@parla.den
|
Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀 Keyifli okumalar ✨ -------------------------------------------------------------------------------- Bir şekilde sınavları atlatmıştık. Şükür ki, başka olay çıkarmadan bu haftayı geçirebilmiştik. Hepimiz normalde olduğu gibi notlar bekliyorduk. Annemin tembihlediğini başarabildiğimiz için mutluyduk. Normal hayatımızı idame ettirmemizi istemişti ve notlarımızın da radikal değişime uğramaması bunun bir parçasıydı. Tolga hala hastanedeydi ve ben bugüne kadar -hafta sonuna kadar- Demirden sınav bahanesiyle uzak durmayı başarmıştım. Sunucudaki çocukla ne kadar eğlenmiş olsam da bazı gördüğüm ve duyduğum şeyleri daha fazla görmezden gelemeyecektim. Üzerine yürüyen büyük ihtimalle iç ceplerinde bıçak taşıyan ucube park gençleriyle dalaşmasını belalı olmasına yorabilirdim ama Enes'in Demir'in bıçaklandığına emin oluşunu unutamazdım. Kerem boylu boyunca yatarken bizi koruma içgüdüsüyle hareket etmesini anlayabilirdim ama o kadar kısa sürede tek bir damla kan veya iz bırakmadan o cesedi ortadan kaldırmasını anlayamazdım. Kan gördüğünde uzaklaşmak istemesini anlayabilirdim ama gözlerinin kızıla dönmesini anlayamazdım. Daha geçen gün Sedat'la birbirlerine girdiklerinde Sedat'ın korkudan titremesini anlayamazdım. O çocuğun herhangi birinden veya bir şeyden korktuğunu görmemiştim, henüz. Yarın Demir'i arayacak ve konuşmak için bir yere çağıracaktım. Bir araya geliyorlardı. Bir gariplik vardı ve iç sesim durmadan teyit etmem gerektiğini söylüyordu. Artık ona sormalıydım. *** Deneme sınavı çıkışında eve dönmüştüm. Tolga daha iyiydi ancak yine de hastaneden çıkartmamışlardı. Hastanede onunla olmak zor geliyordu. Onu iyileştiremeyeceklerdi çünkü. İnternetten ulaştığım kişinin söyledikleri hoşuma gitmemişti ama hastanedekilerin yaptıklarından farklı şeylere ihtiyacımız olduğunu anlayabiliyordum. Hem o çocuk benden para ya da başka bir şey istememişti. Sadece sorularımı yanıtlayıp kaybolmuştu. Ona güvenmem gerektiğini söylüyordu içimden bir ses. Tolga'nın elinden zorla aldığım hapları vermeyi düşünüyordum. Cesaretimi toplayıp Demir'i aramıştım. Tüm sorularımın cevabı ondaydı. İkinci dönem okulda beliren, sürekli Tolga ve benim etrafımızda dolaşan, birden ortadan kaybolup döndüğünde ne olduğunu anlatmayan ve en önemlisi, birinin ölümü karşısında soğukkanlı kalabilen yakın arkadaşım Demir. Onda bir gariplik olduğunu artık içten içe kabullenmiştim. Belki de.. vampirdi. Gülümsemekten geri alamadım kendimi. Neler düşünüyordum böyle. Evimin kapısının önünde Demir'i bekliyordum. Evimizin önünde durdu ve hışımla yanıma geldi. Omuzlarımdan tuttu beni. "Sen, iyi misin? Sesin çok endişeli geliyordu. Tolga'ya bir şey mi oldu?" dedi. Evet, ona sadece gergin bir sesle bizim eve gelebilir misin, diyebilmiştim. "Okulda neden bir şey söylemedin? Hatta.. bu hafta benimle neden konuşmaktan kaçındın?" Düşünüyordum çünkü. Ne yapacağıma karar vermeden hiçbir şey söylemek istememiştim. Kararımsa hesap vermek değil sormak olmuştu. "Tolga'yla ilgili." dedim kendimden beklemediğim soğuk bir sesle. Heyecanla avucumda tutmakta olduğum uyuşturucuyu göstermeyi bekliyordum. "Merak ediyorum, geçen sefer nasıl iyileştiğini. Hastanenin bir şey yapmadığı kesin zaten de.." Bitkin görünüyor olmalıydım. Hem uykusuz kalmıştım hem de sınavdan çıkmıştık. Bana acıyan gözlerle bakıyordu Demir. "İyileşecek. Her nasıl olduysa yine öyle iyileşecek." dedi ve sarıldı bana. Bırakmak