Yeni Üyelik
8.
Bölüm

🍃Bölüm~6🍃

@papatyahikayeleri

🌺
••••

*İmkansız dedi gurur,
Riskli dedi tecrübe,
Manasız dedi mantık,
Yine de denemeye değer dedi kalp...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yaman'dan:
•••••••••••••••••••

Hayatım boyunca hiç bu kadar gerildiğimi hatırlamıyorum. Hele bunların hepsini bir oyun için yapıyorduk. Gerçeğini düşünmek bile istemiyordum.

Şu an oturduğum salonda iki çift delici bakışın hapsi altındaydım. Hele Efsa'nın halasının bakışlarından korkmuyordum desem yalan olurdu.

Efsa elinde tepsi çay ve ikramlıkları getirirken heyecandan titrediğine emindim. Fakat o kadar ağır tepsiyi kaldırmasa mıydı acaba? diye düşünmeden de edemiyordum.

İlk önce halasının önüne bardağı bıraktıktan sonra bana taraf gelmiş, çayı almam için tepsiyi uzatmıştı. Masmavi gözlerinde olan korku ve heyecanı anlamamak mümkün değildi. Çayı aldığımda bakışlarımız kesişmiş, bir kez daha gözlerinin çok güzel olduğuna emin olmuştum. Mavinin çok güzel tonunda olan gözleri bana gökyüzünü anımsatıyordu.

Evet, itiraf etmeliyim ki, yardım etmek istediğim bu küçük kız çok güzeldi. Kendime küfür savurarak düşünmemem gereken düşünceleri kafamdan uzaklaştırdım ve salona odaklanmaya çalıştım.

Halasının yaptığı kaş göz hareketleriyle omuzlarını düşüren Efsa salonu terk etmişti. Aslında böylesi daha iyiydi. Sürekli dikkatim ona kayacaktı yoksa.

"Evet, Seni dinliyoruz Yaman oğlum" diyen kadınla artık bir şeylerden başlamam gerektiğini anlıyordum.

"Şimdi efendim, lafı hiç uzatmadan direk konuya girmek istiyorum müsaadenizle" diyerek duraksadığımda bakışlarımı hala ve babanın üzerinde gezdirdim onay bekler gibi. Hala başını olumlu anlamda sallayınca derince nefesler alarak söyleyeceklerimi tarttıktan sonra dudaklarımı araladım.

"Kızınızı çalıştığı kafede gördüm ben, yani orada tanıştık. Gördüğüm ilk andan çok beğendim. Böyle tanıştık işte. Fakat Efsa ciddi olmadığı takdirde bir ilişkiye başlamak istemediği için ben de sizinle konuşarak işi ciddiyete taşımak istiyorum" gözlerini kısarak bakan uyanık halamız dediklerimden tatmin olmuşa benzemiyordu.

"Ciddiyet derken kastın ney?" diye soran halayla bakışlarım istem dışı koltukta uzanan adama kaymıştı. O da aynı sorgular nitelikte bakışlar atıyordu.

"Evlenmek istiyorum kızınızla" dediğimde gözleri şaşkınlıktan açılmıştı ikisinin de. Acaba biraz fazla mı hızlı davrandım diye düşünmeden edemiyordum.

"Oğlum, gelmiş kızımızı istiyorsun. Fikrinin ciddi olması çok hoş, çok güzel de. Büyüklerin nerede senin de yalnız geldin buraya?" hah işte korktuğum soru. Aklıma dün gece annemle olan tartışmamız geldiğinde sertçe yutkunmuştum. Anneme biraz Efsa'yı anlatınca celallenmişti. Neymiş Karadeniz'li gelin istiyormuş.
Sanki kendisi evlenecekti, ben değil(!)

"Efendim babamı sizlere ömür, kaybettim. Annemse Karadeniz'de yaşıyor. Aslında ben de Karadeniz'de, Trabzon'da yaşıyorum, fakat altı aydır iş için buradaydım." dediğimde iyice dumura uğramıştılar. Allah'ım ben nasıl toparlayacağım bu durumu? Hem de kıza söz verdim halledeceğim diye.

