@papatyahikayeleri
|
🌺 *Zor diyorsun. Efsa'dan: Saç tellerimden tırnak uçlarıma kadar tüm bedenim yaşadığım gerginlik, heyecan ve korkudan dolayı titriyordu. Araba kocaman ve kışa, yerde gözüken ara ara karlara rağmen hala yeşilliğini koruyan bahçede durduğunda gerginliğim biraz daha artmıştı. Bakışlarımı Yaman'a çevirdiğimde sanki bekliyormuş gibi hemen bana dönmüştü. Tedirginliğimi anlamış olacak ki gözlerini derince kapatarak açtı. "Sakin olmalısın," sanki çok kolaydı. Fakat onun da sesinden gergin olduğu anlaşılıyordu. O yüzden bir şey diyerek ikimizi de daha fazla germedim. Aslında ama elimde olsa buradan içeri girmez, arkama bile bakmadan kaçardım. Ama artık çok geçti. Biz evliydik, onu geçtim babam buradaydı. Acaba annesi babamın yanında da tavırlı davranmış mıydı? Zira öyle bir şey olursa babam çok yıpranacaktı. Benim yüzümden buralara kadar gelmeyi göze almışken, onu hüsrana uğratamazdım. Düşüncelerime son vererek arabadan inen adamı takip ettim ben de. Titrek adımlarıma karşı Yaman kendinden emin ilerliyordu. Koca konağın yakınlarına yaklaşırken duyduğum gülüşme sesleriyle bakışlarımı sese taraf çevirdim. Gördüğüm manzara beni gülümsetmişti. Üzerinlerinde kalın mont olan bir kız ve bir oğlan çocuğu yerde olan karla uğraşıyordular. "Amcam gelmiş" bizi ilk farkeden kız koşarak soluğu yanımızda almıştı. "Üşümüşsün çiçeğim, yüzün buz gibi" dediğinde Yaman, kız bunu umursamıyordu. "Seni çok özledik amca," diyen kıza yerde duran erkekte eşlik etmişti. Yaman kızı yere bırakırken kendisi de eğilmiş, erkek çocuğunun kıvırcık saçlarını karıştırarak onun da yanağından öpmüştü. "Sen kimsin?" kocaman açılmış kahveleriyle bana bakan erkek'e, boncuk boncuk bakan yeşilleriyle kız da eklenmişti. "Bu Efsa aslanım, yengeniz" diye cevap veren adamla kalbim teklemişti. Yenge mi? "Ne kadar da güzelsin" hala hayran hayran bakışlar atan çocuklara gülümsedim. Bana iltifat eden erkek çocuğuyla boyumu aynı hizaya getirdim. "Sen de çok yakışıklısın. Ben Efsa, senin ismin ne?" demiştim elimi saçlarına okşar gibi çekerken. "Ben de Ayaz" dediğinde gülümseyerek yanağından öptüm. Kesinlikle gerginliğime iyi gelmişlerdi. "Memnun oldum Ayazcığım" dediğimde dişlerini gösterek kıkırdadı ve yanağımdan öptü. "Ben de çok memnun oldum" dediğinde onu bırakarak kıza yöneldim, kilitlenmiş gibi gözlerime bakıyordu. "Çok güzel gözlerin var" dediğinde gülümsemiştim. Onun da gür siyah kirpikleri, kumral saçlarına yakışan zümrüt yeşili güzel gözleri vardı. "Teşekkür ederim bebeğim, senin ismin ne?" dediğimde gülümsedi. "Alin benim ismim" gülümsemem hâlâ devam ederken onun da yanağına kısa bir öpücük kondurarak ayağa kalktım. Yaman'a döndüğümde sıcak bakışlarıyla karşılaştığımda tebessüm etmiştim. "Ay ben demedim mi, hava soğuk kapıdan çok uzaklaşmayın. Nereye...:" devamını getirememe sebebi bizi gören yeşilleriydi. Aynı Alin'e benzeyen bu güzel ve alımlı kadının Yasemin olduğunu anlamam uzun sürmemişti. "Yaman" diyerek gülümsediğinde bize doğru gelmişti. "Hoş geldin" diyerek Yaman'a sarılmış, ardından bana da sarılınca şaşırsam da toparlamıştım. "Hoş