Yeni Üyelik
11.
Bölüm

🍃Bölüm~9🍃

@papatyahikayeleri

Medya: Efsa

🌺
••••

*Acıların en acısı Mutlulukları hatırlamaktır...
(Alfred de Musset)

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

 

Aleyna'dan:
•••••••••••••••••

Uzun yolculuğa çıktığında insan bir anda hayatını, yaşadıklarını sorgularken buluyordu kendini. Hele bu yolculuğu tek başına yapıyorsa, başını cama yaslar, gözlerini tek bir noktaya diker ve düşünür. Akıp giden ömrünü düşünür, hayatın onu savurduğu rüzgarları düşünür, yaşadıklarını, kaderini, düşünür... Düşünür işte, olanları, olmayanları, olmayacakları düşünür, olacakları aklında canlandırır kendince.

Tıpkı şu an benim yaptığım gibi, tıpkı başımı arkaya yaslamış, gözlerimi kapatarak yerden kilometrelerce yükseklerde, gökyüzünde süzülen uçakta oturarak düşünmem gibi...

Yurda atılmıştım daha üç günlüğümde ben. İsmimi bile yurt müdüresi vermiş benim. On sekizimi doldurduğumda yurttan ayrılma zamanım geldiğinde öğrenmiştim yurda bırakılma nedenimi de. Meğerse benim annem hayat kadınıymış, babamsa belirsiz. Yurdun eski çalışanlarından olan hizmetli Semiha teyze anlatmıştı bırakıldığım günü bana.

Annem kucağında ben, ağlayarak yurdun bahçesinde oturuyormuş. Onu fark eden Semiha teyze yanına yaklaşınca anlatmış başından geçenleri annem.

Ailesini kaybedince annemin üvey amcası onu bir pavyona satınca kaymış hayatı, daha on dokuz yaşındayken. Orada ne zulümler çektiğini Semiha ablaya anlatmasa bile tahmin edebiliyordum. Çok yüz görmüş, çok kişinin altından geçmişti benim annem. İsteyerek ve ya zorla, bunların cevabını bilmiyorum, maalesef de asla bilemeyeceğim.

Yirmi yaşında hamile olduğunu öğrenen annemi pavyondan atıyorlar. Çünkü çok geç fark etmişti bebeği, ve aldırması mümkün gözükmüyordu. Keşke diyorum bazen , keşke daha erken fark ederek aldırsaydı da, hiç doğmasaydım. Hiç gelmeseydim dünyaya, hiç açmasaydım gözlerimi.

Sonra bir sığınağa sığınan annem beni doğruyor, fakat pavyon hayatının etkisiyle yakalandığı ağır hastalık üzerine, hamilelikte eklenince zor bir duruma düşen annem, ne benden vazgeçiyor, ne de tedavi olacak para buluyor. Belki de bulmak istemiyor. Çalışmıyor bile. İstemiyor yaşamak, sıkılmıştır onu savuran hayattan, dert üstüne dert veren yaşamdan. Orasını da bilmiyorum ve maalesef asla bilemeyeceğim.

Doğumumu bile evde tek başına yapıyor. Semiha abla söylüyor ki, seni bıraktığında o kadar bitikti ki, sanki mezardan kalkmışta gelmiş.
Ama ela gözlerimi de annemden aldığımı söyler hep.

Annem beni bıraktığından iki gün sonra ölüyor. Bunu da Semiha abla onu merak ettiği için yaşadığı sığınağa gittiği zaman öğrenmiş.

Fakat babamın kimliği ile ilgili hiçbir bilgim yok. Annem Semiha ablaya ne o pavyonun adını, ne de babamın kim olabileceği ile ilgili hiçbir şey dememiş. Belki de hiç o da bilmiyordu kimdi babam, belki de biliyordu. Ama iyi ki de söylememiş.
Zaten ben de sorgulamamıştım.

