Yeni Üyelik
31.
Bölüm

15.Bölüm "Kardeşlik" Part II

@parla.den

(Tolga'nın gözünden..)

Merdivenleri tırmandık. Direnmiyordum bile ama yavaş yürüdüğüm anda, hızlanmam için omuzlarıyla beni iteliyorlardı. Sedat önden gidip bir sınıfın kapısını açtı.

"Serbest." dedi eliyle girmemizi işaret ederken. Gülüştüler. Ilgaz sırtıma vurup beni kapıdan içeri itti. Sarsılmış gibi yapmak bazen zor oluyordu. Neyse ki iyi bir oyuncuydum. Düşecekmiş gibi yaptım ve kendimi sınıfa attım. Ilgaz'a döndüm.

"Yine ne var?" dedim ellerimi açarken. Gözü sınıfın köşesine takılmıştı. Neye baktığını görmek için arkamı döndüğümde Ilgaz beni tutup duvara çarptı.

"Burada dur." dedi ve uzaklaştı. Bir kalemin kapağını açtığını duyabiliyordum. Sırtıma bir şekil çiziyordu.

"Ilgaz, gömlek." dedim ve beni tekrar duvara çarptı.

"Sus. Hareket etme. Oyunu bozacaksın." Şimdi anlamıştım. Daha önce de bunu bana yapmıştı. Sadece.. sırtıma hedef tahtası çizmemişti.

"Sedat topu getir." Gülüyorlardı. Ne yapabilirdim ki? Aniden ona karşı çıkmaya başlayacak değildim.

Liseye geldiğimden beri beni hırpalıyordu. Evde bir şey yapmıyordu. Sadece okulda. Kimseye de anlatamıyordum. Zaten ailenin kara koyunuydu. Bir de yaptıklarını öğrense babam, Ilgaz'a nefes aldırmazdı.

Sustum. Her seferinde yaptığım gibi. Ancak hatırlıyorum. İlk başlarda zangır zangır titriyordum. Canım acıdığından ve korkudan. Beni öldürecek, diyordum. Zamanla alıştım. Kaderimi kabullendim. Şimdiyse.. öldüremeyeceğini biliyordum. Sadece istediği gibi oyunu bozmuyor ve rolümü oynuyordum.

Topu sanki metrelerce uzağa atacakmış gibi kuvvetle sırtıma fırlattı. Kendimi sarstım öne doğru. Yoksa top benden geri sekip birinin kafasını alabilirdi. Ne derece zarar görmez olduğumdan emin değildim. Darbeleri kabul etmeye çabalıyordum..

"Sormayacak mısın neden bunu yaptığımı? Eskiden sorardın. Böyle can sıkıcı oluyor." dedi Ilgaz.

"Her zaman bir bahanen oluyor." dedim. Nedenini biliyordum. Sormama gerek yoktu.

"Dün doğum günümdü." dedi. Sedat üzülmüş gibi mırıldandı.

"Abine biraz özen göstersen Tolga, böyle olmazdı." Garip hissettirdi. Sanki dalga geçmiyor da gerçekten bunu ima ediyor gibi gelmişti. Tekrar sırtıma basket topunu yedim ve sarsıldım.

"Babam parti yapmama izin vermedi. Tüm o adaylık saçmalıklarından dolayı." dedi Ilgaz ve topu tekrar fırlattı. Top tek adımda sekip Ilgaz'ın elini buluyordu.

"Hiç sormadın diye anlatıyorum." Dayanamadım.

"Annemle babam kutladı. Seni mutlu etmeye yetmez mi?" Gerçekten kızdığı şey buydu. Doğum gününü bildikleri halde kutlamamışlardı. Benim her doğum günümde hediye alırlardı. Ilgaz'ı delirten de buydu.

Ilgaz topu yan duvara, hızla üstüme koşup gömleğimden kavradığı gibi beni sıralara fırlattı. Sandalyeler de benimle birlikte dağıldılar. Kafamı duvara çarpmıştım. Gerçekten acımıştı. İlk defa.

Doğruldum ve yüzüne baktım. Gözlerimi, gözlerinden alamıyordum. Bu öfke, kıskançlık. Halbuki hiçbir zaman onun ailesini çalmak için uğraşmamıştım. O öyle görüyordu ve bana her saldırışında ailesini daha çok kaybediyordu.

Onu haksız da görmüyordum. Haklı da. Ben ondan nefret edemiyordum bile. Onun bana olan hiddeti ikimize de yetiyordu.

Sağ bacağımı yakaladı ve beni masaların arasından çekip çıkardı. Yere çömeldi.

"Başında bir şey var mı?" dedi bakınırken.

"Yokmuş." dedi ve kalktı ben yerde boylu boyunca uzanmışken.

"Ilgaz, yemeğe gidelim. Acıktım." dedi Efe. Sedat kapının önünde çıkmayı bekliyordu. Ilgaz ise çok sinirliydi.

