14. Bölüm

🍃Bölüm~12🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

Medya: Şentürk Dündar: Babam)(türkü)
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

*Bazı olaylar domino diziminin başlangıç taşı gibidir. Biri devrilerek acı verdiğinde, diğerleri de onun darbesiyle peş peşe devriliyor...acılar çoğalıyor...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
•••••••••••••

Kapının açılması, kadının koridorda olan karmaşayı bıçak misali kesen sözleriyle üstüme bir kavanoz buz gibi su dökülmüş gibi irkilmiştim...

Kapının açılması, kadının koridorda olan karmaşayı bıçak misali kesen sözleriyle üstüme bir kavanoz buz gibi su dökülmüş gibi irkilmiştim


İçimi, dışımı saf bir korku kaplamıştı. Kaybetme korkusu... Gözlerim hızla dolarken, saç uçlarımdan tırnaklarıma kadar titriyordum. Babama bir şey olursa, ben ne yapacaktım?

"Babamm..." yüksek sesle bağırarak odaya doğru koştuğumda ortamda yaranan kısa ama ölüm gibi soğuk olan sessizlik de bozulmuş oldu. Arkamda atılan adım seslerinin yoğunluğundan beni takip ettiklerini anlamam uzun sürmemişti.

Hızlıca içeri girdiğimde gözlerim lanet okudu gördüğü manzara için...
Ayaklarım pişman oldu odaya koştuğu için...
Benliğim darmaduman oldu, yıkıldı, mahvoldu...

Babam hafif işlek olan sağ elini göğüs kafesinin üzerine dayamış derin derin nefes almaya çalışıyordu. Tavana dikilmiş gözleri kocaman açılmış, genzinden çatallı sesler geliyordu.

O halini görünce ileri adım atamadım, koşamadım ona doğru. Dondum kaldım yerimde öylece. Usul usul, benden bağımsız dökülen gözyaşlarımın bulanıklaştırdığı can yakan görüntüye baktım öylece.

"Hemen aşağı in, önce Halit'i buraya gönder bana yardım etsin, sonra da Ali'ye söyle arabayı hazırlasın. Hastaneye gitmeliyiz" benim arkamdan odaya ilk giren Yaman, benden farklı olarak babama taraf gitmiş, giydiği gömleğin tüm düğmelerini hızla çözerken, yüksek sesle babamla ilgilenen görevli kadına emirlerini sıralamıştı. Kadın da hiç vakit kaybetmeden odadan çıkmıştı.

"Efsa, kendine gel" kollarımdan tutularak güçlü bir şekilde sarsıldığımda yalnız kendime gelmeyi başarmıştım.

"Ablaaa" diyerek feryatla haykırdığımda bakışlarım babamı yataktan kaldırmaya çalışan Yaman'lardan ayrılmıyordu.

"Oyy kıyamam" diyerek bana sarılan Yasemin ablaya sadece yaslanmıştım. Sarılmamıştım, sarılamamıştım...

*****

"Lütfen, bir şey olmasın, ne olur Allahım babamı bana bağışla, ondan başka kimsem yok benim. Lütfen alma onu benden." Yaman'ın son surat kullandığı arabanın ön koltuğunda otursam da bakışlarım arka koltukta boylu boyunca uzattığımız ve birkaç dakika önce bilincini kaybeden babamdaydı.

"Bir şey olmayacak, sakin olmaya çalış" dediğinde sakin olmak yerine ağlamam artmıştı.

"Benim yüzümden, ben en başından söyleseydim bunların hiçbiri olmayacaktı. Bu şekilde öğrenmemeliydi babam" dert yakınırken, Yaman'ın da sinirden, üzüntüden direksiyonu sıktığını, kendini kastığını görebiliyordum.