Çünkü bir hayat kadınından olan kız gibi baba arayacak yüz yok ben de...
Bunu aklımın ucundan bile geçirmiyorum...

Dedim ya, savrulmuşluğum meğerse daha anne rahmine düşmeden önce başlamış benim...

Düşüncelerimden beni ayıran ses uçağın iniş yapmasıyla ilgili bilgilendirme olmuştu. Sıkı sıkı sarıldığım kemerimin üzerine elimi koyarak gergin bedenimi inişe hazırladım ben de.

Uçaktan indiğim gibi, yeni şehrin, yeni hayatın düşüncesi etkisiyle istem dışı tedirgin olmuş, bedenimin titremesine engel olamıyordum.
Gözlerim her yerde tanıdık bir yüz, burnum tanıdık bir koku arıyordu.

Elimde olan gri büyük valizim, ürkek bakışlarla etrafı süzerken tüm heybetiyle bana doğru gelen yakışıklı adamı görmemle rahatlamıştım.

"Hoş geldin Aleyna, nasılsın?" diyerek elini bana doğru uzatan Ferit de nasıl davranması gerektiğini bilmiyor gibiydi. Tıpkı benim gibi.

"Hoş buldum, iyiyim sen nasılsın?" heyecandan dolayı buz kesen elimi onun sıcak eline bıraktığımda gülümsemeye çalışmıştım, o ise elimin soğuk olduğunu anlamış olacak ki sıkıca sıkmıştı.

"Ben de iyiyim, üşümüşsün hadi gel arabaya gidelim" dediğinde üşümem soğuktan değil de, heyecandan, belirsizlikten, korkudan dolayı diyemedim. Sadece hafif gülerek başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.

O da valizimi almama izin vermeden kendi kavrayarak, önden geçmem için eli ile işaret etmişti. Böylelikle de onun arabasına doğru ilerlemeye başlamıştık.

Sessiz, sakin geçen yolculuğumuz neredeyse yarım saatten fazladır devam ediyordu. Gerginliğin etkisiyle gerim gerim gerilen benliğimin aksine olarak, Ferit gayet sakin gözüküyordu.

"Sana uygun küçük bir ev ve iş ayarladım ben. Eğer razıysan gidip bakabiliriz." dediğinde şaşırmıştım. Bu kadar çabuk mu yani?

"Nasıl bir iş?" diye sordum evi es geçerek. Zira fiyatı uygun olan her türlü yerde kalırdım. Yurdun soğuk yataklarına alışkın bedenim, bunu yadırgamazdı.

"Ben ve Yaman'ın çocukluk arkadaşımız var Murat, aynı mahallede, aynı okulda okusak da üniversiteden sonra yollarımız ayrılmıştı. Fakat arkadaşlığımız devam ediyor. Onun karısı Hazal'ın pastanesi var. Fakat hamile olduğunu öğrendikleri için ek eleman arıyorlardı birkaç gündür, ben de seni önerdim. Eğer anlaşırsanız çalışabilirsin. Evlerimize de yakın, bizim, Yaman'ların ve onların yaşadığı konaklar yakın, sana da aynı civarda bir ev buldum. Efsa'ya da yakın olmak istersin diye düşündüm" uzun soluklu söyledikleriyle karşımda olan adama hayran olmadan edememiştim. Ne kadar düşünceliydi ve her inceliği düşünmüştü. Ömrü hayatımda beni böyle düşünen hiç kimse olmamıştı. Bu düşünce bile, burnumu sızlatmış, elalarımı doldurmuştu.

"Ferit ben çok teşekkür ederim, bu kadar ince ayrıntıya kadar düşünmen, gerçekten teşekkür ediyorum" dedim bakışlarımı kaçırarak, Allah kahretsin ki güçlü gözüken benliğimin altında yatan kız çocuğu ilgi istiyordu hep. Ve ben şu an o ilgiyi hissetmekle duygularım dolup taşıyordu.

