Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm: 6

@papatyahikayeleri

Merhaba sevgili okurlarım.

Biraz geç olduğunun farkındayım ama herkes gibi benim de şu sıra özel hayatımın yoğun dönemiydi.

Anlayışla, sabırla bölüm bekleyen tüm okurlarıma sevgilerimi sunuyorum.

Nacizane ricam kurgumuzun kategorilere girmesi, büyümesi adına satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmemeniz...

Bölüm tam tamına 3600'ü aşkın kelime oldu ve Maysa Esat ağırlıklı bir bölümdü..., bu emeğe layık yorumlar bekliyorum canlarım.

Keyifli okumalar diliyorum.
******************************

Maysa'nın anlatımından:
*************************

Zaman su misali hızla akıp giderken halamla yaptığımız konuşmanın üzerinden tam üç gün geçmişti. Geçen bu üç günlük süreçte babam Selma hanımla konuşmuş, Selma hanımsa fazla oyalanmanın bir anlamı olmadığı kanısına vararak bir haftaya kızı isteyeceğiz demişti. Uzun lafın kısası tam tamına dört gün sonra beni Esat için isteyecektiler.

Derince iç çektim. Bir zamanlar bana çok uzak gelen, hatta hayalini bile kurarken kendi kendime kızdığım olaylar bir şekilde gerçekleşiyordu. Hayat gerçek manada çok garipti. Ne zaman ne yaşayacağımız, akışın karşımıza neler çıkaracağı hiç ama hiç belli olmuyordu. Hayatımın son üç-dört yılında buna fazlasıyla şahitlik yapmıştım.

Benim evliliği kabul etmeme en çok sevinen kişi Selma hanım olmuştu. Hemen bu durumu tüm tanıdıklarına, eşe dosta, kısaca Mardin'e duyurmuştu. Hal böyle olunca da Esat'ın arkadaş grubu bizi yarın akşam bir mekanda yemeğe çağırmıştı. Bense bu yemek konusu için heyecanlıydım. Zira herkes fazlaca şaşkındı planda olmayan, bir anda ortaya çıkan evlilik durumumuzdan dolayı. Muhtemelen orada bize bu konuyla, olmayan ilişkimizle ilgili sorular soracaktılar.

Yanaklarımı şişirdim kocaman. Ofladım...

Nasıl yanıtlayacaktım ben onca soruları? Üstelik Esat ne diyecekti acaba? Halamla konuştuğumuz günden sonra Esat'tan resmen köşe bucak kaçıyordum. O evden çıkmadan odamdan çıkmıyor, eve gelme saatine az kaldığını anladığımdaysa odama kapanıyordum. Galiba Esat'ın da işine geliyordu benim kaçma durumum. Hiç karşılaşmıyorduk çünkü. Onun da benden kaçtığı çok ama çok belliydi.

Aslında kaçmak değildi benimkisi. Utanmaktı. Ya niye kabul ettin diye sorarsa? Ne diyecektim ben bu soruya? O annesinin zoruyla çıkmıştı bu yola, çok belliydi. Çünkü Selma hanım daha babamla konuştuğunda bile Esat'ın haberi yok demişti. Ben de babamın zoruyla mı evleniyorum diyecektim? Ama o zaman da çok garip bir ortam oluşuyordu. Çünkü Esat benim onun annesinin zoruyla evlendiğini bildiğimi bilmiyordu. Açıkçası kendisi bana bir açıklama yapacak mıydı? Yapacaksa eğer ne diyecekti çok merak ediyordum.

En büyük konulardan biriyse Aras'tı. Onun daha hiçbir şeyden haberi yoktu. Açıkçası hiç bilmiyordum eğer babasıyla evlendiğimi duyduğunda nasıl tepkiler verecekti? Fakat Aras'la konuşmak işini Selma hanım Esat ve bana bırakmıştı. Bizse daha kendimiz doğru düzgün konuşamamışken çocukla nasıl konuşacaktık?

Her şey bir anda karmakarışık bir kısır döngünün içine girmişti ve ben bu döngünün içinden nasıl çıkacağımı hiç ama hiç bilmiyordum.

"Offf... Acaba evet demekle hata mı yaptım? Offff ama şimdi gidip de babama hayır istemiyorum diyemezdim ki..." düşüncelerimin içinde acımasızca boğulurken dikkatimi hızla dağıtan şey yatağın üstüne ne zaman bıraktığımı bile bilmediğim telefonumun çalması olmuştu.

*Bademli çikolatam kişisi arıyor...

Arayan kişi az da olsa yüzümü güldürmüştü. Ulannn Sanem, sen de olmasan ne yapardım ben acaba?