"Efsa, bunları düşünerek kendine yüklenmenin zamanı değil, dua etme zamanı. Babanın şu an en çok dualarımıza ihtiyacı var." dediğinde haklı olduğunu biliyordum. Ama aklıma, ruhuma, kalbime söz geçiremiyordum. İçimde basbas senin yüzünden diye bağıran ses bir türlü susmuyordu.

Araba hastanenin önünde durduğunda hızla arabadan inmiştik, arkamızdan gelen Ali'nin kullandığı arabadan da Yasemin abla inerek hızla yanımıza taraf geldiğinde Yaman Aliyle birlikte babamı çıkarmaya çalışıyordu.

"Yardım edin, sedye lütfen" hızla birkaç adım atarak, içeri taraf bağırdığımda görevliler hemen olaya el atmıştı.

Böylelikle babam kolayca sedyeye yatırılmış, içeri götürülmüştü. Hızla arkasından ilerlerken gözlerimi bir saniye babamdan alamıyordum. Sanki gidecekmiş, ellerimi bırakacakmış gibi hissetme de engel olamıyordum bir türlü. Tek dileğim benliğimi mahveden bu hislerin, gerçek olmamasıydı.

"Bundan sonra giremezsiniz" Acil müdahale bölümünün kapıları açılınca içeri giren babamın ardından adım atmak istediğimde hemşire önümü kesmişti.

"Ama, babam..." ne diyeceğini bilmez bir şekilde aralık kapıdan küçük yolu kat etmeye çalışan sedyeye bakıyordum.

"Lütfen zorluk çıkarmayın" dediğinde belimden tutan eller beni kendine taraf çekerek oradan uzaklaştırdığında umutsuzca kapının arkasından bakıyordum hala.

Dermanı kesilen ayaklarım bedenimi taşıyamayınca yere doğru düşerken belimden tutan güçlü kol daha da sıkılaşmış, tüm ağırlığımı sırtlanmış ve diğer elini de kafama koyarak başımı göğsüne bastırmıştı.

"Yamannn..." inler gibi ağlayarak adını söylemiş, avuç içimi gömleğine bastırmıştım.

"Geçecek güzelim, bunu da atlatacağız..." beni iyice sarmalayarak dediklerine pek inanmasam da, inanmaktan başka çarem yoktu. Zaten çaresizlik en yakın hayat arkadaşım olmamış mıydı benim?...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

 

Aleyna'dan:
••••••••••••••••

Elimde tuttuğum çikolatalı pasta dilimi olan tabağı ve büyük boy kahve olan kupayı cam kenarında oturarak okuduğu kitaba dalan müşterinin önüne bıraktıktan sonra başka bir isteğinin olup olmadığını sormuş, olumsuz cevap aldığımdaysa gülümseyerek uzaklaşmıştım oradan.

Bu sabah kafe biraz yoğundu ve Hazal'ın yokluğu kendini belli ediyordu. Bebek kontrol zamanı geldiği için doktora giden Hazal'ın görevleri de bana kaldığı için biraz koşuşturmaca içinde kalmıştım. Benden başka iki çalışan Leyla ve Gülay vardı, bir de hem okuyup hem çalışan lise öğrencisi Ali vardı. Fakat işe başladığım on günden fazla sürede Gülay'ı hiç görmemiştim. Zira halasını kaybettiği için bir sürelik izin alan Gülay birkaç gün daha sonra döneceğini belirtmişti. Ha bir de Aslı vardı tabii. Bazen akşamlar yardıma geliyordu.

Mutfakta çilek ve muz doğrayarak meyveli pastaları süsleyen Leyla'nın yanına geldiğimde nefes nefese kalmış bir şekilde konuştum. Genelde pasta yapımıyla burada kafenin ilk açıldığı yıllardan çalışan Leyla ve annesi Ayşe teyze uğraşıyordu. Tabii bazı özel tarifleri Hazal kendisi yapıyordu. Fakat bugün Ayşe teyze de arkadaşının yanına uğradığı için gecikecekti.