"Ne yani Karadeniz'de mi yaşayacaksınız eğer ağabeyim rıza gösterse ilişkinize?" diye şaşkınca soran halaya doğru bakarak başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Bak oğlum, Efsa'nın babasının durumu malum, ayrıca o hiçbir zaman buralardan kenarda yaşamadı. Nasıl olacak senin dediğin iş ?" diyen hala tam da korktuğum tepkiyi göstermişti. Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki, güçsüz sesiyle konuşan babanın sözleri duraksamama neden olmuştu.

"Nefise, bize biraz izin ver" dediğinde adının Nefise olduğunu öğrendiğim kadın, şaşırsa da başını sallayarak salondan çıktı ve kapıyı da ardınca kapattı.

"Efendim, biliyorum durumunuzu, Efsa da zaten sizi düşündüğü için kabul etmiyordu, fakat ben ısrar edince gelmeme bir şey demedi. Eğer izininiz olursa, sizi de götüreceğim Karadeniz'e başımın üstünde yeriniz var" umut dolu sesimle dediklerim kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Kesinlikle gururunu kırmak istemiyordum fakat ben de ailemi orada bırakarak İstanbul'a gelemezdim. Efsa'ya da yardım etmek istiyordum.

"Bak oğlum, ne kadar istekli olduğunu görebiliyorum, ama beni yanına alman yükten başka bir şey olmayacak" dediğinde duraksamıştı. Derince nefesler alarak kendine geliyordu. Tam itiraz edecektim ki, sağ elini yukarı kaldırarak konuşmama engel oldu.

"Efsa çocukluğundan çok acılar çekerek büyüdü, ben ona yük oldum. Okuyamadı bile benim kızım. Şimdi yine benim yüzümden seninle gitmek istemeyecek, ama ben de sizinle gelerek size yük olamam" karşımda gözünden yaşlar dökülen babanın hali içler acısıydı. Her ne kadar onun yarasını deşmek istesem de Efsa için mecburdum.

"İşte bu yüzden gelmelisiniz kızınız için" dediğimde hala başını olumsuz anlamda sallasa da, ikileme düştüğünü görebiliyordum.

"Olmaz, bunu kabul edemem" dediğinde göğüslerimi şişerek derince nefes aldım. Ben şimdi Efsa'ya nasıl diyecektim ikna edemedim diye.

"Bakın biliyorum sizin için çok zor bir karar, fakat kızınız için bütün diğer duygularınızdan vazgeçmelisiniz. Kendiniz dediniz ki Efsa çok zor bir çocukluk geçirmiş, durumlar yüzünden okuyamamış bile. Eğer gelmeyi kabul ederseniz orada onu çok farklı bir hayat bekliyor, hatta isterse okumasına bile yardımcı olurum." gerçekten de o isterse dışardan öğretim, ya da ne bileyim çocuk doğduktan sonra okumasına bile yardımcı olurdum.

"Kararsız kaldığınızı, sizin için çok zor olduğunu biliyorum, fakat sadece Efsa için " diyerek yinelediğimde gözlerini bir noktaya dikerek uzun bir süre sessizleşti.

"Tamam," benim için asırla kadar uzun olan sessizliği bölen şey adamın sesi olmuştu. Ne tamam mı demişti o?

"İnanın pişman olmayacaksınız" diyerek eğildim ve saygı gereği elini öperek alnıma yasladım. Fakat içimden dualar etmeyi de eksik etmiyordum. Umarım girdiğimiz bu yolda hiçbirimiz pişman olmayacaktık...

Evlerinden ayrılırken beni kapıda yolcu eden Efsa gözlerimin en derinine dikmişti mavi harelerini, teşekkür etmek ister gibi birkaç kez gözlerini kapatarak, tekrar açtığında, ben de aynı şekilde ona güven vermek ister gibi gözlerimi kapatarak açmıştım.

Ondan sonraysa daha fazla oyalanmadan arabama atlamış, eve doğru yola koyulmuştum canımı sıkan düşünceler eşliğinde. Annemin karşı çıkacağını tahmin ediyordum, fakat bu kadar şiddetle istememesi beni epey zorluyordu.

Sessiz geçen yolculuğumu bölen şey telefonumun tiz sesi olmuştu.

"Efendim, ağabey" diyerek telefonumu höparlore almıştım.

"Nasılsın kardeşim?" diye soran ağabeyimin sesi sıkıntılı çıkıyordu. Anlaşılan Reyhan Eroğlu yine huysuzluk yapmıştı.