"Efendim canım?" diyerek açmıştım telefonu. Ama aklım hala darmadumandı.

"Maysa, kızım nerelerdesin sen? İki üç gündür yazıyorum kısa cevaplarla geçiştiriyorsun beni, halanla olan konuşmadan sonra ölü gibisin kızım? Hani benim günde yüz kere bana telefon sapıklığı yapan tacizci Maysa'm?" Sona doğru dediklerine dayanamayarak gülmüştüm. Haklıydı, gün içinde yüz kere mesajlaşarak en ufaktan en büyüğe kadar birçok şeyi konuşuyorduk. Esat cephesinde sürekli değişen olaylar yüzündense genelde mesajlaşmayı ilk başlatan taraf ben oluyordum.

"Bilmiyorum Sanem, her şey çok karıştı. Ben sadece evlilik kısmına odaklandığım için, detayları hiç düşünemedim. Aras'la konuşmalıyız, nasıl tepki vereceğini bilmiyorum. Sonra Esat'ın benimle annesinin zoruyla evlendiğini kimse bilsin istemiyorum. Offf Sanem, ne yapacağım ben?" dedim sonunda birilerine içimi boşaltmanın haklı rahatlamasını yaşarken.

"Maysa, canım arkadaşım sakin ol önce bir. Sakin kalmazsan eğer aldığın kararlar da mantıklı olmayacak ki. Pişman mısın yoksa aldığın karardan?" diye sordu Sanem. Üç gündür benim kendime sormaya korktuğumu o sordu.

Pişman olmak... Bu tabir benim Esat'a olan duygularımın hiçbir şekilde karşılığı değildi. Onunla ilgili olan hiçbir şeyden pişman olamazdım ben. O benim bu dünyada pişman olmamı sağlayacak en son kişi bile değildi.

"Pişman değilim Sanem. İçinde Esat olan bir karardan nasıl pişman olurum ben? Ama işler zorlaştıkça ne yapacağımı da bilmiyorum. Sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada," dedim gerçekten de ne düşüneceğimi bile bilmiyorum artık.

"Maysa, güzelim. Verdin artık bir karar. Pişman da olmadığını söylüyorsun. Bu durumda yapabileceğin tek şey beklemek. Mantığınla düşün, hareket et sadece. Duyguların karmaşasına kapılıp gidersen yanlış üstüne yanlış yaparsın." dediklerini can kulağıyla dinlesem de yapmak çok zordu. Böylesi bir durumda mantıklı düşünmek çok zor.

"Haklısın. Bak ne diyeceğim. Yarın akşam Esat'ın arkadaşları bizi akşam yemeği için bir mekana davet etti. Senin de gelmeni istiyorum benimle. Ne olur gel, gerekirse Ahmet amca ve Hanife teyzeyle ben konuşur izin alırım." demiştim. Sanem'in o yemekte olması beni epey rahatlatırdı. Hem de o benim olmayan kız kardeşim gibiydi. Bir arkadaş ortamına gireceksek eğer, birlikte girmeliydik. Ayrıca Esat'ın arkadaşlarının da onu çok seveceğinden emindim.

"Doğru olmaz ki Maysa, hem sizi davet etmişler. Hem de ben orada kimseyi tanımıyorum. Ben gelmeyeyim en iyisi." Al işte itiraz edeceğini biliyordum. Ama ben de o kadar kolay pes etmezdim.

"Yaa Sanemmmm... gerçekten beni yalnız mı bırakacaksın? Hiç mi düşünmüyorsun ya bu kız heyecandan bayılır, başını taşlara çarpar, hafızasını kaybeder en yakın arkadaşını bile unutur diye?" Nefessiz kalarak sıraladığımda ayaküstü uydurduğum hikayenin saçmalığını göz ardı etmiştim.

"Kızım bir dur da nefes al, ne anlatıyorsun sen?" gülen Sanem'le ben de gülmüştüm.

"Geliyorsun değil mi? Gellllll... gellll... lütfeeennnn..." diye uzattığımda Sanem'in şu an başını olumsuz anlamda sağa sola salladığından emindim.

"Tam bir baş belasısın biliyorsun değil mi Maysa? Ama dua et seviyorum seni." Dediğinde geleceğini anlayarak rahatlamıştım.

"Aslansın be Sanem kaptan..." diyerek güldüğümde o da gülmüştü.

"Ulan Maysa, Ulannn..." dediğinde böyle bir arkadaşa sahip olduğum için şükürler etmiştim içimden. Tek bir konuşmayla bile üstümdeki gri kasvet dumanını az da olsa dağıtmayı başarmıştı.

