14. Bölüm

Bölüm 13: Bana Yeniden Şarkılar Söyleten Kadın

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

Mavi Karanlık isimli duygu yüklü yolculuğumuzun on üçüncü gününden herkese selamlar.

Nasılsınız?

Bölüme gelirsek keyifle tasarladığım bir bölüm oldu. Umarım sizler de beğeneceksiniz.

Kitabın gidişatıyla ilgili yorumlar yaparsanız sevinirim. Sizce nasıl ilerliyoruz? Beklentileriniz, okumak istediğiniz sahneler var mı? Varsa neler? Lütfen yorumlarda belirtin.

Son olarak alt köşede olan yıldızımızı parlatmayı unutmayalım.

Keyifli okumalar 🎈

 

💙ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:🖤

"BANA YENİDEN ŞARKILAR SÖYLETEN KADIN."

💙🖤

*Ne zaman imkansızı seversen, işte o zaman gerçek seversin.

(Özdemir Asaf)

Melina'dan:
************

"Balonlar hazır, süsler ve tabaklar ne durumda?" Suna'nın sesini duyduğumda elimdeki son tabağı da masanın üstüne yerleştirerek başımı kaldırdım ve öğleden başlayarak harıl harıl çalışan kızlara baktım.

"Hazır hazır, bitti sayılır işler. Saat kaç bu arada?" Dediğimde bir taraftan da soluklanıyordum. Eşofmanımın cebine sıkıştırdığım telefonumu elime aldığımda saatin üç buçuk olduğunu görmüştüm.

Bugün Mirhan'ın doğum günüydü ve biz Suna'nın öncülüğünde yapacağımız sürpriz için hazırlıklarımızı tamamlamak için son dokunuşları yapıyorduk. Sabahtan pastaneyi hiç açmamış, Dilber abla ve Meliha ablaya ise izin vermiştim dün. Suna ve Leyla da okuldan erken gelince öğlen doğrudan hazırlıklara başlamıştık.

"Biz her şeyi hazırladık da? Mirhan'ı buraya hangi bahane ile getireceğiz?" Diye sormuştu Nazlı haklı olarak. Gerçekten de bunu hiç düşünmediğim gerçeği gün yüzüne çıktı.

"Aaaa tabii ki de bebeğiniz her şeyi düşündü," Suna'nın bilmiş bir tavırla konuşmasıyla gözlerimi devirdim.

"Ne kadar da mütevazısın Sunacığım," Leyla da konuşmaya dahil olduğunda Suna ona ters bir bakış atsa da bir şey demedi.

"Şimdi şöyle, ben dün akşam ağabeyime dedim ki güzel bir restoranda akşam saat sekiz için rezervasyon yaptım, doğum gününü orada kutlayacağız, o da kabul etti. Bunu dedim ki ağabeyimi buraya çağırdığımızda şüphelenmesin." Suna'nın dedikleriyle şaşkınca ona baktım. Kız gerçekten de zehir gibiydi.

"Öteki yandan ağabeyimin buraya çağırmak kalıyor ki onu da Nazlı ve Harun ağabey halledecek." Leyla'nın olayları arifesinde Nazlı ve Harun da en azından birbirlerini tanımak için konuşmaya başlamışlardı. Bu duruma en çok sevinen bendim. Nedensizce çok iyi bir ikili olacaklarına inanıyordum.

"O nasıl olacak?" Diye soran taraf Nazlı oldu.

"O da şöyle olacak, ben sabah mesaj attım Harun ağabeye zaten, yani durumdan haberdar. Plan da şu: Harun ağabey, ağabeyimin yanında olduğu bir anda Nazlı'ya mesaj atacak. Nazlı sen de onu arayarak Melina fenalaştı, hastaneye de gitmek istemiyor diyeceksin. Hani ne yapacağını bilememiş gibi, onları aramışsın." Suna anlattıkça şaşkınlık seviyem hızla tavan yapıyordu. Bu kızın aklında gerçekten de kırk tilki aynı anda dolaşıyordu.

"Kurban niye ben oluyorum ki? Senin fenalaştığını söylesin daha iyi," dedim ben de Suna'ya. Gerçekten ben fenalaştım diye Mirhan'ın koşarak buraya gelecek olması durumu biraz garibime gitmişti.

"Ayy Melina bu kadar plan yapmışım onu mu düşünemedim sence? Benim pastanede ne işim var bu saatte? İnandırıcı olması lazım ya hani." İmalı imalı konuşmasıyla özellikle beni seçtiğini anlıyordum. Her ne kadar bahanelerle inkar etse dahi.

Suna ağabeyi ile aramda olan yakınlaşmaların gayet farkındaydı. Hatta sadece Suna değil, Nazlı ve Leyla da. Yanaklarımı şişirdim. Düşecektim şimdi hepsinin diline.

"Off, tamam ne yapalım? Öyle olsun madem," dediğimde Suna derin bir nefes koy verdi. Anlaşılan kabul etmem diye endişelenmişti.

"O zaman ben şimdi eve çıkıyorum, hem üstümü değişeceğim, hem de annemi, Melisa'yı ve ağabeyimin gitarını alıp geleceğim. Siz de son hazırlıkları yapın, sonra ararız." Dediğinde artık sayısını bile unuttuğum kez şaşırdım.

"Bir dakika, gitar mı dedin sen? Mirhan ağabey gitar mı çalıyordu?" Leyla'nın da sesi en az benim kadar şaşkın çıkmıştı.

"Yani lise döneminden başlayarak öğrendi, kaç sene de çaldı ama, işte boşanma olayları, babamı kaybetmek falan derken, birkaç senedir eline bile sürmedi gitarı. Ben de istiyorum ki bugün onu yeniden eski günlerine döndüreyim," Suna'nın anlattıklarıyla Mirhan ile ilgili bilmediğim çok şeyin olduğunu bir kez daha anladım.

"Neyse ben çıkayım artık, yarım saat kadar sonra gelirim zaten," dediğinde daha fazla beklememiş, çantasını da alarak koşar adım uzaklaşmıştı.

Suna çıktıktan sonra derince nefeslenerek yaptığımız süslere baktım. Pastayı ise dün geceden hazırlamıştım. Mirhan'a özel olarak polis temalı pasta yapmıştım. Geç saatlere kadar pastanede kalmış, pastayı özenle hazırlayarak süslemiştim.

 Geç saatlere kadar pastanede kalmış, pastayı özenle hazırlayarak süslemiştim
 

(Pastamız/Temsili)

"Nazlı, başka bir iş yoksa ben de üstümü değiştireyim içeride?" Diye seslendim Nazlı'ya. Altın sarısı saçlarını savurarak imalı imalı baktı bana.

İçimden kocaman bir of çektim. Bunlar benimle daha çok uğraşacak demiştim değil mi?

"Hazırlan tabii, günün en güzeli senin olman gerekiyor sonuçta." Bilmiş tavrı karşısında gözlerimi devirmeden edemedim.

"Öyle bir zorunluluğum olduğunu hatırlamıyorum Nazlıcığım," dedim resmen dişlerimin arasından. İçimden bir ses her şeyin daha yeni başladığını söylüyordu ama şu an için bu sesi susturmak zorundaydım.

Nazlı sırıtarak bana bakmaya devam ettiğinde Leyla'nın da güldüğünü gördüm. Demek ki o da duymuştu konuştuklarımızı.

"Siz iflah olmazsınız, ben gidiyorum," daha fazla beklemeden içeri geçtim. Zira sevimli arkadaşlarım susmayacaktı bu gidişle.

İçeri girdiğim gibi doğrudan mutfağın hemen yanında olan küçük oturma odası gibi tasarladığımız odaya geçtim. Burayı çalışanlarımız ve kendimiz için önemli işlerimiz falan olursa diye düşünmüştük en başından. Küçük olan bu odada bir koltuk, küçük bir aynalı dolap, birkaç tane sandalye ve eski bir masa vardı.

Sabahtan koltuğun üzerine bıraktığım kıyafetleri giyinmeye başladım. Kırmızı renk çiçek desenli bir etek bluz takımı tercih etmiştim. Bluzun kolları kısaydı ve göbeğimi hafif açıkta bırakıyordu. Eteği ise dizlerimin bir karış üstünde sayılıyordu.

Dakikalar içinde giyindikten sonra saçlarımı dağınık bir topuz yapmış, yüzüme çok hafif makyaj yapmış, son olarak ise portakal çiçeği ve vanilya karışımı aromasında olan parfümümden sıkmıştım üstüme. Ardından Mirhan için aldığım hediye paketini elime alarak odadan çıktım. Paketi hediye faslına kadar vitrinin arkasına koymayı düşünüyordum. Hediye olarak ise çok sevdiğim, Emily Bronte tarafından yazılan Uğultulu Tepeler kitabını almıştım Mirhan'a. Umarım okuduğu zaman o da sevecekti.

Tekrar geri döndüğümde Suna ve Melisa'nın geldiğini gördüm. Fakat Macide teyze yoktu. Oysa planda onun da gelmesi vardı. Leyla ve Nazlı'nın yanındaysa Yusuf vardı. Leyla onu da davet etmek isteyince biz de onay vermiştik.

"Melina abla, buralar çok güzel olmuş," koşarak bana sarılan küçük kızı sarmaladım ben de.

"Evet tatlım, çok güzel olmuş," dediğimde eğilmiş, yanaklarına birer öpücük kondurmuştum.

"Sen de çok güzel olmuşsun, peri kızı gibi, çiçekler içinde," kıyafetimi hayranlıkla süzdükten sonra dediklerinden sonra kocaman gülümsedim.

"Asıl sen tam bir prenses olmuşsun bebeğim," dediğimde mutlulukla gülümsedi. Ardından Leyla ve Nazlı'nın yanına koştu. Gerçekten de pembe elbisesinin içinde oldukça tatlı duruyordu.

"Annen neden gelmedi Suna?" Fuşya renginde askılı kol tulumun içinde çok güzel gözüken Suna'ya çevirdim bakışlarımı merakla.

"Hem biraz başı ağrıyordu, hem de gençsiniz siz takılın rahatça dedi, ne kadar ısrar ettiysem ikna edemedim," Macide teyzenin bu kadar anlayışlı olması gerçekten çok güzeldi.

"O zaman akşam hatırlat bana da pastadan ayıralım annene, şeker hastası çok yiyemez biliyorum ama en azından oğlunun doğum günü pastasının tadına baksın." Dediğimde Suna başını belli belirsiz salladı.

"Çok iyi düşündün Melina," dediğinde ikimiz de Leyla ve Nazlı'ya taraf ilerledik.

"O zaman pastayı getirelim, mumları hazırlayalım, sonra da ağabeyimi arayalım. Olur mu?" diye sorduğunda içimi hafiften heyecan dalgaları sarmaya başladı.

"Pastayı sen tutarsın Melina, sonuç olarak yapmak için o kadar uğraştın." Suna'nın tavırlarından ne yapmaya çalıştığını gayet iyi anlıyordum ama hiç bozuntuya vermedim.

"Kesinlikle, emeğimi başkalarına yedirmem!" Abartılı abartılı söyleyerek gözlerimi devirdiğimde Suna gülse de bir şey demedi.

Ben de daha sonra mutfağa geçerek pastayı ve hazırladığımız mumları aldım ve tekrar geri döndüm.

"Evet, Nazlıcığım, oyunculuk performansını göster bakalım. Telefonu hoparlöre al, biz de sessiz olalım," Suna'nın direktifleriyle herkes heyecan ve sessizlikle beklemeye başladı.

Nazlı ise önce Harun'a mesaj atmış, Mirhan'ın yanına geçmesini söylemişti. Harun'dan geri dönüş geldikten on dakika kadar sonra aramıştı Nazlı. Daha inandırıcı olsun diye.

"Efendim Nazlı?" diyerek açmıştı telefonu Harun. Sesi anında tüm pastaneye yayıldı.

"Harun, Melina fenalaştı sanırım atak geçirdi, hala kendine gelemedi tam olarak, ama bir türlü hastaneye götüremiyoruz. Ben de ne yapacağımı bilemedim." Nazlı'nın telaşlı çıkması için özen gösterdiği sesiyle gülme isteğimi zar zor bastırdım.

"Ne olmuş Melina'ya? İyi mi?" Harun'un da özellikle ismim konusuna baskı yapması gözümden kaçmamıştı.

"Ne olmuş ne olmuş? Melina'nın nesi var?" Daha Harun'a cevap veremeden Mirhan'ın sesi gelmişti anında. Endişeli çıkan sesiyle istemsizce üzüldüm. Boşuna endişelendirmiştik.

"Ver bana telefonu devrem," Mirhan'ın dedikleri üzerine birkaç ufak haşırtı sesleri duyuldu.

"Nazlı, nesi var Melina'nın?" Mirhan gerçekten de korkmuş gibiydi. Sesi onu yeterince ele veriyordu.

"Bilmiyorum, bir anda titremeye başladı sanırım atak geçirdi, yarı baygın şu an, iyi değil ama bir türlü hastaneye gitmeye ikna edemiyorum. Suna'yı aradım belki o bakarsa bir şey yapar ama açmadı o da, son çare sizi aradım." Dedi Nazlı nefes nefese gibi çıkması için özen gösterdiği ses tonuyla.

"Ben geliyorum hemen, en geç yarım saate orada olurum. Dayansın biraz lütfen," Mirhan'ın epeyce endişeyle çıkan sesiyle gözlerim doldu dolacak kıvama geldi. Ses tonu bile nasıl hemen değişmişti.

"Tamam bekliyoruz, lütfen acele edin." Dedikten sonra Nazlı daha fazla dayanamayarak kapattı telefonu.

"Ay adamın yüreğine inecekti neredeyse, keşke başka bir şey düşünseydik." Nazlı'nın da sesi üzgün çıkmıştı. O da elle tutulur cinsten olan endişeyi fark etmişti demek ki.

"Kızlar, ağabeyimin polis olduğunu unutmayın, o her gün ne olaylar görüyor, duyuyor. Rahat olun bir şey olmaz. Biz yavaştan ışıkları söndürelim, Harun ağabeye yazdım varmalarına azıcık kala mesaj atacak, o zaman mumları yakarız." Suna'ın dedikleri içime az da olsa su serpse de dua ediyordum ki endişeyle hız falan yapmasınlar. Kötü bir şey olmasın lütfen bugün Allah'ım...

Yirmi beş dakika kadar sonra Harun mahalleye giriş yaptıklarıyla ilgili mesaj atmış, biz de yerlerimize geçerek pastanın da mumunu yakmıştık.

"Melinaaa," diye bağıran Mirhan bir hışımla kapıyı açtığında ışığı açan Leyla ile bizleri görmüş, şokla sarsılması gecikmemişti.

"İyi ki doğdun Mirhan, İyi ki doğdun Mirhan, İyi ki doğdun Mirhan..." hepimiz bir anda okumaya başladığımızda Mirhan hala şaşkın gözlerle bizi izliyordu.

"İyi ki doğdun babacığımmm," koşarak Mirhan'ın kucağına tırmanan Melisa'yı bir hışımda kucaklaşmıştı.

"Bu bu..." diyerek birkaç küçük adım ileri atan adamın şaşkınlığı hala yüksek seviyedeydi.

Ben de elimdeki pastanın mumları sönmeden Mirhan'a doğru adımladım ve tam karşısında durdum.

"İyi ki doğdun Başkomiserim," gülümseyerek dediğimde sonunda şoktan ayılan Mirhan da gülümsemeyi başarmıştı.

Pastayı vakit kaybetmeden üflemesi için ona doğru uzattım.

"Dilek tutmayı unutma babacığım," Mirhan'ın yanağına öpücük kondurmayı da ihmal etmemişti Melisa dediklerinden sonra.

Mirhan ise saniyelerce gözlerimin içine bakmıştı.

"En kötü günüm böyle olsun," diye fısıldayarak mumu üflediğinde dileğinin inceliğini düşündüm. En kötü günüm böyle olsun... Keşke, gerçekten de en kötü günümüz böyle olsaydı... Fakat hayat sürprizlerle doluydu. İyi gün kadar kötü gün de vardı.

Mirhan pastasını üfledikten sonra yerimize geçmiştik. Nazlı pastaları dilimlemiş, Leyla müzik açmıştı. Herkes pastasını yerken bir taraftan da koyu bir sohbete dalmıştık.

Saat ilerledikçe Suna Melisa'yı ve bir dilim pasta da alarak eve geçmiş, Melisa'yı bıraktıktan sonra annesine de pastayı vererek tekrar geri dönmüştü.

Biz ise hala masalarda oturarak hazırladığımız içeceklerden, çerezlerden yiyor sohbete devam ediyorduk.

"Demek sen de işin içindeydin?" Mirhan kötü bakışlarla Harun'a baktığında biz gülüyorduk.

"Vallah devrem, her şey şu bücür cadının başının altından çıktı," diyen Harun bizi hiç şaşırtmayarak Suna'yı hemencecik satmıştı. Bir de konuşurken parmağıyla Suna'yı işaret etmesi yok muydu? Hepimiz kahkaha etmiştik.

"Harun ağabey, birincisi ben bücür cadı değilim, ikincisi satış hızının maşallahı var valla," Suna'nın sitemi gecikmediğinde Mirhan her ne kadar sorgular gibi takılmaya çalışsa da, mutlu olduğu aşikardı.

"Onu bunu boş verin de, abicim biz senin için bir şey daha hazırladık," diyen Suna ile Mirhan pür dikkat kardeşine bakmıştı.

"Şimdi ne geliyor acaba?" Demişti Mirhan büyük bir merak dalgasıyla. Bu sefer Harun da düşünceli bir surat ifadesi takınmıştı. Çünkü onun da gitar olayından haberi yoktu.

Suna ise bir şey demeyerek yerinden kalktı ve dakikalar içinde gitarla geri döndü. Bakışlarım hemen Mirhan'ı bulduğunda afalladığının şahidi olmuştum.

"Bizim için bir şeyler çalmanı istiyoruz," gitarı hemen Mirhan'ın yanına bırakan Suna ile Leyla da arkada çalan müziği kapatmıştı. Şu an hepimiz Mirhan ve afallamış suratına bakıyorduk.

"Suna'cım, ben nice zamandır çalmıyorum, yadırgadım gitarı," Mirhan daha çok çalmak istemiyormuş gibi gözüküyordu, Suna ise vazgeçecek gibi durmuyordu.

"Abicim, unutmadığını biliyorum, lütfen kırma bizi, hem Melina, Nazlı ve Leyla da merak etmişlerdi çalmanı." Yine benim adıma vurgu yapılmıştı ve Mirhan anında bana bakmıştı. Sanki Leyla ve Nazlı'nın ismi hiç söylenmemiş gibi.

"Öyle mi?" diye sordu Mirhan hafif ama acayip bir tınıyla.

"Öyle," dedim direkt ben de gözlerinin içine bakarak. Gözlerinden geçen anlık duygu değişimlerinin şahidi oluyor, gözlerimi kaçırmamak için zor duruyordum.

Mirhan ise ilk birkaç dakikada bir gitara bir bana baktı durdu. Aklından bir şeyler geçiyordu ve herkes de sanki bunu anlamış gibi sessizce duruyordu.

"O zaman bu şarkıyı, merak edenler ve yeniden çalmamı sağlayanlar için çalıyorum," gitarı kavrayarak dediklerinde her ne kadar çoğul eki kullansa da doğrudan gözlerimin içine derin derin bakması...

Sanki bu şarkıyı Melina için çalıyorum demek istiyormuş gibiydi... Belki de ben fazla anlam yüklüyordum bilmiyorum.

"Oooooo," Suna ve Harun aynı anda tezahürat yaptığında ben yanaklarımın al al olduğunu hissediyordum.

Özledim seni, düştüm yollara
Açtım gönlümü rüzgarına
Bir hayaldi sanki, bir macera
Yıkıldım, kelimeler paramparça...

Gitarı eline almış, sandalyesini hafif geri itekleyerek tamamen yerleşerek çalmaya başlamıştı. Daha şarkının ilk cümlesinden gözlerimin içine bakmaya başlamasıyla kalbim teklemişti. Seçtiği şarkıysa çok sevdiğim şarkılardan biriydi: Mahzar Alanson-Yandım.

Yandım, yandım
Yandım, yandım ah ki ne yandım!
Bana yeniden şarkılar söyleten kadın...

Bana yeniden şarkılar söyleten kadın... sanki bana söylüyor gibiydi. Sankisi fazlaydı. Doğrudan gözlerimin içine duygu yüklü bakışlarla bakması, ara sıra gözlerini kapatması, duygu yükünden titreyen kirpikleri... Benimse hızlı hızlı çarpan kalbim. Tanrım, neler oluyordu böyle?

Baka baka doyamadım, hem kokladım da
Sarhoşluğu geçmedi hala
İçimde sevdan

Hala hoş bir havan var
Ne güzel adın
Bir çizik attın gönlüme, kanattın...

Mirhan'ın söylediği her satırda duygu selinde boğuluyordum. Kalbime yabancı olan bu hisler gözlerimin dolmasına neden olacak cinstendi. Fakat şu an, burada, böylesi nadide dakikaların içinde ağlayamazdım.

Yandım, yandım
Yandım, yandım ah ki ne yandım!
Bana yeniden şarkılar söyleten kadın...

Yine aynı vurgu... aynı duygu yükü. Tam da o kısımda gözlerini açtı ve gözlerime kitlendi: Bana yeniden şarkılar söyleten kadın...

Sağ gözümden süzülen tek damlaya engel olamadığımda hızlıca sildim. Kimse fark etmesin istemiştim ama çok geçti. Gözlerini bir an bile olsun üstümden ayırmayan Mirhan görmüştü...

Şarkı bittiğinde herkes bir anda alkışlamağa başladığında ben de hemen alkış tufanına katıldım.

"Çok güzel söyledin Mirhan ağabey, sesin de çok güzelmiş," demişti Leyla hayranlığını gizleyemeden.

"Teşekkür ederim abicim," demişti Mirhan da gülümseyerek.

Ben ise hiçbir şey demeyerek sadece gülümsedim. Hala yoğun duyguların esaretindeydim. İşin kötü yanı bu duygulardan kolayca kurtulamayacağımı anlamadı.

"Tam da bunun üstüne hediyemi vereyim ben," demişti Suna. Daha sonraysa özenle paketlenmiş hediyesini çıkardı.

"Doğum günün kutlu olsun ağabeyim benim. İyi ki benim biricik ağabeyimsin." Suna ve Mirhan sarıldıklarında bizler de ayağa kalkmış, hediyelerimizi hazırlamaya başlamıştık.

"Asıl sen iyi ki varsın başımın tatlı belası," demişti Mirhan kardeşinin saçlarının arasına öpücük kondurarak.

Daha sonra Suna'nın hediyesini açmıştı. Hediye gitar şeklinde olan güzel bir masa süsüydü. Harun'un hediyesi güzel bir saat, Nazlı'nın hediyesi kravat, Yusuf ve Leyla ise ortak olarak parfüm hediye ettiler.

Sıra bana geldiğinde aldığım kitabı uzattım ona.

"Okuduktan sonra bir gün üzerine konuşmak isterim ona göre, doğum günün kutlu olsun mahallemizin kahraman polisi." Dediğimde gülümsedim.

Mirhan ise hiç beklemediğim bir şey yaparak elini belime yerleştirdi ve yanaklarıma birer öpücük kondurdu. Feleğim şaştığında nasıl tepki vereceğimi bile bilmiyordum. Bu adama neler olmuştu bugün böyle? Şarkılar, öpücükler. Aklım ve kalbim Allah'a emanetti, yoksa Mirhan ya aklımı alacak ya da kalbime indirecekti bu hareketleriyle.

"Teşekkür ederim mahallemizin hamarat pastacısı," göz kırparak benden uzaklaşan adama bakakalmıştım.

Allah'ım bir anda niye burası çok sıcak olmuştu ki?

Ben daha kendime gelememişken bir anda pastanede Mirhan'ın az önce söylediği şarkı yankılanmaya başladı.

"Hadi bu güzel şarkıyla dans edelim," Leyla'nın sesiyle herkes hareketlendiğinde ilk dans eden de Leyla ve Yusuf olmuştu.

Harun ve Suna da dans etmeye başladığında Mirhan yanıma yaklaşarak elini bana doğru uzattı.

"Dans edelim mi?" Diye sorduğunda ilk başta kendimi geri çekmek istesem de, doğum gününde onu kırmak da istemediğimin farkındaydım.

"Edelim," daha fazla bekletmediğimde elimi avuçları arasına koydum.

Biraz ilerleyerek boş bir alana geçtiğimizde Mirhan'ın eli benim belimi benim elimse onun omuzunu bulmuştu.

Gözlerini benden ayırmadığında ben de ona bakmaya çalışarak usul usul ileri geri sallanıyordum. Fakat ara sıra istemsiz olarak gözlerimi kaçıyordum.

Saniyeler sonra etrafa bakındığımda Suna'nın Nazlı ve Harun'un dans etmesini sağladığını görerek gülümsedim.

Gülümseyen yüzümle Mirhan'a baktım tekrar. O kadar yakındık ki, kendine has kokusu başımı döndürüyordu.

"Nazlı, sana bir şey oldu dediğinde çok korktum." Mirhan'ın hafif fısıltısıyla ne diyeceğimi bilemedim bir an.

"Bu kadar korkacağını tahmin edemedik, inandırıcı olsun diye öyle dedik," diye saçma sapan açıklama yaptıktan sonra yanağımın içini ısırdım.

"Pastayı sen mi yapmıştın?" Diye sordu bana bir taraftan da dans etmeye devam ederken. Konuyu değiştirmesi gözümden kaçmasa da, uzatmadan ona ayak uydurdum.

"Hıhım, beğendin mi?" diye sordum ben de merakla.

"Çoook," dedi ve güldü. Utanarak bakışlarımı kaçırdım.

"Şarkıyı çok güzel söyledin sen de, gitar konusunda çok yetenekliymişsin," dedim saniyeler sonra aklıma gelen şeyle.

"Şarkıyı güzel söylememin sebebi, şarkıyı ithaf ettiğim kişiydi." Dediğinde şaşırarak baktım ona. Kısaca şarkıyı o kişi için özenli söylediğini ima ediyordu.

Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Yavaştan ise dansın sonlarına doğru geliyorduk.

"Kim ki o kişi?" Dedim, daha çok cevabını bildiğimi bir sorunun cevabını ondan duymak istiyormuş gibi bir tavırla. Bana, bize ne oluyordu böyle hiçbir fikrim yoktu.

"Bana yeniden şarkılar söyleten kadın, sen..." dediğinde yerimde kıpırdayamaz bir halde ona bakmayı sürdürdüm.

Yaptığı atakla beni öyle bir kilitlemişti ki, nasıl tepki vereceğimi bile bilememiştim. Şarkıyı bana ithaf ettiğini tahmin etmiştim ama doğrudan ondan duymak çok garibime gitmişti...

Ona yeniden şarkılar söyleten kadın olmak... Oldukça garip bir duyguydu ve de hoş...

 

 

💙🖤💙🖤💙🖤💙🖤

20.06.2024

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Nasıldı bölüm?

En beğendiğiniz sahne veya detay hangisi oldu?

Mirhan'ın Melina'ya koşuşuna ne diyorsunuz?

Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Sağlıcakla kalın

Bölüm : 02.12.2025 13:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...