Merhaba sevgili okuyucular, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!
Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀
Keyifli okumalar ✨
--------------------------------------------------------------------------------------------
(Mira'nın gözünden..)
Sınıfta hafif bir uğultu vardı. Herkes kendi arasında sohbete dalmış gibiydi. Yoğun bir okul gününden sonra bu toplantılar hiç çekilmiyordu. Neyse ki etkinliklere yaklaşmıştık.
Rabia herkesi susturmak ve dikkati üzerine toplamak için kibarca elini havaya kaldırıp parmaklarını şaklattı. Toplantıyı yaptığımız sınıfta yankılanan şıkırtıyla herkes susup Rabia'ya baktı. Rabia dikkatleri üzerinde toplamayı başardığında konuşmaya başladı.
"Merhaba arkadaşlar. Biliyorum, herkes çok yorgun ve toplantılardan sıkıldınız. Altı haftamız kaldı. Etkinliklerden sonra herkes birbirini tanımamaya geri dönebilir." dedi ve defterini kurcalamaya başladı.
"Toplantıya girmeden önce hepiniz numaralarınızı yazdırdınız değil mi?" Birkaç kişi evet dedi ve Rabia devam etti.
"Kızlar grupları kuracaklar. Detayları gruplar kurulduktan sonra paylaşacağız. Müdürle görüştüm ve belirlediğimiz programı birkaç değişiklikle kabul etti." Kimseden ses çıkmadı. Rabia da devam etti.
"İlk hafta sabah pikniğe gidilecek. Akşam da okulun bahçesinde, klasik 19 Mayıs balosu düzenlenecek. Açılış konuşması, yemek, dans... Herkesin akşama hazırlanabilmesi için pikniği sabah saatlerinde başlatacağız.. Saat sabah sekiz gibi çıkıp, öğleden sonra iki gibi oradan ayrılacağız. Seçtiğimiz piknik alanı biliyorsunuz ki yarım saat kadar uzak ve aksaklıklar olacağını da hesaba katarsak, bir saati yola verdik. Neyse, bunlar biraz detay. Detayları konudan sorumlu arkadaşlara anlatacağım ayrıca." Rabia sıkılanlar olduğunu fark etmiş olmalıydı ki, uzun konuşmamaya karar vermiş olsa gerek notlarında hızlıca göz gezdiriyordu. Bir yandan salonu tarıyordu.
"Piknik organizasyonu tamamen bizim sorumluluğumuzda ama akşam olacak olan etkinlik için profesyonel ekipler tutuldu. Biz sadece piknikten sonra okula gelip masaları, süslemeleri hazırlayacağız ve hazırlanmak için dağılacağız. İkinci hafta, akşam tavşan oyunu oynayacağız. Biliyorsunuz ki uzun süredir oynanmamış olan, okulumuzun eski oyunlarından biri. Tavşan oyununun sunuculuğunu ve moderatörlüğünü ben yapacağım. Bir de.. çoğunuz zorunlu olarak oyuna katılacaksınız. Katılım az olacak olursa, birilerinin bizlere izleyecek bir şeyler vermesi gerekiyor. Oyun okul içinde oynanacak. Tavşan bizden biri olacak. Av ve ya avcı olacaksınız. Dişli avcılarımız olursa eğer çoğunuzu av yapacağım. Oyunun kurallarını da detaylarıyla atacağım. Okursunuz öncesinde."
Aceleyle unuttuğu bir şeyleri eklemek için konuşmaya devam etti.
"Ha.. bir de oyunu okul kameralarıyla bahçede izleyebileceğiz. Yüksek katılım olursa tabii. Bu şekilde gerekli izinleri aldık." Gerilmiştim. O gece biri ölse şaşırmazdım. Ne kadar tüyler ürpertici bir oyundu bu böyle. Av ve avcı. Bir şey de anlamamıştım oyundan.
"Gece de.. tabii bazı öğrenciler kendi aralarında eğlenebilirler." Gülümsüyordu. Ilgaz'ın partisi vardı. Her sene ikinci haftanın gecesinde bizim dağ evimizde parti verirdi.
