26. Bölüm

13.Bölüm "Vampirler Part II

parla den
parla.den

Beni yere indirdi. Yüzü düzelmişti ancak yine de bana dokunması ya da yaklaşmasından hoşlanmamıştım. Ondan korkuyordum.

"Mira, bu kadar yeter. Tır seni alıp gittiğinde güvende olacağına eminsin ama benimle güvende hissedemiyor musun?" Kaşlarının arasındaki hafif kırışıklık, hüzünlü gözlerine derinlik katıyordu.

Hem haklı hem haksızdı. Öyle korkmuştum ki bu yaratıktan, insanların daha tehlikeli olabileceği aklıma gelmemişti.

"Sana nasıl güvenebilirim? Sen.." Cümlemi tamamlayabilmek için kendimi toplamam gerekti.

"Sen.. nesin?" Sormam gerekiyordu.

"Biliyorsun ne olduğumu." dedi. Hayal kırıklığı vardı sesinde.

"Tolga da mı?" Korkuyordum cevaptan.

"Hayır." Rahatlamıştım.

"Mira, bana güvenmiyor musun?" Cevap veremedim. Üzülmüştü.

"Sana asla zarar vermem. Bir şey yapacak olsaydım, şimdiye kadar yapardım. Sen.. önemlisin." Gözyaşlarım tekrar boşaldı. Kendimi tutamıyordum. Çocuk gibi ağlıyordum. Neden böyle olmak zorundaydı? Neden sadece insan değildi? Olduğum yerde oturdum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sorularım hala duruyordu ancak bir yandan hayata dair bildiğim her şey yıkılmışken yeniden inşa etmeye çalışıyordum.

Demir saate bakıp duruyordu telefonundan. Evet geç olmuştu.

"Mira." Saatlerdir Demir'e baka baka düşünüyordum. Evet, vampirler vardı.

"Tekrar görmek istiyorum." dedim.

"Emin misin?" Elimi tuttu hafifçe. Ondan uzaklaşmamdan korktuğunu hissedebiliyordum.

"Evet, eminim." Yüzü değişti. Korkumu atlatamamıştım ancak.. Demir arkadaşımdı ve beni önemsiyordu. Bunu hatırlatabilmiştim kendime.

Yaklaştım ona. Ay ışığında zor seçilen, siyah şişmiş yüz damarlarına dokundum. Garip bir şekilde soğuktu. Ona dokunduğumda hiç soğuk olduğunu hissetmemiştim.

"Dişlerin peki?" Gülümsedi bana ama dişlerini göstermedi.

"Demir ben.. İnanamıyorum."

"Haklısın."

"Tolga vampir değil dedin. Peki, ona verdiğin şey neydi?" Sivrilmiş dişleriyle kolunu ısırdı ve koyu kırmızı kanı kolundan bileklerine ve avuç içine aktı.

"Buydu. Benim kanım insanlar için iyileştiricidir. Geçici de olsa." Kolundan tutup denize götürdüm ve ısırdığı yeri yıkadım. Tuzlu su canını yakmamıştı çünkü kurumuş kan temizlendikten sonra geriye hiçbir şey kalmamıştı. Yara yoktu.

"Tolga biliyor mu senin ne olduğunu? Bu hapları?"

"Bu kapsüllerin ne olduğunu bilmiyor, hayır. Beni de bilmiyor. Sadece bunlarla iyi olduğunu biliyor. Dirense de birkaç defa içirmeyi başardım." Kapsüller, diye tekrar ettim içimden.

Denizin önünde dikilmiş, bir süre sessizce yeni ayı izledik.

"Vampirler, güneşten etkilenmezler mi? Neler doğru, neler yanlıştı?"

"Etkilenir. Güneş vampirler için ölümcül olan sayılı şeylerden. Benim için bir durum var. Sana açıklayamayacağım şeylerden. Bana verilmiş bir özellik bu. Şimdilik."

"Yani normalde vampirler gündüz gezemezler?"

"Hayır, gezemezler."

"Anladım...Sanırım. Ne konuşuyoruz biz böyle." Başımı ellerimin arasına aldım.

"Eğer sana çok geldiyse, her şeyi unutturabilirim."

"Hiçbir şeyi unutmak istemiyorum." Sessizlik.

"Hiç.. birini öldürdün mü?"

"Doğamda var." Ürperdim.

"Zevk için değildi. Kastetmedim."

