27. Bölüm

🍃Bölüm~25🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

🌺
•••••

*Bir kış sabretmişsin de tam çiçek açacakken dolu vurmuş gibi oluyor bazen hayat...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yaman'dan:
••••••••••••••••

Gözlerimi kapatarak derince nefes aldığımda, birkaç damla gözyaşının yanaklarım boyunca süzülmesine de izin vermiş olmuştum.

Çok şükürler olsun, iyiydiler, gitmemişlerdi. Çok şükürler olsun ki, bir kez daha şu hastanenin en ücra kuytusunda yerle bir olmamıştım. Bir kez daha damarlarımda akan kana kadar ilmek ilmek işleyen o acıyı yaşamamıştım.

Atlatmışlardı çok şükür... Efsa, Masal ve ben... bir yolculuğa çıkmıştık, bizi ta İstanbul'dan doğduğum topraklara kadar getiren bir yolculuğa... Birlikte ne zorluklardan geçtiğimiz bir yolculuğa... birlikte ağlayıp, birlikte güldüğümüz yolculuğa...

Bugün o kadar çok korktum ki ben, yolculuğumuzda beni yalnız bırakırlar diye... Ama olmadı, bırakmadılar beni... İyi ki de bırakmadılar.

Gözlerim kapalı bir şekilde hem gülüyordum, hem ağlıyordum.

"Geçmiş olsun yengem, hepimize geçmiş olsun" diyerek bana sarılan yengeme aynı şekilde karşılık verirken bile açmamıştım gözlerimi, açamamıştım. Belki de yaşadığım duygu yoğunluğundan dolayıydı bu durum.

"Geçiyor yengem, geçecek" dediğimde gözlerimi de aralamış, bulanık bakış açımı düzeltmek adına birkaç kez kırpıştırmıştım göz kapaklarımı...

•••••

"İçeri girip bakmam sorun olmuyor değil mi?" diye endişe ve merak içinde beni yönlendiren hemşireye sorduğumda gülümseyerek başını iki yana sallamıştı.

"Hayır efendim, zaten bebeklerimiz küvezde. Ama kısa süre kalmanız sağlıkları açısından daha iyi olacaktır" diye cevap verdiğinde bu kez ben başımı onaylar biçimde sallamıştım.

Ardından ağır ağır adımlarla küvezine 'Eroğlu bebek ' yazılan miniğin yanına ilerlemiştim. Gördüğüm manzarayla içim huzurla dolarken, yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum. Çok küçük, ufak tefek olmasına rağmen içimi boyutsuz bir sevgi, eşsiz bir huzurla doldurmuştu.

Sırtüstü uzanan miniğin başı hafif sağa taraf dönmüştü, minicik elleri iki yanında ara sıra hareket ediyor, ayakları da ellerine eşlik ediyordu. Üzerinde sadece kendisi gibi ufacık bir bez vardı.

İçim ellerini tutma isteğiyle dolup taşarken, gözlerini çok az da olsa aralayan kız beni kendine bir kez daha hayran bırakmıştı. Mavi renk gözleri vardı çünkü, aynı Efsa gibi...

"Masal Mavi" diyerek gülümsediğimde ismini fısıldamıştım. Masal Efsa'nın düşündüğü isimdi, Mavi ise şimdi benim içimden geçmişti.

"Ne tatlısın sen böyle, minicik ve mavi, çok sevdim biliyor musun seni?" şu an onu Efsa'yla birlikte küvezde değil de beşikte sevmek istiyor olsam da, bugüne de çok şükür diyerek, onları bana bağışladığı için tekrar tekrar minnettar oluyordum.

"Sen de beni sevecek misin acaba? Maviliklerin bana sevgiyle bakacak mı acaba? Annen gibi çok güzelsin, küçük ve güzel..." diyerek duraksadığımda gözlerimi bir an bile minikten ayıramıyordum.

"Çabuk iyileş tamam mı miniğim..." küçük bir süre daha tatlılığına hayran kaldıktan sonra dışarı çıkmış, miniğin ve Efsa'nın sağlık durumunu öğrenmek için Gülay hanımın odasına doğru adımlamaya başlamıştım.