"Üçüncü hafta, şarkı yarışması olacak. Her şeyi profesyonel ekip kuracak. Biz sadece orada olacağız. Bir şey olması durumunda insanlar bize gelecek. Görevli kartlarınız olacak.. Gece olacak olan konserde de aynı şekilde. Son hafta da okulun tiyatro kulübünün oyunu olacak. Bizim için yine katılım zorunlu. Aramızdan 4 kişi misafirleri karşılıyor olacak. Birkaç kişi salon için görevli olacak. Ben ise yine sunuculuğunu yapıyor olacağım." Duraksadı ve biraz su içti.
"Yani aslında üzerinizde çok yük yok. Bu kadar şeyi de becerebilirsiniz herhalde." Gülümsedi. Kendisini ayrı tutuyordu. Geçen sene de organizasyonun başındaydı zaten ve duyduğuma göre güzel geçmişti. Komitedekiler az önceki uykulu, mahmur hallerini biraz savuşturmuşlardı. İçlerinde az da olsa heyecan uyanmış gibi görünüyordu. Rabia'nın da gözünden kaçmamış olsa gerek konuşmasını kısa kesmek yerine sürdürmeye karar verdi.
" Kısaca belirlediğim görev dağılımını duyurayım o zaman." Boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.
"Yasemin organizasyondan sorumlu, tüm etkinliklerde size yapacağınız şeyin detaylarını o bildirecek. Piknik için erzakları Demir ve Burak arkadaşlarımız arabalarıyla toplayıp getirir diye düşündüm." İkisine de kibarca gülümsedi.
"Mira ve Demir market alışverişlerimizi yapacaksınız. Burak ve Mert, siz kasaba ve kırtasiyeye gideceksiniz.." Konuşmayı tüm etkinliklerde kimin nerede görevli olduğunu anlatıp bitirene kadar sürdürmüştü. Neredeyse uyuyacaktım.
"Arkadaşlar bizim asıl görevimiz bu etkinliklerin keyifli geçmesini sağlamak. Baktınız insanlar keyifsiz, kimse oyun oynamıyor, siz ortamı neşelendireceksiniz. Her şeyde aktif olmanız gerekiyor yani." Sesinde tehditkar bir tını vardı.
"Bir sorunuz varsa alabilirim. Bir problem yaşarsanız gruplarda olacağım zaten. Arayabilirsiniz. Mesaj atabilirsiniz."
"Sorusu olan varsa yanıma gelebilir. Bugünkü toplantı bitmiştir. Çıkabilirsiniz.. Demir sen kal." Herkes eşyalarını toparlayıp hızla salonu terk etmeye çalışırken Rabia parmağıyla Demir'e gelmesini işaret ediyordu. Eşyalarımı toparladım, çıkıyordum ki Demir beni kolumdan tutup çekti.
"Mira bekle. Konuşup geliyorum." Gülümsedi. Tepki vermedim ama kapının eşiğinde beklemeye başladım. Demir Rabia'nın yanına gitti.
"Sen neredesin günlerdir? Merak ettim seni, iyi misin?" Toplantı boyunca kuru kuru konuşan kız gitmişti.
"İyiyim. Döndüm artık sorun yok."
"Toplantıları da aksattın."
"Bundan sonra olmayacak." Sanki Demir'in omuzlarında bir şey varmış gibi durmadan elinin tersiyle silkeliyordu Rabia.
Bunu izlemek canımı sıkmıştı. Bu kızın yapışkanlığından nefret ediyordum. Ilgaz'a da böyle davranıyordu. Kapının dışına çıktım. Dayanamayıp göz ucuyla baktım. Demir de veda ederken gülümsüyordu.
"Geldim." dedi hafifçe omuzlarımı kavrayarak. Kendimi geri çektim.
"Rabia'yla yakınsınız galiba. Gülümsüyordun." Dayanamamıştım. Önce Melisa, şimdi Rabia.
"Komik kız."
"Nesi komik? Çok güzel kız. Senden de hoşlanıyor belli ki."
"İstediği kadar hoşlanabilir. Umurumda değil." Gerçekten umurunda olmadığını sesindeki tınıdan anlayabiliyordum. Belki de umurunda olmasa da birlikte vakit geçirmekten çekinmeyenlerdendi.
"Seni eve bırakayım." dedi bahçeye çıktığımızda.
"Ben yürümek istiyorum."
"O zaman seninle yürüyeyim."
"Benimle gelmek zorunda değilsin."
"Seninle gelmek zorunda değilim. Seninle gelmek istiyorum."
"Araban?"
"O önemli değil. Ben onu alırım sonra." Bir süre sessizce yürüdük.
