Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm: 9

@papatyahikayeleri

Çok sevgili okurlarıma çokça selamlar.

Nasılsınız?

Ben son dönemlerde baya yoğunum ama zaman ayırıp sizler için bölümü tamamlayabildiğim için mutluyum.

Naçizane ricam oy ve yorumlarınızı eksik etmemeniz. 💕

Keyifli okumalar.
********************************************************************

Maysa'nın anlatımından:
*************************

"Maysa," fakat tüm kaçma planlarım Esat'ın seslenişiyle suya düştü. Omuzlarımı düşürerek açmak için uzandığım kapıdan geri çekilerek vücudumu tekrar ona döndürdüm.

"Efendim," diye karşılık verdim kuru bir sesle. Fazlasıyla utanıyordum şu düştüğüm garip ortamdan.

"Halan ve baban köye, evinize gitti." Dediğinde kaşlarım anında çatılmış, istemsiz olarak ona doğru bir adım daha atmıştım.

"Nasıl yani? Niye gittiler ki? Hem de bana bir şey demeden." Dediğimde sesim fazlasıyla düşünceli çıkmıştı.

"Anam ve baban seni köydeki evinizde istememizi uygun bulmuşlar, dün akşamdan sonra halanlar hazırlıklar için köye gitmiş, ben de bu sabah öğrendim." Diyerek cümlesini bitiren adama şaşkınlıkla baka kaldım.

"İki gün sonra isteme olacak, sen de gerekli hazırlıklarını yaptıktan sonra söyle, seni ben götüreceğim köye." Diye devam ettiğinde donarak yerimde kalmaya devam etmiştim.

Benden habersiz neler dönmüştü saatler içinde bu koca konakta...

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Beynim dumanlaşmıştı saniyeler içinde.

"Bugün mü? Yani şey, bugün mü gideceğiz köye?" Kekeleyerek ne sorduğumu bile algılayamadan döküldü kelimeler dudaklarımın arasından.

Önce Esat ile aramızda geçen saçma diyalog, üstüne bu haber olunca benim beyin kendini yavaş moda almıştı.

"Yani iki gün sonra olacak isteme, erken gitmekte fayda var. Bence bir an önce toparlan da çıkalım. Bırakayım seni oraya," diyen adamın her cümlesi tokat misali suratıma çarparak beni kendime getiriyordu. Adam haklıydı, kendi isteme günüme iki gün vardı ve benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Hazırlıklar bile ne yerdeydi hiç bilmiyordum.

"Tamam, bana bir yarım saat süre tanı, hazırlanacağım hemen." Aceleyle sıralamıştım kelimeleri.

Cümlem üzerine Esat yüzüne yayılan gülümseme ile iki büyük adımda tam karşımda belirdi. Elini kaldırarak yüzüme doğru gelen saçlarımı okşar gibi yaparak kulağımın arkasına doğru itekledi.

"İki ayağını bir pabuca sokmana gerek yok güzelim, ben bekliyorum. Rahat rahat hazırlan, sadece erken gitmemizde fayda var dedim ben." Saçımı okşayan eli bu kez suratımı kavradığında baş parmağı elmacık kemiğimde gezinmişti.

Bense yaptıkları yüzünden sabahımın bilmem kaçıncı şokunu yaşadım. Güzelim demesine mi şaşırayım, yoksa yüzümü okşamasına mı, bilemiyordum artık.

"Ta...tam..am," kekeleyerek dediğimde ellerim de buz gibi olmuştu yaşadığım gereğinden fazla adrenalinden dolayı.

Daha fazla bu durum devam ederse bayılacağımı bildiğimden dolayı Esat'ın yanıtını beklemeden odadan dışarı attım vücudumu.

Nefes nefese kalmış bir şekilde koridorda soluklandığımda küçük beyin odasının kapısı açılmıştı.

"Maysa abla, ne yapıyorsun burada?" Aras'ın da yeni uyandığı gözlerinden belliydi.

"Babanla köye gideceğiz canım, onun için hazırlık yapmam gerekiyor." Dediğimde bir taraftan da saçlarını okşuyordum. Çoktan eğilerek boyumu boyuyla hizalamıştım.

"Biliyorum, babam söyledi bana. Hatta ben de gelmek istedim ama Elif halam, Beste ve Yusuf'un akşam buraya geleceğini söyleyince gelmekten vazgeçtim." Aras'ın dudaklarından çıkan her kelime beni tekrar tekrar şaşırtmaya yetiyordu.