"Yarın bize erkenden gelirsin birlikte hazırlanırız o zaman..." dediğimde sesimin en şirin tonunu kullanıyordum. Zira Sanem cephesinde sınırları zorladığımın farkındaydım.

"Ona da tamam papatyam. Başka bir şey yoksa annemle abimlere gideceğiz bugün, kapatmam gerekiyor." dediğinde daha fazla uzatmama kararı almıştım. Zaten söylenecek pek bir şey de kalmamıştı.

"Yok canım, size iyi eğleneler. Öpüyorum. abinlere de çokça selamlar." demiştim kısaca.

"Ben de seni öpüyorum. Dikkat et kendine." dedikten saniyeler sonra telefonu kapatmıştık.

Telefonu tekrar yatağın üstüne bıraktığımda yine düşüncelerin dalgalarında boğulmaya başlamıştım. Ne zormuş meğerse bu işler?

Derince nefeslendim, Temmuz ayının kavurucu sıcağı da bir taraftan bunalmama sebep oluyordu. Komodinin üstünde duran bardağı alarak tek dikişte içindeki suyu içtim.

"Müsait misin kızım? Gelebilir miyim?" Boşalan bardağı tekrar yerine bırakmak için hareketlendiğimde iki kere tıklatılan kapı ve Selma hanımın tanıdık sesi gözlerimin şokla açılmasına neden olmuştu.

İstemsiz olarak yataktan fırlayarak ayağa dikildiğimde ne yapacağımı bilemez bir edayla boğazımı temizlemiştim. Ardından gergince attığım adımlar sonucu kapıya ulaşarak vakit kaybetmeden kapıyı açmıştım.

"Tabii ki Selma hanım, buyurun," diyerek kapıyı sonuna kadar açmış, ardından hafifçe gülümsemeye çalışarak içeri girmesi için alan açmıştım.

Ağır adımlarla odadan içeri giren Selma hanım gidip yatağımın üstünde oturduğunda daha ne kadar şaşıracağımı bilemiyordum. Son zamanlarda gerçekten de hayallerimin, rüyalarımın bile dışında kalan türden olaylar yaşıyordum.

"Gel hele otur şuraya kızım. Biraz konuşalım." Kızım... Bu konağa geldiğim zamanlardan bana böyle sesleniyordu bu kadın. Ama söylerken o kadar içten söylüyordu ki sanki beni elleriyle kendisi büyütmüştü. Hatice halamdan sonra bana böyle nahif ve içten yaklaşan nadir insanlardan biriydi Selma hanım.

Dediğini ikiletmeyerek yatağa doğru ilerlediğimde onun yanına oturdum. Gerilmedim desem tamamen yalandı. Hem ne konuşacağını deli gibi merak ediyordum, hem de geriliyordum.

"Bak kızım, seni çok severim bilirsin. Ve Esat oğlumla girdiğiniz bu yola en çok sevinen de benim." dediğinde başımı istemsiz olarak olumlu anlamda sallamıştım.

"Esat' la da konuştum birazdan alışverişe çıkın istiyorum. Hem biraz birlikte zaman geçirin, bir şeyler yapın. Hem de kız isteme için alışveriş yapın." Dediğinde içim titremişti. Ben ondan kaçtıkça hayatın küçük oyunları benim planlarımı tamamen değişiyordu. Hazır değildim ki ben onunla karşılaşmaya.

"Peki Selma hanım, siz nasıl isterseniz" ne diyeceğimi bilemez bir şekilde mırıldandığımda karşımda oturan yaşlı kadının kaşları çatılmıştı büyük bir hızla. Bense bu durumdan dolayı gerilmiştim. Bir şeyi yanlış mı yapmıştım acaba diye düşünmeden edemedim.

"Kızım bu kadar resmiyet fazla. Gelinim olmaya onay verdin, hala patronunmuşum gibi davranıyorsun." dediğinde ben gözlerimi kaçırmıştım. O ise kırışmış, tombul elini kaldırarak saçlarıma dokunmuştu.

"Kızım diyorum ben sana. Kızımdan da ayırmam bundan sonra. Senin de bana Selma anne demeni istiyorum." dediğinde gözlerimin dolmaması için çabalamıştım. Hiçbir zaman kimseye demediğim, yıllarca hasretinde kaldığım o kelime: Anne. Aslında nedensizce ben de bu iyiniyetli kadının o kelimeyi sonuna kadar hak ettiğini düşünüyordum. Fakat insan uzak olunca, kolay kolay da söyleyemiyordu.

"Peki, Selma an..nee..." kekeleyerek dediğim de Selma anne gülerek elini uzatmıştı öpmem için. İsteğini hemen anladığımda vakit kaybetmeyerek elini öperek alnıma dokundurmuştum.

