Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm Bir peri masalı gibi Aklım gülüşümü öpüşünde parmaklarım saçlarında

@papatyakadin

‘’Teşekkür ederim’’ dedi prenses mahcup bir şekilde. ‘‘Siz kusura bakmayın’’ diye karşılık verdi prens.

Prenses bembeyaz at arabasına binip giderken arkasından baktı öylece prens.

Prenses görkemli sarayına geldiği vakit hemen bahçeye koştu. Bir an evvel aldığı papatyaları bahçeye dikmek istiyordu. Bahçıvanla beraber koyuldular işe. Toprak çantalarına kaydı gözleri. Çiçekçiden aldığı taze topraklar… Bir tanesini aldı eline kenara koydu. Papatyalardan kırmızı olanları seçti. Bahçıvanın yardımıyla beraber toprağı serdiler. Papatyaları alıp toprağa gömdüler. Narin elleriyle incitmeden yüzündeki tebessümle, sevgiyle papatyayı toprağına tutunabilmesi için dikti. ‘‘Prensesim, çiçeklerin can suyunu vermemiz gerekiyor.’’ Bahçıvana gülümsedi.

Çok mutluydu prenses. İçi içine sığmıyordu. Papatyanın yapraklarını okşadı. Fısıldadı sonra: ‘‘Sen artık toprağına kavuştun. Ömrün boyunca Toprağından ayrılma. Büyü, aç yapraklarını kıskansın herkes.’’ Toprağa dokundu güzel parmakları ve sonra toprağa fısıldadı: ‘‘ Papatyanın yaşam kaynağı. Hiç kuruma, kuraklar uzak dursun. Papatya sana tutundukça sımsıkı sar onu.’’

Bahçıvanın getirdiği su ile çiçeklerin toprağa tutunabilmesi için can suyunu verdiler. Bahçe bir sürü papatya ile dolmuştu. Bahçe cennet bahçesi olmuştu.

Bunca olup biteni izleyen prens büyülenmişti adeta. Prensese âşık olmuştu. Onunla konuşmak için can atıyordu. Çok geçmeden prenses gördü prensi. Çok şaşırmıştı. Sarayın kapısına doğru yürüyüp prensin yanına vardı.

‘‘Siz ne arıyorsunuz burada?’’

‘‘Şey, papatya getirdim size.’’

‘‘Teşekkür ederim.’’

‘‘Bir de galiba âşık oldum ben size.’’

Prenses kalbinin pıt pıt atmasıyla az önce fısıldadığı papatyaya baktı. Gülümseyerek uzaklaştı oradan…

 

 

4. Bölüm

Bir peri masalı gibi

Aklım gülüşümü öpüşünde parmaklarım saçlarında

 

Masadaki arkadaşları daha fazla bekletmemek için yürümeye devam ettik. Yürürken sohbet etmeye de devam ediyorduk. Bizimkilere yaklaştıkça hepsi bize doğru dönmüş meraklı gözlerle bakıyorlardı. Bugün öylesine güzeldi ki anlatmam size. Hiç beklemediğim bir an da, hesapta yokken çıkmıştı karşıma.

Masaya gelince herkes bize bakıyordu. Yerlerimize oturduk. Birbirimizin gözlerine bakıyorduk. Isınmıştım ona. Herkes bir şansı hak eder. Bu şansı ona vermek istiyorum. Bu güzel başlangıçlara ikimizin de ihtiyacı vardı belki de…

‘‘E, sizden bir cevap bekliyoruz. Sonucu neye bağladınız?’’ Merakından çatlayacaktı bizimki. Gülümsedim. Toprak’ın gözleri ben de benim gözlerim ondaydı. Sanki benden onay almak istiyordu. Sorar gibi bakıyordu gözleri. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan cevap verdim:

‘‘Birbirimizi daha yakından tanımaya karar verdik’’

Gülümsemesi büyüdü. Gözlerinin içi parlıyordu adeta. Sevinmişti. Sadece o değil arkadaşları da destekliyordu.

