@parukopoli
|
Tatlı mırıltılar nihayet son bulduğunda bebeğinin artık deliksiz bir uykuya daldığını biliyordu genç anne. Rahat bir soluk alarak kafasını kaldırıp bir iki saate kadar yıldızlarla süslenmeye başlayacak temiz gökyüzüne baktı. Tam da o an içinde bir yerlerde her daim ortaya çıkmak için fırsat kollayan özlem, yeniden baş gösterdi. Geride bıraktıklarının, evinin hasreti çoğu zaman adeta nefes almasını zorlaştırıyordu. Tek başına olmuş olsaydı eğer ailesini bir kez daha görebilmek için çok fazla şeyden feragat edebilirdi. Ama şimdiki ve muhtemelen de ölene kadar değişmeyeceğini bildiği önceliği kucağında hiçbir şeyden habersiz mışıl mışıl uyumaktaydı. Bütün hayatı sanki ikiye bölünmüş gibi hissediyordu. Hayallerinin yarısını, acılarının ve geçmişinin büyük bir kısmını geride bırakmıştı. Tüm bunlara tezat, umudunun büyük bir kısmını kendiyle birlikte getirmeyi başarmıştı. Fakat maalesef bu da, bırakmak zorunda kaldıklarının kalbindeki daimi yasına engel olamıyordu işte. İnsanlığın büyük bir çoğunluğunun sahip olduğu bütünlüğün onun da hakkı olduğunu düşünüyordu. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Kafasını eğip yeniden kızına baktı. "Bir daha kimseyi geride bırakmayacağım," dedi usulca, bebeğinin alnından öpmeden hemen önce. Dikkatlice ayaklanıp bebek odasına, beşiğe doğru ilerledi. Bebeği yerine yatırıp kısa bir süre üzerini örtüp örtmemek arasında kararsız kaldı. Sırtından akan bir damla terin etkisiyle kararını örtmemekten yana kullandıktan sonra hızlıca yeniden balkona çıktı. Bu denli sıcağa asla alışık değildi. İçeride hızlıca bunalıyor gününün neredeyse tamamını balkonda geçiriyordu. Sallanan koltuğunu demir korkuluklara daha fazla yaklaştırıp oturarak etrafı seyretmeye başladı. Civarda çok az ev vardı. Bu da burayı tercih etmelerindeki en büyük etkendi. Sağ taraflarındaki yüksek dağda ve çevresindeki geniş ormanda gezdirdi bakışlarını. Buraya ilk yerleştiklerinde orman bu kadar sık değildi. O zamanlar ufak tefek çorak araziler gözle görülebiliyordu. Kadın evin yakınındaki çınar ağacının hafif bir esinti ile titreşen yapraklarına çevirdi bakışlarını ve gülümsedi. Bebeği sayesinde burası eve en çok benzeyen yer olmuştu. Bir saate yakın bir süre daha balkonda dalgın dalgın oyalandıktan sonra kolundaki saate bakıp içeriye geçti. Bunaltıcı hava biraz daha katlanılır durumdaydı şimdi. Bebek odasının açık kapısından, sorunsuz bir şekilde uyumaya devam eden kızını kontrol ettikten sonra akşam yemeğini hazırlamak üzere alt kata mutfağa indi. Dolaptan öncesinde öğle yemekleri olan kızarmış tavuğu ve domatesli pilavı çıkarıp ısınması için ocağa koydu. Ardından masayı hazırlamaya koyuldu. Açtığı iki kişilik servisin hemen ortasındaki vazoya iki adet karanfil çiçeği koyduğunda muzurluğuna kendi kendine kahkaha atmaya başladı. Kız kardeşinin, bu manalı restine karşılık vazoyu kafasında kırabilme ihtimali vardı ama umursamadı. Kardeşi bunu çoktan haketmişti. Bir haftadır bebeğine söylediği ninnilerle dalga geçtiği yetmezmiş gibi, bu sabah da ablasının dalgınlıkla hafif yaktığı omlet hakkında öyle yorumlar yapmıştı ki, genç anne bütün sabah yerlerde olan özgüvenini anca akşam yemeği için planladığı bu misilleme ile ayağa kaldırmıştı. İkisi de kararmaya başlayan düşüncelerinden bu tarz sataşmalarla kısa bir zaman da olsa uzaklaşabildiklerini bildikleri için birbirlerine uyum sağlıyorlardı aslında. Gülümsemeye devam ederek ısınan yemekleri de masaya koyduğu sırada dışarıdan, yaklaşan motosiklet sesini duydu. Yukarı çıkıp odalardan birinin perdesini dikkatlice çok az açarak, görebildiği kadarıyla yola baktı. Motor uzaktaydı ama seçilemeyecek kadar değil. Kadın, kardeşinin kaskının tanıdık mavisini görünce rahatladı. Sevgili kardeşi sağ salim eve dönüyordu işte. Aşağı inmeden önce bir süre daha yolu gözleyip kardeşinin izlenmediğinden emin oldu. Salonu geçip, sokak kapısına çıkan beş basamağı hızlıca tırmandı. Doğduğu evden geldiği için varlıklarına aşırı güvendiği iki kilidi de aceleyle açtığında kapının önündeydi artık. Motor ve üzerindeki genç kız artık çok net seçiliyordu. Kardeşi her tür bineğe çok çabuk alışıyor ve bütün özelliklerini sanki ilk defa kendisi keşfetmiş gibi anlata anlata bitiremiyordu. Günün sonunda ablasının, sadece isimlerinin belleğinde tutulmasına izin vereceğini bile bile büyük bir şevkle buna devam ediyordu. Yine aynı şey olmuştu. Triumph Bonneville isimli bir motora bindiğini biliyordu ablası sadece. Daha fazlası maalesef zihninde çöp hükmündeydi. Kız kardeşi ve pek sevgili motoru tam kapının önünde durduğunda genç annenin gülümsemesi yüzünde donup kaldı. Kardeşinin kaskının altından gözüken bakışlarından bir terslik olduğu bariz anlaşılıyordu. Motordan aceleyle inen genç kız koşarak ablasının yanına geldi. Kolundan tutup hızlıca içeri soktu onu. Kapıyı kapatmadan önce geldiği yolu telaşla kontrol etti. Kapıdaki iki kilidi de kullandıktan sonra arkasını dönüp korkuyla kendisini izlemeye devam eden ablasını kapıdan uzağa doğru ilerletti. Gözlerini kapıdan ayırmadan ablasının zihninde şekillenen ve esasında cevabını öğrenmeye pek de hevesli olmadığı o soruyu yanıtladı; "Geldiler," dedi. Ablası sessiz çığlığını boğmak ister gibi elleriyle sıkıca ağzını kapattı. Gözlerinden taşan korku neredeyse elle tutulur vaziyetteydi. Kız kardeşi gergin bakışlarını ablasına çevirdi ve devam etti; "Buradalar!"
|
0% |