"Bana müsaade artık, sen de kalk hazırlan, sonra aşağı inersin." Dediğinde onu başımla onaylamıştım. Onayımın ardından ayağa kalkan kadınla birlikte ben de kalkmıştım oturduğum yataktan.

"Konuşun bugün aranızda, Aras'la nasıl konuşacağınızla ilgili karara varın." Dediğinde belli belirsiz başımı sallamıştım. Ahh, hiç kolay olmayacaktı küçük beyle konuşma işi.

Selma anne odadan çıktıktan sonra alışverişe çıkmak için hazırlanmıştım. Önce hızlıca bir duş almış, saçlarımı kurutma makinesiyle kurutmuş, elimle şekillendirerek açık bırakmıştım. Ardından beyaz jeans pantolonumla mavi kısa kollu tişörtümü kombinleyerek giyinmiştim. Alışverişe gittiğimiz için günlük ve spor tarz giyinmek en iyisi olacak diye düşünmüştüm. Son olarak yüzüme güneş kremi, dudaklarıma nemlendirici, gözlerimeyse rimel ve siyah göz kalemi sürerek, parfüm sıkmıştım. En sonunda çantamı ve telefonumu da alarak odadan çıkmıştım.

Merdivenleri inerek salona vardığımda Esat'ın gerçekten de salonda beklediğini görmüştüm. Üstüne giydiği mavi jeans pantolon ve siyah kısa kollu gömlekle aşırı karizmatik gözüküyordu.

"Maysa kızım da geldi." Beni ilk fark eden Selma anne olmuştu. Annesinin dediklerinin üzerine Esat'ın da bakışları ağır ağır bana döndü. Gözleri baştan aşağı üzerimde dolandığında gergince boğazımı temizleyerek gözlerimi kaçırmıştım. Tanrım, üç gündür onu görmüyordum ve ne kadar çok özlediğimi şimdi daha iyi anlıyordum.

"Hazırsan çıkalım mı?" yavaş yavaş attığı adımlarla önümde durarak sorduğu soruyla başımı belli belirsiz sallamıştım.

"Çıkalım." diye cevap verdiğimde eliyle önden buyur der gibi işaret yapınca çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladık. Ben önde, Esat hemen arkamda.

Evden çıkarak arabanın yanına geldiğimizde hiç vakit kaybetmeden ön koltuğun kapısını açarak arabaya kurulmuş, kemerimi takmıştım. Saniyeler içinde Esat da sürücü koltuğuna geçmiş, arabayı çalıştırmış. Temmuzun yakıcı sıcağı ikimizi de bunalttığında Esat klimayı açmıştı.

Sessizlik içinde başlamıştı yolculuğumuz. Ben başımı camdan taraf çevirerek akıp giden trafiği izlemekle yetiniyordum. Zira yüzümü arabayı kullanan adama taraf çeviremiyordum bir türlü. Her ne kadar yüzünü görmeyi çok istesem de.

"Almamız gereken özel bir şeyler var mı aklında?" Sessizliği bölen taraf Esat olmuştu. Fakat ben sorusunu tam olarak anlayamamıştım.

"Ne gibi?" Bakışlarımın odağına onu alarak sorduğumda o da gözlerini trafikten alarak kısa bir anlık bana değdirmiş, ardından tekrar yola odaklanmıştı.

"Anam bana sadece yüzük almamızı söyledi. Senin aklından geçen, isteme için almamız gereken bir şeyler var mı diye soruyorum." Yaptığı açıklamayla gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Salak kafam o kadar doluydu ki, dört gün sonra olacak istemeyle ilgili hiçbir şey düşünmemiştim.

Evet yüzükler alınacaktı doğruydu. Fakat bir diğer sorun benim istemede giyinecek doğru düzgün elbisemin olmamasıydı. Ama elbiseyi Esat'ın yanında almakta istemiyordum. İsteme günü sürpriz olsundu her şey ona.

"Yok, yüzükleri halletsek yeterli." dediğimde direksiyonda olan dikkatini tekrar bana vermiş, ardından tekrar yola odaklanmıştı.

"Emin misin?" Diye sorusunu yinelemişti. "Eğer çekiniyorsan..." diye devam etmek istediğinde cümlesini tamamlamasına izin vermedim.

"Eminim, eminim." Kendimden emin çıkması için çalışmıştım ses tonumun. Dediklerim üzerine Esat daha fazla diretmemişti.

"Sana bir tane de elbise alalım," dakikalar sonra tekrar konuştuğunda alt dudağımı ısırmıştım sertçe. Ama ben isteme elbisemi onun görmesini istemiyordum ki.

