Yeni Üyelik
6.
Bölüm

🍃Bölüm~4🍃

@papatyahikayeleri

🌺
••••

* İnsan her şeyi anlatamaz. Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez...
(Cengiz Aytmatov)
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
••••••••••••

Çıkılmaz bir durumda kalan, çıkmaz sokaklarda nefes bile alamayan bir insan düşünün. Derdi boyundan, acıları yaşından büyük bir insan. Hani bazı insanlara derler ya küçük yaşta olgunlaşanlardan diye, işte öyle bir insan.

Uzağa gitmenize gerek yok, sırtında taşıdığı kocaman yüklerle, kalbinde yer edinen kocaman acılarla, çaresizliği iliklerine kadar yaşayan, çıkmaz sokaklarda nefessiz kalarak boğulan, küçük yaşta olgunlaşan, hayatın sertliğini tadan o insan bendim... Efsa Turan.

Anne şefkatinden mahrum kalmamla açılmıştı kalbimdeki ilk yaram. Annemle aynı evde yaşarken, anne sevgisine aç ve muhtaç bir çocukluk geçirmiştim ben. Sevdiği adamla evlenememenin vebalini ödetmişti annem, babam ve bana...

Daha sonra annem yanımda bile kalmaya tahammül edemeyerek gitti... Annem gitti, ben bittim. Zaten anne şefkatinden yoksun çocuk kalbim daha da buruk kaldı. Kalbimde olan ilk yara kocaman oldu, yanına biri daha eklendi...

Ama hayat durmadı, durmuyor, duracak gibi de gözükmüyor, başıma daha kötü ne gelebilir ki dedikçe daha da kötüleri geldi hep.

Babam... kahramanım...hayatımın kanatsız meleği...olumsuz hayatımın tek olumlu yanı... yatağa mahkum oldu. Kızına muhtaç kaldı. Asla ona bakmaktan yorulmam fakat, o çok sıkılıyor, üzülüyor, bunu dert ediyor kendine... İşte bir yara daha eklendi diğerlerinin yanına...

Buna da alıştım ben, üniversite hayallerim yerle bir oldu. Bunun da üstesinden bir şekilde geldim. Ya da geldiğime inandırdım kendimi. Zira başka yolum mu vardı da ben yapmadım.
Çalıştım daha çok erken yaşlarda, iki işte hem de. Üstelik ev işleri, babamın ihtiyaçları da benim üzerimdeydi. Fakat bir kez bile isyan etmedim. Of demedim. Zira babam yanımdaydı ya, her şeye razıydım ben.

Ama hayat bunlara rağmen de pes etmedi beni incitmekten, yerle bir etmekten bıkmadı.
Öyle bir şey yazılmış ki kaderime benim, hiç doğulmamak olmayı üstün tutardım.

Tecavüz... bir çok kadın, genç kız, çocuk adı bile gelende tir tir titriyor.
Maalesef ki toplum oldukça, insanlar durdukça tecavüz, taciz gibi olaylar da duracak. Buna üzülsem de, gerçek böyle. Hep olduğu gibi acı olan gerçek.

Ben daha adı bile insanı titreten türden olan o olayı yaşadım. Canımı yaktılar, minik ruhumu parçaladılar benim... İşte yeni bir yarayı da o zaman aldı, neredeyse yara almaktan parça pinçik olan kalbim.

Fakat yaralar bitmedi, devam etti. Tecavüz yetmezmiş gibi, bir de o olayı unutmama asla izin vermeyecek olan bir bebeği soktu hayatıma hayat denilen engebe.

İyi şeyler de oldu hayatımda, mesela halam. Canımın diğer yarısı babamdan sonra. Üstümüzde emeği çok.
Aleyna var sonra, tek arkadaşım. Onun da hayat çizgisi benden farksız. Yetimhaneye daha üç günlüğünde atılan Aleyna'yı da çok savurmuştu sağa sola hayat.

Bir de şimdi Allahtan mucize istediğimde karşıma çıkardığı adam vardı. İyi miydi? Kötü müydü hiçbir fikrim yoktu. Zaten hayatımızda olan her insanın bir sebebi yok muydu? Kimisi iyiliklerimizin ödülü, kimisi kötülüklerimizin bedeli, kimisiyse sadece imtihanımız oluyordu. Bu adam neydi daha karar verememiştim.

Karşımda sürücü koltuğunda oturan adamım dudakları arasından çıkan iki kelime beni alt üst etmişti.

"Sizinle evlenmek mi? Ciddi misiniz?" dedim nihayet kendimi toparlayarak, iri bedenli, kuzguni bakışlı bu adam iki dakikada yakmıştı devrelerimi.

"Evet, ciddiyim" dedi otoriter bir ses tonunda. Aman Allah'ım evliliği oyuncak mı sanıyordu bu adam? Bu kadar kolay mıydı? Doğru düzgün beni tanımıyordu bile.

"İyi de, evlilik oyuncak değil ki bu kadar basit bir şeymiş gibi konuşuyorsunuz. Ayrıca tanımıyoruz bile birbirimizi," dedim düşüncelerimi ifade etmekten çekinmeyerek. Zira haklıydım. Babam vardı, halam vardı. Dan diye nasıl derdim evleniyorum diye.

"Bak öyle sandığın gibi evlilik demiyorum, sadece yardım amaçlı." Dediğinde iyice şaşkına dönmüştüm. Hiçbir şey anlamıyordum ki.

"Biraz daha açar mısınız? Hiçbir şey anlamıyorum," dedim kaşlarımı çatarak. Ben mi saftım? Bu adam mı zordu bilmiyordum artık.

"Sadece kağıt üste evleneceğiz. En azından bebek doğuncaya kadar. Sana yardım edeceğim. Sonrasını da sonra düşünürüz" dediğinde anlamıştım ne demek istediğini, aslında mantıklıydı dedikleri ve bebeği aldırmaktan başka elimde olan tek çözüm de bu gibi gözüküyordu. Fakat sırf benim için kendini yakmasına da izin vermek hiç içimden gelmiyordu.

"Çok teşekkür ederim ama, benim için böyle sorumluluk almanıza müsaade edemem" dedim üzgün çıkan sesimle, gerçekten de adamın başına yeterince dert olmuştum. Bir de böyle olamazdım.

"Aslında sen de bana yardım edeceksin. Yani karşılıklı yardımlaşma gibi düşün" diyen adamla kaşlarım çatılmıştı. Nasıl yani karşılıklı?. Yine hiçbir şey anlamıyordum. Neden açık açık konuşmuyor ki bu adam. Lafı cımbızla çekiyorum ağzından.

"O nasıl olacak?" dedim anlamaz bakışlar atarak.
"Benim annem benim evlenmeme takmış bir durumda, ve ben evliliğe hiç hazır değilim. Gerçek evliliğe yani. Şimdi sen de bana yardım ederek annemin üzerimdeki baskısını azaltacaksın" dedikleri içerisinde tek bir şeye takılı kalmıştım. Acaba neden evliliğe hazır değildi ki?

"Ee ne diyorsun?" dedi sabırsızca, düşünmeme bile fırsat tanımayarak. Bense ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Bilemedim ki şimdi. Olur mu öyle şeyler? Sonuçta kitap ya da film kahramanları değiliz biz" demiştim. Dizilerde falan oluyordu böyle şeyler ve bana hep gerçek hayatta imkansız gibi geliyordu.

"Olur, çok güzel olur hem de, ayrıca bebeğe ve kendine zarar vermekten başka bir çözümün var mı?" dediğinde omuzlarımı düşürerek, kafamı olumsuz anlamda sağa sola sallamıştım. Kahretsin ki, hiç
bir çözüm yolu yoktu. Zira zamanla bu bebeği öğrenen babam mahvolurdu, hele tecavüz olayını bilse kesin kalbi dayanmazdı.

"Görüyor musun yok işte çözümün. Hadi kabul et de yardım edeyim sana," dediğinde ses tonu beni çok etkilenmişti. Çok samimi konuşmuştu çünkü.

"Bilemiyorum ben?" diye mırıldanınca aslında evet demek istediğimi ikimiz de biliyorduk.

"Evet gibi algılıyorum ben bunu. Fakat ufak bir sorun var?" sorun olmazsa olmazımdır zaten benim dememek için son anda frenlemiştim kendimi.

"Nedir?" dedim merakla.

"Ben Karadeniz'de, Trabzon'da yaşıyorum ve evlenirsek oraya gelmen gerekecek," diyen adamla gözlerimi kocaman açmıştım. Karadeniz mi?

"Nee? Karadeniz mi? Babamı bırakıp asla gelemem hiçbir yere ben." Dedim telaşla. Asla böyle bir şey olamazdı.

"Sakin olur musun? Kabul etsen babanı da götüreceğiz zaten," diyen adam bugün beni daha kaç kez şaşırtacaktı Allah aşkına?

"Bakın siz şu an ciddi misiniz ondan bile emin değilim. Bana yardım etmek için evinize iki kişi birden mi alacaksınız? Yük oluruz size biz. Siz en iyisi annenizi atlatmak için daha uygun birilerini bulun. En azından babası hasta olmayan ve hamile olmayan" dedim gözlerimin dolmasına engel olmayarak. Garip bir şekilde ağlama isteğiyle dolup taşmıştım. Ve kendimi durduramadan gözümden yaşlar süzülmüştü bile. Haklıydım işte bu halimle yalandan da olsa onunla evliliğe layık değildim ki ben.

"Ağlaman bebeği olumsuz etkiliyor, lütfen sakin olur musun? Ayrıca inan bana gökyüzü gözlü senden daha uygun kimse olamaz. Her şeyi bırak bebeğin için kabul etmekten başka çaren yok" iki parmağıyla çenemi kavrayarak kendisine döndürmüş ve gözyaşlarımı kurulamıştı. O kadar dediği içinde bir tek gökyüzü gözlü hitabına takılı kalmıştım. Gözlerime ilk kez böyle bir tanıtım veren olmuştu. Deniz gözlü, boncuk gözlü, sema gözlü, hatta nazar boncuğu diyen olmuştu da. Gökyüzü gözlü ilkti. Ve çok güzeldi.

"Ee susman kabul ettiğin anlamına mı geliyor? " demişti elini yüzümden çekerek sabırsızlığını belirtecek ses tonunda.

"Benn," diyerek gerisini getiremiyordum. Aklım allak bullaktı. Benim için neyin doğru, neyin yanlış olduğuna bile karar veremez haldeydim.

"Evet, sen?" demişti karşımda oturan adam. Evet ben? Ben ne yapacaktım?

"Kabul ediyorum" düşüncelerimin aksine anlık gelen cesaretle dilim yapmıştı yapacağını. Kabul ediyorum demiştim. Allah'ım neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile kestiremeyecek durumdayım, sen yardım eyle.

"En doğru kararı verdin" dedi gülümseyerek, ilk kez gördüğüm gülümsemesinin çok güzel olduğunu düşünmekten alıkoyamamıştım kendimi.

"Fakat, bir sorun daha var" dedim sıkıntılı sesimle. Sorunlar ne zaman biter ki zaten.

"Nedir?" dedi kaşlarını hafifçe çatarak. Kocaman bir nefes koy vererek boğazımı temizledim.

"Şimdi, halam, babam seni öğrenince illa tanışmak isteyecekler, ve de babamı Karadeniz'e gelmeye ikna etmeliyiz. Ayrıca senin beni sevdiğini düşünmeleri gerek, benim de seni. Yoksa nasıl derim tanımadığım biriyle evleniyorum diye" dedim gerçekten de olacakları gözler önüne sererek. Zira halama böyle bir şeyden bahsettiğim anda soruları başlayacaktı. Ve ben verecek doğru düzgün cevap bile bulamayacaktım.

"Sen bugün konuyu yavaş yavaş aç o zaman, yarın akşam ben geleyim, tanışma gibi bir şey olur artık. Babanla da konuşurum" dediğinde iliklerime kadar heyecan duygusu sarmıştı beni.

"Peki, nasıl tanıştık biz? Ne zamandır sevgiliyiz? Yani halamın vereceği ilk sorular bunlar, ağız birliyi yapmamız şart" belki de çok sıkıyordum onu, vazgeçse bir an bile ondan gocunmam. Ama ben de evdekileri karşıma alarak evleniyorum bitti diyecek biri değildim ki.

Dediğim şeylerle düşünmeye başlayınca arabada sessizlik oluşmuştu. Ani verdiğimiz bu karar yüzünden daha neler yaşayacaktım kim bilir.

"Senin çalıştığın kafenin müşterisiydim ben sürekli, aslında Karadeniz'de yaşıyorum fakat altı aydır iş için buradayım ve böyle tanıştık. Dört aydır da ilişkimiz olsun. Uygun olur mu?" dediğinde ağzım açık kalmıştı. Uygun olurdu da vakit biraz halamı tatmin etmeyecekti, onu da bir şekilde ben hallederdim artık.

"Uygun olur," dedim hala şaşkınlığımı sürdürerek, iki dakikada kırk yalan atmıştı ortalığa.
Ne düşündüğümü anlamış olacak ki gülümsedi.

"Hepsi yalan değil, ben gerçekten de altı aydır iş için buradayım," omuz silkerek dediği şeyle şaşırmıştım. Acaba hep bir orada bir burada mı oluyordu diye düşünürken kendime kızmıştım. Bana neydi ki? Beni ilgilendiren bir durum yok ki ortada.

"Anladım," diye mırıldanmakla yetinmiştim.

"Bu arada işten ayrılman gerek," dediği anda kaşlarım çatıldı. Gidene kadar çalışabilirim diye düşünmüştüm ben. Durumu anlamış olacak ki yeniden konuştu.

"Bak doktor kesinlikle kendini yormaman gerektiğini söyledi. Anlıyor musun?" Kendime kızmıştım çokça hem de. Benden daha fazla düşünüyordu bebeği bu adam yahu.

"Tamam, yarın gider hallederim," Aleyna'yla da konuşurdum hem. Beni yalnız o anlardı.

"Ben götürürüm seni" aniden dedikleri afallatmıştı beni. Yok artık bir de şöförlüğümü mü yapacaktı bu adam Allah aşkına?.

"Yani sonrasında da bir yere götürmek istiyorum seni" dedi sonra doğru sinirle tıslayarak, acaba nereye götürecek diye düşünmeden edememiştim.

"Peki" dedim sadece, ben hep kararlarımı kendi alan biriydim ve şimdi dan diye hayatıma tanımadığım, sadece adını bildiğim biri müdahale ediyordu. Ne ironiydi ama.

Aniden bana uzattığı telefona boş boş bakıyordum. Niye uzatmıştı ki şimdi bunu bana ?

"Numaranı yaz, bir kere de çaldır, yarın haberleşiriz gitmek için." dediğinde geç de olsa jeton düşmüştü kafama. Olayların etkisiyle iyice mal durumuna düşmüştüm ben. En ufak şeyleri bile anlayamaz haldeydim.

Elinden telefonu alarak, kendi numaramı tuşladım ve dediği gibi bir kez de çaldırmıştım. Daha sonra telefonu kendisine geri vermiştim.

"Aklında soru işareti kalmadıysa gidelim mi artık?" diye sorgular gibi bakan adama döndürdüm bakışlarımı.

"Hayır kalmadı, gidelim" dedim pek emin olmayan ses tonumla. Aslında o kadar soru vardı ki cevapsız kalan.

"Son olarak, beni çekinmeden arayabilirsin. İstediğin zaman. Özellikle de ağrın falan olursa, kendini kötü hissedersen hemen ara," diyen adama minnetle gülümsedim. Gerçekten de çok iyi bir insandı ve galiba Allahtan istediğim mucize karşımda oturan şu heybetli adamdı.

"Çok teşekkür ederim, Yaman bey. Her şey için" dediğimde kaşlarını çatmıştı. Ne demiştim ki ben şimdi?

"Yakında kocan olacak biri için bey sence de fazla resmi değil mi?" dediğinde utançtan yanaklarımın kırmızıya dönüştüğüne emindim.

"Peki, Yaman" dedim hızla bakışlarımı kaçırarak. Aman Allah'ım bu ne utangaçlıktı böyle bende. Halimi anlamış olacak ki kocaman gülümsemişti. Ne de güzel gülüyordu bu adam böyle?

"Ha şöyle" dedikten sonra ben bir şey demediğimde arabayı çalıştırmıştı. Ben de başımı cama yaslayarak akıp giden yolu izlemeye başladım. Aklıma bundan sonra neler olacak diye düşüncelerin dolmasına izin vererek...

Ani gelişen bu olaylar, verdiğim karar hayatımı derinden etkileyecek, hayatımın akışını değiştirerek tamamen yeni bir yaşama başlamama yol açacak cinstendi. Ve ben tüm bunlara ne derece hazırdım hiçbir fikrim yoktu.

Akıp giden düşüncelerimin eşliğinde sessiz geçen yolculuğumuz bitmiş, Yaman beni evimin tam önünde bırakarak gitmişti. Aslında mahallemizin sakinlerinin dedikodusu yüzünden biraz aralıda saklamasını söylemiştim, fakat beni umursamamıştı. Belki de haklıydı. Zaten bir kaç güne herkes her şeyi öğrenecekti...

Eve girdiğimde mutfaktan duyduğum seslerle halamın bizde olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Bacaklarımın arasında olan sızı yüzünden attığım hafif adımlarla mutfağa girdiğimde halam çatık kaşlarla bana bakıyordu. Mutfağın penceresinden bizi görmesini anlamam uzun sürmemişti böylelikle de. Deyim yerindeyse hapı yutmuştum şimdi. Şirin olmasına özen gösterdiğim gülümsememi yüzüme takınarak halama yaklaştım ve yanağına bir öpücük kondurdum.

"Ne yapıyorsun halacığım?"diye sorduğumda cevap alamayacağımı çok iyi biliyordum. Halam öldürecekmiş gibi bakışlar atıyordu bana.

"Geç otur şuraya bakalım Efsa hanım" elindeki kepçeyi tabağa bırakarak, yaptığı yemeğin altını kısmıştı halam.

El mecbur omuzlarımı düşürerek gözleriyle işaret ettiğini sandalyeye geçip oturdum, ve konuya nasıl gireceğimi düşünmeye başladım. Halam da tam karşımda olan sandalyeyi çekerek delici bakış atan mavi gözlerini ürkek mavilerime dikmişti. Evet gözlerimin ve saçlarımın rengini tamamen halam ve babamdan almıştım, annem kahverengi gözlü ve kahverengi saçlı bir kadındı.

"Hiç lafı uzatmadan konuya giriyorum, arabasından indiğin adam kimdi?" al işte, dedim ama değil mi kesin görmüştür diye. Zaten görmese şaşırmalıydım ya. Nefise Sultandı sonuçta karşımda oturan kadın.

"Sevgilim," dedim ben de dan diye, hiç lafı eveleyip, gevelemeden. Zira başa gelen çekilir misaliydi benim durumum. Zaten kocaman olan gözlerini daha da kocaman açan halam dediklerimle kalakalmıştı. Ay ağırdan mı alsaydım acaba? Kadın dondu kaldı.

"Hala, hala" diye seslendim elimi gözü önünde sallayarak, nihayet gözlerini kırpıştıran halam, yaşam belirtisi göstermişti.

"Ne demek sevgilim? Kız ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin çırpı bacak?" evet bana çırpı bacak da dediğine göre halam tamamen kendine gelmiş demektir. Çünkü hep sinirlendiğinde bana böyle hitap ediyor.

"Sevgilim işte hala, nesini anlamadın ki," umursamaz gözükmeye çalışsam da, heyecandan bayılmam an meselesiydi. Normal davranmasam halam bir şeylerin ters gittiğini anlayacaktı.

Kaşları çatılan halam sinirle kolumdan cimcikleyince acıyla inlemiştim.
"Kız saç baş dalmamış sana, doğru düzgün anlat kim o adam. Nasıl yani sevgilin? Ne kadar ciddi bu adam? İsmi ne? Ne iş yapıyor? Ya oynuyorsa senle" Bir dakika da bu kadar soruyu sıralamayı başaran halamı ayakta alkışlamak şart olmuştu. Konunun er ya da geç ciddiyete geleceği beklediğim bir şey olduğu için istifimi bozmamıştım. Fakat kolum kopmuştu gibi hissediyordum şu an. Etimi koparmıştı ya resmen.

"Etimi koparsaydın halacığım, böyle hafif kaldı" dedim gözlerimi devirerek, ama halam durur mu? Tabii ki hayır. Bir tane daha aynı yerden cimcik atınca resmen feryat figan ağlayasım vardı. Eli de ne ağırdı yaa.

"Ahhhh" diye inlememe de engel olamamıştım. Nefise Sultan kolumla alıp veremediğin ney Allah aşkına?

"Bana bak çırpı bacak, doğru düzgün açıklama yapmasan etini de koparırım" şimdi koparmamıştı sanki. Gözlerimi devirmek istesem de, kolumun selameti için yapmamıştım.

"Halacığım, bir süredir tanıyoruz bir birimizi, hatta yarın sizinle konuşmak için bize gelmek de istiyor. İsmi Yaman, şirket işleri yapıyor işte. Fikri ciddi yani" ciddi kısmına vurgu yaparak söylemiştim. Yoksa halamın ellerinden kurtulamayacaktım bugün. Ayrıca şirket kendisinin diyememiştim. Bu kez de seninle ne işi var böyle bir adamın diye başlayacaktı sorularına.

"Demek konuşmak istiyor bizimle, ne zamandır tanışıyorsunuz siz?" hah işte beklediğim bir soru daha. Hamle işe yaramıştı, halam konuşmak kısmına takılı kalmıştı. Zira işiyle, ailesiyle falan ilgili sorulara girerse hapı yutacaktım. Ben bile bilmiyordum ki(!)

"4, 5 aya kadar oluyor işte, ben bir babama bakayım, özledim sonra konuşuruz" diyerek yerimden kalkmıştım, bir şeyleri açık etmeden burdan uzaklaşmalıydım.

"Efsa, daha sorularım bitmedi, kız çırpı bacak gel buraya" dese de onu dinlemeden mutfaktan çıktım. Çıkmasam bu sorular bugün bitmeyecekti.

"Vallah çok yorgunum hala, sonra konuşalım" diyerek hayali bir öpücük attım ve somurtarak kendi kendine konuşan halamı ardımda bırakarak salona geçtim. Birazdan eşi Halit amca işden geleceği için gidecekti zaten, o kadar zaman oyalana bilsem şimdilik yırtacaktım.

Mutfaktan çıktığım gibi soluğu salonda, babamın yamacında almıştım. Beni gördüğü gibi gözlerinin içi gülmüştü canımın içinin.

"Hoş geldin, kızım" demişti, zar zor konuşarak. Konuştukça nefes nefese kalıyordu. Ve bu durum beni çok üzüyordu.

"Hoş buldum, canım babam. Nasılsın?" dedim çoğu zaman yaptığım gibi, hep soğuk olan ellerine öpücükler bırakarak. Çocukluğumda sıcaklığıyla beni ısıtan elleri, şimdi sıcağa muhtaç gibi, hep soğuk oluyordu.

Gözlerini açıp kapatınca ve işlev olan sağ eliyle elimi sıkınca iyi olduğunu anlamıştı canımın içini.

"Evet, yemek de geldi" diyerek odaya giren halam hâlâ kısık bakışlar atıyordu bana.

"Sen yorgunsundur kuzum, ben yediririm babana" diyen halam daha çok bizi yalnız bırak diyordu. Kesin babama Yaman'dan bahsedecekti. Ayvayı yedim iyi mi şimdi?

Başımı olumlu anlamda sallayarak odama geçmiştim bende. Banyoya girerek duş almayı es geçmiş, sadece elimi yüzümü yıkamıştım. O kadar bitik durumdaydım ki, uzanmam şarttı. Rahat bir eşofman ve tişört giyinerek bir saat dinlemek için yatağımın içine girmiştim.
Dinlenmezden önce ilk işim Yaman'a mesaj atmak olmuştu.

* Yarın sekiz buçuk gibi çıkmam lazım, demiştin ya birlikte gideriz diye. O yüzden haber vermek istedim. Bu arada halama bahsettim durumu. O da kesin babamla konuşacak...

Diye yazdıktan sonra, ilk gönderip göndermeme arasında kararsız kalmıştım, fakat sonra gönder tuşuna bastım. Ve ismini Yaman diye kaydederek beklemeye başladım.

Bir kaç dakika sonra cevap gelmişti zaten. Ellerimin heyecandan titremesi normal miydi acaba?

* Tamam, sekiz buçukta orada olurum. İyi yapmışsın anlatmakla..

Yazan adamla istem dışı gülümsemiştim. Fakat cevap verme gereksinimi duymadan telefonu kapatarak, komodinin üzerine bırakmış, kendimi uykunun tatlı kollarına teslim etmiştim.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

Evet, 4 cü bölümün de sonuna geldik gökyüzü gözlü okurlarım😇.

11.10.2020

Efsa ve Yaman çok olaylar yaşayacaklar geçecekler aldıkları karar sonucu.

Umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Sağlıcakla kalın💙💙💙💙💙

 

Loading...
0%