Derince nefes alarak odanın kapısını çalmış, zaten beni bekleyen doktordan gir komutunu alarak içeri girmiştim.

"Buyurun Yaman bey" hafif gülümseyerek eliyle karşısında olan ikili koltukları işaret ettiğinde, başımla hafif selam vererek koltuklardan birine kurulmuştum.

"Durumları nasıl doktor hanım?" diye endişe ve merakla sorduğumda, duyacaklarımdan korkuyordum.

"Genel durumlarına bakarsak, yaşadıkları travmadan sonra ikisi de hayata tutundular, ne kadar güçlü olduklarını gösterdiler. Ama bunun yanı sıra geçirdikleri durumun ağırlığı nedeniyle bir sıra sorunlarla karşı karşıya kaldık." diyerek duraksadığında tepkimi ölçmek ister gibi yüzüme bakan kadını başımla onaylayarak devam etmesini belirtmiştim bir nevi.

"Annemizin durumuna değinelim ilk önce. Geçirdiği ağır durum yüzünden bir süre daha tedavilerine devam etmeli, özellikle bedenini, psikolojisini yoracak şeylerden uzak durması gerekiyor" annesinin durumunu öğrenmişken bu dediklerini uygulamak zor olacaktı, ama onun iyi olması için elimden geleni her şeyi yapacak, tutunduğum elini asla bırakmayacaktım.

"Peki ya bebeğin durumu nasıl?" gözlerimin önüne yine miniğin küvezde solunum cihazına bağlı olan minik bedeni geldiğinde içime dolan huzura engel olamamıştım. Fakat, kulaklarım kötü şeyler duyacak diye de ödüm kopuyordu.

"Bebeğin durumu biraz daha ağır diyebilirim" dediği anda put gibi kesilmiştim. Ağır derken?

"Şöyle ki erken doğan bebeklerin yüzde yetmişinde karşılaştığımız bazı durumlar kızınızda da var maalesef. Bebeğinizin erken doğması, üstüne de gebelik zehirlenmesi teşhisi ile doğulması akciğer ve solunum yollarında bir sıra sorunların oluşmasına neden olmuş" diyen doktorla bir kez daha o solunum yolu cihazına bağlı küçük bedeni gözlerimin önünde belirmişti.

"Yani? Çok mu kötü durumu? Bir tedavisi falan yok mu?" biraz sabırsız, biraz umut, çokça endişeyle sıralamıştım sorularımı.

"Elbette gerekli tedaviler uygulanacak, şöyle anlatayım. Kızınızda 'kronik akciğer hastalığı' ve 'kronik astım' belirtileri teşhis edildi. Şanslı olduğunuz konu akciğer hastalığı ağır derecede değil de, orta akciğer hastalığı derecesi olmasında," çok bir şey anlamasam da, pür dikkat doktoru dinliyordum.

"Hastalıkla mücadele için sıkı bir tedavi sürecine başlayacağız. Özellikle bu gibi durumlarda ilk iki yıl çok önemli, iki yaşına kadar bebeklerde nefes tıkanıklığı, öksürük krizi, morarmalarla kendini belli eden ataklar olabileceği için, tedavi zaman dikkatinizin sürekli bebekte olması gerekecek " diyerek duraksadığında karşısında olan bardaktan bir iki yudum su içmişti.

"Belirtilen her şeyi yaparsanız, bu hastalık geçiyor zamanla. Akciğerler normal hayat fonksiyonlarını yapmaya başlıyor. Fakat bunun yanı sıra 'kronik astım' sorunu biraz da farklı. Yani astım tedavisinde, özellikle de böyle doğumdan kaynaklı kronik astım olduğunda tam iyileşme olmuyor maalesef. Sadece hastalığı en aşağı dizeye indirebiliyoruz. Atakların oldukça az olması için belirli süreli aralıklarla tedaviler olunuyor. En önemlisiyle solunum spreyi kategorisinden olan nefes açıcı ilaçlardan büyüdükçe kullanması gerekebilir olması" diye sözünü tamamladığında yaşadığım duygu karmaşası nedeniyle ne düşüneceğimi, nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum.

"Annemiz kendine geldiğinden ve gerekli tetkikleri yapıldıktan sonra, bebeğin durumuyla ilgili daha detaylı bir konuşma yapılacak, sizi gerekli doktor arkadaşlarımıza yönlendireceğiz" benden her hangi tepki almayınca tekrar kendisini konuşan doktoru bu kez onaylamıştım.

"Peki karımı görebilir miyim? Beş dakika bile olsa yeter" rica ediyor, hatta yalvarır nitelikte söylediklerimden sonra derince nefes almıştı.

"Peki, hemşirelerimiz size yardım etsinler. Ama olabildiğince az kalmanız gerekiyor içerde. Bunu unutmayalım" dediğinde doktoru onaylamış, teşekkürlerimi sıralayarak beni yönlendirdiği hemşirenin peşine takılmıştım. Efsa'yı gözlerimle görmem gerekiyordu....

Benim için geçmek bilmeyen dakikaların ardından görevli hemşirenin yardımları ile sonunda hazırlanmış, yoğun bakım ünitesinin önüne gelmiştim.
Derince nefeslenerek açılan kapısından içeri girdiğimde bakışlarım fazla oyalanmadan makinelere bağlanmış kadınımı bulmuştu. Bu görüntüsü karşısında içim parçalanırken, ağır ağır attığım adımlar sonucu yanına yaklaşmış, dizlerim üzerinde çökerek buğulu bakışlarımın yüzünü turlamasına izin vermiştim.

Ellerimle soğuk elini kavradığımda şu an o öldüğüm maviliklerini görmek için her şeyimden vazgeçe bileceğimi daha net anlamıştım.

"Efsa, güzelim iyi olacaksınız. İyi olacağız hep birlikte. Buraya kadar birlikte nasıl mücadele ettikse, her şeye rağmen birlikteliğimizi koruduksa yine başaracağız bunu" gözlerim dolarken yüzümdeki maskeyi indirmiş, soğuk elinin üzerine bastırmıştım dudaklarımı.

"Miniğimiz de iyi olacak, söz veriyorum ikinizin de iyi olması için her şeyi yapacağım. Yeter ki uyan, yeter ki vazgeçme bizden, umutlarından, minikten. Yine o güçlü, Efsa ol. Yine savaş seni yakan, yıkan hayatla." başımı aşağı eğerek eline yaslarken içimde tek bir duam vardı. Hayatın başımıza getirdiği yeni yıkımlardan olabildiğince az hasarla çıkmak...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan devam: (iki gün sonra)

Yıllarca acımasız hayat tarafından defalarca yerlere çakılan, enkazlar altında boğulan yaralı ruhum yine savrulmuştu. Yine almıştım hayattan darbemi, yine kanatmıştı içimi, yine...yine...yine...

Benliğimi saran şoktan ayılamamış hapsetmişti ruhum bedenimi karanlığa...
Beni kendine çeken karanlık yeni yeni sorunlarımın başlangıcı olmuştu.

Annem, yıllarca hasretiyle kor olan benliğimi bu kez öyle bir harabeye çevirmişti ki, artık kalbimin tam ortasında olan 'anne yarasından' akan kan asla durulmayacaktı. O yara artık asla kabuk bağlamayacak, kapanmayacaktı...

Beni sevmemesini, terk etmesini, bir hiçmişim gibi bırakmasını bir şekilde hazmetmiştim yıllar boyunca. Ama ben anne hasretiyle yanıp kavrulurken, benim annem meğerse başkasının 'anne yarasını' sarmakla meşgulmüş. Benim yaralarımı hiç acımadan kanatmak pahasına, başkasından sevgisini eksik etmemiş, yaralarını sarmalamıştı.

Hiçbir neden, hiçbir açıklama onu affetmeme yetmeyecekti. Annem, benim ve babamın hayatını mahvetmişti. Onun yüzünden okuyamamıştım, babam kahrından hastalanmıştı.

