@papatyakadin
|
Herkese merhaba, Bir Papatya Masalı artık burada sizlerle. ilk bölüm ile karşınızdayız. size keyifli okumalar diliyorum. desteklerinizi bekliyorum :)
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak diyarlarda bir sarayda bir prenses yaşarmış. Bu prenses güzel mi güzelmiş. Upuzun dalgalı saçları, uzun ve gür kirpikleri varmış. Kalem gibi kaşları, pembe dudakları varmış. Ay gibi güzelmiş yüzü. Civarda onun kadar güzel bir prenses yokmuş. Bu prenses saçlarına taç takmak yerine papatyalardan taç yaparmış. Çok severmiş çiçekleri; en çok papatyaları! Kalbi de yüzü kadar güzelmiş. Kalp kırmaktan çok korkar, kimseyi incitmemeye dikkat edermiş. Çok merhametliymiş, yardımsever, iyi niyetliymiş. Herkesler kıskanırmış onu. Eşi benzeri bulunmazmış. Bu güzel prenses, saraylarının bahçesine, kendi odasına bakan tarafa bir çiçek bahçesi yapmak istiyormuş. Papatyalar büyüsün istiyormuş. Babacığına bu isteğini söyleyince biricik kızını kıramamış hemen kabul etmiş. Babacığı hiç kıyamazmış prensese. Bahçenin her tarafına papatyalar ekmeleri için bahçıvanlara görev vermiş. Prenses bu görevi kendisinin üstlenmesini istemiş. O narin parmaklarıyla toprağa ekecekmiş papatyaları. Sevgiyle, aşkla… Çok mutlu olmuş prenses. Sabırla papatyaları ekeceği anı beklemiş… Sonunda odama giriş yapmış bulunmaktaydım. Cebimde titreyen telefonumu açmak için valizlerimi bırakacak yer ararken yatağımın hemen yanındaki boşluğu fark ettim, hızlı hareketlerle valizimi oraya koydum. Çantalarımı rastgele yatağın üzerine fırlatırken sağ elimle pantolonumun cebinden telefonumu çıkarmak için canla başla mücadele ediyordum. Ne vardı sanki bu kadar eşya götürecek ya da beni arayan kişi bu ana nasıl denk getirdi diye mi sormalı mıyım? Ve evet… Sonunda yatağımın üzerine oturdum ve cebimden çıkardığım telefonumun arama ekranıma baktım. Bayan Patron… Arıyor… ‘‘Alo’’ ‘‘Çok şükür! Bir an açmayacaksın sandım.’’ ‘‘Bayan patron tam odaya girdim, elim kolum doluydu yetişemedim.’’ ‘‘Tamam, canım benim. Ne yaptınız diye merak ettim. Siz gidince bir boşluk oldu burada. Alışmıştım size o kadar.’’ ‘‘Vallahi hiç gelesim gelmedi yanından. Ayrılmak çok zordu çok. Ahhh! En kısa zamanda yine oradayım. Hatta sen de kaç gel bize bekleme hiç.’’ ‘‘Belki bir sürprizim olabilir size. Akşam eniştenle konuşayım haber veririm. Öpüyorum hepinizi çokça, herkese selam söyle, görüşürüz.’’ ‘‘Sabırsızlıkla akşamı bekliyorum o halde, görüşürüz. Miniklerime dikkat et. Teyzesi şimdiden çok seviyor onları.’’ Deli kız, canım ablam benim. Bugün İzmir’den ablamın yanından döndük. İkizlere hamile olduğu için sık sık gelemiyor İstanbul’a, biz de arayı açmamak için fırsat buldukça gidiyoruz. Bana kalsa daha da kalırdım ama benimde okulum var, işlerim var. Kim dedi ona uzaklara gelin git diye acaba… Valizimden kıyafetlerimi çıkarıp kirli sepetine doldurdum hepsini. Boş kalan valizi gardırobumun üst kısmına yerleştirdim. Çantamı ve hırkamı askılığa asıp tekrar yatağın üzerine oturdum. Yatak odamı çok seviyorum. Burası benim dünyam. Antrasit yatak başlığım ve yine antrasit renkteki pufuma krem renkli komodinlerim eşlik ediyordu. Yatak ve komodinlerimin yan ve üst kısımları ahşap renginde. Ahşabın modası hiç geçmez. Ve en sevdiğim şifonyer aynam; sağ tarafında uzun boy aynası ve orta kısımda ki büyük aynasıyla sol tarafta büyük dolap ve birbirine paralel iki çekmeceyle çok şık ve modern görünüyor. En çok geceleri güzel oluyor biliyor musunuz? Çünkü alt kısımlardan gelen LED ışık odaya müthiş bir hava katıyor.