"İdare eder, siz nasılsınız?" diye cevap vermiştim ben de aynı sıkıntılı tonda.

"Biz de aynı. Senin mesele ne oldu? Ciddi misin evlenmekte?" asıl arama nedeninin evlilik konusu olduğunu pekala biliyordum.

"Ciddiyim" demiştim keskin ses tonumla. Hiç beni fikrimden vazgeçirmek için gevelemesin diye.

"Annem sen söylediğinden deliye dönmüş durumda, burada olan kızların nesi var diye söylenip duruyor" dediğinde şiddetle lafını kesmiştim.

"Ben sevdiğim kadınla evleneceğim, hayat benim hayatım. Anneme de aynen böyle söyle" diyerek telefonu kapatmıştım. Sevdiğim kadın derken ki ses tonum o kadar kendimden emin çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım.

Olumsuzlukların beynimi istila etmesine izin vermeyerek rotamı değişerek, Ferit'lere doğru ilerlemeye başladım. Kesinlikle birilerine anlatmalıydım içinde bulunduğum bu akıl işi olmayan durumu. Yoksa deli olmama ramak kalmıştı.

Ferit'in bekar tarzı apartman dairesinin zilini iki kere çaldığımda kapıyı açan arkadaşımın şaşkın bakışlarının hedefi olmuştum. Bakışlarım kısa bir anlık alçıda olan koluna kaymıştı. Her şeyin başlanmasına neden olan o kazanın sebebiydi bir nevi.

"Yaman?" dudaklarının arasından şaşkınca dökülen nidaya engel olmamıştı.

"Fazladan bardak ve içki var mı?" diye sorduğumda konuyu anlamıştı. Bu soru bizim aramızda üniversite yıllarından oluşmuştu. Ne zaman birimizin derdi olsa soluğu yanımızda alarak birlikte içer ve dertleşerdik.

"Mevzu derin diyorsun yani, buyur geç sana her zaman var kardeşim," diyerek arkasında durduğu kapıyı tam açmış, geçmem için sağa çekilmişti.

"Eyvallah" diyerek sağlam koluna dostça dokunmuş, ardından salona doğru ilerlemiştik.

Bardaklarımıza viski süzdükten sonra koltuğa oturmuş bir süre sessizliğe bırakmıştık kendimizi.

"Anlat bakalım Yaman'ım, neymiş seni çıkmaza sokan?" diyerek sağlam koluyla omuzumu sıkan arkadaşıma çevirmiştim bakışlarımı ağır ağır.

Derince bir nefes koy vererek o gün ona arabayla çarptığım andan başlayarak, hayatıma girmiş kadın ve gelişen olayları bir bir anlattım beni can kulağıyla dinleyen kadim dostuma. Bu hayatta tek beni anlayan kişiydi Ferit. Hepte yanımda duran.

"İşte böyle, babasını bile zor da olsa razı saldım, fakat annem epey canımı sıkıyor" anlattıklarımı dinlemiş, bazen şaşkınlıktan sorduğu sorular, bazense verdiği önerilerle lafımı bölmüştü.

"Desene Reyhan teyzenin, Karadeniz'li inadı tutmuş. Uy uşağum fuşki evlenirsin sen İstabul'lu kızıyla daa. Ha ben kendum bulacağum saa kız" diyerek şiveyle konuştuktan sonra kahkahayı basan arkadaşıma sinirle bakmak istesem de yapamamıştım. Çünkü ben de gülümsememe engel olmamıştım. Annem geleneklerine, diline bağlı bir kadın olduğu için genel de şiveyle konuşurdu. Zaten Karadeniz'de herkes öyle yaptığı için bu pekte sorun olmuyordu.

"Dur be oğlum, ben ne diyorum sen ne diyorsun" dedim kaşlarımı çatarak, o ise hala gülüyordu. Kesinlikle yanlış yapmıştım buraya gelmekle. Aslında benim moralimi düzeltmek için yaptığını çok iyi biliyordum. Çünkü genelde böyle yapıyordu.

"Tamam tamam, şaka bir yana. Yaman kızın durumu çok üzücü, ama asıl olayı halletmişsin, yani babasını razı salmışsın. Reyhan teyzeyi bir şekilde ikna ederiz" dediğinde sona doğru sesi çokta emin değildi. Çünkü ikimizde biliyorduk ki, annem nigah masasına oturtmazdı beni Efsa'yla.

