17. Bölüm

🍃Bölüm~15🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

Medya: Elif Buse Doğan - Telli Turnam 🥀
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

*Hasret kimseye kalmasın
Sevdalılar ayrılmasın, ayrılmasın
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın narına, cananıma....
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
•••••••••••••••••

Kalbimde anlam veremediğim bir sıkıntı vardı. Sanki odada olan tüm duvarlar üzerime geliyordu. Göğüsüm sıkışıyor, tamağım kuruyordu. Sebebini ise hiçbir şekilde anlayamıyordum.

Belki de hâlâ Yaman'la olan konuşmanın etkisi altındaydım. Onun bana duygularını anlatmasına karşılık veremediğim için kendime kızıyordum. İkileme düşmüştüm resmen. Onu seviyordum, bunu artık anlamıştım.

Ama sevgi yetiyor muydu her şeye?
Sorunlarımıza, dertlerimize sevgimiz merhem olabilecek miydi?
İşte bunlardı beni korkutan, bunlar yüzündendi Yaman'ın sevgisine karşılık veremem.
Her şeye, rağmen biz olabilecek miydik?

Kocaman ellerini bana uzattığı andan yeniden umut kapıları açılmıştı benim için. En zor zamanımda imdadıma yetişmişti Yaman benim.
Mucizemdi, çünkü Allahtan bir mucize olsun istediğim anda çıkagelmişti hayatıma.

Düşünceler denizinin dalgaları bedenimi sarsarken derince bir ah çektim. Galiba ben Yaman'ı geri çevirdiğim için kendime kızgındım...

Yine bir çaresizlik, yine Efsa...
Artık alışmıştı bünyem böyle durumlara...
Kolayca kabulleniyor, kaderime razı geliyordum.
Fakat bu kez Yaman'ı geri çevirmemi kolayca kabullenmek istemiyordum, onunla mücadele etmek istiyordum. Yanımda olmasını, varlığıyla bana güç vermesini istiyordum..

Ama onu öyle yarı yolda bıraktığım için ya kızarsa bana, ve kendisi ayrılmaya rıza verirse?
İşte o zaman ben bir şey yapamayacaktım. Dur diyemiyecektim ona.

Düşüncesi bile gözlerimi doldurunca, gözyaşlarım yanaklarım boyunca süzülmeye başlamıştı. Ben nasıl karar vereceğimi bile bilmiyordum.

"Efsa, ne oldu neden ağlıyorsun?" İçeri giren Aleyna benim ağladığımı gördüğünde hızla yanıma gelerek, oturmuş, endişeli bakışlarının hedefine almıştı beni. Hamileliğin de verdiği duygu yoğunluğuyla ağlamam şiddetlendiğinde Aleyna iyice paniklemişti.

"Yoksa Ahmet amcaya mı bir şey oldu?" korkarak dediği şeyle başımı iki yana sallamıştım.

"Hayır, babamın durumu aynı" dediğimde derince iç çekmişti.

"E ne oldu peki?" dediğinde hıçkırığımı serbest bıraktım. Aslında neden bu kadar fazla ağladığımı ben bile bilmiyordum ya.

"Yaman bana beni sevdiğini söyledi" aniden dediğim şeyle Aleyna'nın gözleri şaşkınlıktan açılmış, far görmüş tavşan misali suratıma bakmaya başlamıştı.

"Nasıl yani sevdiğini dedi? Bildiğimiz sevgi mi? Hani şu aşk olanından" şaşkınlıktan saçmalayan Aleyna'ya baygın bakışlar attığımda kafasını olumsuzca sallayarak kendine gelmeye çalışıyordu.

"Ay iki dakikada devrelerimi yaktın yeminle. E sevdiğini dediyse, sen neden böyle içli içli ağlıyorsun? Bunun için mi yani?" dediğinde başımı aşağı yukarı sallayarak onu onaylamıştım.

"Bana dedi ki, birlikte saralım yaralarımızı, ama ben ona hayır yapamam dedim" dediğimde gözyaşlarımı kuruluyordum.

"Hmm, pişman mısın öyle dediğine?" verdiği soruyla anında kasılan bedenimle duraksamak zorunda kalmıştım. Pişman mıydım gerçekten de? Onu bile bilmiyordum. O kadar karmakarışıktım ki.

