@papatyahikayeleri
|
Merhaba; ikinci bölümle geldim. Fakat oy ve yorumlarınızın azlığı, sayfamı takip etmeyişiniz beni biraz üzüyor. Lütfen ailemizi büyütmekte yardımcı olun. Keyifli okumalar diliyorum 🌼
Medya: Esat Çapanoğlu 💜 Maysa'nın anlatımından: "Merak etme Selma hanımım. Maysa benim lafımın üstüne söz söylemez. Fakat gönlün olsun diye soracağım ona da. İçin rahat olsun." Diyen babam her zamanki gibi beni görmezden gelerek kararlar veriyordu. Kızının gönlünün olup olmadığını Selma hanım için soracakmış. Ah be baba, şu yara bere içinde olan kalbimi bir kerecik sevginle ısıtsan keşke... Daha fazla orada dayanamayarak mutfağa gitme fikrinden vazgeçmiş, az önce indiğim merdivenleri tekrar çıkmış, kendimi odama atmıştım. Ne yapacağımla ilgili en ufak tek bir fikrim bile yoktu... Odanın içinde volta atarken ne yapmam gerektiğiyle ilgili bir fikre sahip olmadığım için kendime kızıyordum. Babam Maysa'yla konuşacağım demişti. Muhtemelen birkaç gün içinde, hatta belki de düşündüğümden bile erken konuşacaktı. Bense ne diyecektim bilmiyorum. Onu seviyorum. Her şeyden, herkesten çok. Bu tartışmaya kapalı bir konu doğru ama bir birliktelik için onun da beni sevmesi gerekmez miydi? O ise beni sevmek bir kenara, o gözle bir kadın olarak bile görmüyordu. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. Odada volta atarken yatağımın solundaki komodinin üstünde duran saate takıldı gözlerim. Daha üç buçuktu saat. İçim içime sığmazken bu olanları birileriyle kesinlikle paylaşmam gerekiyordu. O yüzden cebimden telefonumu çıkararak üç yıllık arkadaşım olan Sanem'i aradım. Üçüncü çalışta açmıştı. "Efendim canım?" Diyerek konuştuğunda heyecanlı bir şekilde nefes alıp vermekle meşguldüm ben. "Sanemmmm..." telaş ve heyecan karmaşası yaşıyordum. Sanem'se artık sesimin bu tonunu ezberlemişti. Daha doğrusu alışmak zorunda kalmıştı. "Dur tahmin edeyim, Esat bey cephesinden yeni havadisler var." Dediğinde şaşırmadan edememiştim. Hemen nasıl anlamıştı yav? "Nasıl anladın kız iki dakikada?" Dediğimde uçuk kafamla neye şaşıracağımı bilemiyordum artık. "Eee üç senedir her Allah'ın günü dilinin tek kelamı Esat olunca, seni böylesine heyecanlandıran bir olayın illaki Esat'la ilgisi vardır diye düşündüm." Aklımın bir köşesinde daha sonra Sanem'i alkışlayacağımla ilgili notlar aldım. Kız yine zehir gibiydi, maşallah. "Zehir gibisin yine mübarek." Alayla dediğimde kıkırdamıştı. "Biliyorum valla. Neyse patlatma beni meraktan da dökül bakayım, ne oldu?" Dediğinde stresten tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım. "Evdeysen gel bize, ya da ben geleyim size. Yüz yüze konuşmak istiyorum." Demiştim ben de. Gerçekten de telefonda onca şeyi anlatamayacaktım. "Oha. Mevzu derin diyorsun. Gel o zaman sen, evde yalnızım ben. Annem ve babam Ayşe halamı ziyarete gittiler. Rahat rahat konuşuruz." Dediğinde sevinmiştim. Kesinlikle rahatça konuşmak şu an en çok ihtiyacım olan şeyler listesinde ilk sıralardaydı. "Tamam bebek, geliyorum hemen." Diyerek telefonu kapattığımda üzerimi değiştirme gereği duymadan direkt odadan çıkmıştım. Sanem'le üç senedir arkadaştık. Çapanoğlu