"Sadece biraz oyun oynayacaktık. Bozdun. Her zamanki gibi." dedi karnıma doğru bir tekme salladığında. İnledim yüksek sesle. Kapı açılıp kapandı.

"Sedat çekil." Miranın sesiydi bu. Karışmamalıydı. İkinci bir tekmeyle canım acımış gibi inlemeye devam ettim.

"Siz naptığınızı sanıyorsunuz? Kimi dövüyorsunuz? Hemen kesin şunu! ILGAZ DIŞARI GEL HEMEN!" Mira avazı çıktığınca bağırıyordu.

Ilgaz işaret parmağını dudaklarına tutuyor, bana gözleriyle ateş ediyordu. Sonunda sınıftan çıktı. Sedat geri geldi. Bir tekme savurdu bana. Ancak ona izin vermedim. Ayağını tuttum ve sıktım. Efe varken canının acıdığını belli etmek istemiyordu ve bu yaptığımdan onlara bahsetmeyecekti o yüzden sinirimi ondan çıkarıyordum.

"Bıraksana ayağımı."

"Ilgaz'la aramda. Sen uslu duracaksın." Fısıltıyla konuşuyor ve maruz kaldığım bakışları Sedat'a atıyordum. Biraz ürkmüştü.

"Hadi Sedat çıkalım. Öğle arası bitiyor." dedi Efe. Ben de ayağını bıraktım. Onlar çıkana kadar izledim. Ne kadar buna devam edeceğimi, daha ne kadar katlanacağımı düşünüyordum. Olduğum yerde doğruldum ve sırtımı duvara verdim.

Ilgaz'ın beni rahat bırakması için ne yapmalıydım? Anneme gidip 'Biraz da öz oğlunun başını okşa. Bir vampire dönüşmemiş olsam canımı alacak.' mı demeliydim? Yoksa evden mi kaçmalıydım? Gözümün önüne denizde olanlar geliyordu. Beni neredeyse boğuyor oluşu.. Belki de orada çoktan ölmüştüm.

Bahçeden sesler geliyordu. Miranın sesini duyuyordum. Pencereye yaklaştım. Ilgaz'a tokat atmıştı. Bu da benim başıma patlayacaktı. Geri çekildim. Gömleğimi çıkarttım. Nasıl olsa herkes ya yemekhane ya kantin ya da bahçedeydi. Rahatça soyunma odasına gider dolabımdaki sweatlerimden birini geçiririm diye düşünüyordum.

"Tolga." Ada girdi içeri panikle. Yavru köpeğe bakar gibi bana bakmasına maruz kalabilecek durumda değildim.

"Ada?"

"İyi misin?" Beni kontrol ediyordu. Yara bere arıyordu. Ancak bulamayacaktı.

"Bir şeyim yok. Sadece bak." dedim gömleğimi gösterirken.

"Giyecek bir şeylere ihtiyacım var sadece. Kimseye yakalanmadan soyunma odasına ulaşabilir miyim sence?"

Gülüyordu.

"Gömlekle çıkamam. Miraya yakalandık." Gerilmişti.

"Ben olduğumu anlamadı ama.. bu gömlekle ona yakalanırsam.. sırtımda neden hedef tahtası olduğunu açıklamaktansa neden çıplak gezdiğimi açıklamak daha kolay olur." Yine gülüyordu.

"Tamam, hadi. Senin için etrafı kolaçan edeceğim." Koridora çıktı. Etrafa bakındıktan sonra bana çıkmamı işaret etti.

***

"Açım. Canım, dürüm çekiyor. Neden buraya geldik ki? Oyuna girecek kadar enerjim yok." dedi Buğra ve kemirilmekten yıpranmış kamelyanın bankına uzandı. Gıcırtı beni rahatsız etmişti.

"Oyuna girmek için buraya gelmedik." dedim.

"Neden geldik? Bu parka bayıldığın için mi? Biliyor musun, geçen gün bizimkilere biri saldırmış burada." Bizimkiler dediği, okulundan birkaç serseri arkadaşıydı. Buğra tek çocukluk arkadaşımdı. Onu tanıyordum. Gününü yaşamayı severdi. İnsanları pek ayırt etmezdi. Kiminle vakit geçirmekten hoşlanıyorsa onunla olurdu. Özenli biri değildi. Bu yüzden o ucubelerle arkadaşlığını umursamadan sürdürmesi beni şaşırtmıyordu.

"Hak edecek bir şey yapmışlardır." Kesik kesik gülüyordu. Buğra'nın histerik bir gülüşü vardı. Her şeyle dalga geçmenin bir yolunu bulurdu. Umursamazdı.

"Öyle deme. Çakır'ın burun ameliyatı geçirmesi gerekti. Adam sağlam girmiş." Gülümsedim. Umurumda değillerdi. Çünkü onları tanımıştım bir kere.