Şimdiyse aniden karşıma çıkarak bebeğimin hayatını riske atmış, onun da hastalanmasına neden olmuştu. İçimde anne hasretiyle yanan küçük kız öyle bir ölmüştü ki, ruhu bile kalmamıştı. Keşke ölseydin anne, ölseydin de seni bugün başkalarının annesi olarak görmeseydi yıllarca cam önünde oturarak anne yolu beklemiş gözlerim.

Hastanede geçirdiğim iki günlük sürecin bir günü tamamen yoğun bakımda geçirmiş, ikinci günü ise normal odaya alınsam da doktor ayağa kalkmama izin vermemişti. Haliyle ise kızımı görememiştim. Onu o kadar çok merak ediyordum ki, görmek için sabırsızlanıyordum.

Bu iki günlük süreçte Yaman ve Aleyna hep yanımda olmuş, Yasemin abla, Reyhan ana bizi ziyarete gelmişlerdi.

"Rahatsın değil mi Efsa? Ağrın falan yok?" bilmem kaçıncı kez soran Aleyna'ya ben gözlerimi devirirken, Yaman onu destekleyerek benzer sorular sormuştu.

"İyiyim, rahatım, ağrılarım da yavaş yavaş geçiyor" bıkkın bir nefes koy verdiğimde karşımda olan ikili memnuniyetle gülümsemişti.

"Ne zaman göreceğim peki bebeğimi? Görmek istiyorum artık" diyerek dudaklarımı büzdüğümde Yaman hemen yanıma gelse de, Aleyna gözlerini devirmişti. Haklıydı ama onları biraz taciz etmiş olabilirdim bu soruyu sormakla.

"Az kaldı güzelim, göreceğiz birazdan" diyerek dudaklarını alnıma bastıran adama kötü bir bakış fırlatmıştım.

"Sen gördün hem de bir kez de değil, demesi kolay senin için" kollarımı göğsümde birleştirdiğimde dün doktorun benim kontrollerimden sonra kızımla ilgili konuşması ve sonrasında Yaman'ın onun yanına gitmesi gelmişti aklıma. Kızımın durumuna her ne kadar üzülsem de, asla isyan etmiyor, şükür ediyordum çok çok. Onu benden almadığı için, onu bana bağışlamıştı. Onu koruyacak, iyileşmesi için ne gerekiyorsa hepsini yapacaktık.

"Doktor senin de bugün görebileceğini söyledi ya meleğim. Birazdan hemşire gelir, gideriz birlikte" şefkatli çıkan sesiyle dediklerine karşı koyamıyordum ki ben. Alnıma bir öpücük daha konduran adamla eş zamanla kapı açılmış, hemşire gülümseyen yüzüyle içeri girmişti.

"Hazır mısınız Efsa hanım?" gülümseyerek yanıma gelen hemşireyle hevesli bir şekilde başımı sallarken kalkmaya çalışıyordum.

Fakat aniden kalkmak istediğim için karnımda başlayan sızı yüzümü buruşturmama neden olsa da, keyfimi asla bozamayacaktı.

"Dur güzelim, yardım edelim" diyerek koluma giren Yaman'la ona yaslanırken, hemşire de çoktan yanımıza gelmiş, yardım etmeye başlamıştı...

İçimi kaplayan sayısız duygularla birlikte yavaş yavaş attığımız adımlarla gidiyorduk kızımın yanına. Gözlerimse şimdiden dolmaya başlamıştı. Çok farklı duygular yaşıyor, yirmi iki yıllık hayatımda asla tatmadığım duyguları tadıyordum.

"Buyurun efendim" içeriyi işaret eden hemşirenin komutuyla gözlerim direk 'Eroğlu bebek' kısmına kaymış, kuvözün içinde üzerinde sadece bez olan miniğimi görmüştü. Allah'ım, ne kadarda minicikti.

