23. Bölüm

12.Bölüm "Bir Tüp Kan" Part II

parla den
parla.den

Yemekhanede yemek istememiştik. Yemekhanemizin yemekleri çoğunlukla çok yağlı olurdu. Biz de kantine yönelirdik hemen. Bugün de kantinden bir şeyler atıştırmaya karar verdik.

Oradalardı. Koridorun sonunda. Sedat, Rabia ve diğerleri işte. Sevgili kardeşim Ilgaz ve harika arkadaşları.. zehir saçıyorlardı. Onları görünce bile tüylerim diken diken oluyordu.

Herkes bir onlara bir bize bakıyordu. Demir'i şikayet eden Sedat'tı ve bu duyulmuştu. Sedat da kanıt yetersizliğinden çıkmıştı belli ki. Herkes her şeyi biliyordu ve herkes bu işin burada birine patlayacağının farkındaydı. Okulda nereye gitsek fısıltılar durmuyordu.

"Bu it karıştırmış çantamı." dedi Demir bir anlığına Enes'in yanımızda olduğunu unutarak.

"Önce telefonu koydu.." diye ekledi. Uydurduğu şeye nasıl da inanmıştı. Aralarındaki yüksek gerilimi hissedebiliyorduk. Sedat ve Rabia gözlerini bizden ayırmıyordu.

Bir masa bulup yerleştik.

"Boşverin bakmayın. Aklandın sonuçta Demir." dedi Enes. Demir dikkatini vermeyi kestiğinde Rabia Sedat ile beraber masamıza geldi. Başımıza tünediği gibi sanki çok tatlı sözler söylüyormuş gibi yumuşak bir sesle konuşmaya başladı.

"Alara? Hangi yüzle geliyorsun hala okula? Hangi yüzle insan içine çıkıyorsun?" Kanım dondu. Ne diyordu bu?

"Rabia sıkıntı çıkarmaya çalışıyorsun anlıyorum ama bugün değil, tamam mı canım?" dedi Enes. Elini Enes'in omzuna atıp ona küçümseyen tavırlarla yaklaştı.

"Tamam değil, canım." diye ekledi.

"Katillerle aynı havayı solumak istemiyoruz." dedi Sedat masaya eğilip Demir'le Alara'ya bakarak. Demir fırladı. Sandalyesi devrildiğinde çoktan Sedat'ın yakasını kavrayıp karşı duvara yapıştırmıştı. Rabia ise umursamadan Alara'yla uğraşmaya devam ediyordu. Yasemin ve Melisa da gelmişti. Ada onlardan durmalarını istiyor ancak etkili olamıyordu.

"Seni duydum Alara, itiraf ettin." dedi Melisa. Duymuşlardı. Biliyorlardı.

Etraf olayı izlemek isteyen öğrencilerle kalabalıklaşmaya başladığında Sedat'a bir şey oldu. Enes'le ben Demir'i geri çekmeye çalışırken Demir'in bir şey fısıldadığını ve Sedat'ın korkuyla titrediğini gördüm.

Gördüklerini unut, hissettiklerini hatırla.

Emindim. Bunu söylemişti. Ardından Sedat çıldırmış gibi onu bırakması için haykırmaya başladı. Ilgaz bu noktada devreye girdi. Demir'i Sedat'ın üzerinden çekip bir yumruk salladığında müdür koridorun başında belirdi.

"Ne oluyor burada? Dağılın! Azıttınız iyice her gün bir olay! Dağıl!" Sedat'ı, Ilgaz'ı ve Demir'i alıp götürdü.

***

Yorgun uyanmıştım. Gözlerim yanıyordu. Yataktan kendimi kaldırmayı başardığımda sandalyeye oturup masadaki aynaya sarıldım. Sol gözüm kızarmıştı. Çok uzun süre kitaba baktığımda gözlerim enfekte olurdu ve çapak atamazdı. Çapak atamadıkça kızarırdı. Doktorun verdiği göz damlam mutfakta olmalıydı. Bozulmamış olmasını umuyordum.

