@parla.den
|
Okul çıkışı, komite toplantısına kalacaktım. Ilgaz da komitedeki arkadaşlarına bir selam vermek için benimle gelmekte ısrarcı olmuştu. Toplantıyı yapacağımız sınıfın kapısında dikilmiştik. Ilgaz, Rabia’yla konuşuyordu. Ben de öylece yanlarında konuşmanın bitmesini bekliyordum. Benim için aşağılayıcı bir durumdu bu. Ilgaz, hiçbir zaman arkadaşım gibi davranmazdı. Hep büyüğüm gibi beni kollardı. Bu da beni özellikle Rabia gibi, insanlarla dalga geçmeye yer arayan ergenlerin önünde küçük düşürürdü. Konuşma boyunca Rabia beni iğnelemişti. Ilgaz gibi bir abim olduğu için çok şanslıymışım. Yetenekli, yakışıklı ve çok sevilen abim sayesinde rahat bir lise hayatı geçiriyormuşum. Çok gerilmiştim. Öyleyse bile sana neydi ki? “Sahi Mira, abinle tanınmak hiç kötü hissettirmiyor mu?” Bardağı taşıran son damlaydı. Kız resmen yüzüme abim olmasa var olamayacağımı söylüyordu. Ne arsız biriydi! Ilgaz’ın bu kızla nasıl arkadaş kalabildiğine inanamıyordum. Son zamanlarda öğrendiklerime bakarsak Ilgaz’la benziyorlardı ama bu durumu görmezden gelmeye çalışacaktım. Kızardığımı hissediyordum. Ilgaz ise gülüyordu. Ona da çok sinirliydim ama şu anda öfkemin hedefi değildi. Rabia’ya gözlerimi dikmiş bakıyordum. İyi niyetli olmayan bakışlarımı sezmiş olsa gerek, aptal aptal gülüşmeye devam ederken bana kaçamak bakışlar atıyordu. “Biz Mira’yla çok yakın arkadaşız Ilgaz. Emin ol çok eğlenicez komitede birlikte.” dedi tüylerimi diken diken eden bir ses tonu ve yalandan bir sarılma ile. Ilgaz yanımızdan ayrılacağı sırada bana veda ederken çenemi tutup salladı. Elini ittim. Rabia’nın yukarı kıvrılan dudağı sinirlerimi daha da hoplatmıştı. “Selam.” Demir’i gördüğüme hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Suratıma kocaman bir gülümseme yayıldı. “Sen de mi burdasın?” Ilgaz şaşırmıştı. “Evet?” Demir Ilgaz’ın şaşkınlığına anlam verememişti. Henüz Ilgaz’ın ona kafayı taktığını ve kendisine rakip gördüğünü kavrayamamıştı belli ki. Ilgaz bir an kararsızlık yaşadı. Aklıma gelen şeyi yapmasından korkuyordum. “Rabia, komitede hala yer var mı?” Katılmak istiyordu ancak katılamazdı. O kadar uzun boylu değildi. Kolundan tutup uzaklaştırdım onu. Demir’le Rabia kapının önünde konuşmaya devam ediyorlardı. “Hayır. Katılmanı istemiyorum.” dedim. “O çocukla yalnız kalmanı istemiyorum.” “Yalnız? Ilgaz biz toplantı yapıyoruz. 20 kişilik bir ekiple.” Kaşlarımı çatmıştım. O da benim kadar sevimsiz görünüyordu. “İyi. O zaman benim katılmam bir şeyi değiştirmez.” Sınıfa doğru yöneldi ancak ben izin vermedim. “Hayır Ilgaz. Gelmeni istemiyorum.” Suratı ekşidi. “Neden?” “İstemiyorum işte. Burası bana ait bir alan, tamam mı?” Boş boş bakıyordu bana. Bana ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu. “Mira ne saçmalıyorsun?” Tekrar dönüp gideceğinde tekrar onu geri çektim. “Gölgende olmaktan sıkıldım.” Ağzımdan çıkıvermişti.. Geri de alamıyordum. Kendimi bok gibi hissetmekten başka çare bulamadım. Ilgaz bozulmuştu. Hafifçe başını salladı. “Peki.” dedi. “Gelmeyeceğim, tamam.” Trip atmıyordu. Belki de anlamıştı ama.. kırgın görünüyordu. “Ilgaz..” Kolundan tuttum ancak çekip yürümeye devam etti. Hata etmiştim. Başka bir şey söyleyebilirdim ya da farklı şekilde konuşabilirdim. Gidiyordu. Sınıfın önünden geçip gitti. Rabia, selam vermek için bakınsa da karşılık bulamayacağını fark edip zahmet etmedi. “Mira..” Demir bana sesleniyordu ancak belki de beni yaşlanan gözlerimi silerken görmek diyeceği şeyden vazgeçirmişti. Sınıfa girip eşyalarımla dışarı çıktı. “Giy şunu gidiyoruz.” Ceketimi alıp giydim. Çantamı da aldım. Okul çıkış kapısına doğru yürüyorduk. “Neden gözlerini kaçırıyorsun?” Ağladığımda ya da ağlamaklı olduğumda birinin gözlerine bakmaya utanırdım. Kendimi güçsüz, yetersiz hissederdim. Ancak onunkilere baktım. “Ilgaz’ı üzdüm. Ben yaptım.” Boğazım düğümlendi. Sustum. O da bir şey söylemedi. “Teşekkür ederim, eşyalarımı getirdiğin için.” İçeri girip, ben katılamayacağım, diyecek ve bunları alıp gelecek gücüm yoktu çünkü. Başımı almış gidiyordum. Kolumdan tuttu. “Beni de beklesene.” Şaşırdım. Toplantıya kalmayacak mıydı? “Toplantı..” “Boşver. Ben de girmeyeceğim. Hem.. sana eğlenceli bir gün borçluydum. Bugün yapmak ister misin? Belki moralin yerine gelir.” Ne kadar reddetsem de, eve gitmek istesem de ısrar ediyordu Demir. “Eve gitsem iyi olur, lütfen ısrar etme.” Demir kolumu bırakmıyordu. Gözlerimin içine baktı. Gözlerinde hafif bir ışıltı gördüm. “Biraz eğlenmek istemediğine emin misin?” “Eğlenmek istiyorum.” diye cevapladım. Neden reddediyordum ki? Buna ihtiyacım vardı. “Öyleyse birkaç saatini bana ayırır mısın? Sana telafi edeyim.” Başımla onayladım. Okula arabayla gelmişti. Arabasına bindik. Bana iyi şeyler hatırlatmıyordu ancak.. iyi vakit geçirmeye ihtiyacım vardı. Demir ile zaman geçirecektim. “Ne yapmak istersin?” Bana soruyordu. Aklımda hiçbir şey yoktu ki? “Oyun salonuna gidebiliriz.” dedim. “Yapacak pek bir şey yok, ha?” Gülümsedi Demir. Arabayı çalıştırmıştı. Oyun salonuna doğru ilerliyorduk. “Bugün oraya gidelim. Hafta sonu güzel bi plan yapalım.” diye de ekledi. Hafta sonu görüşemezdik. “Hafta sonu köye gideceğiz. Anneannemi ziyarete.” Bulabildiğim en hızlı yalan buydu. İyi hoş, arkadaşlık ediyorduk ama çok fazla bir arada olmak da istememiştim. “Diğer hafta?” Birden aklıma geldi. “Alara’nın oyuncu arkadaşı gelecek. Seti gezmeye gidecektik. Başka zaman yapalım.” Gülümsedim. “Hatırlıyorum. Beni de davet etmişti. Alara’yla konuşurum tekrar. Beraber gideriz.” Bunu demek istememiştim. Bu değildi.. Hala Alara’nın davetli listesinde olduğunu da sanmıyordum. Şimdi bunu tartışmak istemiyordum. Halihazırda midemin üzerinde oturmakta olan bir taş vardı.. Üzerine bir de Alara’dan işiteceğim azarı düşünüyordum. Belki davet etmişti ama eminim onu, Demir delirip bizi gecenin köründe ıssız bir sahile götürmeden önce teklif etmişti. Sürekli karnımı tutma isteğimi bastıramıyordum. Araba biraz hızlandığında kafamı geri attım. Isırmaktan dudağım kanamıştı. Elimle dudağımı sildiğimde araba dengesiz hareketleriyle beni sağa sola savurmuştu. “N’oluyor?” Demir gözlerini kapatmıştı. Aracı yolun ortasında durdurdu ve indi. Bir şey oluyordu. Ben de indim araçtan ve yanına gittim. Dudağımdaki yara kurumuş olsa da sızlıyordu. Cebimdeki mendille elimi siliyordum. “İyi misin?” “Sen.. kanıyor musun?” diye sordu. Sesi kalınlaşmıştı. “Seni kan mı tutuyor?” Elimi omzuna koymuştum. Birkaç derin nefes aldı. “Sildim elimi. Bakabilirsin.” Kötü bir yerde durmuştuk. Dört yol ortası sayılırdı. Bana döndü. “İyiyim. Evet, biraz kan tutuyor. Kokusu da rahatsız ediyor. Temiz hava iyi geldi. Binebiliriz arabaya.” Trafik akışı devam ediyordu bir şekilde. Geniş bir yoldu ancak yine de arada bir korna yiyorduk. Tekrar arabaya döndük. “Neden sürekli eve dönmek istiyorsun?” “Çünkü..” Duraksadım. Bilmiyordum. İşte öyleydim. “Ders çalışmam gerekiyor. ” “Onu biliyorum. Başka neler yapıyorsun? Evde vakit geçirmeyi pek sevmem de ben. Evde kalmayı sana sevdiren nedir?” Ne yapardım evde. “Dizi, film izlerim. Kitap okurum. Bazen.. fırçamla şarkı söyleyip dans ederim. Klasik şeyler işte.” Gülümsedim. “Sesin güzel mi bari?” diye sordu bana gülümseyerek. “Pek sayılmaz ancak bana hoş geliyor. Ilgaz’ın sesi çok güzeldir bizim ailemizde..” Gülümsemem burulmuştu. Söylemeden edememiştim. “Neden tartıştınız Ilgaz’la?” “Onun gölgesinde olmak istemediğimi söyledim.” Elimi kaşıyordum. “Yapma şunu.” Ellerimi birbirinden ayırdı. “Hoşuna gitmemiştir. Küçük kız kardeşini gözünün önünde tutmak istiyor. Ancak küçük kız özgürlüğünü elde etmek istiyor.” Dönüp bana muzip bir bakış attı. Arabayı park etmeye çalışıyordu. “Alışır. Bu kadar dert etme.” Gülümsedi. Salonun kapısında dondurmacı vardı. Onu işaret ediyordu. “Sana dondurma alayım mı ufaklık?” Gülümsedim. “Al. Dondurma istiyorum.” İndik. Dondurmalarımızı aldık ve okul çıkışında öğrencilerle dolup taşmış salona girdik. Girişinde küçük bir kafe vardı. Farklı alanlarda farklı makineler vardı. “Karaoke? Bakalım senin de sesin güzel miymiş? ” Demir beni dürtüyordu ama istemedim. Kendime o kadar güvenmiyordum. Biraz da utanmıştım. Onun yerine onu PS’ye yöneltmiştim. Futbolda bu kadar iyi olmam onu şaşırtmıştı. Ilgaz beni her oyun yendiği için çok çalışmıştım. Henüz onu yenemedim ancak denemeye devam ediyordum. Demir’i yenmem de mümkün olmadı. Yine de çabam takdir görmüştü. Oyun salonunun şarkı listesi hoşuma gitmişti. Şimdi de tanıdık bir şarkı çalıyordu. “Bu şarkı.. sevdiğim bir dizinin jeneriği.” Gülümsedim. Keremin dizisi olduğunu söylemek istememiştim. “Ben de izlemek istiyorum. Çok seviyor gibi bir halin var. Belki benim de hoşuma gider.” Gülmüştüm. “Romantik komedi seveceğini sanmıyorum.” “Denerim. Ne kadar dayanabileceğimi görürüm.” dedi ve atış poligonuna yöneldi. Ben de bir silah aldığımda acıyarak baktı bana. Aynı anda başladık ama o benden önce bitirdi. Tüm atışları isabetli olmuştu. Bu kadar hızlıca.. tüm hedefleri vurması. Kalakalmıştım. Benimki de kayda değerdi. 40 kadar hedefin 22sini tutturmuştum. “Etkileyici.” dedi. Neredeyse kendimle gurur duyacaktım. O tüm hedeflerini vurmamış olsaydı tabii. “O neydi öyle? Gizli görevde, keskin nişancı falan mısın? Hem de bu kadar hızlı vurman?” dedim. Gülümsedi. “Daha fazla üzülmene dayanamam. Rekabet etmeyeceğimiz şeyler mi oynasak? Ben her oyunda çok iyiyim de.” dedi bana. “Seninle bir daha asla oyun oynamam.” Sinir olmuştum. Gülüyordu bana. Biraz daha vakit geçirdik. Bana bir ayıcık alacağını söyleyip kancalı makinenin başından yarım saat ayrılamamıştı. Sonunda oyuncağı kapmıştı. Ayıcık yerine tavşan gelmişti ama olsundu. “Sadece bu makineyle oynamanı izlemek için gelebilirim buraya.” Gülümsedim. Gıcıklık ediyordum ancak kızmıyordu. “Ver şu..” Elimden kopardığı oyuncağa ne olduğunu anlamaya çalışır gibi baktı. “.. tavşancığı? Ne çirkin bir şey bu böyle.” Gerçekten de çok sevimli bir tavşancık değildi. “Hayır onu bana verdin bir kere. Git tekrar yakala.” Oyuncağı geri aldım. Salondan çıktım. Biraz daha vakit geçirdik. Bir şeyler içtik ve sonunda salondan ayrıldık. Evimin önündeydik. “Teşekkür ederim. Bugün gerçekten eğlendim. Şimdi gidip.. Ilgaz ile barışmanın bir yolunu ağlamadan bulabilirim.” Bu kadar açık konuşmazdım. Kendimi rahat hissetmiştim. “Sana saygı duymayı öğrenmesi lazım. Her an yanında bitemez. Büyüdüğünü göster.” Gülümsüyordu. Büyüyordum evet. Bana alan vermeleri gerekiyordu. Ya da ben abartıyordum ve Demir de beni gazlıyordu. Kararsızdım. Sadece.. Ilgaz’la barışmam gerekiyordu. Ona hala zorbalık yaptığı için kızgındım. Muhtemelen zorbalığı da kesmemişti ve kiminle uğraştığını da söylememişti ama aramız benim yüzümden bozuk olmamalıydı. “Ben iniyorum.” Kapımın kolunu açmaya çalışırken elim boşluğa geldi çünkü kapım dışarıdan açılmıştı. Tolga beni dışarı çekti. “Eve, Mira.” Beni indirip kendisi bindi ve kapıyı çekti. “Sür.” dedi Demir’e. Demir bana selam verip aracı sürdü. Elimde tavşancıkla kaldırımda kalakaldım.
|
0% |