Ağzımı tam açarak cevap vereceğim sırada Aleyna'nın çalan telefonu buna müsaade etmemişti. Aslında iyi ki de etmemişti, zira ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki.

"Efendim, Ferit" diyerek telefonu açan arkadaşımın aniden değişen yüz ifadesi ve ayağa kalkmasıyla ben de onunla birlikte kalmıştım.

"Ne oldu ki, sakin olmamız gerektirecek?" endişesi sesine yansıyan Aleyna'yla ben de endişeleniyor, acaba birine bir şey mi oldu diye düşünmeden edemiyordum.

"Aman Allahım, durumu nasıl peki?" üzgün bakışlarla bana bakarak konuşan Aleyna'yla nefesim kesilecek gibi olmuştu. Artık kötü bir şeyler olduğundan emindim.

"Tamam, geliyoruz hemen" diyerek telefonu kapattığında can havliyle ileri atılmıştım.

"Aleyna, kime ne olmuş?" korkarak sorduğum sorunun cevabından daha çok korkuyordum.

"Efsa, öncelikle sakin olmanı istiyorum" diyerek başladığı cümleyle aklıma gelen şey dünyamı başıma yıkacak cinstendi.

"Yaman'a mı bir şey olmuş yoksa?" sorusuyla bile gözlerim hızla dolarken, Aleyna'nın da çöken omuzları beni mahvetmişti.

"Yaman kaza geçirmiş" dediğinde yer ayaklarımın altından kayıyordu sanki. Hayır ya, ona daha kavuşamamışken kaybedemezdim.

"Durumu nasıl?" zar zor kendimi toparladığımda sorduğum sorunun cevabının olumsuz olmasından delicesine korkuyordum.

"Acil müdahaleye almışlar, bilmiyorum ben de" dediğinde yerimde sendeleyince Aleyna hemen koluma girmişti.

"Efsa" diye endişeyle seslendiğinde yaşlı mavilerimi, elalarına dikmiştim.

"Gidelim Aleyna, Yaman'a gidelim" dediğimde başını olumlu anlamda sallamıştı....

Taksiyi nasıl çağırmış, evden nasıl çıkarak o arabaya nasıl binmiştik hiç anlamamıştım. O kadar kendimde değildim ki, hiçbir şeye odaklanamıyordum. Aklımda da, kalbimde de bir tek Yaman vardı.
Dört bir yanımda korku rüzgarları esiyordu, kaybetme korkusu.
Onu kaybetmek istemiyorum. Allahım, ne olur kötü bir şey olmasın.
Onu kırdım, bana yaptıkları iyiliklere rağmen hem de. Yarı yolda bıraktım onu. Bunları telafi etmem için bana şans ver Allahım.

Kıyma bir kez daha Efsa kuluna, bırakma bir kez daha onu çaresizlik denizinde boğulurken.

Bağışla Yaman'ı bana lütfen Allahım.
Onu daha yaşayamamışken, onsuzluğu yaşatma bana.

Neden hep böyleydi? Bir insanın değerini neden ancak kaybetmek üzere olduğumuzda anlıyorduk?
Oysa en başından layık olduğu değeri verseydik, kaybettiğimizde de canımız bu denli yanmaz, içimiz parçalanmaz, kendimizi suçlu hissetmezdik.

*****
Artık tanıdık olan hastane koridorunda koşarken koridorda bekleyen Ferit'i görmekle hızlıca yanına ilerlemiştim.

"Ferit, Yaman nasıl? İyi mi o?" diyerek nefes nefese kaldığımda Ferit de yaslandığı duvardan ayrılmıştı.

"Henüz bir şey söylemediler, acil müdahalede hâlâ " diyen Ferit'in de sesi aşırı gergin çıkıyordu. Dediklerine hiçbir cevap vermeyerek, sadece başımı olumlu anlamda salladığımda kalbime çöken ağırlığın altında eziliyordum.

Ne kadar süre olduğunu bilmediğim, beklemenin ardından acilin kapıları açılmış, doktor bey dışarı çıkmıştı.

"Durumu nasıl doktor bey?" Ferit ve ben aynı anda doktorun yanına vardığımızda, Ferit'in verdiği soruyla doktor yüzünde olan maskeyi indirmişti.

"Ciddi bir şey yok. Sadece başını cama şiddetle çarparak, başını biraz sert ezmiş ve cam kırıkları da başını zedelediği için baygınlık geçirmiş. Ama şanslıymış ki, kesikler yüzeysel ve tomogrofi sonuçları da temiz çıktı. Yine de bu gece önlem amaçlı burada kalmalı ve geceyi uyumaması gerekiyor, herhangi bir ağırlaşma olabilir" doktorun dediklerini can havliyle dinledikten sonra, ciddi bir şeyi olmadığı için içimden kocaman şükür çekmiş, hafiflemiştim. Göz pınarlarıma biriken yaşlarımsa benden bağımsız yanaklarım boyunca süzülmeye başlamıştı bile.

"Peki görebilir miyim?" dediğimde gitmek üzere olan doktor duraksamıştı.

"Tabii ki, acil bölümden çıktıktan sonra görebilirsiniz" diyerek uzaklaşan doktorla yanı başımda duran Aleyna'ya sarılmış, gözyaşlarımın şiddetlenmesine izin vermiştim.

******

Yaman normal odaya alındıktan yarım saat kadar sonra uyanmış, gerekli işlemler yapıldıktan sonraysa yanına girmiştik. Kolunda serum olan adamın başında sargılar vardı ve yatakta yarı oturur pozisyondaydı.

İçeri girdiğimizde Ferit ve Aleyna Yaman'la ilgilense de, asla ağzımı açarak tek kelime etmemiştim . Doğru düzgün göz teması bile kurmamıştım. Sürekli üzerimde olan bakışlarını hissetsem de, bakamıyordum ona.

Ferit ve Aleyna bir süre sonra gitmişti. Yaman, Ferit'e bu durumdan ailesinin haberdar olmamasını tenbihlemeyi de ihmal etmemişti.

Onları uğurlamak bahanesiyle odadan çıkan bense, şimdi gelmiş kapının önünde durarak içeri giremiyordum bir türlü. Cesaretimi toparlayamıyordum.

Birkaç kez derince nefesler aldıktan sonra kapının kulpunu indirmiş, içeri girmiştim. Birkaç adım attıktan sonra duraksayarak, utangaç bakışlarımı gözlerine çıkardığımda zaten bana baktığını görmemle yanaklarımın ısısı artmaya başlamıştı.

"Gelsene yanıma" diyen adamın sesiyle sanki ayaklarım komut bekliyormuş gibi hemen ona doğru ilerlemişti. Yanına vardığımda öylece ayakta dikiliyordum ki, hafif sağa taraf kayarak zaten yatakta var olan boşluğu biraz daha büyüttüğünde, eli ile oturmamı işaret etti.

İlk tereddüt etsem de, ardından cesaretimi kaybetmeyerek gösterdiği yere ona yakın olacak şekilde oturduğumda yüzü memnun bir ifade almıştı.

Maviliklerimi koyu kahvelerine çıkardığımda bir süre sadece gözlerimiz konuştu, biz sustuk. Çünkü gözlerimiz her şeyi biliyor, söylüyordu zaten.

Elini hafifçe saçlarıma doğru çıkararak alnıma dökülen birkaç tutamı kulaklarımın arkasına ittirdikten sonra elinin temasını kesmemiş, bu kez de elmacık kemiğime inerek parmağının tersiyle yanağımı okşamaya başlamıştı.

Gözlerim istem dışı kapandığında anın verdiği duygusallıkla dolmaya da başlamıştı.

"Yaman" diye fısıldar nitelikte desem de, duyduğundan emindim.

"Efendim" diyerek cevap verdiğinde parmakları hâlâ yüzümde oyalanıyordu.

"Çok korktum" dedikten sonra gerisini getiremediğimde gözlerimi açmış, gözyaşlarımın yanaklarım boyunca süzülmesine izin vermiştim.

"Şşhh, ağlama" diyerek gözyaşlarımı silen adamla ağlamam şiddetlenmişti.

Dayanamayarak hıçkırdığımda, ona taraf yaklaşarak kollarımı beline dolamış, başımıysa boyun girintisine dayamıştım. Kaybetme korkusunun hakim kesildiği benliğim varlığıyla ve kokusuyla rahatlıyordu.

Yaptığım şeyden şaşıran adamın tüm kasları gerilmişti, fakat kısa süre sonra kendini toparladığında kolları belimde olan yerini bulmuş, beni bedenine bastırarak burnunu saçlarım arasına gömmüştü.

"Yaman" diye bir kez daha tekrarladığımda sesim ağlamaktan dolayı pürüzlü çıkıyordu.

"Güzelim?" dediği şeyle yaşlı gözlerimin arasından gülümsemiştim. Fakat buruk bir gülümsemeydi. Çünkü olayların etkisinden çıkamıyordum bir türlü.

"Özür dilerim" dediğimde başımı boyun girintisinden çekerek, alnımı göğsüne yaslayacak şekilde durmuştum. Fakat Yaman başımı kaldırarak kocaman avuçlarıyla yüzümü kavradığında gözyaşlarımı da kurulamaya başlamıştı.

"Ne için?" dediğinde sesi gerçekten de düşünceli çıkıyordu.

"Seni kırdığım için" diyerek gözlerimi kaçırdığımda gülümsemişti.

"Sana kırıldığımı da kim söyledi?" gülümseyerek çıkan ses tonuyla gözlerimi yeniden gözlerine kavuşturmuştum.

"Kırılmadın mı?" biraz şaşkın, biraz sevinçli verdiğim soruyla başını sağa, sola sallamıştı.

"Kırılmadım" dediğinde ben de gülümsemiştim. Onunsa gözleri gülüşüme takılı kalmış, ardından yavaş yavaş tekrar gözlerime çıkmıştı.

"Efsa'm" küçük bir süre yeniden sessizleştikten sonra, bana seslenmesiyle kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atmaya başlamıştı. Çok güzel seslenmişti çünkü. Babamdan sonra bana, böyle seslenen ikinci kişi olmuştu Yaman.

"Efendim" dediğimde kalp atışlarımın hızını duymamasını diliyordum içten içe.

"Olacaksa hayatımda yar'im dediğim bir kadın, senin olmanı istiyorum. Biri kalbimde açacaksa bir yara, senden gelmesini istiyorum, Bugünümde olduğun kadar, yarın'ımda da olmanı istiyorum. Var mısın Efsa yar'im, yara'm, yarın'ım olmaya?" net bir şekilde tekrar sorması beni şaşırtırken, onun sesi alacağı yanıttan korkar gibi çıkıyordu. Kurduğu cümleler o kadar güzel ve anlamlıydı ki, gözlerimin tekrar tekrar dolmasına engel olamamıştım.

"Varım, yar'in de, yara'n da, yarın'ın da olmaya varım. Sar yaralarımı, saralım yaralarımızı Yaman" dediğimde rahatlamış gibi derince iç çekerek dudaklarını alnıma bastırmış, uzun soluklu bir öpücükle, sevgisini mühürlemişti alnıma.

Ardındansa beni tekrar göğsüne çekerek sımsıkı sarılmış, burnunu yeniden saçlarım arasına daldırarak, kokumu içine çekmişti.

"Teşekkür ederim" saçlarımın arasına doğru fısıldadığı şeyse hafifçe gülümsememe sebep olmuştu...

******

Zaman ilerledikçe bir kez doktor, bir kez de hemşire gelerek, Yaman'ı kontrol etmiş, birkaç talimat verdikten sonra gitmişlerdi. Serumu da bittikten sonra kendini iyi hisseden Yaman'sa onlar gittikten sonra yatakta bana da yer açarak onun gibi yarı oturur pozisyonda uzanmamı sağlamıştı. Belini yatağın arkasına dayayan Yaman beni omuzumdan kavrayarak başımı göğsüne yaslamıştı.
Ve biz yaklaşık on dakikadır böylece oturuyorduk.

Yaman'ın uyumaması gerektiği için kafamı hafifçe kaldırarak onu kontrol ettiğimde uyumasa da, uyumak üzere olduğunu anladığımda hızla doğrulmuştum.

"Yaman, uyumaman gerekiyor" diyerek onu dürttüğümde uyku mahmuru bakışları bana dönmüştü.

"Uyumuyordum zaten" dedikten sonra esnemesiyle gözlerimi devirmiştim.

Kafasını karıştırmak için bir şeyler bulmaya çalışırken, ona sorular sormak kararına gelmiştim.

"Yaman, en sevdiğin yemek hangisi?" dediğimde şaşkınca, bu da nereden çıktı der gibi bana baktığında omuzlarımı silkmiştim.

"Bana yemek mi yapacaksın?" muzip edayla sorduğu soruyla uykusunun açıldığını anlamış, böyle de devam etmeli olduğumu düşünmüştüm.

"Evet, söyle en kısa sürede yaparım" gülerek dediklerimle bana hayran hayran bakmaya başlamıştı.

"Karalahana dolmasını çok severim" dediğinde adını birkaç kez duysam da, hiç yemediğim bu yemeği nasıl yapacağımı düşünmeye başlamıştım bile.

"Peki sen hangi yemeği çok seviyorsun?" benim sessizleşmemle bu kez soru soran Yaman olmuştu. Ben aslında çok yemek ayrımı yapmazdım ama içinde patlıcan olan yemekleri, özellikle de patlıcan musakka'yı çok severdim.

"Ben patlıcanlı tüm yemekleri, özellikle de musakka'yı çok severim" dediğimde gülümseyerek beni tekrar göğsüne çekmişti.

"En sevdiğin renk hangisi?" diye sormuştum, hem onunla ilgili bir şeyler öğrenmek keyifliydi, hem de sohbet için konu olsun diye.

"Sana kadar sevdiğim tek renk siyahtı. Ama gözlerini gören gözlerim mavi'ye vurgun oldu" saçlarımla oynayarak dedikleriyle kalbimi bir kez daha fethetmişti. Bense dediklerine karşı sadece ona biraz daha sokulmakla cevap vermiştim.

"Senin en sevdiğin renk var mı?" dediğinde istem dışı elimi kaldırarak avuç içine bırakmıştım. Bunu o elimi sıkıca kavradığında anlasamda, geri çekmemiştim.

"Maalesef ben senin gözlerinin kahvesini demeyeceğim, çünkü istisnasız en sevdiğim renk yeşil" ona takılarak desem de, gerçekten en sevdiğim renk yeşildi.

"Laflara bak sen, güzelim'in bir türlü açamadığım dili, kendiliğinden çözülmüş" bana takılan adamla kaşlarım çatılmıştı.

"Yaa Yaman" diye yakardığımda göğüsünden kalkmak istesem de buna tabii ki izin vermemişti.

"Yaman kurban olsun sana" dediğinde duraksayarak, gözlerine dikmiştim gözlerimi..

"Yaman yanımda olsun, o bana yeter" utana sıkıla dediklerimle gülümsemesi büyüyen adam dudaklarını bu kez de yanağıma bastırmıştı.

"Allah da izin verirse, Yaman son nefesine kadar yanında olacak" dediğinde bir kez daha hayran kalmıştım ona. Çokça güzeldi, çokça iyiydi, ve en önemlisi çokça benimdi...

******

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladığımda, birkaç saniye gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. Ardından nerede olduğumu anlamak ister gibi etrafa bakındığımda hastane odasında uyuduğumu anlamla, aklımla gelen şeyle hızla doğrularak yan tarafa döndüm.

Yaman dirseğinden destek alarak gülümseyen yüz ifadesiyle pür dikkat bana bakıyordu. Bense mahçup bakışlar atıyordum. Güya adamın uyumamasını sağlayacaktım. Oysa kendim uyumuşum.

"Yaman, ben ne zaman uyuduğumu bile hatırlamıyorum. Sen uyudun mu peki?" gözlerimi kaçırarak dediklerimle eli saçlarımı bulmuştu.

"Uyumadım, seni izledim..." dediğinde ısısı artan yanaklarımla mahçupluğum hâlâ devam ediyordu.