"Ay Leyla, içerilerle biraz da sen ilgilen Ali'yle, Hazal yok diye kasayla müşteri arasında kaldım resmen. Buralar ben de" dediğimde gülerek beni onaylamıştı.

"Tamam canım, zaten senin iş mutfak kısmındaydı" gerçekten de öyleydi. Zorunlu olmadıkça garsonluk yapmıyordum. Gülerek mutfaktan çıkan Leyla'nın ardınca bıçağı elime alarak doğrama işine ben devam etmiştim.

Dalgın dalgın parmaklarımın arasına sıkıştırdığım çilekleri ortadan ikiye bölerken aniden duyduğum sesle irkilmiştim.

"Aleyna" neşeli çıkan yüksek sesiyle içeri giren Ferit yüzünden irkilerek, parmağımı kesmiştim.

"Ahh" diye inleyerek hızla bıçağı masaya bıraktığımda Ferit kocaman açılmış gözleriyle kan akan parmağıma baktıktan sonra iki büyük adımda yanıma yaklaşmış, elimi kavramıştı.

"Derin gözüküyor, Allah kahretsin korkacağını düşünemedim" endişeli sesiyle konuşurken bir yandan da parmağımı inceliyordu. Yara büyük olmasa da derindi galiba, çünkü biraz fazla kanıyordu.

"Sorun değil, şurada yara bandı olacaktı. Yapıştırsam bir şey kalmaz" dediğimde sanki mümkün gibi daha fazla çatıldı zaten çatık olan kaşları.
Ve beni çekiştirerek musluğun önüne getirdi. Musluğu açarak parmağımı suya tuttuğunda dikkatle yaraya bakıyordu ve ben bu duruma göz devirmeden edememiştim. Sanki parmağımı komple kesmiştim yahu.

Akan kanı yıkadıktan sonra kağıt havludan bir parça alarak parmağıma bastırmıştı.

"Neredeydi dedin yara bandı?" nihayet gözlerime baktığında ben de başımla çekmeceyi işaret ettim. Başını sallayarak havluyu elime tutuşturmuş, sonraysa hızla çekmeceye taraf ilerleyerek yara bandı almış ve yeniden yanıma dönmüştü.

Bandı çözdükten sonra parmağıma yapıştırmış, hafif kanlı suya bulaşmış peçeteyi elimden alarak çöpe atmıştı. Daha sonraysa ellerini yıkamış ve yeniden yanıma dönmüştü. Bense şaşkına dönmüş bakışlarımla onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum,. Neden gelmişti bu adam bu saatte kafeye? Üstelik mutfağa hem de.

"Ferit" istem dışı dudaklarım arasından dökülen ismiyle ellerini kurulayan adam hızla bana dönmüştü.

"Efendim" yeniden yanıma geldiğinde gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.

"Şey, bir şey mi oldu? Yani bu saatte şirkette olman gerekmiyor mu?" sorduğum soruyla kendime küfretmiştim. Bana neyse çocukluk arkadaşının pastanesi, istediği vakit gelir. Ayrıca bir şey olsa da yine beni ilgilendirmiyor ki. Dediklerimle dudakları kıvrılan adam sevinmişe benziyordu. Bana olan duygularını bu kadar belli etmesi bazen beni çok zorluyordu. Zira sık sık buraya geliyordu, ve benimle konuşmaya çalışıyordu.

"Hayır bir şey olmadı, sadece seni görmeye geldim." dediğinde şaşkınlıktan gözlerim açılmıştı. Ne kadar da rahattı bu adam böyle?

"Neden peki?" dediğimde anlamsızca bana bakmıştı.

"Ne neden?" dediğinde gözlerimi devirmiştim.

"Beni neden görmeye geldin ki?" yine patavatsızca dediklerime pişman olmuştum. Sanki beklentim varmış gibi olmuştu sorum. Onun da tekrar gülen yüzü böyle anladığının kanıtıydı. Hay ben benim ağzıma.

