@parla.den
|
Liseliler, kafedeki masaları doldurmuşlardı. Bir okul çıkışıydı. Okul ile aynı mahallede olan bu kafe, masa oyunları olan tek yerdi. Çoğu öğrenci çıkışta arkadaşlarıyla buraya gelip oyun oynardı. Biz de bazen uğrardık ve o günlerden birindeydik. “Sevmiyorum bu oyunu." dedi Melisa kırmızı biri bırakırken. “Melisa, okeyi karıştırmamaya başladığında seveceksin. Zaman ver biraz." diye devam etti Alara hınzır hınzır gülerken. “Sende okey var!” dedi Enes. “Hayır yok." dedi Alara. Ben elimi açmayı bekliyordum ancak çaktırmıyordum. Henüz ikinci turdaydık. “Acıktım ben. Nerede kaldı kekim?" Meraklı meraklı büfenin ardındaki hareketliliği izliyordu Melisa. Oyuna karşı pek ilgili olmamasının yanı sıra dikkati de başka yerdeydi. “Bakar mısınız? Beyaz peynirli sandviç alabilir miyim?" Enes henüz yiyip bitirdiği pastırmalı karışık sandviçin üzerine ekleme yapıp duruyordu. “Enes sen kilo mu aldın sanki?" dedim. Almıştı. “Napayım açım. Daha internet kafeye geçeceğim. Turnuva var bugün. Aç aç mı gideyim?" “Tamam bir şey demedim.." “Sanki çıkıp kendin savaşıyorsun. Alt tarafı bir fareyi ittirip iki üç tuşa basacaksın Enes." dedi Melisa. “Bir dakika ya nereye gidiyorsun? Bugün 101 oynayacaktık hani?" dedi Alara. Bu aralar yeni favorisi buydu. “Oynuyoruz ya Alara. Daha kaç el atacağız?" “O ne demek ya? Birkaç saat burada takılırız diyordum ben." Hayal kırıklığı yaşıyordu. “İyi git. Biz bir dördüncü buluruz." “Ben de daha fazla oynamak istemem. Eve geçerim." dedi Melisa. “Oyun bozansınız." Istakasını devirdi birden. “Noldu ya ben kazanacaktım. Niye bozdunuz?" Istakamı onlara çevirdim gösterdim. Gerçekten elden çıkarmam gereken iki taş kalmıştı ve tekte bitmek için bekliyordum. Üzülmüştüm. “Mira hakkını yemiş hissettim. Çok iyi elmiş.." dedi Alara. “Ne turnuvası var COD mu?" “Lol bugün." “İzleyici de olacak mı?" “Evet. Gelmek ister misin?" “Olur aslında. Seviyorum o oyunu izlemeyi." dedi Melisa. “Ama tek gelmesen iyi olur. İzleyicilerimiz genelde sadece erkek yani.. kızlar siz de gelir misiniz?" Alara’yla birbirimize baktık. Enes bize o oyunu daha önce oynatmıştı. İzlemek eğlenceli olur muydu ya da anlar mıydım, bilmiyordum ancak neden olmasındı. “Olabilir aslında ya.. Alara ne diyosun?" “Olur. Olur. Gidelim." “Benim akşam yemeğinde evde olmam gerekiyor yalnız. Biliyorsunuz." “Tamam olsun. Biz de seninle çıkarız." dedi Alara. Melisa da başıyla onayladı. Dumanaltı ve bahis dönen bir ortamda fazla uzun süre kalabileceğimizi sanmıyorduk zaten.