‘‘Oooo… Hayırlı olsun diyelim o zaman.’’

‘‘Hayırlı olsun inşallah.’’

‘‘Hayırlı olsun.’’

Herkes iyi dileklerini sunuyordu. Güzel bir ortam, güzel bir akşamdı. Bir papatyayı toprağa ekmişlerdi sanki. Papatya toprağa tutunmaya başlamıştı. Büyüyecek, açacak çok güzel bir çiçek bahçesi olacaktı toprakta. Toprak heyecanlı, papatyalar onu güzelleştirecek diye. Papatya heyecanlı toprakta açıp hayat bulacağı için. Toprak mutlu kızıl papatyasını bulduğu için. Papatya mutlu yaşam kaynağını bulduğu için. Tıpkı bir peri masalı gibi…

Çaylarımızı içtikten sonra artık kalmamız gerektiğini saate bakınca fark etmiştik.

‘‘Gideceğiniz yere kadar bırakayım sizi. Yurtta mı kalıyorsunuz?’’ diye sordu Toprak.

‘‘Yok. Bu sene eve çıktık. Evde kalıyoruz. Yakın zaten buraya, gideriz biz’’ dedim.

‘‘Bu saatte yalnız gitmeyin eşlik edeyim ben size.’’

Toprak’ın teklifini reddetmedim. Birlikte sahilden çıktık. Yan yana yürüyorduk. Sohbetimiz oldukça iyiydi. Eve giden yollar uzasın istedim o an… Meydana kadar gelmiştik çoktan. Sadece gezmek için çıktığımız bu evden şimdi yeni biriyle tanışmanın heyecanıyla girecektim. Hayat gerçekten sürprizle dolu.

‘‘Geldik. Ev ileride zaten. Teşekkür ederim’’ dedim yönümü Toprak’a çevirerek.

‘‘Ne demek. Buna alışman gerekecek.’’

‘‘Bak sen’’

‘‘Artık geçelim mi eve?’’ Neva’nın sorusu üzerine başımı onu onaylarcasına salladım.

‘‘Şey, biz nasıl konuşacağız?’’ diye sorunca Toprak, bir an duraksadım. Doğru söylüyordu. Bundan sonra hep konuşacaktık. Birbirimize telefon numaralarımız verdikten sonra Toprak’ı meydanda bırakarak eve geçtik. Salona geçip oturduğumda bu akşam olan biteni düşünüyordum. Resmen bir rüya gibiydi. Benim bir sevgilim vardı artık. Sevebileceğim birisi vardı. Beni sevecek birisi… İçim içime sığmıyordu. Çok mutluydum. Telefonumu elime aldım. Rehbere girip kişiler listesinde kayıtlı adına baktım. Ben daha geçenlerde sesini dinliyordum. Şimdi ise ismi rehberimdeydi. Parmaklarım isminin üzerinde dolaştı. Toprak diye mırıldandım ismini.

‘‘Makyajını silmeyecek misin âşık?’’

‘‘Silece-,’’ diyecekken telefonum çalmaya başladı. Neva’ya vereceğim cevap yarıda kalmıştı. Ekranda Toprak yazıyordu. ‘‘Ay! Beni arıyor’’ dedim heyecanla olduğum yerde doğrularak. Neva bana gülüyordu. Sesimi toparlayarak aramayı cevaplandırdım.

‘‘Efendim!’’ bugün bu kadar heyecan bana çok fazlaydı.

‘‘ Eve geçmeden seni bir kere görmek istedim. Cama çıksan olur mu diyecektim.’

‘‘Olur, tabii.’’ Ya görüyor musunuz beni görüp eve öyle gitmek istemiş. Pencereye yanaştım. Beyaz tülü sıyırıp camdan dışarıya nerede olduğuna bakındım. Sokağın başında nerede olduğumu arıyordu. Yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Yukarıya doğru bakmasını söyledim el sallarken. Ve beni görmüştü. Beş dakika kadar konuştuktan sonra eve doğru gitmeye başlamıştı. Gözden kaybolana kadar izledim onu. Biz de telefonu kapatıp mesajlaşmaya başlamıştık.

‘‘İyi ki girdin hayatıma Papatya.’’

‘‘İyi ki sen de girdin hayatıma.’’

Ağzım kulaklarım da bakıyordum mesaj ekranına. Bundan birkaç saat öncesine kadar hayatımda kimse yoktu. Bu akşamın sadece sahilde bir gezinti olacağını hayal ederken hayatıma birini aldım. Ve şimdi onunla konuşuyorum. Hayatımda geçirdiğim en heyecanlı en telaşlı en güzel akşamdı. Sahilde yürüdüğümüz anı düşündüm. Ellerim titriyordu resmen. Toprak’a ‘‘ Bak ben çok kıskancım baştan söyleyeyim sonra mırın kırın etme bana’’ demiştim gülerek. O da gülmüştü. Sorun olmayacağını seven insanın kıskanç olacağını kendisinin de kıskanç olduğunu söylemişti. Çok güzel çok özel bir akşamdı.

‘‘Biliyor musun ben seni asla bırakmayacağım. Ömrümün sonuna kadar seveceğim seni bana vermezlerse de kaçırırım.’’

Ooo! Yavaş gel yavrum. İlk akşamdan ne kaçırması ya. Deli bu çocuk.

‘‘Yavaş gel ne kaçırması dur bismillah yeni tanıştık daha’’ gülücük işaretini de cümlenin sonunda yerleştirip gönderdim.

‘‘Seni bulmuşken kaybetmek istemem.’’ Ve ekledi sonra. ‘‘Sonum ol sonsuzluğum ol.’’

‘‘Kaybetmezsin inşallah…’’

Saatin epey geç olduğunu sağ üst köşeye bakınca fark ettim. Sabah erken kalkmam gerekiyordu ve saat çok geçti. Toprak’a iyi geceler mesajı yazdım.

 

Makyajımı temizledim. Üzerimi değiştirip kırmızı pijamalarımı giydim. Dişlerimi fırçaladım, nemlendiricimi de bir güzel sürdüm. Saçlarımı taradım. Artık yatmak için hazırdım. Ranzanın üst katına çıkıp papatya desenli pikeyi üstüme çektim. O kadar huzurluydum ki bunun ömrümün sonuna kadar olması için dua ettim rabbime.

 

Okul maratonu başlamış, dersleri işliyorduk. Toprakla konuşmalarımız devam ediyordu. Günden güne daha iyi oluyordu aramız. Ben daha da âşık oluyordum ona. Halimden mutluydum. Bugün öğleye kadar dersimiz vardı. Öğleden sonra Toprak’la buluşacaktık. O da en az benim kadar mutluydu. Gözlerinin içinin gülmesinden anlıyordum. Sınıftaki yakın arkadaşlarıma bahsetmiştim ondan. Herkes bizi birbirimize yakıştırıyordu. Yakışıyoruz gerçekten de…

On dakika ara vererek iki saat Çocuk Edebiyatı dersimizi tamamladık. Yine muhteşem geçti zaman. Seçtiğim bölüme aşığım resmen. Bana kalsa akşama kadar burada derste kalırım. Öyle seviyorum. Ders bittikten sonra arkadaşlarla beraber yemek yemeğe üst kata çıktık. Çok sıra olmaması benim için iyiydi. Hepimiz yemeklerimizi alıp masaya geçtik. Bir yandan bu senenin son sene olması beni üzüyordu. Keşke üniversiteler ölümsüz olsa… Çok mu abarttım acaba? Sanki biraz öyle oldu. Yok, vazgeçtim olmasın çünkü ömrümün sonuna kadar okursam öğretmen olamam, mesleğimi yapamam. Her güzel şeyin bitişi diğer güzel şeylerin başlangıcıdır. Evet, böyle düşünmek daha güzel oldu.

Yemeklerimiz bittikten sonra Toprak’tan gelen mesaja bakıyordum.

‘‘Bitti mi dersin?’’

‘‘Evet.’’

‘‘Seni almaya geliyorum o zaman. Birlikte vakit geçiririz.’’

‘‘Peki, çıkışta bekliyorum seni.’’

Gülümseyerek kapattım mesaj ekranımı. Elimizde ki, tabldotları diğer tabldotların üzerine koyduk. Lavaboya gidip ellerimizi yıkadıktan sonra aynada kendime baktım. Gayet iyi görünüyordum. Saçlarımı toplamamıştım yine. Rüzgârda savrulması çok hoşuma gidiyordu.

‘‘ Nasıl gidiyor ev hayatı?’’ arkamı döndüğümde sesin Buğlem’e ait olduğunu anladım.

‘‘Yemekte yoktun. Ben de seni yurda gittin zannetmiştim. İyi gidiyor şimdilik. Bakalım hayırlısı.’’

‘‘ Aşağıdaydım canım ondan. İyi bakalım iyi gidiyorsa ne mutlu kanki ama bence keşke yurtta kalsaydın. O kız sana iyi gelmeyecek. Yani aranızda geçen sorunları hepimiz biliyoruz,’’ dedi kızlara da bakarak. Kızlarda onay verircesine başını salladı.

‘‘Yanlış anlama ben seni seviyorum. Değer verdiğim bir arkadaşımsın. Üzülmeni istemem.’’

‘‘Ne bileyim Buğlem ya. Olur öyle kırgınlıklar dedim kendi kendime. Umarım o da aynı hataları tekrar yapmaz.’’

‘‘Umarım. Ama sen yine de ne zaman ihtiyacın olursa burada olduğumuzu bil.’’

‘‘Ya, çok teşekkür ederim.’’

Tüm samimiyetimle gülümseyip sarıldım ona. İnsanın böyle güzel arkadaşları olması çok güzeldi. ‘‘Panayırı gezelim mi o zaman? Hem bir şeyler bakarız. Oradan gezeriz. Nasılsa vaktimiz var,’’ diyen Alin’e dönüp ‘‘Ya kusura bakmazsanız Toprak beni almaya gelecek. Ona söz vermiştim ben. Sonra gezsek olur mu?’’ biraz mahcup bir ifadeyle sordum. Benim arkadaşlarım çok anlayışlı olduğu için bana gönül koymadılar. ‘‘Ne kusuru kız… Git tabi. Vakit geçirmezseniz birbirinizi nasıl tanıyacaksınız? Çok gerekirse arada kaçırırız seni’’ Alin’e teşekkür ettikten sonra lavabodan çıktık. Merdivenlere doğru yürümeye başladık.

Merdivenleri inerken Toprak’ın lacivert arabasını okul kapısının önünde gördüm. Dışarısı çok güzeldi. Gelmiş, beni bekliyordu. Kızlarla öpüşüp vedalaştıktan sonra Toprak’ı daha fazla bekletmeden yanına gittim.

Bir sevgilim vardı ve arabasıyla okulun önüne gelip beni alıyordu. Çok güzel bir histi aslında. Demek ki insan sabırla bekleyince geliyormuş beklenen.

‘‘Çok beklettim mi?’’ diye sordum biraz mahcup bir edayla.

‘‘Yo, yeni geldim ben de. Hem söz konusu sensen çok ta beklerim.’’

‘‘Utandırıyorsun beni ama…’’ yanaklarım kızarmış mıydı acaba? Eminim saçlarımla yanaklarım aynı renkteydi.

‘‘Utanma. Alış buna. Bundan sonra benden hep böyle sözler duyacaksın.’’

‘‘Teşekkür ederim.’’