"Ben üzgünüm ya, sözde seninle uyanık kalacaktım, baksana ne zaman uyuduğumu bile bilmiyorum" dudaklarımı büzerek dediklerimle, bakışları dudaklarıma kaymış, bir süre orada oyalanmıştı. Zar zor gözlerime baktığında o kadar duygu yüklü bakıyordu ki, sertçe yutkunmuştum.

"Bu çok normal takma kafana, hamilesin sen Efsa, uyuman daha iyi olmuş " yumuşacık çıkan ses tonuyla dedikleri beni rahatlatmak ister gibiydi, ve açıkçası rahatlatmayı başarmıştı da.

Ondan sonraysa Yaman son bir kontroldan geçmiş, başında olan sargı değiştirilmişti. Doktor hiç bir sorunun olmadığını söylediğinde omuzlarımdan hunharca yük kalkmış kadar rahatlamıştım. Sonraysa babamı ziyaret etmiş, doktoruyla konuşmuştuk.

Ardından bizi eve bırakmaya gelen Ferit'in arabasına bindiğimizde yol boyu gerginlikten parmak uçlarımı dişlerim arasına alarak, resmen eziyyet çektiriyordum kendime.
Kürkçü dükkanına geri dönen tilkiden farksız hissediyordum. Ve açıkcası Reyhan hanımın vereceği tepkileri kestiremiyordum ve korkuyordum.

"Efsa, neden bu kadar gerginsin?" elimi dişlerimin arasından çekerek, avuç içine hapseden adam ilgiyle suratıma bakıyordu.

"Bennn..." diyerek dursksadığımda ne diyeceğimi bilmiyordum. İlk dakikadan size gelmek istemiyorum diyerek tekrar onu hayal kırıklığına uğratamazdım.

"Bak eve gelmen için gerginsen, gergin olmanı gerektirecek bir durum yok. Sen gittikten sonra annem de üzüldü, yaptıkları için. İnan bana korkmana gerek yok" dedikleriyle gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. Annesi üzülmüş müydü sahi?

"Gerçekten mi?" istem dışı şaşkın dökülen nidalarımla, dilimi ısırarak kendime kızmıştım. Adamın annesiydi sonuçta.

"Gerçekten güzelim," diyerek elimi dudaklarına götürerek derin bir öpücük kondurduğunda, gülümseyerek ona taraf sokulmuş, başımı omuzuna yaslamıştım. Aynadan bize bakan Ferit'in gülümseyen bakışlarına aldırmadan..

******

"Uy uşağum neden haber vermedin bize? İyisun değil?" telaşlı sesle konuşmalarına devam eden, Reyhan hanım ve Yasemin abla içeri girdiğimizden böyleydiler. Şimdiyse Yaman yatağımıza uzanmış, tüm gecenin uykusuzluğunu çıkarmak için dinlenmek istiyordu. Fakat Reyhan hanımın verdiği tepkiler buna pek izin vermiyordu.

"Ana, merak edecek bir şey yok, iyiyim ben. Boşuna endişe etmeyin diye haber vermedim. Hem Efsa yanımdaydı." diyen adamın cevabı Reyhan hanım için tatminedici değildi elbette.
Bense mümkün kadar Reyhan hanıma bakmamaya çalışıyordum.

"Şimdi, dinlenmem gerek, izninizle tabii" dediğinde direk Yasemin ablaya ve annesine odadan çıkın diyordu.

"Uyy, Ana bunlar yalnız kalmak istiyor baksana, bizi resmen kapı dışarı ediyorlar" Yasemin ablanın imaları yüzümü kıpkırmızı yapmıştı kesin olarak. Reyhan hanımsa Yasemin ablaya ters bir bakış attıktan sonra ikimize kuşkulu bakışlar atmıştı.

"Tamam oğlum, dinlen sen. Ama Efsa benimle bir aşağı insin. Konuşacaklarum var" anında şokla açılan gözlerimle yardım diler bakışlarla Yaman'a bakıyordum. Kesinlikle konuşmak istemediğim kesindi.

"Ne konuşacaksın ana?" Yaman'ın gergin çıkan sesiyle Reyhan hanım gözlerini devirmişti.

"Ulan sana ne? Onunla konuşacağım" dediğinde sinirli bakışlarının altında ben kalmıştım bu kez.