Aras bile biliyordu şu köy konusunu bir ben bilmiyormuşum. Kendimi evdeki her şeyi en son öğrenen baba gibi hissetmiştim.

İkinci şaşırdığım olay ise Elif ablanın konağa geliyor oluşuydu. Aslında her yaz olmasa da sık sık çocuklarının tatili başladığı gibi onları da alır gelirdi buraya ve birkaç hafta kalırdı. Eşi Fırat ağabey, kırk bir yaşında bir avukat olduğu için işleri yoğun oluyordu ve gelse dahi çok sık kalmıyordu.

Elif ablanın oğlu Yusuf on üç yaşında orta okul öğrencisi, kızı Beste ise yedi yaşında ilk okul öğrencisiydi.

"Halan ve kuzenlerin geliyor demek ki?" Diye sordum şaşkınlıktan arındırmaya çalıştığım ses tonumla.

"Sen ve babamı görmeye geliyorlarmış, babaannem konuşurken duydum. Ama çok mutlu oldum, halamı ve kuzenlerimi özlemiştim." Diyen Aras ile Elif ablanın isteme, düğün durumlarından dolayı geldiğini anlamam uzun sürmemişti.

"Anladım canım, ben o zaman hazırlanayım, babanı bekletmeyeyim." Dedikten sonra onu sarmalayarak yanağına sıkı bir öpücük kondurdum. Anında onun da kolları boynuma dolanmıştı.

"Peki, ama çabuk dönün. Yoksa özlerim." Mızmızvari ses tonu beni tüm gerginliğime rağmen güldürmeyi başarmıştı.

"Emriniz olur paşam." Bir kez daha onu öptükten sonra yanından ayrılmak zorunda kalmıştım.

Bir an önce hazırlık yaparak şu köye gitmeli, nelerin döndüğünü, halamın niye bana haber vermediğini öğrenmem gerekiyordu.

Daha fazla vakit kaybetmeden odaya geçtiğimde ilk işim telefonumu aramak oldu. Yine Sanem'in numarasını bularak tuşladım. Gün daha yeni aymıştı ama ben artık onu ikinci kez taciz ediyordum.

Birkaç çalıştan sonra Sanem'in kendine has sesi kulaklarımı doldurmuştu.

"Papatyam, bir şey mi oldu?" Art arda iki kez aradığım için bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

"Evet oldu, köye gidiyorum." Dedim iç çekerek.

"Ne? Nasıl yani? Temelli falan mı gidiyorsun yoksa? E okul, evlilik ne olacak?" Sanem'in can havliyle tek nefeste sıraladıklarıyla avuç içimi alnıma vurdum. Yanlış anlamıştı.

"Dur deli kız, kurdun yine senaryoyu kafanda. Ben sana en iyisi her şeyi detaylıca anlatayım." Dedim ve derin bir nefes koy vererek sabah Esat'ın odasına gittiğimi ve sonrasında olanları anlatmaya başladım.

"Ama biz de alış verişe çıkacaktık, sana o beğendiğimiz elbiseyi falan alacaktık. Ne olacak şimdi? Köyde nasıl yapacağız bunları? Ayrıca istemeyi de öne almışlar ama gelin sensin haberin yok. Ne dolaplar dönmüş arkadaş." Sanem'in dediği her kelime doğruydu.

Özellikle de halama güzel bir fırça çekecektim köye gidince. Bana nasıl haber vermezdi?

Sanem'le geçenlerde sürekli alış veriş yaptığımız bir mağazanın internet sitesinden çok güzel bir elbise görmüştük ve sözde bugün onu isteme için alacaktık.

"Biliyorum ve bir an önce giderek olaylara el atmam lazım. Ama senden bir takım ricalarım var," dediğimde istemsiz olarak alt dudağımı ısırdım. Bazen gerek anlamda Sanem'in bu hayatta olan imtihanı olduğumu düşünüyordum.

"Ben de diyordum kabak ne zaman tepemde patlayacak," gülerek dedikleri benim de yüzümde minik bir tebessümün oluşmasına neden olmuştu.

"Ama bademliiii çikolatammmm..." uzatarak dediğimde iç çekişleri doldurmuştu kulağımı.

"Ne tür ricalarmış bakayım onlar?" Sorusuyla birkaç saniye duraksayarak diyeceklerimi düşündüm.