"Burada kim yaşıyordu sence? Hiç merak ettin mi?" dedi her an yerle bir olabilirmiş gibi duran terkedilmiş eve bakarken. Hani bazen gözünün önünde olan şeyleri fark etmezsin de, bir gün biri gelir ve sana onu sorar. Bilmediğini söylersin. Sonra bakarsın hemen yanı başında. Her gün o sokaktan geçtin ama hiç fark etmedin. İşte bu gün, yanından geçtiğimiz yıkık dökük ev için bu duyguyu hissediyordum. Demir sorduğunda her gün buradan yürüyor olmama rağmen bu evi ilk defa dünya gözüyle görüyor ve merak ediyordum.
"Bilmem belki sen biliyorsundur."
"Bilmiyorum. Hiç dikkatimi çekmedi sanırım." Söyleyecek başka bir şeyim yoktu. Gözlerimi eve dikmiş inceliyordum.
"Mira.. neden soğuksun hala bana?" Durdu. Ben de durdum ve gözlerine baktım.
"Soğuk değilim." Daha kelimeler ağzımdan dökülmeden attığım yalanın kokusu burnumu yakıyordu.
"Soğuksun."
"Değilim dedim ya."
"Anlaşmakta en çok zorlandığım kızlar, bu dönemin kızları oldu." İçine içine konuşmuş olsa da, hepsini duymuştum. Kızarıp bozarıyordum ama diyecek bir şey bulamıyordum. Kaç kızla konuşuyorsa.. hayır, sinirlenmeyecektim.
"Hayır. Daha kötü olduğun günlerde bile bana kibar davranmaya çalışırdın. Neden böyleyiz?" Cevap vermedim.
"Rabia'yı mı kıskandın?"
"Ne? Hayır!" Bağırmıştım. Elimle ağzımı kapattım. Yutkundum. Utanmıştım.
"Tamam. Öyle diyorsan." dedi ve hafifçe gülümsedi. Öyle değil, demek isterdim ama diyemezdim. Bakışlarımı önünde dikildiğimiz yıkık eve çevirmiştim.
"Sence bu evin içine girsek.. Bilmiyorum dokunsam, incelesek.. bu evi ve bu evde olanları görür müyüm rüyamda?" Demir homurdandı. Konuyu değiştirmek için oynadığım kartı görüyordu.
"Hiçbir fikrim yok. Denemek ister misin?"
"Olabilir."
"Girebilir miyiz içeri?" Demir güldü.
"Sen hiç böyle biri değildin. Seni evden bile çıkartamamıştım, hatırladın mı?" Güldüm. Haklıydı.
"Çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor.. Bilmiyorum yapmak istiyorum. Sanki o zamanki benle aynı değilim. Yani.. hayat değişti. Aynı olamam herhalde." Başıyla takip etmemi işaret edip eve yaklaştı.
"Bak burada açık bir pencere var." dedim arkasından yürürken. Demir pencerenin önüne yürüdü.
"Gel." Beni kaldırıp pencereden girmeme yardım etti. Tamamen kırılmış olan camın küçük bir çıkıntısı, pencereye tutunduğumda elimi kestirmeme yetmişti. Evin içindeydim. Demir bir anlığına duraksayıp nefes aldı. Kanayan küçük çizgiyi çantamdan alelacele çıkardığım temiz bir mendil ile kapattım. Demir de kendini iyi hissettiğinde pencereden içeri atladı.
Biraz gerilmiştim. Elim kanıyordu ve yanımda bir vampir vardı. Yüzüne bakıyordum. Elimi sakladım.
"Saçmalama Mira. Bakayım." Çekinerek de olsa elimi uzattım. Gözleri kızarınca ne kadar yanlış bir şey yaptığımı düşünerek elimi geri çektim. Arkamdan bana vurarak fırlayan bir şey aklımı almıştı.
"Aptal kedi." Söylendim ve kendimi korkuyla Demir'e sarılmış halde bulunca hemen geri çekildim.
"Mira, kendimi kontrol edebilirim. Cam varsa onu çıkartmalıyız. Ver elini, hadi." Elimi tekrar uzattım. Gözlerimi kırmızı gözlerinden ayıramıyordum. Çok güzellerdi. Beyaz tenine çok yakışıyorlardı. Ne yakışıklıydı. Hep yakınımda olduğundan anlayamamıştım belki de ama.. okulda daha yakışıklı biri olduğunu sanmıyordum. Belki Ilgaz. Belki de bu yüzden Demir'den hoşlanmamıştı. Kendine rakip görmüştü.