"Yarın akşam yemekte giyersin." Tam itiraz edeceğim sırada yaptığı açıklamayla iyice şaşkın tavşana dönüvermiştim. Ne yani elbise alalım derken isteme için değil de, yarın için mi demişti. İyi de yarın için ben evden bir şeyler ayarlardım. Yani sanırım, aslında biraz güzel bir şeyler de giysem hiç fena olmazdı yarın.

"Ben kendi dolabımdan bir şeyler ayarlarım yarın için, almamıza gerek yok." Demiştim en sonunda düşüncelerimi kışkışlamayı başardığımda.

Bakışlarımı Esat'tan alarak önüme döndüğümde artık AVM'e yaklaştığımızı, dakikalar sonra arabanın duracağını anlamıştım.

"Gerek var mı diye sormadım, alalım dedim." Kabaca yaptığı açıklama sonrası arabayı AVM'in park alanında durdurmuştu. Bense gözlerimi kısarak yaptığı hödüklüğe bakıyordum. Öküzdü yaa resmen. Gerek var mı diye sormamışmış, alacakmış. Pabucumun ağası!

"Sorsan şaşardım zaten." Diye onu terslediğimde kemerini açan eli duraksamıştı. Tek kaşını kaldırarak bana sert bakışlarla baktığında gözlerimi kaçırarak yutkunmuştum. Ben bu adamla evlenecektim değil mi? Hem de kendi isteğimle!

"Senin dilin fazla mı uzun yoksa bana mı öyle geldi küçük hanım?" Tehditkar çıkan ses tonuyla yerimde küçülerek yok olmak istedim. Küçük hanım, ıhhhh... Bir çöl faresi, bir küçük hanım... Şimdilik bir şey diyecek cesaretim olmasa da sözüm olsun zamanı geldiğinde ben de seninle böyle oynayacağım Esat Çapanoğlu!

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Tanrım, niye ondan bu kadar çekiniyordum ki? Sert yapısı yüzünden mi? Sevdiğim için mi? Yoksa genel olarak utandığım için mi? Sanırım en çok sert yapısı yüzünden...

"Yok ya uzamamıştır dilim falan, şey... insek mi artık?" Gergince mırıldandıktan sonra kemerimi çözmek için hareketlenmiştim. Esat ise dudak kıvırtarak bana bakıyordu. Geri çekilmem hoşuna gitti tabii beyefendinin! Ama ben bugünleri beynimin bir köşesine not alıyorum Esat bey, bunların hesabını fena ödeteceğim.

Dediklerimin üstüne bir şey demediğinde ikimiz de arabadan inmiştik. Şehrin en büyük AVM'lerinden birine gelmiştik. Dönen kapılardan geçerek içeri girdiğimizde Esat elini bel oyuğuma koyarak beni biraz kendine taraf çekmişti. Bu hareketiyle kalbim dört nala koşuyormuş gibi hızlı hızlı çarpmaya başladığında bu kadar heyecanlandığımı yanımdaki adama belli etmemeye çalışıyordum. Fakat böylesi bir pozisyonda da sakin kalmak oldukça zordu.

Yürüyen merdivenleri kullanarak AVM'in üçüncü katına ulaştığımızda burada birçok kuyumcu mağazalarının olduğu dikkatimi çekmişti. Fakat Esat özellikle mağazalardan birini arıyor gibiydi. Sonradan aklıma gelen ayrıntıyla hangi mağazayı aradığını anladım. Miran Ve Dilan'ın babası Hüseyin amca kuyumcuydu. Biz şimdi yüksek ihtimalle onun mağazasına gidiyorduk.

"Merhaba Hüseyin amca." Tam tahmin ettiğim gibi de olmuştu. İçeri girdiğimiz gibi ellili yaşlarının ortalarında olduğunu tahmin ettiğim adam kocaman gülümsemeyle bize doğru gelmişti.

"Esat oğlum, hoş geldiniz?" Esat'la el sıkışarak görüştükden sonra benimle de aynı şekilde selamlaşmıştı Hüseyin amca.

"Hoş buldum Hüseyin amca, Nasılsın?" diye soran Esat'la Hüseyin amca bize eliyle işaret yaparak oturmamız için yer göstermişti. Biz de onun gösterdiği yere geçerek oturmuştuk.

"İyiyim çok şükür, sen nasılsın? Hanım kızım nasıl?" Beni tanımadığı ses tonundan belli oluyordu.

"İyiyiz çok şükür biz de. Tanıştırayım, bu Maysa, müstakbel nişanlım." Yanaklarımın domatese dönüştüğünden emindim. Yahu aniden öyle denir mi iflahı kurumuş Esat!

