Merhaba sevgili okuyucular, haftanın ikinci yeni bölümü ile karşınızdayım!
Beğenirseniz oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen 🎀
Keyifli okumalar ✨
--------------------------------------------------------------------------------------------
(Mira'nın gözünden..)
Evimizin arka bahçesinin yanında, çitlerin ardında park halindeydik. Demir arabayı kilitlemişti. Çıkmaya çalışsam da bir yere ayrılamıyordum. Tolga, Demir'in ona söylediklerini yapıyordu. Evimizi yıkıyordu.
Hemen karşımızdaki sokağın kaldırımları, evimizde neler olduğunu görmek için evimizin ön kapısına doğru yürüyen meraklı insanlarla dolmuştu. Kimi buradan geçmekteydi kimi ise ayağına geçiriverdiği basit bir terlik ile ev kıyafetiyle evinden çıkmıştı.
"Neden konuşmuyorsun Demir!" Bana bir cevap vermesi için Demir'i sarsıyordum. Polis otosu bağırarak önümüzden geçip gitti. Evimizin girip kapısında durduğunu tahmin edebiliyordum.
"Çünkü her seferinde, senin için daha da büyük daha da sindirilemez bir şey oluyor."
"Ne oldu gene?" Cevap yoktu.
"Birine bir şey mi oldu?" Gözünü dikiz aynasına dikmiş, yıkılan çitlerden Tolga'nın kaçıp gelmesini bekliyordu.
"Mira.. Lütfen Tolga'yı alıp eve gidelim. Sonra söyleyeceğim." Gözlerimi çite diktim. Bu sefer kimse hayvan saldırısı pozlarını yemeyecekti çünkü Tolga her şeyi evin etrafı sarılmışken kırıp dökmüştü.
"Kapıyı aç." Dedim sakince.
"Mira. Açamam."
"Sizinle gelmiyorum. Eve gideceğim. Kapımı aç." Peşimden de gelemezdi. Gündüz vaktiydi. Uzun uzun bana baktı.
"Özür dilerim. Her şey için. Benim yüzümden.." Neyin onun yüzünden olduğunu sormayacaktım. Tolga'nın bir suçlu gibi kaçmak için ne yaptığını sormayacaktım. Vampirler için endişe etmeyecektim. Çünkü o evde, evimde can veren bir insan vardı. Belki de ailemdendi. Endişe ettiğim ve edeceğim tek şey buydu.
Arabanın kilidini açtı. Dışarı çıktım. Korkarak eve yürüdüm. Evin kapısı açıktı. Ilgaz kireç gibi bir suratla dışarı çıktı. Onu canlı görmek beni biraz rahatlattı. Bana bakıyordu ama sanki görmüyordu.
Kim diyordum. Annem veya babam olmasından korkarak. Salona girmeme müsaade etmeyen polisin ardından yerde boylu boyunca uzanan kızı gördüm.
***
Küçük malikanenin kapısı ardına kadar açıktı. Zifiri karanlık ormanda, etrafı az da olsa seçebilmemi sağlayan tek şey evin salonundan yayılan ışıktı. Onun da önüne Kami set çekmiş durumdaydı. Dönmüştü. Sırtındaki paltoyu çıkarıp yere attı. Ayağımın altında ezilen küçük dallar kurumamış yapraklara inat adımlarımı haber veriyordu. Bir haykırış duyunca durdum.
"Tolga. Zindanda. Kendini öldürmeye çalışıyor."
"Siz de buna izin mi veriyorsunuz?" Panikledim. Tolga'yı yumruklamaya, yaptıkları için ona hakaret etmeye ve defolup gitmesini söylemeye gelmiştim oysa ki.. Yine de panikledim işte. Kami'ye doğru atıldım ama beni durdurdu.
"Ölemiyor."
"Ne?"
"Ne yaparsa yapsın ölemiyor." Bakakaldım.