istemiyordum. İstemeye istemeye ittim onu hafifçe. Saklıyordu. Geçiştiriyordu beni. Benden neyi sakladığını öğrenmek için kıvranıyordum. Bu hapları Tolga'ya o vermişti ve kısa süreliğine iyi gelmişti. Yumruk yaptığım avuçlarımı açtım. Haplara bakakalmıştı. Adem elmasının yukarı aşağı gidişini izledim. Şimdi ne diyecekti? Bilmiyorum diyerek mi geçiştirecekti beni? Gözlerimi bana bakmaya cesaret edemeyen gözlerine dikmiştim. "Bir şey söyle." dedim dayanamayarak. "Ne bunlar?" Dediğinde, al işte, diyordum. Öfkeli bakışlarımı üzerinden çekmeden ona biraz süre verdim. Sesi çıkmayınca ittim Demir'i. "Kes artık! Ne olduklarını sen biliyorsun, ben değil." "Tamam, tamam." Gözlerini kaçırmadı bu sefer. Anlatacaktı. "Ben verdim bunları Tolga'ya. Senin almaman gerekiyordu. İçseydi, şimdi hastanede olmayacaktı." "Biliyorum ama içinde ne olduğunu bilmediği bir şeyi içip duramaz. Bana bunun ne olduğunu söyle." "İlaç işte. Hastalığı için." "Adı ne?" Sessizlik. "Hastalığı ne peki?" Yine sessizlik. "Konuş." Bağırmamaya gayret ediyordum. Mahallede dikkat çekmek istemiyordum. "Ben biliyorum ne olduğunu." dedim. Şüphesini okuyordum suratından. "Neymiş?" Sessizliğini bozmuştu. "Senden duymam gerek. Yoksa deli olduğumu iddia edersin." Güldü. Bana böyle bir durumda gülüyordu. Tekrar tekrar ittim onu. Kuvvetim onu yerinden oynatmaya yetmiyordu bir türlü. "Mira." Durdum. Bekliyordum. Bir şeyler anlatmasını. "Burada anlatamam. Öğrenmek istiyorsan, beni takip et." Arabasına yöneldi. Gitmek istemiyordum ancak.. öğrenmek istiyordum da. Akıl erdiremediğim bir tuhaflık vardı. Vampir olamazdı herhalde. Gerçek olamazlardı. Başka bir açıklaması olmalıydı. Bir şeylerin cevabına ihtiyacım vardı artık. Takip edip arabasına bindim. Bu araba huzurumu kaçırıyordu. Belki de güvenmemem gerekiyordu Demir'e. Ailesi hapiste, kavga etmekten çekinmiyor, ağabeyime uyuşturucu buluyor ve en korkutucusu da Alara için bir ceset sakladı.. Emre abi iyi olduğumu söylüyor ama ben yine tüm korkularımı kafamın içinde döndürüp duruyorum işte. "Hayır, hayır.. Ben vazgeçtim bir yere gitmek istemiyorum. Bana şimdi anlat her şeyi ve git." Çalıştırdığı arabayı durdurdu. Gözlerini gözlerime dikti. "Mira her şeyi öğrenmek istediğine emin misin? Tekrar, huzurla bir gün dahi uyuyamayacağını bilsen bile? Sana anlatacaklarım çok rahatsız edici olacaklar." Gözleri ışıldıyordu. "Etrafımda olan her şeyi bilmek istiyorum." "Etrafında olan her şeyi sana gösteremem ama.. benimle ilgili şeyleri sana göstereceğim. Etrafındakiler için ne yapman gerekiyor biliyor musun?" "Ne?" "Uyumak." Gözlerindeki ışıltı kendini yinelemişti ve ben uyuyakalmıştım araç çalıştığında. Kılıçların çarpışmaları, yanmakta olan tek katlı kerpiç köy evleri, insanların çığlık çığlığa koşuşturmaları bir yana, asıl kalbimi kıran ağlayan bebeklerdi.. Bastığım her yerde çıplak ayaklarım biraz daha fazla kana bulanıyordu. Burnuma bir türlü kokusu ulaşmayan cesetler üst üste yığılmıştı. Bir osmanlı askeri birbirinin tıpatıp aynısı iki bebeği kucaklıyordu. Onlara saldırmak üzere olan askeri durdurmak için atıldığımda Osmanlı askeri bebeklerle gözden kaybolmuştu. Benim saldırdığım asker ise sanki daha önce varlığımı fark etmemiş de şimdi görüyormuş gibi şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Şaşkınlık fazla uzun sürmemiş ve kılıcını üzerime sallamıştı. Sanki bedenime yeni dönüyormuş da, ilk defa nefes alıyormuşum gibi derin bir solukla uyandım. Demir arabada değildi, kapım açıldı. "Mira. Mira." Adımı