"Seni görmeye geldim, çünkü seni özledim ve görmek istedim" kafamda topladığım dağınık topuzumdan firar eden birkaç tutam saçı parmağına dolayarak geri itekleyerek dedikleri bende deprem etkisi yaratmıştı. Off bu adamla ne yapacaktım ben. Benimle ilgili bilmediği şeyler vardı ve ben bildiğinde vereceği tepkiyi kestiremiyordum. İşin en kötü yanıysa bede kendimi ona doğru çekilirken buluyordum.

"Bennn..." diyerek gerisini getiremediğimde gülümsemesi büyümüştü. Al işte.

"Bir gün iş çıkışı bir şeyler içelim mi? Konuşuruz da" umutla gözlerimin en derinine bakarak sorduğu soruyla gözlerimi kaçırmıştım. Kesinlikle duygularından bahsedecekti ve ben ne cevap vereceğimi kestiremiyordum.

Bir süre sessizleştikten sonra tekrar gözlerine baktığımda az önce gülümsemenin yavaş yavaş solduğunu görmemle sıkı bir küfür savurmuştum kendime. Ve ani olarak o görüşü kabul ederek ona kendimden bahsetmek kararı almıştım. Anlatacaktım işte. Belki geçmişim yüzünden vazgeçerdi benden.

"Olur" diyerek fısıldadığımda gözlerinden geçen pırıltılar içimi burkmuştu. Acaba duyduklarını kaldırabilecek miydi? Belki de benden tiksinirdi. Sonuçta kim sevdiği kadının annesinin bir hayat kadını olmasını, babasının bilinmezliğini, kısaca bir piç olmasını kaldırabilirdi ki? Ben bile zar zor kaldırıyorken.

"Konuşuruz o zaman..." dediğinde laflarını bölen şey benim masada titreyen telefonum olmuştu. İkimizide bakışları aynı anda telefona kayınca ben hızla ilerleyerek telefonu elime almıştım. Ve ekranda tanımadığım bir numara gördüğümde kaşlarım çatılmıştı.

"Alo" diyerek telefonumu açtığımda tanıdık sesin kulaklarıma dolmasıyla rahatlamıştım.

"Aleyna, ben Yasemin. Numaranı Efsa'nın telefonundan aldım" dediğinde endişelenmeye başlamıştım. Efsa'ya bir şey mi olmuştu yoksa?

"Evet Yasemin abla, Efsa'ya bir şey mi oldu yoksa? Neden kendisi aramadı?" telaşlı çıkan sesimle Ferit'e baktığımda onun da bana baktığını görmüştüm.

"Çok kötü şeyler oldu, Efsa hiç iyi değil. Ben de düşündüm ki sen yanında olsan daha iyi hisseder" dediğinde ayaklarımın altından yer kayar gibi olmuştu. Elimi havaya kaldırarak yanıma gelen Ferit'in koluna tutunduğumda o da destek olmak ister gibi beni tutmuştu.

"Ne oldu Yasemin abla?" dermansızca çıkan sesim sonrası Yasemin ablanın kısaca anlattıklarıyla gözlerimden dökülen yaşlara engel olamamıştım. Telefonu kapattığımdaysa hızla bakışlarımı yanımda duran adama çevirmiştim.

"Hemen hastaneye gidebilir miyiz?" telaşla sorduğum soruyla o da telaşlanmıştı.

"Gideriz tabii de, ne oldu?" diye sorduğunda ben çoktan ondan uzaklaşarak üzerimde olan önlüğü çıkarıyordum.

"Yolda anlatırım, bir an önce gidelim lütfen"-. dediğimde sadece başını olumlu anlamda sallamıştı...

Arabaya binerek yola koyulduğumuzda futursuzca döktüğüm gözyaşlarımla hıçkırıklarımı zor bela bastırıyordum. Acılar neden peşimizi bırakmıyordu ki? Tam bir şeyleri azıcıkta olsa düzene sokmuştu kız, şimdi neydi bu olanlar?

