sen yaa. Cansın, can" diyerek ona kocaman sarılınca o da bana aynı şekilde karşılık vermişti. "Sen de benim canımsın ama konumuz bu değil. Hadi hadi soğutma hazırladıklarımı." dediğinde çoktan beni masaya doğru çekiştiriyordu... Gamze'nin hazırladığı kahvaltı masasında oluşan sessizliği aklıma gelen soruyla ben bölmüştüm. "Cenk döndü mü? Son durumlar ne?" dediğimde gülümsedi. Anlaşılan Cenk'in ailevi sorunları hallolmuştu. "İki güne kadar dönecek. Babaannesinin durumu iyiymiş çok şükür. Sonrasında zaten işi ciddiye bindirmeği düşünüyoruz. Malum babaannesi de çok istiyor. Benim halamı da biliyorsun işte" dediğinde ona hak verdim. Gamze ve Cenk bu konular da hiç acele etmek istemese de Emine babaanne ve Ayfer hala sanki sözleşmiş gibi, onların inadına bir an önce nişanın olmasını istiyorlardı. "Hayırlısı olsun kuzu" dediğimde gülümsedi. Aslında bu konular onları fazla rahatsız da etmiyordu. Sonuçta seviyorlardı bir birilerini. Bunu anlamamak için kör olmak gerekiyordu. "Teşekkür ederim canım darısı senin başına" diye cevap vermiş, ardından göz kırpmıştı. Sonrasında o yeniden kahvaltımıza dönse de, benim aklım azıcık karışmıştı. Fakat Gamze tabağıma bir şeyler bırakmayı kahvaltı boyu hiç eksik etmemişti... ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• Eda'dan Lalin'in Fatih'imle ilgili söyledikleri bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Gerçekten o söyleyince rüyadan uyanıyormuş gibi Fatih'imin durumunu fark etmiştim. Lalin çok haklıydı. Günden güne herkesten uzaklaşan bebeğim kendi kuytusuna çekilerek içine kapanıyordu. Bu böyle devam edemezdi, bir şeyler yaparak onu kısmen de olsa iki yıl önceki neşe saçan haline geri döndürmeliydik. Bu yüzden aklımda bir şeyler vardı ama tabii ki ağabeyimin de onayını almam lazımdı. Onun da durumu fark ettiğini var sayarsam ikna etmem zor olmayacaktı. En azından öyle olmasını umuyordum. Hafta sonu genelde yaptığı gibi yine kahvaltıdan sonra bahçede oturarak kahve içen ağabeyim ipadden işle ilgili dosyaları inceliyordu. Amaan zaten iş olmasa şaşacaktım. Otuz işi diş en tatlı sırıtmamı yüzüme kondurarak yanındaki sandalyeye kurulunca bana yandan ters bir bakış attı. Kesin anlamıştı hoşuna gitmeyecek şeyler söyleyeceğimi. "Nasılmış ağabeyim benim?" dediğimde gözlerini kısarak bakmıştı bana. "Ne istiyormuş kardeşim benim?" beni taklit ederek söylediklerine gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Kesinlikle beni çok iyi tanıyordu. "Hatırını sormam için illa bir şeyler mi istemem gerekiyor ağabeyciğim." yalandan kim ölmüş ki? Yoksa ölen vardı da ben mi bilmiyordum? "Edaa. Hadi güzelim, ne söyleyeceksense uzatma. Konuya gir direkt," ses tonu henüz sinirlenmediğinin, ama sinirlenmesine ramak kaldığını bas bas bağırıyordu. Zaten sinirlenmese yaşayamıyor ki bu adam(!) "Yaa hemen de anlıyorsun. Şey diyecektim ben Lalin'in dedikleriyle ilgili ne düşünüyorsun? Hani o sert çıkışmıştın ya o gün dedikleri" Lalin dediğimde okuduğu dosyada olan dikkati dağılmıştı. Gözümden kaçmamıştı tabii ki. "Bilmiyorum. Haklı ola bilir. Fatih gerçekten çok içine kapandı. Bu beni de rahatsız ediyor zaten" ah böyle konuşuyorsa umut var demek ki. "Ben düşünüyorum da Fatih'le hafta sonları bir şeyler yaparak zaman mı geçirsek. Hatta bugün ve yarın için bir şeyler düşünmüş de olabilirim" gözlerimi kaçırarak söylediklerimle