Yüzüme yerleşen masum gülüşüm, içimdeki kıpırtılar baharın gelişi gibi hissettiriyordu bana. Bahar da gelip geçmişti artık, koskoca bir yaz, koskoca bir kış geride kalmıştı. Bu sene müthiş bir kış geçirdik, ne güzel yağıyordu kar taneleri… Herkes kar tanelerinin yere düşüşünü seyrederken ben gökyüzüne bakıyor, gökyüzünden inişini seyrediyorum. Herhangi bir sokakta, caddenin ortasında kollarım yağan taneleri kucaklamak istercesine beklerken, her tanenin tek tek inişini seyre daldı yeşillerim… Sanki o taneler beni gökyüzüne çıkaracakmış gibi, öyle heyecanlandırıyor öyle huzur veriyordu. Göz kapaklarım o anın her saniyesini hafızama kaydetmek istercesine kapandı, kendimi bıraktım boşluğa, mis gibi soğuk ama üşütmeyen havayı çekerken içime pamuk dokusuyla yüzümü okşamasına izin verdim kar tanelerinin… Kar tanesi, öyle tarif edilemez güzellik. Kışın kar tanesini baharın papatyasını seviyorum. Yazın hafif hafif esen rüzgârını, sonbaharın dökülen yapraklarını bir de… Açıkçası bu sene yazı pek yaşayamadık. Havalar serin geçti hep. Hem ne ara geçti ne ara bitti anlamadım gitti. Sonbahar mevsimine girmiştik. Aylardan Eylül’dü. Eylül bir başka sevilir. Eylül bambaşkadır. Defterimi, kalemimi alıp yazmak isteği deli gibi içime işlemişken aşağıdan duyduğum sesle buna biraz ara vermem gerektiğini hissettim. Tık tık! ‘‘Sayın hanımefendi hazretleri, saygı değer paşamız ve sultanımız aşağıda sizleri beklemektedir. Çünkü yemek saati gelmiş bulunmaktadır. Siz de teşrif edersiniz umarım. Sizi aramızda görmekten mutluluk duyarız. Saygılar’’ Hahahahahh! Ay bu çocuk beni öldürecek ya hu! Gülmekten gözlerime yaş inerken Arın kıkırdayarak yanıma yaklaştı. Ben de hayallere daldığım yataktan kalkıp doğruldum. ‘’Senin bu enerjine bayılıyorum ya iyi ki varsın sen şebek ’’ ‘’Ne demek efendim, siz isteyin yeter ki… Bizim bayan patron aradı mı? Meraktan çatlamıştır.’’ Derin bir nefes aldıktan sonra cevapladım Arın’ı. ‘‘Aradı canım, konuştuk. Uzanmıştım öyle.’’ ‘‘ hım, kesin yazacaktın ben de tam yerinde geldim, ama yapacak bir şey yok baş tacım, aşağıda bekleniyorsunuz. Yoksa paşamız beni ağır cezaya çarptıracak.’’ İkimizde kıkırdadık. Sağ elimle kahverengi saçlarını karıştırıp ‘‘gidelim bakalım ablası güzel’’ dedim. Hızlıca yemek yedikten sonra odama çıktım. Ilık bir duş alma fikri beni banyoya doğru yürüttü. Odalarda ki ebeveyn banyoları muhteşem bir düşünce. Küçük bir mutfakta eklense oda değil ev olur. Saçlarımı kurularken telefonum tekrar çalmaya başladı. Saçlarımı havluya sarıp kimin aradığını öğrenmek için telefonu elime aldım. Gözlerim ışıldadı birden. Hemen aramayı cevaplandırdım. Çünkü edebiyat blog’tan arıyorlardı beni. Uzun zamandır beklediğim yazarlık eğitmenliği ile ilgili olacağını tahmin ediyordum. Hiç vakit kaybetmeden telefonu açtım ve karşımdaki ses benim artık bir yazar eğitmeni olacağımı, okul nedeniyle şu an online eğitmenlik yaparak bu işe başlayacağımı söylüyordu. ‘‘Yarın sizi saat 10.00’da kurumumuza bekliyoruz. Müsait misiniz?’’ ‘‘Ta-tabi, yarın 10.00’da oradayım. Sabırsızlıkla bekleyeceğim. Çok teşekkür ederim.’’ ‘‘ Görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.’’ ‘‘İyi günler.’’ Allah’ım sana sonsuz şükürler olsun. Sonunda hayallerimi gerçekleştiriyorum. Sonunda kendim için güzel şeyler oluyor. Heyecandan ellerimin titrediğini hissediyordum. Kalbim pır pır atıyor, içimde kelebekler uçuyor adeta. Bu istikrarda ilerlersem tüm hayallerime kavuşacağım. Kitabımı çıkarıp insanların yüreğine satırlarımla dokunacak, ünlü bir yazar olacağım. Herkesin beğenisini kazanacak, kitapları satış rekoru kıracak bir yazar… Bir blog yazarı, mesleğine âşık bir edebiyat öğretmeni… Ah kalbim! Nasıl mutluyum anlatamam. Odamın içinde küçük kız çocukları gibi kırmızı bornozumun içinde bir o yana bir bu yana döne döne sevincimi yaşıyorum. Büyük bir keyifle pufuma oturup aynadaki görüntümü seyretmeye başladım. Kırmızın en sevdiğim tonu üzerimdeydi; Koyu, canlı kırmızı… Kıyafetlerimde, saçlarımda. Kendime gülümsedim kalp atışlarım yavaşlamaya başlarken. Dolu gözlerim hayatımda hiç bu kadar parlamamıştı sanırım. Sanki kahverengi dallardan solmuş, sararmış yapraklar canlanmış, rengini ve canlılığını bulmuş gibiydi. Çiçek açmaya hazır gibi. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum gözyaşlarımı durdururcasına. Başardın dedi iç sesim. Başardım diye yanıtladım iç sesimi. Ve hep başaracağım. Güzel günler beni bekliyor. Biliyorum. Gülümsedim aynada bana bakan yeşil gözlü kadına. Başımdaki havluyu yumuşak hareketlerle yavaşça saç uçlarıma doğru hareket ettirdim. Havlunun hareketi kucağımda son bulduğunda aynadaki manzarama bir göz kırptım. Islak kızıl saçlarım… Bana müthiş bir cesaret veriyor. Her kadının kendinde sevdiği, çekici bulduğu bir yanı muhakkak vardır. Benim ise kızıl saçlarım, hafif dolgun dudaklarım, kalem gibi kaşlarım, kirpiklerim özellikle. Gür ve uzun. Kendime aşık bir kadınım. Seviyorum kendimi. Bence bir insan her şeyden önce kendini sevmeli. Kendini seven kendi ile barışık bir insan hayatta çoğu şeyin üstesinden gelebilir diye düşünüyorum; tıpkı benim gibi. Kendinizi sevin. Çünkü ne yaşarsanız yaşayın, ister en dibe düşün ister en yükseklere çıkın sizin yanınızda sizden başkası olmayacaktır. Bu kural hiç değişmez. Bornozumla beraber kendimi bu düşüncelerle yatağa bıraktım. Yorgunluğum ve duşun verdiği rahatlık heyecanımın, sevincimin önüne geçiyordu. Ben de buna izin verdim. Kendimi bıraktım uykunun kollarına. Yarın olması için sabırsızlanıyordum. Beyazdan antrasit renge doğru inen alt kısmından dantelli biten perdeyi aralayıp güneşin içeriyi girmesine izin verdim. Hava çok güzeldi. Henüz soğuklar başlamamıştı. Jet hızıyla şifonyerin çekmecesinden saç kurutma makinasını çıkardım ve yine jet hızıyla saçlarımı kurulayıp taradım. Kırmızı v yaka triko elbisemi giydim. Siyah deri ceketimi askıdan çıkarıp saçımı atkuyruğu yaptım. Ve hazırdım. Normalde uzunca makyaj yapar, aynanın karşısında saatlerce dururdum. Bir an önce kuruma gitmek istiyordum. Bu yüzden çok oyalanmadan hazırlanmam gerekti. Bu akşam valiz hazırlıklarına da başlamam gerekiyordu. Bu sene üniversite son sınıftaydım. Arkadaşlar ev tutmuş bu sene evde geçirecektik. Ailem başta istemedi ama ben o kadar ısrar ettim ki kabul etmek zorunda kaldılar. Yurt ortamı çok iyi, ama ev olunca hem yeme içme hem de belirli bir saat olmadan daha rahat edeceğimizi düşündüm. Samsun’un