İlk maçın sonlarına gelindiğini hissediyordum. Karşı takımın merkezine çok yakınlardı. Enes bir suikastçı kadın karakteri oynuyordu. İsmini unutup duruyordum ancak çevremizdeki insanlar hakkında konuştuğunda anımsıyordum. Çok fazla terime maruz kalmıştık oyun boyunca, birçok hamlenin de ne olduğunu anlayamamıştık. Zaten ilk geldiğimizde tuhaf tepkilerle karşılaşmış, rahatsız hissetmiştik. Bir ara çıkıp gitmek bile istedik. Bir kararsızlık anımızda, görmeyi pek istemediğim yüzleri kapıda görüp kendimi saklamaya uğraşmıştım. Ilgaz ise arkadaşlarıyla salona girdiği anda bizi çoktan fark etmişti. Maalesef bu ilkel mekanın küfürbaz yaratıkları ancak kendilerinden olan başka bir ilkel küfürbaz yaratığın kanatları altında olduğumuzu gördüklerinde bizi rahatsız etmeyi bırakmışlardı. Ilgaz ve arkadaşları gelip yanımıza oturdular. Oyuna da ancak böyle odaklanıp tadına varabilmiştik. “Kazandı. Arkadaşınız. Çıkabiliriz." Ayaklandı Ilgaz. Zaten bizi burada bulmuş olmaktan da rahatsız olmuştu. "E iyi gidelim bari." dedi Alara. "Ben de eve geçiyorum. Görüşürüz yarın." dedi Ilgaz, Efe ve Sedatla vedalaşırken. "Ilgaz gece parka gelsene." dedi Efe. "Bugün zor abi, misafir var evde." Anneannem bizdeydi ve Ilgaz’la birbirlerini çok severlerdi. "Kuzu." deyip güldü Sedat Ilgaz’a. Ilgaz Sedat’ın omzuna bir tane geçirdi ve çıkışa yöneldi. Hava çiktan kararmıştı. Akşam yemeğine bir saat kalmıştı. "Melisa, sen nerede oturuyordun?" Anlaşılan Ilgaz, kızlara eve kadar eşlik etmek istiyordu. "Bu tarafta." Melisa okula yakın oturuyordu. Biz ters yöndeydik. "Gelmenize gerek yok ben giderim." dedi. "Yok gidelim." Ilgaz böyleydi. Diyeceğini der ve yapmaya başlardı. Hiçbir şeyi bizim kararımıza bırakmazdı. "Enes’e haber verseydik keşke." dedi Alara. Apar topar çıkarılmamızdan hoşlanmamıştı. "Size bakamaz şimdi, meşgul." Ilgaz kestirip attı. "Ilgaz, sen hep böyle bizim peşimizde mi dolanacaksın?" dedi Alara. Ilgaz durdu. "Evet, bir sorun mu var?" "Yani.. Biz de büyüdük ya. Biraz rahat mı bıraksan?" dedi Alara çekingen bir tavırla. "Sanmıyorum Alara. Olmayacak insanlarla olmayacak yerlerde takılıyorsunuz. Benimle vakit geçirin biraz da." Gülümsedi Ilgaz. Umrunda değildi. Bizi gözetecekti. Takmıştı buna. Zaten geçen gün tavır yapıp onu kırdım diye kendi kendime üzüldüğümde bile bana, sen niye üzgünsün der gibi davranmıştı. Aklının kıyısında kalmamıştı tafram. Aklında olmayan uçup gidiyor, aklına koyduğu çıkmak bilmiyordu. "Ama Ilgaz.." Ilgaz Alara’ya karşı işaret parmağını sallıyordu. "Alara, kardeşimi de alıp gecenin bir vakti Demir’le dışarı çıkıyorsunuz. Aynı parkta kavga oluyor ve ne hikmetse döven kişinin tarifi Demir’e uyuyor.." Biliyordu. Öğrenmişti. "Allah aşkına, Demir olduğunu nerden çıkardın?" "Anlat öyleyse. O gece naptığınızı. Dinliyorum." Kollarını birbirine kavuşturdu. Hesap soruyordu. Alara yine de konuştuğuna pişman gorünmüyordu. "Biz.. Burger yemeye gittik." Bana bakış atıyordu. "Sonra?" "Sonrası yok." "Arabayla çıktınız Alara. Burger yemek için miydi?" "Yani.. sonra biraz arabayla dolaştık." "Nereye gittiniz?" Alara duraksadı. Aslında böyle durumları iyi kurtarırdı. Sadece.. sanki kurtarmak istemiyordu. Bizi daha da bela içine sokacak bir şey söylememesini umuyordum. Hafifçe kolunu sıktım. "Mira geri çekil." Ilgaz ne yapmaya çalıştığımı anlıyordu. "Saklamaya devam ederseniz, anneme anlatırım. Mira