kaşlarını çatmıştı. "Haa niyetin belli oldu. Ne düşündün bakalım?" ahan da ayvayı yedim. İnşallah kolay yutarım. "Fatih küçükken atları seviyordu ya. Hatta ona binmeyi de öğretecektik ama o olaylar olunca işte yarım kaldı" göz pınarlarım sulandığı için duraksamak zorunda kalmıştım. Derince nefesler aldıktan sonra yeniden devam ettim. "Acaba yeniden çiftliğe gidip birlikte zaman mı geçirsek. Ona da farklılık olacak. Belki yeniden atlarla da ilgilenir. Barkın'a da haber vereceğim. Hatta Fatih isterse Lalin'i bile davet edeceğim. Lalin diyordu ya aktiviteler düzenleseniz ben de katılırım diye." duraksayarak ağabeyimin tepkisine baktım. Benim rahmetli olan ağabeyim atları çok severdi. Zaten o öldükten sonra da çiftliye zorunda olmadıkça gitmemiştik. Düşüncelerimin etkisiyle gözümden benden bağımsız yaşlar dökülüyordu. "Güzelim, ağlama" diyen ağabeyim gözyaşlarımı siliyordu. Ağlamama asla dayanamazdı. Gülümsemeye çalışarak gözyaşlarımı kurulamasına izin verdim. "Hemen kestirip atmadığına göre umut var değil mi?" umutla gözlerine bakmayı da ihmal etmiyordum. Aslında bizim gitmemize fazla karşı çıkmazdı ama benim için asıl konu onun da gelmesiydi. "Ben gelmesem siz gitseniz ," al işte. Bunu diyeceğini biliyordum. "Olmaz ki, senin de gelmen gerek. Hadi ama ağabey. " Derince nefes aldı. Galiba sınırlarını zorluyordum. Ama olsun sonunda kabul etsin. "Tamam, baş belası. Tamam" dediğinde kocaman gülümseyerek yerimden kalktım ve arkasından boynuna sarılarak yanaklarına sulu birer öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim. Bu arada güzelimden baş belasına terfi ettin beni, gözümden kaçmadı" diyerek işi şakaya vurmuştum. "Güzel olman baş belası olduğun gerçeğini değiştirmiyor maalesef" gözlerimi devirdim. Tabii ki görmemişti. Hiç sevmez göz devirmeyi. Ama ağabeyim bu altta kalır mı? Tabii ki hayır. İşte cevabı da yapıştırmıştı. "Benden pes. Gideyim hazırlıkları yapayım bir an önce de çıkalım." çok uzatmamakta fayda var. Zira şimdi fikrini değişir falan. Allah korusun... Eve girdiğimde ikinci zor işi halletmeliydim. Fatih'le konuşmak... "Bebeğim bugün sen, ben amcan ve Barkın amcan hep birlikte çiftlik evine gideceğiz. Güzel zaman geçirmeğe" duraksayarak tepkisini ölçmeye çalıştım. Düz bakışları duygu barındırmıyordu. Ah be Fatih. Eski neşeli, çocuksu hallerini nasıl özledim bir bilsen... "Gitmek şart mı?" hayda. Bu çocuğu gezmeye götürmek istiyorum ama karşılaştığım manzara tam bir felaket... "Evet bebeğim, eğlenmeli, güzel zaman geçirmelisin. Açılmasın artık hafif hafif Fatih. Böyle kendine kapanarak nereye kadar. Ayrıca istersen eğer Lalin'i de davet ederiz" Lalin dediğimde gözlerinden geçen parıltıları görmemek elde değildi. Vay arkadaş amca yeğen Lalin'in adını duyduklarında bile etkileniyorlar. Kıskanmalı mıyım acaba? "Tamam, halacığım gidelim. Lalin ablayı da davet et ama." dediğinde ona sarıldığımda uzun aradan sonra ilk defa o da kollarını boynuma dolayarak karşılık vermişti. Bu benim gözlerimi yeniden dolduruyordu. Galiba Lalin benim yakışıklılarıma gerçekten iyi gelecekti. Ağabeyimin de ilk defa birinden etkilendiğini görüyordum. Tabii bu çok hafif, henüz yeni bir şeydi. Ama ağabeyim için çok büyük bir adımdı. "Tamam halasının canı. Davet edeceğim" yanağına öpücük kondurarak dışarı çıktığımda gözyaşlarımı da serbest bıraktım. Tam bu anda merdivenlerden