Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm: 3

@papatyahikayeleri

Merhabalar sevgili Maysa okurları

Yepyeni bölümle karşınızdayım..

Oy ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Profilimi takip ederek ailemizin büyümesine yardımcı olsanız çok mutlu olurum.

Neyse, fazla uzatmayarak bölümlü başbaşa bırakıyorum sizi;

Keyifli okumalar💛

*******************

Maysa'nın anlatımından:
••••••••••••••••••••••••••••••••

"Yalanım gerçek çıktı yeminle, başım ağrımaya başladı." Dedim yüzümü Sanem'e çevirerek. Evlerinin koridorunda durmuş, Yiğit'in gelmesini bekliyorduk.

"Sakin ol biraz. Su akacak yolunu bulacak derdi hep anneannem. Bir şekilde her şey yoluna girecek. Sıkma bu kadar canını." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallamak dışında bir şey yapamamıştım.

"Bak Yiğit de geldi galiba," dediğinde Sanem kapıyı açmak için hareketlenmişti. Ben de giyindiğim terlikleri çıkarmış, beyaz sporlarımı geçirmiştim ayağıma. Aşağı eğildiğimde başımın gerçekten de ağrıdığını bir kez daha hissetmiştim.

"Esat bey, hoş geldiniz..." arkadaşımın şaşkınlık barından sesiyle, dilinden dökülen isimle donakalmıştım. Esat mı gelmişti beni almaya? İyi de neden?

"Hoş bulduk, Maysa buradaymış, onu almak için geldim." Sertçe yutkunduğumda kalbimin yine dört nala koşar gibi hareketlendiğini hissediyordum. Tıpkı onu ne zaman görsem olduğu gibi.

Yavaşça eğildiğim yerden kalkarak kapının arkasından çıktım. Kara gözleri anında mavi gözlerimle buluşmuştu. Yine çok yakışıklıydı. Yine çok karizmatikti.

"Esat bey..." ne diyeceğimi bilemez biçimde mırıldandığımda gözlerimi kaçırmıştım.

"Hazırsan gidelim." Her zamanki taviz vermezliğini koruyan ses tonuyla konuştuğunda başımı olumlu anlamda sallayarak cevap vermiştim.

Ardından Sanem'e taraf dönerek sarılmıştım.

"Görüşürüz canım." Mırıldandığımda o da beni sarmalamıştı. Heyecandan dolayı ellerim buz gibi olmuştu. Niye beni almak için kendisi gelmişti, anlayamıyordum.

"Görüşürüz. Dikkat et kendine." Diyen arkadaşımla başımı belli belirsiz sallayarak tekrar beni bekleyen kara gözlü adama taraf dönmüştüm.

Eliyle işaret yaptığımda Sanem'lerin evlerinin giriş kısmındaki merdivenleri indim Esat'ın hemen ardından. Arabanın yanına ulaştığımızda benim için ön koltuğun kapısını açması beni bir kez daha şok etmişti.

"Ağzını kapat da bin arabaya." Dalgın halimden Esat'ın dalgavari ses tonuyla sıyrıldığımda ağzımın gerçekten de açık kaldığını yeni idrak ediyordum. Allah'ım bu adamın kalbimle kesinlikle zoru vardı.

Benimle dalga geçmesine karşılık vermeyerek arabaya binmiştim. Kısacık bir süre sonra sürücü tarafın kapısı açılmış, Esat tüm heybetiyle sürücü koltuğuna kurulmuştu. Kısa bir an gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde arabayı çalıştırdığını görerek gözlerimi kaçırmıştım hızla. Neden beni almak için kendisi gelmişti sorusu hala aklımın bir köşesini kemiriyordu.

"İyi misin?" düşüncelerimden sıyrılmama neden olan şey Esat'ın otoriter ses tonuydu. Bir adam bir insana iyi olup olmadığını sorarken bile sesinin otoritesinden taviz vermez miydi yahu?