uzun bir süre bir yere çıkamaz." Anksiyete vücudumu sarmaya başlamıştı. Annemlerin bir şey öğrenmesi dünyanın sonu gibi hissettiriyordu. Çünkü her seferinde dış dünyanın tehlikeleri ve sonunda ders çalışıp notlarımı düzeltmem, sınava hazırlanmam hakkında nutukla konu kapanırdı. Ben de içine düştüğüm hayatsızlık hissiyle -Emre abi bunun için çok genç olduğumu söyleyip duruyordu ama artık gençlerin hayatı çok erken ve hızlı tüketmesi, geride kalmış hissetmem, benim suçum değildi- anksiyete ve sonucunda panik atağa teslim ederdim kendimi. Sonra da kendi kendimi sakinleştirmeye uğraşırdım. Başaramadığımda Alara’yı arardım. O benim kafamı dağıtmama yardımcı olurdu. Kardeşlerim yardım etmek isteseler de benim neyden bu kadar boğulduğumu bir türlü kavrayamadıkları için çaresiz kalırlar beni daha da kötü hissettirirlerdi. Onlar için elle tutulur bir neden gerekliydi. İkisi de sadece sıkıldığımı düşünüp benimle dışarı, hava almaya çıkardı. Zaten benim için nedenler bir tetikleyiciden ibaretti. Bu sıkıntıyı içimde taşıyor gibiydim. "Sahile gittik! Yıldızları izledik. Gece pikniği yaptık. Çok güzel bir geceydi." Ben Ilgaz’ın Tolga’yı denizde boğmaya çalıştığına dair bir kabus gördüm. Oraya da zaten Demir hiçbirimiz istememesine rağmen bizi götürmüştü.. "Ne. Sahili? Burdan en az yarım saat yol gidilir oraya. Siz deli misiniz? Ne işiniz var gece gece şehir dışında! Tekinsiz olmasını geçiyorum, bir avuç velet kurt inse sahile ne yapabilecektiniz?" "Yok artık Ilgaz. Bu kadar paranoyak olma." Aşırı düşünüyordum. Yine. Atak geçireceğimi hissettiğimde Alara’nın eline sarıldım. Ilgaz konuşmaya devam ediyordu. "Sus artık!." Alara bağırınca Ilgaz sesini kesti. Alara ellerimi sıkı sıkı tuttu. "Mira bana bak." Derin bir nefes aldı. Onu taklit ediyordum. Ilgaz bir süre kayboldu ve ben sakinleştiğimde elinde bir şişe suyla döndü. "İyi misin?" Ilgaz’a boş gözlerle bakıyordum. Çekinirdim onun kızmasından ancak.. bir zorba olduğunu öğrendiğimden beri ona saygım azalmıştı belki de. Ona cevap vermek istemedim ve vermedim. Sessizce yürümeye devam ettik. Melisa’nın evinin önüne gelmiştik. "İyi geceler. Teşekkür ederim. Buraya kadar benimle yürüdünüz.. Gerek yoktu ama.." Ilgaz’a bakıyordu. "Mira iyisin, değil mi?" Sarıldık Melisa’yla. "İyiyim. Görüşürüz yarın." Melisa yanımızdan ayrıldı. "Alara bizde kal istersen." dedi Ilgaz. Şaşırmıştık. "Yani.. neyse sen bilirsin." Vazgeçti her ne diyecektiyse. "Teşekkürler davetin için. Hafta sonu gelirim belki. Setten döndüğümüzde." Ilgaz yine sinirli bir bakış atmıştı. Bizi sete de Demir götürecekti. Bunu hatırlamış olmalıydı. "Demir bizi götürecek. Endişelenmene gerek yok." Üstüne basa basa söylemek istedim. Ilgaz’a kızmıştım. Neyse ki Ilgaz sessiz kalmayı tercih etmişti.