bulduk yenge" diyen adamın ardından kadın benden ayrılmış, gülümsemişti. "Sen de hoş geldin Efsa" dediğinde nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Yaşı otuzu aşkın gibi gözüküyordu ve benden çok büyüktü. "Hoş buldum..." diye duraksadığımda gülerek cümlemi devam ettirdi. "Abla" dediğinde ben de gülümsedim. Çok sıcak ve cana yakın birisiydi. "Hoş buldum abla," dediğimde tatmin olmuş gibi başını aşağı yukarı salladı. Şu an tek derdim babamı sormaktı, fakat en azından eve girince beklemeye karar vermiştim. Güvensiz gibi ilk babamı sormam ne kadar doğru olurdu? Kestiremiyordum. "Ay, üşüdük hayde eve girelim" dediğinde Yasemin abla benim yanıma geçmişti, Yaman bize kısa bir bakış attıktan sonra çocukların ellerinden tutarak önden ilerlemeye başlamıştı. "Çok gerginsin, merak etme yamyam yaşamıyor evimizde" az önce çocukların azalttığı gerginliğim, şimdi had safa yükselmişti. İnanamaz bakışlarla Yasemin abla'ya baktığımda gülerek gözlerini kaçırdı. "Tamam, kaynanam ucundan biraz tadına bakabilir," dediğinde ben de gülümsemiştim. Kesinlikle çok iyi biriydi. "Ucundan biraz?" hâlâ inanamıyordum. Zira Reyhan hanım beni hiç hoş karşılamayacaktı gibime geliyordu. Allah korusun bebeği öğrenirse neler olur kestiremiyordum. Fakat uzun süre saklayamayacağımız da aşikardı. "Birazdan fazla olsun" dediğinde gergince gülümsedim. Kendisi de gerilmişti. Benden mi bulaşmıştı, yoksa olacakları mı tahmin ediyordu, anlamamıştım. Evden içeri giren Yaman ve çocukların ardından biz de içeri girmiştik. Üzerimizde olanlardan kurtulduktan sonra istemeye istemeye salona doğru ilerlemiştik. Yasemin abla'nın güven vermek ister gibi olan gülümsemesini bile gerginliğim yüzünden karşılıksız bırakmıştım. Salona girdiğimizde karşılıklı kahve içen ana oğulun ikisinin de bakışları bizi bulmuştu. "Hoş geldiniz Yaman'ım" diyen adam sanırım Ömer ağabeydi. İlk önce ona sımsıkı sarıldıktan sonra bakışları beni bulmuştu. "Sen de hoş geldin gelin hanım" başka vakit olsa buna gülerdim. Gelin hanım tabiri nedensizce komik ve garip gelmişti. Fakat şu an o kadar gergin ve üzgündüm ki, dokunsalar ağlayacak kıvamdaydım. "Hoş bulduk," diye mırıldandığımda bakışlarım istem dışı 1.65 boylarında, dolu bedenli, yazmasının açıkta bıraktığı beyaz saçlı, keskin bakışlı, ellili yaşlarının sonunda olan kadına kaymıştı. Eminim şu an beni öldürmek istiyordu. "Nasılsın Ana?" diye soran Yaman'la kadının üzerimde olan öldürücü bakışları kısa bir an Yaman'a çevrilmiş, sonra tekrar bana kaymıştı. "Bir anan olduğuni haturladun demek ki. Ha uşağum?" diyen kadın otoritesinden taviz vermiyordu. Dakika bir gol bir olmuştu resmen ya. "Hoş buldum ana, ben de iyiyim sağ ol" diyen Yaman, gözlerini devirmişti. "Ben ama hiç iyi değulum. Düğünsüz nikâhsız ha bu kızu nasıl getirirsin buraya?" dediğinde sertçe yutkunmuştum. Konu illa bana gelecekti, belliydi zaten. "Bu kız dediğin benim karım, ayrıca nikâhsız değiliz biz" sertçe konuşan Yaman'la kadının gözleri büyümüş, ardından yerinde sendelemişti. Aman Allahım, çok mu ani söylemişti? "Ayy, baa bir şeyler oluyo." diyerek