"Aleyna, güzelim sakin olarak anlatabilir misin ne olduğunu?" Ferit'in bana uzattığı peçeteyi kavrayarak sesli bir şekilde burnumu çekmiş, sonraysa yaşlı gözlerimi ona dikmiştim.

"Ahmet amca fenalaşmış, hastaneye kaldırmışlar. Ama hamile olduğunu da öğrenmiş Efsa'nın" dediğimde Ferit anında bana dönmüştü.

"Hassiktir..." sesli şekilde küfrettiğini anladığında duraksamıştı. Fakat şu an buna takılacak halde değildik.

"Nasıl öğrenmiş peki?" dediğinde omuzlarımı silktim.

"Bilmiyorum, Yasemin abla sadece bunları söyledi."- dediğimde olumlu anlamda başını sallamıştı.

"Ahmet amcaya bir şey olursa, Efsa yıkılacak hepten." yeniden dolan gözlerime lanet edesim vardı. Bitmez çileler ve acı gözyaşılar peşimizi bırakmamaya yemin etmiş gibiydi.

"Dua edelim ki, hiçbir şey olmasın..." gergin çıkan ses tonuyla dediklerinin üzerine bir şey demeye gerek duymadan başımı cama çevirmiş, Ahmet amca için dua etmeye başlamıştım. Umarım bu durumu da atlatırdık.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan (devam):
••••••••••••••••••••••••

Ağlasın gökyüzü, boşalsın bulutlar, yağmur bocalansın üzerime durmaksızın...
Kocaman Karadeniz'in sularına bırakayım bedenimi...
Islanayım, seller sular içinde... Belki o zaman sönerdi içimdeki yangın. Belki o zaman biterdi içimdeki ateşi harmanlayan kor...

Dile kolay dört saattir bekliyorduk... Babamı acilden çıkarmış, operasyon bölümüne almışlardı.
Net bir şeyler demeyen doktor... bir türlü geçmeyen zaman....durmaksızın akan gözyaşlarım... ve sanki her şeyi anlıyormuş gibi tepki veren kızım yüzünden beni yoklayan kasılmalarla geçen dört koca saat...

Yasemin abla eve dönmek zorunda kalmıştı çocukları yüzünden, Aleyna, Ferit ve Ömer ağabey gelmişti, ama babam hala çıkmamıştı.

"Efsa, biliyorum çok zor bir durum. Ama ağlama artık be güzelim. Bebeği düşün hiç olmazsa" başımı omuzuna yasladığım Aleyna'nın sözleriyle hafifçe doğrulmuş yaşlı maviliklerimi dolu dolu olan elalarına dikmiştim.

"Ben biterim Aleyna, babama bir şey olursa hepten biter, küle döner, yok olurum. Benim yüzümden oldu. Benn..." diyerek gerisini getiremediğimde Aleyna sımsıkı sarılmıştı bana.

"Olmayacak bir şey, Ahmet amca bırakmaz seni" Dediğinde içimde umut tohumları filizlenmeye başlamıştı. Babam bırakmazdı değil mi beni?

Tam ağzımı açarak cevap verecektim ki açılan kapılar ve çıkan doktor tüm dikkatimi anında dağıtmış, oturduğum yerden kalkarak soluğu doktorun yanında almama sebep olmuştu. Tabii Aleyna ve Yaman da arkamdan geliyordu.

"Doktor bey, babamın durumu nasıl?" nefes nefese kalmış bir durumda sorduğum soruyla doktor yüzünde olan maskeyi indirmişti.