"Minibüs geçiyor. Ben biniyorum. Görüşürüz yarın." Yanağıma öpücük kondurdu Alara ve el etmesiyle duran minibüse koşarak gitti. Ilgaz bu sefer bırakmak için ısrar etmemişti. Alara’nın evi minibüs ile 10 dakikalık bir mesafedeydi. Bizimki ise okula yakın ancak Melisa’lara uzak mesafedeydi. Geldiğimiz yolu geri yürüdük. Okulun önünden geçiyorduk. "Neden öyle yaptın?" dedim Ilgaz’a. Merakım tazelenmişti. "Neden dövdün o çocuğu?" "Demir de sizi tehlikeye atarak birini dövdü ama hala olay benim."Durdum. "Şaka mı bu? Onunla bunu niye kıyas ediyorsun? Bizi rahatsız etmişlerdi. Demir de kendini biraz.. tutmadı." İç çekti Ilgaz. “Ben de öyle yaptım." "Anlat o zaman ne oldu?" "Anlatamam ama anlardın beni. Sadece güvenemez misin?" Cevap veremedim. Nasıl bir suç çocuğu sınıfta sıkıştırıp dövmeni açıklardı ki? Birine zarar mı veriyordu? "Neden benden uzaklaşıyorsun? Anlamıyorum. Önceden bana güvenirdin." "Uzaklaşmıyorum. Benden bir şeyler saklıyorsun. Birine kasten zarar veriyorsun. Sen güvenir miydin?" Hem haksız olması hem de bu kadar üste çıkması beni deli ediyordu. "Peki. İstediğin gibi düşün." Eve doğru yürümeye devam etti. "Hoşgeldiniz yavrularım." Anneannem açmıştı kapıyı. İkimize de kocaman sarıldı. "Okul nasıl geçti?"Tam bir ege şivesi olmasa da bazı kelimeleri İstanbul türkçesinden farklı telaffuz ediyordu. Mesela 'geçti' kelimesi biraz daha yumuşamıştı. Anneannem yaşamını anadolunun farklı yerlerinde öğretmenlik yaparak geçirdiği için her şive bir parça bırakmıştı onda ancak yine de Ege ve İstanbul ağır basıyordu. Emekli olunca memleketinde kendine bahçeli bir ev almıştı. Eskiköy, Paşalar’ın az nüfuslu köylerinden biriydi. Kendisi çocukken kalabalık bir yer olduğundan bahsedip dururdu. Orada tek başına yaşıyordu. O yüzden onu sık ziyaret eder ve hatta bazen köyden dönerken bizimle getirirdik. Bir hafta kadar yanımızda, misafir odamızda kalır tekrar evine dönerdi. Dedemle annem küçük yaştayken boşanmışlardı. Annemin anneanneme düşkünlüğü buradan geliyordu. Onun uzun süre yalnız kalması annemi endişelendiriyordu. Dedemi hiç tanımamıştık. Hiç hayatımıza uğramamıştı. Annemin hayatında bile neredeyse yok denecek kadar azdı. Zaten artık dünyada da yoktu. "İyiydi. Çıkışta da arkadaşımın oyun turnuvasını izlemeye gittik.." Anneannem eşyalarımızı alıp vestiyere bıraktı. Salona geçtik. Ilgaz da gelip anneannemin sol yanına oturdu. İkimizi kanatlarıyla sardı. Anneannem hafif tombuldu. Omzu yastık gibi gelirdi. Kendimizi onun omuzlarına bırakırdık. "Ne turnuvası bu? Futbol mu?" "Hayır, lol." "Ne?" "Loool." "Bilgisayar oyunu."dedi Ilgaz. Güldüm. "Aaa ben bilmiyorum ki onları. Gösterirsiniz bana da. Hangi arkadaşın oynuyor, Alara mı?" Bildiği tek arkadaşımdı. "Yok Enes." "Hiç duymamıştım onu." "Liseden arkadaşım." "Ne güzel yeni arkadaşlar edinmişsin. Başka var mı sevdiğin yeni arkadaşın?" Benimle sanki 10 yaşımdaymışım gibi konuşuyordu. Herkes gibi.. ama onun böyle konuşmasından rahatsız olmuyordum. Hatta hoşuma gidiyordu. Bazen onunla bebekmiş gibi taklit yapa yapa konuşuyordum. Ilgaz da anneannemle vakit geçirmeyi severdi. Hepimizden fazla