"Tolga, Ilgaz." Bağırıyordum.

"Ne var?" Ilgaz yattığı yerden bana geri bağırıyordu. Hatta böğürüyordu. Yeterince bağırdığımızda duvarlardan ses geçiyordu. Arka bahçeye bakan odada Ilgaz ve diğer odada Tolga vardı.

"Kimse kalkmadı mi daha?" Sessizlik oldu. Kendim almak zorundaydım. Saat 11 olmuştu. Annem nasıl olmuştu da bizi kahvaltıya kaldırmamıştı? Mutfağa indiğimde etrafta kimseyi göremedim. Neredelerdi? Bize haber vermeden evden çıkmazlardı. Ilgaz'ın odasına uğradım.

"Annemle babam evde değil."

"Nasıl yani?" Gözünü açma gayretinde bile bulunmuyordu.

"Kalk hadi!" Tolganın odasına geçtim.

"Tolga.." Yatak boştu. Korku kapladı içimi. Annemi aramak için telefonuma sarıldım.

"Alo?"

"Anne nerdesiniz?" Homurdandı annem.

"Hastanedeyiz. Tolga fenalaştı gece. Acil geldik, haber veremedim size. Derin uyuyordunuz ilk defa. Dokunmak istemedim." Bitkindi. Midem bulanıyordu.

"Şimdi nasıl?" Oturdum yatağıma. Ellerimde başlayan uyuşma kollarıma yayılıyordu. Duygularımı kontrol etmeyi başaramamış yine strese teslim olmuştum ve küçük canavar de bedenimi ele geçirmeye başlıyordu. İlk defa hastaneye gidip Tolga'yı görecek gücü bulamadım kendimde. Bunalmıştım.

Dolabımda durmakta olan renkli haplara baktım. Demir'in verdiği uyuşturuculara. Canı çok yandığında içtiğini ve iyi geldiğini söylemişti. İçinde ne olduğunu bilmiyorduk. Bu yüzden içmesini hala istemiyordum. Elinden almıştım ama.. geçiçi bir çözüm ve en azından kısa sürede olsa Tolga'nın iyi olması sırtımdan bir yükü kaldırırdı.

"Yatıyor. Serum veriyorlar. Ilgaz'a söylesene babanın telefon ve cüzdanını getirsin."

"Tamam söylerim. Ben de geleyim mi?"

"Gerek yok Mira. Bir şey yaptığımız yok zaten sadece bekliyoruz. Sema Hanım geldi şimdi. Kapatmam lazım."

"Tamam. Bir şey olursa haber verin."

Ilgaz'ı evden atar atmaz bilgisayarın başına çöktüm. Tüm pazar gününü evde aynı makaleyi tekrar tekrar gözden geçirip makaledeki fotoğraflarla bakışarak geçirdim.

Keşke hastaya ulaşabilsem ve durumunu öğrenebilsem diyordum. Bildiğim tüm sosyal medya hesaplarından denk getirebildiğim tüm isimleri araştırdım. Birkaç kişi eşleşiyor gibiydi ama emin olmadan mesaj atmak istemiyordum.

Bitkin düştüğüm bir anda tüm aptalca sorularıma yaptığım gibi arama motoruna sorumu yazdım.

'Vampirlik nasıl tedavi edilir?'

Soruyu gönderirken gülmüştüm. Kana ihtiyaç duyulan ismi belirsiz bir hastalığı bundan başka nasıl sorgulayabilirdim ki?

Her türlü sorunun sorulduğu forumda tıpatıp aynı soru başlığı açılmıştı. Site acayipti, bin bir türlü fantastik yaratık hakkında başlık vardı ve karanlık, pırıltılı, yazıların çoğunun mor olduğu bir ara yüze sahipti. Teoriler hakkında konuşup duran ve onlar gerçekmiş gibi davranırken bir gün bir vampir gelip beni de dönüştürür ya da bir büyücü bana da el verir heyecanı taşıyan bir grup gencin takıldığı bir yere benziyordu. Sitede gezinmek, duyduğum saygınlığı biraz azaltmış olsa da hastalığı makalede isimlendirdikleri gibi bir başlıkla karşılaşmak beni heyecanlandırmıştı. Konu başlığına hemen tıkladım ve yorumları taradım. Başlığı açan kişi, bir sunucu bağlantısı bırakmıştı. Başka bir şey de konuşulmamıştı. Yeni bir hesap açıp kanala bağlandım. Kimse aktif değildi ve hepitopu 4 üye vardı. Sohbet odalarını kontrol ettim. Hiçbir şey konuşulmamıştı. Birine mesaj bıraktım.

"Bu hastalık nasıl tedavi edilir?" Kanal kurucusu direkt mesaj attı.

"Hangi il?" diye soruyordu.

"Nasıl?"

"Hangi ilde olduğunu bilmem gerekiyor."

"Muğla." dedim. Yazıp yazıp sildi bir süre.

"Tamam."

"Neden sordun bunu?"

"Harita çıkarıyorum."

"Ne için?"

"Boşver."

"Soruma cevap verecek misin?"

"Kan içmesi gerekiyor ama çok fazla değil ve insan kanı olmalı." İrkildim. Kan mı?

"Bir tüp yeter."

"Nereden bulacağım onu?"

"10 cc enjektörle çek kendinden. Yapamayacaksan sağlık ocağında kan aldır kendinden. Tüplerden birini yürüt." Şaka gibiydi. Kan içmek. Benimle alay ediyordu ve ben oturmuş ciddi ciddi aptal bir forumdaki ergene ümit bağlıyordum. Kendime hayret ettim ancak bir şeyi anlamıştım. İyileşmek umuduyla üçkağıtçı insanların tuzağına düşülebilirmiş. Üzüntüm katlandı.

"Neden buna ihtiyaç duyuyor?" Yazmaya devam edecektim. Beni dolandırmaya çalışmadığı sürece konuşmakta sorun yoktu. Yazıp yazıp siliyordu. Yalanını mı planlıyordu?

Gülücük. Yazdığı tek şey bu oldu. Ardından kayboldu.

"Cevap vermeyecek misin?"

"Hey"

"Bak, ona iyi gelen bazı uyuşturucular var elimde. Kan dışında bir şey duydun mu hiç?"

Tekrar aktif oldu. Yazıyordu.

"Uyuşturucu olduğuna emin misin? Böyle bir şey yok. Dediğim gibi, ona bir tüp kan ver. Fazlası değil." Kayboldu tekrar. Beni dolandırmaya çalışmamıştı. Kan. Ona kan vermemi söylüyordu sanki Tolga bir vampirmiş gibi.

Düşünüyordum. Hızlıca olup biten anlarımdan anılar gelip geçiyordu gözümün önünden. Gözlerim kızıl gözler görmüştü. Saniyeler içinde kayboldular. Keremin cesedinin önünde dikilen genç adamın kırmızı gözleri. Demir'in kırmızı gözleri. O güne, o saate ait her şey bulanıktı. Kanlı bir beden bakan ve bana bakmaktan çekinen o kırmızı gözler ise şimdi oldukça netti.

Mesajdaki adam daha ne yazarsam yazayım bana dönmedi. Arkadaş listesinden de çıkarmıştı. Daha fazla konuşmayacaktı.

Bu kanalların kapalı kapıları ardında neler döndüğünü ve yaşandığını merak ettim birden. Ben böyle biriyle kolayca iletişim kurduysam, kim bilir insanlar neler yapıyordu. Pentagon'un belgelerinin bile buradaki bir Minecraft sunucusunda sızdırıldığını hatırlayınca, histerik bir gülme krizi sardı bedenimi. Çok kısa süre içerisinde uğraşmak zorunda olduğum sorunlar dizi dizi aklıma sıralanınca kriz durmak bilmedi ve gözyaşlarım gülüşlerime eşlik etti.

 

Bölüm : 24.09.2024 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...