"Aslında bir yol var ama yardımın lazım" dediğimde tamamen dikkatini bana yönelmişti.

"Tabii elimden ne geliyorsa" dediğinde ona minnetle baktım.

"Şu evlendirme dairesinde çalışan arkadaşın var ya, onu araman gerek" dediğimde gözlerini kocaman açmıştı.

"Neden?" şaşkınca bir nida koy verdiğinde dudaklarım kıvrılmıştı.

"En kısa zamanda evleniyorum da ondan. Sen de nikah şahidimsin" diyerek koltuğa iyice yaslandığımda ben genişçe sırıtıyor, Ferit'se far görmüş tavşan misali bana acayip bakışlar atıyordu. Kesinlikle çıldırdığımı düşünüyordu...

Efsa'dan: (üç hafta sonra)
•••••••••••••

Hani bazen olur ya, kendinizi çokça çaresiz hissedersiniz. Bir el sanki kalbinizi elleri arasına almış sıkıyor, kocaman bir düğüm boğazınızı acıtıyor, göz pınarlarınıza sizden bağımsız damlalar toplanıyor.... Öyle anları diyorum işte. Benim ve benim gibi nice insanın sık sık karşılaştığı anlar...

Çaresizliği birçok kez tattım ben. Hatta tatmak neyse de, çoğu zaman iliklerime kadar hissettim. Ben çaresizliği yaşadım, çaresizlikle yaşadım, çaresizlikle mücadele ettim. Mağlup ayrılacağımı bile bile mücadele ettim hem de.

Ne çok isterdim beyaz gelinlikler içinde babamın kolları arasında girmeyi nikah salonuma. Annemin benden ayrılacağı için dolan gözlerine bakmayı. Masumluğumu, bekaretimi sevdiğim, bir ömür kocam diyeceğim adama vermeyi... Çok isterdim... Fakat olmadı, olmayacakta...

Ne beni yürüyerek düğünüme götürecek bir babam var, ne benden ayrılacağı için üzülecek bir annem var. Bir bekaretim vardı. Onu da çok gördüler bana. Onu bile koruyamadım, sahip çıkamadım.

Bazen hayatımızı değişen olaylar olur ya. Mesela banyomuzun klozeti üzerinde otururken çaresizce elimde tuttuğum çubuğun çift pembe çizgi göstermesiyle, zaten tepetaklak olan hayatım beni biraz daha çıkmaz sokaklara sıkıştırmıştı...

Ya da basit bir teklif yapmasıyla Yaman'ın, yine çok farklı çıkmazlara yuvarlanırken bulmuştum kendimi.

Yaman ve babam o akşam orada ne konuşmuştu ne ben ne de halam bilmiştik. Bildiğim tek şey her nasıl ettiyse, sözünü tutmuş, babamı ikna etmeyi başarmıştı. Halam bu durumdan pek hoşnut gözükmüyordu babam açısından, fakat benim için de iyi olacağını düşünmüyor değildi. O da benim gibi ikilemde kalmıştı.

Zaten çok zor şeylerden biri de ikilem de kalmak değil miydi?

Daha babamın kabullenmesini bile zar zor atlatmışken, yine beni dumura uğratan bir gelişme sunmuştu sürekli beni çıkmazlara sokmayı seven hayatım.

Yaman gece telefon ederek en geç iki üç güne evleneceğimizi söyleyerek benim şaşkınlığımı üzerimden atmama bile izin vermeden telefonu kapatmıştı. Bense şok olmuş bir halde kalmıştım. Hani biz Karadeniz'e vardığımızda orada evlenecektik?

Sabah apar topar beni almış sahte nikahımız için işlemleri başlatmıştı. Ona sorduğumda ilk beni geçiştirir cevaplar verse de, bundan tatmin olmadığımı belirttiğimde el mecbur gerçekleri söylemişti. Demek annesi beni istemiyormuş, zaten öz annem bile beni istememişken, başkasının annesinin beni sevmesini beklemek saçmalık olurdu değil mi?

Omuzlarımı düşürerek bu işten vazgeçmesi için ısrarlarda bulunmuştum. Benim için annesini çiğnemesine izin vermem hiç doğru olmazdı. Ayrıca kadın beni tanımıyordu ön yargılı davransa da, evladını seven çoğu anne onun yerinde olsaydı aynı tepkiyi verirdi. Benim annem hariç. Çünkü benim annem evladını sevmemişti. Sevmeyi denemeye bile layık görmemişti.

Fakat ısrarlarım hiçbir işe yaramış, Yaman bildiğini okuyarak yıldırım nikahıyla gün alarak, bizi apar topar dünya evine sokacağı tarihi ayarlamıştı. Tabii bu işte adının Furkan olduğunu öğrendiğim arkadaşlarının da etkisi büyük olmuştu.

Böylelikle de durmaksızın akan zamanın eşliğinde kendimi bir anda nikah masasında buluvermiştim. Ailemden habersiz, apar topar üzerimde sadece haki tonlarda bir elbise vardı ve ben evleniyordum. Ne kadar da acımasız davranmıştı değil mi hayat bana? Yakıp, yıkmış, annesiz bırakmış, yetmemiş babamı bana muhtaç etmiş, o da yetmemiş bir kadın için en büyük sınavla sınamıştı beni. Üstelik o geçemediğim sınavın bir parçasını da rahmime yerleştirmişti. Sanki asla unutmayayım diye o kara geceyi.

Bir tek Aleyna vardı yanımda. Bir tek o ve adının Ferit olduğunu öğrendiğim adam dolduruyordu koca salonda hüküm süren can yakan türden olan boşluğu. Aynı benim gibi hayattan hunharca darbe yemiş, hayatın her türlü yüzünü görmüş, engebeli yollarda savrulmuş Aleyna vardı yanımda geçen hızlandırılmış sürede. Ferit'le aralarında gözle görülür bir çekim oluşması benim gibi Yaman'ın da dikkatinden kaçmamıştı. Aslında çok isterdim onun yuva kurup mutlu olmasını. Çocukluğundan hasret kaldığı yuvasına kavuşmasını. Ama hayata karşı, mutluluğa karşı güveni yıkılan Aleyna kesinlikle Ferit'ten kaçıyordu. İşlemler için dördümüz iki kere bir araya geldiğimizde Ferit'in ona olan bakışları dikkatimden kaçmamıştı. Fakat Aleyna'nın ne hissettiğini anlamak çok zordu. Hayat onu savurdukça, o da duygularını savurmuştu çünkü.

Aslında biliyordum, yokluğuma dayanamayarak gelecekti illa Karadeniz'e. Zaten onun benden başka kimsesinin olmaması da büyük etkendi bu konuda. Tek dileğim açacağım yeni sayfanın güzel olması. Fakat bu kadar olumsuzluğun işinde nasıl olacaktı hiçbir fikrim yoktu.

"Siz Yaman Eroğlu, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, Efsa Turan'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?" diye soran hakimin yükselen sesi almıştı beni düşüncelerimin arasından. Ağır ağır başını bana çeviren adam bir süre kahveliklerini mavilerime dikmişti. O kadar farklı bakışlardı ki bu bakışlar bir türlü anlam verememiştim. Belki de acıyordu bana. Zaten başka ne bekleyebilirim ki ?

"Evet" diyerek yanıtlayan adamla gözlerimi derince kapatarak küçük bir ah çekmiştim.

"Siz Efsa Turan hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, Yaman Eroğlu'nu eş olarak kabul ediyor musunuz?" işte kimisi için mutluluk, kimisi için acı olan o soruyu sormuştu bana nikah memuru. Ama benim için neydi o sorunun anlamı bilmiyordum. Neylere sonuç olacaktı o soruya verdiğim yanıt onu da bilmiyorum. Sizden istemsiz gelişen sorunlar, olaylar olur ya. İşte öyleydi benim durumum. Vereceğim her iki cevapta belirsizliğe savrulacak, iyi mi ettim, yoksa kötü mü ettim. Bir türlü anlamayacaktım.

Sessizce hafif yan tarafıma döndüm ve Allahtan mucize istediğim anda karşıma çıkardığı adama baktım. Sanki ona baktığımı anlamış gibi hemen bana çevirmişti bakışlarını.