konağından iki sokak aşağıda oturuyordu ailesiyle. İkimiz de aynı bölümde okuduğumuz için çok kolay kaynaşmış, iyi birer arkadaş olmuştuk. Odadan indiğim gibi soluğu mutfakta aldığımda halamın yemek yaptığını, babamınsa çay içtiğini görmüştüm. "Ben yarım saat için Sanem'in yanına gidiyorum. Evde yalnız ve sesi biraz hasta gibiydi. Bir gidip bakmak istiyorum." Dediğimde babamın ters bakışlarıyla karşılaşmıştım. Fakat bunu umursamadım. Zaten o bana hep ters bakışlarla bakıyor. Bir kere sevgi ya da şefkat görmedim o donuk bakışlarda. "Ne işin var sürekli bir yerlerde? Dizini kırıp evde oturacağın günü ne zaman göreceğiz biz?" Sinirle konuşan babam gözlerimi devirme sebebimdi. Hayır okuyordum, ayrıca Aras'ın bakıcılığını yaptığımdan dolayı Esat bey çıkan bakıcının maaşını benim hesabıma aktarıyordu. Üstelik burs da alıyordum. Hiç kimseye yardım dışında bir ağırlığım da yoktu. Fakat herkesi memnun etsem de babamı bir türlü memnun edemiyordum anasını sattığımın dünyasında. "Kız hasta diyorum baba. Beş dakika gidip bakacağım işte. Tek arkadaşım o, biliyorsun." Normalde inatlaşırdım fakat şu sıra suyuna gitmem daha iyiydi. En azından bir karar verene dek. "Ne halin varsa gör." Off baba, offf. Ne olur sanki normal insan gibi cevap versen. Halam bana her zamanki üzgün bakışlarından attığında sorun yok der gibi gülümsedim. Zira halam pek karışmıyordu babamla durumuma, çünkü birkaç kere karışmak istediğinde işler iyice kötüleşmiş, babam daha çok sinirlenmişti. Daha fazla oyalanmama kararı alarak hızla evin bahçeye açılan çıkış kapısına ulaşmış, terliklerimi çıkararak dolaba koyduktan sonra beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirmiştim. Bahçeye çıktığımda hiç vakit kaybetmeden Sanem'lere doğru yola koyulmuştuk. "Nereye gidiyorsunuz Maysa hanım? İsterseniz biz bırakalım." Esat'ın direktifleri gereği korumalar ve şoförler bana hanım diyordu. Bu durum her ne kadar hoşuma gitmese dahi sesimi çıkarmıyordum. "Arkadaşımın yanına gidiyorum ve de gerek yok. Evleri hemen iki sokak aşağıda." Diye cevap verdiğimde şoförün konuşmasını beklemeden yoluma devam etmiştim. Mardin Artuklu'nun tarih kokan sokaklarında adımlıyordum. Ciddi anlamda çok seviyordum doğduğum, büyüdüğüm bu toprakları. Her taşı altın gibi değerli gözüküyordu gözlerime. Öğlen saatleri olsa gerek dışarda pek kimse gözükmüyordu. Arkadaşımın oturduğu eve varmama bir sokak kala gördüğüm kişi karşısında adımlarım duraksamıştı istemsiz olarak. Zira gözleriyle tüm vücudumu deyim yerindeyse yiyip bitiren kişi Osman'dı. Şöyle ki, Osman Sanem'lerin komşuluğunda oturuyordu. İşleri nedeniyle şehir dışında yaşıyordu eskiden. Fakat bu topraklara geri döndüğü üç-dört ay oluyordu ve beni her gördüğünde böyle bakar, sürekli sıkıştırarak bir şeyler diyordu. Bu durum beni fazlasıyla rahatsız etse de Sanem dışında kimseye bir şey dememiştim. Okul döneminde zaten şoförle gidip geliyordum. Şimdi de tatil olduğu için de çok karşılaşmıyorduk, yani sadece buraya geldiğimde karşılaşıyorduk. "Merhaba," yanından geçip istediğimde atik bir hareketle bileğimi kavradığında kaşlarım anında çatılmıştı. "Bırak." diye adeta