"Maşallah, demek ciddi ilişki yaşıyorsun." Şaşırdığı ses tonundan belli olan adam utanç seviyemi arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı.

"Oldu bir takım işler." Geçiştirir gibi cevap veren Esat'la derin bir nefes almıştım. Tanrım daha neler yaşayacak, neler duyacaktım kim bilir.

"Biz söz için alyans, yüzük falan bakmak istiyorduk. Önereceğin bir şeyler var mı?" Hüseyin amcaya yeni bir soru sormaya fırsat tanımayan Esat'la içimden şükür çekmiştim. Şu an, şu pozisyonda nasıl gelişti ilişkiniz, nasıl tanıştınız falan sorularını çekecek durumda değildim.

"Var tabii, olmaz mı? Gelin hele peşimden," diyerek oturduğu siyah deri tekli koltuktan kalkan adamın ardından biz de ayaklanmıştık.

Birkaç adım sonra üstü camla örtülü envai çeşit göz alıcı yüzüklerin olduğu vitrinin önüne gelmiştik.

"Şunlar çiftlerin en çok tercih ettiği alyanslar," diyerek parmağıyla alyansları işaret etmiş, "Bunlarsa kadınların en çok tercih ettiği yüzükler" diye de ardından ekleyerek başka bir vitrini işaret etmişti.

"Beğendiğin varsa söyle alalım." Dakikalarca sessizce yüzüklere baktığımızda oluşan sessizliği Esat'ın kulağıma doğru fısıldaması bozmuştu. Bense şaşkınca anında ona dönmüştüm.

Ne yani bay hödük seçim hakkını bana mı veriyordu? Başına bir şey mi çarpmıştı acaba? Hani yarım saat kadar önce arabada ağalık taslıyordu ya!

"Benim için fark etmez," diye kısaca cevap verdiğimde anında kaşları çatılmıştı.

"Bence uzatmadan seçsen iyi olur küçük hanım, daha elbise de bakacağız." Taviz vermeyen ses tonu gözlerimi devirme isteğiyle dolup taşmama neden olsa da, son anda kendimi frenleyerek yapmamayı başarmıştım.

Sinirle önüme dönerek tekrar yüzüklere bakmıştım. Ben de diyordum nerede hödük Esat. Al işte!

"Şu olsun o zaman, iyi bence," diyerek parmağımla üstünde hiçbir desenin olmadığı, sade altın alyans yüzükleri işaret etmiştim.

"Emin misin kızım? Genelde gençler bu tarz yeni çıkan şeyleri seviyor.." Diyerek eliyle kenarı desenlerle, taşlarla süslenen alyansları göstermişti Hüseyin amca.

"Eminim Hüseyin amca. Bana göre alyans ne kadar sade ve kullanışlı olsa o kadar iyi. Sonuç olarak alyansı takarken eşine söz veriyorsun bir ömür çıkarmayacağım diye. Ayrıca önemli olan alyansın güzelliği değil, onu takan kalplerde olan sevginin güzelliği." Diyerek kendimi açıkladığımda bakışlarımı çevirerek sevdiğim adama bakmıştım. Kara gözlerini gözlerime dikmiş, pür dikkat beni izliyordu. Ne düşündüğünü anlayamasam da çokça derin baktığını fark ederek boğazımı temizlemiştim amaçsızca.

"O kadar güzel açıkladın ki kızım, şu devirde senin gibi düşünen gençler kalmadı neredeyse." Hüseyin amcanın sesiyle bakışlarımı istemeyerek de olsa Esat'tan çekmiştim.

"O zaman bunları alalım Hüseyin amcam." Benim bir şey dememe fırsat vermeyen Esat da alyansları alma konusunda onayını vermiş olmuştu.

"Tek yüzük bakacak mısınız?" diyen Hüseyin amca tektaş kadın yüzüklerini işaret edince hızlıca başımı olumsuz anlamda sallamıştım.

"Hayır, gerek yok ona." Hızla sıraladığımda gerçekten de o tarz bir şeye gerek olmadığını düşünüyordum. Çünkü biz aşk evliliği yapmıyorduk. Esat da bana evlenme teklifi yapmamıştı. O yüzden gerek yoktu bence.

"Bunu da alıyoruz Hüseyin amca." Diyen Esat'ın parmağıyla işaret ettiği yere baktığımda gözlerim fal taşı misali açılmıştı. Ne yapıyordu bu adam? İstemiyorum dememe rağmen en pahalı tektaşlardan birini almak istiyordu.