"Yanlışlıkla oldu yani?"

"Öyle denebilir evet.."

"Keremi kolayca halletmene şaşırmamalıymışım." Kaşları çatıldı.

"Kerem yaşıyor."

"Ne?"

"Gittiğimde ölmemişti. Ben de onu iyileştirdim ve başına gelenleri unutturdum." Alara kendini katil olmakla suçlayarak yiyip bitirirken bizden bunu saklamamalıydı.

"Keşke söyleseydin." Bozulmuştum.

"Söyleyemezdim, biliyorsun. Ölmemişti ama ölecekti. Bir insanın onu kurtarması mümkün değildi. Hem.. artık insanların arasına dönemez."

"Neden?"

"Dönüşüyor."

Kurtulmuştu ama bir vampir olarak. Bir süre sessizlik oldu.

"Alara bilmeli ama."

"Bilemez, Mira. Vampirlerin varlığını öğrenen herkes tehlike altında demektir." Ben de tehlike altındaydım yani.

"Vampirler? Senin dışında tanıdığım biri var mı?" Duraksadı Demir.

"Annem, yani ablam." Ablası annesiydi yani aslında. Sessizlik.

"Kaç yaşındasın?"

"113."Vay be. Neler görüp geçirmişti.

Ayağa kalktım.

"Ben.. ne hissedeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Bütün bunlar karşısında. Sadece Tolga'yı iyileştirip eve dönmek istiyorum."

"Seni götüreyim." dedi ve arabaya bindi. Yanına oturdum. Aynayı indirip yüzüme baktım. Kızarmış beyaz suratım kendini toparlamaya başlamıştı.

"Mira, kimseye bahsetmemelisin." dedi Demir. Bahsedemeyeceğimi biliyordu ama hatırlatmadan geçememişti. Başımı salladım, yola koyulduk.

***

Hastaneye giriyorduk. Kapının yansımasından göz ucuyla kendime baktım. Yüzüm eski haline dönmüş olsa da göz altlarım çökmüştü. Berbat görünüyordum. Henüz sindiremediğim gerçeklerin ağırlığı altında eziliyordum. Ailemin endişeli bakışlarını görmezden geldim. Onları odadan savuşturmayı başardığım bir anda Tolga'ya kapsülleri verdim.

"Neden şimdi veriyorsun?"

"Sana iyi gelmiyorlar mı?"

"Geliyorlar ama.. istemiyorum artık. Bunlara bağlı kalamam."

"Tolga, ya bunlara bağlı kalacaksın ya da hastaneye." Kapsülleri avcuna bırakıp odadan çıktım. Tolga'nın yanına girdiğimde Demir'in çoktan hastaneden ayrıldığını, kapıda beni beklemediğini farkettiğimde anlamıştım. Babamdan beni eve bırakmasını istedim. Babamla kol kola hastaneden çıktık.

Tüm gece bitmek bilmeyen kabuslar eşliğinde uyumaya, dinlenmeye çabaladım.

***

Okulun lavabosundaydım. Melisa girdiğinde ellerimi yıkıyordum. Beni görünce çıkıp gidecek gibi oldu ancak vazgeçti. Yanımdaki lavaboya gelip elindeki makyaj çantasını bıraktı. Birkaç saniye göz göze geldik. Konuşmadığı için ben de bir şey söylemedim. Selamlaşmıyorduk bile artık. Kıvırcık saçlarını geri savurdu ve ellerini yıkamaya başladı.

"Yaralandın mı? Gömleğin.." Konuşup konuşmamak arasında kalmıştım ama yine de sormuştum. Dirseğinin iç kısmından bileğine doğru akan kan parıldıyordu. Bunu belki de söylemem gerekir, diye düşünmüştüm. Uyarımın ardından gömleğinin düğmesini çözüp baktı. Tepkisiz bakışları tuhaf gelmişti bana. Göz bebekleri ne olduğunu anlayamaz gibi bomboş ve donuk bakıyordu. Dönüpte cevap vermemiş hatta bana göz ucuyla bile bakmamıştı. Bu kadar çok mu nefret ediyordu benden? Ben ona bir şey yapmamıştım bile. Asıl o bizi kullanmış ve ilk fırsatta canımızı yakıp kaçmıştı.

Bantla kapattığı ancak kanamaya başlayan yarasının üzerinden gömleğini sıyırırken hafif bir inleme nidası kaçtı ağzından.

"Neye bakıyorsun?" Beni tersledi. İyilik de yaramıyordu. Mendil aldım, elimi kuruladım ve çıkmadan önce geniş yara bandını kaldırdığı yarasına kaçamak bir bakış attım. Kesiğe benzemiyordu. Çantasından çıkardığı bir pamuklu ped parçası ile kanı temizlerken etine doğru derinleşen küçük bir çift delik görmüştüm. Dayanamadım ve tekrar baktım.

"Neye bakıyorsun dedim sana?" Beni tekrar terslediğinde umursamadım. Kolunu sıkıca tuttum ve daha yakından baktım yarasına.

"Ne ısırdı seni?" Tedirgindim. Büyük bir ısırıktı. Tekrar bir inilti kaçtı ağzından. Belli ki kolunu sıkmam canını acıtmıştı. İtti elimi.

"Bıraksana." Kolunu bıraktım. Bezi az suyla ıslayıp kanı tamamen temizlediğinde netleşmişti diş izleri. Yüzüne baktım tekrar. Hala tepkisizce bakıyordu. Öylece dikilirken donuk olan suratının sadece canı acıyınca buruşması beni korkutuyordu.

"Melisa noldu diyorum sana." Yarayı bantladığı sırada cevap verdi ancak bana.

"Köpek ısırdı. Oldu mu?" Lavabonun kenarına saçtığı kirli bezleri toplayıp çöpe attı ve çantasını alıp çıktı.

Vampirlerin varlığı beni paranoyaklaştırıyordu. Artık her şeye farklı bakıyordum. Belki de görmek istediğim gibi görüyordum. Hemen paniklediğim için kötü hissediyordum. Köpek ısırığı olması ihtimalinin içimi rahatlatması da beni kötü hissettiriyordu ancak en azından doğaüstü değil diye düşünmeden edemiyordum.

Kantine geri döndüm. Alara Aslı'yı konuşturmaya uğraşıyor ancak pek de başarılı olamıyordu. Enes ortada yoktu.

"..tersten gidince daha kolay çıkıyordu." dedi Alara.

"Bilmiyorum. Ben çözemedim zaten onu." dedi Aslı.

"Kızlar," Sandalyeme yerleşip konuşmaya devam ettim.

"Melisa'yı köpek ısırmış. Kolunda diş izleri var." Alara tepki vermemeye çalışıyordu ancak içten içe bir oh çektiğini hissedebiliyordum. Aslının ise kaşları çatıldı.

"Nasıl olmuş?" diye sordu Aslı.

"Bilmiyorum, bana bir şey anlatmadı."

"Neredeydi lavaboda mı?" dedi Aslı. Napacaktı anlamamıştım.

"Evet ama benden önce çıktı." Yemekte olduğu hazır makarnası henüz bitmemişken, ağzını temizledi ve kalktı.

"Benim abimi görmem gerekiyor. İşim bitince gelirim." dedi ve hızla uzaklaştı. Abisi okulumuzda öğretmendi. Akın hoca. Ancak aniden yemeğini dahi yarım bırakıp gitmesine anlam verememiştik.

"Noldu şimdi?" dedi Alara. Şaşkın şaşkın.

"Abisine gitmiyor fark ettin değil mi? Bir şey sakladı bizden, ben fark ettim." diye ekledi Alara. Ben de başımla onayladım. Aslı bazen tuhaftı.

Bahçe kapısı açıldı. Demir. Sahilde hissediyordum hala kendimi. Her Demir'i gördüğümde hafif dalgalı deniziyle ve taşsız, ışıldayan kumlarıyla bizi sürekli götürdüğü o sahilde, gün batımını izlediğim dakikaları anımsıyordum. O ana gittiğimde başta üzerimden bir ürperti geçiyor, ardından bir heyecan bedenimi sarıyor ve sonra yerini korkuya bırakıyordu. En sonunda o günden ileri gidememişim gibi geliyordu. Demir'i okulda her gördüğümde bu hisler içimde aynı sırayla uyanıyorlar ve dağılıyorlardı.

Demir gözlerini bana kilitlemişti. Belli ki bekliyordu. Onu davet edecek bir gülümseme. İçimdeki çatışma henüz sonlanmamıştı. Şuan bizimle birlikte oturmasını, bizimle vakit geçirmesini istiyordum ancak.. bir sonraki anımda bundan pişmanlık duyacağımdan emindim. Gözlerimi önüme indirdim. Bakmadığından emin olduğumda, kaçamak bakışlar atıyordum. Ne yaptığını merak ettiğim için. Görmek için. Tolgayla beraber çay içiyorlardı. Derin bir nefes alıp verdim.

"Mira, neden konuşmuyorsunuz?" dedi Alara. Havadaki gerginliğin kokusunu almaması mümkün değildi zaten.

"Hiç."

"Mira?"

"Tartıştık sadece biraz." Alara şaşırtıcı bir şekilde sormakta ısrarcı olmadı. Memnun olmuştum. Vampirlerden bahsedemezdim..

Demir'in sürekli telefonunu kurcalaması dikkatimi çekmişti. Mesajlarımıza bile güçlükle cevap verirdi, telefonunda neyle bu kadar vakit geçirdiğini merak etmiştim.

"Mira." Alara da telefonundaydı ve bir video izliyordu. İkisinin de aynı şeye baktığına yemin edebilirdim çünkü kantindeki öğrencilerden bazıları bize bakıp bakıp bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Alara'nın elinden telefonunu aldım.

"...özür dilerim ama iyiyim gerçekten. Sadece.. seti ertelemek durumunda kaldık çünkü çözmem gereken kişisel meseleler vardı. Anlayışınız için teşekkür ederim." Kerem. Video paylaşmıştı. Kanlı canlıydı. Canlıydı. Üzerimden bir ürperti geçti. Alara'yla bakışıyorduk. Şoktaydı. Kalktı gitti ve Demir'i bahçeye çıkardı. Biliyordum. Ölmediğini. Ancak bu şekilde onu açık edeceğini bilmiyordum. Annem arıyordu.

"Anne? Videoyu gördün mü?"

"Evet. Alara telefonunu açmıyor. Yanındaysa söyler misin, derse girmeden beni arasın."

"Tamam söylerim."

"Dava da kapandı böylelikle tabii ki.." Güldü annem. Rahatlamıştı.

"Benim kapatmam lazım Mira. Akşam konuşuruz."

"Tamam anne görüşürüz. Kolay gelsin."

"Sağol canım sana da."

Rahatlamıştım. Videoyu tekrar açıp izledim. Arka planda beyaz bir duvar ve oturmakta olduğu bej koltuktan başka bir şey yoktu. Keremi inceliyordum. Üstünde siyah bir tişört vardı. Yüzü gayet canlı görünüyordu. Sadece gözlerinden canının sıkkın olduğunu anlayabiliyordum. Video o kadar doğal çekilmişti ki, ona birinin yaptırdığını söyleyemezdiniz.

O hayatta kalmıştı. Bambaşka bir canlı olarak hayatta kalmıştı. Belki de henüz başına ne geldiğine dair hiçbir fikri yoktu.

Kantin kapısı hızla açılınca bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Alara geliyordu. Sinirli bir şekilde. Yanımdan geçip gitti. Demir geldi ardından. Sessizce. Bana baktı ve Tolganın yanına oturdu. Alara'ya ne söylemişti? Alara ona, ölü bir adam nasıl dirilir, diye sorduğunda ne diyebilirdi ki ona? Alara'nın peşine takıldım.

Sınıfa çıkmıştı. Ağlayarak eşyalarını topluyordu.

"Alara. Ne konuştunuz?" Beni duymuyordu bile. Tam olarak doğru soruyu sorduğumdan da emin değildim zaten. Ne diyebilirdim onu da bilmiyordum. Ben de eşyalarımı topladım ve Alara'nın ardından hızlıca çıktım. Nöbetçi öğretmene yakalanmadan okulun dışına çıkmayı başarmıştık.

"Bize gidelim." dedim. Alara'yı çekiştirerek bizim eve doğru yürüttüm. Parka geldiğimizde durdu ve kamelyadaki banka oturdu. Derin derin nefesler alıp verirken ağlamaya başladı. Sadece sarıldım ona. Kendi kendime, istediği kadar ağlasın, diyordum. O da bana sarıldı. Ne kadar süre öylece oturduk, bilmiyordum.

"Nasıl saklar benden? Ben.. birini öldürdüm diye.." diyebildi gözyaşları tekrar akmaya başlamadan önce. Kelimeler ağzında dolanıyor, zor çıkıyordu. Ağlamaktan şişmiş dudakları sesini değiştiriyordu sanki.

 

Bölüm : 28.09.2024 00:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...