‘‘Hadi, bin arabaya. Sahile gidelim.’’ Başımla onay verip yürümeye başladım. Toprak önümden geçip arabanın kapısını açtı. Ben koltuğa oturduktan sonra kapıyı kapatıp kendisi de şoför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp önce sola döndük. Az ileriden sağa dönüp sahile sürdü arabayı. Deniz görünüyordu karşımızda. Maviyi görür görmez içime huzur doluyor. Pencereyi açıp havanın içeri girmesine izin verdim. Mis gibi esiyordu hava. Denizin kokusunu içime çekiyordum. Bir tur attıktan sonra Toprak, sahilin biraz ilerisinde bir ağacın altına önümüz denize dönük şekilde arabayı park etti. Muhteşem bir manzara vardı karşımda. İnsan büyüleniyordu adeta.

‘‘‘Denizi çok mu seviyorsun?’’

‘‘Hı hı, sevilmez mi deniz?’’

‘‘Sevilir tabi.’’ Birlikte denizi seyrettik bir süre. Derin bir iç çektikten sonra bana doğru yönünü çevirip konuşmaya başladı.

‘‘ Biliyor musun sen hayatıma girdiğinden beri bir başka huzurluyum. İçimdeki hissi nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama bana çok iyi geliyorsun. Seni hiç kaybetmek istemiyorum. Hep kalbimde kal.’’

‘‘Sen de’’ dedim gülümseyerek ve devam ettim. ‘‘Sen de bana çok iyi geldin. İyi ki geldin.’’

‘‘ Ya ben istiyorum ki ciddi bir ilişkim olsun. Seveyim, sevileyim. Öyle üç beş günlük ilişkiler istemiyorum. Heves bitince değil nefes bitince bile o aşk kalbimden hiç silinmesin. Öyle bir sevda olsun ki hiçbir şey bu sevdayı yaşamaya engel olamasın. Evlenelim, şirin bir yuvamız olsun. Birlikte yaşayalım, birlikte yaşlanalım. Bilmiyorum çok mu şey istiyorum ama ben ömürlük sevda istiyorum. Seni ömürlük sevmek istiyorum.’’

‘‘Rabbim nasip ettikçe ben hep seni seveceğim. Sen kalbinden söküp atmazsan ben ömrüm boyunca kalbinde kalırım. Ömürlüğünde, ahiretliğin de olurum…’’

Gözlerimi gözlerinden çevirip denize doğru bakmaya başladım. Gülümsüyordum. Hem yüzüm hem kalbim gülümsüyordu.

‘‘Bir güler misin?’’

Başımı ona doğru çevirdim sorduğu sorunun şaşkınlığıyla. ‘‘Güleyim mi ?’’ dedim. ‘‘Evet,’’ dedi. ‘‘Güler misin?’’

Anlamamıştım neden böyle söylediğini. Gülüşümü seyretmek istemişti her halde. Güldüm. Gülümsedim…

Dudak kıvrımımla yanağımın arasına bir öpücük kondurdu. ‘‘Gülüşünden öptüm’’ dedi dudakları.

‘‘Gülüşünden öptüm’’

‘‘Gülüşünden öptüm’’

‘‘Gülüşünden öptüm’’

Sol elimi dudak kıvrımıma doğru getirdim. Onun öptüğü yere. Beni gülüşümden öpen adama baktım hayranlıkla. Omuzlarını silkti bana bakıp. Bir kadının gülüşünden öpmek sevdanın kaçıncı seviyesiydi? Şimdi bu adama gönül vermemek olur mu hiç? Kaç adam sevdiği kadının gülüşünden öperdi ki? Bir kere daha onu sevmekle doğru yolda olduğumu anladım.

Mutluluk, sevinç, heyecan kalbimin dört tarafını sarmış beyaz bulutların arasında dolanıyormuş gibi hissediyordum. Sevilmenin tadını çıkarıyordum. Bunca zaman beklediğim bu olsa gerekti.

Bir peri masalındaydım resmen. Prenses prensine kavuşmuş o büyülü aşkını yaşıyordu.

Telefonunu cebinden çıkarıp internet sitesine girdi. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Önce ekran kilidini açtı. Sonra internet sitesine girdi. Biraz gezindikten sonra bir şarkı açtı. Telefonunu arabanın önündeki telefon tutucuya yerleştirdi.