yukarı çıkan abim beni görünce hızla yanıma geldi. Hemen de beni saran güçlü kollara sığınmıştım. Bu kollar benim için çok şeydi. Huzur ve güven barındıran baba kolları gibi sıcacık oluyordu her zaman. "Ne oldu güzelim?" diyen ağabeyime sarılarak hıçkırığımı bastırdım. Fatih'te olan en ufak değişim beni böyle etkiliyorsa, ilerde ne olacaktı hiçbir fikrim yoktu. Zaten ota, boka ağlayan duygusal yanımdan nefret ediyordum. "Ağabey, Fatih iki yıldan sonra bugün ilk kez sarılmama karşılık verdi. Hem de çok içten bir şekilde." dediğimde saçlarımı okşayan elleri duraksamıştı. O da benim gibi duygu karmaşasına düşmüştü işte. "Galiba, Lalin ona çok iyi gelecek" duraksamasıyla yeniden konuştum. "Bu çok güzel bir haber. Ama sürekli seni ağlarken görmekten hoşlanmıyorum. Bunu biliyorsun. Hadi artık toparlan," diyerek alınma öpücük konduran ağabeyim kendi odasına geçti. Ben de hemen hazırlıklara başlamak için hareketlendim... ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• Lalin'den (devam): Kahvaltımızı bitirdikten sonra Gamze'yle ortalığı da toparlayınca ikimiz de boş boş oturuyorduk. "Acaba dışarı mı çıksak. AVM'e falan gideriz. Zaten şirketteki Leyla yok mu? Ona da alış veriş sözüm vardı. Seni de sever Leyla zaten. Birlikte vakit geçiririz ne dersin?" diye ortaya güzel bir fikir atmıştı. "Bilemedim ki. Olabilir aslında," dediğimde gülümsemişti. "Olur, olur. Bal gibi de olur" deyince ben de gülmüştüm. Ama tam bu esnada telefonuma gelen bildirim sesi dikkatimi gelen mesaja yöneltti. Eda'dan başkası değildi mesajın sahibi. Acaba ne olmuştu. *Merhaba Lalin. Nasılsın? Mesajı okuduktan sonra gerçek mi diye bir kez daha okudum. Gamze de şaşırmamla mesajı okumuştu. "Gidecek misin?" diyerek meraklı bakışlarla beni süzen arkadaşıma döndüm. "Aslında gitmeliyim. Seanslar açısından da çok iyi olur. Ama kararsızım" dediğimde anladım der gibi baktı. "Bence de gitmelisin. Çocuk kendisi de istiyor. Ama önce Eda'yı ara ve konuş. Nereye gideceksiniz falan. Ona göre" haklıydı. Neredeydi bu çiftlik, ne kadar kalacaktılar bilmem lazımdı. "O zaman, sen Leyla'yla gidersin artık. Bir dahakine ben de katılırım size." dediğimde gülümsedi. "Tamam canım" dediğinde ben de güldüm ve Eda'yla konuşmak için kendi odama geçtim.... Eda'yla konuşunca çiftlik evinin düşündüğüm kadar uzakta olmadığını, en azından şehir dışında falan olmadığını öğrenmiştim. Bundan başka Eda'nın Fatih'le ilgili anlattıkları beni hem şaşırmış hem de üzmüştü. Atlara olan ilgisinden bu gezi de çok güzel yararlanacaktım. Onu yeniden neşeli haline döndürmek için. Aklımı istila eden düşünceleri kışkışlayarak hazırlanmaya başladım. İlk önce mini siyah sırt çantama bir parça yedek kıyafet, bir kaç parça eşya ve ilaçlarımı koyarak onu hazırladım. Daha sonra kısa bir duş aldım ve giyinmek için dolabın önüne kuruldum. Rahat bir şeyler olsun diye kahve tonlarda siyah belden kemerli, pantolonumu ve beyaz tonda olan kısa kollu tişörtümü giyindim. Ayakkabı olarak siyah spor tarz babetlerimi tercih etmiştim. Saçlarıma fön çekerek sonra salık bıraktıktan sonra açık tonlarda makyaj da yapınca hazırdım. Hazır olmamla ilgili Eda'ya mesaj atınca geriye sadece şoförü beklemek kalmıştı. Mehmet arabayı bahçede durdurunca ben de inerek bahçe de olan Pamir, Eda, Barkın ve Fatih'in yanına gittim. "Merhaba." diyerek gülümsediğimde Eda anında