"Ha... şey, iyiyim siz nasılsınız?" Fakat niye öyle bir soru sorduğunu anlayamadığım için dumur tarzı cevap verdiğimde Esat'ın biçimli dudakları hızlıca yukarı doğru kıvrılmıştı.

"Ben iyiyim şaşkın kız. Başım ağrıyor demişsin ya, onu soruyorum. İyi misin şimdi?" gözlerimi büyük bir oranla açarak dediklerini idrak ettiğimde elim istemsiz olarak alınma gitmişti. Doğru, ben başım ağrıyor demiştim Yiğit'e.

"Daha iyiyim şimdi. Teşekkür ederim." Ne diyeceğimi bilemez şekilde mırıldandığımda kendimi ziyadesiyle gergin hissediyordum.

"İstersen torpidoda ağrıkesici ve su vardı. Al bir tane," dediğinde beni düşünüyor olması bile kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atmasına neden oluyordu. Tanrım, şu an yaşadığım bu şey gerçekti değil mi?

"Yok teşekkür ederim, evde geçmezse alırım." Dedim kısaca. Açıkçası başımda öyle şiddetli bir ağrı olmadığı için boşuna ilaç kullanmak istemiyordum.

Esat'sa cevabım üzerine bir şey dememeyi tercih ederek arabayı çalıştırmıştı. Böylelikle de eve doğru yola koyulmuştuk.

Sessizlik içerisinde geçen kısa yolculuğumuz bittiğinde araba tanıdık konağın bahçesinde durmuştu.

Bakışlarımı konağın bahçesinden çekerek sevdiğim adamın kara gözlerine çevirdim. Gözlerinde beni her baktığımda içine çeken acayip bir tını vardı. Koyu siyah bir zeytin gibiydi gözleri. Kaşları, saçları, sakalları da gözlerinden geri kalmıyordu.

"Şey, beni almak için neden siz geldiniz acaba?" Çekingen çıkmıştı ses tonum. Fakat merakıma da yenik düşmüştüm bir kere.

Sorumun üzerine Esat keskin bakışlarını bana çevirmişti.

"Canım öyle istedi." Tek kaşını yukarı kaldırarak umursamazca verdiği cevapla önce küçük çaplı şok yaşamış, ardından kaşlarımı çatarak bakmıştım ona.

"Bıraktığınız için teşekkürler Esat bey." Vurgu yaparak dedikten sonra cevap vermesini beklemeden arabadan inmiştim.

Canı istemişmiş beyefendinin. Gıcık herif işte ne olacak. Sinirle eve doğru yürüdüğümde patavatsız tavrı aklımdan çıkmıyordu.

Eve girdiğimde odama gitmeyi es geçerek halamın yanına gitme kararı alarak mutfağa doğru adımlamıştım. Mutfaktan içeri girdiğimde son akşam yemeği hazırlıklarının yapıldığını anlamam uzun sürmemişti.

"Halacımmm..." bağırarak yanağına öpücük kondurduğumda benim bu hallerime gülerek bakan Aysima ablaya göz kırpmıştım..

"Deli kızımm..." diyen halam da güldüğünde etrafa göz gezdiriyordum ne yapmışlar akşam yemeği için. Kısa bir an bakındıktan sonra domates çorbası, fırında biber dolması, kabak meze ve çoban salata hazırladıklarını görmüştüm. Domates çorbasına da bayılırdım.

"Ohhh, kızıl elli hatunlarım döktürmüş yine." abartılı konuşmama halam göz devirmişti.

"O kızıl elden sende de var. Yapmaya yardım etmedin, bari sofrayı aç." diyen halam yine moodundaydı anlaşılmıştı.

"Emriniz olur sultanım, hemen," diye yanıtladıktan sonra servis tabaklarını alarak sofrayı açmak için salona doğru adımlamaya başlamıştım...

Saatler içinde sofra hazırlanmış, yemekler yenmişti. Aras akşam yemeğini erken yediği için ben herkesle birlikte oturmamıştım. Genelde Aras ailesiyle birlikte sofraya oturduğu zamanlarda ben de onlarla oturuyordum. O yüzden akşam yemeğimi mutfakta Aysima abla ve halamla yapmıştım.