"Yaman, çok küçük" gözlerimden yaşlar gelirken çoktan kızımın yanına ilerlemiş, hayran bakışlarımsa bir saniye bile olsun üzerinden ayrılmıyordu. Minicik ellerini yumruk gibi büzmüş, ayakları dizlerinden hafif katlanmış ve aralıktı. Hele parmakları, minicikti, minicik. Kokusunu o kadar çok merak ediyordum ki bu güzelliğin. Kokusunu doya doya içime çekeceğim, minik parmaklarına şefkat dolu öpücüklerimi dizeceğim günlerin bir an önce gelmesi gerekiyordu.

"Evet, çok küçük ama çok tatlı" Yaman'ın da sesi aynı benim gibi titriyor, bakışlarıysa minikten ayrılmıyordu.

"Masal'ım, gerçekten de masallardan fırlamış gibi" hâlâ hayranlığım sürerken aniden kızım kıpırdanarak burnunu kırıştırması, yumruk yaptığı ellerini ileri geri oynatması ve gözlerini hafifçe açmıştı. Koyu mavi gözleri bakışlarımızın açısına girerken gözlerinin renginin benim gözlerimden koyu olduğunu fark etmiştim, ama daha çok küçük olduğu için böyleydi muhtemelen.

"Masal Mavi Eroğlu" diyerek kulağıma fısıldayan adamla şaşkın bakışlarımı Yaman'a çevirmiştim. İki ismi mi olsun istiyordu acaba?

"Masal Mavi Eroğlu" gözlerinden açıkça iki ismi olmasını istediğini anladığımda, hafif gülümseyerek kızımın ismini tekrar etmiştim. Masal Mavi... çok güzel geliyordu kulağa.

"Baksana minik burnunu nasıl büzüştürüyor" parmağımla camların altında olan kızımın burnunu işaret ettiğimde gözlerimde hazır bekleyen yaşlar dökülmeye başlamıştı.

"Tıpkı senin gibi" diyen adam yüzümü güldürürken karşımda olan iki mucizemin varlığı için şükürler ediyordum içimden, iyi ki vardılar.

"Yaman, çok teşekkür ederim" diyerek başımı omuzuna yasladığımda kızıma bakmaya devam ediyordum, o ise saçlarımın arasına öpücük kondurarak, derince nefes çekmişti ciğerlerine.

"Ne için güzelim?" diye sorduğunda dolu dolu olan gözlerimin önünden aylar öncesi film şeridi gibi geçiyordu. İntihar girişimim, Yaman'ın karşıma çıkması, bana yardımları, İstanbul'dan kalkıp, hiç bilmediğim topraklara gelmem, burada yaşadıklarımız, ama asla pes etmeyişimiz...

"Her şey için, bana ve Masal'a umut olduğun için, en zor zamanımda imdadıma yetiştiğin için" gerçekten de o olmasaydı, hayatım nasıl şekillenirdi hiçbir fikrim yoktu. Belki de tekrar bir intihar girişimiyle hayatımı sonlandırırdım.

"Ben teşekkür ederim asıl, bana biz olmayı, aşık olmayı öğrettiğin, hiç tatmadığım duyguları yaşamama sebep olduğun, hayata bağlanmamı sağlayacak çok güzel nedenler olduğunuz için" diyen adamın kolu omuzuma sarılırken, başını başıma yaslamıştı. Böylelikle de Mavi Masal'ımızı birlikte izlemeye devam etmiştik.

•••••

Kızımı gördükten sonra doktorumuzla da tekrar konuşmuş, yeniden odamıza dönmüştük. Doktor en az on gün kızımın prematüre tedavi göreceğini, bu süreçte de hastanede kalmamız gerektiğini söylemişti. Bu hem de benim sağlığım açısından da iyiymiş. Sonraki prosedür ise kızımın iyileşme durumuna göre belli olacaktı.

Odaya döndükten sonra Aleyna'ya gitmesini belirtmiştim. İki gündür zaten düzenini alt üst ederek burada kalıyordu ve evlilik döneminde olan biri için yapması gereken bir sürü işin içinde benimle uğraşıyordu.
İtirazlarına rağmen ısrarlı davranarak göndermeyi başarmıştım.