"Kalbine tahta kazık yeterdi. Bir vampiri öldürmek için."
"Onu görmek istiyorum." Demir'e bakıyordu.
"Peki, benimle gel." Dedi Kami.
Salona göz gezdirdim. Koltukların üzerinde Tolga'ya ait olduğunu düşündüğüm eşyalar vardı. Buraya yerleşmiş gibi bir izlenim veriyordu.
Demir oturmakta olduğu koltuktan kalktı. Kami'yi takip ediyordum ve o doğruca aşağıya, zindanlarına iniyordu. Demir de arkamızdan geliyordu.
Nefesim daralıyordu. O kadar dar olmasa da vampir şehrine giden merdivenleri andırmıştı.
"Mira, iyi misin?" Demir'e tutundum. Gözlerinin içine baktım. Aden'e bakıyordum sanki. Bir anlığına o karanlık, dar ve rutubet kokan merdivenlerde olduğumu sandım.
"Mira."
"Çıkalım istersen yukarı."
"Hayır! Onu göreceğim." Başımı Demir'in göğsüne yasladım. Derin nefesler alıp veriyor, sakinleşmeye çalışıyordum. Demir sırtımı sıvazladı ve nefesim biraz da olsun düzene girdiğinde -ki dinlediğinden emindim- bana sıkı sıkı sarıldı.
"Tolga, işe yaramıyor." dedi Kami zindanlarının kapısının önünde dikilirken.
"Hak ediyorum ama." diye karşılık verdi Tolga.
Demir'i bıraktım ve birkaç adım aşağıdaki zindanın kapısına koştum.
"Tolga?" Ağlıyordu. Ipıslaktı. Elinde bir bidon vardı.
"Beni böyle görmeni istemiyorum Mira. Ben yaşamayı hak etmeyen ama ölmeyi beceremeyen bir yaratığa dönüştüm. Git." Ona bunları söyleyecek olan bendim. O değildi. Bana söz bırakmamıştı.
"Seni soruyor herkes."
"Biliyorlar mı peki? Benim yaptığımı? Yaptıklarımı?" Yutkundum. Partideki çocukları da..
"Eve bir domuzun girdiğini sanıyorlar." Kimse yememişti bu numarayı ama inanmış gibi yapıyorlardı.
"Git Mira." dedi düz bir sesle. Elindeki çakmağı çaktı. Kami suratını sallıyordu. Demir'in de keyfi oldukça kaçıktı.
"Seni eve götüreyim hadi." Demir'i dinledim. Biz merdivenleri tırmanırken alevlerin yansımasını duvarda görüyordum. Çığlıklar atıyordu Tolga. Kendini cezalandırıyordu. Hızla dışarı çıktık. Aldığım temiz havaya rağmen yanmakta olan etin kokusu hafızama kazınmıştı.
***
Olay yeri inceleme gitmişti. Ev darmadağındı. Ilgaz televizyonu yerden kaldırdı. Etrafa bakındı. Başını ellerinin arasına aldı ve bir süre gözlerini kapattı. İç çekip kendini rahat bıraktı. Cebinden bir paket çıkardı.
"N'apıyorsun Ilgaz? Babamlar gelir birazdan." Umurunda değildi. Benim umrumda mıydı peki, bilemiyordum. Bir sigarayı ağzına koydu ve kırık pencereden atlayıp verandadaki sandalyeye oturdu. Oturduğum koltuğa yayılmış, başımı arkaya atmıştım. Neredeyse uyuyakalacaktım ki sigara dumanı ayık kalmamı sağladı. Öksürmek için doğruldum.
Sehpanın yatık olması canımı sıktı. Kaldırdım. Bacaklarından biri kopmuştu. Koparılmıştı belki de. Sehpa dengede duramıyordu. Üzerinde ise..Allahım.. Kanlı el izleri. Ada'nın olamayacak kadar büyük ellerin. Sehpayı tekrar yatırdım. Polis her şeyi görmüş olmalıydı. Bir domuzun eli değildi sonuçta. Katil arıyor olmalılardı. Derin bir nefes aldım.