tısladığımda bir taraftan da tedirgindim. Allah korusun, biri beni şu pozisyonda görse laf söz olurdu anında. "Sakin ol güzelim. Dediklerimi düşündün mü diye merak ettim." Bileğimi bıraktığında dediği şeyle gözlerim devrilmişti. Ruh hastası gibi davranıyordu bazen. "Birincisi ben senin güzelin falan değilim, o laflarına dikkat et. Ayrıca dediklerini umursamadım bile. İstemiyorum işte seni, apaçık ortada. Rahat bırak beni." Sinirle dediklerimden sonra arkama bile bakmadan koşarak uzaklaşmaya başladım oradan. "Bu konu burada bitmedi Maysa." Diye bağırmalarını umursamadan kendimi Sanem'lerin yaşadığı sokağa attım. Nefes nefese kaldığımdan dolayı adımlarımın hızını biraz düşürerek arkadaşımın evinin önüne geldim ve hiç beklemeden zili çaldım. "Hoş geldin canım." Sanem her zamanki tatlılığıyla gülümsüyordu. Koyu kahve, badem şekilli kocaman gözleri, küçük düz burnu, dolgun dudakları, esmer teni ve beline kadar uzanan koyu kahve saçlarıyla çok güzel bir kızdı. "Hoş buldum." Diyerek içeri girdiğimde az önce yaşadıklarım yüzünden derin bir nefes koy verdim. "Bir şey mi oldu? Betin benzin atmış." Sanem'in sorduğu soruyla başımı olumlu anlamda sallamıştım. "Bir bardak su ver önce, sonra konuşalım." Dediğimde ayakkabılarımı çıkarmış, arkadaşımın benim için çıkardığı terlikleri giyinmiştim. "Geç benim odama otur, geliyorum ben de." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallayarak odasına geçmiş, her zaman olduğu gibi yatağın üstüne oturmuştum. Bu aradaysa kalp çarpıntımın da azaldığını hissediyordum. "Anlat bakayım, ne oldu? Ne bu halin?" Bir dolu bardak serin suyu bir dikişte içerek komodinin üstüne bıraktığımda Sanem tekrar sorularını sıralamıştı. Onu daha fazla merakta bırakmamak için olan biten her şeyi anlatmaya başladım. Önce Osman konusunu, sonra da babam ve Selma hanımın konuşmasını. Sanem'inse dinledikçe şaşırma dizeyi yükseliyordu. "Kızım, bu Osman ya seni rezil edecek ya da başına bir iş açacak. Başta diretmez diye düşünmüştüm ben ama yolunu kesip kolunu tutmak nedir? Bu konuyla ilgili bir şeyler yapmamız gerekiyor artık." Dediğinde ona hak veriyordum. Fakat ne yapacağımı asla bilmiyordum. "Haklısın ama ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Babamı biliyorsun, an kolluyor bana patlamak için, ona söyleyemem. Polise de gidemem, herkes, tüm mahalle hatta tüm Mardin duyar." Dediğimde o da bana hak vermiş olacak ki, yüzü düşünceli bir hal almıştı. "Offf, neyse sıkmayalım canımızı. İlla ki buluruz bir yolunu. Sen diğer konuyu ne yapacaksın peki?" Dediğinde iç çektim. "Onu da bilmiyorum ki. Esat'ı çok seviyorum ben biliyorsun. İlk aşkım o benim. On dokuz yaşım bile yoktu daha ondan hoşlandığımda. Başta çocukluk hisleridir, basit hoşlantıdır diye düşünsem de, zamanla öyle olmadığını anladım. Ondan başkasını düşünmek dahi istemiyorum hayatımda." Diyerek duraksadığımda Sanem titreyen ellerimi kavramıştı. Gözlerimse dolmak için an kolluyordu. "Aras var bir de. Üç buçuk yıldır hayatımın neşe kaynağı. Daha minnacıktı ilk gördüğümde onu. Kucağımda büyüdü, kollarımda uyudu." Dediğimde artık tutamadığım damlalar birer birer firar etmeye