@parla.den
|
(Tolga'nın gözünden...) "On dakika, 36 saniye. Tekrar deneyelim." Kami, kafamı tekrar kovaya daldırdı. Dayanamıyordum ancak bir şekilde dayanıyordum. Ciğerlerim suyla dolup dolup boşalıyordu. Bir süre ölecek gibi oluyordum. Sonra kendimi yeniden sağlıklı hissediyordum. Suyun altında haykırıyordum. Beni bırakması için yalvarıyordum. Demir'in evine geldikten sonra kaç saat geçmişti, bilmiyordum. Beni evlerinin altında duvarlara sabitlenmiş zincirler olan, ne zaman inşa edildiği belli olmayan eski bir mahzene hapsetmişlerdi. Gözlerim, ellerim ve ayaklarım sıkıca bağlıydı .Geldiğimden beri kovayla imtihan oluyordum. Her seferinde su altında olmaya daha uzun dayanıyordum. "Neden? Neden bunu yapıyorsunuz?" Kesik kesik konuşuyordum. Oksijensiz kalmaktan bitkin düşmüştüm. Aptal gibi arabalarına binip ıssız ormandaki evlerine götürmelerine izin vermiştim. İkisinin birden üzerime çullanıp, bir torba gibi alıp bu mahzene kapatmalarına izin vermiştim. Bana burada ne yaparsa yapsın, kendimi bu duruma düşüren aptal bendim. "Direncini ölçüyorum." Soluk soluğaydım. "Neden?" Saçlarımı kavradı ve başımı yukarı kaldırdı. "Çünkü sen, Tolga.. bir türlü dönüşememiş bir vampirsin. Arada kalmışsın. Ölüp ölmeyeceğini merak ediyorum." Vampir? Ben vampir miydim? Ancak ben.. güçlü değil, hasta hissediyordum hep. Vampirler güçlü yaratıklar değil miydi? Bana verdiği ilaç aklımı mı bulandırmıştı yoksa? Vampirler gerçek değildi, olamazdı. Ölümümden bahsediyordu. Bu kadın delirmiş olmalıydı. Ben ölene kadar zorlayacaktı beni. Kafam çok karışıktı ancak tek bildiğim buradan sağ salim çıkamazsam, hiçbir şeyi anlamama gerek kalmayacaktı. Kulaklarımdaki basınca her suya daldığımda yeniden alışmam gerekiyordu. Ciğerlerimdeki oksijen tükendiğinde reflekslerime engel olamıyordum ve nefes almaya çalışarak içimi suyla dolduruyordum. Basıncın kaybolmasıyla sanki denge merkezime kadar su kaçıyormuş da dengemi yitiriyormuşum gibi başım iki yana sallanmaya başlıyordu ancak Kami'nin beni sabit tutmasıyla bir yere gidemiyordum. Bağırırken suyun altında kendimi duymakta zorlanıyordum ve sanki kadın beni duyamıyormuş gibi hissediyordum. Bitkin düşmüştüm. Vücudum daha fazla enerji üretemeden yaşayamayacak gibiydi. Gözlerimin karardığını ve bilincimin kapandığını hissettiğim sırada kadın beni tekrar sudan çekip çıkardı. Gözümdeki bandı çıkardı ve karşıma koyduğu aynada gördüğüm kararmış beden.. Ben miydim? Gözlerimi kapattım. Morarmak ile kararmak arasında gidip gelen cildim adeta ölü bir bedenin soğukluğundaydı ve sımsıkı kapattığım gözlerimin önünden bile silinmiyordu. Ben olamazdım bu.. ben değildim. Hafifçe gözlerimi araladığımda, biraz daha renk kazanmış olan cildimi gördüm. Yutkundum. Kontrol edemediğim bir yaş gözümden süzülmüştü ancak tamamen ıslak olduğum için Kami fark etmemişti. Aynanın yanında dikilmiş, elinde gözüme bağladığı bez parçasıyla kollarını kavuşturmuş beni izliyordu. "Bana inanmadığını düşündüğüm için kendini görmeni istedim. Çoktan boğulup ölmen gereken sudan, sadece bedeninin kuruyup solarak ve uykuya dalıp uyanarak sağ çıktığını bilmen gerektiğini düşünüyorum." Ne anlatıyordu bu kadın? "Sen bana ne içirdin?" Sesim güçlükle çıkmıştı. Kahkaha attı soruma karşın ve kapının kenarında durmakta olan tabureyi alıp kovayı ortamızda bırakarak karşıma koydu. Oturup bacaklarını çeldi. "Tolga, tane tane anlatacağım." Gözlerini bir öğretmen edasıyla gözlerime kilitleyip dinlediğimden emin oluyordu. Arada aynaya bakıp yeniden normal görünüp görünmediğimi kontrol ediyordum. "Vampirlerin varlığına