"Karnıyarıkla tarhana vardı dolapta. Isıtayım." diye konuşuyordu babama annem içeri henüz girdiklerinde.
Karnıyarık. Çok sevdiğim yemek, bugün iştahımı kaçırıyordu. Kapıyı örttüler. Ayaklandım. Koşup anneme sarıldım. Biraz da ona ağladım. O da başımı öptü.
"Bu koku ne?" Ilgaz sigarayı söndürmemişti.
"Ilgaz!" Ilgaz dönüp babama baktı ancak elindekini söndürmedi.
"Hem de evimde! Söndür çabuk onu."
"Bitiyor zaten." Arsız arsız bir fırt daha çekti ve üfledi.
"Terbiyesize bak! Başımıza açtığı işler yetmiyormuş gibi.. utanmaz."
"Haldun, sakin ol."
"Başınıza açtığım işler mi?" Ilgaz ayaklandı. Sigarayı masaya bastırarak söndürünce babamın daha da hiddetlendiğini hissedebiliyordum.
"Eve kız arkadaş getirmekte ne oluyor? Bir de bırakıp gitmişsin! Ailesinin yüzüne nasıl bakacağız! Partide ölen çocuklar yetmemiş gibi!"
"Ben mi öldürdüm? Ben mi yaptım baba?" Ilgaz bağırıyordu.
"Beklerim." Uzunca bakıştılar. Bir dakika. Annemle babam, tatilde olan olayı görmüşler miydi? Burada ne döndüğünü biliyordum. Demek ki onlar da biliyordu ve benden saklamaya çalışmışlardı. Demek bu yüzden Ilgaz'a düşman kesilmişlerdi. Ama bilseler.. bir şey yapmazlar mıydı? Tolga'nın o gün ölüp bir vampir olarak doğacağını tahmin edemezlerdi ki? Derin bir nefes aldım. Ilgaz'ın Tolga'yı boğmaya çalışmış olmasını düşündüm. Aklıma mukayyet olmak giderek zorlaşıyordu.
"Sevgili oğlunuz nerede o zaman? Neden her cinayetin ardından kayboluyor?"
"Ne demek istiyorsun sen? Nasıl bu kadar adi bir adama dönüştün sen."
"Böyle yetiştirdin." Gülümsedi Ilgaz.
"Haddini aşma. Odana çık."
"Bunların hepsini Tolga yaptı ve ben size bunu kanıtlayacağım." Elindeki sönmüş sigarayı yere fırlatıp odasına çıktı.
Ilgaz haklıydı. Cinayetleri Tolga işlemişti. Ne yazık ki kanıtı yoktu. Sadece belki ben konuşursam onları ikna edebilirdi.
Annemi bıraktım ve Ilgaz'ın yanına çıktım ancak odası boştu. Tolga'nın kapısı açıktı. Orayı kurcalıyordu. Çekmeceleri dolapları açmış deşiyordu.
"Ne arıyorsun?" Duraksadı.
"Herhangi bir şey. Biliyorum. O yaptı." Döndü bana baktı.
"Demir'in numarası var değil mi sende? Partiden sonra da onun yanına kaçmıştı. Belki oradadır. Onu hemen görmeliyim."
"Neden onun yaptığını düşünüyorsun?"
"Biliyorum Mira. O bir canavar." Ateş basmıştı. Kızarmadığımı umut ediyordum.
"Geceleri evden kaçıyor, uyuşturucu kullanıyordu. Ayrıca.." derin bir nefes alıp verdi ve devam etti "..Ada'yı seviyordu. Benden kıskanıyordu. Her şey oturuyor."
"Tüm o dağınıklık? Evi de mi o yıktı?"
"O yaptı ve eminim ki onu gördüğümüzde bir halt ettiğini anlayacağız. Bu yüzden yok ortada. Belki de yara bere içinde." Kurcaladığı çekmeceyi bıraktı. Bana yaklaştı.
"Telefonun nerede?" Cebimde olduğunu görebiliyordu. Usulca aldı.
"Kilidi aç."
"Ilgaz.."
"Kilidi aç Mira." Kilidi açtım. Demir'i aradı.
"Mira?"
"Tolga seninle mi?"
"Mira iyi mi?"
"İyi."
"Neden sen arıyorsun?"
"Tolga seninle mi dedim."
"Evet benimle. Muğladaydık. Olanları duyduk. Cenaze için döneceğiz." Polis otopsiyi henüz bitirmişti ve cenaze yarın ikindi vaktinde gömülecekti. Tolga'nın kendini aklamak için dört vakti kalmıştı.
"Öyle olsun. Merak ettik kardeşimizi. Değil mi Mira?"
"Telefonu verir misin Mira'ya?"
"Hayır. Kardeşimi arama." Telefonu kapattı ve numarasını sildi.
"N'apıyorsun?"
"Yardım ediyor ona. Demir'le görüşmeyeceksin. O oyuncuyu da bu velet kaçırmıştı." Ilgaz sessiz dursa da hiçbir detayı atlamamıştı.
İstemsizce dudaklarım büzüldü. Kapıyı çarpıp çıktım.
***
Tüm yaşadığımı sandığım şeyler bir rüya ya da halisünasyondan ibaretti belki de. Hastaydım, kafayı yemiştim. Annemin bana verdiği ilaçları almalıydım. Ancak hayır, diyordum kendi kendime. Dünya zaten bizim onu algıladığımız şekilde görünmez miydi bize? Bizden farklı bakıyor diye deli derdik insanlara. Bizi akıllı yapan neydi ki? Akıllı ve deli arasındaki fark neydi?
Ilgaz'ın numarasını silmesi, Demir'in bana ulaşmasına elbette ki engel olamamıştı. Gece görüşmek üzere sözleşmiştik ancak geceyi beklemek istememiştim. Akşam olmak üzereyken evden çıktım ve askeri yoldan gidilen ormanlık alana doğru yürüdüm. Demir yol üzerinde bir yerde beni bekliyordu. Beni görür görmez elimden tuttu ve ormanın içine çekti. Geldiğim kaldırımlı yolu hala görebileceğim bir uzaklıktaydık.
Bana uzun uzun sarıldı. Ellerimi avuçlarıyla kavradı. Gözlerimin içine bakıyordu.
"Mira, cenazeden sonra gidiyorum. Geri dönemeyeceğim. Böyle olması.. emredildi." Ahmet bey.. babasından korkuyor olmalıydı. Belki de amcasından.
Ne diyordum? Dünya benim algıladığım kadardı. Bunca zaman vampirlerin iyi olabileceğine tutunmuştum. Çünkü gece çöktüğünde, onların bizlerden beslenen kan emiciler olduğu gerçeği, Demir'e olan sevgim ve bağlılığımla birlikte beni korkutan, kaldıramayacağım bir algılama biçimi olurdu.
Düşünüyordum, düşünüyordum. Sonra Demir'e bakınca iyi bir insandan başka bir şey göremiyordum. Gözlerimi kapattım ve derin bir of çektim. Elimden bir şey gelir miydi ki? Yaşananları değiştirme şansım var mıydı?
Bir vampir değil de, sıradan bir insan bir katil olsa elimden bir şey gelir miydi? Belki de türümüz ve yapabileceklerimiz değil de ne yaptığımız önemliydi. O hep benim yanımda olmaya çalıştı. Tolga'yı durdurmaya çalıştı. Yapamadıysa da denedi. Onun vicdanı buna izin vermedi. Ben de kendimi iyi birini sevmekten alıkoyamazdım.
Derin bir nefes aldı. Hızlanan kalp atışlarımdan daha fazla etkilenmemek içindi. Avuçlarıma dikili kızarmış göz bebekleri içimde akan kanı görebiliyordu sanki. Canavarını susturmak için gözlerini kapattı. Buna alışıktım. Duyguları yoğunlaştığında sakinleşmek için bunu yapardı. Aksi zaten Tolga'ydı.. Demir'in yüzünde beliren kararmış kan damarlarına bakıyordum. Şeklini bile kağıtlara çizebilirdim. Ezberlemiştim. Sabrettim. Demir'in açlığını bastırabilmesi için bekledim.
"Ortalık fazla karıştı.. Çok fazla insan öldü. Ilgaz da anlamış gibi. Polislerin anlaması da uzun sürmez." Kalınlaşmış sesiyle yavaş yavaş konuşuyordu.
Yaşanan hiçbir şey sıradan değildi.. Vampirler ve cinayetler.. Deli işi. Sanırım deliydim.
Demir aniden gözlerini açınca irkildim. Olmuyordu. Gözleri hala kıpkırmızıydı. Daha önce de görmüştüm defalarca. Yüzünü kavradım. Derin derin baktım gözlerine. Bu canavarın şişmiş damarlarında gezdirdim elimi. Soluğum kesik kesikti.
"Olmuyor." dedi Demir sakince. Yüzündeki eli tuttu ve indirdi.
" Tolga'yı da götürmemiz gerekiyor. Sonra.." Dönmeyeceklerdi. Başımı salladım. Anlıyordum.
"Bir görevim vardı ve onu seninle daha çok vakit geçirebilmek için uzatabildikçe uzattım. Şimdiyse benim burada kalabilmek için bir bahanem kalmıyor." Sesi soldu. Kendi kararlarını veremiyordu belli ki. Demir sonsuz yaşamında bir esirdi.
"Gitme vaktim geldi." diye ekledi. Yutkundu. Başını sallıyor, gözlerini kırpıştırıyordu. Kulaklarını ovuşturuyordu.
"Neden gitmek zorunda olasın ki? Çalışma onlar için." Salağa yatmanın her sorunumu çözemeyeceğinin farkına varalı çok olmuştu. Zorundaydı işte. Bir yolu olsa şimdiye kadar zincirlerini kırmış olmaz mıydı? Buruk bir gülümsemeyle yetindi.
"Bunları konuşmanın anlamı yok. Seni görmek için geldim ben. Uzunca bir süre hafızamda yaşatabilmek için." Gözlerim dolmuştu. Ne kadar uzun bir süreydi bu?
"Özgür ruhlu vampirler demişti bir keresinde Aden. Sen onlardan değil misin? Özgürce yaşamaya hakkın yok mu? Kalsan olmaz mı? Senin peşinden de gelirler mi?"
"Mira bu.. ifşa olduğumuz için. Özgürüz, avcılarımız etrafta dolaşmayana başlayana dek. Herkes varlığımıza inanmayacak ama inananlar.." duraksayıp konuşmaya devam etti, sanki maziye dönüp gelmiş gibi "..vampir avı olacak ve insanlar bizim neye zayıf düştüğümüzü bilmiyorlar. Ayırt edemeyecekler. Benim adım da o listede.. Ben ayrılmazsam sen de listede olursun. Bunu göze alamam."
"Hem gerçekten asırlardır bizi avlayanlar var. Buradaki kokuyu aldıklarında onlar da gelecek." Akın hoca ve Aslı bu avcılardan gibi geliyordu bana ama bahsetmek istemedim.
"Sensiz.. napıcam?" Ağlamaya başladım.. yalvarırcasına. Beni güzel kafesimden çıkaran arkadaşımı, sevgilimi kaybedersem ne yapacaktım? Öyle güzel bir arkadaştı ki, onun verdiği güçle ben her şeye dayandım. Kaprislerime rağmen yanımda oluyor ve bir şekilde beni kolluyordu.. Şimdi giderse yıkılacaktım.
Hıçkırıklara boğulduğumda nefesim kesilir gibi oldu.. Demir korktu. Giydiğim bol hırkanın ve kotun ceplerinde astım ilacımı aradım, yoktu. Nefes almakta zorlanır hale geldiğimde kullanırdım ancak uzun süredir taşımıyordum.
Demir bana diz çöktürdü, kendisi de çöktü. Omuzlarımı kavradı. Sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Mira.. Mira. Mira bana bak." Derin nefesler alıyordu Demir, benim atağımı durdurmak için. Onunla birlikte yapmamı istiyordu. Belimden kavradı ve sarıldı. Saçlarımı okşamaya başladı. Çok az nefes alıyordum ama en azından alıyordum.
Az da olsa rahatladığımda beni bıraktı ve yere oturup derin nefesler alıp vermeye başladım. Demir de yanıma oturdu. Yüzü ve gözleri normale dönmüştü. Endişesi açlığına baskın gelmişti. İyi olduğumdan emin olduğunda konuşmaya devam etti.
"Mira bana söz ver." dedi Demir ormandaki ağaçları incelerken. Ona bakıyordum.
"Ben varken kime dönüştüysen, kendin için nasıl savaş verdiysen, o kişi olmaya devam edeceksin." Gözlerini bana çevirdi. Kafamı sağa sola sallıyordum. Kabul etmiyordum. Aslında evet, artık daha güçlü biriydim ve evet insiyatif alıyordum ama istemiyordum.
Yanağıma bir buse kondurdu ve kalktı. Kolunu sımsıkı sardım ve kalktım. Sanki bir vampir istese benden kurtulamayacakmış gibi gülünç bir durumdu. Elimden gelen buydu. Ne zaman konuşmaya çalışsam biri boğazımı sıkıyor, gözlerimin yeniden dolmasına sebep oluyordu.
"Mira sesini duyayım ve gideyim.." dedi Demir elleriyle yüzümü kavradığında. Gülümsüyordu. Demir'in kollarına doladığım düğümü çözdüm ve ellerimi Demir'in bileklerine sardım.
"Seni seviyorum.." dedim. Kaşları çatılmış gözleri kısılmıştı. Durmadan dudaklarını kemiriyordu. Ağlıyordu. Benim ardımda birini görmüş gibi baktığı o bir saniye içinde gözden kayboldu. Ardından uçuşan saçlarım ve havalanan yaprak parçalarıyla ağaçların arasında yapayalnızdım. Bir haykırışın ardından yerlere kapanıp ağlamaya başladım.
Demir beni kucaklayıp kaldırdığında bir kuş kadar hafiftim. Ayaklarım tekrar yere bastığında ise bir o kadar ağır. Kızarmış gözlerimiz buluştu ancak bu sefer onun ağlamaktan kızarmış olan gri insan gözleriydi. Demir beni sımsıkı kavradığı ellerini gevşetti. Bir vampirin kalbinin bu denli hızlı atması tehlike arz ediyor muydu acaba? Dudaklarıma yaklaştıkça tansiyonu ve açlığı yükseliyordu.. Elim kalbinin üzerindeydi. Kan akışı yeniden kulaklarını çınlatmaya başladığında yapabildiği tek şey dudaklarıma da bir buse kondurup, kendini daha fazlasına hazırlamış olan beni son defa terk etmek oldu. Gözlerimi açtım. Artık ağlamıyordum. İyi de hissetmiyordum. Ellerim havada kalakalmıştı. Beynim sustu. Hiçbir şey söylemiyordu bana. Tepkisiz, donuk ve solgun bir yüz kalmıştı geriye.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
17.55k Okunma |
1.4k Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |