Yeni Üyelik
19.
Bölüm

11.Bölüm "Suçlu" Part I

@parla.den

Karavanın kapısında dikilmiş, titreyen Alara’ya bakıyordum.

"Alara, noldu?" Alara'yı kollarından kavradım. Karavandan inmesine yardım ettim. Konuşamıyor ağlıyordu. Gözlerime bakması için uğraşıyor, ne olduğunu soruyor ve kollarından sarsıyordum. Demir karavana girmişti. Ben de Alara'yı bırakıp Demir'in ardından karavana daldım. Kerem, yüzüstü yerde yatıyordu. Kafasından akan oluk oluk kan, ellerini ve çıplak gövdesini sarmıştı. Hala akmaya devam ediyordu.

Kafasına vurduğunu düşündüğüm kanlı bir dekoratif taş parçası vardı. Dağılmış yatağın yanındaki komidinin üzerinde taşı sergileyen ayaklar kalmıştı.

Kerem düşerken kanlı elleriyle masaya tutunmaya çalışmış ancak bilincini açık tutmayı başaramamıştı. Mutfak avuçlarını kaplamış kanla sıvanmıştı.

Bunu Alara yapmıştı. Karavandaki ağır kan kokusu midemi bulandırıyordu. Sadece benim değil, Demir'in kini de bulandırmış olmalıydı ki Kerem'e bakamıyor, derin nefesler alıp veriyordu.

"Demir.. Çıkalım." Kolundan çekiştiriyordum ancak benimle gelmiyordu.

"Demir.." Kafamı önüne eğip yüzüne baktığımda kızarmış gözler gördüm. Hemen gözlerini kapatıp kafasını çevirdi.

"Beni kan tutuyor da.. Çık sen, Alara'nın temizlenmesine yardım et. Ben gelene kadar tuvaletten çıkmayın." Demir'in dediklerini yaptım. Ellerim titriyordu. Korkuyordum. Ölüden mi, kıpkırmızı gözlerden mi emin değildim ama korkuyordum. Dağılamazdım. Alara'yı toparlamalıydım. Titreye titreye de olsa onu sarmalayıp tuvalete götürdüm.

"Yüzünü silelim.." Gördüklerim, gözümün önünden gitmiyordu. Koku, burnumdan silinmeyecek gibiydi.

"Mira.." Alara güçlükle kusmuğunu tuvalete yetiştirdi. Saçlarını tuttum. Çömelip içinde ne varsa çıkardı. Ağlamaya devam etti.

"Ambulans.. çağırdık mı?"

"Demir ilgileniyor." diyebildim. Kerem'in çoktan öldüğünü düşünmeden edemiyordum. Neden ona bunu yapmıştı bilmiyordum ama.. Kerem'in suçlu olduğuna emindim. Alara böyle bir şey yapmazdı. Yapamazdı. Zorunda kalmış olmalıydı.

Alara, ağlamayı kesip sessizce tuvaletin başında oturmaya başladı. Kapı tıklatıldı.

"Mira." Demir'di. Kapıyı açtım.

"Karavanı kilitledim. Çok fazla set çalışanı kalmadı. Onlar da çıkınca halledeceğim. O zamana kadar beni arabada beklemenize ihtiyacım var." Gözleri kanlı değildi. Düzelmişti.

"Ambulans çağırdın.. değil mi?" dedi Alara. Demir bana baktı. Gözlerindeki çaresizliği hissedebiliyordum. Tekrar Alara'ya baktı.

"Nabız almadım Alara." Ölmüştü. Alara, onu öldürmüştü. Ağlamaya başladı. Kendine vuruyordu. Ellerini tutup engellemeye çalışıyordum.

"Kıyafetinde kanlar var. Enes'le Melisa görecek. Halini de görecekler.." Kimse görmemeliydi. Ne yapacaktık?

"Görsünler. Katilim ben. Polisi çağırmanız gerekiyor." Kendini savurup duruyor, zarar vermeye çalışıyordu ve tutmakta zorlanıyordum. Demir içeri girdi.

"Alara." Sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Alara. Alara! Zorunda kalmasan, ona vurur muydun?" Kafasını sağa sola salladı.

"Öyleyse, ben halledeceğim. Polis falan çağırmayacağız. Sen iyi olacaksın." dedi. Alara dinlemiyor gibiydi. Demir Alara'nın kafasını elleriyle sardı ve sabit bir şekilde durmasını sağladı. "Gözlerime bak. Alara, gözlerime bak!" Bağırmadan, bağırmıştı ona.

"Şimdi, sakin ol." Aniden sakinleşti. Adrenalinin zorladığı vücudu sakinleşiyordu. Hızlı kesik nefeslerinin kaldırıp indirdiği göğsü, daha doğal bir tempoda hareket etmeye başlamıştı. Bıraktı Demir.

"Çıkarabildiğin kadar çıkar lekeleri. Geliyorum hemen." dedi Demir bana dönüp. Hızla dışarı çıktı.

"Kalk, hadi Alara. " Alara'yı tutup lavabonun önüne getirdim. Ağlamayı da kesmişti. Sakindi. Kağıt mendilleri ıslatıp ıslatıp kurumuş kanı çıkarmaya uğraşıyorduk. Gömleğindekiler belli belirsiz bir hal almıştı ancak.. kotunda kan mı diye sorgulatacak koyu kahve izler vardı.

"Bunu bulabildim." Demir, sweatshirt getirmişti.

"Kerem'in. Hediye etti deriz. Ayrıca seni de reddetti. Böyle söyleyin." Alara büyük soğukkanlılıkla Kerem'in sweatshirtünü gömleğinin üstüne geçirdi. Yüzünü yıkadı. Kızarıklığın dağılmasını bekledik.

"Toparlanınca arabaya gidin." diyip yanımızdan ayrıldı Demir. Soğukkanlılığı beni şaşırtmış ve korkutmuştu. Bir ceset saklayacaktı ve bu konuda oldukça profesyonel davranıyordu.

Kendi kendime yeniden farkındalık kazanıyordum. Alara birini öldürmüştü. Demir ise cesedi saklayacaktı.

Alara toparlandığında gidip arabaya oturduk. Bir süre sonra gruba gelmeleri için mesaj attım.

"Bir güle güle deseydik Kerem'e? Öylece çıkacak mıyız? "dedi Melisa gelirken.

"Kerem çıktı. Otele geçmesi gerekiyormuş." dedim. Ne hızlı yalan uydurmuştum. Sadece 'Kerem çıktı' desem de olurdu. Detay vermeye gerek var mıydı, emin olamadım.

"Hadi ya.." dedi Melisa arabaya binerken. Enes de kendini ön koltuğa attı.

"Demir nerede? Çıkmıyor muyuz?"

"Lavabodaydı. Gelir birazdan."

"Alara, bacağına noldu? Kanamış." Kanayan Alara'nın bacağı değildi. Sadece gözümüzden kaçan bir damla, Kerem'in kanıydı.

"Ben de yara bandı olacaktı.." İyi ki çantamda bir yara bandı taşıyordum. O tek yara bandına sahip olduğuma bu kadar mutlu olacağımı düşünmezdim. Melisa kurumuş kanı silmeyi teklif etmişti ama onu dinlemeden üzerine bandı yapıştırdım.

"Teşekkürler Mira." dedi Alara. Sesi buruktu.

"Alara, noldu? Başaramadın galiba." Gülüyordu Enes. Alara cevap vermedi.

"Köle adını ne koysam.. Karabaş. Yok. Zilli!" Güldü kendi kendine.

"Yok bunlar olmadı." Düşünüyordu.

"Demir nerede kaldı ya?" dedim Melisa. Çok zaman almıştı dönmesi.. Haklı olarak.

"Alara üzerindeki kimin? Gelirken giydiğini hatırlamıyorum." diye sordu Melisa. Alara sanki giydiğini unutmuş gibi üzerindekini inceledi.

"Hatıra olarak verdi.. Kerem." Adını söylemekte zorlanmıştı.

"Geliyor. Sonunda." dedi Melisa. Demir arabaya bindiğinde.

"Kardeşim, kabız mı oldun neredesin?" dedi Enes.

"Setin tuvaletini batırmasaydın." diye ekledi Melisa. Demir güldü. Beklediğimden daha doğal bir şekilde.

"Hemen kaçmamız lazım buradan. Settekiler tuvaleti bana temizletmeden." dedi ve yola koyulduk. Melisa uyuyakalmıştı. Her viraja girdiğimizde kafası sağa sola sallanıyordu. Alara sessizce yolu izliyordu. Demirle dikiz aynasından arada bakışıyor, resmen başımıza gelen şeyin kritiğini yapıyorduk. Kerem'in cansız bedeni gözümün önünden gitmiyordu. Şimdi ne olacaktı? Yokluğu hemen belli olacaktı. O zaman ne yapacaktık? En son da biz görüştük. İlk nerede olduğu sorulacak olan bizlerdik. Alara'ya ne olduğunu sormak istiyordum ancak.. tahmin de edebiliyordum. Tahminim beni korkuttuğu için aynı zamanda öğrenmek istemiyordum.