Hiç beklemediğim bir hareketle başını dizlerime yasladı. Sanırım bugün beni kalpten götürmeye niyetliydi. Evet, evet kesin niyetliydi.

‘‘Bir ömür dizinde dinlensem olur mu?’’ dedi. ‘‘ olur’’ dedim.

Gözlerim dizlerimde yatan adamın saçlarında geziniyordu. O an ne yapacağımı bilemeden bir süre bekledim. Tereddüt ederek elimi kaldırdım saçlarına doğru uzattım. Dokunamadım… Sevdiğin adam senin gülüşünden öpmüş sense saçlarına mı dokunamayacaktın Papatya? Elimi tekrar uzattım. Yavaşça parmaklarımı saçlarının arasında gezinmeye bıraktım. Yumuşacık siyah saçlarına… Bir adamın saçlarını okşamak insanın ruhuna bu kadar nasıl iyi gelebiliyordu?

Bu yaşadığım anı ölümsüzleştirmek istiyordum. Bu an bitmesin, zamanı durdurayım akıp geçmesin istiyordum. Tam şu an onun beni gülüşümden öptüğü benim onun saçlarını okşadığım an… Lütfen zaman dur!

Aklım gülüşümü öpüşünde parmaklarım saçlarında… Dakikalardır bu şekilde duruyorduk. Tam anlamıyla huzurdu.

Dizlerimde ki hareketlilikten Toprak’ın başını kaldırışını fark ettim. Telefona uzandı çalan şarkı bitmişti. Muhtemelen yeni bir şarkı açacaktı. Ben de eğildim ona doğru. Gözleri şarkılarda geziniyordu. Çok uzun sürmeden bir şarkı seçti ve çalmaya başladı. Şarkının melodisi çok güzeldi. Kulağa çok hoş geliyordu. Naif bir melodi kulaklarımda dolaşıyordu.

Dinledikçe şarkıyı hoşuma gitmeye başlamıştı. Şarkının sözlerine o kadar odaklanmıştım ki Toprak’ın bana baktığını fark etmemiştim. ‘‘Bu şarkı… Çok güzel…’’

‘‘Çok mu beğendin?’’

‘‘Evet, kim söylüyor bunu?’’ telefona eğilip şarkıyı söyleyen kişiye baktım. Uğur Çakır yazıyordu. ‘‘Gerçeğim’’ şarkının adıydı. Gözlerimi kapatıp şarkının sözlerine bıraktım kendimi.

 

Her zaman karşına çıkmıyor doğru insan

Ben seni bulduğuma çok sevindim

Yıllarca yalancı, sevdalar şansıma

Gerçeğim olduğuna çok sevindim

 

Bekledik ama değdi

Hatırla ne günlerdi

Sen tutunca ellerimi

Kader bize boyun eğdi

 

Demek öyle senin de

Parmağın var bu işte

Yüzüme vurur güneş

Aklıma gelişinle

 

Ben seni başıma taç ömrüme eş

Sensiz alamıyorken ah bir nefes

Sanma sakın bu geçici bir heves

Bu en güzel hediye

Kimse vermedi bana bu değeri

Bilseler ah ne güzel yüreği

Hoş geldin evimin direği

Kurul hadi başköşeye

 

Şu sözlerin güzelliğine bakar mısınız? Melodinin verdiği huzur. Bir annenin bebeğini huzurla uyuması için söylediği ninni gibi. Öylesi huzur veren öylesi ruhu dindiren… Sanki bir akşamüstü esen yel gibi öyle hafif öyle anlamlı… Âşık oldum şarkıya. Tekrar açtık tekrar dinledik. Dinledikçe dinleyesim geliyordu.

‘‘Sen baya sevdin bu şarkıyı.’’

‘‘Bu şarkı bizim şarkımız olsun mu?’’ dedim bir anda.