başlamıştı. "Ama evlilik, çok farklı bir şey ve çok ani oldu bu durum. Esat beni sevmiyor. Bunu bile bile onunla evlenmek kendimi uçurumdan aşağı atmak olmaz mı?" Dediğimde Sanem bir şey dememiş beni dinlemeye devam etmişti. "Fakat bir taraftan da Selma hanım onu evlendirmek istiyor, bu ben olmasam dahi birileri olacak. O zaman ben hem ondan hem de Aras'tan uzak kalmak zorunda kalacağım." dediğimde gözyaşlarım hızlanmıştı. "Şşht. Sakin ol. Evet, haklısın. Zor bir durumdasın ama bence en önemlisi ne istediğini bilmen. Hayat adil davranmıyor, seçimlerimizse hayatımızı şekillendiriyor. Sen ne gibi bir yol seçersen seç, ben hep en büyük destekçin olacağım, unutma bunu." Dediğinde kollarını boynuma dolayarak bana sarılmıştı. "Sen iyi ki varsın Sanem. Sen de olmasan ne yapardım ben." Dediğimde sırtımı sıvazlıyordu o. "İstediğim şey belli aslında. Üç yıldır hayalini kurduğum olay şimdi benim bir şey yapmama gerek bile kalmadan olacak. Allah nasip etmeyeceği şeyin hayalini kurdurtmazmış. Fakat bir taraftan da korkularım var, ne yapacağımı bilmiyorum." Dediğimde 'seni anlıyorum' der gibi başını sallamıştı. "Seni çok iyi anlıyorum güzelim. Bence ani karar verme, önce bekle baban ya da halan seninle konuşsun. O esnada da bol bol düşün, kafanda tart ne yapacağını." dediğinde mantıklı bulmuştum onu. "Haklısın, çok teşekkür ederim." Dediğimde içten bir şekilde gülümsemişti. "Ben kalkayım artık. Malum Aras biraz ortalıkta olmadığımda mızmızlanıyor." Güldüğümde o da gülmüştü. "Akşam yemeğine kalsaydın, birlikte yerdik." Dediğinde başımı olumsuzca iki yana sallamıştım. "Yok canım ya, başka zamana sözüm olsun. Şimdi evden beş on dakikalık izinle çıktım. Sorun çıkaracak babam sonra biliyorsun." Dediğimde omuzlarını düşürse de, bir şey dememişti. Zira haklı olduğumu biliyordu. "Maysa," odasından çıktığımızda Sanem'in sesiyle duraksamıştım. "Ne oldu canım?" demiştim merakla. "Eve yalnız gitme. Çağır bizi okula bırakan şoför vardı, Yiğit'ti galiba ismi. Gelip alsın seni, Osman seni bekliyor olabilir. Ben bırakırdım seni ama ben olduğumda bile yaklaşıyor biliyorsun." Dedikleriyle oflamıştım. Fakat haklı olduğunu da biliyordum. Sonuç olarak buralardan birine yakalanarak her tarafta laf söz malzemesi yapamazdım kendimi. Buralar büyük şehirlere hiç benzemezdi. "Öyle yapayım o zaman. Gelirken gerek yok demiştim beni bırakmalarına, başım falan ağrıyor derim o zaman." dediğimde beni onaylamıştı. Ben de hiç beklemeden elbisemin cebine sıkıştırdığım telefonumu alarak gereken numarayı tuşlamıştım... ******* Esat'ın anlatımından: Başım dosyalara gömülü durumdayken aklımın bir köşesini de eski defterlerde örtülü kalmış geçmiş kaplamıştı. O geçmiş ki zaten hiçbir zaman aklımdan çıkmaz, hep bir köşesini meşgul ederdi. Geçmiş tamamen oğlum ve eski karım olacak Selen'le ilgiliydi. Gerçi karım demeye bile dilim varmıyor. Çünkü kendisi tam bir orospuydu. Beni Aras doğduktan birkaç ay sonra sözde en yakın arkadaşım olan Cihan'la aldatmıştı. Bu olayı ben o zamanlar ikimizin de ortak arkadaşı olan Murat sayesinde öğrenmiştim. Murat bu durumu öğrendikten sonra kalleş arkadaşımızı uyarsa