51. Bölüm

27.Bölüm "Cenaze"

parla den
parla.den

Merhaba sevgili okuyucular, haftanın yeni bölümü ile karşınızdayım!

İlk kitabın finaline son 9 bölüm..

Bölüm 21: Doğanı Kabul Etmek, bölümünün sonundaki zaman diliminde başlayıp Mira'nın gözünden devam eden olayları okuyor olacağız.

Dilerseniz, müziği başlatmanız gereken yeri bölümün içerisinde not ettim.

Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀

Keyifli okumalar ✨

--------------------------------------------------------------------------------------------

(Mira'nın gözünden..)

Ilgaz'ın konser gecesiydi. Herkes bizim dağ evimizde partideydi. Tolga bile. Benim gitmeme izin vermemişlerdi. Arkadaşlarım da hevesli olmayınca, ben de ısrar etmemiştim. Onun yerine Alara akşam yemeğine ve yatıya bize gelmişti. Annem bizi sofrayı kurmak için defalarca çağırmış olmasına rağmen biz odamda oturmuş oyunu konuşuyorduk ve ben o gece yaşanan şeyi anlatmıştım.

"Mira.." Coşkulu bir şekilde söylemişti bunu. Adımı. Birkaç defa daha tekrarladı.

"Demir senden hoşlanıyor demek.." Ağzı kulaklarındaydı.

"Ya hayır Alara.. Geri çekti kendini işte." Utanmıştım. Yüzümü kucağımda sıktırdığım yastığa gömdüm.

"Mira."

"Ay çok şaşırdım." dedi. Önüme gelip diz çöktü.

"Böyle mi yaptı?" diyip yanağımı okşadı.

"Ya Alara!" Daha çok utanmamla Alara kahkahalara boğuldu.

"Kızım utanmasana! Ne tatlı ya.."

"Alara hayır.."

"Ne hayır? Küçücük karanlık bir odada kaldınız. Yanağını okşayıp bir de seni öpmek istiyorum mu dedi? N'apıyor sence Mira? Bana biraz senden hoşlanıyor gibi geldi ama?" Demir taklidi hiç ona benzemiyor ayrıca çok komikti. Kendimi gülmekten alamadım. Bir süre sessiz sessiz durup bana baktı.

"Ay keşke sen öpseydin."

"Alara!" Elimdeki yastığı fırlattım üstüne. Kollarını kendine siper etti. Kapı açıldı.

"N'oluyor?" Ilgaz'dı.

"Kapı çal kapı!" diyordu Alara.

"Ne konuşuyordunuz?" Ilgaz şüpheli şüpheli bize bakıyordu.

"Kontrol manyağı, çıkar mısın?"

"Sen çok değiştin Alara. Yazdım bunu."

"İmzamı da atayım!" Ilgaz'ın bizi aşırı darlaması sonucu artık Alara'nın dilinin kemiği kalmamıştı. Ben de sadece gülüyordum. Ilgaz çıkarken kapıyı ardından kapattı.

"Zaten avda şapkamı çaldı. Kızgınım ona. Ilgaz'ın kolyesini göstersene!" Benim odamdaydı. Çizimi dümdüz armamız değildi. Okuldaki bir öğrenciye biraz daha estetik bir şey yaptırmıştık ve gerçekten güzeldi. Ne kadar söylensem de arada takabiliyor olmak hoşuma gitmişti.

"Çok güzel.. Ilgaz'ın kolyesini yürütmek istiyorum. Benim şapkamla kazanıldı sonuçta!" Gülüyordum. Asla yapmazdı.

"İstediğinde takabilirsin."

"Tabii takarım istediğimde.. Kaybetme riskini göze alıp..hah." Kolyeyi korkuyla bana teslim etti.

"Keşke ben de hademe odasında saklansaymışım." Yastıkla tekrar daldım Alara'ya ancak o kahkaha atmadan duramıyordu.

"Dur dur dur.." Beni omuzlarımdan tuttu. Yanağımı okşadı.

"ALARA!" Anlattığıma çok pişmandım.