Güven ister gibi bakıyordum gözlerine, güven vermek ister gibi bakıyordu bana. Çaresizce ne diyeceğimi bilmez bir halde bakıyordum gözlerinin en derinine. Güven vermek ister gibi kucağımda sabitleyerek elbisemin eteğini sıktığım elimin üzerine koydu elini. Anında irkilsem de belli etmemeyi başarmıştım. Elimi yine güven vermek ister gibi, beni cesaretlendirmek ister gibi sıktığında yüzünde dolaşan bakışlarımı anında gözlerine dikmiştim. Gözlerini kapatıp açtı. Ben yanındayım der gibi. Sahi yanımdaydı değil mi ? Ben de gözlerimi kapatarak açtım ve tekrar ağır hareketlerle memura çevirdim buğulu bakışlarımı.

"Evet" diye firar etmişti dudaklarımın arasından hayatımın gidişatını tamamen değişecek türden olan sorunun cevabı. Memur bey olumlu anlamda başını sallayınca Yaman da derince bir nefes koy vermişti.

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" diye soran memurun bakışları Aleyna ve Ferit'e doğru yönelmişti.

"Evet" Aleyna'nın verdiği yanıttan sonra, Ferit'te aynı şekilde cevap verince Memur önündeki defteri imzalamamız için önümüze koymuştuk. İlk önce Yaman, ardından da ben hayatımızı değişecek olan kararımızı imzalarımızla mühürlemiştik.

"Ben de bana verilen yetkiye dayanarak sizleri karı ve koca ilan ediyorum" diyerek ayağa kalkan Memurla hepimiz ayaklanmıştık. Elinde tuttuğu kırmızı evlilik cüzdanını bana uzattığında ellerimin titremesine engel olamayarak almıştım evlilik cüzdanını. Aynı ellerim gibi titreyen göz bebeklerimi Yaman'a çevirdiğimde onun da bana baktığını görmüştüm. Biz artık evliydik değil mi? Ben artık evli bir kadındım.

"Tebrik ederim canım, umarım her şey istediğiniz gibi gider de, sıkıntıların hafifler" diyerek bana sarılan arkadaşıma aynı şekilde karşılık vermiştim gözlerimin dolmasına engel olamayarak.
Umarım diye içimden geçirdim. Umarım sırtımdaki yükler hafiflerdi. Hoş ben çoğalacağından korkuyordum ya.

Yaman'lara taraf döndüğümde Ferit'in de Yaman'a bir şeyler söylediğini görmüştüm, ardından yanıma gelmişti.

"Tebrik ederim yenge" diyerek işi şakaya vuran Ferit'e gülümsedim. Bir kaç kez karşılaşmıştık geçen günlerde onunla fakat çok iyi biri olduğunu anlamama yetmişti bu süre.

"Teşekkür ederim" diye mırıldanmaktan başka bir yanıt verememiştim.

"Ben artık gitmeliyim canım, malum işten bir saat izin almıştım" dediğinde Aleyna, Ferit hemen atlamıştı.

"Ben de çıkıyorum zaten, istersen bırakayım seni" diye umutla sorduğunda Aleyna biraz duraksasa da olumlu anlamda başını sallayınca Ferit gülümsemişti. Çıkan ikilinin ardından bakışlarımı Yaman'a çevirmiştim.

"Gidelim mi?" sorgular gibi yüzüme bakan adamla afallamıştım.

"Nereye?" istem dışı sorduğum soruyla kaşlarını çatarak bakmıştı bana.

"Yolculuğa çıkmadan önce doktora gidecektin ya." dediğinde elimi alnıma vurmamak için zor durdurmuştum kendimi. Evet, yolculuğun bebeğimi nasıl etkileyeceğini öğrenmek için doktora gidecektik biz.

"Gidelim" diyerek fısıltıdan farksız sesimle konuştuğumda artık bu şehri terk ederek yeni bir hayata başlamama ramak kaldığını hissediyordum.

Yaman'la çıktığım bu sonu bilinmez yolda tek dileğim mümkün kadar az hasar almaktı...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
••••

6.cı bölümümüzün de sonuna geldik arkadaşlar.

27.10.2020

Artık yavaştan asıl olaylar, Yani Karadeniz maceralarımız başlayacak.

Umarım beğenerek okursunuz ve oy ve yorumlarınızı eksik etmezsiniz.

Sağlıcakla kalın💜💜

 

Loading...
0%