Kirpinin dikenleri gibi dikilen neredeyse sıfıra vurduğu düz siyah saçlarında elini gezdirdi. Toparlak kafası bu kısacık saç modeliyle hoş duruyordu. Bir şey kafasının üzerinde geziniyormuş gibi tekrar eliyle silkeler gibi saçlarının üzerinden geçti.

"Yanlış birine çatmışlar." Dumandan rahatsız olduğumdan durmadan elimi sallıyordum. Sigara, bugün daha fazla kokuyordu.

"Senin birader napıyor?"

"Eline düştüğümden beri aynı."

"Sana o ilacı benim bulmadığıma inandı mı bari?" dedi Buğra. Ondan defalarca uzak durmasını söylediğim insanlarla çalışmayı sürdürüyordu.

"Biliyor. Aslında ne içtiğim umurumda da değil. Ölüp gitsem mutlu olur." Söylerken bile hala içimde bir şeylerin kırıldığını hissedebiliyordum. Hep yok olmamı ve ailenin öz oğlunun o olduğunu söylemiş olsa da, onun abim olmasını çok istemiştim. Son zamanlarda bunu tekrarlamıyordu ancak açığımı yakaladığı için bana içinden geldiği gibi davranıyordu ve.. üzülüyordum. Bunu sadece Buğra'ya anlatabilmiştim.

"Çeksene bir kere. İyi geliyor." dedi Buğra sigarasını uzatırken. Elimin tersiyle ittim ve kalktım.

"Hadi dürüm yemeye gidelim." dedim Buğra'yı kalkması için elinden asılırken. En başında gürültüden uzak durmak istediği için buraya getirmiştim bizi. Sesler kafamın içinde uğultuya dönüşüyordu.

"Buğra!" Sokağın başından biri bağırıyordu. Buğra panikledi ve sigarasını yere fırlatıp beni kolumdan çekti. Gözden kaybolana kadar ara sokaklarda koşuşturduk. Durduğumuzda, Buğra soluksuz kalırken bende tık yoktu. Net bir şekilde duyabildiğim Buğra'nın nabzı ise bana bu soluk kesilmesinin sadece koşmaktan değil, korkudan da kaynaklandığını anlatıyordu. Bizi arayan adamlara dikkatle baktım. Normalde göremeyeceğim mesafeden yüzlerini seçebiliyordum. Ak düşmüş kirli sakallarına rağmen henüz 40lı yaşlarını aşmamış orta boylu bir adam, yanındaki liseli olduklarını düşündüğüm -Buğra'yı kullandığı gibi kullandığı- çocukları tazı gibi peşimizde koşturuyordu. Buğra'nın kolunu kavradım. Hala nefesini toplamaya çalışırken gözlerine bakıp gülümsedim. Buradaydım ve bir şey olursa onu koruyacağımı bilmeliydi.

***

"Tolga." Ada bana sesleniyordu. Tiyatro provasından çıkıyordum.

"Ada?"

"Provadan mı?"

"Evet. Sen napıyorsun bu saatte okulda?"

"Rabia'yla Yasemin'i bekliyordum. Sizin oyun ne zaman olacak?"

"Mayıs etkinliklerinde. Sanırım son hafta. Son program bizimki."

"Başarılar dilerim." Birbirimize gülümseyerek bir süre boş boş bakıştık.

"Ada, ben.."

"Tolga, geçen gün.."

Söze aynı anda başlamıştık. Gülümsedim. Her görüşmemiz Ilgaz'la kanlı bıçaklı kavgalarımızda olduğundan, hiç adamakıllı bir arkadaşlığımız olmadığı için öyle bir anın dışında onunla konuşmak beni germişti.

Tanışmamız da Ilgaz'ın benimle uğraştığı bir anda olmuştu. Bana yardım etmişti. Bu yüzden başta ondan nefret etmiştim. Utanç vericiydi. Sonra biraz bahçede yürümüş ve sohbet etmiştik. Samimiyeti içimi ısıtmıştı.

Ilgaz'a karşı sadece rol yapmaya başladığımda Ada'nın etrafımda olması utanç verici olmaktan çıkmış, hoşuma gitmeye başlamıştı. Sürekli benim için savaşması, asla kendisine benzemeyen ve hatta Ada'ya yakıştıramadığım arkadaşlarına yaşananları anlatmaması, beni onun iyi kalpli oluşuna inandırıyordu. Çok fazla güzel kız vardı okulda ancak Ada'nın beni satmayışı bana onu özel kılmıştı. İçtendi..

Bir süredir birlikte bir şeyler yapmayı teklif etmek istiyordum ancak onun yanında kendimi yetersiz hissediyordum. Daha kısaydım mesela.

Boynuna dökülen kumral ipeksi saçlarını arkasına savurup arkadaşlarına selam vermek için döndüğünde çarptı gözüme. Ses kulağımda çınlamaya başladı.. Şah damarındaki basınçla birlikte kanın akışının dolgun, davetkar sesi. Durduramıyordum. Geliyordu.

 

Loading...
0%