"Teşekkür etmene gerek yok, beni araman, benden yardım istemen bile o kadar mutlu etti ki beni, yaptıklarım onun yanında çok sönük kalıyor" yolda olan maviliklerini elalarıma dikerek derince bakınca yutkunamamıştım bile. Hızla gözlerimi kaçırmamsa kaçınılmaz sondu. Bana karşı olan hislerini çekinmeden belirten bu adamın bilmediği şeyler vardı. Bilmiyordu benim geçmişimi, annemin hayat kadını olmasını, babamın belirsizliğini, benim bir piç olduğumu bilse de böyle söyler, böyle anlamlı bakar mıydı acaba?

"Ev konusu sıkıntı değil, fiyatı uygun olsun yeter. İş konusuna gelince ben daha önce de kafelerde, restoranlarda çalıştım. Anlaşırsak olabilir." en iyisi konuyu değiştirmektir diyerek, konuyu değiştirmiştim. O da anlamış olacak ki dudakları kıvrılmıştı.

"Tamam, o zaman ilk pastaneye gidelim" dediğinde onu onaylamıştım.
Bu arada da telefonumu çıkararak Efsa'ya geldiğimle ilgili mesaj atma kararı almıştım.

* Canım, ben vardım. Şu an Ferit'le bana ayarladığı işe bakmaya gidiyoruz.

Yazarak gönder tuşuna bastıktan bir kaç dakika sonra mavi tık yanmış ve Efsa cevap yazmaya başlamıştı.

*Yaaa çok sevindim canım😍

İyi ki geldin...

Ne işi peki?

Efsa'nın peş peşe yazdıkları yüzünden bir türlü susmayan bildirim sesini kesmiştim. Çünkü Ferit'in de bakışları seslerle bana kaymıştı.

*Çocukluk arkadaşları Murat ve eşi Hazal'ın pastanesiymiş. Bilmiyorum ben de tam. Akşam ararım konuşuruz...

Yazıp göndermiştim. Aslında ilk Efsa'lara gitmek isterdim ama, kayınvalidesinin vereceği tepkiyi kestiremediğim için iki gün sonra olacak düğünden sonraya ertelemiştim bu fikri.

*Anladım, kendilerini görmesem de Yasemin abladan duymuştum. Tamam canım işlerini hallet konuşuruz...

Yazdığında istem dışı gülümsemiştim, kesinlikle Efsa olmayan kardeşimdi benim.

Cevap gibi öpücük ve kalp emojisi attığımda o da aynı şekilde cevap verdikten sonra telefonu tekrar montumun cebine sıkıştırarak, fermuarını çekmiştim.

Araba dışarıdan güzel gözüken bir mekanın önünde durduğunda pastaneye geldiğimizi anlamam uzun sürmemişti. Derince nefes alarak dışarı bakan bakışlarımı Ferit'e çevirdiğimde bana baktığını görmüştüm.

Daha sonra başıyla işaret ederek arabadan inince ben de peşi sıra inmiştim.

Mekandan içeri girdiğimiz anda burnuma dolan tatlı kokuları, ferahlık çok hoşuma gitmişti. Aslında tahmin ettiğimden daha büyüktü mekan. Yani pastane-kafe tarzındaydı desem yeridir.

"Hoş geldiniz Ferit" mekanı süzen bakışlarımı sesin sahibine çevirdiğimde, kahverengi kocaman gözleri, beyaz teni, kızıl-kahve saçlarıyla çok güzel bir kadının Ferit'le sarıldığını görmüştüm.

"Hoş bulduk yenge" dediğinde kadın saçlarını savurarak gözlerini devirmişti.

"Ulan, yine mi yenge diyosun. Pes vallaha" diyerek güldüğünde, aralarının çok iyi olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

"Tanıştırayım, bu size bahsettiğim Aleyna" dediğinde kızıl kadının ve yanımıza yeni gelen siyah saçlı, acı kahverengi gözlü kadının bakışları bana dönmüştü.

"Memnun oldum Aleynacım, ben Hazal" sevecen tarzda bana sarılan kadınla omuzlarımdan hunharca yük kalkmış gibi hafiflemiştim.

"Ben de çok memun oldum Hazal hanım" benden en az beş, altı yaş büyük olduğunu anladığım için öyle demiştim. Ayrıyeten patronum olacaktı.

"Ay hanım nedir ya, Hazal de sadece, kendimi yaşlı hissediyorum öyle" dudaklarını büken kadına gülümsemiştim. Çok tatlıydı ya.

"Tamam, Hazal" diyerek gülümsediğimde ikimizin de bakışları yanımızda duran diğer kadına çevrilmişti. Ferit'le bir şeyler konuşup gülerken, hayran bakışlarla Ferit'i süzüyordu ve bu durum nedensizce canımı sıkmıştı.

"Aslı, sen de gel tanış Aleyna'yla. Aleynacım Aslı eşim Murat'ın kız kardeşi, öğretmen kendisi. Fakat eleman eksikliyi olduğu için hafta sonları yardım ediyor bize." dediğinde kadının bakışları nihayet beni bulmuştu.

"Memnun oldum Aslı." Gülümsemeye çalışarak elimi uzattığımda o da elimi sıkarak gülümsemişti.

"Ben de memnun oldum," dese de tedirgin gözüküyordu. Galiba Ferit'ten hoşlanıyordu ve beni Ferit'in yanında görmesi canını sıkmıştı.

"Evet, tanışma faslı bittiğine göre, ben seni ortamla tanıştırayım. Uygunsa yarından başlarsın" dediğinde gülümsemiştim. Her türlü yarından başlayacaktım zaten. Zira işsiz beklemek istemiyordum. Çünkü kendimle getirdiğim birikimim büyük ihtimal evin kirasına gidecekti. Geri kalanı da geçinmemi ancak sağlardı.

"Tamam" diyerek oradan uzaklaştığımızda, aklım masalardan birinde oturan Ferit ve Aslı da kalmıştı.

Yaklaşık yirmi dakika kadar sonra ben mekanda yapacağım işleri öğrenmiş, işi kabul etmiştim. Sonrasında Hazal bize de birer kahve söyleyince Ferit'lerin masasında oturmuştuk.

Koyu giden sohbetten Ferit, Yaman, Murat ve Aslı'nın çocukluğunun birlikte geçtiğini, Hazal'ınsa aslen Eskişehir'den olduğunu öğrenmiştim. Murat'ın gittiği bir iş semineri sırasında tanışmışlar. Konuştukça ara sıra bana da sorular sorulmuştu tabii. Bense sadece yurtta büyüdüğümden, Efsa'dan ve eski çalıştığım yerlerden konuşmakla yetinmiştim.

"Hanımlar sohbetinize doyum olmaz, ama biz Aleyna'yla ev bakmak için kalkmalıyız"- Ferit'in dediği şeyle ben ve Hazal gülerken, Aslı'nın yüzü düşmüştü.

"Tabii, yarın ve ondan sonraki nice günlerde bol bol konuşuruz zaten" güven veren sesiyle konuşunca Hazal, ben de gülümsemiştim...

Ondan sonraysa eve doğru yola koyulmuştuk.

"Sevdin mi Hazal ve Aslı'yı?" diye soran adama dönerek gülümsedim.

"Evet, çok cana yakınlar, özellikle de Hazal" dediğimde gülümseyerek beni onaylamıştı.

"Öyledir, Aslı da öyle, fakat Hazal gerçekten çok başka. Çok özel ve iyi kalpli bir kadın." dediğinde sadece bir saat kadar gördüğüm kadınla ilgili düşüncelerine katılıyordum.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
••••••••••••

Beyaz gelinlik... birçok genç kızın hayallerini süsleyen, sevdiği adama kavuşması için giydiği o kutsal elbise. Kimisi nasılda sevinir o beyazlığı giydiği için. Çünkü biliyor sonunda sevdiğine, onu sevene kavuşacak, kendi yuvasının sıcaklığına sahip olacak.

Fakat kimileri de istemeyerek giyinir o beyazlığı, zorla evlendirilir, sevmediği biriyle aile kurmak zorunda kalır. İçi simsiyah olsa da acılardan dolayı, yüzünde zoraki gülüşle giyer o beyazlığı.

Ben de giydim o beyazlığı bugün. Fakat benliğimi saran duygular içerisinde ne bir sevinç belirtisi var, ne keder. Sadece koca bir hiçlik var. Koca bir boşluk var. O boşluk ki ne ile dolması gerektiğini ben bile bilmiyorum.

Apar, topar alınan düğün kararının üzerinden üç gün geçmiş, düğün günü yetişmişti. Geçen zaman zarfında değişen pek bir şey yoktu. Sadece bir kez dün Yasemin ablayla alış verişe çıkmıştık, gelinlik almak için. Sade, düz tercih ettiğim gelinlik, daha çok beyaz bir elbiseyi andırıyordu. Fakat fazlasına gerek yoktu. Bu bile fazlaydı çünkü.

Reyhan hanım hala karşıydı birlikteliğimize, açıkçası ben ona asla kızmıyorum. Sonuçta o bir anneydi. Ama beni biraz tanımaya çalışsa, biraz daha ılımlı yaklaşsa bu kadar zor olmazdı belki varlığımı kabullenmesi. Beni biraz tanısa, benim de onu tanımama izin verse, ben ikimizin arasını düzeltmek için her şey yapardım. Zira buraya gelerek huzurunu bozduğum gibi de, toparlamak istiyordum.

Geçen sürede beni mutlu eden yegane şey Aleyna'nın burada bir hayata başlamasıydı. Onun varlığı bile huzurdu benim için. Yanımda olmasını bilmek çok güzeldi. Üstelik Ferit'le aralarında olan çekime de çok mutlu oluyordum. Ben olamadım, belki o severek aile kururdu.

Çalıştığı mekana gitmiştik alışverişten sonra Yasemin ablayla. Yaman'ın da çocukluk arkadaşlarına ait bir pastanede çalışması da güzeldi. Patronu Hazal o kadar güzel ve cana yakın bir kadındı ki, kelimeyle anlatamam...

"Ay, Efsa bu kadar sade bir gelinlikle bile o kadar muhteşem gözüküyorsun ki..." üzerimde olan son dokunuşları yapan Yasemin ablaya bakarak hafifçe gülümsedim.

"Her gelin gibiyim işte" geçiştirir gibi verdiğim cevaba anında müdahale etmişlerdi yanı başımda duran kadınlar...

"Yok kuzum, çok farklı bir güzel oldun sen" hayran bakışlarla beni süzen Aleyna da, Yasemin ablaya katıldığını belli ediyordu. Fakat Yasemin abla gerçeği bilmese de, Aleyna bal gibi de biliyordu.

"Darısı senin başına artık" Yasemin ablanın Aleyna'ya yaptığı imayla biz gülerken, Aleyna utanarak bakışlarını kaçırmıştı.

Saçlarımın uçlarına hafif maşa çekildikten sonra salık bırakmıştık, hafif bir makyaj da yapıldıktan sonra artık hazırdım. Fakat ruhen hazır mıydım? Orası muammaydı.

"Biz aşağı inelim, hoca gelmiştir şimdiye, Yaman da gelir birazdan yanına" dediğinde onu onaylamıştım. Düğünden önce imam nikâhı kıyılacaktı.

Dedikten sonra Aleyna ve Yasemin abla odadan çıkmıştı. Ben de oturduğum koltuktan kalkarak gergin bir şekilde odayı turlamaya başlamıştım.

Birkaç dakika geçtikten sonra bakışlarım kapının açılması sesiyle tüm heybetiyle içeri giren Yaman'a kaymıştı. Giydiği takım elbisenin içinde çok yakışıklı gözüküyordu. Zaten yakışıklı bir adamdı, bunu hiçbir zaman inkar etmedim ki ben.

Ağır ağır attığı adımlarla yanıma vardığında bakışlarını bir kez olsun bile gözlerimden ayırmamıştı. Sanki anlaşmıştı maviliklerimle kahvelikleri. Birbirinden ayrılmıyorlardı.

"Güzel olmuşsun" yanıma yaklaştığında boğazını temizleyerek ettiği iltifatla yanaklarımın ısısı artmıştı.

"Teşekkür ederim" diye mırıldanmakla yetinmiştim. Oysa içimde sen de çok yakışıklı olmuşsun diye bağıran kız yatıyordu.

"Düğün dışarda olacak ya, üşüme diye" odada olan dolaptan alarak omuzuma bıraktığı beyaz kısa kürkle yine beni çokça şaşırtmış, kendine hayran bırakmıştı. Evet, dışarda şubat soğuğu vardı ve düğün bahçelerinde olacaktı. Beni ve bebeğimi benden daha çok düşünmesi gerçekten çok güzeldi, ve anlıkta olsa kendimi çok özel hissetmeme neden oluyordu.

"Çok düşüncelisin, çok sağ ol" gülümseyerek dediğimde, kısa bir an bakışları gülüşüme kaysa da, sonra tekrar gözlerime bakmaya başlamıştı.

"Önemli değil" dese de, benim için önemliydi işte.

"Hazır mısın? Hoca gelmiştir" dediğinde iç çekerek başımı olumlu anlamda sallamıştım. O da yanıma geçerek küçük elimi büyük eli arasına almış, aşağı doğru ilerlemeye başlamıştı. Aramızda olan boy farkı yüzünden yanında ufacık gözüküyordum. Zira kafam onun omuzlarına ancak yetişiyordu. Aslında ben, 1.69 boylarında normaldim, fakat Yaman çok uzun ve heybetli gözüküyordu. Ağabeyi Ömer de uzundu, fakat Yaman'ın yapısı ondan bile sert ve heybetli gözüküyordu.

Aşağı indiğimizde salonda olan yakın etrafımızın bakışları bize dönmüştü. Zira misafirler bahçede onlar için ayrılan masalara oturmuş olmalılardı.

Hocanın karşısında yere oturduğumuzda, Yaman önce bana yardım etmişti oturmam için. Bense kesinlikle karnımı sarsmamaya özen gösteriyordum. Bunu bu kadar gözün önünde yapmakta çok zorluyordu beni. Daha sonraysa Yasemin abla başıma beyaz bir örtü atmıştı.

Hoca ilk olarak mehir'i belirlemek üzere soru sorduğunda hiç bir şey istemediğimi belirtsem de, adetin yerini bulması için ısrarlar edilince sonunda iki çift altın bilezikte karar kılmıştık.

"Adın?" hoca soruyu ilk bana sorduğunda heyecan sarmıştı tüm benliğimi.

"Efsa" diye yanıtladığımda kısaca başını sallamıştı.

"Baba adın?" diye sormuştu bu kez de.

"Ahmet" canım babam, şu an burada yanımda olmadığı için nasıl da üzülüyordur.

"Adın?" diyerek bu sefer Yaman'a çevirmişti bakışlarını hoca.

"Yaman" diye yanıt aldığında yine başını sallamıştı.

"Baba adın?" yine aynı soru ve bakışlar.

"Mustafa Ali" dediğinde hocanın bakışları ağır ağır şahitlerimiz olan Murat ve Ferit'e dönmüş, onların da adlarını sorduktan sonra tekrar bana yönelmişti bakışları. Şahitlerimiz Yaman'ın arkadaşları Murat ve Ferit'ti.

"Ahmet kızı Efsa, şahitlerin huzurunda, iki çift altın bilezik mehir ile, Allah'ın izni, peygamberin sünnetiyle, sen Mustafa Ali oğlu Yaman' ı eş olarak kabul ettin mi?" hoca için alıştığı, benim içinse ilk kez duyduğum soru heyecanımı daha da artırmıştı.

"Kabul ettim" sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım.

"Kabul ettin mi?" diyerek yinelediğinde, istemsizce başımı sallamıştım.

"Kabul ettim" dediğimde hoca da ağır ağır başını sallamıştı.

"Kabul ettin mi?" diye tekrar sorduğunda, üç kez sorulduğunu anlamıştım.

"Kabul ettim" yine aynı cevabı verdiğimde bu kez bakışlarını Yaman'a çevirmişti.

"Mustafa Ali oğlu Yaman, şahitlerin huzurunda iki çift altın bilezik mehir ile, Allah'ın izni, peygamberin sünnetiyle Ahmet kızı Efsa'yı eş olarak kabul ettin mi?" diye sorduğumda Yaman'a bakmamak için zor tutuyordum kendimi. Ama hocanın önünde görgüsüzlük olmasın diye bakmıyordum.

"Kabul ettim" dediğinde sesi kendinden emin çıkmıştı.

"Kabul ettin mi?" yinelemişti hoca.

"Kabul ettim" yine aynı kendinden emin ses tonu. Benden farklı olarak.

"Kabul ettin mi?" ve üçüncü kez...

"Kabul ettim" derince nefes almıştım heyecandan.

"Sizler de şahitlik ettiniz mi?" Murat ve Ferit'e dönmüşte yeniden hocanın bakışları.

"Ettim" diyen Ferit'in ardından Murat da,

"Ettim" demişti.

Böylelikle de hoca bizi Allah katında da karı koca ilan etmiş, kısa birkaç duanın ardından nikâhımızı kıymıştı.

Ondan sonraysa dışarı çıkmış, bizim için ayrılan masalarda oturmuştuk. Her kesin üzerimizde olan bakışlarından o kadar çok rahatsız oluyordum ki, gerginlikten tırnaklarımı avucuma bastırıyordum. Fakat aniden elimin üzerini örten elle hafif irkilerek Yaman'a dönmüştüm.

"Rahat ol, kasma kendini bu kadar" o kadar gergindim ki, gerginliğim ona da yansımıştı.

"Tamam" dediğimde hala elim elimdeydi. Ne ben geri çekiyordum, ne de o. Aslında rahatlatıyor ve güven veriyordu elimi tutması.

Gecenin sonunda düğünü böyle olaysız bitirdiğimize göre şükürler ediyordum. İlerleyen saatlerde ben de rahatlamıştım eğlenen insanlara baktıkça. Hele Yaman'ın arkadaşlarının ısrarları sonucu yöresel şarkılarla ettikleri danslar, özellikle horon tepmeleri beni hem şaşırtmış, hem de mutlu etmişti.

Sık sık Yaman'ın yanımdan ayrıldığı anlarda, Yasemin abla, Aleyna, Hazal, Aslı beni yalnız bırakmamışlardı.
Tıpkı bizim gibi gelinlik ve damatlık giyinen Alin ve Ayaz da tüm gece etrafımda pervane olmuşlardı.

Hatta ara ara Yasemin ablanın beni de kaldırmasıyla onlara ayak uydurmaya çalışarak bende oynamıştım. Açıkçası bu anlarda çok eğlenmiştim.

Bunların yanı sıra gece boyunca üzerimde hissettiğim Reyhan hanımın sert bakışları, Peri'nin kıskanç ve üzgün bakışları da beni rahatsız etmişti.

Yine de olaysız bittiği için çok teşekkür ediyordum Allaha.

Şimdiyse bizi ilk gecemiz için odamıza uğurlamışlardı. Ve ben yine gerilmeye başlamıştım.

Odada bir süre ikimizde bir birimize baktıktan sonra sessizliği ilk Yaman bölmüştü.

"Üzerini değiştir, rahatla istersen." Dediğinde gergince onu onaylayarak dolaba önceden yerleştirdiğimiz kıyafetlerim arasından iç çamaşırı takımı, uzun kol tişört ve eşofmandan oluşan geceliğimi elime alarak banyoya girmiştim.

Zorla da olsa üzerimdeki gelinlikten kurtulduktan sonra kısa bir duş alarak kendimi rahatlatmıştım.
Sonra duşa kabinden çıkarak, bedenimi kurulamış, kıyafetlerimi de üzerime geçirdikten sonra saçlarımı makineyle kurutmuştum. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra işlerim bitmişti.

Bir süre gergince aynada olan yansımama bakarak kendimle savaştıktan sonra başa gelen çekilir diyerek banyonun kapısının kulpunu indirmiş, dışarı çıkmıştım.

Bakışlarımı Yaman'dan başka odanın her yerinde gezdirdiğimde Yaman'ın sesi bölmüştü yine sessizliği.

"Sen geç yatakta dinlen, ben koltukta uyurum. Rahatına bak ve çekinmeden uzan" dedikten sonra cevap vermeme izin vermeden elindeki kıyafetlerle banyoya girmişti.

Yatağa taraf giderek üzerine oturduğumda uzanmamıştım. Bakışlarım koltuğu bulduğunda küçük bulmuştum Yaman'ın bedenine göre o koltuğu. Zira orada yatarsa kesinlikle sabaha kadar her yeri tutulacaktı.

Derince nefesimi dışarı vererek ofladım. Ben yatardım aslında koltukta ama buna asla izin vermezdi. Ayrıca bebeğim içinde hiç uygun olmayacaktı o koltuk.

Düşüncelerimin ağırlığı altında ezilerek örtüyü kaldırmış, koca yatağın bir tarafına yarı uzanmış, sırtımı yatak başlığına dayamıştım.

Birkaç dakika daha geçtikten sonra banyonun kapısı tekrar açılmış, Yaman dışarı çıkmıştı. Islak gözüken siyah saçları onunda duş aldığının kanıtıydı.

Bana kısa bir bakış attıktan sonra yatağa gelerek kendi yastığını aldığında tüm cesaretimi toplayarak, sonradan çok utanacağım lafları savurdum.

"Koltukta sabaha kadar her yerin tutulacak" dediğimde duraksayarak bakışlarını bana çevirmişti. Şaşırmışa benziyordu.

"Bir şey olmaz bana" diye beni geçiştirdiğinde, yeniden konuşmuştum.

"Yatak kocaman zaten, sen de uzan burada. İkimiz de rahatça sığarız" gerçekten de yatak büyüktü ve üç kişi bile sığardı. Dediklerimle kararsızca bana bakmıştı. Sanki dediklerimden emin olup olmadığımı anlamak istiyordu.

"Gerçekten diyorum, sabaha kadar aklım sende kalacak" gözlerimi kaçırarak dediklerimden sonra elindeki yastığı yerine bırakmış örtüyü kaldırarak içine girmişti oda.

Ben de kendi yerime uzanarak ondan uzak, yatağın en ucuna çekilmiştim.

"İyi geceler," diye mırıldanarak, sırtımı ona çevirmiş, cenin pozisyonu alarak, günün verdiği yorgunlukla gözlerimi kapatmıştım.

"İyi geceler." Son duyduğum şeyse onun söylediği iki kelimeydi...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••


🌺
••••

Yaklaşık on günden sonra, üç bini aşkın kelimesi olan bir bölümle geldim.

16.11.2020

Bu bölüm biraz Aleyna'nın da geçmişine dokundum. Onu da yazarken en az Efsa kadar keyif alıyorum. Umarım siz de keyifle okursunuz.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Sağlıcakla kalın 😍


 

Loading...
0%