15. Bölüm

🍃Bölüm~13🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

Medya: Ebru Şahin - gide gide bir söğüde dayandım...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

*Her gözünü kapayan uyumaz,
her veda eden de gitmiş sayılmaz........
( Turgut Uyar)
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
••••••••••••••

Tutunduğum kola daha sıkı sarılırken başımı da yaslandığım omuza biraz daha soktum. Uykudan açılmaya çalışan benliğimin istem dışı yaptığı hareketlerdi bunlar.

Gözlerim feci denecek kadar çok sızlıyordu, sanki iğne batırıyorlardı göz kenarlarıma ve bu nedenle bir türlü gözlerimi açmak istemiyordum.

Sızlayan göz kapaklarımla girdiğim uzun süreli savaştan nihayet galip çıkmayı başardığımda gözlerimi açmıştım.

Bakış açımın fena halde bulanık olması yüzünden yüzümü buruşturmuş, gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak kendime gelmeye çalışmıştım. Fakat dün tüm günü durmaksızın ağladığım için gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu.

Nihayet kendime az da olsa gelmeyi başardığımda başımı yaslandığım omuzdan kaldırmadan hafif doğrulduğumda tamamen Yaman'ın omuzuna yaslandığımı, üstelik koala misali koluna sarıldığımı anladığımda yüzümün ısısının artması kaçınılmaz son olmuştu.

Utana sıkıla yavaşça başımı kaldırdığımda gözlerimin önünde beliren siyah noktalar yüzünden istem dışı başımı aşağı eğmiş, gözlerimi kapatmıştım.

Aniden eğdiğim başımla şelale misali aşağı dökülen siyah saçlarımı geri itekleyerek yüzümü görmeye çalışan adamın elini hissettiğimde gözlerimi açmış, başımı kaldırarak kızarması ve şişmesi muhtemel olan maviliklerimi acı kahvelerine kavuşturmuştum.

"Saat kaç olmuş?" aklıma doluşan babamlı düşünceler sonucu telaşlanmaya başlayan ruhumla istem dışı dökülmüştü soru ağzımdan.

"Sekiz bile değil daha" dediğinde az da olsa rahatlamıştım, sonuçta babamı henüz uyandırmayacaklardı. Yirmi dört saatin dolması için saat on hatta on bir olması gerekiyordu.

"Ben bir elimi yüzümü yıkayayım" isyan tebili çalan gözlerime su iyi gelir düşüncesiyle, Yaman başını olumlu anlamda salladıktan sonra ayağa kalkmıştım.

Fakat kalktığım gibi gözlerimin kararması, koridoru iki tane görmem, sanki yer ayaklarımın altından kayıyormuş hissi sendelememe sebep olunca kendimi yine güçlü kolların arasında bulmuştum. Bir kez daha aşinası olduğum güçlü kollar devrilerek yeri boylamama izin vermemişti.

"İyi misin?" dediğinde gözlerimi her kırpıştırdığımda Yaman'ı iki tane gördüğümü fark ettim. Hamile bir kadındım ve dün tüm gün aç kalarak ağlamış, onca stres geçirmiştim.

"Seni iki tane görmem dışında galiba iyiyim" anın etkisiyle iyice saçmaladığımda çattığı biçimli kaşları iyice düz bir çizgi haline dönüşmüştü.

"Hayır, hiç iyi değilsin sen, gel bir tansiyonunu falan ölçtürelim" endişeli çıkan sesiyle dediklerini bile zar zor kavrıyordum.

"El yüzümü yıkasam iyi olacağım" diye fısıldadığımda sıkı tutuşunu hafifleştirmesini umuyordum.

"Tamam, ben de seninle geliyorum" dediğinde tam ağzımı açarak itiraz edeceğim sırada öyle bir bakış atmıştı ki boğazıma kadar gelen sözleri yutmuş, başımı sallayarak onu onaylamıştım.

Tutuşunu hafifleştirse de, elini belimden çekmeyerek beni yönlendirdiğinde ona ayak uydurmağa başlamıştım.

Lavaboya girdiğimde ilk olarak boş kabinlerden birine geçerek işlerimi halletmiş, ardından el yüzümü yıkamak için musluğun önünde kurulmuştum. Aynada olan yansımama takılan gözlerim görünüşümü görmesiyle yeniden dolmaya başlamıştı. Mavi gözlerimin etrafı morarmış, içi kıpkırmızı olmuştu. Üstelik sanki günlerdir uyumuyormuşum gibi şiş gözüküyordu. Saçlarım hafif birbirine karışmış, yanaklarım çökmüştü. Bir gecede yaşlanmak bu olsa gerekti.

Şimdiye kadar başıma gelen çok şey olmuştu. Çokça acılar çekmiştim. Çok geceler benim için sabah gelmez olmuştu.
Fakat babamı kaybetme korkusu çok çok daha başka yakıyordu canımı. Yakıyor, kavuruyor, küle döndürüyordu.

Musluğu açtığım gibi avuç içime dolan soğuk suyu yüzüme çarptıktan sonra az da olsa rahatlamıştım. Bu işlemi birkaç kez daha tekrar ettikten sonra rulon kağıt havludan alarak ellerimi kurulamış, saçlarımı hafif dokunuşlarla düzelttikten sonra dışarı çıkmıştım.

Yeniden koridora attığım adımla duvara yaslanarak beni bekleyen adamı görmüştüm. Beni gördüğü gibi yaslandığı duvardan doğrularak iki büyük adımda yanıma yaklaşmıştı. Acı kahve hareleri durumumu tespit etmek ister gibi yüzümü turlamıştı kısa bir süre.

"Gidelim kantine de bir şeyler ye," dediğinde itiraz etmemiştim. Aslında canım hiçbir şey istemiyordu. Fakat biraz daha böyle kalırsam bebeğim tehlikeye giriyordu. Uğruna onca şeyi göze aldığım bebeğim... Masal'ım...

O yüzden sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. O ise elini tekrar belime atarak ikimizi de yönlendirme görevini üstelenmişti. Bu hareketiyle gerilsem de bir şey dememiştim.

Kantine taraf ilerlerken koridorda hiç istemediğim kişiyi görmemle tüm benliğimle gerilmiş, sinirlerim tepeme çıkmıştı. Aniden duraksadığımda Yaman da duraksamış, ve eş zamanda belimde olan eli de belimden uzaklaşmış, elimi kavramıştı. Anlaşılan Yaman da gördüğü manzaradan hoşnut değildi.

"Sen, nasıl bir insansın ya. Bizim özel hayatımız seni ilgilendirmediği halde burnunu işlerimize sokma cesaretini nereden buluyorsun? İçin soğudu mu bari? Beğendin mi yaptıklarını?" O kadar gergindim ki, Yaman'ın elimde olan elini sıkıyor, tırnaklarımı geçiriyordum. Savurduğum kelimeler kalbimin ateşini azaltmak yerine iyice harmanlıyordu, elimde olsa boğardım o kızı.

Gerginliğimi anlamış olacak ki elimi sımsıkı kavrayarak kıpırdatmama izin vermeyecek şekilde tutmuştu.. Göz ucuyla ona baktığımda resmen alev çıkan gözleriyle Peri'ye baktığını gördüm.

"Ben yalan bir şey söylemedim, yalanınız gün yüzüne çıktı diye mi bu kadar sinirlisin Efsacığım?" laubali konuşması, üstelik paçoz gibi sırıtması beni deli ederken üzerine atlamamak için zor duruyordum.

"Lan sokturma yalanına, sana mı kalmış bizim yalanımız, sana mı kalmış bizim bebeğimizin haberini aileme vermek? Sana ne? Seni ne ilgilendiriyor ulan bizim özelimiz? Bak bu kez yılların hatırı için susuyorum, ama bir de Efsa ve bebeğimizle ilgili konuşursan, özelimize burnunu sokarsan inan bana anan bile seni elimden alamaz. Kadın demem, ahbap demem alırım ayağımın altına yeminle." Ağzımı açmama izin vermeyen adam Peri'nin cevabını bir güzel verdikten sonra, kavradığı elimle beni çekiştirerek oradan uzaklaştırmaya başlamıştı.

Fakat benim gözlerim dedikleriyle çoktan dolmaya başlamıştı bile. Bebeğimiz demişti. Hem de bir kez de değil. Çok içten bir şekilde söylemişti, sanki gerçekten de bizim bebeğimizdi.

"Neden ağlıyorsun? Peri'ye göreyse inan bir daha hiçbir şey yapamayacak, baban da iyi olacak doktorla konuşacağız zaten birazdan" telaşlı bir şekilde durarak yanaklarımı kavradığında sildiği gözyaşlarımla anlamıştım ağladığımı.

Söyledikleri sebepler ağlamam için pek âlâ yeterliydi. Fakat bu kez olan gözyaşlarım çok garip hissetmemle ilgiliydi. Yaman beni ve bebeğimi çok benimsemişti. Aynı benim gibi o da bana karşı boş değildi. Fakat ben bize karşı boş, umutsuz, olumsuz olduğum halde, o bize umutla bakıyordu ve bu durum ayrıldığımızda ikimizi de fazlasıyla zorlayacaktı.

"Ağlama ama güzelim" düşüncelerimin etkisi gözyaşlarım çoğalınca Yaman'ın çaresiz sesi dolmuştu kulaklarıma. Kendime gelmeye çalışarak hafif geriledim ve yüzümde olan ellerinin temasını keserek gözyaşlarımı kuruladım. Ardından hafifçe gülümseyerek iyiyim der gibi başımı sallamıştım. Pek ikna olmasa da, bir şey demeyince yola devam etmiştik.

Hastane kantininde olan yiyeceklerden alarak yemeğimizi yediğimizde en son dün Yasemin ablanın elbisemin cebime sıkıştırdığı telefonumu alarak açmıştım.

Açtığımda gelen bildirim sesleriyle dikkatimi telefona verdiğimde Aleyna'nın dün de bugün de mesajlar attığını gördüm.

* İyi misiniz canım? Ahmet amca uyandı mı? Birazdan geleceğim yanına :( ♡

Aleyna'nın yazdığı mesajları okudukça yüzümde oluşan buruk gülümsemeye, gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. O kadar duygu yüklü durumdaydım ki.

* İyi olmaya çalışıyoruz. Babam daha uyanmadı. Ama gelmene hiç gerek yok canım. Zaten dün de tüm gün buradaydın. İşini daha fazla aksatma. Eğer sana ihtiyacım olursa arayacağım♡...

Yazarak göndermiştim. Zaten babam için yapacağımız bir şey yoktu. Gelerek boşuna işini aksatmasına gerek yoktu. Kendine yeni yeni düzen kurmaya çalışıyordu, ve benim yüzümden ikide bir işten kalmasına izin veremezdim. Ayrıca hastane ortamında da kalabalık olmamıza gerekte yoktu.

*İyi olun(((. Aklım sende kalacak. Eğer bir şey olursa hemen arıyorsun tamam mı?

Diye cevap verdiğinde gelmek istediğini çok iyi biliyordum, fakat Aleyna hep böyleydi. Bir derdim olduğunda, ona anlatmak istediğim bir şeyler olduğunda pek güzel anlıyordu. Fakat asla üzerime gelmez, sorgulamaz benim ona anlatmamı beklerdi ki, ben zaten dayanamayarak anlatıyordum. Kendisi de öyleydi zaten. Aramızda olan bağ her şeyden önce saygı ve güvene yaslanıyordu.

*Tamam♡

Aleyna'ya cevap verdikten sonra telefonu kapatmıştım. Başımı kaldırarak Yaman'a baktığımda onun da ilgiyle beni süzdüğünü görmüştüm. Tabii ki anında gözlerimi kaçırarak, tabağıma odaklanmaya çalışmıştım... Artık yoğun bakan bir çift acı kahvenin etkisi altında ne kadar başarılı oluyordum orası koca bir muammaydı...

*****

"Öncelikle babanızın genel durum değerlendirmesinden başlamak istiyorum. Sonra tedavi konusunu konuşuruz" birbirini kovalayan akrep ve yelkovan ile vakit geçmiş, nihayet babam uyanmıştı. Fakat doktor henüz onu görmeme izin vermeden, önce bizimle konuşmak istediğini belirtmişti. Bu da benim epey gerilmeme sebep oluyordu. Çünkü kötü bir şeyler varmış gibi hissediyordum. Ve bu hiss boğazımı sıkıyor, beni boğuyordu.

"Tabii doktor bey, dinliyoruz sizi" boğazımı sıkan eller konuşmama izin vermediği için, Yaman bu görevi de üstlenmişti.

"Şöyle ki babanızın geçirdiği şok nedeniyle hasar alan beyin dokuları, damarları yüzünden konuşmasını tamamen kaybetmiş, hafif işlek bileğini de artık kullanamayabilir, yani geçirdiği ani atak, babanızı tam felç durumuna doğru tetiklemiş" doktorun dedikleriyle kulaklarım uğulduyor, bakış açım bulanıklaşıyordu. Elimi istem dışı kapana sıkılmış gibi sıkılan kalbimin üzerine koymuştum. Annemin verdiği darbe sonucu acısını yıllarca içine atarak, yataklara mahkum kalan babam...Şimdi de benim yüzümden ölümle cebelleşiyordu...

"Durumu da dün de açıkladığım gibi kritikliğini koruyor. Tek çözüm ameliyat ama dediğim gibi fazlasıyla riskli bir ameliyat olacak ve babanızın dayanamama olasılığı oldukça yüksek. Ben yine de yurt dışında olan doktor arkadaşlarımla durumla ilgili konuşacağım, olumlu bir cevap olursa hemen size bildiririm" doktor konuşmuyordu, beni yakıyordu, yıkıyordu sanki.

"Peki ne önerileriniz var? Yani ne yapmamız gerekiyor?" diyen Yaman işlevini kaybeden beynimin sorması gerektiğini soruyordu.

"Kesinlikle hastanede kalmasını öneriyorum, en azından on gün kadar kalmalı ki durumunu netleştirelim ve yeni bir atak olma riski de yüksek. Bu yüzden yeni bir atak olursa anında müdahale etmemiz gerekiyor..." doktor konuştukça sus doktor, yakma beni diye bağıran benliğimle hiçte kolay olmayan mücadele içerisindeydim...

*****

Doktorun can yakan cinsten olan konuşması boyunca tek bir kelime etmemiştim, edememiştim.
Konuşulacak her şeyi Yaman üstlenmiş, gereken ne varsa yapmıştı. Bense öylece oturmuş, içim içimi yiye yiye, kendimi suçlaya suçlaya konuşulanları dinlemiştim.

Doktor babamı görmeye izin bile verdiğinde kabul etmemiştim. Hazır değildim babamı görmeye, ona anlatmaya... Hazır değildim her zaman kulaklarıma dolan kızım, Efsa'm diyen sesini duymamaya...
Hazır değildim işte, karşısına çıkmaya, açıklama yapmaya, özür dilemeye hazır değildim...

Benden böyle bir tepki beklemeyen Yaman da şaşırmıştı. Zira haklıydı da, o kadar beklemenin ardından babamı görmek istememiştim. Ama bu durum tamamen kendi iç savaşımla ilgiliydi.

"Efsa, iyi misin sen?" aniden çıkan hafif yüksek sesle irkilmiş, beynimin dört bir tarafını istila eden düşüncelerimden hızla ayrılarak sol tarafıma çevirmiştim başımı.