"Temiz. Hemen iyileşmesini ister misin? Haftalarca yara bandıyla gezmek zorunda kalmazsın."
"Nasıl olacak o?" Bana baktı ve avcunu ısırdı. Kanıyordu.
"Naptın?" Panikle elini tuttum.
"Neden böyle bir şey yaptın?"
"İç." dedi sadece.
"Delirme. Kanını içmeyeceğim."
"Görmeni istiyorum."
"Hayır." Kanı kurumuş ve yarası çoktan kapanmıştı.
"Ya içtiğimde ölürsem?"
"Merak etme ben seni korurum. Zaten burada seni öldürebilecek tek şey şu kedi olurdu herhalde. Onu da alt ederim." Güldü.
"İnat etme hadi." Tekrar ısırdı ve elini ağzıma tuttu. Birkaç yudum aldım.
"Demir tadı var.. İğrenç."
"Yani ben mi?" Espri de kan tadı kadar iğrençti. Suratımı buruşturmuş olmalıyım daha çok güldü.
"Eline bak." Kesiğim kapanıyordu. Saniyeler içinde yok oldu. Şok olmuştum. Demir keyiflendi.
"İfadeni görmelisin." Bizi izleyen kediyi kucağına aldı Demir, başını okşamaya başladı. Bir yandan evin içinde dolaşıyordu. Kedi çok rahatsızdı. Neden bilmiyordum ama kurtulmak için çırpınıyordu ve sonunda kaçıp evden fırladı. Demir kedinin ardından bakakalmıştı. Hayvan ondan hoşlanmamıştı. Hissediyordu belki. Demir'in buna üzüldüğüne yemin edebilirdim.
"Nasıl hissettiriyor?" dedi bana.
"Ne?"
"Ev diyorum."
"Pek farklı değil." Evin içinde hiç eşya yoktu. Sadece koridorda bir vestiyer vardı. Antika sayılabilecek eşyanın üzerinde yapraklı motifler vardı. Parmaklarımı üzerinde gezdirdim. Biraz toz bulaştı ancak dokusu hala çok hoştu. Belli ki sağlam bir ağaçtan yapılmıştı ve hala bozulmamıştı.
"Çıkalım mı?" dedim. Görecek bir şey kalmamıştı. Demir dalmış olmalı ki ben konuştuğumda irkildi. Ancak ne olduğunu sormadım.
"Tamam hadi." Çıkmama yardım etti ve evimizin yakınındaki, benim arada bisikletle turlarken ya da rüya defterime karalamalar yaparken yalnız kalmak için geldiğim parktaki kamelyaya oturduk.
"Ben seni burada çok görüyorum. Elinde bir defter oluyor. Çizim mi yapıyorsun?" Buralarda beni birkaç defa parkta yakalayacak kadar vakit geçirdiğini bilmiyordum.
"Evet. Odamda bunalınca ve ev boş olmayınca buraya geliyorum bazen. Yalnız kalabilmek için."
"Resim mi yapıyorsun?"
"Evet.. yani çok hoşlandığımdan değil ama.. unutmamak için çizmem gereken şeyler oluyor."
"Ne gibi?"
"Rüyamda gördüğüm ve imge gibi gelen bazı detaylar." duraksadım. Bunu söylemem ne kadar doğruydu emin olamıyordum ama devam ettim "..bir de rüyalarımı not ediyorum."
"İyi sakla." dedi bana derin derin bakıyordu.
"Benim hakkımda da bir şeyler var mı orada? Neler gördün anlatsana."
"Senin hakkında bir şeyler neden olsun ki?"
"Hatırlıyor musun? Son sahile gittiğimizde.. arabada uyuyakalmıştın. O gün gördün değil mi?" Hatırlamaya çalışıyordum. Evet o gün bir şey görmüştüm ama anlam verememiştim.
"Seninle ilgili olduğunu sanmıyorum. Savaş vardı ve.. çok eski zamanda geçiyordu." Gözlerimi Demir'e diktim. O da eskiydi zaten. Tekrar düşündüm. Ölmekte olan insanlar vardı. Küçük çocukları kurtarmaya çalışan bir adam anımsadım. Tanıdık geliyordu. Sanki başka bir yerde daha görmüştüm onu.
