45. Bölüm

24.Bölüm "İkiz/İlk Lise Partim"

parla den
parla.den

Merhaba sevgili okuyucular, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!

Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀

Keyifli okumalar ✨

--------------------------------------------------------------------------------------------

(Mira'nın gözünden..)

Evimizin arka bahçesinde gergin gergin bir o yana bir bu yana yürüyordum. Elimdeki telefondan sürekli aynı tuşlara basıyordum. Dün geceden beri Demir’i arıyordum ama bir türlü ulaşamıyordum. Piknik için erzaklar almamız gerekiyordu ve otobüsün kalkmasına az kalmıştı. Elimde uzun bir liste vardı. Demir ortadan kaybolacak zamanı bulmuştu.

Son bir kez daha arayıp, açmazsa Rabia’yı aramaya karar vermiştim.

“Hadi Demir..” Açmıyordu. Rabia’yı aradım.

“Alo?”

“Rabia, Demir telefonlarımı açmıyor. Aracım yok. Malzemeleri alamıyorum. Ne yapacağım?”

“Kiminle görüşüyorum ben?”

“Mira?” Bilerek mi tanımamazlıktan geliyordu, anlayamamıştım.

“Ha Ilgaz’ın kardeşisin, değil mi?”

“Evet.”

“Ben arıyorum Demir’i şimdi.” Bir şey söylememe izin vermeden telefonu kapattı. Sanki o arayınca açacaktı.

Bahçede turlamayı bıraktım ve verandaya döndüm. Annemle babam masada oturuyorlar, sabah kahveleri eşliğinde gazeteleri kurcalıyorlardı. Yerel gazetede muhtemelen babamın rakibi olan adam hakkında bir skandal vardı. Annem onu gösteriyor, babam gülüyor ve ben duymayayım diye fısır fısır dedikodu yapıyorlardı. Babam seçimi kazanacağından umutlu görünüyordu. Ne konuştuklarını anlamak için kulak kabartmıştım ancak kucağımdaki telefon titreyince dikkatim dağıldı. Onlar da bana baktılar. Telefonu açıp tekrar bahçede yürümeye başladım.

“Canım, Demir’in acil bir işi çıkmış. Pikniğe de katılamayacakmış. Ilgaz sana yardım edecek.” dedi. Şaşırmıştım. Demir telefonu açmayınca, Ilgaz belki yardım eder diye odasına uyandırmaya gitmiştim ama bana yanındaki küçük yastıklardan birkaçını fırlatıp dışarı kovmuştu.

“Ilgaz mı? Sordun mu?”

“Şimdi aradım. Uyuyakalmadığına emin ol. 45 dakikanız kaldı. Çabuk olun.” Emirlerini yağdırıp telefonu kapattı. ‘Güle güle, orada görüşürüz.’ diyebilirdi ama dememekte ısrarcıydı.

***

Piknik bitmiş, hazırlıklar tamamlanmıştı. Piknik hem eğlenceli hem yorucu geçmişti. Döner dönmez okulu 19 Mayıs balosu için hazırladık ve yine koştura koştura eve gidip hazırlandık. Şimdide hep birlikte baloya gidiyorduk. Annesi şehir dışında olduğu için Alara da bizimle gelmişti. Araca zor sığmıştık. Okulun önünde durduğumuzda inmiş elbiselerimizi düzeltiyor, birbirimize çekidüzen veriyorduk. Yolculuk boyunca dört kişi, üç kişilik koltukta oturmak biraz zorlu olmuştu. Neyse ki, evimizle okul arasında fazla mesafe yoktu.

Alara hazırlanırken de bizimleydi. Hatta okulu hazırlayıp eve döndüğümde, Alara çoktan hazır bana yardım etmek için evimize gelmiş, beni bekliyordu. Makyajımı da tamamen o yapmıştı.

Her sene balolarda dans kulübü öğrencileri açılış dansı yaparlardı. Alara da bu sene dans kulübüne katılmıştı. Sene başında bir talihsizlik yaşamış ve bacağında bir zedelenme olmuştu. Bir süre kulübün çalışmalarına katılsa da aktif olarak çalışamadığı için çok üzülmüştü. Yine de iyileştiği gibi bu geceki gösterinin koreografisine uyum sağlamayı başarmış ve gösteri ekibine dahil olabilmişti. Bugün onun için çok önemliydi. İlk defa sahnede dans edecekti.