"İyiyim, ne oldu ki?" anlamaz ve dalgın çıkan sesim ve bakışlarımla, zaten çattığı kaşlarını sanki mümkünmüş gibi daha da çatmıştı.

"Eve geldik, kaç kere seslendim sana duymadın. Emin misin iyi olduğuna?" dedikleriyle şaşkınlıktan açılan gözlerimle dışarıya baktığımda gerçekten de bahçede olduğumuzu görmüştüm.
O kadar dalgındım ki, yolun nasıl geçtiğini bile anlamamıştım. Tabi bunda en büyük etken babam ve Yaman'la yapacağım konuşmaydı.

"Eminim, sadece dalmışım biraz" gözlerimi kaçırarak dediklerime pek inanmışa benzeme de, daha fazla sorgulamamıştı. İyi ki de uzatmamıştı...

Arabadan indikten sonra eve doğru ilerlediğimizde gerginlikten kendimi kasıyordum. Reyhan hanımla karşılaşmak, onu görmek dahi istemiyordum çünkü. Ayrıca herkesin içinde en özelimizin konuşulması da hiç doğru değildi ki, dün sabah aynen böyle olmuştu. Ve ben şu an Ömer ağabeyden bile utanıyordum.

*****
Yatağın üzerine bıraktığım valizimi doldururken bir yandan da yine düşüncelere dalmıştım. Eve girdiğimizde sadece Yasemin abla ve çocukları görmenin rahatlığıyla babamın durumuyla ilgili kısa bir sohbetin ardından ben izin isteyerek yanlarından ayrılmış, odaya gelmiştim.

Sabahtan aklımı kurcalayan, aklımla kalbimi ikiye parçalayan şeyi sonunda yapmaya karar vermiştim.
Yaman'la ayrılacaktım. Ona daha fazla alışmadan, kendimi alıştırmadan bunu yapmalıydım.

Zira onunla bu evliliği yapmamda en büyük etken babamdı. Fakat artık babam hamile olduğumu biliyordu. Ve ben cesaretimi toplayınca ona her şeyi anlatacaktım. Beni evlenmeden birinden hamile kalacak bir kız olarak düşünmesin diye. Ama tecavüz olayına da dayanır mıydı kalbi?
Tecavüz mü daha ağır olurdu yoksa böyle bir durum mu bilmiyorum ama kesinlikle konuşmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Zaten her ikisinde de üzülecekti, gerçekleri bilerek üzülmesi çok daha doğruydu.

Ayrıca Reyhan hanımla da aynı çatı altında kalmak istemiyordum. En azından bu durum şu anlık böyleydi...

Birkaç parça bir şey doldurduğum valizimin ağzını kapattıktan sonra ne zaman aktığını bile bilmediğim gözyaşlarımı silerek komodinin üzerine bıraktığım telefonumu alarak Aleyna'yı aramıştım.

Dördüncü çalışta telefonu açan Aleyna'nın sesini duyduğumda derince iç çekmiştim.

"Efsa? Bir şey mi oldu yoksa?" telaşlı çıkan sesi beni iyice gererken düşüncelerimi toparlayarak cevap verdim.

"Şey Aleyna, ben bir süre sende kalabilir miyim?" alt dudağımı dişlerimin arasına geçirerek sorduğum soruyla Aleyna duraksamıştı. Hiç böyle bir şey beklemediği kesindi.

"Tabii kalabilirsin, sormana bile gerek yokta. Neden? Ne oldu şimdi?" dediğinde gözümden damlalar yine akmaya başlamıştı. Allah biliyor ya ondan hiç gitmek istemiyordum. Mucizemdi Yaman benim. En zor zamanımda ellerimden tutarak kaldırmıştı beni yuvarlanarak tepetaklak düştüğüm çukurdan. Seviyor muydum bilmiyorum ama, ona kapılmış, varlığına alışmıştım. Fakat onun için yapmalıydım, onun için ondan uzak kalmalıydım. O beni değil, çok çok daha iyilerini hak ediyordu. Hep peşimde olan olumsuzlukların onu da yormasını, hayatını alt üst etmesini, düzenini bozmasını istemiyordum.

"Gelince konuşsak olur mu?" ağlamam güçlendiğinde bir kez daha çaresizliğime nefret ettim...

"Olur canım, ben eve geçiyorum o zaman. Hazal zaten durumu biliyor, sorun olmaz. Ama istersen gelir alırım seni?" sorusuyla istemsizce başımı iki yana sallamıştım.

"Gerek yok canım, gelirim ben" dediğimde açılan kapının sesini duymamla bakışlarımı kapıya taraf çevirdim. Tüm heybetiyle odaya giren Yaman ilk önce gözleri beni sonraysa yatağında üzerinde duran valizi bulmuştu. Şaşkınlıktan açılan gözleri kısa bir süre sonra kısılmış, biçimli kaşlarıysa anında çatılmıştı.

"Tamam, bekliyorum o zaman " diyen arkadaşımın sesiyle zar zor toparlamıştım kendimi.

"Görüşürüz" dediğimde, o da aynı şekilde cevap verdikten sonra telefonumu kapatarak elbisemin cebine sıkıştırmıştım. Bu esnada da, valize sinirli bir bakış atarak tam karşıma gelen adama bakıyordum...

"Bu valiz ne için?" hoşnut olmadığını belli etmekten çekinmeyen ses tonu gerginliğimi iyice artırmıştı.

"Ben Aleyna'nın evine gidiyorum" dedim çatallı sesimle, daha çok lafa nereden başlayacağımı bilmiyordum.

"Neden?" dediğinde ses tonu sinirlendiğini belli ediyordu.

"Çünkü ayrılmak istiyorum. Birlikte olmamızı gerektirecek sebep babamdı, o da artık durumu biliyor ve ben ona gerçekleri anlatacağım. Seni daha fazla sorunlarımla, acılarımla yormak istemiyorum." dediğimde aslında bu kelimelerimin kalbimden geçen kelimeler olmadığını çok iyi biliyordum. Varlığına alışan benliğim, yokluğuyla ne yapacaktı?

"Beni hiçbir zaman yormadın, ve yormayacaksın da. Babanla konuşmak istiyorsan konuşabilirsin, bunun için ayrılmamıza, ya da gitmene gerek yok" otoriter sesiyle konuştuğunda başımı iki yana sallamıştım. Sürekli dolan gözlerim, titrek nefeslerim bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Bak Yaman, gerçekten şu aramızda olan ve aslında hiç başlamaması gereken oyunu bitirmeliyiz. Ben kızımla kendi yoluma, sen de kendi yoluna bakmalısın. Baksana annen beni değil görmek, adımı bile duymak istemiyor. Lütfen daha fazla zorlaştırma da izin ver" dediğimde ellerini yumruk gibi sıkması gözümden kaçmamıştı.

"Ne zorlaştırması? Ağzından çıkanları kulağın duyuyor mu senin? Gitmeyeceksin dedim" sinirle dediğinde gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. Onu bana karşı ilk kez böyle sinirli görüyordum. Fakat hemen kendimi toparlamayı başarmıştım.

"Gitmek istiyorum ve gideceğim" gitmek istemiyorum, ama gitmeliyim, gitmek zorundayım.. senin için adam, sadece senin için...

"Gitmeyeceksin" diye yüksek sesle dediğinde artık sabrım taşıyordu...

"Neden gitmeyecek mişim" diye ben de sesimi yükselttiğimde bu soruyu beklemiyormuş gibi duraksamıştı.

"Söylesene neden?" bir kez daha tekrarladığımda

"Çünkü seni...." diyerek duraksadığında lâl olmuştum. Gerisini getiremediği cümlenin altında ikimizin de ezileceğini çok iyi biliyordu. Duraksadı, gelmedi cümlenin devamı. Yarım kaldı. Yarım kalmaya mecbur oldu... Yarım kalmaya mahkum oldu.
Ne de çok benziyordu bize Yaman'ın bir türlü kuramadığı şu cümle değil mi?

"Çünkü senin burada kalmanı istiyorum" bir süre sonra kısık sesle konuştuğunda bir adım ona doğru atarak başımı hafif kaldırmış, dolu dolu olan maviliklerimi koyu kahvelerine sabitlemiştim.

"Hayır Yaman, burada kalamam. Kalmak istemiyorum. Lütfen anla beni. Zorlaştırma daha fazla." dediğimde çöken omuzlarıyla birlikte derince bir nefes almıştı.

"Birkaç gün gidip kafanı toplar, sonra dönersin o zaman. Başka türlü olmayacak. Ayrılmayı düşünme bile" bir süre sessizleşerek dediklerimi düşündükten sonra itiraz kabul etmeyecek tonda olan sesiyle dediklerine bir şey dememiştim. Gittikten sonra bir şey düşünürdüm artık. Ayrılacaktım... ayrılmak istemesem de, ayrılmalıydım... mecburdum... daha fazla ikimizi de yakmaya hakkım yoktu çünkü. Hele ateşimle onun kül olmasına asla dayanamazdım. Mumun etrafında dönenerek intihar eden pervane gibi olmasına izin veremezdim. Ben mumdum, yanıyordum, yandığım kadar da yakıyordum. O bu masalın pervanesi olmayacaktı. Kendi masalının kahramanı olacaktı, öyle olmalıydı, öyle olması gerekiyordu...

"Ben seni bırakırım." dediğinde ses tonu seni asla bırakmam demek ister gibi çıkıyordu. Ve bu beni derinden etkiliyordu. Aslında şu an ne çok isterdim başımı göğsüne dayayarak kolları arasında, varlığının verdiği güven hissiyle uyumayı. Ne çok isterdim burnuma sızılan kokusunu gözlerimi kapatarak derince koklamayı. Ne çok isterdim parmaklarımı gece karası saçlarına daldırmayı, o ipeksi tutamları tek tek okşamayı...

"Bir taksi çağırabilirsin, ya da Ali bırakır" diye mırıldandığımda eliyle yüzünü sıvazlayarak sabır çekmişti.
Galiba onu iyice sinirlendirmiştim. Bana karşı ilk kez bu kadar aceleci, sabırsız davranıyor, ilk kez sesini yükseltiyordu. Hatta ilk kez bu kadar kızıyordu...

"Sabrımı mı sınıyorsun sen Allah aşkına. Bırakırım dedim işte. Uzatma" dediğinde bir şey demeyerek başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim. Ne kavga edecek gücüm vardı, ne de daha fazla uzatarak canımı acıtacak halim.

Çok zordu çünkü... O yanımdayken bile onsuzluk zorken, işten biraz geç geliyorken dört duvara sığamıyorken, sabah uyandığımda yatakta ya da odada göremediğim günlerde odaya, yatağa sığamıyorken... onsuzluğa nasıl sığacaktım?
Onsuzluğa nasıl katlanacaktım?

Yaman... düştüğüm derin çukurdan beni çekip çıkaran, mucize beklediğim anda karşıma çıkan adam...
Hangi ara sana böyle alıştım bilmiyorum. Ne zaman seni bu kadar benimsedim hiçbir fikrim yok...
Bildiğim tek şey bizden senin iyiliğin için vazgeçiyor oluşum.
Aramızda olan bize ait umut tohumlarını yeni yeşermeye başlamışken mahvetmemin sebebi senin iyiliğini düşünüyor oluşum...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

13.cü bölümümüzü de tamamladık.

12.12.2020

Keyifli okumalar diliyor, bol bol yorum ve oy bekliyorum.

Yaman ve Efsa'yla ilgili düşüncelerinizi de buraya alayım💛

Selametle kalın❤

 

Bölüm : 23.01.2025 11:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...