"Çocukluğunu hatırlıyor musun?" Gülümsedi.
"Hatırlıyorum. Ailemi.. gözlerimin önünde öldüler. Ben ve kardeşim de o gün ölecektik. Bir vampir bizi kurtardı." Konuşamıyordum.
"Osmanlı yıkılıyordu. Bir Türk köyündeydik. Yunan askerleri talan etmeye geldiler.." duraksadı "..bunu gördün, değil mi?"
"Rüyanın sonunda az kalsın ölüyordum. Öyle uyanmıştım."
"Nasıl yani?" dedi Demir.
"Bir asker varlığımı fark edip bana saldırmıştı uyanmadan önce." Kaşları çatıldı.
"Garip. Böyle bir şey yaşayabildiğinizi bilmiyordum."
"Benim gibi başka arkadaşın var mı?"
"Vardı." dedi ve sustu. Ayağa kalktım.
"Ben artık eve geçeyim." Demir de kalktı. Benimle eve kadar yürüdü.
"Yarın görüşürüz." dedi veda ederken.
"Görüşürüz." dedim bahçeden girdiğimde. Kapının önünde durdum. Hala gitmemiş eve girmemi bekliyordu.
"Sen ne yapacaksın akşam?"
"İşlerim var. Neden sordun?"
"Melisayla mı buluşacaksınız?" Merakıma yenik düşmüştüm. Yüzüne bakamıyordum. Gerginlikten kavrayamadığım anahtarı zorlukla deliğe soktum.
"Melisa ne alaka?" Hala inkar ediyordu.
"Demir, biz iyi arkadaşız değil mi?" Sinirlenmişti.
"Mira neyden bahsediyorsun?" Anahtarı kapıda bıraktım ve tekrar dışarı çıktım.
"Gördük sizi. Öptün onu." Gözlerini kaçırdı. Hiçbir şey söylemedi.
"Hem ondan beslenmişsin.. Diş izleri vardı vücudunda." Kaşları çatıldı. Hiçbir şey anlayamıyordum yüzünden. Anlatmıyordu da.
"Mira.. okulda konuşuruz. İyi geceler." Kaçıp gitmesini engellemek istedim ama bir çırpıda yok oldu. Hiçbir açıklama yapmadı. Bunu sorduğum için kendime çok kızıyordum. Eve girdim ve yemeğe kadar odamdan çıkmadım.
***
Enes durmadan konuşuyordu ama ne Alara ne de ben kendimizi vererek onu dinleyebiliyorduk. Keşke diyordum her şeyi bu masanın ortasına dökebilseydim. Belki daha hafif hissettirirdi.
"Yemek yiyoruz tamam mı? Akın hoca ne manyak adam. Aradı Aslı'yı. Biliyorsunuz Aslı'nın abisi. Aslı'ya soruyor 'Nerdesin?' Aslı söylüyor işte arkadaşımla yemek yiyoruz. Başladı söylenmeye.. 'O çocukla mısın? Çabuk eve gel.' O kadar bağırıyor ki konuşurken ben de duyuyorum. 'Gelmeyeceksen ben seni bulucam ve alacam' dedi en son. Aslı da sinirlendi, telefonu kapattı." duraksadı ve gazozundan bir yudum aldı devam etmeden önce.
"Aslı'ya diyorum ki hani önemli bir şey varsa sonra da buluşuruz seni eve bırakayım. Yok dedi, önemli değil. O arkadaşlarımla çıkmamı sevmez. Arkadaş edinmemi sevmez. Sevgilime nasıl izin versin ki dedi." Gülümsedi Enes. Hoşuna gitmişti belli. Güldüm ben de.
"Neyse, tam yemeği bitirdik. Ben hesabı ödedim. Döndüm Aslı yok olmuş. N'oldu anlamadım. Aradım sonra. Abisi gelmiş çıkarmış kızı. Özür diliyor falan. Akın hoca arkadan bağırıyor ama kızlar. Okulda da görüşmeyeceksin diye." Alara bile dalgınlığını bir kenara koymuş şaşkın şaşkın Enes'e bakıyordu.
"Ne kadar tutucu bir adammış." dedi sonunda.
"Ben anlamadım abi ne derdi var benimle. Alt tarafı köfte ekmek yemeye çıkmışız. Herkese mi böyle anlamadım.. Kızlar acaba bir gün siz mi dışarı çıkarsanız meleğimi. Belki siz olunca bize de karışmaz. Daha önce de çıkmıştık ya. O gün sıkıntı etmemişti." Hatırlıyordum.Melisa'yla Demir'i gördüğümüz turnuva günüydü.
"Olur yapabiliriz." dedi Alara. Kafasını masaya koymuştu.
"Alara sana noldu? Bir süredir düşüksün."
"İyiyim.. sadece yorgunum." diyebildi. En inandırıcı olmayan haliyle.
"Oyuncu çocuğa canın sıkılmıyor değil mi? Alt tarafı ifade vermeye gittik. Video da attı. Bir yerden çıkar. Nasıl bir kafada nerede takılıyor kim bilir."
"Ne alakası var onunla?"
"Neden sinirlendin ki kızım? Yoksa harbiden üzülüyor musun kayıp olmasına?"
"Alakası yok."
"Neyin var o zaman? Eskiden anlattıklarımla dalga geçecek bin yol bulurdun. Sürekli üzgün gibisin."
"Biraz gerildim evet kabul. Geçer." dedi Alara çenesini kolunun üstüne oturtmuş halde.
"Telefon Demir'deyken videoyu nasıl attı, onu da anlamadım ya.." Alara sesli düşünmüş olmalı mırıl mırıl konuşmuştu ama ikimiz de gayet net duyup anlamıştık.
"Farklı bir telefondan girmiştir. Zor değil ki." dedi Enes. Biz sessizliği koruyunca konuşmaya devam etti, "Çıkar bir yerden. Oyuncu tayfasının tripleri işte. Üzülme." Sessizlik oldu.
"Mira da üzgün duruyor." Cevap veremedim.
"Siz neden Melisa'yla barışmadınız hala?" diye ekledi bitmeyen sessizliğimize.
"O yeni arkadaşlarıyla mutludur." dedi Alara.
"Saçmalama. Onlar birkaç gün takıldılar sonra ben Melisa'yı hiç görmedim yanlarında."
"Nasıl yani?" Şaşırmıştım.
"Bak Rabia'lar karşıda oturuyor. Melisa yok."
"Nerede acaba?" dedim.
"Belki bir sınıfta tek başına yiyordur." dedi Enes.
"Enes.." dedim kızgın bir tonda.
"Ne?"
"Böyle konuşma, çok ayıp."
"Sen Demir'e sordun mı?" dedi Alara.
"Sordum."
"Ne dedi? Birlikteler miymiş?"
"Cevap vermedi."
"Nasıl yani?" dedi Alara doğrularak.
"Sordum ve kaçtı."
"Birlikteler o zaman." dedi Enes. Alara dirseğiyle dürttü Enes'i.
"Ne var ya? Allah Allah." Gülüyordu Enes.
"Mira sizin aranızda bir şey mi vardı?" dedi gülmeye devam ederek.
"Hayır yoktu. Nereden çıkardın? Haz etmiyorum zaten ondan." dedim.
"Ben de soracağım. Çok merak ettim." dedi Alara.
"Hayır sorma. Ben sordurdum sanıcak."
"Sansın. Neden umursuyorsun ki Mira?" diyordu Enes.
"Enes bazen canımı çok sıkıyorsun." dedim. Kendimi kontrol edememiştim.
"Sakin ol ya. Bana müsaade. Size bir şeyler getireyim mi? Çay, kahve.. papatya çayı! Belki biraz çikolata?" dedi ayağa kalkarken. Sadece başımızı sağa sola sallayabildik.
"Oldu o zaman. Sınıfta görüşürüz. Seviliyorsunuz, sıkmayın canınızı. Ben kaçtım." dedi ve yanımızdan ayrıldı. Ofladım. Ardımdan Alara da ofladı.
"Aşkım." dedi Alara. Gülümsedi bana.
"Enes haklı. Boka benzedik. Ne bu halimiz?" Güldürdü beni.
"Keşke.. ölü ya da diri gerçekten hiç umurumda değil artık. Kerem bir yerden çıksa." Kerem yaşıyordu. Bunu biliyordum ve söyleyemiyordum. Arkadaşım boşuna kıvranıyordu.
Alara bana renk getirirdi. Şimdi ikimiz de kararmıştık. Boşu boşuna.