belki de. O geldiğinde daha mutlu oluyordu. Bahçeye otururlar uzun uzun sohbet ederlerdi. Yanlarına biri yaklaştığında sessizleşirlerdi. Bazen kıskanırdım. “Melisa var, birde.. Demir." Ilgaz’ın delici bakışlarına maruz kalmıştım ancak kızsın istiyordum. “Demir mi?" dedi Tolga şaşırmış bir şekilde. Onun ne sorunu vardı bilmiyordum ancak onunki benimle ilgili değil gibiydi. “Demir’le yakın olduğunuzu bilmiyordum."Karşımızdaki berjere çöktü. “İyiyiz. Beraber vakit geçiriyoruz arada." “Hımm.. İyi." demekle yetindi. “Sen neden sevmiyorsun artık? Senin arkadaşındı." “Ha bu Demir geçen hafta size yemeğe gelen mi?" “Evet o." “Bilmem.. Sonradan anlaşamadığımızı fark ettim. Fazla konuşmuyorum artık. Siz de kendi yaşıtlarınızla takılsanız daha iyi olur sanki." Demir’le arkadaş olmamızdan hoşnut değildi. Neden böyle düşünüyordu ki? “Sen kimle anlaşabiliyorsun ki? Okulda hiç arkadaşın yok." dedi Ilgaz. Acıtmıştı. Anneannem bir şey der sandım ancak sessiz kaldı. “Ergenlerle anlaşmakta zorlanıyorum." dedi Tolga. Ne diyeceğini bilememiş gibiydi. “Mira sana bir şey getirdim ben." dedi anneannem. “Ne getirdin?" Yanımızdan kalktı ve misafir odasına gitti. Elinde işlemeli kırmızı bir yazmayla geri döndü. Oldukça parlak ancak cırt olmayan bir kırmızıydı bu. Üzerinde cüzi miktarda çiçek vardı. Oldukça sade ve şık bir şeydi. Bana önceden de el örgüsü ve işlemeli şeyler getirmişti anneannem ama çoğu çocuk işi sayılırdı. Bu ise biraz.. genç kız işiydi. Hoşuma gitmişti ama biraz da utandırmıştı. “Nasıl? Beğendin mi?" “Çok güzel. Bayıldım. Teşekkür ederim." Sarıldım. “Odama götüreyim. Üzerimi de değiştiririm." “İyi bakalım. Ilgaz sen bahçeye gel benimle." “Yavaş kızım. Ne bu acele?" dedi babam. Onun geldiğini fark etmemiştim. Anneannemin Tolga’yla konuşmayıp Ilgaz’ı alıp dışarı çıkması dikkatimi dağıtmıştı. Belki kan bağımız yok diye olsa gerek, annenannem Tolga’yla bir torunu gibi fazla ilgilenmezdi. Ben merdivenleri tırmanırken babamın salona indiği gibi, Tolga’ya sarılıp yüzüne yayılan kocaman gülümsemeyle sohbet etmeye başladığını gördüm. İkinci kata çıktığımda durdum. Salona bakıyordum. Babam ve Tolga’ya. Neden bu kadar zordu? Neden illa birini seçmek zorundalardı sevmek ve gülümsemek için? Kendimi olası bir düşünce dehlizinde boğulmaktan kurtarıp neyse ne, dedim. Odama geçtim, üstümü dökündüm. Telefonumu kontrol ettim. Gruptan mesaj vardı. Kaytanlar ayrı kaldığımız 2 saat içinde nasıl 300 mesaj biriktirebilmişlerdi, anlamıyordum. Yatağa yayıldım ve okumaya başladım. “Ne ara çıktınız hiç görmedim?" “Biri geldi” “Bizi çıkardı." “Şaka gibi ya anlatsak sinir olursun” “Kiim?" “Ilgaz." “Ilgaz." “Hayda." “O da izliyordu turnuvaları arada." “Sedatla Efe de var mıydı?" “Tabii ki!” “Kuyrukları." “Ayrılır mı hiç onlar peşinden." Kimin ne yazdığını seçemeyecek kadar hızlı göz atıyordum. Arada mesajları atlıyordum. Bir an önce aşağı inmek istiyordum çünkü, acıkmıştım. “Onun da takıldığını bilsem.." “.. 