48. Bölüm

25.Bölüm "Kraliçe"

parla den
parla.den

Merhaba sevgili okuyucular, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!

İlk defa bu kadar uzun bir bölüm yayınlıyorum. Umarım beğenirsiniz!

Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀

Keyifli okumalar ✨

--------------------------------------------------------------------------------------------

(Mira'nın gözünden..)

Millet homurdanıp duruyordu. Haklılardı da.

"Bu nasıl saçmalık?"

"Parti yok mu yani? Kim kekliyor bizi?"

Okul bahçesinin ortasında amfi hoparlörün üzerinde bir kız, etrafında kimse yokmuş gibi dans ediyordu. Herkes boş boş etrafa bakıyor ve bekliyordu. Bir çocuk, kıza yaklaşıp bir şeyler sormak için uğraştı ama kız duymazdan geliyor ve dans etmeye devam ediyordu. Kızın kıvrak ve ne yaptığını bilen vücudu, o kadar da dikkat çekici olmamasına rağmen ondan gözlerimi almama engel oluyordu. Ellerinde hareketlerine eşlik eden çubuklar vardı. Melodi bildiğim hiçbir şarkıya benzemiyordu. Kulüp şarkıları kadar hareketli olmasına rağmen insanın kulağında eski, antik bir tat bırakıyordu.

"Bu saçmalık için mi hazırlandım?" diyordu Rabia kollarını birbirine dolamış elinde telefonuyla beklerken. Dirseğinde sallanan çantasını açıp telefonu içine tıktı.

Birileri belli ki sosyal medyada paylaşım yapmak için hazırlanıp gelmişti. Sade siyah mini elbisesinin etek hizasında, daha kısa olan sağ kısmından sıra sıra gerçek olduklarını söylese kesinlikle inanacağım kadar göz alıcı, kulaklarındaki ve bileğindeki pırlantalarla uyumlu taşlar sallanıyordu. Saçlarını jöle gibi bir şeyle arkaya doğru sabitlemiş ve düz bırakmıştı. Sivri topuklularında dolar işareti görünce şaşırmıştım.

Aslında abartan sadece Rabia değildi. Toplanan kalabalık beklentiyi yüksek tutmuş ve ona göre özenle hazırlanıp gelmişti. Ben ise Ilgaz'ın ikizi olarak gelmiştim. Yarın okul çıkışı acilen Alara'yla alışverişe gitmeliydik.

"Ne güzel dans ediyor.."dedi Alara. Kızı ağzı açık, hayran hayran izliyordu. Alara da iyi dans ederdi ama bu kız.. Bir ara Rabia'nın bile kıza kıskanç bakışlarını yakalamıştım.

Kendi çapında dans edip eğlenmeye karar vermiş görünen grupların arasında bazı öğrenciler hala homurdanmayı bırakmıyorlardı.

"Bunun için mi geldik buraya?" dedi bir kız sabırsızca sevgilisini dönmek için çekiştirirken.

"Tolga nerede?" Birden fark etmiştim yokluğunu.

"Bilmiyorum ama dönüşte bizle buluşması gerektiğini biliyordur herhalde." dedi Ilgaz. Pek umurunda da değildi.

"Onu aramakla uğraşamam şimdi.. Ne olacağını merak ediyorum." diye ekledi gözlerini kızdan ayırmadan.. Tüm olayın bundan ibaret olmadığı ve sadece başlangıç olduğunu düşünüyordu, benim gibi.

Bir süre sonunda gökte bir drone belirdi. Kız, dans etmeyi bırakıp drona döndü ve sol elinde tuttuğu çubuğu drona uzattı.

"Bayanlar baylar, hoş geldiniz. Olacakların aramızda kalacağına söz veriyorsanız, Jale'yi takip edin. Bu gecenin hayatınız boyunca unutamayacağınız bir anı olarak kalacağına söz veriyorum." Kız amfinin yanında şimdiye kadar durmakta olan ve dikkatimi çekmeyen kırmızı bayrağı çekip çıkardı. Yüksek amfinin üzerinden yere atlayıp küçücük bile sendelemeden sakince yürümeye başladığında anlamıştım. Vampir olduğunu. Hoparlördeki sesi de birine benzetmiştim. Biraz düşündüğümde kim olduğuna emin oldum. Kesinlikle Demir'in sesiydi. Konuşma tarzı ise kardeşine benziyordu. Demir'e mesaj attım. Ardından aradım. Önceliğim hep mesaj atmak oluyordu. Alışkanlık edinmiştim. Mesajımı görmediği gibi arasam da, aramamı da duymadı. Ona ihtiyacımız olacak gibiydi. Daha erken saatlerde partiye gelmesi için aradığımda da dönmemişti. Görmesini ummaktan başka çarem yoktu.

Jalenin arkasından ağır adımlarla yürümeye başladığımızda attığım mesajlara tekrardan göz gezdirdim. Sabah attığım mesajları görüp cevap vermemiş olduğunu ve Aden'in burada olduğunu söylediğim mesajları görünce geleceğini umdum. Başka çarem yoktu. Çünkü kimseyi şu anda partiye gitmemeye ikna edebileceğimi sanmıyordum.

Tehlikeye yürüyorduk ve panik atak geçiremeyecek kadar tetiklenmiş durumdaydım.

Kız bir çoban gibi bizi götürüyordu. Biz de öylece takip ediyorduk. İnsanlar merak ediyordu. Ben bile ediyordum. Başımıza nasıl bir musibet gelecekti? Annem haklıydı. Evde kalmalıydık.

Otobana yaklaştığımızda yolun kıyısında sayamadığım kadar çok otobüs bizi karşıladı. Bizi görünce şoförler gitmek üzere araçları çalıştırmaya başladılar. Bakışlarını hiç bize çevirmiyor, dümdüz karşılarına bakıyorlardı. Neredeyse bir robot gibi hareket ediyorlardı..

Kalabalık durdu ve sessizleşti. Kalabalığı durduran birileri vardı. Ben şoförlerin hareketlerini anlamlandırmaya çalışırken gelmiş olmalıydılar.

"Neden durduk?" dedi Sedat. Uzun boyuna rağmen ne olduğunu görebilmek için parmak uçlarında yükselirken.

"Böyle olmayacak. Öne geçelim." Ilgaz kalabalığı itekliyor ve grubumuz için yer açıyordu. Sonunda ön sıraya geldiğimizde gördüm o kadını. Bizi durduran. Bembeyaz suratını belki de bir allıkla dahi canlıymış gibi göstermeye çabalamasa da, makyajı ve duruşuyla göz alıcı görünüyordu. Bir vampir daha, diyordum kendi kendime. Önünde kutularla bekleyen, birer kulaklarında kulaklık takılı siyah tişört ve pantolonlu 6 kişi vardı yanında. Önümüzü kapatmışlardı Bir de onlara ait olduğunu düşündüğüm iki siyah van.

"Güvenlik sebebiyle telefonları kutulara bırakmanızı rica ediyoruz." Herkes birbirine bakıyordu siyah pardösülü sarışın kadının yanında dikilen oğlanın söylediği şey üzerine.

"Siz bizi nereye götürüyorsunuz?" dedi kalabalık arasından biri.

"Telefonunu bırakan yoluna devam eder. Bırakmayan evine gider. Seçim sizin." dedi oğlan. Bir grup telefonlarını bıraktı ve Jale'yi takip etmeye devam etti. Kızın gösterdiği otobüslere bindiler. Birileri ayrılıyordu. Rabia telefonunu saklamak için uğraşıyordu ancak nafile. Gitmeye karar verdiğimizde onu biri durdurdu ve telefonunu çıkarıp kutuya atana kadar konuşmadan bekletti.

"İsim?" dedi yanındaki oğlanlardan biri telefona yapıştıracağı etikete Rabia'nın adını ve söylediği bir anahtar kelimeyi not ederken.

Ilgaz hepimizi aynı otobüse bindirmeyi başarmıştı. Tolga dışında. Aslında onu kalabalığın içinde görmemiştim bile. Belki gelmekten vazgeçmişti.

Herkes sessizce ilçeden uzaklaşmamızı izliyordu. Korkuyorduk ama merak etmeden de edemiyorduk. Hem çok kalabalıktık. Başımıza bir şey gelemezdi.

Bir tabela görmüştüm ama ne olduğunu okuyamadan geçip gitmiştik. Yolda hiç ışıklandırma kalmamıştı. Dışarı baktığımda sadece otobüsün ışığının aydınlattığı kadarıyla karanlık ormanı belli belirsiz görebiliyordum.

Henüz bir yere varmadan durduk. Taşlı ve çamurlu bir yolun önünde bizi indirmiş gidiyorlardı.

"Nereye gidiyorlar?"

"Karanlıkta ne yapacağız?"

"Neresi burası?"

Bir kız ağlamaya başlamıştı.

"Mira." Ilgaz bana sesleniyordu. O beni sıkı sıkı tutuyordu. Ben ise Alara'ya yapışmıştım. Birbirimizi zor görüyorduk. Neyse ki otobüslerin ayrıldığı yoldan vanlar bize doğru geliyorlar ve etrafı aydınlatıyorlardı. Bu sayede görebilmiştim otobüslerin ayrılmadığını, sadece belli mesafelerde yolun etrafına park etmeye çalıştıklarını.

Vanlardan biri, çamurlu ve taşlı patikadan ilerlemeye devam ederken diğeri durdu ve Jale ile birkaç oğlan indi.

"Hadi bu taraftan." dedi Jale ve onu takip ettik.

Otobüslerle en az yarım saat gelmiştik. Üstüne neredeyse yarım saat yürümüştük. Topuklularına dayanamaz hale gelen kızlar şikayet etmeye başlamıştı bile.

"Yaklaştık."

"Ben bu yolu biliyorum." dediğini duymuştum kalabalıktan birinin. Kulak kesildim.

"Antik kente gidiyor burası. Parti orada olmalı."

Müzik sesi geliyordu. İlerledikçe daralan yolun üzerinde ve sık ağaçların arasında ilerliyorduk. Bir kızın topuğu, toprağa saplanıp kırılmıştı ve sevgilisiyle tartışıyordu. Okulun bahçesinde gördüğüm çiftti. Kız sinirlenince dönmek istediler yine ama görevli oğlan onlara izin vermedi. İlerlemeleri için zorladığında olmamamız gereken bir yerde olduğumuza emin olmuştum.

Kalabalık durdu. Öndeki sıramızı kızların yürüyemeyişinden kaybetmiştik ve neden durduğumuzu göremiyordum. O kadar uzun süredir karanlıkta ilerliyorduk ki aralanan kapıdan sızan ışık gözümü almıştı. Elimi ışığa siper ettim. Çok parlaktı. Karanlık ormandan sonra adım attığım yeri görmekte zorluk çekiyordum.

Koca amfi tiyatroyu görmemize engel olacak yükseklikte çalılık kapının açılmasıyla heyecanla dolan kalabalık, alana akın etmeye başladı. Göğü çizen lazerlerin hızlı hareketleri arasından mor, kırmızı ve beyazın birbirine girdiği alanda göğe baktığımda ayı bile zar zor seçebiliyordum.