"Polisin karşısında kaskatı oluyorum. Anlayacaklar diye ödüm kopuyor.." dedi. Annem, bulunana kadar bizi tekrar tekrar çağırıp sorular sorabileceklerini söylemişti. Çünkü bizden sonra onu gören olmamıştı.
"Alara sana bir şey soracağım.." ve ekledim "öldüğüne emin misin?" dedim kısık sesle.
"Mira.. nabız alamadım ben ondan. Öldü ve sanırım.. Demir gömdü onu."
"Sanırım? Nasıl yani? Demir'in ona ne yaptığını bilmiyor musun?"
"Hayır.. ne zaman sorsam ben hallediyorum sen sıkıntı etme falan diyor bana." Kaşları çatıldı.
"Demir'e bir şeyler sormak çok zor.. ona bir şey soruyorum ve asla cevabını alamıyorum ama ısrar da edemiyorum. Bilmiyorum.." Alara'yı etki altına alıyor olmalıydı.
"Belki de ona tekrar sormalıyım. Ne yaptığını bilmeliyim." Düşünceli görünüyordu. Kafasını karıştırmıştım. Demir'i söylemeye ikna etmeliydim.
"Bugün gördün mü Demir'i?"
"Okuldaydı."
"Hadi gidelim. Bulalım onu." Kalktık. Önce okulun içinde biraz gezindik ama yoktu. Bahçeye çıktık. Alara birkaç kere aramayı denemişti ama telefonunu açmıyordu.
"Nereye gitmiş olabilir? Derse de az kaldı." Bulamıyorduk.
"Tekrar arasana." Sanki telefon sesi duymuştum ama aramanın sonuna denk gelmişti. Tekrar çaldırdığında netleşti. Ses okulun bodrumundan geliyordu. Biraz çaldıktan sonra ses kısıldı. Arama devam etmesine rağmen.
"Bodrumda. Ne yapıyor orda? Hadi bakalım." dedi Alara beni kolumdan tutup sürürken küçücük pencerenin yanına. Çömeldik ve içeriyi görmek için uğraştık ama nafile. Çok karanlıktı. Güneş ışınlarının vurduğu yerler ise uçuşan tozların parlamasıyla daha da kamufle oluyordu.
"Hiçbir şey göremiyorum." Fısıldıyordu Alara.
"Hadi inelim oraya." dedi Alara yine beni tutup sürürken. Demir orada ne yapıyordu? Karanlıkta? Görmememiz gereken bir şeyle karşılaşacağımızdan endişe ediyordum.
"Belki Melisa oradadır Mira. İstersen gelme. Ben bakıp gelirim." Gerildim.
"Ben de geleceğim." En alt kattaydık. Koridorda yavaş yavaş yürüyorduk. Ne ses, ne ışık vardı.
"Alara sence iyi bir fikir mi?"
"O kadar emin değilim.. Fare var mıdır burada? Iyk." Elimi tutuyordu Alara.
"Dönsek mi? Sonra sorarız."
"Evet evet, bence de. Çıkalım." Hızla geldiğimiz merdivenleri geri tırmandık. Sınıfımızın olduğu kattaydık.
"Çok korktum fare çıkacak diye." dedi Alara. Gülümsedim.
"Sen sınıfa geç istersen. Ben bir lavaboya gideceğim."
"Ben de geleyim seninle." Benimle gelmemeliydi. Koridorun sonundaki lavaboya yürüyorduk.
Kabine girdim. Bir türlü çıkamıyordum. .Alara'yı atlatmam lazımdı. O bodrumda her ne oluyorsa tek başıma yüzleşmek istiyordum.
"Mira daha çıkmıyor musun? Ders başlayacak."
"Sen git istersen."
"Kapıda bekliyorum seni." dedi ve tuvaletten çıktı. Enes'i aradım.
"Alo?"
"Enes. Senden bir iyilik isteyeceğim ve aramızda kalacak."
"Olur ama ne bu gizemli tavırlar?"
"Bizim kattaki kızlar tuvaletinin önünde Alara bekliyor. Onu alıp sınıfa götürmeni istiyorum."
"Neden kaçıyorsun ki Alara'dan?"
"Sonra anlatıcam söz." Anlatmayacaktım ama ne diyeceğimi sonra düşünürdüm.
"Ne garipsiniz. Tamam geliyorum." Telefonu kapattım. Bir süre bekledim.