da sonuç elde etmeyince bana gerçekleri anlatmıştı. O günden sonra Selen ve Cihan, yurtdışına kaçmış, bizse boşanmıştık. Böyle başlamıştı benim asabi, insanlara güvenmeyen bir adama dönüşme serüvenim. Derince iç çektiğimde beni düşüncelerim çıkmaz sokaklarından çekip çıkaran şey kapının tıklatılması ve annemin sesini duymuştum. "Müsait misin oğlum?" annemin sorusuyla istemsiz olarak önümdeki dosyayı kapatmıştım. "Tabii anacım, gel" Dediğimde usulca kapıyı açmış, içeri girerek masamın önünde koyduğum siyah renkli suni deriden yapılmış iki karşılıklı koltuktan birine oturdu. Her zaman yaptığı gibi eliyle eşarbını düzeltti. Annem, altmış yaşında, orta boylu, hafif dolu bedenli bir kadındı. Kara gözleri, gençken kara, şimdiyse beyazlamış saçlarıyla güzeldi de. Babamı, Mustafa Çapanoğlu'nu yaklaşık sekiz sene önce kaybetmiştik. O zamanlar ben İngiltere'den yeni dönmüştüm. Orada işletme ve ekonomi bölümlerinden oluşan iki diplomalı programla Üniversiteyi bitirmiş, ardından yüksek lisans da yaparak geri dönmüştüm. Fakat buraya döndükten birkaç gün sonra babamın haberiyle sarsılmış, kısa süre sonraysa babamdan kalan işlerin başına geçmek zorunda kalmıştım. "Seninle önemli bir konu konuşmak istiyorum." dediğinde önemli konunun ne olduğunu az çok tahmin etmiştim. Zira annem yaklaşık iki senedir benim evlenme konuma takmış, evlenmem için diretiyordu. Yine muhtemelen bu konuyla ilgili konuşacaktı. "Dinliyorum anacım. Konuşalım." dediğimde Maysa'nın kahveyle birlikte getirdiği suyu alarak bitirdim. Konuşacaklarını aşağı yukarı tahmin ettiğim için istemsiz olarak gerilmiştim. "İlk evliliğinde sana hiç karışmadım biliyorsun. Okuduğun okulda tanıştığın bir Türk kızını gelin olarak getirdin bu eve. En ufak bir itirazda bulunmadım, oğlumun sevip seçtiği kadın benim de başımın tacı, gelinimdir dedim." Tahmin ettiğim konuya giriş yapılacağından artık emin olmuştum. Fakat bu kadar edebiyat yaparak başlamasından, bu kez sadece evlen baskısıyla kurtulamayacağımı anladım. "Ama artık evlenmen gerektiğini düşünüyorum. Aras büyüyor, ona anne gerekiyor. Bunun yanı sıra sana da hayat arkadaşı gerekiyor, karının yaptığı kalleşlik yüzünden kendini cezalandıramazsın. Artık bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyorum." Haklısın, biliyorum anne. Fakat yaşadıklarım da dile kolay şeyler değildi. Murat, ben, Cihan çocukluk arkadaşıydık. Cihan'ın böyle bir şey yapması, artı bu işte sevdiğim kadının da olması beni derinden yaralamıştı. Kadınlara, etrafıma, genel olarak insanlara olan güvenimi yerle bir etmişti bu olay. Toparlanmam bile yıllarımı almıştı. "O yüzden birkaç saat önce Halit'le konuştum. Kızının ağzını arasın diye. Onun da gönlü varsa, onunla evlenin istiyorum." dediğinde aniden kaşlarım çatılmıştı. Halit beyin tek kızı Maysa olduğuna göre, annem Maysa'yla mı evlenmemi istiyordu? "Anne senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? O kız benden kaç yaş küçük, daha okuyor. Nasıl evleneyim ben onunla?" diye sesimi azıcık yükselttiğimde laflarımı yarıda bölen şey annemin elini havaya kaldırması olmuştu. "Bunları ben de biliyorum elbet. Fakat Aras'ın onunla çok mutlu olduğunu görüyoruz. Ayrıca çok efendi, aklı başında bir kız. Yaş farkınızın farkındayım oğlum. O yüzden kızının ağzını ara dedim ya Halit'e. Gönlü yoksa tabii ki de olmayacak böyle bir evlilik. Zorla kızı gelin edecek halimiz yok." Dediğinde anneme hak vermiştim. Aras onu çok seviyordu ve olası bir evliliği sadece Maysa sayesinde normal karşılardı. Fakat ben kendimden bu kadar küçük bir kızla evlenemezdim. Hatta rüyasında birkaç kere Maysa'ya anne diyerek sayıkladığının da şahidi olmuştum. Özellikle hasta olduğu zamanlarda böyle oluyordu. "Anne yine de olmaz bu iş, keşke Halit beyle konuşmadan önce benimle konuşsaydın ya." Sinirle söylenmiştim. Kendi başına iş yapıyordu annem. "Esat. Eğer kızın da rızası olursa bu evlilik olacak." Dediğinde sinirle ayağa kalkmıştım. Benim gözümde küçük bir kız çocuğundan farksızdı o kız. Güzeldi evet, iyi kalpliydi aynı zamanda, bunları görüyordum. Fakat olmazdı. On bir yaş kendimden küçük biriyle yapamazdım. Hem yaşı küçük diye evlilik de istemiyor olabilirdi. "Olmayacak dedim ben de anne. Nasıl düşünürsün böyle bir şeyi? Ayrıca nasıl benden habersiz özel hayatımla ilgili işler çevirirsin? Halit beyle konuşmak ne demek ya?" Sinirle elimi saçlarımın arasına geçirdim. Benim ayaklanmamla annem de oturduğu koltuktan ayağa kalkmıştı. "Esat dedim. Bu evlilik olacak. Kız rıza gösterse tek kelime bile etmeyeceksin. Yoksa ne annelik haklarımı, ne de sütümü helal etmem sana. Son nefesime kadar da sen isimli oğul tanımam. Böyle de bilesin." Annemi ağzım açık şekilde dinlerken o cevap bile vermeme fırsat tanımdan hızlı adımlarla odadan dışarı çıkmıştı. "Ahhh, anneee ahhhh..." diye bağırdığımda sinirle masadaki kalemi alarak kırmıştım. Nasıl böyle konuşurdu. Nefes alamadığımı hissettiğimde çareyi bahçeye çıkmakta bulmuştum. En azından hava alırdım. Annem sağ olsun, tüm dengemi bozacak laflar etti. Odamdan dışarı çıktığımda Aras ve Hatice hanımın Aras'ın odasından çıktığını görerek duraksamıştım. Aras sinirli gözüküyordu. "Birazdan gelecek Maysa ablan, Aras'cım" Hatice hanımın oğlumun saçlarını okşayarak dedikleriyle Aras pek ikna olmamıştı. Benimse aklımı kurcalayan şey Maysa'nın nereye gitmesiydi. Zira okul da yoktu. "Bana ne, gelsin işte." Kollarını küskün bir edayla göğsünde birleştirdiğinde gerçekten de Maysa'nın evde olmadığı zamanlarda nasıl huysuzlaştığı aklıma geldi. Gerçek anlamda çok seviyordu oğlum şu mavi gözlü kızı. "Aysima ablanla sana en sevdiğin çikolatalı kurabiyelerden yaptık. Hadi gidelim onları ye sen, Maysa ablan da o zamana kadar gelecektir." diyen kadınla oğlum az da olsa yumuşamıştı. "Tamam gidiyorum ama o zamana kadar gelsin." diyerek koşmaya başlamıştı Aras. "Dur oğlum, yavaş. Düşeceksin." diye bağıran Hatice hanımı tabii ki dinlemeyerek çoktan merdivenleri inmişti bile benim minik yaramazım. "Neler oluyor Hatice hanım?" Hatice hanım da merdivenleri inmek için hareketlendiğinde buna izin vermeyerek aklımı kurcalayan o soruyu dolayısıyla sormuştum. "Maysa kızım arkadaşına kadar gitti de, arkadaşı hastalanmış. Aras da bunu öğrenince mızmızlık yapmaya başladı Esat bey." diyen kadınla başımı belli belirsiz salladım. Benim bildiğim bir arkadaşı vardı, onun da ismini hatırlayamasam da buraya geldiğinde görmüştüm birkaç kez. "Anladım." dediğimde Hatice hanım müsaade isteyerek mutfağa inmişti. Ben de daha fazla oyalanmadan kendimi bahçeye atmış, yürüye yürüye adamlarımın olduğu alana kadar gelmiştim. Aklımı istila eden şeyse Maysa'ydı. Üç seneyi aşkındır tanıdığım bu küçük kız güzeldi evet, güzel olduğu kadar da saf, masum ve tatlıydı. Bu tarz şeyleri şimdiye kadar çok kez aklımdan geçirsem de, çabucak kendimi frenleyerek durdurmuş, böyle düşünmemem gerektiğini hatırlatmıştım kendime. Fakat annemin yaptığı ataktan sonra bu düşünceleri kafamdan kışkışlayamıyordum. Bunun nedeni neydi bilmiyordum. Bildiğim tek şeyin o kız istemese asla onunla evlenmeyecektim. zaten isteyeceğini de sanmıyordum. Sonuç olarak gençti, güzeldi neden otuzunu aşmış, çocuklu bir adamla evlensindi ki? "Merhaba abi," Yiğit sesiyle toparlanarak korumalarıma bakmıştım. "Merhaba." demiştim durgun ses tonumla. Ah anne ahh... Sessiz sakin hayatımı bir anda tepetaklak ettin. Bir de ağzından otuz iki yıldır duymadığım laflar çıkmıştı. Sütümü helal etmem. Fakat annemin çok inatçı ve dediğim dedik kişiliğini çok iyi bildiğimden dolayı dediğini yapacağından da adım kadar emindim. "Dalgın gibisin abi, bir sorun yoktur İnşallah?" diyen Yiğit'e baktım. Yaşadığım karmaşa ve ikileme sorun diyebilir miydik acaba? "İş konuları yüzünden, her zamanki olaylar." Diye geçiştirdiğimde bir şey dememişti. Yiğit benim yanımda yaklaşık sekiz yıldır çalışan en yakın ve en eski elemanımdı. Artık aramızda dostluk olmuştu. Benden sadece dört yaş küçük olmasına rağmen, bana hep abi diyordu. Onu feyz alan diğer adamlarım da bu hitabı kullanıyordu. İkimiz de sessizleştiğimizde Yiğit'in çalan telefonu bozmuştu sükutu. "Buyurun Maysa hanım." Diyerek telefonu açan çalışanımla dikkatim anında o tarafa dönmüştü. Neden aramıştı ki onu şimdi? "Tabii efendim, hemen geliyorum." Diyerek telefonunu kapatan çalışanımla, açıklama ister gibi suratına bakmıştım. "Abi, Maysa hanım kendini kötü hissettiğini, başının ağrıdığını ve onu arkadaşının evinden almamı rica etti." Dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Yiğit'i onun için ben ayarlamıştım her gün okula rahat gidip gelmesi için. O da her gün bizim eve yakın oturan arkadaşını da alarak gidiyordular okula. Fakat şu an aklımı istila eden şey niye kendini kötü hissetmesiydi? Ne olmuştu ki acaba? "Sen dur aslanım, ben giderim onu almaya." Dediğimde Yiğit şaşırsa da bir şey demeyerek cebinden çıkardığı arabanın anahtarını bana uzatmıştı. "Nerede arkadaşının evi?" diye sormuştum bir taraftan da arabalar olan tarafa ilerlerken. "Abi arkadaşı Sanem hanım, bizim üzüm bağında çalışanların büyüğü olarak çalıştırdığımız Ahmet beyin kızı." dediğinde anladım der gibi başımı sallamıştım. Ahmet beyin evinin yerini biliyordum. İçimi saran merak dürtüleriyle arabayı çalıştırmış ve küçük hanıma ne olduğunu öğrenmek için yola koyulmuştum.
********** 10.05.2023 İkinci bölümümüz de bitti arkadaşlar. Lütfen düşüncelerinizi eksik etmeyin. Sağlıcakla kalın
|
0% |