merkezinde hem sahile hem üniversiteye yakın mesafede küçük şirin bir ev tuttuk. Arkadaşım oraya yakın olduğu için kendisi ilgilendi. Evi gidip gördü. Bize de resimlerini çekip gönderdi. Hem de görüntülü arayıp gördüm. Gidince canlı canlı görecektim. Henüz bilet almadık çünkü gideceğimiz tarihi belirlememiştik. Önce şu görüşmeye gideyim akşama nasılsa onu da ayarlarız. Hızlıca bir şeyler atıştırdım. Ceketimi giyip siyah çantamı omzuma asıp kapıya doğru yöneldim. Spor ayakkabılarımı ayakkabılıktan alırken annem mutfaktan yanıma doğru geldi. ‘‘Doğru düzgün kahvaltı yapmadın kızım. İyice doyursaydın karnını.’’ ‘‘ Olsun anne. Geç kalmayayım, iyice vakit kaybettim zaten. Merak etme sen .’’ derken annemin yanaklarına öpücükler kondurdum. ‘‘İçime sinmedi ama öyle olsun bakalım. Okul için ne zaman yola çıkacaksınız. Konuştun mu arkadaşlarınla baban da ona göre izin alsın işyerinden.’’ ‘‘Tamam anneciğim. Akşam konuşayım kızlarla. Zaten eşyalı ev. Sadece biz kendi eşyalarımızı yerleştireceğiz. Sıkıntı yok o yüzden. Hadi öptüm, görüşürüz.’’ ‘‘ Tamam, dikkat et. Gelince ayarla eşyalarını. Unutup duruyorsun sürekli zaten, kontrol ederiz beraber.’’ ‘‘Tamam anneciğim.’’ Yürüyerek gitmeyi çok isterdim ama geç kalmamak için ilk gelen taksiye bindim. On dakikalık süreden sonra edebiyat blog binasının önündeydim şimdi. Ücreti şoföre uzatıp taksiden indim. İçimdeki mutluluğu tarif edebilmek mümkün olsaydı keşke. Vakit kaybetmemek için binanın giriş kapısından içeriye girdim. Merdivenlerden çıkıp bir üst kata ulaştım. Koridordan sağ tarafa yönelip bir görevliye seslendim. ‘‘Merhaba, benim bugün saat 10.00’da görüşmem vardı.’’ ‘‘ Hoş geldiniz efendim. Ben hemen Süreyya Hanım’a ileteyim geldiğinizi. Siz buyurun ayakta kalmayın.’’ Teşekkür edip bana gösterilen açık mavi berjere oturup beklemeye başladım. Çok mutluydum. İçimde kelebekler uçuşuyordu. Beklerken bir yandan etrafı incelemeye başladım. Hem heyecanım geçsin diye hem zaman geçsin diye. Kitaplıklara göz gezdiriyordum. Her çeşit her tür kitap mevcuttu burada. Kitaplar ve çiçeklerle dolu bir odaydı. Belki bir gün bu raflarda benim kitabım da olur. Ellerim de kendi kitabımı tutar, sayfalarını çeviririm. İşte ben yazdım bu satırları, ben yazdım bu kelimeleri derim. Belli mi olur, belki bir gün… Tam şurada, rafın önünde kitabım bana bakar, ben kitabıma. ‘‘Papatya Hanım!’’ Az önceki beyefendinin ismimi seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Boğazımı temizleyip bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim. Evet, doğru duydunuz. Benim adım Papatya. Saçları kızıl Papatya. Gözleri yeşil Papatya. Süslü Papatya. Denize sevdalı Papatya. Sizinle tanışmadık değil mi? o hal de tanışalım. Merhaba ben Papatya AYSAL! Yüzünüzde hafif bir şaşkınlık belirtisi görür gibiyim. Adımın Papatya olabileceği hiç aklınıza gelmemişti değil mi? Şaşırmayın farklılıklara açık olun arada. İlla saçlarım sarı, gözlerim ela falan mı olmalı? Papatya ismini alabilecek fiziksel özelliklere sahip değilim. Hep sarışınlara mı koyulacak papatya ismi... Kızıllara da koyulur. Hem kızıllara daha güzel olur. 21 yaşımdayım. Uzun yıllardır İstanbul’ da yaşıyorum. Trabzonluyum. Evet, Laz kızıyım. Horona sevdalı bir Laz kızı. Horon deyince akan sular durur ben de. Yapıyorum bu sporu. Edebiyat ve yazarlık bölümü üniversite son sınıf öğrencisiyim. Okul dışında da yazarlık eğitimleri aldım. Okumayı çok severim ben. Kitap okumak benim için nefes almak gibidir. Okumadığım her an boşa giden zaman gibi hissediyorum. Kitaplar tıpkı vücudumuzdaki kalbimiz gibidir. Kalp atmayınca vücut bir hiçtir ya kitap okumayınca insan da bir hiçtir, boştur. Kitap sayfalarını çeviren parmaklarıma kalemi yerleştirdim bir gün ve yazmaya başlamaya karar verdim. Yazdım, okudum, yazdım, okudum… Öyle işte… Ben tanıştığıma memnun oldum. Ya sen? ‘‘Papatya Hanım, Süreyya Hanım sizi bekliyor.’’ Beyefendi bana sesleniyordu ikinci kez. Artık cevap vermeliydim. Size kocaman bir gülümseme ve göz kırpması gönderirken oturduğum yerden kalktım. ‘‘ Çok Teşekkür ederim.’’ Diyerek gülümsedim. İçeriği girdiğim de Süreyya Hanım büyük bir içtenlikle beni selamladı. O kadar samimi, o kadar naif bir insan ki anlatamam size… Süreyya Hanım’la hoş geldin beş gittin muhabbetlerinden sonra esas konuya nihayetinde girdik.’’ ‘‘Kaleminiz çok kuvvetli, sizin yazılarınızı okurken insanın etkilenmemesi elde değil. İlginiz, derin bilgileriniz sizler gibi bizler gibi olmak isteyen kalemdaşlarımıza birçok yol gösterecek. Eğitimlerinizin hepsini başarıyla tamamladınız. Diplomalarınızı ve akabinde eğitimci belgeleriniz, başarı belgelerinizi size takdim edildi. Biz sizi aramızda görmekten çok mutlu olacağız. Sizi ve daha sizin gibi nicelerini… Biz kurum olarak bir eğitim semineri hazırlıyoruz. Sizin müsaitlik durumunuza göre çizelgelerimizi belirleyelim isterim. Okul durumunuzdan dolayı online sistem olarak ayarlayabiliriz. Eğer okulunuzun olduğu şehir de mümkün olursa yüz yüze eğitim de yapılabilir.’’ ‘‘Ben öncelikle size çok teşekkür ederim iltifatlarınız için. Bunları duymak hele ki sizin gibi değerli birisinden duymak bana onur verdi. Uzun zamandır birçok eğitimler aldım. Çalıştım çabaladım. Yazmaya her zaman devam edeceğim. Eğitmenlik benim için daha da başka olacak. Bunun için sabırsızlanıyorum. Haftaya üniversiteler açılıyor. Bu hafta içi Samsun’a dönüş yapacağım. Eğer sizin içinde bir sorun olmazsa ders çizelgesine göre bir program ayarlayabiliriz.’’ ‘‘Ah! Tabi ki… Bu seminerimiz 4 hafta sürecek. Online şekilde ilerleyecek. Ben size mail atarım. Her detayı beraber inceleriz. Sizin gelemediğiniz yerlerde ben ya da diğer arkadaşlarım yardımcı olur hiç problem değil.’’ Süreyya Hanım ile kahvelerimizi yudumlarken sohbetimize devam ettik uzun uzun. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Zaten en keyifli zamanlarda su gibi akar geçer zaman… Süreyya Hanım eğitmenlikle ilgili engin bilgilerini paylaştı benimle. Biraz kitaplardan biraz yazılardan konuştuk. Hayattan, kuşlardan, kahvelerden, ağaçlardan… ‘‘Keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ederim.’’ ‘‘Ben teşekkür ederim. İnsanın konuşmaya da ihtiyacı oluyor. Her zaman beklerim sizi bir kahve içmeye, bir kitap konuşmaya.’’ ‘‘Seve seve geleceğim’’ dedim gülümseyerek. ‘‘Görüşmek üzere o halde.’’ ‘‘Görüşmek üzere Papatya Hanım.’’ Güzel geçen bu görüşmeden sonra eve yürüyerek gitmek istedim. Hafif esen rüzgârla beraber tuttum evin yolunu. Bu güzel haberi anneme vermek için sabırsızlanıyordum. Eve gidince hemen ablamı da aramalıydım. Mis gibi havayı içime çekip gökyüzüne baktım. Sonra ağaçlara, yapraklara, insanlara, hayvanlara, çiçeklere… Rüzgârın saçlarımı dalgalandırmasına izin verdim. Ah Eylül, çok güzelsin. Yürümeyi çok seviyorum. İnsan terapi almak istiyorsa dışarı çıkıp yürüyüş yapmalı. Bir de deniz kıyısını unutmamalı… Dışarıyı izlemeye o kadar dalmışım ki elimde çalan telefonu hiç fark etmemişim. Arama kayıtlarına girip arayana baktım. Arayan Neva’ydı. Neva benim üniversiteden arkadaşımdı. Bu sene onunla birlikte eve çıkmıştık. Büyük ihtimalle ne zaman yola çıkacağımızı soracaktı. Aramasına hemen dönüş yaptım. ‘‘ Canım, beni aramışsın.’’ ‘‘Aradım ama açmadın. Ne yapıyorsun diye bakayım dedim.’’ ‘‘ Eve gidiyorum. Şimdi Süreyya Hanım ile görüştüm. Artık karşınızda yazar eğitmen Papatya Aysal duruyor.’’ Sevinçten gülüyordum. ‘‘Sonunda başardın. Tebrikler canım. Çok sevindim.’’ ‘‘Sağ ol bebek. Akşam sana yazacaktım ben de aradığın iyi oldu. Ne zaman yola çıkarız diye soracaktım.’’ ‘‘ Ben de onun için aramıştım seni. Cuma günü geçerim ben. Hafta sonu da eşyaları yerleştiririz, alışveriş yaparız, vakit geçiririz diye düşündüm. Sen ne dersin?’’ Bana kalsa ben çoktan gitmiştim. Çünkü orada deniz var. Çok aşığım denize çok. ‘‘Anlaştık o zaman. Bizimkilerle konuşayım yazarım sana. Ben eve yaklaştım. Biraz dinleneyim. Görüşürüz.’’ Telefon görüşmesi bittikten on dakika sonra eve gelmiştim bende. Anneme kocaman sarıldım. Müjdeyi duyunca çok sevindi. Hiç beklemeden ablamı da arayıp haberi verdim. Kuşlar gibi uçmak istiyordum. Ama kanatlarım yoktu maalesef. Mutfaktan gelen mis gibi kek kokusu jet hızıyla mutfağa gitmem için yeterliydi. Annem yine döktürmüştü. Börekler, kekler, kurabiyeler, kısırlar… Bir dilim kekten alırken anneme dönüp ‘‘ Anneciğim, Neva ile görüştüm. Cuma günü geçecekmiş. Biz de Cuma günü mü gitsek?’’ diye sordum. ‘‘ Olur kızım. Ben konuşurum babanla. Sen de sağda solda eşya unutma. Lazım olan ne varsa iyice bak. Uzak yer. Ha denince gelinmez gidilmez. Okulun bir bitse de gitmesen uzaklara artık.’’ Isırdığım kek dilimini yutkunurken annemin son cümlesi beni üzdü. Sanırım biz ne kadar büyürsek büyüyelim annelerimizin gözünde hep küçük çocuk olarak kalacağız. ‘‘ Anne yapma ama böyle. Hem ben kocaya gidince ne yapacaksın?’’ ortamı biraz neşelendirmek istemiştim. ‘‘Aman geç kaldın kızım. Sen de ablan gibi git uzaklara. Aman ne yapıyorsanız yapın. Nereye gidiyorsanız gidin. Ben bulaşıkları yıkayacağım.’’ Canım annem benim. Annemin yanağına bir öpücük kondurup odama doğru gittim. Unuttuğum çamaşır makinasını çalıştırıp aşağıya indim. Annemin keklerinden birkaç dilim alıp fincana da çayımı koydum. Bordo ve taş rengi koltuk takımının bordo olanına oturdum. Televizyonu açıp kanalları gezmeye başladım. Türk filminin olduğu bir kanalda durup kumandayı sehpanın üzerine bırakıp koltuğa uzandım. Okul başlayınca bu rahatlığı özleyeceğim. O yüzden vaktimi dolu dolu geçirmeliyim. Annemim mutfaktan gelen çatal kaşık seslerini bastırmak için televizyonun sesini biraz daha açıp kendimi filme kaptırdım.
|
0% |