"Mira'yı bekliyorum dedim ya." diyordu Alara. Enes onu götürmeye uğraşırken yükselen itirazları buradan duyuluyordu. Aslı tuvalete girdi ve bana seslendi.
"Mira biz sınıfa geçiyoruz gelirsin." Ardından hepsi gitti. Ben de çıktım. Koridora bir bakış attım. Yoklardı. Hızla merdivenlerden inmeye başladım. Yolda Rabia'ya çarpmıştım ve ardımdan uzun uzun söylenmişti ancak ona ayıracak zamanım yoktu.
Bodrumun kapısındaydım.
"Demir?" Ses yoktu.
"Burada olduğunu biliyorum." dedim. Henüz gitmediyse diye ve boşluğa konuşmuyorsam diye düşünüyordum.
"Demir? Of gitmiş mi.." Bir gıcırtı duymuştum.
"Demir? Gelebilir miyim?"
"Yalnız mısın?" diye sordu.
"Evet."
"Gel." dedi. Kapısında dikildiğim bodrumun içine girdim. Hiçbir şey görünmüyordu. Ağır adımlarla ilerliyordum.
Ayağımı yan yatmış bir eski demir sıraya çarptım. Uflaya puflaya yolumu bulmak için çabalamaya devam ettim. Ne salaktım, telefonumun ışığını açabilirdim. Boşuna canım yanmıştı. Işığı açtım. Yine de Demir'i göremiyordum.
"Buradayım." dedi. Sesini takip ettim. Bir dolabın arkasına yaslanmış oturuyordu.
Yalnız, yara bere içinde. Yanık gibilerdi ama sanki kendini ateşin içine sokmuş gibi derindi. En çokta ellerinde kollarında ve yüzündeydi. Göğsünde, acı duyuyor olmalıydı ki gömleğini çıkartmıştı. Hafifçe kaldırdım onu. Sırtında da vardı.
"Noldu sana?" Sesim titriyordu. Onu her kımıldamaya zorladığımda inliyordu.
"Yandım.." diyebildi.
"Nasıl yandın? Nasıl hala iyileşmedin?"
"Ölecektim neredeyse.. Güneşte yandım Mira."
"Ama sen çıkabiliyorsun güneşe?"
"Bu aralar pek olmuyor.." dedi. Anlayamıyordum.
"Ne değişti?" Yüzüme baktı. Bir şey söylemedi. Yine bir şey saklıyordu.
"Ne var yine?"
"Bir şey yok."
"Söyle."
"Korkutmak istemiyorum seni. Sorma." Yutkundum. Cevaplamayacaktı, sormaktan vazgeçtim.
"Ne yapabilirim senin için?" Ne yapabileceğimi çok iyi biliyordum. Sadece.. buna hazır değildim. Beni süzüyordu.
"Bir şey yapamazsın. Akşam olunca Kami beni alacak." Gözlerini kapattı.
"O zamana kadar burada acı içinde kıvranacak mısın yani?"
"Başka seçeneğim yok. Güneşin batmasını beklemeliyim."
"Tolga? Ona verdiğin şeyden içsen?"
"Güneş bizi saniyeler içinde öldürür. O kadar şey beni iyileştiremez Mira." Ne yani.. öldüresiye beslenmesi mi gerekiyordu? Derin bir nefes aldım.
"Git hadi. Sorun yok. Burada olduğum sürece iyiyim."
Yutkundum. Ne yapmalıydım? Onu güneş batana kadar acı içinde burada bırakamazdım. Gömleğimin kolunu sıyırdım. Şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Gözlerini yumdu.
"Mira.. Derse geç kalıyorsun." İstemiyordu.
"Demir iyi değilsin. Beslenmelisin." Gülümsedi. Derin bir nefes aldı.
"Bana bir şey olmaz. Derse git hadi."
"Ama.."
"Mira dedim." Sıvadığım gömleğin kolunu indirdi ve düğmesini ilikledi. Elim onun avuçlarının arasındaydı.
"Hadi git." dedi.
"Bir şeye ihtiyacın olursa haber ver ama.." dedim.
"Tamam." Elimi çektim. Kalktım. Çıkıyordum.
"Mira.." Durdum ve döndüm.
"Efendim?"
"Melisa burada değildi." Konuşmalarımızı duymuştu. Bir şey söylemedim. Onun da söylemediği gibi sessiz kaldım. Çıktım ve derse yetiştim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.59k Okunma |
1.35k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |