Yeni Üyelik
21.
Bölüm

11.Bölüm "Suçlu" Part III

@parla.den

Edebiyat dersinin ortalarındaydık.

"Hocam bu şiiri eşine çok aşık olduğundan, öldüğünde yazdığını söylediniz ama hemen ardından evlenmiş. Bu nasıl aşk? Sizce de biraz.. tartışmalı değil mi?" Onaylayan sesler çıkıyordu. Ben de katılıyordum.

"Hocam, hem de Fatma Hanım'ın cenazesinde tanıştığı bir kadınla evlenmiş." diye ekledi başka bir ses.

"Çocuklar uğultuyu keselim. Evet, magazinsel bir hayatı varmış ancak yaşananlarla değil, eserinin kalitesi ve okuyucuya hissettirdiği duygularla ilgileniyoruz. Yazarın biraz kadınlara düşkün.." Gülüşmeler oldu. Hoca sesini yükselterek devam etti.

"... olması, ilk eşi Fatıma'nın ardından üzülmediği anlamına gelmiyor; çünkü gördüğümüz gibi eser, bize hislerini başarılı bir şekilde aktarıyor." Sınıf pek tatmin olmamış ve yazarın etik değerlerinden hoşlanmamıştı. Ben de öyle.

"Tekrar okuyalım. Enes okur musun?"

"Hocam ben okumasam.."

"Gönüllü var mı? "diye sordu Nurgül hoca. Kimseden çıt çıkmıyordu. Biri el kaldırdı.

"Evet Burcu. Okuyabilirsin."

"Yok hocam okumak için değil de...Bir de Fatıma Hanım 13 yaşındayken evlenmişler. Çocuk gelin resmen. Kadına sorsak belki nefret ediyor." Nurgül hoca gözlerini devirdi. Burcu'nun yanına gidip masanın altına sokuşturduğu telefonunu aldı.

"Laubalilik yapmak için kullanıyorsunuz şu telefonu. Okul çıkışında alırsın benden. Evet Enes, dinliyorum." Yazarı günümüzün değerleriyle yargılıyorduk. Ne kadar doğruydu bilmiyordum ama geçmişteki kültür, beni ve sınıf arkadaşlarımı rahatsız ediyordu, belli ki. Artık insanların farklı bakıyor olması beni mutlu ediyordu.

"Eyvah!" Bağırıyordu Enes. Gülüştük.

"Bağırmadan Enes." dedi Nurgül hoca.

"Hocam ünlem.."

"Bağırma, vurgula. Devam edelim."

"Ne yer, ne yar kaldı, Gönlüm.. ah " Kendi tepkilerini ekliyordu Enes. Bir ağıtı komediye çevirmişti.

"Enes." Uyarıyordu tonlamasıyla Nurgül hoca. Ardından Enes toparladı ve derse sakince devam ettik.

"Nerde arayım o dilrubâyı?" Enes hatrında kalan kısımları kantine yürürken koridorlarda yüksek perdeden okumaya devam ediyordu.

"Kimden sorayım o bi-nevâyı?" dediğinde Aslı Enes'in ağzını kapattı.

"Ben gittim, o hâksar kaldı,

Bir gûşede târmâr kaldı" Ardımızdan Demir farklı bir bentten okumaya başlamıştı.

"Hâksar, gûşe, târmâr.. Ne anlama geldiklerini hala anlamış değilim ve sen hala hatırlıyorsun bu şiiri. Ne anlattığını da açıklar mısın?" Dedim Demir'e yanıma geldiğinde.

"Ben gittim, o toprak içinde bir köşede perişan kaldı." Ürperdim. Edebiyata ilgili olduğunu bilmiyordum. Demir endişeli endişeli gözümün içine baktı. Bir anlığına her şeyi unuttuğum için, içimde çırpınan bahar kelebeklerinin kayboluşunu gözlerimden anlayabiliyor olmalıydı. Alara'ya bakındı.

"Dilrubâm, bînevâm. Sen böyle ağzımı kapatacaklar her şiirde ben daha fazla şiir okurum yalnız." Enes Aslı'ya diyordu. Ne ara bu kadar kaynaşmışlardı? Sevgililer miydi? Enes garip bakışlarımı yakalayınca, muzip muzip gülümsedi. Aslı ise tepkisizdi.

"Abi peki, bi-nevâ ne demek oluyor?" Enes saydığı sıfatların ne anlama geldiğini bile bilmiyordu.. "Şanssız, nasipsiz.. gibi." dedi Demir keyfi kaçmış bir tonda. Sırıtmakla yetindi. Gözlerini Alara'dan alamıyordu. Günlerdir okula gelip gidiyor ama hiç konuşmuyordu.

"Sadece dilrubâm."

"Sus artık Enes." dedi Aslı, Enes'in yanağını ittirip.

Kantinde boş masa bulmak zor olmuştu. Sonunda bir yere yerleştik.

"Enes, bir sandalye daha bulsana." dedim. Bir kişi ayakta kalıyordu.

"Gerek yok Enes, otur. Maça az kaldı ben ayrılırım birazdan." dedi Demir ve Alara'ya bir şeyler fısıldayıp yanımızdan götürdü.

"Siz ikiniz.. sevgili misiniz?" dedim merakla.

"Evet." dedi Enes.

"Hayır." dedi Aslı. Enes suratını büzüp Aslı'ya baktı.

"Anladım." Kıkırdadım ve cüzdanımı yanıma alıp yiyecek almaya gittim.

Basket turnuvası devam ediyordu. Öğle yemeğinin ardından alelacele maçı izlemek için spor salonuna geldik.

Spor salonundaki uğultu başımı ağrıtıyordu. Kolumu Alara'nın omzuna attım. Kendini hızla geri çekti. İyi değildi. Bir daha iyi olacak mıydı, bilmiyordum.

"Bak bak bak şuna. Açık faul! .. tabi Demir tabi. " Demir'e olan hıncından krakerini kıtlata kıtlata yiyordu Ilgaz. Demir kendini savunmaya çalışınca, Ilgaz daha çok söyleniyor ve bileniyordu.

"Ben orada olacaktım, bana yapacaktın o faulü." diye devam etti sözlerine.

Düdük çaldı ve maç durdu. Demir umursamaz bir tavırla sahada geziniyor ve bekliyordu. Bize baktı. Ilgaz ne bakıyorsun gibi elini savurunca gülümseyip kafasını hocaya çevirdi. Faul yaptığı kişi ısrarla hakeme bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Oğlum bir dur!" diye bağırdı müdür bey görüş alanımıza girdiği sırada. İkinci kez düdük çalmasının sebebi maç değildi. Müdür durdurmuştu. Ardında iki polis memuru vardı. Müdür bey tribünlere döndü ve bağırmaya başladı.

"Maç ertelendi çocuklar. Sahayı boşaltalım." Oluyordu. Bizim yaptığımızı anlamışlardı. Hapse girecektik.

 

Loading...
0%