Okulun bahçesine geçtik. Ortada, alçak ve geniş bir platform vardı. Bahçenin taşlı zemininde bu topuklarla dans etmeleri tehlikeli olabilirdi. Gösteri ve insanların rahatça dans edebilmesi için kurulmuştu. Platformun çevresine masalar yerleştirilmişti. Masaların üzerindeki masa örtülerini biz yerleştirmiştik. Sandalyelerin kollarına tüller bağlamıştık. Daha hala, bizim ekipten birileri servislerin dağıtılmasına yardımcı oluyor, eksikleri tamamlamaya çalışıyordu.

Bir kaç saat kadar önce masalara isimlikleri yerleştirirken masamızı görmüştüm. Etkinliğe katılım önceden okula bildirilmiş ve kişi sayısı kadar masa, yemek hazırlanmıştı. Rabia’dan nefret etsem de, etkinlikleri çok iyi organize ettiğini söyleyebilirdim.

Bizimkileri direkt masamıza götürüp yerleştirdim. Sonra da karşılama yapmak için insanların geldiği bahçe kapısının yanına gittim. Yasemin orada tek başınaydı. Onun yanında olması gereken bendim. Karşılama ekibindeki diğer öğrenciler de, alanda velilere, okul personeline ve öğrencilere yerlerini bulmalarında yardımcı oluyorlardı.

“Geldim.” dedim usulca Yasemin’e.

“Geç kaldın.” dedi bana, ters bir bakış atarak. Herkes gelene kadar yanında durup ne yapıyorsa, onu yaptım.

“Hoş geldiniz’, ‘İyi akşamlar.’, ‘İyi eğlenceler.’ diyor ve bahçeye buyur ediyorduk.

Müdür bey platforma çıkmıştı. Rabia onun için mikrofonu ayarlayıp getirmişti.

“Bizler, misyonu hayatı kutlamak olan bir okulun öğretmenleriyiz ve bundan gurur duyuyoruz. Her gün bayram olsa, öğrencilerimizle her gün hepimize unutulmayacak günler yaşatmak için canla başla çalışırız.

Hayat, sadece derslerden ve işten ibaret değildir. Elde edilen başarılar hiçbir zaman unutulmamalı ve her zaman onore edilmek üzere bir öncekinden daha iyi şekilde kutlanmalıdır.” dedi ve konuşmasına devam etti.

“Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde atalarımız, bu toprakları kanlarıyla, biz torunları özgürlük ve huzur içinde yaşasın diye kazandılar..” 19 Mayıs’ın anlam ve önemiyle ilgili uzun bir konuşma yaptı.

“Kurucu liderimiz, Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlere armağanı olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızı kutluyorum. Vatanı için canını feda eden tüm şehitlerimiz için, bir dakikalık saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı'nı söyleyerek programımıza başlayacağız. Evet, buyrun.” diye ekleyerek konuşmasını bitirdi. Ceketinin önünü ilikledi.

Müzik öğretmeni müdürün hemen yanına, platformun ortasına geldi. Herkes ayaklandı. Saygı duruşu ardından marş söylendi.

“Karşınızda, okulumuz dans kulübü öğrencilerimiz. Keyifli bir akşam dilerim hepinize.” dedi Müdür Bey herkes alkış tutarken ve elindeki mikrofonu Rabia’ya verip geri masasına oturdu. Rabia da ailesiyle Müdür Bey’in olduğu masadaydı. Yalakalığı midemi bulandırıyordu.

Alara ben masaya döndüğümden beri masada değildi. Ekiple hazırlanıyor olmalıydı ki sahneye çıkmışlardı.

“Alara’ya bak sen. Ne yetenekli.” diyordu annem. Sahiden öyleydi. Bir yandan telefonuna kaydediyordu. Müge teyzeye atacağına emindim. Ben de izlerken bir yandan fotoğraf çalışıyordum.

Sahneleri bittiğinde bir alkış koptu. Selam verip masalarına dağıldılar. Orkestra daha hafif ama hala dansa uygun bir parçayla devam etmişti. Yemekler de bir yandan servis ediliyordu.

“Tebrik ederim Alara. Harikaydın.” dedi annem.

“Tebrikler Alara kızım.” diye ekledi babam.

“Ilgaz bakayım, video nasıl oldu?” Telefonunu Ilgaz’ın elinden söküp aldı. Videoyu beğenmişti.

“Fotoğraflara bakabilir miyim?” dedi telefonlarımızı işaret ederek. Tolga’ya da fotoğraf çektirmişti. Galerimi açıp uzattım. Telefonu aldı ve masada önüne koydu.

“Ben pek iyi çekemedim.” dedi Tolga ama yine de Alara telefonunu aldı. Bir telefona bakıyor kurcalıyor, bir Tolga’yla bana bakıyordu.

“Arada beni de çekseydin Tolga.” dedi onun telefonunu geri verirken. Ilgaz gülüyordu. Tolga utanmıştı. Kalkıp gitti. Annem beni sıkıştırıyordu. Ne döndüğünü anlamak için fotoğrafları görmem gerekmemişti.

“Anne orkestraya bak.” dedim kulağına usulca fısıldayarak. Tolga, Ada’nın yanındaydı. Ara vermişlerdi ancak uzun sürmedi. Başlayacaklarını anlayınca, Tolga yanlarından ayrılıp okula girdi. Annem gülüyordu ama Ada’yı da beğenmiş olacaktı ki gözlerini alamıyor kızı izliyordu.

“Anne dik dik bakmasana fark edecek kız.”

“Etsin Mira, ne olacak?”

Babam yemeği bittikten sonra, birkaç arkadaşının yanına gitti. Orkestra da yine hızlanmıştı. Birkaç çift dans etmeye çıkmıştı. Çoğunluğu velilerden oluşuyordu.

“İyi akşamlar.”

“Demir, hoşgeldin. İyi akşamlar.”

“Demir, saçlar harika. Takım da yakışmış.” dedi Alara şaşkınlığını gizleyemeyerek. Demir saçlarını daha yeni uzatıyordu ve birden yine kestirmeye mi karar vermişti? Bir de.. kulağının arkasında dövme vardı. Şimdiye kadar fark etmemiş olamazdım. Yeni olmalıydı.

“Nasılsınız?” dedi hepimize bakınarak.

“İyiyiz. Sen nasılsın? Ablan nerede?” dedi annem.

“Bugün katılamadı. Tek geldim.” Sabah, kendisi ortalıkta yoktu. Şimdi annesi yani ablası.. her neyse.

“Öyle mi? Rahatsız değil inşallah?”

“Yok yok. Bir işi çıktı da ondan.”

“Otursana lütfen. Haldun arkadaşlarını gördü, ortadan kayboldu. Gelmez daha.” Annemin yanına oturdu.

“Nasıl? Gecemizi beğendin mi? Her yerde böyle etkinlikler olmaz.” dedi annem.

“Güzel fikirmiş evet. Keyifli geçiyor.” Bakışları bir garipti. Annemin dikkati dağıldığında Ilgaz’a kitlenmişti. Neden öyle bakıyordu ona? Anlam verememiştim.

“Sabah neden telefonlarımı açmadın?” dedim Demir’e.

“Meşguldüm.” diye kestirip attı.

“Kızlar, dans etmek ister misiniz?” dedi bana ve Alara’ya bakarak.

“Mira istemez.” dedi Ilgaz, telefonundan başını kaldırmadan. Omuz silktim. Demir gülümsedi. Üstelemedi.

“Siz?” dedi Alara’ya bakarak. Ona neden siz demişti ki?

“Biz? Ben mi? Olur. Sıkılmıştım zaten.”dedi Alara. Kalktılar.

Bir süre dans ettikten sonra ikisi de birbirine meydan okur gibi daha güçlü ve kıvrak hareketlerle dans etmeye başladılar. O kadar dikkat çekici ve seyir zevki yüksekti ki, yanlarında dans etmekte olan insanlar kenarlara doğru açılmışlar onları izlemeye başlamışlardı. Demir bir şey denemek istiyordu ve Alara’yı ikna etmeye çalışıyordu. Alara’yı sonunda ikna ettiğinde ve hareketi başarıyla yaptıklarında, izleyen herkes alkışlamaya başladı. Şarkı bitince selam verip masaya geri döndüler.

“Senin de bu kadar iyi dans edebildiğini bilmiyordum Demir.” dedim şaşkın şaşkın.