Demir herkesi evine bıraktı. Ben ve Alara kalmıştık. Alara'nın evinin önündeydik. Durduk. Sessizdik. Demir elindeki telefondan sette grupça çekildiğimiz fotoğraflara bakıyordu. Bunları ne zaman cektiğimizi bile hatırlayamıyordum. Birkaç tane seçip gruba attı. Alev emojisi koydu altına. Fotoğraflardan bazılarında Kerem de vardı. Alara fotoğraflara tepkisizce bakıyordu.

"Telefonunu ver Alara." dedi Demir. Alıp bir şeyler yazdı.

"Senin yazacağın bir şey gibi mi?" dedi gösterip. Birkaç emoji eklemesine yardım ettim. Alara'yı neşesi yerine gelmiş göstermek için çabalıyordu. Mesajı gönderdi. Enes de şen şakrak bir şekilde karşılık verdi.

"Kimseye anlatma Alara. Dinlen. Kendine gel. Yarın uğrayacağım yanına konuşmak için." Tepkisizce birbirlerine bakıyorlardı. Alara bir şey söylemeden indi. Müge teyze, sürekli şehir dışında çalıştığından evde olduğu her gün Alara'yı eve beklerdi. Yoksa bu gece onu alıp götürürdüm. Tek kalmasına izin vermezdim.

"Geldik." dedi Demir. Evime bakıyordum. Farklı biri gibi hissediyordum. Sabah çıkan kız gibi değildim. Hareket edemiyordum. Kapıyı açamıyordum. Uyuşmuş gibi. Sadece evime bakıyordum.

Ben bir suça yardım etmiştim. En azından örtülmesine. Suçluluk duygusunda eşiği kırmıştım. Dolayısıyla artık hissetmiyordum. Televizyon programlarında yaptığı berbat şeyi çarpık bir inançla savunabilen insanları anlıyordum. Haketmişti. Hakettiğine emindim. Emindim, ben de aynısını yapardım. Alara'yı suçlayamazdım. Kimseyi suçlayamazdım. Seri katil soğukkanlılığıyla bize yardım eden Demir'i de suçlayamazdım. Alara, hapse giremezdi.

İşte bu pişkinlik iliklerime kadar işlemişti. Böyle hissetmemeliydim. Polisi aramalıydım, teslim olmalıydık ama yapmayacaktık.

"Mira."

"Hm?"

"Sen bir şey yapmadın. Neyi düşünüyorsun kara kara?" Konuşamıyordum. Avuçlarıma bakıyordum.

"Mira." Derince nefes verdi Demir. Bakışları beni deliyordu. Gözlerimi ondan kaçırıyordum. Arabadan indi ve yolcu koltuğunda yanıma oturdu. Sessizce duruyordu.

"Senin biliyor olmana gerek yok. Yarın Alara'yla da konuşacağım." Duraksadı. Tepki bekliyordu ancak ne tepki vereceğimi bilemiyordum.

"Alara yaptı, ben duydum ve yardım ettim. Hepsi bu kadar.. tabii yakalanırsak.. ki böyle bir şey olmayacak."

"Suçluluk hissetmiyor musun?"

"Alara kendini korudu. Suçluluk duyacak bir şey olduğunu sanmıyorum." Umrunda değildi. Bunu anlayabiliyordum.

"Beni korkutuyorsun." dedim. Başını salladı.

"Anlıyorum." Bir süre sessizce bakıştık. Arabadan indim.

"Mira." Durdum.

"Çantanı unuttun." Çantamı aldım çekiştiriyordum ancak vermiyordu.

"Bugün güzel bir gündü. Eğlendin. Kötü bir şey yaşanmadı. Gülümse." Gülümsedi. Yutkundum. Gülümsememi görmeden beni bırakmayacaktı. Yüzüme buruk bir gülümseme yayıldı.

"Mira!" Annem kapıya çıkmıştı. Bize el sallıyordu. Demir çantamı bırakıp geri el salladı.

"İyi akşamlar Zeynep teyze."

"Demir gidiyor musun? İstersen yemeğe kal."

"Teşekkür ederim. Yorgunum eve geçeyim. Başka bir akşama."

"İnşallah canım. İyi akşamlar. Ablana çok selamlar."

Eve girdim. Annemin sorularını kibarca yanıtlayıp odama çekildim. Uykuya dalana kadar gözyaşlarım dinmedi.

 

Loading...
0%