Öylece Yaman'la odada dinlenirken gözlerimin önünden kızımın görüntüleri gitmiyordu. Hemen tekrar göreceğim zamanın gelmesini istiyor, akrep ve yelkovanın hızlanması için dua ediyordum.

Düşüncelerimden beni çekip çıkaran ses kapının iki kere tıklatılması olmuştu.

"Gir" Yaman'ın verdiği komuttan sonra kapı ağır ağır açılmıştı. Kimin geldiğine bakındığımda yavaş yavaş adımlarla içeri giren Ahu'yu görmeyi hiç ama hiç beklemiyordum.

Tüm kaslarım gerilirken yanımda oturan adam bakışlarını bana çevirmişti.

"İstemiyorsan eğer uygun bir dille konuşur, gitmesini söylerim" diyen adama başımı olumsuz anlamda iki yana sallamıştım.

"Geçmiş olsun Efsa" çekingen sesi kulaklarıma dolduğunda bakışlarımı tekrar Ahu'ya çevirmiştim.

"Sağ ol" cevabımın soğukluğundan hoşnut olmadığını anlasam da, yapacak bir şey yoktu.

"Bizi biraz yalnız bırakır mısın sevgilim?" sadece Yaman'ın duyabileceği biçimde fısıldadığımda kararsız bakışları gözlerimde oyalanmıştı bir süre.

"Emin misin?" diye sorduğunda başımı olumlu anlamda sallamıştım. O ise iç çekerek ayağa kalkmıştı.

"Hoş geldin Ahu" dediğinde kapıya taraf ilerlemeye başlamıştı.

"Hoş buldum Yaman ağabey" kızın sesi üzgün ve çekingen çıkıyordu.

"Ben bir doktorlarla konuşayım" diyerek giden adamın ardından Ahu'ya dönmüştüm tekrar.

"Gel otur, bekleme orada" diyerek sandalyeyi işaret ettiğimde, ikiletmeden gelmiş, oturmuştu. Buraya konuşmak için geldiğini çok iyi bildiğim için fazla uzatmaya gerek yoktu.

"Efsa, ben çok üzgünüm" diyerek söze başlayan kızın hiçbir şeyde suçu olmadığını bilsem de, içimde öyle volkanlar patlıyordu ki, onu bile göremiyordum.

"Ne için?" dediğimde ses tonumun soğukluğu beni bile korkutmuştu.

"Senin yaşaman gerekenleri yaşadığım için" dediği anda güçlü görünmeye çalışan benliğim yıkılmış, gözlerim hızla dolmaya başlamıştı. Benim yaşamam gerekenleri o yaşamıştı değil mi? Benim annemle, benim hak ettiğim sevgiyi, o yaşamıştı.

"Sen aynı yerden acılar çekerken, benim yaralarım sarıldığı için" onun da gözleri dolmuş, yaşlar tek tek süzülmeye başlamıştı. Evet, ne yazık ki anne babalarımızı biz seçemiyorduk ve onların yaptığı yanlışlardan da en çok biz zarar görüyorduk.

"Ahu, senin hiçbir kabahatin yok üzülme bu kadar" dayanamayarak dediğimde ayağa kalkarak yatağımda olan boşluğa oturmuş, elimi tutmuştu.

"Efsa, ilk gördüğüm de seni çok cana yakın bulmuştum, eminim ki sende de öyleydi" dediğinde ona hak veriyordum. Çünkü gerçekten de öyle olmuştu.

"Ben böyle bir durumla karşılaşacağımızı asla düşünemezdim. Senden özür diliyorum biliyor musun neden?" dediğinde merakla diyeceklerini bekliyordum.

"Neden?" diye fısıldadığımda gözyaşlarını elinin tersiyle silmişti.

"Sana yaptıklarına, yaşattığı acılara rağmen ondan vazgeçmediğim için, ne kadar kızsam da, konuşmasam da vaz geçemediğim için" tepemden aşağı bir kavanoz soğuk su bocalanmış gibi irkilmiştim. Böyle bir itirafı beklemiyordum.

"Çünkü benim için yaptıkları, fedakarlıkları o kadar çok ki, geçemiyorum onlardan. Hakkı çok üzerimde, o haktan geçemiyorum" dediğinde çaresizlik haykırıyordu sesi.

"O yüzden böyle bir geçmişi olduğuna inanamıyordum. Ta ki kendisinden duyana kadar. Bana böyle şefkatli davranan biri, sana nasıl bu zulmü yaşatmış kestiremiyordum" dediğinde benimde hazmedemediğim, sindiremediğim nokta tam da bu diyemedim.

"Seninle konuşmak için, buraya gelmek istiyordu izin vermedim ama" dediği gibi sinirle kaşlarım çatılmıştı. Benimle konuşmak için 22 yıl geç kalmamış mıydı o kadın?

"Konuşmak falan istemesin benle" diye kestirip attığımda, artık Ahu'yla da konuşmak istemediğimi anlamıştım. Yorulmuştum, çok Yorulmuştum hem de.

"Ahu, benim senden yana hiçbir sıkıntım yok. İçin ferah olsun. Ayrıca Demir'le olan ilişkinize de bu konular yüzünden zarar gelmesine izin verme" diyerek kavradığı elimle elini sıkmıştım. Bu hikayede Ahu'da benim kadar masum ve suçsuzdu. Ona kin beslemeyecektim elbette.

"Teşekkür ederim Efsa, sen çok güçlü bir kadınsın. Çok güçlü" dedikten sonra yataktan kalkmış, kısa bir süre bana, gözlerimin en derinine baktıktan sonra arkasını dönerek gitmişti...

O gittikten birkaç dakika sonra odayı Yaman'ın heybetli sesi ve varlığı doldurmuştu.

"İyisin değil mi güzelim?" yatakta oturarak yanaklarımı avuçlarının arasına aldığında belli belirsiz başımı sallamakla yetinmiştim. Aslında ama iyi değildim, iyi olmak için çabalamaktan da çok yorulmuştum artık.

"Benimle konuşmak istiyormuş, saçmalığa baksana. Benimle konuşmak istiyormuş" her kelimeye ayrı vurgu yaparak yüksek sesle konuştuğumda Yaman bu tepkiyi beklemiyor olacak ki afallamıştı.

"Sakin ol canımın içi. Senin istemediğin hiçbir şey olmayacak. İzin vermem" güven veren ses tonuyla konuştuğunda yatakta yer açarak yanıma uzanmasını işaret ettiğimde ikiletmeden ayakkabılarını çıkarmış, yanıma uzanarak yatağa yaslanmış, hemen ardından beni göğsüne çekmişti. Bense hemen ona sokulmuştum.

"Konuşmak için çok geç kaldı Yaman. Tam yirmi iki yıl geç kaldı. Bu zamana kadar konuşmadıysa, bundan sonra da konuşmasın. Saçma salak bahanelerine karnım tok." artık ağlamıyordum. Çünkü değmezdi onun için gözyaşı dökmeye.

"Haklısın bebeğim. Sen nasıl istiyorsan öyle olacak zaten. Aksi mümkün değil" şimdi ki sinirimle böyle konuştuğumu biliyordum. İleride neler olurdu hiç bilmiyorum. Çünkü artık hayatın benim için yazdıklarının hızına yetişemediğim için, neler olacağını da düşünemiyordum...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

On günlük bir aradan sonra tekrar karşınızdayım değerli okurlarım.

03.03.2021

Bölümü nasıl buldunuz?

Efsa ve annesinin yüzleşmesini merak ediyor musunuz?

Efsa annesini affetmeyecek gibi gözüküyor. Siz olsanız ne yapardınız?

Minik bir not: Tıbbi konuları yine makalelere bakarak yazdım, eksiklikler ya da yanlışlıklar varsa mahzur görün.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, Sağlıcakla kalın 💕💕💕

 

Bölüm : 30.11.2025 21:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...