“Ben de bilmiyordum. Bugün farklı birisin.” dedi Alara. Biraz gergin görünüyordu. Anlayamamıştım.

“Teşekkür ederim. Daha bilmediğiniz çok şey var hakkımda.” dedi ve yarım bir gülüş attı.

“Ilgaz nerede?” dedi Alara.

“Leyla’yla konuşuyordu en son. Nerede bilmiyorum. Herkes bir yere kayboldu.” dedim. Masaya servis edilen içeceklerden içiyorduk. Sessizdik. Ben de etrafı izliyordum.

“Ben bir lavaboya gideyim.” dedi Alara ve gitti hışımla.

“Demir.” dedim etrafı kolaçan ederken. Sonra gidip yanına oturdum.

“Mira?” Dedi sanki emin olamıyormuş gibi.

“Kerem ne durumda?” Merak ediyordum neler olduğunu.

“İyi. Evde.” dedi.

“Kardeşlerin nereye gitti?” Daha az önce konuşmuştuk. Neden tekrar soruyordu ki?

“Ilgaz orada ama Tolga nereye kayboldu bilmiyorum.”

“Ilgaz, Tolga.”

“Neden sayıklıyorsun sen?”

“Bir şey yok.” dedi.

“Kami, Keremle mi?” Merakımı gideremiyordum.

“Evet ama sen neden taktın Kerem’e?”

“Anlattım ya Demir, hatırlamıyor musun?”

“Hatırlamıyorum.”

“Kerem Alara’ya saldıracak. Dedin ya, rüyaların gerçeklerden oluşuyor diye. Ben hayal mi gördüm?” Bana bakışları değişti. Yoksa hayal mi görüyordum? Önüne döndü.

“Hatırladım şimdi. Merak etme Kerem kontrolüm altında.” dedi ve ekledi.

“Rüyalarından başkalarına bahsetmiyorsun, değil mi?”

“Hayır. Anlatma demiştin ya. Sadece yazıyorum.” Gülümsedi.

“İyi. Kardeşlerinde oluyor mu hiç böyle bir şey?”

“Hayır.. Oluyorsa da bahsetmediler.”

Çok keyifli ama bir o kadar da enerjimi tamamen bitiren bir gün olmuştu. Arabaya binince kalabalığın uğultusu birden kesilmiş ve kafamız rahatlamıştı. Demir kapımda duruyor, biz gitmek için hareketlendiğimizde bize el sallıyordu.

Alara’yı evine bırakıp sonunda eve ulaştık. Alara’yı evde tek bırakmak annemin içine hiç sinmiyordu. Benim de öyleydi ama Alara ısrar ediyordu. Artık büyüdüğünü ve tek kalabileceğini söylüyordu. Zaten annesinin işinden dolayı, haftada birkaç gün bile olsa tek kalması gerekiyordu.

Topuklu ayakkabının bıraktığı acının dinmesini beklerken biraz salona uzandım. Ardından odama geçtim ve pjamalarımı giydim. Makyajımı silerken penceremde bir tıkırtı duydum. Demir gelmiş olmalıydı. Perdeyi çektim. Oydu.

“Selam. Gelebilir miyim?” dedi.

“Gel.” Kapıyı kilitledim ve makyajımı temizlemek için aynanın karşısına geri döndüm.

“Neden kapıyı kilitledin?”

“Burada mı yakalanmak istersin?” Bir şey demedi. Masamda oturuyor ve kitaplarımı kurcalıyordu.

“Ne arıyorsun?” Garip davranıyordu.

“Günlüğünü.” dedi güldü.

“Günlüğümü mü okuyacaksın?”

“İlgimi çekerdi.” Rüya defterimi mi görmek istiyordu? Kimseye göstermemem için o tembihlemişti ama. Zaten defter komidinin üzerinde duruyordu. Saklamak için pek gayret etmemiştim.

“Gösteremem üzgünüm.” dedim ancak boşluğa konuşuyordum. Cevap gelmeyince arkamı döndüm, Demir yoktu. Gitmişti. Masada da defter yoktu. Defteri aradım. Çalışma masama, yere, kıyafet dolabıma baktım. Yoktu. Demir’in çalmamış olmasını ve odada bir yerlerde unutmuş olacağımı düşünmüştüm ancak nafile. Ne yaptığını sanıyordu? Hemen telefonunu çaldırdım.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Hiçbir şey okumadan, bana geri getiriyorsun o defteri.”

“Mira, ne defteri?”

“Zaten yemekten beri bir tuhafsın. Ne yapıyorsan hoşlanmadım bundan. Çabuk defterimi geri getir.”

“Ne yemeği?”

“Bugünkü yemek Demir. Ne olacak?”

“Mira ben yemeğe gelmedim. Bugün hiçbir şeye gelmedim. Seni de arayacaktım ama vaktim olmadı.”

“Nasıl yani? Ama..”

“Defterini mi verdin sen..”

“Vermedim sen aldın.” Sesim kısılıp gitmişti. Kafam karışmıştı.

“Kerem şuan kafayı yemiş durumda. Çıkamıyorum Mira ama.. defterini bulup getireceğim sana. Sadece bu aralar ortalıkta olamayabileceğimi bil. Tamam mı?” Telefonu benim konuşmama müsaade etmeden kapattı.

Ahmet bey, köy saldırısında iki çocuğu kurtarıyordu. O yanan köyden. İki kardeşi. Şimdi çakmıştı.

***

Okulda bir köşede Demir’le hararetli bir tartışma yaşamıştık. Deftere yazma sebebim detaylarıyla hatırlamakta zorlanıyor olmamken, Demir sürekli bana detayları sorarak beni delirtiyordu. Neler gördüğümü hatırlıyordum ve ona zaten anlatmıştım ama her şey aklımda değildi işte. Sonunda pes etmişti ve bu konuda daha fazla soru sormayacağını söylemişti. İkizi Aden’den ilk fırsatta defteri alıp bana vereceğini söyledi ve konuyu kapattık.

Bizimkilerle kantinde oturuyorduk. Bizim okuldan olmadığı belli olan, hatta lise öğrencisi bile olmadığından emin olduğum bir çocuk, elindeki broşürleri kantindeki masalara bırakıyordu. Bir parti olacağından bahsediyordu. Bir tane de bize bırakmıştı. Broşürü inceliyorduk ancak bir türlü anlayamamıştık. Sadece bu gece, saat dokuzda olduğu yazıyordu ve tuhaf bir sembolün üzerinde ‘En iyi versiyonunla gel’ yazıyordu. Kağıt tamamen siyah, yazılar okuması oldukça güç bir fontta kırmızı renkteydi. Yazı akıyor gibi görünüyordu. Ürperticiydi. Kağıt karton kadar kalın ve mukavva kadar bükülmezdi. Yüzeyi de pütürlüydü.

“Yer yazmıyor. Nasıl geleceğiz acaba?” diyordu Alara.

“Hey çocuk.” Enes sesleniyordu. Çocuk bize baktı.

“Parti nerede olacak? Hiçbir şey yazmıyor.”

“Akşam 9’da abi.” diye cevap verdi çocuk.

“Saati sormuyorum. Nerede diyorum.”

Çocuk duraksayıp düşündü ve yine aynı cevabı verdi.

Rabia ve arkadaşları geliyordu. Broşürler dikkatini çekmiş olacak ki Rabia çocuğu gömleğinden sanki kirli bir şeyi tutup sürürmüş gibi gözüne kestirdiği masaya doğru çekti. Masanın yanına dikti onu. Elindeki broşürlerden bir tane aldı ve inceledi. Çocuk, Rabia’dan korkmuş görünüyordu ki o bir şey demeden olduğu yerden kımıldamadı.

“Olay ne ve nerede?” dedi Rabia. Çocuğun cevabını merakla bekliyorduk. Bir türlü anlayamamış olsak da broşürler okulda heyecan yaratmıştı ve herkes bu gizemli partiye katılmak istiyordu.

“Abla..” dedi önce ve yine aynı cevabı verdi. Rabia gözlerini devirdi.

“Çocuk, kim dağıttırıyor bunları sana?” Rabia sesini yükseltince çocuk korktu. Sessiz kaldı.

“Of tamam çekilebilirsin.” dedi Rabia huzurundan kovar gibi. Bir şey bilmiyordu belli ki.

“Yazık çocuğa.”dedi Alara. Alara, Rabia’ya acıyan ama korku dolu bakışlarla bakıyordu.

***

“Hayır Mira.”

“Anne, herkes gidiyor.”

“Nerede olacak demiştin?”

“Duyuracaklar işte. Saat 8. Yakında belli olur..”

“Mira nerede olduğunu bile bilmediğiniz bir partiye nasıl gideceksiniz? Kimin düzenlediğini bilmiyorsunuz. Ne olacağı belli değil. Olmaz. Ayrıca okula böyle bir şeyin girmesine nasıl izin verdiler anlamıyorum. Güvenlik yoktu tuttuk, o kadar para ödüyoruz hiç dikkat yok.”

“Anne tüm arkadaşlarım gidiyor.” Gerçekten içim daralmıştı. Hevesimin kaçmasına ramak kalmıştı. Sonra gitsem bile tadı olmayacaktı.

“Mira..”Dinlemek istemedim ve odama çıktım.

Demir bu gün de okulda yoktu. Onu hem merak ediyordum hem de biraz özlemiştim.. Şansımı deneyip aradım.

Tahmin ettiğim gibi telefonumu açmadı.

Alara’yı aradım. Partiye kaçıp gitmenin, gitmek için can attığımı belli ettikten sonra mantıklı olacağını sanmıyordum ama herkes oradayken orada olmamak derste yok yazılmak gibi hissettirecekti. Zorunlu bir şeydi ve ben yoktum.

“Nolur izin aldığını söyle.”

“Maalesef..”

“Hadi ama Mira. Ben arayayım mı ya da anneme söyleyeyim o arasın?”

“Bilmiyorum Alara. Çok canım sıkılmaya başlamıştı, ben de zorlamayı bırakıp odama kaçtım.”

“Hayır vazgeçmek yok. Eneste geliyor, Aslı da. Gelmen lazım.”

“Keşke söylemeseydim de kaçsaydım gece diye geçiyor içimden..”

“İyi alıştın sen de.” Güldü Alara.

Kapım açılınca panikledim.

“Ilgaz?”

“Babam çağırıyor.” Ilgaz hazırlanmıştı.

“Partiye gidiyorsun değil mi?” dedim. Üzgün bir sesle. Kapıyı tam açtı ve etrafında döndü.

“Nasıl olmuşum?”

“Ne yaptın ki formadan kot tişörte geçmekten başka.” Siyah bir kot ve siyah tişört giymişti gerçekten.

“Bir şey yapmama gerek var mı ki?” dedi göz kırparak.

“Sus be salak.” Hafifçe yanağına vurdum.

Sen dudağına bir şey mi sürdün?” dedim normalden daha renkli duran dudaklarına bakarak.

“Aynen Mira ruj sürdüm.” dedi önden hızlı hızlı merdivenleri inerken. Alara’yı telefonda unutmuştum.

“Alo?”

“Mira? Ilgaz ruj mu sürmüş? Öyleyse görmeyi çok isterim çünkü.” Güldüm. Konuşmaları duymuştu.

“Babam çağırıyor. Döneceğim sana.”

“Tamam. Bana rujlu Ilgaz fotoğrafı atmayı unutma.” Gülüştük ve kapattık.

“Sen de gidiyor musun Tolga?” diye sordu babam.

“Yok baba. Ben Buğra’yla çıkacağım.”

“Ilgaz sen?”

“Ben gidiyorum. Sedat birazdan alacak.”

“Arabayla mı?”

“Evet.”

“Ehliyeti var mı ki?” dedi annem atılarak. Annem, babama nispeten daha kuralcıydı.

“Yok ama.. biliyor kullanmayı. Ailesi izin veriyor arabayı almasına.”

“Arabanın anahtarı vestiyerde.”dedi babam. Herkes şaşkın şaşkın bakıyordu.

“Ne bakıyorsun? Öğrettim ya sürmeyi. Arabayı al.Kardeşlerini de al. Tolga’yı nerede inecekse bırakır, dönerken alırsın. Mira'yı da yanından ayırma.” diye ekledi babam.

“Haldun nasıl..”

“Zeynep boşver. Kendi başlarının çaresine bakmayı öğrensinler. Sapasağlam gidin dönün. Sorun yaratmayın yeter.” dedi ben koşup sarıldığımda.

“İyi öyle olsun..” dedi annem de. Ona da sarıldım ve odama koşarken Alara’yı aradım.

“Geliyorum. Geliyorum! Sadece.. Ilgaz bizimle olacak gibi..”

“Boşver geliyorsun sonuçta!” Sevinç nidalarımız bittiğinde telefonu kapattık ve ben hazırlanmaya başladım. Broşürde en iyi haliniz olun, diyordu ama benim pek de bir partide iyi görünecek kıyafetim yoktu. O yüzden, Ilgaz olmaya karar verdim. Siyah bir tişört ve siyah pantolon giyip gümüş takılarımdan bir kombin oluşturdum. Belki biraz makyajı abartmıştım ama emindim ki diğer kızlara göre doğal kalırdım.

“Mira hadi.” Ilgaz koridorda beni bekliyordu. Omzuma çantamı çapraz geçirdim ve çıktım.

“Bu ne?” dedi Ilgaz. Biraz bozulmuştu sanırım.

“Nasıl? Sen oldum!” dedim gülerek.

“Mira saçmalama. Değiştir şunu. Elbisen falan yok mu senin?”

“Elbise mi?”

“Ben olmandansa elbise giymeni tercih ederim.” dedi ve odama girip dolabımı kurcalamaya başladı.

“Karıştırmasana ya.”

“Hah bak bu elbiseyi giy.” Açılış gecesi giydiğim elbiseyi gösteriyordu.

“Hayır tabii ki.” Elbiseyi tekrar yerine astım. Lise partisine ebeveynlere hostluk yaptığım gece için annemle aldığım allı pullu bebeksi elbiseyle gitmek istemiyordum.

“O zaman.. giyecek bir şeyin yok gerçekten.” Bakakaldı dolabıma.

“Çık hadi gidelim. En kısa zamanda seni Alara’yla alışverişe götüreceğim. Nasıl olsa artık arabayı da alabiliyorum.” Ağzı kulaklarındaydı. Babam arabayı verdi diye çok mutluydu.

“Tolga sen nereye gideceksin?”

“Eski okul var ya. Kapalı şimdi. Oraya.”

“Uzakmış ama.. bugün keyfim yerinde. Seni yürütmeyeceğim.”

Telefonunu kurcalıyordu.

“Biz nereye gidiyoruz?”

“Ona bakıyorum şimdi.” dedi Ilgaz ve ardından kaşları çatıldı. Dikiz aynasından Tolga’ya bakıyordu.

“Buğra da partiye davetli galiba.” dedi.

“Nasıl?” Tolga boş boş bakıyordu.

“Parti adresi. Eski okul.” dedi Ilgaz ve arabayı çalıştırdı.

Hayatımda Paşalar’da hiç bu kadar çok araba ve insanı bir arada görmüş müydüm, bilmiyordum. Belki sadece resmi bayramlarda bu kadar öğrenciyi bir arada görmüştüm. Davet edilen sadece bizim okul değildi. Güç bela arabayı park ettik ve indik.

“Mira. Mira!” Müzik sesi ve kalabalığın uğultusu sesi bastırıyordu. Alara olduğuna emin olduğum sesin yerini saptayamıyordum.

“Mira.” Biri omzumu dürtmüştü. Enes. Aslı ve Alara da arkasından geliyordu.

“Oh be!” dedi Alara boynuma atlarken.

“Kıskandırıyorsunuz kızlar.” dedi Aslı. Ona da sarıldık.

“Hadi gidelim.” dedi.

“Nereye?” Ilgaz omzumdan tutup çekti.

“Partiye?” dedi Alara.

“Bu gece bizimlesiniz.” dedi Ilgaz. Sedat, Efe, Rabia ve kızları çoktan damlamışlardı.

“Bu ekiple takılmak isteyeceğimizi nereden çıkardın?” dedi Alara gözlerini belirtip daha düşük bir sesle.

“Mira benimle olacak. Dolayısıyla siz de benimle olacaksınız.” Alara’yla uzun uzun bakıştık.

“Neyse..” dedi Alara ve heyecanla bana sarıldı. Hep birlikte eski okula, Alara ve benim katılacağımız ilk lise partisine doğru yürümeye başladık.

--------------------------------------------------------------------------------

Sizce ne olacak? Gerçekten bir parti olacak mı?

Bölüm : 27.12.2024 05:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...