Yeni Üyelik
27.
Bölüm

13. Bölüm "Vampirler" Part III

@parla.den

"Ben yapmak istemiyorum." dedi Enes elini kaldırıp henüz kimse el kaldırmamışken. Biraz zayıflamıştı ancak yine de hiçbir zaman takla atmak için yeterince esnek bir çocuk olmadı.

"Çık." dedi hoca umursamaz bir tavırla. Enes de sıradan ayrıldı.

"Başka?" Birkaç kişi daha çıktı. Alara'yla ben de çıktık. Yirmi sekiz kişilik sınıfımızdan, takla atmayı öğrenmek isteyen on kişi kalmıştı. Hoca istemeyenlere elindeki basket topunu attı.

"Karşı pota." dedi işaret ederek. Sıraya geçip top atmamızı istiyordu ama çoğu kişinin umurunda olmadı. Kimileri başka sporlar için alet almaya hocanın odasına gitti. Potanın yanında 8 kişi kalmıştık. Serbest takılıyorduk. Kafamıza göre oynuyor ve sohbet ediyorduk. Takla attıkları Minderlerin yanında dizilmiş birbirlerini izleyen sınıf arkadaşlarımızdan bir alkış ve ıslık koptu. Aslı poz veriyordu. Sağlam bir kalkış pozuydu. Elimde basket topuyla durdum ve izlemeye başladım. Bu kızın kaslı yapısı daha önce de dikkatimi çekmişti. Bir tür sporla uğraşıyordu demek ki. Taklayı hemencecik yapmış birde kalktığı gibi yalpalamamıştı.

"Sevgilim be." dedi Enes hayranlıkla Aslıya bakarken.

"Senin neyine baktıysa." dedi sınıftan bir çocuk. Son zamanlarda çok fazla Ilgaz ve tayfasıyla görüyordum Aliyi. Kabadayılığa dair bir şeyler öğrenmişti belli ki. Enes'i kolundan tutup yanımıza çekti Alara. İkimizde de tartışma kaldıracak güç yoktu. Ne kadar hareketli günler geçirmiştik öyle? Belki.. köyde bir hafta sonu bize iyi gelirdi. Bunu yapmalıydık.

"Mira, hadi. 7-7 oynuyoruz." Aslı'yı izlemeye ve düşünmeye dalmıştım, takımlara ayrıldığımızı ve maç yapacağımızı fark etmemiştim bile.

***

Durmadan tekrar ediyordu. Yine oldu. Önce dalgaların sesi. Bizim kahkahalarımız. Tolganın boğulması ve bir baloncuğa hapsolup boğularak uyanmam.

Uyuşuyordum. Nefes alamıyordum. Telefonumu kavradım güç bela. Tenim telefonu hissetmiyordu. Güçlükle annemi aradım. Aşağıda, salondaydı herkes ama benim gidecek gücüm yoktu. Dizlerimin bağı çözülüyor kendimi kaldıramıyordum. Annem telefonda sesimi alamayınca koşarak yanıma geldi. Panikten oluyordu. Annem çekmecelerimi kurcalıyordu. Bir kese kağıdı buldu bana. Nefesimi düzenleyebilmem için. O kadar aklım başımdan gitmişti ki dolabımda bunun için bir kese kağıdım olduğunu bile unutmuştum.

Annem yanıma oturdu ve bekledi benimle.

"Daha iyi misin?"

"İyiyim anne." dedim kendimi onun kollarına bırakarak.

"Sana verdiğim ilaçları kullanmamışsın. Çekmecede duruyorlar." Kese kağıdını ararken görmüş olmalıydı.

"Kullanmak istemiyorum."

"İyi olamazsın ama Mira. Seni yalnız bırakmaya korkuyorum. Kullan ilaçlarını."

"Onlar benim değiller ki anne. Doktora götürmedin ki beni."

"Siciline işlenmelerini istemiyorum Mira ama görüyorsun ya, ihtiyacın var."

"Benim neyim var anne? Niye böyleyim?"

"Çünkü Mira.." Duraksadı, ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı. Demir'de gördüğüm bir bakışı yakaladım onda da. Bir şeyler uydurduğu zamanki bakışlarına benziyordu.

