@parukopoli
|
"Olacak iş değil ya, kapınız bir süre daha açılmasaydı eğer kaçtığınızı düşünmeye başlayacaktık artık," dedi yaşlı adam imalı bir tavırla. Melisa’nın yönlendirmesiyle salona geçerken yüzündeki aksi ifade ayan beyan okunuyordu. Yaşlı kadın ise uzanıp tatlıca bir gülümseme eşliğinde Azra’nın saçlarını okşadıktan sonra sessizce takip etti aksi ihtiyarı. Kadının ayakuçlarında yükselerek bir yabancıya karşı gerçekleştirdiği bu saçma eylem, Azra’nın garibine gitse de sözünde durarak sesini çıkarmamayı seçti.
Doğan ve kendisi haricinde şimdi boş olan koridoru terk etmeden önce son misafirlerini aradı gözleri. Tüm dikkati üzerlerinde olmasına rağmen yanlarından ne zaman ayrılmış olduğunu takip edememişti.
Yaşlı kadın ona gösterilen koltuğa oturur oturmaz Azra'ya bakarak; "Ne kadar sevimli bir kız. Kim bu?" diye sordu. Salon kapısının yanında dikilmekte olan Melisa, Doğan ve Azra'yı yanına alıp karşılarındaki kanepeye oturduğunda rahat bir tavırla cevapladı kadını.
"Adı Azra, kızım.” Kızın kucağındaki elini tutarak kendi dizlerinin üzerine getirdi. Bu küçük hareketiyle dışarıdan her ne kadar rahat gözükse de korkmakta olduğunu sezebiliyordu Azra. Bu yüzden yanında olduğunu belli edebilmek adına hafifçe sıktı parmaklarını. Belli ki işe de yaramıştı. Konuşmaya devam ederken suratında hafif bir gülümseme vardı artık. “Bu da oğlum Doğan…"
"Kız kaç yaşında," dedi yaşlı adam daha ruhsuz bir sesle.
"Dördüncü yaşına geçen ay girdi."
"Neredeyse 70 yaşındasın. Nasıl bu kadar küçük bir çocuğun olabilir?" Yaşlı adamın şüpheyle gözleri kısıldı.
"Elli üç yaşındayım.” Aksini iddia edeni anında parçalamaya hevesli bir şekilde üç misafirinin de yüzüne teker teker baktı. “Yetmiş göstermediğime de eminim." Melisa'nın üzerine basa basa söylediği cümleye aksi bir sesle;
"Ne fark eder?" diye cevap verdi adam.
“Onyedi yıl fark eder.” Adam yeniden konuşmaya hazırlanmıştı ki daha ılımlı olan yaşlı kadın çabucak söze girdi.
"Era'nın ırkı çok güçlü bir ırktır Lesen biliyorsun. Büyük büyükannesi 90 yaşında hem doğurmuş hem de çocuğunu emzirebilmiş." Lesen suratını buruşturduktan sonra söze girdi.
"Kadim bir ırktan geliyor olmasının hiçbir önemi yok artık. Zira kralımızın değer verdiği şey isim değil, sadakattır. Bunu en gerçek örneği sensin öyle değil mi sevgili Era? Doğru hatırlıyorsam eğer asil soyun seni sürgün edilmekten kurtaramamıştı." Adam zehir saçan gözlerini Melisa'ya dikerek devam etti. "Ya da bunun için uğraşmadılar mı demeliyim?"
"Üzgünüm Lesen fakat hakikate bir göz ve ruh tedavisi kadar uzakta olan bir adamın mükemmel hayatım hakkındaki düşünceleri pek umrumda değil.” Azra sesli bir kahkaha ile dikkatleri üzerine çekmemek için dudaklarını ısırdı. Konuya her ne kadar yabancı olsa da Melisa’nın bu bariz kötü niyetli adamın karşısında ezilmiyor oluşu hoşuna gidiyordu. “Burada mükemmel bir yeni ailem var ve en az bir rüzgarkesen kadar özgürüm. Hayatta kalmak ya da karnımı doyurabilmek için kimseye yaranmama bunun için dididnmeme gerek yok.” Rahat bir şekilde arkasına yaslanıp devam etti. “Umarım ölmeden önce sen de bu duyguyu tadabilirsin."
Yaşlı Lesen’in dumura uğramış ifadesiyle eğlenen Melisa’yı gülümseyerek izliyordu Azra. Tam o sırada kendisinin de izlendiğine dair bir his bedenini sararken kafasını çevirip, tarafından göz hapsine alındığı adama baktı. Genç adamın yeşilin oldukça koyu bir tonunda olan dikkatli gözleri kızda bir şeyler arıyordu. Azra hissettiği bu saçmalıktan rahatsızlık duydu. Yapacağı en mantıklı şey gözlerini çevirip bu saçma bakışmaya bir son vermekti fakat kendini tıpkı adamın yaptığı gibi onu incelerken buldu.
Kahverengi saçları düz ve uzundu. Ensesinin hemen üzerinde deri bir toka ile toplanmıştı. Çözüldüğünde omuzlarından bir iki santim aşağı ineceğini tahmin ediyordu Azra. Boyu, koridorda kısacık bir an görebildiği kadarıyla, Doğan'dan bir iki santim uzunmuş gibi duruyordu. Kalıp açısından ikisi de hemen hemen aynıydı. Yakışıklı yüzü dikkat çekiciydi ama Azra gözlerindeki odaklanmış bakışı izlerken hissetmeye devam ettiği tek şey korkuydu. Gerginlikle yerinde kıpırdanıp tedirgin bakışlarını Melisa'ya çevirdiğinde kadının hala Lesen denen adamla didiştiğini gördü. Onu fark eden kişi ise yaşlı kadın olmuştu.
"Korkmana gerek yok tatlı kız," dedi kadın sevimlice gülümseyip bir tutam beyaz saçını kulağının arkasına sıkıştırmadan hemen önce. "Eron sana zarar vermez."
"Demek Eron sensin." Bütün ilgisi anında kendilerine dönen Melisa, adamın ismini tükürür gibi telaffuz ettiğinde Azra kadının titreyen elini kızın elinden kurtararak oturdukları kanepeye bastırdığını gördü. Genç adamın şimdi Melisa’ya çevirdiği bakışları oldukça ifadesizdi. "Gözlerini kızımın üzerinden hemen çek!" Eron sadece kendi bildiği bir espriyi duymuş gibi sırıtırken hiçbir şey söylemeden, oturduğu koltuğa iyice yayıldı. "Neden bir izci getirme gereği duydunuz?" Ses tonundan derdinin izciler değil de bu izci olduğu anlaşılıyordu.
"Kralın emri," dedi yaşlı adam. "Nedense sürgünler bu aralar kendilerini ya da yakınlarını saklamayı alışkanlık haline getirdiler.”
“Çok tuhaf,” dedi Melisa dalga geçerek. Lesen onu umursamadan devam etti.
“Eron ve ekibinin bize bu konuda çok fazla yardımı dokundu. Sayelerinde çoğunu ifşa edip listeledik."
"Hiç değişmemişsin." Melisa'nın sesindeki nefret Azra'nın bile tüylerini diken diken etmişti ama Eron dedikleri adam memnun bir tavırla Melisa'ya gülümsemeye devam ediyordu. “Her zamanki gibi yine çok yardımseversin.” Azra Melisa'nın sağ tarafında oturan Doğan'a baktığında onun da en az kendisi kadar şaşkın bir ifade ile konuşmaları dinlediğini gördü.
"Çok fazla oyalandık burada," dedi yaşlı kadın. "Başlayalım artık. Daha gidecek bir sürü yer var." Belli ki dikkat dağıtarak ortamı yumuşatmaya çalışıyordu ama bunu pek başaramamıştı. Etrafındaki gerginliği dağıtamayacağını anlayınca iç çekerek çantasını açtı. Birkaç kâğıt parçası ve bir altlık çıkarıp dizine koydu. Yeniden elini çantasına daldırdığında bu defa camdan kare şeklinde düz bir obje çıkarıp ortadaki sehpanın üzerine koydu. Azra’nın görebildiği kadarıyla içinde reksiz bir sıvı vardı. Melisa hariç herkes sessizce o objeyi izlemeye başladığında Azra da onları taklit etti. İçindeki renksiz sıvı yavaş yavaş gök mavisi rengine dönünce yaşlı kadın Melisa’ya bakarak gülümsedi. “Dürüstlüğün için teşekkürler Era.” Ve hemen ardından Melisa’nın dürüstlüğünün tam olarak nasıl sınandığını, ona neden durmadan Era dediklerini anlamayan Azra’nın göremediği bir şeyler karalamaya başladı ve sonra yeniden Melisa'ya dönerek; "Çocuklarının isimlerini ve yaşlarını tekrar söyler misin tatlım," dedi. Melisa belli ki bakışlarıyla öldüremeyeceğini anladığı Eron'dan gözlerini sonunda çekerek hızlıca cevap verdi.
"Doğan 27, Azra ise 4 yaşında." Azra itiraz etmelerini bekledi ama kimse sesini çıkarmamıştı. İyice afallayan genç kız olanlara bir anlam veremiyordu.
"Babaları?"
"Dünyalı. İkisi de," dediğinde Lesen ve Eron birbirlerine bakarak sırıttı. Melisa ise gözlerini kısarak ölümcül olmasını umduğu bakışlarından fırlatmak dışında bir şey yapmadı.
"Tamam," dedi kadın kâğıtlara umursamazca bir şeyler daha karaladıktan sonra. Belli ki meslektaşı kadar ilgisini çekmemişti çocukların babaları. Sorduğu soruların cevaplarını aldıkça hala rengi mavi olan tuhaf cismi de kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. "Peki, ne zamana kadar bu adreste kalmayı planlıyorsun? Yakın zamanda yer değişikliği yapacak mısın?"
"Bilmiyorum," dedi Melisa kafasını sağa sola sallayarak. "Hiç düşünmedim."
"Sürgünlerden görüştüğün kimse var mı?"
"İngiltere'deyken Arin ve ailesi ile görüşüyordum ama Türkiye’de tanıdığım kimse yok." Melisa konuştukça kadın not almaya devam ediyordu. Parmakları o kadar hızlı hareket ediyordu ki Azra hipnoz olmuş bir şekilde onları izlemekten başka bir şey yapamıyordu.
"Evet, sanırım Arin geçen yıl karısını kaybetmiş. Diğer gruplarımızdan biri onu Mısır'da buldu." Melisa'nın tepki vermediğini görünce sakince devam etti. "Tamam, teşekkürler Era. Benim işim bitti Lesen."
"Sıra sende Eron, hadi," dedi yaşlı adam. Eron koltuğundan kalkarak Melisa'ya doğru ilerledi. Melisa'nın bariz bir korkuyla adamın yaklaşmasını beklediğini gören Doğan hızlıca aralarına girdi. Adamın göğsüne elini koyarak onu durdurdu. Eron kafasını eğerek göğsündeki ele baktığında, Melisa telaşla ayağa kalktı.
"Tamam, oğlum sorun yok.”
“Bana hiç de öyle gelmedi.”
“Doğan!” Eron’da olan bakışlarını bozmak için yanaklarından tutup kafasını kendisine doğru çevirdi. Gözlerinin içine bakarak konuştu. “Bırak adam işini yapsın ve gitsin!" Saniyeler sonra Doğan kafasını belli belirsiz sallayınca onu kendi kalktığı yere Azra’nın yanına oturttu. Kendisi de adamın tam karşısında ayakta dikildi. Eron elini Melisa'nın kalbinin üzerine koyduğunda gözlerini kapattı. Hemen ardından Melisa da gözlerini kapattı. Saniyeler sonra ikisi de gözlerini açtığında adam elini çekip, Azra'ya baktı sonra da yaşlı kadına dönerek ilk defa konuştu.
"Kızı gördüm."
"Annen abinden çok seni seviyormuş küçük kız," dedi yaşlı kadın Azra'ya.
"O halde burada işimiz bitti. Muhteşem misafirperverliğin için teşekkürler Era." Ayağa kalkan yaşlı adamı Eron durdurdu.
"Onu da kontrol edeceğim." Sesindeki bariz otorite eşliğinde kafasıyla Azra'yı işaret etti.
"Kızı korkutmanın manası yok Eron. Annesinden başkasını göremezsin ki." Yaşlı kadın kâğıtlarını toparlarken konuşmuştu.
"Kral, kaç yaşında olursa olsun bütün dişileri kontrol etmemiz gerektiğinin özellikle altını çizdi. Bu sorumsuzluğun bedelini tek başına ödemek ister misin Hame? İstersen hemen şimdi gidebiliriz." Yaşlı kadının yüzü, Eron'un söyledikleri ile korkudan anında bembeyaz oldu. Kafasını sallayarak onayladıktan sonra çantasına koyduğu kâğıtları tekrar çıkardı. Adam Azra'nın önünde diz çökerken yanı başında Doğan'ın hareketlendiğini gördü Azra. Dönüp baktığında Melisa'nın onu güç bela yeniden oturttuğunu gördü.