"Gerek yoktu buna." Sadece Esat'ın duyacağı tonda fısıldadığımda o aniden elini belime atarak beni kendine daha da yaklaştırmıştı.

Tanrım dedim içimden. Yakınlığımız elle tutulur cinstendi ve ben nefes alamadığımı hissediyordum. Ne yapıyordu bu adam böyle Allah aşkına? Dengesiz hareketleriyle minnoş kalbimin spazm geçirmesine neden olacaktı!

"Ben nişanlıma yüzük almak istiyorumdur belki," dedikleriyle açılan gözlerime açılan ağzım da eşlik etmişti. Bu adam kesinlikle dengesizdi ve kesinlikle benimle oynuyordu.

"Bakıyorum da ağzın açık kaldı küçük hanım," dudakları kıvrılan adamın dediklerini idrak ettiğimde silkelenerek kendime gelmiştim. Kaşlarımın çatılmasıysa benden bağımsız olmuştu. Benimle dalga geçiyordu resmen! Şu çok sevdiğim simsiyah saçlarını yolsam ne olurdu acaba?

Bir şey demeyerek kapanından kurtulmayı seçmiştim. Ondan uzaklaştığımda eğlenen surat ifadesi yok olmuş, kaşları çatılmıştı. Bense omuzlarımı silkerek Hüseyin amcaya bakmaya başlamıştım.

"Bunu da hazırlatıyorum o zaman Esat oğlum?" Diyen Hüseyin amcaya bu kez itiraz etmemiştim. Zaten ne desem de alacaktı o yüzüğü çok sevdiği nişanlısına!!! Yalnız yalan yok, yüzük gerçekten de çok zarif ve güzel gözüküyordu.

"Hazırlat amcam, hazırlat" diyen adamla Hüseyin amca başını sallayarak yüzüğü alarak yanımızdan uzaklaşmıştı...

Kuyumcuda olan işlerimiz bittikten sonra tekrar AVM'in ikinci katına inmiştik. İkinci kat komplo kadınlar için ayrılmış gibiydi. Zira çeşit çeşit elbise, ayakkabı, iç çamaşırı mağazaları vardı. Esat'ın yönlendirmesiyle elbise mağazalarının birine girmiştik. Kocaman olan mağazada bir sürü çalışan ve müşteri vardı.

Envai çeşit yazlık elbiselerin olduğu mağaza gerçekten de insanı içine çekiyordu. Rengarenk, çiçek desenli yazlık elbiseler özellikle göz alıcı türdendi.

"Hoş geldiniz efendim, nasıl yardımcı olayım size?" Yaklaşık benim yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim genç bir çocuk yanımıza yaklaştığında önce Esat'a bakmış, ardından baştan aşağı beni süzmüştü. Bu biraz rahatsız edici olsa da Esat'ın sinirlenmemesi adına sessiz kalmayı tercih etmiştim.

"Hoş bulduk, elbise bakıyorduk biz." Gergince önce yanımdaki adama sonraysa çalışan çocuğa baktığımda Esat'ın çatılan kaşları dikkatimden kaçmamıştı.

"Tam adresine geldiniz, diyebilirim. Buyurun şöyle geçin." Diyerek ilerleyen çocuğun peşine takıldığımda, Esat da ilerlemeye başlamıştı.

"Bence şu elbise sizin vücudunuza çok yakışacak." Diyerek kırmızı renk, üzerinde beyaz çiçeklerin olduğu mini elbiseyi bana gösterdiğinde vücudumu da baştan aşağı süzmesi dikkatimden kaçmamıştı.

"Bence sen buradan uza, nişanlımın elbisesini biz kendimiz seçeriz." Dişlerinin arasından sinirle konuşan Esat'la tüm vücudum yay gibi gerilmişti. Aman tanrım, beni kıskanmış olabilir miydi?

"Peki, siz nasıl isterseniz," korkudan dolayı kekeleyen çocuk gerçekten de elbiseyi aldığı yere geri koyarak saniyeler içinde yanımızdan yok olmuştu.

"Yavşak herif, yanımda olmasına rağmen yavşıyor." Dudağının altında mırıldanan adamın dediklerine gülmek istesem de kendimi sıkarak bunu engellemiştim.

"Bir şey mi dedin?" Demiştim gülerek, amacım onunla uğraşmaktı, hep o benimle uğraşacak diye bir kural yoktu ki.

"Maysa, sabrım bir kere sınandı zaten. Şansını zorlama da elbiselere bakalım güzelim." Hala dişlerinin arasından konuştuğunda elini belime atarak beni yönlendirmişti. Benimse aklımdaki onunla uğraşma planları tuzla buz olmuştu saniyeler içinde. Çünkü aklımın tamamı güzelim kelimesine takılı kalmıştı. Bana ikinci kez demişti bu kelimeyi. Ahhh, şuracıkta düşüp bayılamama ramak kaldı.

