Yeni Üyelik
20.
Bölüm

11.Bölüm "Suçlu" Part II

@parla.den

Üç gün geçmişti. Meğer Melisa, Kerem'den telefon numarasını almıştı. Ona mesaj atmış, bize de kendisine verdiği cevabı gösteriyordu. Özellikle de Alara'ya. Hava atarmış gibi. Alara cevap vermemeye çalışıyordu. Kerem hakkında hiç konuşmuyorduk ancak Melisa sürekli konuyu açıyordu. Ona cevapları Demir'in yazdığını bilse nasıl hissederdi acaba? Günlerdir Demir, Kerem adına gelen mesajlara cevap veriyordu. Hatta İzmir'de bir hikaye bile paylaşmıştı. Alara'nın halasının durmadan aramasından ve işe dönmesi için mesajlar atıp durmasından bahsediyordu bana. Bir süre sonra telefonu kontrol etmeyi bırakıp denize fırlatacağını söylemişti.

"Niye cevap vermiyorsun Alara? Beni tercih etmesi dokundu mu?" Alara ilk defa tepki gösterip Melisa'ya saldırmıştı. Melisa'nın sandalyesini devirmesiyle kantinde gürültü kopması bir oldu. Biz ayırmaya çalıştıkça insanlar tezahüratlarla Alara'yı yüreklendiriyordu. Rabia ve Yasemin'in keyifle izlediğini, üstüne Melisa'ya tezahürat ettiğini gördüğümde, nasıl biriyle arkadaş olduğumuzu biraz daha iyi anladım.

"Yeter!" Demir onları ayırdı. Alara'yı alıp uzaklaştı.

"Kıskanç." dedi Melisa.

"Arkadaşının hoşlandığı birine de yazmazsın." Ağzımdan çıkıvermişti. Kalabalık şimdi de benim adıma tezahürat ediyordu. Enes beni bahçeye çıkardı.

"Bu kız her zaman böyle miydi?" diyordum.

"Değişti. Rabiaları gördün mü?" dedi beni dürtüp kantini işaret ederek. Melisa'nın yanına oturmuşlardı. Üzerimden bir ürperti geçti.

"Onlara benziyor." dedi Enes.

"Mira?"

"Tolga." Sarıldım.

"Kantinde noldu?"

"Kavga ettik."

"Sen mi? Kimle?"

"Melisa, Alara ve ben."

"Niye?" Bir şey diyemedim.

"Melisa.. yanlış bir şey yaptı Alara'ya. Şimdi de cadılarla konuşuyor. Görmek istemiyorum artık onu." Bana geri sarıldı.

"Anladım. Umarım bir yolunu bulursunuz."

***

Sınıftaydık. Melisa, yerini değiştirmişti. Bu sene geçiş yapanlardan sessiz bir kız gelip oturmuştu Enes'in yanına. Aslı. Bizle de pek konuşmuyordu ancak arada Enes'in soğuk esprilerine ya da hal ve hareketlerine güler gibi olduğunu duyuyordum.

"Haftaya yazılı sınavlardan sonra iki deneme sınavı olacak. Bu sene şimdiye kadar işlediğimiz konulardan olacak sorular. Deneme sıralamanıza göre not yükseltmede insiyatif kullanacağız. O yüzden eksiklerinizi yazılıya hazırlanırken gidermenizi tavsiye ederim. Denemeye de faydası olacaktır. Bu günlük bu kadar. Çıkabilirsiniz." Son dersin matematik olması talihsizlikti, 3 aydır iyi dayanmıştık. Kendimi yerimden kaldıramıyordum. Alara da kalkmaya yeltenmiyor gibiydi.

"Kızlar burada mı kalacaksınız?" Enes nasıl bu kadar hızlı kaynaştıysa, başımızda Aslı'yla bekliyordu. Melisa önümüzden geçti. Bize bakmadan. Kapıda Yasemin'le buluşup gittiklerini gördüm. Dedikodunun kokusunu alıyorlardı tabii. Alara iyi ki masadan başını kaldırmamıştı. Görmesini istemezdim.

"Midemi bulandırıyor."

"Kendi tercihi. Boşverin. Sizi Aslı'yla tanıştırayım. Aslı, Mira ve Alara'yla tanış. Her zaman ölü gibi değillerdir. Sadece bugün.. arkadaş ayrılığı yaşadık." Tokalaştık Aslı'yla. Elimi öyle bir kavradı ki, sıksa kırabilirmiş gibi korktum. Ne güçlüydü. Kendisi sıska olmasa da gözüme pek yapılı da görünmemişti.

"Memnun oldum Aslı. Pek konuşmaya fırsatımız olmadı geldiğinden beri. Nasıl gidiyor? Memnun musun okuldan?"

"Sevmeye başladım." dedi. Enesle bakıştık.

"Alara iyi mi?" diye sordu Aslı başıyla hala masadan kalkmamış olan Alara'yı işaret ederek.

"Melisa'yla tartıştılar. Sinirli biraz." dedim hafifçe Alara'yı dürterken. Alara kalktı. Bir süre tepkisizce duvarı izledi. Eşyalarını toplamasına yardım ediyordum. Enes askıdaki ceketini getirdi ve Alara'yı kaldırıp zorla giydirdi.

"101'e gidelim mi? İster misin Alara?" dedi Enes.

"Yok eve geçmek istiyorum." dedi Alara.

"Ne kadar çok seviyormuşsun Melisa'yı. Kızlar ben bu kadar sevmiyorum sizi ha haberiniz olsun." Gülüyordu Enes.

"Melisa'yı çook sevdiğim falan yok." dedi Alara.

"Kerem için mi üzülüyorsun? Boşver be kızım."

"Hayır." dedi sadece Alara güçlükle.

"Neye üzgünsün öyleyse?" Kerem'i öldürdüğüneydi ancak Enes bunu asla bilemezdi.

"Sen Kerem'den gerçekten hoşlanıyor muydun?" diye sordu Enes biraz ciddi bir ifadeyle. Alara cevap vermedi ve sınıftan çıktı. Biz de ardı sıra çıktık.

"Yoksa sözünden caymaya mı çalışıyorsun?" diye seslendi ardından.

***

Ders çalışmalıydım.. Ders. İçimden 'imdat!' diye haykırmak geliyordu. 3 saattir masadaydım ve aynı konuyu 2 kere okumak zorunda kalmıştım. Neyse ki bir yerlere varıyordum. Soruları çözebilmeye başlamıştım. Uzun sürenin sonunda yine boyun ağrım dayanılmaz hale geldiğinde, bırakmak zorunda kaldım. Masa başında oturup durmak için yaratılmamıştım. Saat on birdi. Bir saat daha soru çözüp uyuyabilirdim. Biraz dinlenip devam etmeye karar verdim. Gece lambamı yakıp kendimi yatağa fırlattım. Gözlerimi dinlendirdiğim esnada derin bir nefes alıp verdim.

Uyandığımda, üzerime yatağımın kenarındaki battaniye örtülmüştü. Annem bakmaya gelmiş olmalıydı. Lambam da açık değildi. Uyuyakalmıştım. Hemen telefonumdan saati kontrol ettim. Sabahın beşiydi.. Neredeyse ezan okunacaktı. Penceremin önünde bir tıkırtı duyunca irkildim. Kalkıp sessizce yatağıma oturdum. Sanırım odama mutfaktaki oklavalardan birini koysam iyi olurdu. Perdemi aralayıp bakmak istiyordum ancak korkuyordum. Duvardaki süse tırmanan biri vardı, sesler buna emin olmamı sağladı. Duvar süsleri Tolga'yla benim odamın arasındaydı ve benim penceremi zorlamadığına göre Tolga'nın odasına girmeye çalışacaktı. Hırsız olabilir miydi? Tolga'nın odasına girdiğim gibi ışığı açtım, ancak yatak boştu ve pencere açıktı... Sessiz bir çığlık ve kalbin teklemesinin ardından hırsızın Tolga'nın kendisi olduğunu fark ettim.

"Mira?" Konuşamamıştım. Sandalyesine oturup sakinleşmeye çalıştım.

"Ödüm patladı Tolga. Hırsız sandım seni ya." dedim.

"Kusura bakma. Su ister misin?" Çalışma masasındaki sürahiyi devirip benim için bir bardak su doldurdu.

"Nereden geliyorsun sabahın bu vaktinde? Buğra'yla mıydınız?"

"Yok, Buğra'yla değildik."

"Neden kapıdan girip çıkmadın öyleyse?" dediğimde duraksadı.

"Anlamadım. Neden Buğra'yla görüşmek için evden gizlice çıkmam gerekiyor?"

"Annem pek sevmiyor ya.. neyse konumuz bu değil. Sen neden böyle girdin eve?" Sessiz kaldı. Gözüme çarpan detayın üzerine gitmeye karar verdim.

"Cebinde ne var? "Girerken beni görünce aceleyle bir şeyleri cebine tıktığı gözümden kaçmamıştı.

"Bir şey yok."

"Sigara mi içiyorsun yoksa?"

"Hayır Mira. Çıkar mısın odamdan? Yorgunum uyuyacağım." dedi deri ceketini çıkarırken.

"İyi peki.." Küçük adımlarla kapıya yaklaşıyordum ancak gözüm ceketindeydi. Pjamasını bulmak için dolabı kurcalarken ceketini kaptığım gibi cebini boşalttım. Küçük haplar yere döküldü. Ceketi kenara fırlattım ve hapları topladım. Tolga sessizce izliyordu.

"Bunlar ne?" Cevap vermedi.

"Bunlar ne Tolga?" Tek avucuma sığdırdığım hapları suratına sallıyordum. Yüz kaslarım çok gerilmişti. Korkuyordum." Tolga iyi olman için ne kadar dua ettim. Şimdi kendi başına bela mi sarıyorsun?"

"Öyle bir şey değil Mira."

"Nasıl bir şey?"

"Uyuşturucu değiller."

"Ne o zaman?" Susuyordu. Susan insanlardan nefret ediyordum.

"Anneme sorayım ne olduklarını." Blöf yapıyordum.

"Şaka gibi ya. Birdiniz iki oldunuz." İki mi olmuştuk?

"Bir kim?" Ellerini beline atmış bir bana bir haplara bakıyordu.

"Yanıklar canımı yaktığında iyi geliyorlar. Demir vermişti. Düşündüğün gibi bir şey değil yani ama tamam. İçmeyeceğim. Sende kalsın. Benim de içesim yoktu zaten." Pjamasını aramaya devam etti.

"Çıkar mısın uyumam lazım." Başka bir şey söylemeyecekti. Odama döndüm. Çok fazla şey yaşanıyordu ve bunun hesabını Demir'den daha sonra soracaktım. Hapları dolabımın ücra bir köşesine koyup tekrar uykuya daldım.

 

Loading...
0%