"Canı yanmayacak güven bana." Doğan’ı teskin etmeye çalışıyordu Melisa. “Az önce aynı şeyi yaşadım. Canım yansaydı izin verir miydim?” Asla vermezdi. Doğan gibi Azra da biliyordu bunu ve tehlikeli olduğu her halinden belli bu adamla dalaşmasından deli gibi korkuyordu. Bu yüzden kendisi de ona sorun olmadığını hissettirmek için yanı başındaki elini sıktı.
Eron'un gözleri kısa bir an birleşen ellere kaydıktan sonra tekrar Azra'ya döndü. Tıpkı Melisa’ya yaptığı gibi elini uzatıp kızın kalbinin üzerine koydu. Temas kurulur kurulmaz Azra'nın kalp atışları hızlanmaya başladı. Aynı zamanda eti eziliyormuş gibi bir his de vardı. Kesinlikle rahatsız ediciydi fakat acı ya da sızı yoktu. Bedenine ait olmadığı belli olan bu tuhaflığa henüz alışıyordu ki adam elini bulunduğu yerden çekip gözlerini açtı. Belirgin bir ilgi ve şaşkınlıkla kızı süzüyordu. Azra bu bakışlarda adamın o sarsılmaz gözüken kendinden emin tavrının sebebini bilmediği bir darbe aldığını gördü. Bir tuhaflık olduğunu düşünen tek kişi de o değildi.
“Eron?” Lesen konuştuğunda Eron elini kaldırarak susması konusunda sessizce uyardı onu. Yeniden elini kızın kalbinin üzerine koyarak az önceki hislerin aynısının yaşanmasına sebep oldu. Gözlerini açtığında kaşları hepten çatılmıştı.
"Kimi gördün Eron?" Oldukça sessiz sormuştu sorusunu Hame. Azra’nın önünde diz çökmüş halde durmaya devam eden adamdan korktuğu ortadaydı. Fakat merakı ağır basmıştı. Uzun bir sessizlikten sonra bakışlarını Melisa’ya çevirerek cevapladı kadını Eron.
"Birden fazlaydılar." Azra’da bakışlarını Melisa’ya çevirdiğinde onun korkuyla yutkunduğunu gördü.
"Nasıl olabilir?" Kadın şaşkınlıkla konuştuğunda Eron nihayet başını çevirip baktı ona.
"Nadir karşılaştığım bir durum ama imkânsız değil.”
“Daha önce hiç böyle bir şeyden bahsettiğini duymamıştım,” dedi Lesen. Eron bulunduğu yerden yavaşça kalkıp adamın üzerine doğru ilerleyince Lesen korkuyla geriledi.
“Seninle güçlerimin şeceresini tutmak zorunda olduğumu bilmiyordum.” Oldukça tehditkâr duruyordu ve Azra bir an için aksi yaşlı adama acıdı.
“Elbette. Be-ben öyle…” Eron kekelemeye başlayan adamı umursamadan ona arkasını dönerek Hame’ye hitap etti.
“Abisini ve annesini gördüm. Al notunu." Başka da tek kelime etmeden kapıya yürüdü. Lesen de onu takip etti. Hame ise Melisa ile hızlıca vedalaştıktan sonra onların peşinden gitti. Kapı kapandıktan sonra ilk konuşan Doğan oldu. Adeta burnundan soluyarak;
"Sen nasıl bir şeye bulaştın böyle Melisa?" diye kükredi. Melisa ise ona cevap vermeden önce yorgunca pencere kenarındaki koltuklardan birine bıraktı kendini. Perdeyi hafif aralayarak rahatsız edici misafirlerinin uzaklaştığını gördükten sonra yeniden onlara döndü ve konuştu.
"Bu sonradan bulaştığım bir şey değil, bu deliliğin içine doğdum maalesef.” Sesi de yorgunluğunu pekiştirir vaziyetteydi. Bakışlarını dikkatle kendisini izleyen Azra’ya çevirerek devam etti. “Üstelik yalnız da değilim.”
|
0% |