"Tabii, konuşalım" dediğimde Yaman'a üzgün bakışlar atıyordum. Allahım bu kadın ne konuşacaktı benimle?

Reyhan hanım beni de peşine takarak kendi odasına götürdüğünde koltukta oturmamı işaret etmişti. Otursam da heyecandan içim içimi yiyordu.
Bir süre eski bir sandıkta oyalandıktan sonra, avuç içine bir şeyler almış, ardından gelerek tam karşımda olan boşluğa kurulmuştu.

"Bak kizum" dediği gibi de gözlerim dolmuş, hızla da boşalmıştı. Ne kadar uzun süreydi hiç bir anne bana kızım demiyordu...

"Seninle tanışmamız, bu eve gelmen pek hoş olmadı." dediğinde başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Yaman'a kızmıştım, neden bana haber vermeden evlenmiş diye, o gün senin yerine bu eve giren her bir kadına tepkim aynı olacaktı" dediğinde ona hak veriyordum. Allah kahretsin ki haklıydı.

"Fakat, son yaptığım şey, babanın durumunun ağırlaşmasına sebep olduğum için, çok üzgünüm. Eğer babana bir şey olsaydı bu vebal'i nasıl omuzlanırdım hiçbir fikrim yok" dediğinde onun da gözleri dolu doluydu.

"Ve ben, Yaman'dan olan bir bebeği sanki başkasınınmış gibi karşıladığım için de kendime kızdım" dediği anda zaman durmuştu benim için. Gözyaşlarım şiddetlenmişti. Acı gerçeğin yüzüme savrulması içimi gerçek bir kor gibi yakıyordu.

"Yaman benim evladım olduğu kadar, bundan sonra sen de benim gelinimsin, kizumsun, karnında olan çocukta ilebet torunumdur," dediğinde tepkimi ölçmek ister gibi suratıma bakıyordu. Hiçbir cevap vermediğimde bir süre beklemiş, ardından avuç içini açmıştı. Avucunda olan mavi safir taşlı yüzüğün biraz benzerini Yasemin ablanın parmağında görmüştüm.

"Bu yüzüğü, daha Mustafa Ali'm yaşadığında kuyumcu arkadaşı olan Osman beyden tam dört tane almıştık. Birbirlerine benzeyen bu dört yüzüğü, dört evladımıza almıştık. Birini kızımız için, diğerlerini de üç gelinimiz için" dediğinde başında olan yazmasının uçlarıyla göz yaşlarını kuruluyordu. Kesinlikle Yaprak'ın acısıyla harmanlanıyordu ana yüreği.

"Kader mi diyelim artık, kısmet mi bilmiyorum. Yaprak'ıma kısmet olmadı onun payı olanı takmak. Olmayacakta hiçbir zaman" dediğinde karşımda evlat acısıyla yanan bir anne vardı. Ha bir de benim annem vardı, evladını bir hiçmiş gibi atıp giden.

"Yasemin'inkini düğününde verdik, Demir oğlum desen henüz bekar. Bu ise senin payın oluyor kızım. Düğünde size çok kızgın olduğum için vermedim. Ayrılırsınız sandım, Yaman'ım başkasıyla evlenir sandım. Fakat yokluğunda onun düştüğü çaresizlikten seni ne kadar çok sevdiğini çok iyi anladım ve artık aranızda bir engel olmak istemiyorum" o anlatıyor, ben dinliyordum. Fakat ikimiz de ağlıyorduk.

"Eğer, ana yüreğimi affedebileceksen, affet beni ve bu yüzüğü parmağına tak" dediğinde yaşlı gözlerimle bir elindeki yüzüğe bir de Reyhan hanıma bakıyordum.

"Eğer, ana yüreğimi affedebileceksen, affet beni ve bu yüzüğü parmağına tak" dediğinde yaşlı gözlerimle bir elindeki yüzüğe bir de Reyhan hanıma bakıyordum

(Yüzük)

Kısa bir süre sonra duraksadıktan sonra elimi uzatarak yüzüğü parmağıma geçirmesine izin verdim.

"Ben annesiz büyüdüm Reyhan hanım biliyor musunuz? Annem beni bırakarak gitti. Beni hiç sevmedi, bir kez olsun saçlarımı okşayarak, yanağımdan öpmedi. Bir kez olsun içten bir şekilde kızım demedi bana" diye konuşmaya başladığımda karşımda oturan kadın yüzüğü taktıktan sonra elimi bırakmamıştı. Sımsıkı kavramıştı.

"Ben evladlarına bu kadar düşkün olan bir anneyi asla geri çeviremem. Siz haklıydınız en başında, doğru yaptıklarınız beni bir hayli yaraladı. Zaten yaralı kalbimde biraz da siz tepindiniz. Fakat siz bir annesiniz. Annelik benim asla iyileşemeyecek olan yaralı yanım. Ben bir anneyi geri çeviremem. Gerçek bir anneyi, evlatlarını bu kadar seven bir kadını, kalbi evlat acısıyla, hasretle, yaralı olan bir kadını asla geri çeviremem." dediklerimden sonra boşta kalan elimi, diğer elimi kavrayan elinin üzerine koymuş, gülümsemeye çalışmıştım.

"Ne güzel yüreğin varmış senin, güzel kızım. Ben bunu anlayamamışım meğerse. Ben olurum yaralı kalbindeki küçük kızın annesi. Eğer müsaaden olursa tabii" dediğinde hıçkırıklarıma engel olamamış, karşımda oturan kadının bana sarılmasına izin vermiştim.

"İsterim, elbette isterim " dediğimde benden ayrılmış elini öpmem için uzatmıştı.

"Öp o zaman Reyhan ananın elini" diyen kadının elini kavramış, dudaklarımı mis gibi kokan ellerine bastırmıştım.

"Ben ucundan biraz sivri dilliyimdir, ha olurda ters bir şeyler söylersem darılma tamam mı? Bak Yasemin'e alıştı artuk" gülerek ortamda olan duygusallığı dağıtmak isteyen kadın bunu çok iyi başarmıştı.

"Darılmam Reyhan hanım," gülümsemeye çalışarak dediklerimle kaşları çatılan kadına ne oldu der gibi bakmıştım.

"Hanım nedur da? Ana diyeceksun" dediğinde duraksamıştım. Yıllar oluyordu bu kelimeyi kullanmadığım, yıllar oluyordu kanayan yaramın bir türlü kabuk bağlamaması.

"Peki, Ana" bir süre öylece duraksadıktan sonra titreyen sesimle dediğim tek kelimeye ne kadar hasret kaldığımı bir kez daha anlamıştım...

*******

Reyhan hanımın odasından çıktıktan sonra hiç duraksamadan Yaman'ın yanına gitmiştim. Zira tüm aklım onun yanındaydı, belki ağrısı falan olurdu diye içim içimi yemişti.

Oda'ya girdiğim gibi yatakta uzanan adam gözlerini açmıştı. Hızla yanına yaklaşarak yatağa oturduğumda merakla yüzüne bakıyordum.

"Uyumamışsın, ağrın mı var yoksa?" Telaşla dediğim şeyle kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

"Sen neden ağladın? Anam kötü bir şey mi yaptı yoksa?" sinirli çıkan sesiyle yatakta doğrulduğunda, aramızda mesafe kalmamıştı.

Bense cevap olarak parmağımı kaldırarak yüzüğü gösterdiğimde, üzerinden hunharca yük kalkmış gibi hafifleyen adam, yüzüğü taktığım parmağıma öpücük kondurmuştu.

"Yaman, galiba iyi şeyler de olmaya başladı" dolu dolu olan gözlerimle dediklerimden sonra dudaklarını alnıma bastırmıştı.

"Daha iyilerinin de olması için elimden geleni yapacağım gökyüzü gözlü'm" dediğinde bundan hiç şüphemin olmadığını fark etmiştim.

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
*****

15.ci bölümün de sonuna geldik.

20.12.2020

Üç bin kelimeyi aşkın uzun bir bölüm oldu. Ve bazı sahneleri yazarken gözlerim doluyordu.

Aşık Efsa ve Yaman'ı sevdiniz mi?

Hadi bölümle ilgili fikirlerinizi buraya bırakın. Votelerinizi de eksik etmeyin))))

Sağlıcakla kalın ❤

 

Bölüm : 23.01.2025 12:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...