"O beğendiğimiz elbiseyi gidip alman gerekecek ve de en az bir gün önceden köye gelmeni istiyorum. Yani ben gidip neyle karşılaşacağımı bile bilmiyorum. O durumda bir de elbise için geri dönemem. Hem Ahmet amca bir şey demez ki, Esat'ın ailesini de beni de tanıyor." Gerçekten de benim babamın aksine Sanem'in babası çok anlayışlı bir insandı.

"Tamam, benim için sorun yok. Haberleşiriz yine son gelişmeleri." Diyen arkadaşımla titrek bir nefes koy verdim.

"İyi ki varsın be Sanem, sen de olmasan ne yapardım ben bunca kargaşanın içinde." Tüm içtenliğimle söylemiştim düşüncelerimi. Gerçekten de de Sanem çok iyi bir arkadaştı. Hatta arkadaşı geçtim olmayan kardeşim gibiydi. Bir kardeşim olsaydı eğer kesinlikle Sanem'in olmasını isterdim.

"Asıl sen iyi ki varsın canım." Dediğinde yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım.

Bir süre daha Sanem ile konuştuktan sonra yolcu çantamı alarak hazırlanmaya başladım. Orada ihtiyacımın olacağını düşündüğüm kıyafetler, iç çamaşırları, ayakkabı, kişisel bakım ürünleri ve makyaj malzemelerimi güzelce yerleştirdim. Çanta hazırlama kısmı bittiğinde saate baktım. Neredeyse kırk beş dakika harcamıştım bu işlere.

Biraz daha hızlı olmalıyım düşüncesiyle açık olan çantanın fermuarını kapattım ve kapının önüne bıraktım çantayı.

Açlıktan dolayı ağrıdığını bildiğim başımı umursamamaya çalışarak gerekli eşyalarımı aldım ve hızlıca duş almak için banyonun yolunu tuttum. Aç olduğum zamanlarda özellikle de kahvaltı yapmadığımda başım ağrır, midem bulanırdı genellikle.

Banyoda fazla zaman harcamamaya özen göstererek kısa bir duş almış ardından hızlıca çıkarak giyinmiştim. Kendime çok yakıştırdığım ve yaz oldu mu sürekli giyindiğim mavi, çiçekli elbisemi giyindim.

Güneş kremi, siyah göz kalemi ve parfümle makyaj kısmını tamamladıktan sonra telefonumu ve hazırladığım çantayı alarak odadan koridora çıktım. Saat neredeyse öğle doğru ilerliyordu.

"Biraz daha geç gelsen odana geliyordum." Esat'ın gür sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. Kendisi demişti rahat hazırlan diye. Ne yapayım yani?

"Dedin ya rahat hazırlan diye, ben de öyle yaptım." Tek kaşımı yukarı doğru kaldırarak ona meydan okuduğumda şaşkınlığı suratına yansımıştı.

"Tamam dedim de ben aceleyle bir şeyleri falan unutma diye dedim, yoksa beni bu kadar beklet mi dedim?" Yani haklıydı bir yerlerde. Sonuç olarak iki buçuk, neredeyse üç saattir beni bekliyordu ama Sanem'le konuş, çanta hazırla, duş al derken zaman uçup gitmişti.

Ama Esat'ın haklı olması geri adım atacağım anlamına da gelmiyordu.

"Laf ağızdan çıktı mı? Çıktı. Sonradan mızmızlanmak neye?" Bir adım daha ona yaklaşarak burnumu havaya diktiğimde Esat kaşlarını çatmıştı.

"Birilerinin dili gereğinden fazla uzamış," sinirlendiğini belli eden ses tonuyla yutkunma gereği hissederek gözlerimi kaçırmıştım.

Az önce nereden geldiğini bile bilmediğim deli cesareti saniyeler içinde balon misali patlayarak yok olmuştu.

"O birileri sensin kesin, yani ben eminim kendimden. Hatta bak dilim falan uzamadı benim." Saçma bir şekilde dilimi çıkararak bakması için öne doğru uzattığımda Esat'ın çatılan kaşları bu kez hızla yukarı doğru yükselmişti.

Bense her zamanki halimle, fazla heyecandan dolayı saçmaladığımı anladığımda dışarı çıkardığım dilimi dişimle sıkıştırarak ısırmıştım. Salak kafam...

"Iııı, yani şey..." diyerek gerisini getiremediğimde yanaklarım da büyük bir hızla kızarmaya başladı. "Şey, gidelim mi biz artık, daha fazla geç kalmayalım." Cümlemi tamamlamayı başardığımda Esat kıvrılan dudaklarıyla bakıyordu bana.