başını tutan kadına doğru atılmak istesem de, uygun olmaz diye son anda frenlemiştim kendimi. Allahtan Ömer ağabey ve Yasemin abla imdadına yetişmiştiler. "Ana, bir sakin ol da, hele otur şuraya "annesi kadar olmasa da hafif şiveli konuşan Ömer ağabey Reyhan hanım'ı koltuğa oturtdu. Yasemin ablaysa hemen kolon yağı getirerek bileklerine sürmeye başlamıştı. "Nasıl sakin olayım. Bak hele başımıza gelene. Ana, baba rızası olmadan gitmiş nigahına almış ha şu kızu." kadının hali gerçekten kötü gözüküyordu. Allahım bu nasıl işti böyle. "Yasemin Peri'yi çağur, tansiyonumu ölçsün" dediğinde Yasemin abla yüzünü buruşturarak söylenmişti. Galiba Peri'yi sevmiyordu. "Ana, kızun işi vardur da. Rahatsız etmeyelim şimdi" yapmacık konuştuğu her halinden belli olan olan Yasemin ablaya ters bir bakış fırlatmıştı eli başında inleyen kadın. Yaman ve Ömer ağabey sakin gözüküyordu. Galiba annelerinin evhamlı haline alışmışlardı. "Saa, çağur dedum bittu. Bana akıl ver demedum." diyen kadına Yasemin abla bir şey demeden, göz devirmiş ve söylenerek salonu terketmişti. "Ha ben sana alacaktum Peri'yi. Kız okumuş, hemşire olmuş, üstelik ahretliğumun kızı. Oy başıma gelen oy" kadın'ın söyledikleri ben de deprem etkisi yaratmış, saçma bir kıskançlık dürtüsü sokmuştu içime. Galiba Yaman arabada dediklerinde oldukça ciddiymiş. "Ana," diye uyarıda bulunmuştu Yaman. Bense sanki büyük bir suç işlemişim gibi çıt bile çıkarmıyordum. Bir yanımda bir an önce babamın yanına gitmek istiyordu ya. "Kabahati boyundan büyük, hele konuşuyor da" diye söylenmeye devam ettiğinde, bakışları beni bulmuştu. Aman Allahım o bakışlarda sevgi ve merhametten başka her şey vardı. "Ha bu erkek diyelim, saa ne demelu, takılıp onca yolu peşine gelmişsin, üstelik babanu da getirmişsin. Nerede görülmüş böyle şey?" alev saçan bakışları, hakaret dolu sözleri gözlerimin dolmasına neden olmuştu. "Ana, laflarına dikkat et" diyen adam içimdeki yangını korlamış, gözyaşlarım yanaklarım boyunca süzülmeye başlamıştı. Kadın tam ağzını açıp oğluna cevap verecekti ki, odayı dolduran sesler dikkatini dağıtmıştı. "Reyhan teyze, iyi misin?" diye elinde ilk yardım çantası koşarak gelen uzun kahverengi saçlarını at kuyruğu gibi toplayan kadın Peri olmalıydı, doğrusu çok alımlı ve güzeldi. "Hiç iyi değulum, Peri kizum, hem de hiç" dediğinde Peri iyice telaşlanmıştı. "Dur tansiyonun oynamıştır kesin. Bakayım bir" derken tansiyon aletini çantasından çıkarıyordu bile. "Yenge, sen Efsa'yı şimdilik misafir odasına yerleştir dinlensin. Babasının kaldığı odayı da göster. Zaten en geç bir haftaya düğünü ayarlarım ben. Böylelikle de laf söz olmaz" dediğinde şaşkınca kalakalmıştım. Düğün mü? Hem de en geç bir haftaya. Aman Allahım başıma daha neler gelecek, nelerin şahidi olacağım kim bilir. "Tamamdur, yengem sen tasalanma" diyen Yasemin abla, bakışlarıyla onunla gitmemi işaret ettiğimde, salondan çıkana kadar Yaman'dan çekmemiştim bakışlarımı. O da bana bakmıştı anlam veremediğim bakışlarıyla. "Kız görende temelli ayırdım sizi sanacak, o nasıl özlem dolu bakışlar" diyerek kolumdan dürten Yasemin