yanıma gelerek bana sarıldı. "Merhaba canım. Ne güzel olmuşsun" dediğinde hafif utanmıştım. Ama gerçekten de bu kombin bana çok güzel yakışmıştı. "Sen de çok güzelsin tatlım" dediğinde oyunbaz edayla kıvırcık saçlarını arkaya savurdu. Bu esna da onu hayran hayran izleyen Barkın'dan habersizdi tabi. "Merhaba. Lalin nasılsın?" diyerek el uzatan Barkın'a aynı şekilde cevap vererek elini sıktım. Sonra Pamir'in yanına geçtim. Elini uzatınca elimi elinin arasına bıraktım. Resmi değil de daha çok arkadaşça tutmuştu elimi. "Nasılsın?" diye sorduğumda "İyiyim. Sen nasılsın" diye cevap vermişti. Ama elbisemi çatık kaşlarla süzmesi gözümden kaçmamıştı. Acaba bir sorun mu vardı? Aman o zaten hep çatık kaşlı diye düşünerek aldırmamıştım. "Ben de iyiyim. Teşekkürler" diyerek elimi çektim ve geldiğimden bakışlarını benden ayırmayan Fatih'le boyumu aynı hizaya getirmek için eğildim. "Fatihciğim nasılsın?" diyerek saçlarını okşadığımda gülümsedi. Ay gülmek nasıl da yakışıyordu yakışıklıma. "İyiyim, Lalin abla sen nasılsın?" dediğinde daha da eğilerek yanağına sıkı bir öpücük kondurdun. "Ben de, iyiyim yakışıklım" dediğimde daha da güldü. Evet, bu çocuk beni gerçekten de seviyordu. Kendine kapanık, zor gülümseyen çocuk yanımda çok rahat gülüyordu. "Artık çıkabiliriz, Şimdi ben nişanlımla gidiyorum. Siz de üçünüz gelirsiniz" diyerek hayali öpücük atan Eda Barkın'ın arabasına bindi. Pamir'in eliyle işaret etmesiyle ben ön koltuğa geçtim. Fatih de arkaya geçince biz de yola çıkmaya hazırdık. Ama arkamızdan gelen bir araba dolusu koruma dikkatimden kaçmamıştı. Bu beni rahatsız etse de yapacak bir şey yoktu... Çokta sesli geçmeyen yolculuğumuzda oluşan sessizliği bozan ses benim çalan telefonum oldu. Arayanın kim olduğunu gördüğümde kocaman gülümsedim. Çünkü arayan babamdı. "Efendim, yakışıklım" diyerek telefonu açtığımda direksiyon sallayan Pamir aniden bana dönmüştü. Ne oldu ki şimdi?. "Nasılmış benim prensesim" küçüklüğümden bana prensesim diyen babama bu alışkanlığı bir türlü bıraktıramıyordum. "Ben iyiyim, asıl sen nasılsın?" dediğimde gözlerim özlemle dolmaya başlamıştı bana. "Ben de iyiyim. Ayrıca ikidir annenle konuşuyorsun, beni arayan yok. Dikkatimden kaçmadı değil, küçük hanım." dediğinde kıkırdamıştım. Aslında kendisinin işleri yoğundu bunu çok güzel biliyordu. "Oy benim yakışıklım bana darılmış mı? Kıyamam ki, sözüm olsun bir dahakine ben arayacağım"- dedim hala gülerek. Pamir'e baktığımda elleriyle direksiyonu sıktığını gördüm. Bir dakika babamla konuştuğuma mı bozulmuştu o? "Çok özledim be yavrum seni" ah işte bu anda ben de ipler kopmuş, gözümden bir damla yaşın firar etmesine engel olamamıştım. "Ben de sizi çok özledim. Baktım çabuk gelmiyorsunuz bir kaç günlük ben gelirim yanınıza" gerçekten de bir hafta sonu gidebilirdim. "Lalin abla, senin sevgilin mi var?" gözlerini far görmüş tavşan misali açan çocuk şu an aşırı tatlı gözüküyordu. O yanaklarını kocaman ısırmak istemem normal miydi acaba? Ama sorduğu soru beni de şaşırtmıştı. "Hayır canım, onu da nereden çıkardın?" dediğimde yüzü düşünceli bir hal aldı. Tabii ki amcası kılıklı kaşlarını da çatmıştı. "Ee o zaman konuştuğun yakışıklın kimdi?" ahh çocuk işte. Dediğine gülmeden edemedim. "Konuştuğum yakışıklı babamdı. Ben babama küçüklüğümden kalma alışkanlıkla yakışıklım diyorum." diye açıklama yaptığımda derince nefesler aldı. Gerçekten de şu an karşımdaki çocuk ofisime ilk gelen çocuk değildi. Benim yanımda daha mutlu, daha sevinçli olmaya çalışıyor. Bunu göre biliyorum. Bu da beni aklında çok farklı konumlandırmasından ileri geliyor ki, muhtemelen bu durum da rüyasının etkisiyle alakadar. Çünkü aynı şeyler bende de oluyor. Ben de Fatih'i diğer yanıma gelen çocuklardan çok farklı seviyorum. "O zaman iyiymiş. Bir an sevgilin var sandım." kıkırdamadan edememiştim. Konuyu uzatarak onunla biraz daha sohbet etmeliydim. "Olsa ne olacak ki " şımarık ses tonuyla sorduğumda kaşlarını çatmıştı. "Olmasın işte. O zaman ya beni görmek istemezsen, ya onu benden daha çok seversen," oy oy kıyamam ben sana. "Merak etme yakışıklım. Şu an öyle biri yok. Ayrıca ben seni hep görmek isterim, hep severim ki. Sen benden bıkmayınca ben senden bıkmam" dediğimde ışıldayan gözlerle bana baktı. "O zaman bizde kalsana hep. Kalabilir değil mi amca?" dediğinde sabahtan sohbetimize kulak misafiri olan Pamir de sohbete katıldı. "Lalin ablan da isterse tabii ki kalabilir." dediğinde şaşkınca karşımda ki dudakları yukarı doğru kıvrılan adama baktım. Bana yardımcı olmaktan, işimi zorlaştırıyordu. Resmen köstek oluyordu yaa. "Bebeğim, ben sizde kalamam ki. Benim de bir evim var, arkadaşım Gamze var. Onu yalnız bırakamam. Ama istersen bir gün seni evimde misafir ederim" dediğimde yüzü düşse de belli etmemeye çalışıyordu. Kıyamam yaa. "Tamam, amcam da izin verirse gelmek isterim" dediğinde umutlu ve masum bakışlarla Pamir'e baktım. Çünkü bende çok istiyordum Fatih'le vakit geçirmeyi. "Bir ara gidersin aslanım," dediğinde Fatih istekli bir şekilde amcasına teşekkür etti... Ondan sonra zaten çok konuşmamıştık. Ben de kafamı cama yaslayarak akıp giden yolu izlemeye başladım... ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• "Lalin, geldik" kulağıma dolan seslerle uykum yavaş yavaş açılıyordu. Bir dakika ben uyumuş muydum? Bu düşünceyle hızla gözlerimi açınca bana doğru eğilen Pamir'le göz göze gelmiştik. Ama biraz fazla yakındık sanki. O gözlerini gözlerimden çekmeyince tabii ki gözlerini ilk kaçıran ben oldum. "Kusuruma bakma, uyuya kalmışım. İlaçların etkisinden olsa gerek bu aralar fazla uykum var" dediğimde elini boş ver der gibi salladı. Nihayet uzaklaştığında ne zaman tuttuğumu bile bilmediğim nefesimi koy verdim. Bu adamın yakınlığı bünyeme ağır geliyordu. "Dert değil. Geldik hadi inelim artık. Fatih bile indi" dediğinde başımı cama çevirerek çiftliğe baktığımda etrafı saran yeşillikle büyülenmiştim. "Beğendin mi?" diye soran Pamir'e ışıldayan gözler ve kocaman gülüşle cevap verdim. "Beğenmek ne kelime. Burası çok güzel" dediğimde tatmin olmuş gibi gülümsedi. Amca yeğen benim yanımda gerçekten güle biliyorlardı. Bu konu da Eda haklıydı galiba. Bu esnada yanımıza gelen Eda, Barkın ve Fatih'te gülümsüyordu. Herkese ortam şimdiden iyi gelmişti. "O zaman, muhteşem kaçamak tatilimize başlayalım" diyerek şakıyan Eda'nın tatlılığı ortama çok güzel uyum sağlamıştı. Barkın hemen zaten onu kollarının arasına alarak kıvırcık saçlarına öpücük kondurdu. Hepimiz çiftlik evine doğru adımlarken bu kaçamakta neler olacak diye düşünmeden edemiyordum... 🦋 Evet, 7ci bölümün de sonuna geldik. Keyifli okumalar dilerim. 29.08. 2020 Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen... Sağlıcakla kalın 💚💚
|
0% |