Bu antik şehir ziyarete açık değildi. Bazı şehirlerde konserler olurdu ve onun için sahne dekorları ile ışıklandırmalar halihazırda bulunurdu ancak burada onların sadece bu gece için kurulduklarına emindim. Yer yer bolca ot bitmiş olan sahnenin yarıkları da buranın bir bakımdan geçmediğini ve bırakıldığı zamandan bu yana kendi halinde kaldığını gösteriyordu.

Bir süre sonra aslında pekte parlak olmayan ışıklara alışınca sevgilisiyle tartışıp duran kızın beton basamaklarda oturmuş topuklularını bir kenara atmış ama oldukça keyifli olduğunu gördüm. Gülümsedim. İnsanlar kaynaşıyordu. Buraya bayılmıştık. Yüzler gülüyordu. Bedenler çoktan müziğin hızlı ritmine uymuştu.

Müzik belli ki kasten plaktan çalan şarkı bozulmuş gibi kesintiye uğradı. Ardından oldukça geniş bir alan bırakarak geriye kurulan sahneye çıkmakta olan DJ, gözüme çarptı. Kalabalıktan sesler yükseldi. Buraya kadar yürüyüp yorulup dinlenmek için oturduğumuzda dayanamayıp şarkılara eşlik eden kalabalığın enerjisi, DJ çalmaya başladığında daha da yükselmişti. Önce Enes'le Aslı kalktı dans etmek için. Ardından Sedat'la Yasemin kalabalığa karıştı. Alara birkaç kere beni de götürmek için yeltense de henüz oturup gözlemlemek istiyordum. Reddedilince üzülse de ısrar etmedi ve Efe'yle amfinin belli yerlerine yerleştirilmiş yiyecek standlarından bize yiyecek almaya gitti.

Amfinin seyirciye ait kısmı 3 koca ana bölümden oluşuyordu. Uçtaki bölüme gidip oturmaya kimse yanaşmamıştı. Çünkü geldiğimizde orada oturmakta olan vampir olduklarına karar verdiğim bir topluluk oturuyordu.

Siyah yapışkan suitinin üzerine kollarına gri zincirler dolamış, suratını ise kırmızı simler ve ışıltılarla renklendirmiş, siyah dip boyası gelmiş kızıl saçlı genç bir oğlan, aynı kendi tarzında giyinmiş ve saçlarını farklı tonlarda boyamış bir grup vampirle otururken, hemen yanı başlarında onların aksine eski denebilecek klasik ve gotik tarzlarıyla bir başka vampir grubu oturuyordu.

Diğer bir grup adeta asilzadelerden oluşuyordu. Üst başlarında altın gibi parlayan bir parça mutlaka bulunuyordu. Aralarındaki bir kadının durmadan elindeki beyaz dantel işlemeli, altın rengi yelpazeyi sanki sıcaktan değil de zevk aldığından sallıyor gibi bir hali vardı.

Aden'i çeşitli vampir gruplarının arasında ama hepsinden ayrı bir yerde gözüme kestirdim. En alt basamaklarda siyah pardösü altına beyaz atlet ve deri pantolonu ile oturuyordu. Gözlerine siyah kalem çekmiş, kaşına bir hızma ve kulaklarına sayısız küpe takmıştı. Neredeyse tüm vampirlerde olduğu gibi, o da boynundaki dövmenin üzerine onu daha alacalı gösterecek bir şey sürdürmüş gibiydi. Diğerlerinden daha az uğraşmış olsa da daha gösterişliydi her şeyiyle. Gülüşüyle, hareketleriyle. Yanında ise yine parıl parıl parlayan taşlarla kaplı tek omuzlu sarı büstiyer ve eteğiyle, açık mor ve lacivert arasında sıkışmış bir tonda botlarıyla, sağ kolunu omzuna kadar kaplayan ve sanki aynı parçanın devamıymış gibi boynunu saran bir aksesuar ile sarı beyaz simli göz makyajıyla bize buraya kadar üzerinde siyah pardösü ile eşlik etmiş olan o sarışın, göz alıcı kadın oturuyordu. Bir de Jale. Onların yanında tüm sadeliğiyle ve her an söylediklerini yapmaya hazır, adeta ağızlarının içine bakıyordu. Konuştuklarında pür dikkat onları dinliyordu. Ne konuştuklarını merak ediyordum. Bu karman çorman insanların arasına karışmayan birbirinden tarz kalabalık, bir tek benim ilgimi çekmiş olamazdı. Hele ki biz gelip etrafa dağılırken bizi uzun uzun sessizce izleyip sonra gülüşmeye başlamışlarken.

Işıklandırmaların yanındaki makinalar etrafa bir sis yaymaya başladığında zincirli çocuğun gözlerinin kızardığına ve benimle göz göze geldiğinde sivri dişlerini göstererek gülümsediğine yemin edebilirdim. Başımı önüme eğdim. Göğsüm kalkıp inerken henüz bana yaklaşmakta olan Alara'nın elindeki içeceklerden birini kapıp pipetten çektim. Derin bir nefes aldım. Havada yayılan sisten kaynaklandığını düşündüğüm tuhaf bir kokuyla karışık bolca oksijen vardı. Bakmayacağım o çocuğa diyordum ancak nafile. Merakıma yenik düşüp göz ucuyla baktım. Hissetmiş gibi bana döndü. Gözleri ve yüzü normale dönmüştü. Gülümsedi ve bana göz kırpıp tekrar arkadaşlarıyla sohbet etmeye geri döndü.

Bu iyiye işaret olmalıydı. Seni rahat bırakıyorum. Bu gece kimseyi yemeyeceğiz, diyen bir gülümseme ve göz kırpma olmalıydı.

Kendimi kalabalığın içinde Alara'yla dans ederken buldum. Alara hiç rahat durmuyordu. Kendi durmadığı gibi arada bana sarılıp beni de kalabalıkla birlikte hoplatıp zıplatıyordu. Durmadan bir şeyler anlatmaya çalışıyor, birilerini gösteriyor, benden aldığı ve saçlarına doladığı işlemeli kırmızı yazmayı çıkarmış elinde dolandırıyor ve arada boynuma geçirip beni kendine çekip sarılıyordu. Yazmadan kurtardığı sarı su bukleleri de omuz hizasında başlayan kırmızı bluzunun üzerinde taktığı güneş kolyesinin üstünden savrulup duruyordu. Hep bir ağızdan eşlik ettiğimiz şarkılar durmadan yerini bir başkasına bırakıyor ve kimse yerinde duramıyordu. Ardı arkası kesilmeden bizi kımıldatan şarkılar sonunda durduğunda ışıklar karardı. Herkes gibi sahneye bakma isteğimi bastıramadım. Dansçılar çıkmaya başlamıştı. Aralarında o tuhaf demirleri olan çocukta vardı. Onların çıkmasıyla beraber müzik tekrar başladı ve biz de dans etmeye devam ettik. Hemen yanı başımızda Ilgaz ve bizimkiler -vampirlerin de karıştığı bu kalabalığın içindeki her tanıdık yüze bizimkiler diyebilirdim- dans ediyorlardı. Bir süre sonra orta yaşlı bir adam DJ kabinine çıktı ve adamla bir şeyler konuştu. Gülüştüler. Ardından DJ kafasını salladı.

Müzik sekteye uğradı. Davul sesi duyuyordum. Kalabalıktan birinin Allah, diye bağırdığını duyduğumda davulcu tam güçle davuluna vurdu. DJ davulun çaldığı parçaya eşlik etmeye başladı ve yöreye karışık bir kulüp şarkısı çıktı ortaya. Geleneksel dans edenlerle -Sedat oldukça geniş bir grup toplamıştı bunun için- diğerleri birbirine girmişti. Oldukça geniş bir kalabalık grup Sedat'la davulcunun etrafında hizalanmış kendi kendine oynuyor ve onları izliyordu.

Birkaç şarkının ardından loş bir ortam oluştu ve bir kız çıktı sahneye. Sadece sahne aydınlıktı ve kıza ne kadar baksam da kim olduğunu anlayamamıştım. Kızda ünlü bir şarkıcıymış gibi edalı tavırlar vardı. Yalın sesiyle daha önce hiç duymadığım bir şarkı söylemeye başladı. Biraz dinlenmemizi sağlamıştı kızın huzurlu sesi. Onu dinlerken biraz oturabildik.

Kız sahneden indiğinde müzik devam etti. Daha sakin ancak dans edilebilecek şarkılar çalıyordu. Çalan şarkılardan bazılarının yöresel bir tadı vardı. Ailenle yolculuk yaparken babanın açtığı türkülerdeki gibi yani. Ancak değildi. Araya tekno melodiler ve davul karışıyordu. Her nasıl oluyorsa çokta kötü olmayan bir şey işitiyordunuz. Bunun mümkün olacağını hiç düşünmemiştim.

Alara çok iyi dans ediyordu. Bu kızın doğal bir yeteneği vardı. Okuldaki dans kulübüne girmeden önce de böyleydi. Şimdi ise vücudunu nasıl kullanacağını bilerek daha da başarılı bir hale gelmişti. Ona ayak uydurmakta çok zorlanmıştım ama sonunda uydurduğumda kendimi en son ne zaman bu kadar enerjik hissettiğimi hatırlayamadığımı fark ettim.

"Mira!"Bana bağırmaktan boğazının ağrıdığını düşünüyordum Ilgaz'ın. O kadar gürültülüydü ki, Paşalardan bile duyulduğuna emindim. Ilgaz kolumdan tuttu kalabalığın arasından çıkartmaya çalışırken. Alara'nın koluna yapıştım ben de hemen bizi takip etmesi için.

"Noldu?" dedi Alara.

"Bazılarımız yoruldu kızlar. Sizi orada yalnız bırakamazdık heralde." dedi Ilgaz amfiye otururken.

"Sedat içecek bir şeyler getir susadım." Sedat kalktı Efe'yi de dürterek. Rabia, Yasemin, Ilgaz ve biz kalmıştık. Ada'nın neden gelmediğini merak etmiştim ama sorgulamadım.

"Enes'le Aslı nerde?"

"Bilmem."

"Nasıl yani? Bizi bir arada tutmaya çalıştığını sanıyordum."

"Çocuk bakıcısı değilim ya Alara? Mira'ya göz kulak olmaya çalışıyorum sadece."

"Kırıldım gerçekten." dedi Alara umarsızca. Güldüm. Ilgaz her ne kadar bizimle konuşuyor gibi görünse de, gözü bir yere sabitlenmişti. Görebilmek için bakışlarını takip ediyor ve arıyordum.

Cevaptan hoşlanmadım. Demir'in kardeşiydi. Bizi görmüştü. Bir süre gözlerini ayırmadı ancak selam da vermedi.

Tolga da oradaydı. Buğra da. Okulun orada ayrıldığımızdan beri onları görmemiştim ve şimdi Aden'in - adını anmaktan hala çekiniyordum- yanında görünce şaşırmıştım. Yanlarında da o sarışın kadın ve sahneden gördüğüm orta yaşlı garip adam vardı. Garip adamla Tolga arada hararetli hararetli konuşuyor, Buğra müdahale ediyordu. Sonunda Tolga'yı uzaklaştırdılar.

"Arkadaşınız sizinle konuşmayı kesti herhalde." dedi Ilgaz. Demir olduğunu sanıyordu. Hoşuna giderdi.

"Hayır sen varsın diye selam veremiyordur." dedim.

"İyi yapar." dedi ve ekledi, "Biz buraya gelirken onu görmedim.. Önceden gelenlerdendi. Çoğu da öğrenciye benzemiyor. Bu çocuktan hoşlanmıyorum. Dikkat edin Mira, Alara." Alara'yla bakıştık.

"O bakış neydi?"

"Ne bakışı?"

"Çoktan fark ettiniz değil mi? Başka bir şey yaptı." Doğruldu Ilgaz. Sedat'ın getirdiği bardağı kaptı ve birkaç lokma sıvıyla boğazını ıslattı. Ardından sorgumuza başladı.

"Ne yaptı anlatın." Sustuk.

"Ona sorarım yoksa." dedi ve ayağa kalktı.

"Bize sataşan iki çocuğu dövmüştü ya, ondan." dedi Alara. Tabii, öldürdüğümüz, hayır öldürdüğümüzü sandığımız birini gömmedi. Onun yerine onu bir vampire dönüştürdü. Bir de kendisi de vampir. Kim bilir kaç insanın kanı var elinde.

"Bizi savunmak için yaptı ama yine de onları benzettiği için biraz çekiniyoruz." diye ekledim Alara'ya.

"Hmm," devam etti "..ben uyardığımda bana kızmıştınız ama anlamanıza sevindim." dedi elindeki içeceği dikerken. Çok sinirlenmemişti. Belki de bizi koruduğu için sessiz kalmıştı.

Müzik yavaşladı ve durdu. O sırada Yasemin'le birini çekiştirdiği çok belli olan Rabia'nın her duyduğumda kulaklarımda gıcırdayan kahkahası duyuldu.

"Şu kızın saçlarına bakın." dedi Alara hepimize dönüp. Birilerini çekiştirme sırası bizdeydi. Garip tipleri o da fark etmeye başlamıştı. Kızın saçları kızıldı ve upuzundu. Omzundan boğum boğum tokalarla bağlanmıştı. İlgi çekici tek şey saçları değildi. Kaşlarının etrafı da kırmızı bir kalemle çizilmişti ve siyah göz makyajı vardı. Ona baktığımızı fark ettiğinde bize gülümsedi. Ürperten türden bir gülümsemeydi. Üstten bakan, dalga geçen. Ona bakmayı bıraktım ve Alara'ya döndüm.

"Ne kız ama.. Hoşuma gitti." dedi Rabia.

"Ben biraz..." Sözüm hışırtıyla bölündü. Eski, çekmeyen ve görüntüyü ekrana getiremeyen bir televizyonun ki gibi bir hışırtı. Fark etmemenin elde olmadığı, devasa iki ekrana baktım hemen. Tahmin ettiğim gibi bozuk bir televizyonun görüntüsü vardı. Biz dans ederken durmadan tuhaf şekiller dönmüştü ekranlarda ancak başka bir amacı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Ses kesildi, herkes gürültünün durmasıyla bir oh çekti.

Görüntü değişti. Sahneyi gösteriyordu. Aden'in çıkmakta olduğu sahneyi. Sahneden inmekte olan kıza bir öpücük attı ve merdivenleri tırmanmaya devam etti.

"Eğleniyor musunuz?" Kalabalık olan gücüyle karşılık verdi. Aden gözlerini kıstı ve cazibeli bir kahkaha attı.

"Partiyi Demir'in verdiğini bilmiyordum." dedi Rabia. Bu kızın bakışları hoşuma gitmiyordu. Abime de böyle bakıyordu.

"Henüz hiçbir şey görmediniz." diye devam etti sözüne. İki ekranda da aynı görüntü belirmişti. Alan o kadar genişti ki beyaz örtülerle örtülü iki arabayı fark edememiştim bile. Ekranda onları görüyorduk. Jale örtülerden birini tek hamlede kaldırdı. Bakakalmıştım. Elmas jantlı, kırmızı yarış arabası herkesin binmek isteyeceği bir araçtı.

"Göz bebeğimle tanışın, Lamas." Herkes hayranlıkla arabayı inceliyor, çığrınıyor ve homurdanıyordu. Yakından görmek için yanına gidenler oldukça fazlaydı.

Jale diğer arabanın örtüsünü kaldırdı. Kalabalık şaşırmıştı. Modifiye edilmiş bir şahin. Aynı yanındaki araç gibi elmas jantlar ve daha sağlam görünen tekerler takılmış, yer yer estetik görünen kırmızı boyalarla boyanmıştı. Tekerler aracın daha yüksek görünmesini sağlamıştı.. Değişikliklere tek tek bakınca emanet gibi görünse de bütüne bakınca gözüm alışamamış olsa da bir uyum söz konusuydu. Neydi şimdi bunlar?

Aden sahneden indi ve arabaların yanına yürüdü.

"Sizce, yarışsalar hangisi kazanır?" Herkes soldaki aracı gösteriyordu. Yani Lamas.

"Ben de öyle düşündüğüm için. Rakibime bir şans veriyorum." Cebinden bir anahtar çıkardı. Anahtarlığı görünce ayağa fırladım.

"Noluyor Mira? Sen de mi arabalara bakmaya gideceksin?" dedi Ilgaz. Yavaşça yerime oturdum. O anahtarlıktan bende de vardı. Bir otoparkta yerde bulmuştum. Neden aynısından Aden'de de olduğunu anlayamamıştım. Keşke Demir gelse diye geçiriyordum içimden.

Rakibinden bahsettiğinde Buğra Aden'in yanına sıkkın bir şekilde dikilmişti. İnsanlar araba yarışı olacağını anladığında sevinçten çılgına dönmüştü. Elindeki anahtarı Buğra'nın çekinerek açtığı sol avcunun içine bıraktı. Buğra da kendi arabasının anahtarını verdi. Tokalaşıp arabalara geçtiler. Bizi buraya getiren görevli oğlanlar geldi ve arabaların önündeki kalabalığı açtı. Araçları ekranlardan izliyorduk. Bir şarkı söyleyip kaybolan kız sahneye çıkmış, araçların yarış güzergahını bize anlatıyordu. Drone kameralarından ve belli ki gelirken göremediğimiz yolun asfalt kısmında sabitlenmiş kameralardan canlı görüntü veriyordu.

Araçlar sık ağaçların arasından asfalt yola çıkana kadar pek bir şey görebileceğimizi sanmıyordum.

Sadece yollarda değil, alanın üzerinde de gezinen dronelar vardı. Dans ederken birkaç kere gözüme ilişmişti, belli ki partiyi çekiyorlardı ama müzik sesinden onun sesini duyamamıştık. Hemen üzerimizde gezinen droneun vızıltısı, rahatsız etmeye başlamıştı. Yarış boyunca tepemizde dolanmamasını umdum.

"Güneş solar, gözler parlar gece.." Sahne dahil tüm ışıklar kapandı. Tam bir karanlık oluştu. İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle bakınmaya başlamıştı. Kadın sözüne devam etti. Bir tür bilmece mi söylüyordu?

"..Tek bir ışık dans eder, karanlık gökyüzünde.." Kadının üzerinde kırmızı bir ışık yandı. Aden'in yanındaki sarışın kadındı. Elbisesi ve makyajı ışığın altında parlıyordu. Panik olanlar bir nebze olsun rahatlamıştı. Şovun bir parçasıydı.

"..Güzel bir rüya için bir çocuk

Cevap arar küçük kızın zihninde.." Kadın bana bakıyordu. Donakalmıştım. Bakışları her bir hücremi işlevsiz hale getiriyordu. Korku ve istek bedenimi sarıyordu.

Drone küçük bir alanı aydınlatacak ışık hüzmeleri yaymaya başladı. Kalabalığın üzerinde geziyordu.

"..Dolunay kararını verdi.." dedi kıkırdayarak. Elindeki beyaz bayrağı omzuna değin kaldırdı. İnsanlar da güldü. Yarışı başlatacak kızı arıyordu.

"..Kraliçenin arzusuna kim karşı durabilir ki?" Işık üzerimizde dolaşıyordu. Benim üstümde durduğunda ittirildim. Alara beni itti ve kendini ışığın altında bıraktı. Gülümsedi bana bakıp.

"Bir gönüllü?" Kadın kahkaha attı.

"İstekli insanları severim. Gel buraya." dediğinde ışıklar yandı, insanlar alkışlayıp ıslık çaldılar ve bir şarkı çalmaya başladı. Sahneden iniyordu. Cebinde bir şey tutuyordu. Bize yaklaştığında tabancayı çıkardı.

"Hadi. Yarışı sen başlatacaksın." dedi parmağını tetiğe geçirip salladığı tabancayı uzatırken.

"Tabanca?" dedi Ilgaz atılarak.

"Ya ateş edecek.." duraksadı bayrağı gösterirken "..ya da bayrağı tutacak. Benimle beraber."

"Bayrak tabii ki." dedi Alara kalkmış eteğini düzeltirken.

"Emin misin? Bir daha ne zaman eline bir silah alabileceksin?" dedi kadın kadife sesiyle. Yinelemesine rağmen ısrarcı görünmüyordu sadece.. ilgili duruyordu.

"İstemiyorum." dedi Alara. Bayrağı aldı ve kadının arkasından giderken bize el salladı. Minnettardım. O kadın bana bakarak söylemişti o sözleri ve onun yanında olmak bana iyi gelmeyecekti. Ekranlarda izleneceğim de cabasıydı.

Güzel bir rüya için bir çocuk

Cevap arar küçük kızın zihninde.

Rüyalarımı biliyordu. Vizyoner olduğumu da biliyordu. Onların ilgisini neden çektiğimi bilmiyordum ama defterimi çalmışlardı. Benden bir şey istiyorlardı.

Ekranda Buğra'yı gördüm. Seslerini duyamıyorduk ama durmadan Aden'le konuşuyordu. Gergindi. Asfalt yolda yan yanalardı. Dudaklarını okumaya çalışıyordum ama anlayamıyordum.

İsimleri parladı ekranda, Aden ve Buğra. İnsanlar Buğra için tezahürat etmeye başladılar. Lamas'ın kazanacağından eminlerdi. Kimin kazanacağına dair bahis açmışlardı. Ancak bunu Aden'in yaptığını sanmıyordum çünkü paraları toplayanlar liseli öğrencilerdi. Hesap verdikleri adamı kestirdim. Gözlerini Alara'yı alıp giden kadından ayıramayan, boynunda altın kolyesi sallanan bordo takım elbiseli, jölelenmiş saçlı adam bahislerden sorumlu kişi gibiydi. Tolga'nın tartıştığı adamdı bu.

"Aden mi?" dedi Rabia. Tabii ya. Kimse bilmiyordu ki. Ekranda Aden ve Alara'nın atıştığını görebiliyordum. Alara şaşkın şaşkın bakıyordu. Aden'in ona adını söylediğini fark ettim.

"Döndüğümde tekrar dans etmek ister misin?" diye sormuştu. Bu sefer yakalayabilmiştim. Alara şok içinde ona bakarken yanındaki kadın onu uyardı. Alara araçların arasından arkalarındaki uçsuz bucaksız karanlık yola gözlerini dikti ve bayrağı havaya kaldırdı. Kadın da silahı havaya kaldırdı. Araçları çalıştırdılar ve gaz vermeye başladılar.

Elinde mikrofonuyla Jale sahnedeydi.

"Beraber sayıyoruz. 3.." Herkes hep bir ağızdan bağırmaya başladı.

"..2.." Bir dediğinde silahın patlama sesini iki kere duymuştuk. Alara'nın korktuğuna emindim ama asla belli etmemiş, bayrağı sallamıştı ve yarış başlatmıştı.

Geri dönmüştü. Beti benzi atmıştı. Kalktım ve sarıldım.

"Silah beni çok korkuttu.. Bu sefer bana büyük borçlandın Mira." diye fısıldadı kulağıma.

Başlar başlamaz Aden yapacağını yapmıştı. Şahin'e her ne yaptıysa, araç haddinden yüksek hızla gidiyordu ve kontrol etmekte zorlandığını buradan bile anlayabiliyorduk. İlk fırlayışında Buğra'nın hızını kesmek için aracı onun önüne sürmüştü. Lamas daha kontrollü olabilidiği için Buğra fark yemiş olsa da araçları çarpışmaktan kurtarmış, yolun dışına çıkmasına rağmen tehlikeli bir pozisyondan kendini sağlam çıkarabilmiş ve Aden'in peşine takılmayı başarmıştı. Aden fark atmış olmasına rağmen Şahin öyle yalpalıyordu ki, hafif bir virajda bile kayma yaparak ilerliyordu. Yolu gösterirlerken sert bir viraj olduğunu görmüştüm. Orada patlayabilirdi. Heyecanla izliyorduk. Yolda başka bir araç daha gördüğümde paniklemiştim. Ona çarpacaklarından korktum ancak bir şekilde onu es geçip yarışı sürdürdüler. Buğra farkı kapatacak gibiydi ve daha ilk tur tamamlanmamıştı. Yarış üç tur sürecek ve iki turu alan kazanacaktı.

Kafamın üzerinden esen rüzgarın neyden kaynaklandığını merak edip kafamı kaldırdım. Drone tam benim üstümdeydi. Sesini DJ yeniden çalmaya başladığından beri duyamadığım için fark edememiştim.

Aden ne yapıp edip Şahin'le birlikte paramparça olmak uğruna son gaza basıyor ve aralarındaki farkı koruyordu.

İlk turu Aden almış, ikinci tura henüz geçilmişken yarışı başlattığından beri dalgın dalgın ekrana bakan Alara kendine gelsin diye yiyecek içecek bir şeyler bulmaya gitmiştim. Ilgaz da peşimden geldi.

"Yine mi sen?" dedim. Güldü.

"Burada tuvalet nerede acaba ya.." dedi ben cips yanına kolalarımızı almayı beklerken. Cipsi eline tutuşturdum Ilgaz'ın.

"Amfinin arkasındaki kalıntılara tuvaletler kuruldu. İstersen sana gösterebilirim." dedi bana içecekleri veren görevli. Ondan hoşlanmamıştım. Belki o da vampirdi.

"Sağol." dedi Ilgaz ve benimle geri döndü. O da hoşlanmamış olmalıydı.

"Ben birazdan geliyorum." diye ayrıldığında ayaklandım ve peşine takıldım.

"Sen neden geliyorsun?" Büyük bir gürültü koptu. Ekrana göz ucuyla baktığımda Aden'in bu sefer öne geçemeyince Lamas'a kasten vurmaya çalışarak Buğra'yı korkuttuğunu görebiliyordum. Bir süre daha uğraşınca Buğra yavaşlamıştı ve Aden onu yeniden geçti. Kalabalık Aden'in adını haykırmaya başladığında Aden'in gülen yüzü ekrandaydı.

"Şuna bak sen." dedi Ilgaz şaşkın şaşkın.

"Kendi arabası uğruna durmadan hile yapıyor." diye ekledi.

"Ben de tuvalete gireceğim. Gidelim mi?" dedim. Kaşları çatılmış, gözleri bir yere takılmıştı. Tolga o tuhaf adamı itmiş ve yere yapıştırmıştı.

"Nasıl bir pisliksin sen?" diye bağırıyordu. Etrafları kalabalıklaşmıştı. Ilgaz da yanımdan ayrıldı. Yanlarında belirmiş, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir düşen adama bir onu kaldırmaya çalışan liseli çocuğa bakıyordu. Tolga durmadan öfkeli öfkeli konuşuyordu.

"..çamura yatıyor.." Dudak okumakta neden bu kadar kötüydüm? Tolga'nın söylediklerinden anlayabildiğim bu kadardı. Yanlarına gitmeye de korkuyordum. Her ne olduysa Ilgaz da sinirlenmişti ve onu uzaklaştırmaya çalışan birine yumruk savurdu. Karşısındaki ise fazla sarsılmamıştı. Derin bir nefes aldı ve uzaklaşması için bağırdı. Ilgaz ise asla geri çekilmiyordu. Çocuk Ilgaz'ı ittiğinde emin olmuştum. Vampirdi. Ilgaz yere yapışmış ve hatta yerde bir miktar kaymıştı. Ona koşmak için yeltendiğimde biri kolumu kavradı ve beni kucakladı. Algım yerine geldiğinde alandan çok uzakta olduğumu fark ettim. Yalpaladım. Kusacak gibiydim. Demir beni tutup dengemi sağlamama yardım etti.

"Demir?"

"Ne düşünüyordun? Kavgayı sen mi durduracaktın Mira?"

"Bir şeyler yap. Kardeşlerime zarar verecekler." Eliyle yüzünü kapattı. Çok gergindi.

"Neden geldin ki? Hatırlıyor musun? Seni evden çıkaramazdık. Ne ara partilere katılan biri oldun?" Sinirli sinirli konuşuyordu.

"Ne anlatıyorsun sen? Annem gibi davranma."

"Mira bu.. Gelmemeniz gereken bir yerdesiniz. Kimse burada olmamalıydı. Herkes tehlikede."

"Bize yardım et o zaman."

"Deniyorum." Gözüme ilişen sembolle ürperdim. Demir kendince konuşmaya devam ediyordu. Kami defterimi almaya çalışıyormuş. Alanı boşaltmalıymışız. Ancak ben.. karanlığın içinde, o küçük odada hafif mor ışıkla parıldayan deliğe bakıyordum. Aden'in elindeki ve benim bulduğum anahtarlığa benzer bir delik. Tam o boşluğa uygun bir anahtar.

"Mira!"

"Ha?"

"Hadi dönüyoruz. Alara'nın yanına git, ben halledeceğim."

"Tamam." Beni kucakladı ve alana yakın bir yerde indirdi. Bu kadar hızlı olmaya alışık değildim. Midemin bulantısı zaten geçmemişken birde baş dönmesi eklenmişti. Nereden geldiğimizi merak ediyordum. Etrafıma bakınıp duruyordum.

"Kerem'e dikkat et." Kerem? Ondan ne zaman bahsetmişti? Dalgın dalgın dolanmamam gerekiyordu. Hemen Alara'nın yanına döndüm. Enes ve Aslı da gelmişti. Onları gördüğüme çok sevinmiştim. Ne kadar kalabalık, o kadar iyi. Ilgaz da oradaydı. Onu iten vampire gözlerini dikmiş sinirli sinirli oturuyordu.

"Neredesin sen?" diye sordu Alara.

"Tuvalete gittim." dedim. Ilgaz tepki veremiyordu. Arkamızdaki kalabalık huzursuzlaştı. Onları itekleyerek bize doğru gelmeye çalışan biri vardı.. Kerem.

"Demir. Demir!" Paniklemiştim. Bağırıyordum.

"Demir!"

"Mira noluyor?"

"Kafayı yedi herhalde." dedi Rabia. Aslı ayaklandı ve elimi tuttu.

"Mira noluyor?" Bakışlarında bir huzursuzluk vardı. Tıpkı benim gibi. Yukarıyı gösterdim. Kerem'i tanımıştı. Herkes ona baktı ve panikle kalktı. Alara'yı tuttum ve arkama sakladım. Kerem'in kızarık gözleri, belirgin kararmış damarları ve ölü bakışları herkesi paniğe sürüklüyordu. Hırlıyordu. Dişlerini görebiliyorduk. Uzun, sivri köpek dişlerini. İnsanlar çığlıklar atarak kaçışmaya başladığında fırsattan istifade insanlara saldıran vampirler oldu.

"Mira kaçın!" dedi Aslı nereden çıkardığını anlayamadığım sivri uçlu süslü saplı tahta parçalarını elinde sallarken.

"Burada bir avcı var!" Başka bir vampir bağırıyordu. Avcı da kimdi? Alara'nın elinden tuttum ve amfiden şehire doğru koşturdum onu. Topuklularını çıkarması için duraksadık ve ardımıza bakmadan koşmaya devam ettik. Bir taş odanın içine girdik. Ne olduğunu anlayamamıştım girmeden önce ama girdiğimde fark ettim. Az önce Demir'le önünde dikilip konuştuğumuz yerdi. Birinin mezarıydı bu.

Alara'yla sarılmış dualar ediyorduk. Korkusunu içimde hissediyordum.

Ezilen otların hışırtısını duyuyordum. Biri geliyordu.

"Kokunuzu alabiliyorum." Kalın bir erkek sesi. Taş odanın kapısında durdu. Gölgesi, ardına saklandığımız mezar taşının üzerine vuruyordu. Ellerini yüzüne götürdüğünde kollarında sallanan demir zincirleri gördüm. Partideki çocuktu. Birkaç adım daha attı. Titriyorduk. Ağlamamak, sesimizi çıkarmamak için uğraşıyorduk ancak zaten burada olduğumuzu biliyordu.

Alara'nın arkasında belirdiğinde göz göze geldik. O korkunç suratı gördüğümde öleceğim sanmıştım. Taa ki biri onu alıp dışarı fırlatana kadar. Hemen kapımızın önünde, bir arbede oluyordu. Alara'yla ayrılıp mezarlığın yanından eğilip baktık. Kimse yoktu. Seste duymuyorduk. Demir olmalıydı. Onu alıp götürmüş olmalıydı.

Bir melodi duyuyordum. Kalbime ferahlık veren. Sakinleştiren. Alara'yla birbirimize baktık. Yaşlı gözlerle gülümsedik. Etrafta yürüyen biri vardı.

"Ne güzel söylüyor değil mi?" Demir girdi kapıdan. Endişeli görünüyordu. Ne için endişeliydi ki?

"Hadi kızlar. Seren'in şarkısını kaçırmamalısınız." dedi. Takip ettik onu alana kadar. Herkes bizim kadar mest olmuş Seren'i dinliyordu. Kraliçeyi. Sesinde büyüleyici bir huzur vardı.

Kristalleşen hafif kızarmış yeşil gözleri, söylediği şarkıyla hareketlenen irisleri ve şarkısını söyledikçe daha da ışıldayan teni ve uçuşan altın sarısı saçları onu bir peri gibi gösteriyordu. Gülümsedim.

 

Bölüm : 11.12.2024 22:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...