ablaya far görmüş tavşan misali bakakalmıştım. Gerçekten özlem dolu muydu bakışlarımız? "Yok abla ya, senden rica etsem babamın odasını gösterir misin?" dediğimde başını olumlu anlamda sallamıştı. "Bak burası babanın odası, tam yanında olan da Yaman'ın yani senin de gelecek odan. Koridorun sonunda ki odaysa şimdi kalacağun yer" imalı söylediklerine göz devirmiştim. "Şimdi aşağıda kıyamet kopmamış ben ineyim. Sen de rahatına bak kuzum. Birazdan çalışanlara valizlerini de getirtirim" dediğinde gülümsemeye çalışmıştım. "Teşekkür ederim" mırıldandığımda elini önemli değil der gibi sallayarak, aşağı inmeye başlamıştı bile. Bense ilk önce biraz kendime gelmek için misafir odasına geçmeye karar vermiştim. Zira bu şekilde babamın karşısına çıkmam hiç akıl işi değildi.... Yaklaşık bir saat kadar sonra ben dinlenmiş, biraz kendime gelmiştim. Fakat Yaman'dan haber yoktu. Reyhan hanımla olan atışmalarının sonucu nereye varacaktı çok merak ediyordum açıkcası. Düşüncelerime son vererek, odadan çıktığım gibi soluğu babamın odasında almıştım. Özel bir bakıcının onunla ilgilenmesi pek gönlümce değildi, fakat hamile halimle gözüne ne kadar az gözüksem o kadar iyidi. En azından ben cesaretimi toplayarak, hamile olduğumu söyleyinceye kadar. "Babam," diyerek çift kişilik yatakta uzanan babamın yanında almıştım soluğu. "Efsa'm" dediğinde ses tonu üzgün çıkıyordu, ah... "Yük oluyorum, kızım sana, bu insanlara burada" nefesi yetmediği için duraksamıştı. Tam ağzımı açarak inkar etmek istediğimde, sağ elini kaldırarak beni durdurdu. "Huzur evine bırak beni, kızım" dediği gibi gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Ellerimle ellerini kavradım, peşpeşe öpücüklerimi bıraktım. "O nasıl laf öyle babacığım? İnsan canından çok sevdiğini bırakır mı? Sen benim her şeyimsin. Lütfen böyle konuşma bir daha" diyerek duraksadığımda, babamın itiraz etmek için hazırlandığını anladığım için yeniden konuşmaya başladım. "Küçükken sık sık hastalanırdım hatırlıyor musun? Sen de hep baş ucumda sabahlardın. Hiç bıkmadan, usanmadan. Sonra bir keresinde okulda merdivenlerden düşerek sağ bacağımı kırmıştım. Tam üç hafta alçıda kalmıştı bacağım. Bana yine sen baktın o zaman. Sonra annemin yerine de sevdin beni. Hep sevdin, çok sevdin. O zaman sen de beni kız yetiştirme yurduna bıraksaydın küçükken, annesi de gitti kim bakacak diyerek bıraksaydın ya" dediğimde babamın da gözyaşları yanakları boyunca süzülüyordu. "Kızımm" demiş, başka bir şey dememişti. Zaten kızım demesi herşeye bedeldi. Gülümseyerek, babamın gözyaşlarını sile sile onun için şarkı mırıldanmaya başladım: Bana bir masal anlat baba Sensiz nefes almayı bile bilmiyorken, seni bırakmamamı nasıl istersin babacığım? Nasıl yaparım bunu bize, hatıralarımıza, yaralı kalplerimize? Baba bir masal anlat bana Küçükken bana anlattığın masallar hep mutlu sonla biterdi. Derdin ki, hayatın da masallar gibi mutlu geçsin kızım. Fakat bilmediğin tek şey vardı; benim için en büyük mutluluk varlığındı. Anlatırken tut elimi Elimi uzatırdım her masal anlattığında tutman için, bir de saçlarımı okşamanı isterdim. Sen de asla bıkmadan yapardın. Ben senin beni bırakma ihtimaline dayanamıyorken, benden seni bırakmamı nasıl istersin? Bana bir masal anlat baba Senin için kendimden bile vazgeçmeye hazırken seni bırakmam, sen de beni bir başıma bırakarak gitme olur mu?... Şarkım bittiğimde gülerek babamın alnıma öpücük kondurmuş, odadan çıkmak için kendi kapıya taraf ilerlemeye başlamıştım. Yaman'la konuşmam gerekiyordu, fakat aşağı inmeye cesaret edemiyordum. Dalgın dalgın odama doğru yürürken aniden karşıma çıkan adamla irkilmiştim. "Yaman" ağzımdan şaşkın nidanın dökülmesine engel olmadığımda o kaşlarını çatarak bana bakıyordu. "Neden ağladın?" diye sorduğunda kısa bir an afallamıştım, fakat kendimi toparlamayı da başarmıştım. "Babamın yanındaydım, biraz eskilerden konuşunca işte, neyse sen annenle ne yaptın?" sona doğru gözlerimi kaçırmıştım. Hazır mıydım vereceği cevaba, kesinlikle bilmiyorum. "Annem işte, alışır zamanla. Üç gün sonra düğünümüz var. Haberin olsun" dediğinde yuvalarından fırlayacak kadar açılan gözlerime, ağzımda açılmıştı. "Bu kadar çabuk mu?" ben en az bir haftaya olur diye düşünüyordum. Zira düğün yapmak kolay değil ki. Hele adetlere bağlı annesi her şeyi tam isteyecekti kesin. "Ne kadar çabuk olsa o kadar iyi, burası İstanbul değil, düğünsüz bizde kalman laf söz olacaktır" dediğinde başımı onaylar biçimde sallamaktan başka çarem kalmamıştı. "Anladım" diyerek mırıldandığımda, o da başını sallamıştı. "Yorgun gözüküyorsun, akşam yemeğine kadar dinlen, yemek vakti haber verirler sana" dediğinde canıma minnetti. Her ne kadar aşağı geç insem benim için o kadar iyiydi. "Peki" diyerek yanından ayrılmış, kendi odama geçmiştim. Yatağımın üzerine kurulduğumda, telefonumu elime alarak Aleyna'nın numarasını tuşlamıştım. Zira onunla konuşmak bana her zaman iyi gelmiştir.... Aleyna'dan: Bir salon, bir oda, banyo ve küçük mutfaktan oluşan soğuk evimin kapısını açarak içeri girdiğimde yine ölüm sessizliği hüküm sürüyordu. Bir söz duymuştum evi ev yapan sıcak nefestir diye. İşte ben o eve hasretim. Ben hep öyle bir evin hayalini kurdum. Çocukluğum yurdun buz gibi yataklarında, yemekhanesinde, gençliğimde böyle ev gibi gözüken ama ev sıcaklığı olmayan burada geçmişti... Yalnızlığımın tek ilacı olan Efsa vardı yanımda bir tek. Benim gibi hayattan çok tokat yemiş, çokca devrilmiş, ama bir türlü pes etmemişti o da. Tutunuyorduk işte bir şekilde uçuk sökük umutlarımıza, belki bir gün mutlu oluruz diye. Üzerimi değiştirme gereği duymadan ellerimi yıkadıktan sonra bir dilim ekmek almış, içine domates ve peynir doldurarak bir bardakta soğuk süt doldurmuştum kendime. İnsan yalnız yaşayınca sofra dizmeye, yemek yapmaya pek hevesi olmuyordu haliyle. Tabağın içine yerleştirdiğim ekmek arasının altına peçete de sıkıştırtıktan sonra, salona geçmiş kanepede oturarak yemeğe başlamıştım. Yemeğim bittiğinde tam yerimden kalkarak kirlileri mutfağa götürecektim ki, çalan telefonum izin vermemişti. Arayanın Efsa olduğunu gördüğümdeyse, sevinmiştim. "Efendim canım" diyerek açmıştım telefonu. "Nasılsın Aleyna?" diyen Efsa'nın sesi çok bitkin çıkıyordu. Ve bu benim sıkılan canımı iyice sıkıyordu. Eskiden böyle olunca koşar giderdim, iki sokak aşağıda olan evlerine. "Benim işte bildiğin gibi, senin sesin çok bitkin. Kötü mü gelişti olaylar?" diye dikkatlice sormuştum. "Bilmiyorum, kendimi kötü hissediyorum, annesi biraz sorun çıkardı ama onu halleder Yaman. Benim canım genel halime sıkkın," derince ofladığında ne diyeceğimi bilemez olmuştum. Ben teselli etmeyi bilmezdim ki. Hele bu kadar büyük sorunları olan birini. Biz zaten üzgün olduğumuzda teselli etmezdik birbirimizi, sarılırdık, burdayım derdik o kadar. "Ha üç gün sonra düğün olacak, inanabiliyor musun?" alaylı çıkan sesiyle şaşırmıştım. Bu kadar erken mi olacaktı yani? "Bu kadar erken mi?" istem dışı mırıldandığımda onaylamıştı beni. "Keşke yanımda olsan, o kadar çok ihtiyacım var ki sana" dediğinde gözlerim dolmuştu. "Benim de sana, koca İstanbul'da yapayalnız kaldım sensiz" dediğimde bir süre ikimiz de sessizleşmiştik. "Geleceğim Efsa, temelli hatta, hamileliğinde, anne olduğunda yanında olmak istiyorum," dediğimde hıçkırık sesi duymuştum, ah ama. "Gerçekten mi? Zor olmayacak mı?" diye sorduğunda gözyaşlarıma hakim olamıyordum. "Zaten kolay bir şey yok ki bizim hayatımızda, ama bana yardım edecek birileri var galiba." dediğimde lafımı bıçak gibi kesmişti. "Ferit mi?" diye gülerek dediğinde gözlerim kocaman açılmıştı. "Sen nasıl?" tamam Ferit'i tutmuştum aklımda ama o nasıl biliyordu ki? "Nikâh arefesi gördüm sana olan ilgisini. Gelmeni teklif etti değil mi?" dediğinde iç çektim. "Evet" diye mırıldandığımda aklıma istemsizce o gün gelmişti. Flashback: "Bir şey mi oldu?" diyen sesle arabanın camına yaslı başımı kaldırarak, Ferit'e dönmüştüm. Nikâh bittiğinde beni işe bırakmak isteyince, ben de kabul etmiştim. "Hayır, bir şey olmadı" diyerek kestirip atmıştım. Zira bu yakışıklı adamın bana olan ilgisini görebiliyordum, fakat benden ona yar olmazdı ki. Olsa yara olurdu. Onu da ben istemiyordum. "Dalgın gözüküyorsun" dediğinde artık sinirlenmek üzere olduğumu hissediyordum. "Efsa gidecek diye üzülüyorum, yapayalnız kalacağım koca İstanbul'da. Duydun işte, rahatladın mı?" sinirle dediğim şeyle aniden arabayı sağa çekince iyice şaşkına dönmüştüm. "Rahatlamadım, çünkü senin burada böyle kalmanı istemiyorum. Gelsen ya sen de." evet, kimsesiz olduğumu biliyordu, zira Efsa'ların nikâh işlemleri için Efsa'yı yalnız bırakmak istemediğim için, birkaç kez karşılaşmıştık. Dediklerine itiraz etmek istediğimde hızla lafımı bölmüştü. "Bak hemen itiraz etme, orada Yamanlar'ın evine yakın yerde küçük bir ev ayarlarız sana, Sonra bir tane de iş de ayarladık mı tamamdır. Hatta benim aklımda iş var bile." umutla çıkan sesine karşı, içim eriyordu. Çünkü ben de istiyordum gitmek, ama bilmiyordum. Bir süre ben sessiz kalarak cevap vermediğimde, o da omuzlarını düşürerek, arabayı tekrar çalıştırmıştı. Araba çalıştığım yerin önünde durduğunda elimi kapının kulpuna uzatırken son kez iki günde aklımı karıştırmayı başaran yakışıklıya dönmüştüm. "Bıraktığın için teşekkür ederim. Hoşça kal" diyerek ineceğim sırada