101 de ısrar ederdim." “Yeterince etmedin sanki." “Demek yeterli olmamış Melisa?" Alara bu aralar Melisa’dan pek haz etmiyordu. Biraz bencil bir kız olduğunu düşünüyordu. Bence pek öyle değildi. Sadece ikisi de ne istediğini biliyordu ve ikisi de istediğini yaptırmaya çalışınca çatışıyorlardı. “İyi tamam." “Kızlar benim için kavga etmeyin." “Senin için kavga eden kim?" “Ne olur etseniz? Turnuvayı kazandık diyorum." “MVP oldun mu onu söyle sen." “Hayır.. ama bir dahakine." “Hadi hadi. MVP ol bakarız." Bir yandan yazmaya devam ediyorlardı. Alara’yla didişmeleri komikti. Atlamadan okudum. “Mira kötü olunca konuşmayı kesti." “Hadi ya.." “Fena patlıyormuşuz." “Kavga ettiğini öğrense napacaktık?" “Öğrenmiş zaten." “Her yerde peşimizde olacak gibi geliyor." “Haklı bence." “Nasıl yani Melisa?" “Demir’i diyorum." “Başımızı belaya sokuyordu." “Evet ama.. kendi kararımızdı." “Kendi kararlarımın sonucuna katlanırım." “Senin kararındı. Araba kullanabiliyor diye istedin." “E gelmeseydin Melisa?" “Zorladım mı seni?" “Kızlar abartmayın." “Enes bir sus." “Ayrıca kavganın çıkış sebebi bizdik." “Çocuk bizi korumaya çalıştı." “Demir mi?" “Sadece bahane aradı." “İki serseri sanki bize bir şey mi yapabilecekti?" “Hava atmaya çalıştı belki bize." “Saçmaydı." “Evet saçmaydı ama oldu ve biz iyiyiz Melisa." “Napalım yani? Dışarısı tehlikeli diye çıkmayacak mıyız?" “Büyü biraz." “Ben öyle bir şey demedim." “Büyüyüp büyümeyeceğimi sana sormayacağım." Yakalamıştım mesajlarını. Ne yapacaktım? Kavgayı durdurmalıydım. “Kızlar sakin olun. Olan oldu ama iyiyiz. Ailelerimiz bir şey bilmiyor ve hala Demir’le bir arada olmak zorundayız. Düşmanlık etmeyin boşuna." Yazmakta olan herkes durdu. Tabii ya. Set gezintimize geleceğini bilmiyorlardı. Alara dışında.. O da istememişti zaten. Annem yüzünden olmuştu. “Neden bir arada olmak zorundayız?" “Yani okulda illa ki göreceğiz.. ve Tolga’nın arkadaşı." “Tolganın arkadaşıysa senin sorunun benim değil." dedi Melisa. Nesi vardı bu kızın böyle? “Ayrıca ANNEMİN ricası ile sete bizi o götürüp getirecek bu hafta sonu." Sessizlik oldu. “Sıkıntı yok kızlar. Korkmayın. Demir bize bir şey yapacak olursa ben sizi korurum." “Ha ha ha. Enes. Demir seni elinin tersiyle savurur." dedi Alara. Enes bir şey yazmadı. Sanırım internetini kapattı. “İyi. Öyle olsun. Görüşürüz yarın." dedi Melisa da. Sonra grupta sessizlik oldu. Alara’dan 1 yeni mesaj. Alara’dan 2 yeni mesaj. Alara’dan 3 yeni mesaj.. Şimdi de 10. Aradım. “Mira bu kızın sıkıntısı ne? Gerçekten sınırlarımı zorluyor. Kim onu zorla dışarı çıkardı? Sanki kendimiz çıksak o parkta o serserilerle karşılaşmayacaktık. O zaman napacaktık? Demir bizi korumak dışında naptı?" “Alara fikrin ne kadar değişmiş.." O da Demir’e kızardı. Derin bir nefes alıp bıraktı. “Düşmanımın düşmanı.. pozisyonu." Güldüm. “Melisa haksız değil.. Yani Demir konusunda. Düşman olma kıza. Sakinleşince hak verirsin." “Ya Mira.. İyi tamam. Hep iyi ol sen tamam mı? Öfkelenme. Ben kendi kendime parlar sönerim." “Sen de Melisa da parlıyorsunuz. Ben de parlarsam nolur halimiz?" “Kanlı bıçaklı oluruz herhalde." Kahkaha attı. “Tamam iyiyim şimdi. Galiba. Kapatıyorum ben. Yemeğe inmem lazım." “Tamam selam söyle Müge teyze’ye." “Tamam sen de sizinkilere." Kapım tıklatıldı. “Mira? Sana sesleniyorum duymuyor musun?" “Geliyorum anne. Alara aradı da.." “Anladım canım. İn hadi sofrayı kuruyoruz." Annemin peşine takılıp salona indim. Yemek masamız salondaydı. Mutfak ise sürgülü kapıyla ayrılıyordu. bir de salondan açılan verandamızda geniş bir bahçe masası vardı. “Veranda da da mı yeseydik ya." dedi babam masaya geçerken. “Mira çekil." dedi Tolga elindeki kaşıkları dağıtırken. Ilgaz da son çatalı yerine bıraktığında masadaki yerine oturdu. Anneannem de onun yanına geçti. “Anne görüyorum ki Ilgaz’dan ayrılamıyorsunuz yine." dedi babam. Hoşnutsuz bir tonla. “Evet. En sevdiğim torunum." dedi anneannem ardından Ilgaz’ın başını okşayıp yanağından kocaman öptü. “Anneanne!” Kıskanmıştım. Sonra beni de öptü. “Anne tabağını uzatır mısın?" Anneannem anneme tabağını uzattı. “Zeynep, çorba için yağ kızarttım annecim onu da getir istersen." “Mira getirebilir misin? Ocaktaydı." “Haldun nasıl gidiyor işler?" “İyi anne. Uğraşıyoruz. Sen nasılsın rahatın iyi mi? Bir şeye ihtiyacın var mı?" “İyiyim çok şükür. Yaz bahçemi hazırlayacağım. Geçen sene gübreyi nereden almıştın? Onu bir ayarlamak lazım. Çok güzel ürün çıkmıştı." “Ayarlarım anne ben onu, sen bahçeye başladığında ararsın. İbrahim’den almıştık geçen yıl. Varsa yine ayırır bana." “İyi." “Haldun söylesene." “Zeynep.." “Noldu?" “Haldun önümüzdeki sene yerel seçimlere katılacak." “Bak sen! Hayırlı olsun oğlum." dedi anneannem. “E oğlum kaynananın bok işleriyle uğraşmazsın artık başkan olunca." Anneannemin söyleyişinden miydi yoksa gerçekten komik olduğundan mıydı bilmiyorum ancak kahkahaları patlatmıştık. “Anne ya.. yemek yiyoruz." “Ne olacak kızım.. yemeğin olacağı şey de bu." Sakin ve ciddi ciddi konuşuyordu anneannem ancak bu dediğinden sonra o da hafif kırçıllı sesiyle bir kahkaha patlattı. Gülmekten çorba burnumdan akacak sandım. Bir süre sessizce yemeğimizi yedik. “Çocuklar. Seçime ben katılacağım ama.. siz de kendinize dikkat edeceksiniz." dedi babam. Ilgaz’ı kastediyordu belli ki. “Nasıl yani baba?" dedim. “Dikkat çekmeyin. Okulda olay çıkartmayın." Ilgaz’a bakıyordu. “Bana sizi sormasınlar ki yapmak istediklerimi konuşayım seçim süresince." “Anladık."dedim kimseden ses çıkmayınca. Müdürün aramasını ve çağırmasını istemiyordu. Benim için pek sıkıntı yoktu. Bir bardak çay ile eşlik ettikten sonra odama çekildim. Tüm gece ders çalıştım. Sırt ve boyun ağrılarım dayanılmaz hal alınca gerinip masanın başından kalktım ve burnumun kenarında çıkmaya uğraşan sivilcemi kremleyip uyudum. Bu hafta heyecanlı geçecekti. İyi görünmeli ve iyi dinlenmeliydim. |
0% |