"Babanızın durumu ne yazık ki ağır. Ani geçirdiği kalp krizi zaten arızalı olan damarlarını iyice tetiklemiş. Şöyle ki siz de biliyorsunuz ki, babanızın kalbiyle beyninin iletişimini kuran damarlar arızalıydı, üstelik beyninin sol tarafı da engelliydi. Şimdi geçirdiği kalp krizi beyninde şok etkisi yaratarak durumunu çıkılmaz bir hale sokmuş" dedikleriyle kendimi koy vererek hıçkırdığımda yere doğru düşecekken yine ve yeniden Yaman buna müsaade etmemiş, beni yakalayarak bedenine yaslamıştı.

"Peki doktor bey tam olarak durum ne? Yani sonuç ne?" Kontrolu ele alan Yaman'ın sorusuyla umutlu bakışlarım yeniden doktoru bulmuştu.

"Şöyle ki kalp krizi için kalbine bir sıra tedaviler uyguladık ve diğer sorunları için de yapılacakları yaptık. Şimdi önümüzdeki 24 saati komada geçirerek uyutulacak ve bu 24 saat çok önemli, ondan sonra durumuyla ilgili yeniden konuşuruz. Tedavinin geri kalanı babanızın dayanma gücüne bağlı. Ayrıca tedavi olunması için ameliyat şart ve bu ameliyat oldukça riskli. Hele böyle bir durumda risk daha da artmış durumda. Yine de Allahtan umut kesilmez" dediklerini bitiren doktor başını sallayarak yanımızdan ayrıldıktan sonra kafamı Yaman'ın göğsüne bastırmış, kocaman hıçkırmıştım.

"Babam... babacığım..." diyerek deli gibi ağladığımda Yaman beni göğsüne iyice bastırarak sımsıkı sarılmıştı...

******

"Hiç olmasa bunu iç, sabahtan boğazından tek lokma geçmedi." diyen Yaman'ın uzattığı, şekerli olduğunu tahmin ettiğim çaya baktım. Canım asla bir şey istemiyordu.
Doktorun dediklerinden sonra belki on beş, bilemedin yirmi dakika hiç durmaksızın Yaman'ın göğsünde ağlamıştım. Sonraysa koltuklara oturmuş, bu sefer Aleyna'yla birlikte ağlamıştık.

Geceyi burada geçirmemi Yaman da Aleyna da istemese de, kesin bir dille gitmeyeceğimi söylediğimde uzatmamıştılar. Az önceyse Yaman'ın ısrarları sonucu Aleyna, Ferit ve Ömer ağabey gitmiş, ikimiz kalmıştık hastane koridorunda...

"Canım hiçbir şey istemiyor" bitkin çıkan sesimle zor bela fısıldadığımda Yaman kocaman iç çekerek yanıma oturmuştu.

"Bak biliyorum çok zor bir durum, ama senin böyle yapmanın babana hiçbir faydası yok, aksine bebeğe zararı çok. Yemek yemeyeceksin biliyorum, hiç olmasa tansiyonunun düşmemesi için şu şekerli çayı iç" uzun soluklu konuşmasının ardından bana uzattığı bardağa kısa bir bakış atmış sonraysa parmaklarımla bardağı kavramıştım. Haklıydı böyle yapmamın babama yararı yoktu.

Dudaklarım arasına götürerek içtiğim şekerli çayla, aklıma doluşan anılar beni gülümsetmişti, buruk bir gülümseme.

"Biliyor musun? Babam da hep yapardı bana böyle şekerli çay çocukken..." gözlerimin dolmasına inat yüzümdeki gülümsemeyle öylece yere bakıyordum. Fakat gözümün önünde minik kız çocuğu ve babası vardı.

"Sekizli, dokuzlu yaşlarındaydım o zamanlar... Annemin bizi terk etmesi bir yılını bile doldurmamıştı. İşte o yüzden benim her şeyimle babam ilgileniyordu. Hoş annem olduğunda da çoğu şeyi babamla yapardık ama şimdi çok başkaydı..."-sağ gözümden firar eden bir damlayı elimle sildikten sonra, kuruyan boğazımı ıslatmak için elimde olan şekerli çaydan kocaman bir yudum almış, neredeyse on saattir tek lokma geçmeyen genzimi sıcaklığıyla rahatlatmasına izin vermiştim.

"Ve ben sabahları kahvaltı etmeyi hiç sevmiyordum... her sabah babam beni okul için uyandırır, giyindikten sonra saçlarımı tarardı. Sonraysa yemeyeceğimi bildiği halde her sabah bıkmadan hazırladığı masaya oturturdu. Fakat ben hiçbir şey yemezdim, bana ne kadar ye dese de yemiyordum. Bilmiyordum işte, sabah uyandığımda canım asla yemek istemiyordu." yine derince nefes almış, bakışlarımı beni pür dikkat dinleyen adama çevirmiş, elimdeki bardakta olan çaydan koca bir yudum daha almıştım.

"Babam da ısrar etse de asla sinirlenmez, bana kaşlarını bile çatmazdı. Sadece bardağıma doldurduğu çaya birkaç şeker atarak bana uzatır, 'hiç olmazsa bunu iç güzel kızım, zihnini açar' derdi. Bense artık buna alıştığım için ve babamı daha fazla kırmamak için bol şekerli olan o çayı alır, bir dikişte bitirirdim. Bunu gören babamsa sanki büyük bir şey yapmışım gibi büyük bir gururla beni izler, ardından peçeteyle dudaklarımda olan ıslaklığı kurular ve alnıma bir öpücük kondururdu..." anıların gözümün önünden aktığı zaman yolculuğundaydım sanki. Her şey durmuş, her şey yok olmuştu. Bir tek mavi gözlü bir adam ve minik mavi gözlü kızı vardı gözlerimin önünde.

"Babam beni çok severdi. Şöyle çok tarifsiz bir sevgiydi bu. Hele annem gittikten sonra ikimiz kaldığımızda çok çok daha başka sevmeye başlamıştı beni. Aynen ben de onu öyle seviyorum. Birbirimizin sığınacak limanıydık biz. Koca dünyada ikimizdik sanki..." dediğimde futursuz gözyaşlarım yanaklarım boyunca süzülüyordu.

"Şimdi beni bırakıp giderse ne yapacağım ben? Sorumlusu olduğum bu olayın vebalini nasıl taşıyacağım?. Babam olmadan ne yapacağım yapayalnız?" dediğimde Yaman ellerini kaldırarak yanaklarımı kavramış, baş parmaklarıyla yanaklarımda olan ıslaklığı kurulamaya başlamıştı.

"Babana hiçbir şey olmayacak, hem sen yalnız değilsin ki, ben varım yanında..." diyerek kafamı göğsüne yasladığında hiç bir şey demeyerek ona sokulmuştum. Fakat onun bilmediği bir şey vardı ki, ben bunca dertlerimle onu yoramaz, yanımda kalmasına izin veremezdim. Bana karşı boş olmadığını anlıyordum, ve bunun daha büyük hislere çevrilmemesi için ondan uzaklaşmam gerekiyordu. Üstelik annesinin yaptıkları da vardı...

Düşüncelerimin çıkmazlığı bedenimi yorarken, gözlerim benden bağımsız kapanmıştı, fakat hala mavi gözlü adam ve minik kız çocuğu gözlerimin önündeydi.

Bedenimi esir alan uykuya yenik düşmeden önce son hatırladığım şey Yaman'ın saçlarımda dolaşan elinin varlığı ve gözümün önünde beliren küçük kız çocuğunun babası için ağlayarak ettiği duaların sesiydi.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••


🌺
•••••

12.ci bölümün de sonuna geldik değerli okurlarım...

06.12.2020

Biraz geç geldim, bunun sebebiyse derslerimin yoğunluğu.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

İyi kötü fikirlerinizi, beğenip beğenmediğiniz kısımları buraya bırakın lütfen😇

Sağlıcakla kalın 🤗❤

 

Bölüm : 22.01.2025 18:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...