"Sondu, gerçekten sondu!" Yastık darbelerimden kaçınıyordu. Durduğumuzda kendimi yatağa fırlattım. O da yatağımın ucundaki puf berjere çöktü.

"Demek bu yüzdenmiş." Sakindi.

"Ne bu yüzdenmiş?"

"Sana yaklaşmak istiyordu. Bizle arkadaş olmak istemesi hep garip gelmişti zaten."

"Alara.."

"Öyle Mira." Yatakta doğruldum.

"Alara öyle olsaydı.. senin için ceset gömmeyi göze almazdı." dedim kısık bir sesle. Alara ciddileşti, omurgasını doğrulttu. Sette yaşananların yeni yeni üstesinden geliyordu.

"Doğru söylüyorsun.. Bilemiyorum. Bir şey kafamı kurcalıyor ama."

"Ne?"

"Neden bize söylemedi? Kerem'in yaşadığını? 'Artık bu konuyu düşünmeyin' diyince ben öldü sandım. Hayatımın en zor ayıydı."

"Evet. Söyleyebilirdi." Söyleyemezdi. Çünkü Kerem'in vampir kanıyla hayata dönüp dönemeyeceği şanstı. Neyse ki işe yaramıştı da kurtulmuştu Alara.

"Peki ya benden şikayetçi olmaması ve hala ortalıklarda olmaması?"

"Belki onu ikna etmiştir." Alara düşünceli görünüyordu.

"Belki.. Umarım yüzleşmem gerekmez."

"Umarım." Toparlanıp kalktı Alara. Aynanın karşısına geçip başına bandana yapmış olduğu anneannemin yazmasını düzeltti.

"Çok tatlı olmadım mı?"

"Evet." Çok yakışıyordu gerçekten. Birkaç kere okulda da takmıştı.

"Neyse hadi aşağı inelim yoksa annem eve döndükten sonra susmak bilmez. 'Alara neden sofraya yardım etmedin?', 'Sen her gittiğinde böyle mi yapıyorsun?'" Güldüm.

"Böyle mi diyor?"

"Evet! Biraz işe elim değsin de nutuk atlayayım. Hadi." Salona indik.

"Selam kızlar. Sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı?" dedi Alara annelerimize.

"Gel Alara. Tabakları yerleştir." Alara annesinin önündeki tabakları alırken annesinin yanağına bir öpücük kondurdu.

"Bileğin nasıl oldu Alara? Burkmuştun diye hatırlıyorum. Yemekte güzel dans ettin ama sonra aklıma gelince endişelendim." diye sordu annem. Dönemin başlarında Alara dans provasında bileğini burkmuştu. Bir süre tedavi görmüştü.

"İyileşti Zeynep teyze."

"İyileşene kadar ben bittim ama Zeynep. Alara'nın nazı bitmek bilmiyor." Güldüm.

"Anne ama çok canım yanıyordu."

"Ay Zeynep hafif bir burkulma için alçı taktırdı bileğine." Alara'nın hoşuna gitmese de annem gülüyordu.

"Anne ya!"

"Görmedin Müge. Demir'le bir dansları vardı." Bakıştık. Demir değildi o.

"Demir değildi o. Aden'di. İkizi." dedi Alara.

Saklanması gereken bir sırrı paylaşmış gibi rahatsız hissetmiştim ama yine de gereksiz derecede romantik danslarından dolayı Alara ve Demir'in beraber olduğunun düşünülmesi hoşuma gitmemişti. Belki de bu yüzden balonun gecesinde Aden'i öğrendiğimde ilk iş Alara'ya anlatmıştım.

"Aden mi? İkizi olduğunu bilmiyordum. Ailecek davet etmiştik halbuki." Annem sorgulayan bakışlarla bana bakıyordu.

"Bilmiyorum. O sanırım burada yaşamıyordu bize geldiklerinde." Annem hoşlanmazdı. Konuşulmayan şeyde problem arardı. Buradaki ise çözmemesi gereken problemlerdendi.

"Görüşmeyeli çok oldu aslında. Kamile'yle de Demir'le de. Hem Müge'cim sen buradayken tekrar çağırayım da bir tanışırsınız. Aden de gelir o gün. Değil mi?" Gülümsedim sadece. Demir'in çok hoşuna gidecek bir akşam olacağı kesindi.

Kahvenin taşmak üzere olduğunu geç fark etmiştim.

"Mira dur elin yanacak." Alara dikkatsizce kaynar kahvenin altına attığım elimi çekip yanmaktan kurtarmıştı. Sonra da dikkatle cezveyi makineden çekti.

"Eyvah, şimdi bu kahve içilir mi?" İlk defa kahve yapmaya çabalıyorduk. Aslında izin vermemişlerdi. Biz öğrendik yaparız diye mutfaktan kovalamıştık.

"Soramam.. Tekrar yapalım." İlk seferinde 5 fincan yerine 3 fincan su ekleyip zehir gibi bir şey elde etmiştik.

"Saatte geç olmuş baksana. Birazdan annem kalkmak ister."

"Son bir şans.. yine yakarsak?"

"İçmek zorunda kalırız."

"Hadi."

"Dur bekle. Makinenin altı kahve oldu, önce onu temizleyelim." Makinenin altını ve şarj soketinin etrafını kağıt havluyla temizledik.

Bir tatlı kaşığı kahve, bir fincan su. Kimse şeker kullanmıyor. 5 fincan.

"Şimdi gözümü ayırmayacağım." Alara bankoya yaslanmış kahveye dik dik bakıyordu.

"Korkudan köpürüp taşacak şimdi."

Ilgaz'ın partisini merak etmiştim. Telefonu çıkardım ve kurcalamaya başladım. Ilgaz tabii ki dolu dolu paylaşım yapmıştı. Sadece o değil, neredeyse arkadaş olduğum herkes -yani okuldaki çoğu insan- paylaşım yapmıştı. Ilgaz'ın sesi tartışılmazdı. Orada olup onu dinlemek isterdim ama hem izin alamamıştık hem de en yakın arkadaşlarım gitmek istememişlerdi.

"Ilgaz gerçekten yetenekli." Kendi kendime konuşuyordum.

"Dinlemek isterdim onu." Kahve köpürmüştü. Alara kahveyi makineden aldı, hemen köpükleri dağıttı.

"Rabia'nın paylaşımını gördün mü?" dedi Alara.

"Bende ekli değil." Kahveyi tekrar köpürttükten sonra tamamını fincanlara dağıttı.

"Lokum nerede?"

"Yan dolapta, ikinci rafta." Çıkardığı paketten hindistan cevizi kaplamalı bir lokumu ağzına attı. Sonra kahvelerin yanına farklı kaplama olacak şekilde ikişer tane koydu.

"Telefonumu getirsene." Arkamdaki bankodan Alara'nın telefonunu aldım. Alara kahveleri tepsiye koymuştu.

"Tepsiyi de sen götür." Gülümsedi. Telefonunu verdikten sonra tepsiyi elinden aldım.

"Videoyu kaldırmadıysa tam bir rezalet. Bulup geleyim. Sen kahveleri götür aşkım." Kıkırdadı. İyice merak etmiştim.

Kahveleri ikram ettim.

"Ah Mira'cım, eline sağlık tatlım." dedi Müge teyze.

"Su koymamışsın kızım?" Suyu unutmuştuk. Babam telefonuna o kadar dalmıştı ki, kahveyi önündeki sehpaya koyduğumu bile fark etmedi.

"Getireyim." Sularını götürmek için mutfağa döndüm.

(Müziği başlatın. Sıkılgan ve Panik - Mert Avcı )

"Mira." Mutfağa girer girmez Alara gözlerini bana kilitlemişti. Sesinde bir şey vardı. Salonda kimse duymamış olmalıydı ki, kimse durumumuzu sormadı. Keremle ilgili olmasından korkarak soran gözlerle ona baktım.

"Alara?" Suratı bembeyazdı.

"Çocukları öldürmüşler.. partide."

Ne kadar süredir donmuş orada dikiliyor ve bakışıyorduk bilemiyordum. Salonda bir telaş çıktığında Alara elimi tuttu. Derin bir nefes bıraktı.

"Mira." Bana telefonundaki videoyu gösterdi. Ekran kaydı almıştı. Rabia çığlık sesleri duyduklarından bahsediyordu. Ormanda birilerini aramaya çıktıklarından. Aptalca bir şey yaptıklarından, boşu boşuna dolandıklarından ve topuklularının canını yaktığından. Kameraya konuşmayı kestiğinde arka kameraya geçti. Panik. Görebildiğim, anlayabildiğim tek şey panikti. Rabia soluk soluğa kalmıştı. Telefonu elinde sallıyordu. Her şey tersti ve görüntü durmadan akıyordu. Telefonu unutmuş gibi sallıyordu. Biraz sakinleştiğinde aklına gelmiş olmalı ki telefonu kaldırdı. Ön kamerayı açtı. Yüzüne telefonun ışığı vuruyordu ve suya dayanıklı rimeline rağmen ağlamış olduğunu anlayabiliyorduk. Konuşacak gibi oluyor, konuşamıyordu. Elini ağzıyla kapattı. Tekrar ağlayacak gibi olduğunda, arka kameraya geçip yukarı kaldırdı. Ağaçların tepesine. Birinin elindeki fenerle olsa gerek aydınlattığı genç cesetlere..

"Mira." Annem bir hışımla mutfağa daldı. Alara telefonu kapatıp arkasına sakladı. Annem anlardı. Hemen anlardı bir şey olduğunu. Bakışlarında görüyordum. Sormadı sadece. Duymuş olmalı ki aceleyle kabanını giymeye uğraşıyordu sadece.

"Partide bir sorun çıkmış. Dağ evinde. Babanla oraya gidiyoruz. Alara'larla gitmek ister misin?"

"Evde kalabilirim."

"Yalnız olmaman bizim için iyi olur Mira."

"Ben burada kalmak istiyordum aslında." dedi Alara.

"Annen kapıda seni bekliyor ama.."

"Lütfen ona söyler misiniz? Mira'yla kalmak istiyorum bugün."

"Peki öyleyse.." Kapıdan çıkıp geri döndü "..bir sorun olursa, bir şeye ihtiyacınız olursa bizi arayın. Kapıları kilitleyin ve dışarı çıkmayın." Kafa salladım.

Kapı çarptığında, herkes gittiğinde, konuştu Alara.

"Rabia videoları kaldırmış."

"Neden kaydetmiştin ki?"

"Sana göstereceğim videoyu kaydediyordum. Telefonu eline geçtiğinde sileceğinden emindim. Sonra.. bunu da kaydetmiş bulundum. Şimdi yoklar."

"Kim yaptı sence?" diye ekledi Alara. Videoyu tekrar açıyordu.

"..ve nasıl yaptı? O kadar yükseğe nasıl taşıdı onları?" Videoyu izliyordum göz ucuyla. Videoyu birkaç defa daha izledik.

Vampirler kamerada görünürler miydi? O videonun bir köşesinde görünmüş olabilir miydi diye merakla ve dikkatle izlemiştim videoları. Demir'in yaptığına inanmıyordum. Aden ise de Demir sanacaklardı. Demir'le konuşmam gerekiyordu. Videoyu sürekli baştan açıyordu Alara. İyi değildi. Ben de değildim. Henüz çok gençlerdi. Belki de tanıdığımız, en azından okulda gördüğümüz iki gençti.

Alara'yla göz göze gelmekten kaçınıyorduk çünkü biliyorduk ki birbirimize baktığımız an, saatlerce ağlayacaktık. Kaçınsakta sonunda birbirimize sarılıp ağladık.

***

Dualar okunmuş, haklar helal edilmişti. Ailelerin feryatları dayanılacak gibi değildi. İki çocukta buralıydı. İkisi de aynı mezarlıkta gömülüyordu.

Toprak atıldı. Bir daha. Bir kazma dolusu daha. Oğuz'un annesi -onlar öldükten sonra öğrenmiştik isimlerini- isyan ederek mezara kapandığında dayanamadım. Zaten ağlamaktan şişmiş gözlerim bir damla daha yaş akıtırken ağrıyordu.

"Mira çıkalım gel." Ilgaz beni tuttu dışarı çıkarmak için. Tolga'nın elini tutuyordum. Onu da bizimle çektim. Olaydan beri ağzını bıçak açmamıştı. Tek bir kelime bile etmemişti. Onu gözümün önünde tutmak istiyordum.

Mezarlığın dışına çıktık. Tüm okulun öğrencileri, öğretmenleri buradaydı. Ailelerin yanında. Hayvan saldırısına uğradıklarını söylediler ailelere. Kimse inanmıyordu. Hangi hayvan saldırdığı bedenleri ağaçların üzerine atardı? Bir şey de diyemiyorlardı. Çünkü bir insanın yapabileceğini de düşünmüyorlardı. Bedenlerden birinin boynu insanüstü bir güç ile ezilmişken, bir insan suçlu aramakta anlamsızdı.

"Mira?"

"Ne?"

"Daldın. Su iç biraz hadi." Ilgaz şişenin kapağını açmış, suyu bir süredir önümde sallıyordu. Düşünmekten kafayı yiyecektim.

"Tamam. Teşekkür ederim." Bir lokma su içtim.

Bir feryat daha yükseldi. Tolga kalkıp gitti.

"Nereye Tolga?" Cevap vermiyordu.

"Nesi var?"

"Bilmiyorum."

"Peşinden mi gitsek?"

"Hiç içimden gelmiyor." dedi Ilgaz.

"Çok üzüldü."

"Öyledir eminim. Pamuk kalpli Tolga."

"Neden böyle konuşuyorsun?" Cevap vermedi. Sudan bir lokma daha aldım.

"Annemi ara aklın kalıyorsa. O ilgilensin."

"Nereye gittiğini bilmiyorum ki?"

"Merak etme sen. Annem bulur onu. Korkar ona bir şey olmasından."

"Ilgaz." Sinirlerimi bozuyordu. Böyle bir günde bile bu düşmanlık niyeydi ki? Üzerinde durmadım ve annemi aradım. Telefonumu açmadı. Sessizdeydi belki de. O da mezarlığın içindeydi. Kalabalıktan nerede olduğunu göremiyordum. Mesaj bıraktım.

"Sen gördün mü? Vücutlarını." diye sordum Ilgaz'a. Olay yeri geldiğinde hala oradalardı.

"Gördüm."

"Ne saldırmış?" Kaşları çatıldı.

"Hayvan işte."

"Ama ne hayvanı?"

"Kurttur belki."

"Birinin boynunun parçalandığını duymuştum." Hafifçe başını salladı görüntüler gözünün önüne gelince istemeden yüzünü buruşturdu.

"Bir de ısırıklar vardı. Isırıklar küçüktü ama." Umarım Demir değildir. Umarım bunu yapanla uğraştığı için kaybolmuştur. Yine de.. bir mesaj atmak bu kadar zor olmamalıydı.

Ilgaz ayağa kalktı.

"Biraz yürümem lazım." dedi derin nefesler alırken.

"Ilgaz." Ada sesleniyordu. Rabia ve Yasemin de yanındaydı. İlk defa Rabia'yı gördüğümde rahatsız hissetmemiştim.

Ada koşup Ilgaz'ın boynuna sarıldı. Bilmiyordum. Birlikte olduklarını bilmiyordum. Ilgaz ise sarılıp sarılmamakta tereddütlüydü. Yine de hafifçe belinden tuttu. Rabia'ya bakıyordum. Rahatsız edici bakışlarının geri dönmesi çok sürmemişti. Hep abimin peşindeydi. Bir türlü alamıyordu.

"Lütfen gidelim buradan." dedi Ada. Bana da elini uzattı kalkmama yardımcı olmak için. Tuttum ve kalktım. Ne Alara ne Enes'i etrafta görememiştim. Onlarla gitmeye karar verdim.

"Ben eve geçiyorum." dedi Rabia ve veda etmeden arabasına geçti. Yasemin de onunla ayrıldı.

"Beni de eve bırakır mısınız?" Bizi buraya Ilgaz getirmişti. Evimiz de uzaktı.

"Bize gelmek ister misin Ada?"

"Olur." dedi Ada, Ilgaz'ı bırakmadan. Sarılmış, önümden arabaya yürüyorlardı. Duraksadım. Tolga'yla, Ada için tartışmışlardı. Belki de ondan Tolga için tuhaf tuhaf konuşuyordu Ilgaz.

Eve gelmiştik.

"Ben bir elimi yüzümü yıkayacağım. Ada istersen lavabo şu tarafta." Elimle gösteriyordum.

"Tamam sen gir sonra ben girerim." dedi Ada.

"Üst kattakini kullan. Merdivenlerden sağdaki oda." dedi Ilgaz. Ada gülümsedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim. Tolganın eve gelmemesi gerekiyordu. Kıskanacaktı. Üzülecekti. Elimi yüzümü yıkadım ve tekrar Demir'i aradım.

"Aç hadi, aç."

"Mira, çay içer misin? Su koyuyorum."

"Olur."

Çalıyor çalıyor ve meşgule düşüyordu.

"Mesaj atmak o kadar zor değil. 21. yüzyıldayız artık." Attığım mesajlar yığınına bir tane daha eklemiştim.

"Mira. Bir şeyleri yoluna koymaya çalışıyorum ve senin ulaşılmaz olmana ihtiyacım var. Lütfen ben dönene kadar arama ya da yazma. Fazla göz önünde de dolaşma. Hatta Ilgaz'la kal. Olur mu? Gerçekten başın belada olmadıkça beni arama ki ne zaman koşacağımı bileyim." ve ekledi "..seni seviyorum."

Gülümsedim. Evet az önce vampirlerin öldürdüğü okul arkadaşlarımın cenazesinden geldim ve büyük bir derdin içindeyim. Ama beni seviyor ve ben gülümsemekten kendimi alıkoyamıyorum. Kendimden nefret ediyorum.

"Kimle konuşuyorsun sen?" Ilgaz gözlerini bana dikmişti.

"Alara."

"Çağırsana onları da."

"Ben de öyle düşünüyordum." Alara'yı aradım. Merdivenin yanındaki koltuğa uzandım. Yorulmuştum. Neden kapı girişinde dikiliyordum ki zaten?

"Nereye kayboldun Mira?"

"Eve döndük. Hadi sen de gel. Enes'le Aslı oradaysa onları da getir. Onları da arayacaktım."

"Buradalar. Hatta Akın hoca da bizimle." Bunu fısıldayarak söylemişti.

"Neden fısıldıyorsun?"

"Adam tüylerimi ürpertiyor."

"Akın hoca mı?" Sert bir duruşu vardı ama kibar bir adamdı.

"Onu da davet etmemi ister misin?"

"Et ya."

"Tamam o zaman. Gelmek isteyenlerle geliyoruz."

"Mira gelsene salona." Ada iniyordu merdivenlerden Ilgaz seslendiğinde.

"Geliyorum."

Salona geçtim ve babamın koltuğuna yayıldım. Ilgaz'la Ada çay getiriyordu üçümüz için.

"Teşekkür ederim."

"Demir'le arkadaştınız değil mi Mira?"

"Evet. Neden sordun?"

"Arada bir kayboluyor ya. Dikkatimi çekti de. Ailevi sorunları varmış sanırım. Öyle duydum." Çayından bir yudum aldı ve meraklı gözlerini bana dikti. İnsanlar konuşuyordu. Onu tek merak eden ben değildim. İlk defa fark ediyordum bunu.

"Olabilir. Nereden duydun ki bunu?"

"Rabia'ya öyle söylemiş de." İmalı imalı gözümün içine bakıyordu. Gülümsedi. Gülümsedim ben de. Yakaladım seni diyordum içimden.

Ada.. farklı değildi. Rabia gibiydi. Dikenli gülüşünde görebilmiştim bunu.. Bakakalmıştım. Rol mü yapmıştı? Hep başka biri, kibar bir kız gibi mi davranıyordu? Ada'yı daha masum görüyordum. Sadece kendini iyi maskeleyenlerden çıkmıştı. İlk defa maskesiz gülümsedi. Samimiyetsizliğini ortaya çıkardı.

Kraliçe olmak istiyordu ama kendi başına olamıyordu. Belki bu yüzden kralı almaya çalışıyordu.

"Haberin yok muydu?" Devam ettirmek istiyordu.

"Olabilir. Konuşmadık uzun süredir." dedim. Onun istediğini yapıp her şeyi dökülmeyecektim tabii ki.

Birbirimizi seviyorduk ve bunu bilmek bana yeterdi. Gülümsememi durduramıyordum. Ne ara böyle bir insana dönüşmüştüm ben? Durmadan her şey hakkında endişe duyan ben?

"Kapı çalıyor Mira. Alo? Bugün o kadar dalgınsın ki." Ilgaz bana sesleniyordu. Aniden kalkınca üzerime biraz çay sıçradı. Ada güldü.

"Aşık mısın Mira?" Ters bir bakış attım ve çayı bırakıp kapıyı açtım.

"Selam." dedi Alara önden içeri atıldığında.

"Bak yolda kimi bulduk." Tolga da onlarla gelmişti. Akın hoca, Aslı ve Enes'le beraber.

"Hoş geldiniz. Hocam hoş geldiniz." El sıkıştık Akın hocayla. Arkalarından Tolga geliyordu, kolunu tuttum.

"Annem seni aradı mı?" Başını iki yana salladı.

"Geri arasan iyi olur. Endişelenmesin. Birde.." Sorgulayan gözlerle bana bakıyordu. Kulağına yaklaştım.

"Ada burada. Belki bilmen gerekir." Yutkundu.

"Sağ ol." İlk defa ağzından bir kelime çıkıyordu.

"Fazla kalmam salonda zaten. Odama geçerim." Güçlükle gülümsedi.

"Mira." Annemle Leyla gelmişti. Ne kalabalık bir gündü.

"Hoş geldiniz."

"Üzerine bir şey mi döktün sen?"

"Evet çay döküldü."

"Evde kim var?"

"Şey Ada, Alara, Enes, Aslı, Aslı'nın abisi ve de öğretmenimiz Akın.. bey." Nasıl hitap edeceğimi bilememiştim.

"Mira bizim kabanları odana bırak istersen ortalıkta kalmasın burası dolmuş." Benimkini ve kendininkini kucağıma tutturup salona geçti annem. Ben merdivenleri tırmanırken Alara yanımda belirdi.

"Mira. Ben bir şey gördüm." Odama geçip kapıyı kapattık.

"Mira.." Kapı çarpmıştı ancak bizimki değildi.

"Tolga sanırım. Odama çekileceğim diyordu. Söyle n'oldu?"

"Akın hocanın paltosunun içinde sivri uçlu tahta kabzalı bir hançer gördüm. Ya da rengi öyleydi, bilmiyorum. Adam yanında hançer taşıyor." Alara gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.

Akın hoca tahta hançer taşıyordu. Öyleyse.. biliyordu.

"Aslı'nın da tahta bir makası vardı süslü bir şey. Hatırladın mı? Hediye demişti."

"Evet."

"Belki de vampirler gerçekten vardır ve bu ikisi haberdardır." dedim. Alara'nın tepkisini merak ediyordum. Sadece güldü ve yatağıma uzandı.

"Ya da.. ikisi de ruh hastasıdır ve Enes'i bu ikiliden kurtarmamız gerekiyordur." Tabii ki de gerçek olma ihtimalini aklından bile geçirmeyecekti. Bize yakın olmaları belki de fena olmazdı.

"Saçmalama Alara, hediyedir belki onunki de. Hadi kalk aşağı inelim."

"Çok kalabalık ama.."

"Bahçeye çıkarız."

 

Bölüm : 27.12.2024 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...