Sonrasında minik paşama masal okumuş, derin uykuya dalana kadar odasında beklemiştim. Ardından kendi odama geçtiğimde saatin artık on bir buçuk olduğunu görünce daha fazla oyalanmadan banyoya girmiştim. Odam Elif ablanın eski odası olduğundan dolayı evde bulunan ikinci en büyük odaydı. Dolayısıyla kocaman bir oda olduğu gibi içine birleşik banyosu da vardı.

Banyoda işlerimi hallettikten sonra odama geri dönmüş üzeri komplo küçük küçük papatya desenleriyle dolu mavi eşofman ve kısa kollu üzerinde kocaman bir papatya baskısı olan yine mavi gömlekten oluşan pijama takımımı giyinerek yatağıma uzanmıştım.

Elime telefonumu aldığımda arkadaşımdan mesaj geldiğini görünce direkt whatsapp'ı açmıştım.

*Bademli çikolatam: Eee neler oldu arabada? Var mı bir gelişme?

Evet Sanem rehberimde bademli çikolata diye kayıtlıydı. Kocaman badem şekilli gözleri ve esmer tenine ancak böylesi bir isim yakışırdı. O ise beni, mavi gözlerime, çoğu kahve ara ara kızıl tutamların da serpildiği saçlarıma, bembeyaz tenime papatya nahifliğini çok yakıştırdığı için beni papatyam diye kaydetmişti.

*Siz: Aşırı bir olay yok be yaa. Kısaca asayiş berkemal...

*Bademli çikolatam: Tüh, vukuatsız ve gıybet yapmadan mı kapatacağız şimdi geceyi ?

Deli arkadaşımın mesajı istemsizce yüzümü güldürmüştü...

*Siz: Maalesef, Yarına artık...

Yazdığım mesaja gülme emojisiyle tepki bıraktığında ben de uygulamadan çıkarak telefonumu kapatmış, ardından komodinin üstüne koymuştum. Uykumun olmadığı kanısına vardığımda komodinin üstünden yarım kalan kitabımı aldım. Jane Austen: "Aşk ve Gurur" kitabını okuyordum bir haftadır. Sadece geceleri okuduğum için biraz yavaş ilerlesem de kitap çok güzeldi:

"Evlilikte mutlu olmak tamamen bir şans işi. Tarafların yaratılışları ne derece uygun olursa olsun bu mutlu olma şanslarını artırmaz. Hayatı birlikte sürdüreceğin insanın kusurlarını, mümkün olduğunca az bilmek daha iyidir."

Kitabı okumaya daldığımda son okuduğum cümleyle aklıma yine Esat, evlilik gibi düşüncelerle doluvermiş, yanaklarımı şişirmiştim kocaman sıkıntıyla. Ciddi anlamda ne bok yiyecektim ben hiç bilmiyordum. Onu çok seviyordum, asla hayır diyemeyeceğimin de farkındaydım. Fakat bu endişelerimin olduğu gerçeğini gram değiştirmiyordu.

Oflayarak kitabın arasına mini mouse desenli kitap ayracımı koydum ve kitabı tekrar komodinin üstüne bıraktım. Gram uykum yoktu. Normalde en geç bir gibi uyuyan ben şu an saatin ikiye ramak kalmasına rağmen uykum asla yoktu.

Uyuyamayacağımı anladığımda yataktan kalktım. Üstümü değiştirip değiştirmeme kararı arasında gidip gelirken pijamalarımın aslında gayet düzenli olduğu kanısına vararak değişmedim. Zaten bu saatte beni kim görecekti ki? Herkes çoktan uyumuş olmalıydı.

Düşüncelerime son vererek telefonumu aldım ve pijama eşofmanımın yan ceplerinden birine tıkıştırarak odadan dışarı attım vücudumu. Merdivenleri ikişer ikişer inerek mutfağa gelmiştim.

Buzdolabının önünde durduğumda Aras'ın pipetli meyve sularından karışık aromalı olanlardan aldım bir tane. Aras her çeşit meyve suyunu çok seviyordu. Keza ben de aynı şekilde. O yüzden meyve suları sözde ona alınsa da en az üç, dört tanesi hep benim mideye iniyordu. Daha sonraysa bunaldığımı bildiğimden dolayı mutfaktan bahçeye açılan kapıyı açarak dışarı çıktım.

Mis gibi havayı ciğerlerime çektim. Hava sıcak olsa da ılık rüzgar esiyordu. O yüzden irkilmeden edememiştim. Kısa süre sonra vücudum havaya alıştığında birkaç adım ötemde bulunan iki kişilik salıncağa doğru ilerlemiş, oturmuştum. Salıncağın üzerinde yaz, kış fark etmeksizin bulundurduğumuz ince şalı alarak omuzlarıma bırakmış, ardından karışık meyve suyumu açarak kocaman bir yudum almıştım.

Aklım yine düşüncelerle çepeçevre sarıldığında aniden gelen adım sesleriyle birilerinin bu tarafa geldiğini anlamıştım. Fakat gelen kişi ev taraftan değil de dışardan geliyor gibiydi. Ben bahçenin hem ön hem de arka tarafın gözükmesi için koyulan salıncakta oturduğum için rahatça duyabilmiştim sesleri.

Gecenin bu saatinde dışarda olan kişi kimdir diye düşünürken bakış açıma giren vücutla ağzımda olan pipeti çıkarmıştım şaşkınlıkla. Zira gelen Esat'tan başkası değildi. Sertçe yutkunduğumda onun da bakışları beni bulmuş, kaşları şaşkınlıkla yukarı doğru kalkmıştı. Bahçenin gece boyunca yanan ışıkları sayesinde yüzünü çok net bir şekilde görebiliyordum.

"Uyumamışsın." dediğinde ben daha ne olduğunu anlayamadan yanımdaki boşluğa kurulmuştu. Şaşkınca yanımda oturan adama baktığımda burnuma dolan kendine has parfüm karışık kokusunu soluduğumda ekstra olarak içki kokusu da almıştım. Fakat dinç gözüktüğü için galiba içse de aşırıya kaçmamıştı.

"Uyku tutmadı." Ne diyeceğimi bilmez bir biçimde mırıldandığımda onun gözü elimde varlığını koruyan pipetli meyve suyu paketine kaymıştı. Gözleri kısa bir an orada oyalandıktan sonra tekrar gözlerime dikilmişti.

Bense yanaklarımın birer alev topuna dönüştüğünü hissetmiştim. Annesinin beni gelin olarak almak istediği çocuklu bir adama gecenin bilmem kaçında meyve suyu içerken yakalanmıştım. Ne büyük bir şanstı değil mi?(!)

Elimdeki pipetli meyve suyu paketini şalın altına doğru sokarak saklamaya çalıştığımda Esat hamlemi görerek gülümseyince iyice küfretmiştim kendime. Sıçmıştım şimdi de sıvıyordum. Hayır salak kafam, adam zaten gördü ya. Ne diye saklamaya çalışıyorsun?

İşte böylesi salak huylarım vardı benim. Aklıma geleni direkt söyler, eseni de yapardım. Gerisini ilerisini potu kırdıktan sonra düşünür, kendimi yer bitirirdim.

"Meyve suyu sevdiğini biliyorum." dediğinde gözlerinin şaşkınlıkla aralanma sırası bendeydi. Esat Çapanoğlu benim hakkımda bir detayı biliyor muydu?

"Na...nasıl?" dediğimde hala şaşkınlığım üst leveldi.

"Aras'la hep içtiğinden dolayı." diye açıklama yaptığında gözlerimi utançla kaçırmamak için zar zor direnmiştim.

"Siz nereden geliyorsunuz?" aniden merakıma yenik düşerek sorduğum soruyu idrak ettiğimde dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirmiştim. Karşımda oturan adamsa sorum üzerine kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

"Yani... ben bir anlık merakıma yenik..." cümlemi devam etmeme izin vermeyen şey Esat'ın sesi olmuştu.

"Yarın Murat ve İpek'in düğünü var. Bu gece erkek erkeğe bekarlığa veda yapıyorduk." diye açıklama yaptığında şaşırsam da belli etmemeye çalışmıştım. Sonraysa hatırladığım detayla başımı belli belirsiz sallamıştım.

"Anladım." diye mırıldanarak önüme döndüğümde meyve suyumdan koca bir yudum daha almıştım. Neredeyse bitmişti kutu.

Murat ve İpek Esat'ın en yakın çocukluk arkadaşlarındandı. İkisi de buraların köklü ailelerindendi. Miran, İpek, Esat, Murat, Dilan beşi de çocukluklarını birlikte geçirmiş arkadaş grubuydu. Hepsi buraların köklü ailelerinden geliyordu. Miran ve Dilan ikiz kardeşlerdi. Hepsini çok yakından tanıyordum. Zira ne zaman buraya gelseler ya da görüşseler çoğunda ben de oluyordum. Yani en azından minik paşamın katıldığı görüşlerde.

"Sen de bizimle gel..." beni düşüncelerimin arasından bir kez daha çekip çıkaran şey Esat'ın havadan sudan bahsederken bile taviz vermezliğinden ödün vermeyen ses tonu olmuştu. Fakat ne dediğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Nereye geleyim ki ben?

"Şey..., nereye geleyim?" çekingen ses tonumla sormuştum soruyu.

"Düğüne. Yarın." Otoriter ses tonuyla tekrar konuştuğunda ben gözlerimi kırpıştırarak ona bakıyordum. Ben yanlış mı duyuyordum? Yoksa Esat Çapanoğlu beni en yakın iki arkadaşının düğününe mi davet ediyordu.

Ağzımı açıp da tek bir kelime bile edemediğimde Esat halimi anlamıştı.

"Yani, Aras da gelecek düğüne. Hem onunla da ilgilenirsin, hem de İpek özel olarak seni de getirmemi istedi." dediğinde hala şaşkındım. Evet Esat'ın arkadaş grubu beni de onlarla olduğum zaman kendilerinden ayırmıyordu. Hem İpek hem de Dilan bana karşı çok sıcak davranıyordular. O yüzden ben hep Sanem'i de bu güzel grupla tanıştırmak istiyordum.

"Gelmek istemiyor musun yoksa?" benim cevap vermediğimi gören adamın sesi bu kez sinirli çıkmıştı. Bense hemen kendimi toparlamam gerektiğini fark etmiştim.

"Geleceğim tabii Esat bey, buyurmanız yeterli." gerçekten de çalışanı olarak istemesi yeterdi. Sormasına bile gerek yoktu ki. Koyduğum tavır ve söylediğim cevap yüzünden kaşlarının çatıldığını görsem de, niye olduğunu anlamamıştım. Sonuç olarak yanlış bir şey söylememiştim ben. Ben çalışandım o patron. Üç küsur yıldır böyleydi bu döngü. Her ne kadar benim içimi kanatsa da...

"Güzel..." tek kelimelik cevabı sonrası yavaşça oturduğum salıncaktan kalktım.

"Ben artık uyuyayım. İyi geceler Esat bey." dediğimde onun gözleri üstümden bir an olsun bile ayrılmıyordu.

"İyi geceler..." varla yok arası duyduğum cevabıyla hızla arkamı dönmüş ve içeri doğru ilerlemiştim.

Elimdeki boş meyve suyu kutusunu çöp poşetine atarak hızla odama gitmiş, yatağıma uzanmıştım.

Aklımdaysa hala babamın benimle ne zaman konuşacağı, yarınki düğün, Esat ve sert tavırları, vermek zorunda olduğum karar gibi konular dönüp duruyordu. Dakikalar sonra aklımda dönen onca şeye rağmen gözlerim yavaş yavaş kapanarak uykuya yenik düşmüştü...

******

18.05.2023

Evet baldan tatlı okurlarım...

Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya alayım lütfen...

Sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%