"..olgunlaşıyorsun. Yaşıtlarından daha hızlı hemde. Farklı görüyorsun dünyayı ve ruhsal yükü sana daha ağır geliyor. Bu bir süreç kızım. Bu bittiğinde çok iyi olacaksın, çok iyi hissedeceksin ve bu ağırlığa bir daha hiç dönmeyeceksin."

"Ama niye benden başka kimse bunları yaşamıyor çevremde? Niye ben? Arkadaşlarımın hiçbiri mi böyle olmaz? Özellikle bu kabuslar anne.. bu kabuslar hiç durmuyorlar ve sanki.. bazıları gerçekleşti." Demir'in söyledikleri aklıma girmişti ve annemin her serzenişimde bana olgunlaşmaktan farklı olduğumdan ve hatta farklı gördüğümden bahsetmesi merakımı dürtüyordu. Annemin bakışları bu konuyu eşelemem için beni güdülüyordu. Ona da soracaktım. Bir dolu kabusun arasında gerçekmiş gibi hissettirenlerin ne olduğunu.

Ananemin iyi fal baktığını söylerlerdi. Neydim ben bir tür medyum mu? Altıncı hislerimiz anne kız kuvvetli miydi, öğrenmeliydim.

"Bundan hiç bahsetmemiştin." dedi annem şaşırarak.

"Korktum anlatmaktan.. ama birkaç tanesi yaşanmış gibi hissediyorum." duraksadım.

"Anne ben deliriyor muyum?"

"Mira.."

"Bizim ailemizde böyle bir şey var. Bazı şeyleri hissediyor görebiliyoruz."

"Nasıl yani?"

"Hani bazı insanların gönül gözünün açık olduğunu söylerler ya.. öyle düşün."

"Medyumluk mu var yani bizde?" Bana güldü.

"Öyle de denebilir." duraksadı ve devam etti "Yalnız.. bunu kimseye anlatmayız. Gördüklerimizi de kimseye anlatmayız. Hep kendimize saklarız. İlk bu beceriler bize geldiğinde, geleceği zaman böyle ruhen sıkıntılı dönemler olur. Benim çok geç olmuştu. Neredeyse 30 yaşındaydım. Sen ise henüz 15 yaşındasın. Sana çok ağır geliyorlar. Haklısın. O ilaçları da bunun için vermiştim." Beceri. Gelecek ve geçmişi görebilmek gibi. Demirin söylediği gibi. Bunun doğaüstü bir yanı vardı.

"Ben bunu yaşamak istemiyorum anne. Bu her neyse bunu atlatmak istiyorum hemen. Kahinlik mi ne boksa.." Annem tepki vermese de saygısızca konuştuğum için biraz utandım ve kızardım. Bok dememişim gibi, cılızlaşan sesimle konuşmaya devam etmeye çalıştım.

"Neden yani? Çok kötü rüyalar görüyorum. Doğru olma ihtimalleri bile kanımı donduruyor." Annem ürperdi.

"Ne gibi kötü rüyalar Mira?"

"Anne, çok kötü şeyler.. Ölüm gibi."

"Mira.." Derin bir nefes aldı ve devam etti konuşmaya.

"Önemi yok. Rüyalarını deftere yaz ve aklından çıkarmaya çalış."

"Senin rüya defterimden haberin var yani." Emre abi söylemiş olmalıydı. Bildiğini belli eden hafif bir gülümseme geçti yüzünden. Bugün bana kendini ele veriyordu. Belki de bilmemi istiyordu. Konuşmaya devam etti.

"O kabuslara elinden hiçbir şey gelmez ve her gördüğün de olacak diye bir şey yok. Her biri bir olasılık. Tamam mı? Birinin öldüğünü dahi görsen kimseye bahsetme bundan. Hiç kimseye bunlardan bahsedemezsin. Rüya defterini de çok iyi sakla, kimseye gösterme. O sadece senin yükünü hafifletmek için. Anladın mı?"

"Emre abi?"

"Seni dehşete düşüren ve henüz anlamlandıramadığın rüyaları anlatmamalısın." dedi ve ekledi "Bir süredir gitmiyorsun. İyi olduğunu sanmıştım. Randevularını aksattım. Bu hafta boşluğu varsa görüşme ayarlamamı ister misin?" Başımı salladım. Neyin iyi geleceğini bilemiyordum artık. Ben de iyi olduğumu sanıyordum. Alabildiğim tüm yardımı almaya devam etmeliydim.

***

Kalabalık coşmuştu. Biz anlamıyorduk ancak izleyiciler oldukça coşkulu bir şekilde tezahüratlar ediyordu. Henüz hala çözemediğim laflar dolaşıyordu ortalıkta. Bu oyunun ne çok terimi vardı.

"Bu pasaklı, bir daha yerinden hoplayıp elindeki yiyecekleri üzerime sıçratır ya da beni rahatsız ederse, onu gerçekten öldürebilirim." Alara kulağıma fısıldıyordu. Artık bunun esprisini tekrar yapabiliyor olmak ferahlatıcıydı.

İnternet kafede Tolga'nın arkadaşıyla karşılaşmıştık. Buğra. Yanımıza oturmuştu ancak asla derli toplu durmuyor ve Alara'yı rahatsız ediyordu. Oturduğumuz banka çok yayılıyordu. Ben de ondan uzaklaşacağız diye Aslı'nın üzerine çıkacaktım neredeyse. Kendisi yetmezmiş gibi sigara da elinden düşmüyordu ve biz kokusundan nefret ediyorduk. Çok keşmekeş bir mekandı. Aslında mekanın dekoru fena değildi. Karşılaşmalar için karşılıkla beş bilgisayar masalara yerleştirilmiş ve bir duvara izleyiciler için bank ve sandalyeler yerleştirilmişken diğer duvara geniş bir ekran yerleştirilmişti. Duvarlar düz siyah, zemin bembeyazken, duvarlardaki ışıklandırmalardan yayılan mor ışıklar loş bir ortam yaratıyordu. Burayı keşmekeş hissettiren izleyici kitlesiydi.

Oyun sonunda bittiğinde Buğra'yı atlatıp kendimizi dışarı attık.

"Ne boğucu mekan ya. Herkes liseli, bu kadar duman kimden çıkıyor anlamıyorum." dedi Alara.

"Liselilerden sanırım Alara.." dedi Enes bize yetiştiğinde.

"İyi de ana caddenin üzerinde bir kafede nasıl izin veriyorlar buna anlayamıyorum gerçekten." diye ekledi Alara.

"Daha devam edecek mi?" Aslı çok sıkılmıştı izlerken. Henüz aradaydık ve bir oyun daha oynayacaktı Enes'in takımı. Hava da kararmıştı ancak Enes çok heyecanlıydı, onu yalnız bırakmak istememiştik.

"O kadar mı sevmedin güzelim?" Aslı'nın keskin bakışları beni bile ürkütmüştü. Enes nasıl bu kadar arsız davranabiliyordu bu kıza şaşırıyordum.

"Ben bir lavaboya giriyorum." dedi Aslı tekrar içeri geçerken.

"Enes, Aslı sanki.." dedim ancak devamını getiremedim.

"Soğuk ama yine de burada. Oyundan nefret ediyor ama beni izlemeye geliyor. Benim için önemli olan bu." dedi Enes elindeki şişedeki suyun bitirdikten sonra. Arkadaşımın ne kadar tatlı olduğunu düşündüm. Umarım Aslı onu hak ediyordur, diye içimden geçirmeden edemedim.

"Şuradaki Melisa değil mi?" diye ekledi Enes. Hepimiz gösterdiği yöne baktık. Biriyle sarılıyordu. Yeni saç kesimi ve dövmesi ne kadar da yakışmıştı Demir'e. Boğazıma oturan şeyin inip gitmesini umarak yutkundum.

"Bu kadar belli etmeseydiniz keşke.." dedi Enes. Haklıydı. Ayrıldıklarında ikisi de onlara baktığımızı fark etmişti. Melisa da, Demir de. Melisa'yı kimin ısırdığı şimdi belli olmuştu işte.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayal kırıklığına uğrayan oldu mu? Mira çok üzüldü..

Mira'yı bir süre kalp kırıklığıyla baş başa bırakıp, yeni bölümde biraz zamanda geri gideceğiz ve birde Tolganın gözünden okuyacağız.

Salı akşamı görüşmek üzere. Seviliyorsunuz.🎀

 

Loading...
0%