‘‘Olsun güzelim.’’

‘‘Olsun sevgilim.’’

Bizim bir şarkımız vardı artık. Bu aşkın bir şarkısı vardı… Şarkıyı defalarca başa alıp defalarca dinledik.

‘‘Seni bizim diğer arkadaşlarla tanıştırmak istiyorum. Gittiğim kafeye götüreyim diyorum. Nereye gidiyorum, kimlerle vakit geçiriyorum bil. Onlarda seni bilsin. Aramızda gizli saklı saklı bir şey kalmasın. Ne dersin?’’

‘‘Şimdi mi?’’

‘‘Sen ne zaman istersen güzelim.’’

‘‘Yarın diyelim o zaman.’’

‘‘Anlaştık. Yarın bana bir saatini ayır. Beraber film falan izleriz. Akşam da kafeye geçeriz.’’

‘‘Tamam, o zaman.’’

‘‘Seninle yapmak istediğim o kadar çok şey var ki hepsi hemen olsun istiyorum.’’

‘‘Zamanla olur hepsi. Çok acele etme. Yavaş yavaş tadını çıkararak yaşayalım her şeyi.’

‘‘Seni seviyorum.’’

‘‘Ben de… Ben de seni seviyorum.’’ Bizim şarkımızı ortadaki işarete tıklayarak tekrar açtım. Gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmıyordum. Karşımızda denizin dalgaları, kulaklarımızda şarkımız… ‘‘Gerçeğim olduğuna çok sevindim…’

 

Akşamüstü Toprak beni eve bıraktı. Eve girince hemen cama yönelip perdeyi araladım. Benim eve girdiğimi görmeden gitmek istememişti. Camdan beni görecek ona el sallayacağım sonra gidecekti. Gülen gözleriyle öyle yukarıya bakıyordu. El salladım gülümseyerek. Parmaklarına kondurduğu öpücüğü yakala der gibi gönderdi bana. Ben de tutup öpücüğüne karşılık verdim. Derin bir nefes alıp arabası gözden kaybolana kadar seyredip içeri geçtim. Bu kadar güzel gülünmez be zalimin çocuğu…

Neva biraz keyifsizce yanıma geldi. Rengi soluk görünüyordu. Ben sabah çıkarken bir şeyi yoktu. Pek konuşmuyordu da. Bir tuhaflık vardı.

‘‘İyi misin? Keyifsiz görünüyorsun’’ diye sordum. ‘‘Başım ağrıyor biraz’’ dedi. ‘‘Ağrı kesici var mıydı evde yoksa alıp geleyim.’’

‘‘Ben ineceğim şimdi’’ dedi kot ceketini üstüne alarak. Yengem ile Mısra geldiler. Valizlere yardım edeceğim.’’

‘‘Tamamdır. Ben de ortalığı topluyorum o halde,’’ dedim. Neva aşağı inerken ben de bizim şarkımızı açmış bir yandan şarkıyı dinliyor bir yandan ortalığı topluyordum. Kapının sesiyle konuşma sesleri aynı anda gelince geldiklerini anladım. Neva misafirlerle beni tanıştırdıktan sonra salona geçip çaylarımızı içtik. Hoş beş muhabbetlerden sonra Mısra’nın annesi gitmişti. Biz üçümüz baş başa kalmıştık.

Neva yarın ne yapacağımı sormuştu. Toprak’la buluşacağımı söyleyince sanki bozulur gibi oldu. Buna bozulacak değildi herhalde. Toprak benim sevgilim ve tabii ki onunla buluşacaktım. Belki de ben yanlış anlıyordum bilemiyordum. Mısra ve Neva sohbet etmeye başlayınca ben de masama geçtim. Papatyalarımı kokladım. Her yaprağını tek tek sevdim. Telefonumu masaya koyup şarkımızı açtım. Pencere kenarında papatyaları severken şarkımızı dinlemek… Bu aşk ne kadar güzel bir şey böyle…

Bir peri masalı gibi.

Loading...
0%