seslenip duruyor ve hafifçe yanaklarıma vuruyordu. Gün batımıydı ve kızıl güneş gözlerimi alıyordu. Göz kapaklarımı güç bela araladığımda yine sahilde olduğumuzu fark ettim. Burası sanki bana kabus gördürtüyordu. "Burayı çok seviyorsun galiba." Demir'in koluna sımsıkı tutunduğumu fark etmem ve bırakmam zaman almıştı. Gözlerimi ovuşturdum ve aracın dışına çıktım. Elimle güneşi siper edip dalgaları izledim bir süre. "Ne gördün?" diye sordu Demir, arabasına yaslanıp oturmuşken. "Savaştaydım. Öldürülüyordum neredeyse, uyandım sonra." "Nasıl yani?" Demir şaşırmış görünüyordu. "Seni hayal kırıklığına uğrattım. Neden? Sıkıcı bir kabus mu?" Güldü. "Hayır ben.." İç çekti. "Sen?" "Görebiliyor olmalısın Mira." "Neyi?" "Geçmişini, geleceğini. Şaşırdım o yüzden." "O ne demek? Tuhaf inançların var sanırım. Sen rüyalarında hayatını mı görüyorsun?" Güldü. "Evet, öyle diyelim. Tuhaf inançlarım var." Kollarımı kavuşturdum ve güneşi sırtıma alarak karşısına dikildim. "Anlat seni dinliyorum." Yüzüne muzip bir gülüş yerleşti. "Peki. İstemezsen her şeyi unutmana yardımcı olacağım." "Bu ne demek şimdi? "Ne saçmalıyordu bu? Sabredemiyordum artık. "Mira. Gözlerime bak." Dirseklerimi kavradı. Beni neden bu kadar sıkı tuttuğunu anlayamıyordum. Gerilmiştim. Kapaklarını indirdiği gözlerine odaklandım. Kaşları çatılmıştı. Göz kapaklarını araladı. Geri adım atmak hatta koşarak ondan uzaklaşmak istiyordum. Soluklarım hızlanmıştı. Bu yetmiyormuş gibi yüzü de değişmeye başladı. Kararmaya. Ellerim uyuşuyordu ancak kendimi ondan kurtaramıyordum. Bırakmıyordu beni. Bakmamaya çalışıyordum. "Aç gözlerini." Sesi bile farklı geliyordu kulağıma. Daha kalın sanki. Başım dönüyordu. Nefes almakta zorluk çekiyor gibiydim ya da aldığım nefes bana yetmiyordu. Bilincimin kaydığını hissediyordum. Son kez kendimi çektim Demir'den. Bıraktı beni. Adrenalin yeniden vücudumu ele geçirdiğinde hayatımda hiç olmadığı kadar hızlı koştum. Koştum, koştum, koştum. Ne kendimi saklayabileceğim bir orman ne de sığınabileceğim bir insan vardı. Uçsuz bucaksız, yol kenarında bir sahildi. Bitkin düşüp durduğumda ancak arkama bakmaya cesaret edebildim. Demir uzakta, bıraktığım yerde duruyordu. Yüzü gözlerimin önüne geldikçe, gözyaşları terk ediyordu beni. Ellerim hissizleşmişti. Uyuşukluk yüzümü de ele geçiriyor ve beni felç kalmak korkusu sarsıyordu. Kulaklarım, boğuklaşan dalgaların ve kuşların seslerinin arasına bir çınlama eklemişti. Ne yapacaktım şimdi? Yol kenarına çıktım. Bir araba geçmesini umut ettim. Uzun sürecek gibiydi. Olduğum yere çöktüm. Gözüm, bakışlarını denize sabitlemiş olan Demir'in üzerindeydi. Bana yaklaşmasını istemiyordum. Hava kararmıştı ve hala hiç araç geçmemişti. Evde olmayı diliyordum. Ancak evime gidemiyordum. Durmadan gördüklerimi düşünüyordum. Delirmiş miydim? O kırmız gözler ve kararan surat da neydi? Kafamın içinde yankılanıyordu bir kelime. Vampir. Demir bir vampirdi. Sanırım öyleydi. Uyumuyorsam ve rüyada değilsem, öyleydi. Tolga ile ne alakası vardı ki bu durumun? Verdiği hapın ne alakası vardı? Ölümüne korkuyordum Demir'den. Hala aynı yerdeydi ve beni izliyordu. Benim ne zaman pes edeceğimi merak ediyor olmalıydı. Çoktan birilerinin bu yoldan geçeceğinden umudumu kesmiştim zaten. Demir hareketlenmişti. Evet! Bir tır geliyordu! Ayağa kalktım ve ellerimi havada sallayıp bağırmaya başladım. Şoförün dikkatini çekmemle kendimi Demir'in arabasının önünde bulmam bir oldu. Tır geçip gitti ve ben Demirle kaldım. Yine.
|
0% |