Vücudumu saran utanç dalgalarıyla birlikte sadece yanaklarım ısınmıyordu, tüm vücudum güneşin altındaymış gibi yanıyordu!

Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda gitmek için hareketlendim. Fakat attığım ikinci adımda Esat tarafından kolumdan tutularak durduruldum.

"Bazen böyle heyecanlandığında ya da utandığında aklına geleni direkt söylüyorsun ya," Esat tam anlamıyla dibime girdiğinde ellerim ve ayaklarım iyice titremeye başlamıştı. Tanrım, minik kalbim bir gün bu olayların gidişatına dayanamayacaktı.

Cümlelerine karşılık başımı hafif açıyla kaldırarak ona bakmakla karşılık vermekten başka bir şey yapamadım. Boy farkımızdan dolayı alnım onun çenesine zor yetişiyordu.

"İşte o anlarda çok tatlı oluyorsun." Heyecandan dört nala koşmaya başlayan kalbimin üstüne elimi koymamak için zor tuttum kendimi.

Birisinin acilen beni tokatlayarak bu hayalin içinden çıkarması gerekiyordu. Yoksa kulaklarımın Esat'ın ağzından tatlı kelimesini duyması imkansızdı.

"Ve ben artık bu tatlılığa karşı kayıtsız kalamadığım için, şimdi yapacağım şey için özür dilemeyeceğim." Cümlesini anlayamadığım için kaşlarım çatıldığında başımı biraz daha yukarı kaldırdım refleks olarak.

Fakat tam o anda tüm vücudumun bir anda buz kesmesine neden olan bir şey yaşandı.

Esat usulca başını aşağı eğerek dudaklarını burnumun üstüne yasladı ve hafif olmayan bir öpücük kondurdu burnuma. Elimde tuttuğum çanta beklemediğim atak karşısında yeri boylamıştı.

Kalp çarpıntım yüzünden taşikardi olacaktım neredeyse fakat umursamazca Esat gülümsüyordu.

Yavaş yavaş başını geri çektiğinde şaşkınlıktan berelen gözlerimle ona bakıyordum. O ise halimi görerek iyice güldü. Şaşkın ördek yavrusu gibi gözüktüğümden emindim!

"Gidelim artık şaşkın kız, çantanı alarak iniyorum ben, gel sen de." Kendime gelemeyeceğimi anlayan adam yere bıraktığım çantayı da alarak uzaklaştığında hala gülüyordu.

"Aman Allah'ım, az önce yaşananlar rüya değildi." Esat gözden kaybolduğunda parmağım istemsiz olarak burnuma gitmişti.

Başımı birkaç kere sallayarak kendime gelmeye çalıştığımda bir taraftan da arabaya normal bir şekilde inmek için hala hızlı çarpan kalbimi sakinleşmesini bekliyordum.

Esat'ın kesinlikle benim minik kalbimle bir alacak verecek davası vardı. Yoksa yaptıklarının başka açıklaması olamazdı...

*****

Neredeyse yirmi dakikadır yoldaydık ve en az daha yarım saat yolumuz vardı. Fakat benim feci derecede midem bulanıyordu. Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim ve hazırlıklar falan derken epey koşturmuştum. Üstüne yolculuk eklenince hem midem bulanmış, hem de başım ağrımıştı.

"Maysa, bir sorun mu var? Yüzün beyazladı bir anda?" Esat da halimi anlamış olacak ki sorusunu sorarken bir taraftan da arabayı yolun kenarına çekmişti.

"Hayır, midem çok bulanıyor. Hatta, galiba..." diye gerisini getiremediğimde midemden hızla boğazıma yükselen ekşimsi suyla bir elimi ağzıma kapatmış, diğer elimle kemerimi çözmüştüm.

Hızlıca arabadan fırladığımda Esat da zaman kaybetmeden inmişti. Birkaç adım uzaklaştığım gibi daha fazla kendimi tutamayarak öğürmeye başladığımda Esat hızlıca yanıma ulaşmış, arkama geçerek elini belime yerleştirmişti.

Bense beni kusarken görmesinin utancını yaşarken bir taraftan da öğürüyordum. Midem boş olduğu için kustuğum şey sadece sarı ve eksi suydu.

"İyi misin?" Esat yüzüme gelen saçlarımı itekleyerek endişeli ses tonuyla sorduğunda ben de yavaş yavaş doğrulmuştum. İçimde ne var ne yok kustuğum için öğürmekten gözlerimden yaşlar geliyordu.

Sorduğu soruya cevap verecek gücü bulamadım kendimde.

"Gel, arabada su vardı." Diyerek bir eliyle belimden bir eliyle de kolumdan kavrayarak ikimizi de arabaya taraf ilerletmeye başlamıştı.

Arabanın önüne geldiğimizde benim oturduğum tarafın kapısını tamamen açarak vücudumu yan, ayaklarımın toprakla temas etmesini sağlayacak şekilde koltuğa oturtmuştu.

Ardından torpido bölümünde olan pet şişedeki suyu alarak avuç içine dökmüş, daha sonra ıslak elini önce yüzüme ardında boynuma sürmüştü.

"Maysa, nasıl olduğunu söyler misin bana? Hastaneye gidelim mi?" Endişeli gözlerle vücudumu taradığında diğer taraftan elini tekrar ıslatarak boynumda, boğazımda gezdirdi.

Bense sorusuna karşılık başımı olumsuz anlamda sallamakla yetindim. Ağzımda zehir gibi bir tat olduğu için ağzımı açmak dahi istemiyordum. Yüzümse çoktan buruşmuştu.

"Al sudan iç, ağzında çalkala sonra tükür. Suyu içmemeye dikkat et, yeni kustun, boş midenle hemen su alma, birazdan yavaş yavaş içersin." Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım bu kez.

Ardından elindeki pet şişeyi alarak koca bir yudum aldım ve çalkalayarak başımı sağ tarafıma çevirdim ve tükürdüm. Aynı işlemi iki kez daha tekrarladıktan sonra ağzımdaki ekşi tat azalmış, kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım.

"Niye böyle oldun sen? Hasta mısın yoksa?" Esat hala endişeli gözlerle beni süzdüğünde gözlerimi kaçırdım.

"Hayır, hasta değilim. Sabah kahvaltı etmedim ben, sanırım o yüzden." Dedikten sonra su içmiştim koca bir yudum. Öğürmekten dolayı yanan genzime su çok iyi gelmişti.

Verdiğim cevapsa Esat'ın kaşlarının düz bir çizgi halini almasıyla sonuçlanmıştı.

"Niye böyle bir şey yaptın ki, ufak tefek de olsa atıştırsaydın keşke? Konum olarak da öyle bir yerdeyiz ki yakınlarda kafe falan yok." Dediğinde kendimi suçlu hissetmiştim. Onu da uğraştırıp duruyordum.

"Özür dilerim, seni de uğraştırdım." Dediğimde bana sinirli bir bakış fırlattı.

"Tuzlu bisküvi var arabada, Aras için sürekli böyle şeyler bulunduruyorum biliyorsun. Onu ye şimdilik. Evinize de çok bir şey kalmadı, yarım saate varırız." Dediğinde özrüme karşılık bile vermediği için omuzlarım düşmüştü.

"Teşekkür ederim ve de tekrar özür dilerim, geç de kaldık benim yüzümden." İstemsizce gözlerim dolduğunda başımı aşağı salmıştım. Ben böyleydim işte duygularımı hemen her şekilde belli ediyordum. Buna her ne kadar engel olmak istesem de pek başarılı olamıyordum. Huy çıkmaz can çıkar misali bir nevi...

Fakat çeneme ilişen parmaklar ile başım tekrar yukarı kalkmıştı. Esat gözlerimin içine bu sefer sinirli değil de şefkatli bir bakışla bakıyordu.

"Özür dilemene gerek yok güzelim." Çenemi okşayan parmakları ve bana karşı kullandığı sahiplik ekiyle kalbimde bir şeyler erimeye başlamıştı.

"Sadece bir daha sağlığına zarar verecek bu tarz eylemler yapmanı istemiyorum. Eve gittiğin gibi de bir şeyler ye hemen." Dediğinde transa girmiş gibi başımı sallamıştım.

Beni bu denli düşünmesi karnımda kocaman kelebek sürüsünün kanat çırpmasına neden oluyordu.

"Arayarak soracağım ona göre. Yemek yemediğini duyarsam, o hokka burnunu bu kez ısıracağım." Son sözleriyle utanarak gözlerimi kaçırdığımda yüzüme yayılan aptal sırıtışa da engel olamamıştım.

Ben bu adamı çok ama çok seviyordum... Her şeye rağmen...

 

 

 

******

06.11.2023

Yepyeni bölümle karşınızdayım sevgili okurlarım.

Esat ve Maysa sahneleri nasıldı sizce?

Yorumlarınızı alayım buraya.

Sevgiyle kalın.

Loading...
0%