aniden elimi kavrayan eliyle duraksamış, şokla ona dönmüştüm. "Bu kartta numaram yazıyor, olurda gelmek için fikrin değişirse, çekinmeden ara tamam mı?" umutla dediği şeyle hafice gülümsemiş, elime bıraktığı Ferit Koçer' e ait karta bakmıştım. "Peki, teşekkürler tekrar." dediğimde o da gülümseyince hızla arabadan inmiştim. Kalbimin neden bu kadar hızlı çarpmasını bilemeyerek... Flashback bitti. "Aleynaaa" aniden cırlayan sesle, yerimde sıçramış, telefonun elimden kaymasına zor engel olmuştum. "Ha, ne oldu?" dediğimde sesim şaşkın çıkıyordu. "Şükür yani, bir an uyudun sandım ya. Sesleniyorum duymuyorsun" dediğinde alt dudağıma dişlerimi geçirmiştim. "Dalmışım ya, ne diyordun canım?" dediğimde derince ah çekmiştim. "Kapatmam gerek diyordum, eğer gelme işin kesinleşse beni haberdar et tamam mı?" dediğinde onun da sesi gel Aleyna gel diye bağırıyordu sanki. "Tamam, kendine ve yeğenime iyi bak" dediğimde gülmüştü. "Sen de ela gözlüm, sen de kendine iyi bak" dediğinde telefonu kapatmıştık. Telefonu kapattıktan sonra odama geçmiş, o gün bana verdiği kartı çantamdan alarak, tekrar salona dönmüş, oturarak bir telefona bir karta baka kalmıştım. Arasam mı aramasam mı? Gitsem mi gitmesem mi? diye sorgularken, on beş dakika sonunda numarayı tuşlamıştım. Zira gitsem de, gitmesem de kaybedecek bir şeyim yoktu. Gitsem belki hayat yüzüme güler, şansım yaver giderdi. Ayrıca Efsa'nın yanında olmayı da her şeyden çok istiyordum. Dördüncü çalışta açılmıştı telefon. "Alo" dediğinde kelimler boğazıma düğümlenmiş, konuşamamıştım bir türlü. "Alo, orda mısınız?" diyerek sorgulayan adamla kocaman yutkunmuştum. "Merhaba Ferit, benim Aleyna. Hatırladın mı?" diye saçma salak soru sorduğumda kendime kızmıştım. "Aleyna, elbette hatırladım. Nasılsın?" sesi en az benim kadar şaşkın, ne diyeceğini bilmez çıkmıştı. "İyiyim teşekkür ederim, sen nasılsın?" dediğimde doğru düzgün, bir şey dediğim için tebrik etmiştim kendimi. "Ben de iyiyim, sağ ol" dediğinde kısa bir an sessizleşmiştik. "Ben şey için aramıştım" dediğimde elimi alnıma vurmuştum. Şey nedir Allah aşkına? "Ney için?" dediğinde ses tonundan güldüğü bariz belliydi. "Teklifin hâlâ geçerliyse, en tez bulabildiğim uçakla gelmek istiyorum. Yani yardım edecek misin?" yardımdan kastım, ev ve iş konusu, bir de bilmediğim yerleri bana tanıtmasıydı. "Tabii ki geçerli, inan çok sevindim fikir değiştirmene." Dediğinde içim rahatlamış, gülümsemiştim. "O zaman ben, biletlere falan bakınayım, tekrar konuşuruz" dediğimde beni onaylamıştı. "Tamam, aramanı bekleyeceğim" dediğinde gülümsemem genişlenmişti. Benim de aramamı bekleyen birileri vardı demek ki. "Peki, hoşca kal" dediğimde "Sen de" diye cevap verdiğinde, telefonu kapatarak derince nefesler almış, gitme için yapacağım işleri beynimde tartmaya başlamıştım...
🌺 8.ci bölümünde sonuna geldik. Uzun bir bölüm oldu. Beğenirsiniz umarım. 07.11.2020 Efsa ve Yaman çiftimiz gibi, Aleyna ve Ferit'e de yer verilecek kurguda ara ara, umarım onları da keyifle okursunuz. Oy ve yorumlarınızı beni mutlu eder çook. Eksik etmeyin lütfen. Sağlıcakla kalın 💜
|
0% |