@parla.den
|
Geçen bölümden anladığınızı umuyorum ama yine de kısa bir açıklama geçeceğim. TOLGA'NIN gözünden okumaya başladığımızda, hikaye kaldığı yerden devam etmedi. Birkaç hafta geriye gittik ve oradan başladık. Hatta bu bölümde, daha önce okuduğunuz bir sahnenin TOLGA'NIN gözünden anlatımını okuyacaksınız. Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀 Keyifli okumalar ✨ -------------------------------------------------------------------------------------------- (Tolga'nın gözünden..) Salonun ortasındaki deri koltuğa yayılmıştım. Koltuk, sanki daha önce benden başka kimse oturmamış gibi diriydi. Üzerime zaten üşümeyeceğimi bildiklerinden söylene söylene, ince bir battaniye verdiler. Üstümü örtmeden uyumaya alışık değildim. Rahatsız koltukta dönüp duruyor, bir türlü uykuya dalamıyordum. Beni, altı saatlik bir sürenin ardından, o küçük mahzenlerinden çıkartmışlardı. Davranış şeklim ve yaşanan her şey aklıma geldiğinde utanmama sebep oluyordu. Ben nasıl olduysa -bunu da öğrenecektim- artık insanlardan beslenen bir canavara dönüşmüştüm. Bir damla daha fazla kan için bir kadını paramparça etme isteğiyle dolup taşmıştım. Utandığımdan henüz Demir'le bile konuşamamıştık. Demir de vampirdi. Nasıl oluyor da bu kadar kontrollü davranabiliyordu? Bir kere bile ondan şüphe etmemiştim. Garip gelen tek şey benimle arkadaş olmak için fazla çaba göstermiş olmasıydı. Okulda herkesi ve her şeyi elde edebilecek nitelikle bir adamdı. Niye sürekli etrafımda olduğunu anlayamamıştım. Bana uyuşturucu vermeye çalıştığını düşündüm başta. Sonra Mira'ya aşık olduğunu düşündüm. Hiçbiri değildi. En azından asıl sebep bu değildi. Benim peşimdeydi. "Benimle arkadaş olmak istemene şaşırmıştım zaten." dedim. Demir de salondaydı. Yanı başımdaki koltukta da o uzanıyordu. Kendi odası vardı ama benimle uyumak istemişti. Yanımda olmak için mi yoksa kaçabileceğimden korktuğu için miydi, bilemiyordum. "Sana yardım etmek için arkadaş oldum ama pişman değilim Tolga. İyi bir arkadaşsın." dedi Demir. "Şimdi ne olacak?" "Yeni hayatına alışmana yardım edeceğiz." "Benim bir hayatım olacak mı ki? Kami.. beni deney faresi yapmak istiyor." Hafifçe kıkırdadı. Pencereden odaya vuran ay ışığı yüzünü aydınlatmaya yetmiyordu. Benimle konuşurken nasıl baktığını, yalan mı gerçek mi konuştuğunu okuyabilmeyi çok isterdim. "Bir hayatın olacak. Deney faresi olmayacaksın, merak etme." Bir süre sessizliğin ardından konuşmaya devam etti. "Sen şanslısın." dedi bana. "Ne yönden?" "Gündüz yaşamak için çok fazla kan dökmene gerek olmuyor." Ürperdim. Demek ki ona gerekiyordu. "Ben.. nasıl böyle oldum?" Sessizliğini korudu. Cevap vermek istemediğini anlayabiliyordum. "Uyumaya çalış Tolga." Bana sırtını dönüp koltuğa sarılarak uyudu. Umarım beni buna dönüştürenler bu ikisi değildi. Yapabileceğim tek şey ummak olacaktı. Uyumam mümkün değildi. Koltuk omzumu ağrıtmış, düşünceler zihnimi yıpratmıştı. Kalkıp salonda dolaşmaya başladım. Bazı eşyalar sanki.. asırlıktı. Belki de öylelerdi. Bir kere yapı asırlıktı. Şömine, yanı başında duran, kullanılmamaktan örümcek bağlamış odunların bulunduğu demir sepet ve belki de gerçek altın olan maşa takımı da bu yapı yapıldığında buraya gelmişler gibiydi. Duvarlardaki, belki de orijinal olan tablolar ve yer yer sökülmüş kırmızı duvar kağıtları da yıllardır aynı bakımsızlığın içinde yaşayıp gidiyorlardı. Her ne kadar yine gotik klasik tarzda olsa da, buraya ait gibi durmayan yeni koltuk takımı, eski koltuk takımını süsleyen aksesuarları odanın bir kıyısına, aşağı ve yukarı kata giden merdivenlerin kenarına itelemiş; eski perdeler, paslı şamdanlar, ne işe yaradığını çözemediğim alet edevatlar, resmi ortalıkta görünmeyen ve duvardakilerle ölçüsü örtüşmeyen kırık bir tablo ve boyası sökülmüş beyaz bir kuş kafesi üzerlerine bırakılmış tozlu ve rengi ağarmış kırmızı perde ile kapı dışarı edilmeyi bekliyorlardı. Nerede olduğumu merak ettim. Yeni olduğu belli olan kırmızı perdeyi araladığımda görebildiğim tek şey ağaçlar oldu. Sessizce giriş kapısından çıktım. Kapıyı aralık bıraktım. Dışarıda ne başka bir ev vardı ne de bizden başka insan bulabileceğimi düşünüyordum. İnsan, diye düşünürken üzerimden bir ürperti geçti. Beni kurtarmasını isteyebileceğim yaratık, insan. Onun için tehlike oluşturan ben, vampir. Ağaçların arasında, yakınlarda bir yerde durmadan guklayan bir baykuş vardı. Gözlerim onu aradı. Yeterince odaklanırsam belki onun yerini bulabilirdim. Vampirlerin böyle güçleri olmalıydı. Ilgaz'ın aramızda bir oda olmasına rağmen bir Rabia'yla bir başka kızla olan konuşmalarını, evin diğer ucundaki ebeveyn banyo lavabosundan akan suyu, okul koridorunun diğer ucunda moron öğretmenlerin aralarında öğrenciler hakkında yaptıkları dedikoduları bu yüzden duymuş olmalıydım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Yüksek ses. Oldukça yüksek sesler. Kafamın içinde patlıyorlardı. Her bir yaprağın hafif rüzgarda savruluşu, küçücük böcek ve sineklerin kanat çırpışları, hışırdayan bir poşetin yaşattığı uyuşmayı bana yaşatıyordu. Yakınımdaki en büyük canlı olan baykuşun guklaması kafamın içinde yankılanmaya başladığında kulaklarımı olabildiğince tıkamaya çalışmıştım. Hiçbir şey duymamayı çok istiyordum. Sanki onların sesini bastırabilecekmiş gibi bir çığlık kaçtı ağzımdan. Kami ve Demir'in bu kadar hızlı yanımda bitmesi beni şaşırtmıştı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. "Tolga!" Beni kollarımdan tutup kaldırdılar. "Ben.. her şeyi duydum. Çok yüksekti.. sesler." Guklamalar devam ediyordu. Onlar geldiğinde fazlaca duyduğum sesler azaldı. İnsani bir seviyeye geldi. Derin bir nefes aldım. Usulca sesleri dinledim. Bana zarar vermiyorlardı. İyiydim. Kendimi daha iyi hissediyordum artık. Beni içeri götürüyorlardı. "Uğursuz baykuş yine kapımızda." dedi Kami. "Sadece baykuşsa iyi." dedi Demir. Ne anlama geldiğini anlayamamıştım. "Öyle. Yoksa kuşlar gelirdi. Baykuşlar sadece.. ölümün kokusunu alıyorlar." diye devam etti Demir. "Ölen ben miyim?" Sessizlik oldu. Bendim. "Ne yapıyordun dışarıda?" diye sordu Kamile. "Nerede olduğumu merak ettim." Kahkaha attı Kami. Neye gülüyordu ki? "Neden çığlık attın peki?" Kami.. bana güven vermiyordu. Bana ne kadar kolay eziyet etmişti öyle? Sürekli benden bir şey istediğini söyleyip durmuştu. Belki ona fazlasını anlatmamalıydım. Beni kullanmak için takip etmişlerdi sonuçta. Beni umursadıklarından değildi. "Baykuşu gördüm.. sonra.. bilmiyorum. İyi değilim işte." Ona gereğinden fazla iyi kontrol edemediğim duyma becerimden bahsetmeyecektim. "Baykuştan mı korktun gerçekten?" Kami gülüyordu. Yeniden salondaydık. Kami odasına çıkmıştı. Demir ise beni tekrar salondaki koltuğa yatırmış ve kendisi de yanımdaki koltuğa uzanmıştı. "Koltuklar rahatsız değil mi?" "Evet." Söylemek zorundaydım. "Yatağımı tahta kuruları sardı. Atmak zorunda kaldık. Yenisini henüz getiremedim. Seni koltukta yatırmazdım." dedi Demir gülümseyerek. "Sen hep salonda mı kaldın? Bu koltuklar.. insanı uyutmuyor." İnsanı değildi. Ağız alışkanlığı vardı. Bir anda bırakacak değildim. Vampiri mi demeliydim? Bu koltuklar vampiri uyutmuyor. Neyse. "Öyleler ama vaktim olmadı. Misafirperver olmadığımı düşünme sakın." Güldü yine. Rahat hissetmem için boş boş konuşuyordu. Keşke bir işe yarasaydı. "Ben biraz uyumaya çalışayım." diyip örtüyü boynuma kadar çekip yüzümü koltuğa döndüm. Uyumak mümkün değildi ama Demir'e belli etmeden öylece uzandım. Sabaha kadar aynı şeyleri düşünüp durdum. Sabah ise bir şey yemeden okul için arabayla çıktık. "Normal yiyeceklerden yiyemez miyim artık?" "Biliyorsun, yiyebilirsin." Güldü Demir. Haklıydı, saçma bir soru olmuştu. Kaç defa beraber yemek yemiştik. "İnsan gibi yaşayabilirsin, Tolga. Sadece arada beslenmen gerek ve biraz zaman geçtiğinde taşınman gerekecek.. Uzun süre aynı yerde yaşayamazsın. Artık yaşlanmıyorsun." Artık yaşlanmıyordum. "Daha güçlüsün, daha hızlısın ve daha yoğun duyuların var. Duyguların da öyle. Sakin kalmayı öğrenmen gerek. Sana yardım edeceğiz. Özellikle bugünden sonra öfkeden uzak durman gerek. Birilerine zarar verebilirsin." Öfke bana birini öldürtebilirdi. Bunu çok kolay yapabilirdim. Güçlü hissettim ancak aynı zamanda zayıf.. Çünkü öfkemi nasıl kontrol edeceğimi bilmiyordum. Güvenmesem bile bana öğretecekleri vardı ve onlarla birlikte olmaya alışmalıydım. "Sabah ablanı görmedim." "Annem." diye düzeltti Demir. "Annen.. garip geliyor. Yaş farkınız yok gibi." Demir arabayı okulun önüne park ediyordu. "Fazla yok zaten. 20 yaş falan. Vampir olduğunda fark giderek anlamsız bir hal alıyor." Güldüm ve durduramadım kendimi.
|
0% |