inanmadığını düşünüyorum. Belki bu konuda seni daha hızlı ikna edebilirim.." Kami'nin suratı değişmeye başladığında istemsiz olarak kendimi geri atmaya çalışıyordum. Ondan uzak durmak istiyordum. Göz akından başlayarak yüzüne yayılan siyahlaşmış damarlar, kırmızı göz bebekleri, beyaz tenindeki karanlık şimdiye kadar inandığım her şeyi sarsabilecek nitelikteydi. Dudakları kıvrıldı. Zincirlerimden kurtulmak için elimden geleni yapıyordum ancak tüm çabalarıma ve yine nefesler içinde kalmama karşılık hiçbir yere gitmeme izin vermiyorlardı. Korkudan bayılabilirdim. Yüreğim ağzımda atıyordu. Bu yaratığın ellerinde ölüp gideceğimden emindim. Vampir isem, bu zincirleri kırabilecek güçte olmalıydım. Zincirlere sarılıp asılmaya çalışıyordum. Kami yüzünü eski haline getirmişti. Elini çenesine koymuş beni izliyordu. Vücudum çırpınmaktan ter içerisinde kalmıştı ancak onun gram umurunda olmamasının yanı sıra benim çırpınmamdan keyif alır gibi bir hali vardı. Durdum. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Aklımın almayı reddettiği şeyler vardı ancak gördüklerimi yalanlayamazdım. Söylediklerini yeni gerçeklerim olarak kabul edecektim. En azından tüm bunlara mantıklı bir açıklama bulana kadar vampirlere inanacaktım. Aynada kendime baktım. Sıradan bir insana ait olan yüzüme gözlerimi dikmiştim. Tamamen dönüştüğümde ben de mi öyle görünecektim? "Zincirleri gerçek bir vampir bile kıramaz. Vampirler güçlü yaratıklardır, evet. Doğru tahmin ediyorsun ancak.. güçlerinin işlemesini engellemenin yolları vardır. Ellerini zincirlerden çek ve uzat." Ellerini havaya kaldırmış benim ellerimi üzerine koymamı bekliyordu. Dediğini yaptığımda yanık izleri oluşmakta olan ellerimi gördüm. "Zincirlerde ne var? Beni hasta eden şey bu muydu?" "Seni hasta eden şey güneşti. Zincirlerde ise bir çok kişinin peşinde olduğu bir sıvı var. Güneşin yarattığı etkiyi yaratıyor. Seni zayıf bırakıyor ve vücudunu yavaşça öldürüyor. Tabii, sadece senin durumunda yavaşça öldürüyor." Bir şey vardı. Benimle ilgili özel bir durumdu ve benden istediği bir şey vardı. "Bu yüzden mi peşimdesin?" Gülümsedi. "Zeki bir çocuksun. Evet, nasıl böyle olduğunu merak ediyorum. Demir'in gündüz yürüyenlerden olabilmesi için çok çaba gösteriyoruz. Kendim için ise aynı şeyi yapamadım ve.. gündüz yürüyen olmanın bedeli ağırdır. Sen ise öylece hepsine sahipsin. Sadece henüz güçlerini aktive edememişsin. Belki sana dönüşümünde yardım edersem, sen de nasıl senin gibi olabileceğimizi öğrenmemde yardımcı olursun?" Demir de mi bir vampirdi? Gerilmiştim. Onu ailemden uzak tutmam gerekiyordu. Gözlerim yere daldığında Kami elini sallayarak dikkatimi topladı. "Hayır." "Nasıl yani?" Şaşırmıştı. "Denek olmak istemiyorum. Beni anlamak için benden bir şeyler almanız gerekecek. İstemiyorum bunu." Sinirlendiğini hissedebiliyordum. "Fikrin değişirse Demir'le konuşursun." Sahte bir gülücük dışında yüzünde mimik oynamıyordu. Memnun olmamıştı. Cevabımı da kabul etmeyecekti. Ayaklandı ve gözlerimi tekrar bağladı. "Bırakmayacak mısın artık beni?" Sakin konuşmaya çalışıyordum yapabildiğimce. "Henüz bir şey yapmadık ya da bir sonuca varamadık. Neden bırakayım ki seni?" İsteğini kabul edene kadar burada mı tutacaktı beni? Başka türde işkenceleri mi vardı benim için? "Fikrini değiştirirsen gel dedin.. şimdi kabul etmem için baskı mı yapacaksın?" "Beni yanlış anladın. Kabul etsen de etmesen de yapacağım. Kendinle tanışmanı istediğim için. Yardım etmek istediğim için." Oldukça tatlı bir ses tonuyla konuşmaya çalışsa da sahte olduğunu hissediyordum. Acı. Hayatım boyunca. Duyup duyabileceğim en yoğun acıydı. Koluma sapladığı bıçak. Titriyordum. Duramıyordum. Neden, diye soruyordum içimden ancak ağzımı açıp tek bir kelime çıkartabilecek güce sahip hissetmiyordum. Çenemi sıkmakla yetiniyordum. Bıçağı sapladığı şiddetle geri çektiğinde adrenalinden uyuştuğu için mi bilemiyordum ancak daha az acı hissetmiştim. Göz bağımı tekrar çıkardı. "Çıkarıp durmak canımı sıkıyor ancak paniklemenle uğraşmak istemiyorum." Kolumu sildiği kanlı bezi, odanın kıyısında az önce görmediğim kesici aletlerle dolu bir masaya fırlattı. Metallerin yanındaki sivri uçlu kalın tahta çubuk da neydi? Kazık mı? Buna mı ölürdüm? "Koluna bak." dedi bana, çıkardığı bıçağı temiz bir bezle temizlemeye başladığında. Aynadan koluma baktım. Hiçbir şey yoktu. Yakından yarayı görmeye cesaret edemediğim için aynaya bakıyor ve sadece özensizce silinmiş kandan kalan damlacıkları görüyordum. Kesik ise yoktu. Başımı çevirdim daha yakından görmek için. Kanlar. Yara yok. Acı da hissetmiyordum. "Ben.." Kami gülüyordu. Tahta parçasını aldı. "Gerçek bir yara görelim şimdi de." Kolumun aynı yerine kazığın sivri ucuyla biraz bastırdığında bile çıkardığım acılı çığlık ile kazığı bastırmayı bıraktı. "Şimdi izle." Gözüm küçük deliğe kilitlenmişti. Masanın kenarına çektiği tabureye oturmuş beni izliyordu. Bekledik, bekledik. İyileşmiyordu. Kanaması bile zor durmuştu. Yara oradaydı. "Kendine not, tahtalardan uzak dur." İlk defa kendimde espri yapma isteği duymuştum bugün. Kami bu zindan gibi yerden çıkıp kapıyı açık bıraktığında zincirlerimi tekrar kopması umuduyla sarsmıştım ancak o geri döndüğünde hala olduğum yerdeydim. Bana ne yaptığımı anlamış gibi küçümseyen bir bakış atmıştı. Elinde bir paket vardı. İçerisinde kırmızı bir sıvı vardı. Havaya kaldırıp gözüme sokuyordu. "Yeni beslenme düzeninle tanış." Gülümsedi. Kan bağışında alındığına emin olduğum kanın torbasının ağzını açtı ve ağzıma uzattı. "İç ve ne kadar hızlı iyileşebildiğini gör." Kalbim, ağzımdan çıkacak sandım. Heyecanlanıp heves mi duyuyordum yoksa tiksinti ve korku mu duyuyordum, anlayamıyordum. Sanırım arada kalmak buydu. Dönüşümünü tamamlayamamak. Usulca paketin ağzını ağzıma aldım Kami, kanın yükselmesi için yavaşça paketi sıkıyordu. Her bir damlada daha iyi hissediyordum. İçtikçe daha fazla içme isteğim artıyordu. Kami paketi çekmeye çalıştığında bırakmamak için sivrilen köpek dişlerimi pakete geçirdim. Sonunda zorla paketi çekip aldığında ona bağırdım. İlk defa, vampir dişlerimi ve az önce Kami'de görüp korkudan titrediğim o canavarı kendimde gördüm. Beslenmemi elimden aldığı için Kami'yi parçalamak istemiştim. Aynaya baktım. Kararan suratıma ve keskin köpek dişlerime baktım. Utanç duyuyordum. Dişlerimi torbadan çekip Kami'nin almasına izin verdim. Eski halime dönene kadar gözlerimi kapalı tutacaktım. Kami'nin, beni tavana asılı tutan zincirleri çözmesiyle yere yapışmam bir oldu. Ayakta durmaktan yorulup kendimi zincirlere teslim etmem kaburgalarımın üzerine düşmeme sebep olmuştu. "Bu kadar yeter." deyip elindeki naylon torbayı yere atıp çıktı. Parmaklıklı küçük penceresinden tutup tokmağı olmayan demir kapıyı üzerime kilitlemeyi unutmadı. Burada esirdim. Ancak artık umurumda olan tek şey sadece, torbada kalan az miktardaki kanı tüketme isteğiydi. Koluma baktım. Küçük delik çoktan yok olmuştu. Zaten bir süredir sızısını hissetmiyordum. Gözlerimi torbaya diktim. Sürünmek ve emeklemek arasında gidip gelerek kapının yakınındaki torbaya uzandım. Kalan kanı keyifle içip kendimi yüzüstü soğuk zemine bıraktım. |
0% |