"Bu elbise nasıl sence? Bence yakışacak sana. Hem gözlerinle aynı renk" Sonunda kendime gelmemi sağlayan şey tekrar konuşan Esat olmuştu. Başımı belli belirsiz sallayarak işaret etiği elbiseye baktığımda elbisenin güzelliği karşısında gözlerim kamaşmıştı. Mavi renkli elbisenin parçası şifondu ve üstünde yaprak ve çiçek desenleri vardı. Kolları askılı olsa da, omuz detayı vardı ve boyu yaklaşık dizlerimin üstüne denk gelirdi diye düşündüm.

Elbise tam benim tarzdı ve en sevdiğim renkti. Esat nasıl bu kadar zevkime yakın bir elbise seçmişti hiç anlamıyordum.

"Bence de çok güzel." Daha çok ne diyeceğimi bilemez bir biçimde mırıldandığımda heyecandan kanatlanıp uçmaya hazırlanan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

"O zaman dene de üzerinde görelim." dedikten hemen sonra görevli kadınlardan birini yanımıza çağırmıştı.

"Bu elbiseyi denemek istiyorum da." Esat'ın konuşmasına fırsat tanımayarak kendim konuşmuştum.

"Beden numaranız kaçtı?" diye sormuştu gülümseyerek bize bakan kadın.

"36" diye yanıtlamıştım ben de kadını. Zira boyum 1,65, kilomsa 50- 50 buçuk civarı olduğu için ideal numaram 36 oluyordu.

Kadın başını olumlu anlamda sallayarak uygun numarayı bularak bana vermişti. Bense fazla zaman kaybetmeden giyinme kabinlerinden birine girerek dakikalar içinde üstümdeki kıyafetleri çıkararak elbiseyi giyinmiştim.

Derince nefeslenerek ürkek attığım adımlar sonucu kabinden çıktığımda Esat da beni fark ederek elbiselerde olan bakışlarını bana çevirmişti.

Beni baştan aşağı süzdüğünde gözerinden geçen anlık parıltıların şahidi olmuştum. Yoğun bakışlarının etkisinden kurtulmak amacıyla aynaya taraf döndüğümde elbisenin gerçekten üstüme çok yakıştığını fark ederek gülümsemiştim.

"Yakışmış..." Yanıma yaklaşarak tek kelimelik verdiği cevapla kalbim teklemişti. O kadar yakındı ki aynada ikimizin de yansımasını görüyordum.

Boyu 1,85 olan adamdan tam yirmi sm kısa olduğum için başım çenesine zar zor yetiyordu. Aynadan gözlerine baktığımda onun da bana baktığını fark etmiştim. Nefesleriyse saçlarımın üzerine dağılıyordu. Sanki gerçekten de birbirini çok seven bir çifttik. Yavaş yavaş utanmaya başladığımı hissettiğimde gözlerimi kaçırarak başımı aşağı eğmiştim.

"Teşekkür ederim." Diye mırıldanmıştım daha çok ne diyeceğimi bilemeyerek...

Elbiseyi aldıktan sonra AVM'den hemen çıkmayarak biraz daha dolaşmıştık. Esat çalışma odası için gerekli olan birkaç küçük malzeme almıştı.

Daha sonraysa AVM'den çıkarak arabaya binmiş eve doğru yola koyulmuştuk. Yolculuğumuz genellikle sessizlik içinde geçmişti. Artık saat öğleni geçtiği için hafif trafiğe takılmıştık.

Sonunda araba tanıdık bahçede durduğunda derince iç çekerek kemerimi çözmüştüm. Saat artık beşe geliyordu. Aras kesinlikle beni çok özlemişti.

"Maysa..." diye seslenen Esat'la bakışlarımı ona çevirmiştim.

"Efendim..." demiştim ben de ne diyeceğini merak ederek.

"Akşam Aras'la konuşmamız gerekiyor evlilik işlerini..." diyen adamın dudaklarından çıkan kelimelerle yutkunamamıştım. Tanrım, korkuyordum bu konuşmayı gerçekleştirmeye.

Ya Aras bu evliliği sıcak karşılamazsa? Dahası benden nefret ederse? O zaman ne yapacaktım ben hiçbir fikrim yoktu...

 

 

***********

19.07.2023

Bölüm sonunda bitti.

Umarım seveceğiniz bir bölüm olmuştur.

Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya alayım

Sağlıcakla kalınnn...

Loading...
0%