@parukopoli
|
Azra evlerinin giriş kapısına vardığında hala az önce yaşadıklarının etkisindeydi. Bu yüzden anahtarını çantasından hızlıca çıkarmış olmasına rağmen kapıyı hemen açmadı. Önce nefesinin düzene girmesini bekleyip amacına ulaştıktan sonra anahtarı kilide oturtup çevirdi.
“Azra?" Salondan seslenen Melisa'yı duyduğunda bu defa da boynundaki yarayı hatırlayıp telaşlandı. Acilen saklaması gerekiyordu aksi takdirde Melisa'nın yasakladığı o yoldan giderek başını belaya soktuğu için büyük bir azar işitecekti. Söylenmelerini dinleyecek halde değildi açıkçası. O kadar yorgunluk ve korkunun üzerine bunu çekemezdi.
“Benim," dedi rahat bir şekilde. Rahatlamıştı çünkü tam da o an kendisini bu durumdan kurtaracak basit bir çözüm bulmuştu. Melisa'nın mutfak ya da banyoda, odasıyla kolayca kesişen yollar üzerinde olmak yerine salonda olması da büyük bir avantajdı. "Üstümü başımı değiştirip geliyorum." Kadının cevap vermesini beklemeden hızlıca odasına gitti. Kıyafetlerini aceleyle değiştirip, çekmeceden bir eşarp aldı. Koridora kısa bir bakış atıp boş olduğunu görünce aceleyle lavaboya girdi. Hızlıca aynanın karşısına geçip boynundaki yaraya baktı. Sorun çıkaracak bir derinliğe sahip değildi ama yine de bir süre bununla yaşayacağını biliyordu Azra. Sıkıntılı bir nefes almasının sebebi bu düşünceydi.
Canını sıkan incelemesini kısa kesip kurumaya doğru giden kanı temizlemeye girişti. Dikkatli davranmaya özen göstermişti ama yine de kısa süreli keskin bir acıya engel olamamıştı. İstem dışı bir inlemeyi küçük lavaboya saldığında korkuyla yaptığı işi bırakıp kapıya çevirdi bakışlarını. Bir süre büyük bir gerginlikle beklediği sesleri duymayacağına kanaat getirince rahat bir nefes alıp kaldığı yerden işine devam etti. Temizlediği yaranın kanamayacağına artık emindi. Banyo dolabının üzerine bıraktığı eşarbı alıp dikkatlice boynuna sardı. Aynada yeniden aksini izleyip her şeyin düzgün olduğuna karar verdikten sonra kapıyı açıp salonda televizyon izlemeye devam eden Melisa'nın yanına ilerledi. İçeri girer girmez kadının korkmuş bakışlarının boynunda olduğunu görünce; "Cereyanda kaldım sanırım farkında olmadan," dedi. "Boynum tutuldu."
"Neden işe gittin? Niye haber vermiyorsun?" Şimdi bile telaşlı olan kadın, boynuna bıçak dayandığını öğrense kim bilir nasıl tepki verirdi? Azra gerçeği saklayarak en doğru kararı verdiğine bir kez daha emin oldu. Söz konusu Azra'nın sıkıntısı olunca Melisa büyük bir korkuya kapılıyordu.
"Abartma Melisa. Boynum hala yerinde duruyor." Kadının ciddi bir ifade ile bakıyor olması, Azra'nın yüzündeki sahte gülümsemenin saniyeler sonra silinmesine neden oldu. Melisa bu tarz şakalardan asla hoşlanmazdı. “Özür dilerim.”
"Kas gevşetici bir krem alıp geleyim,” dedi onu umursamadan. “Şimdi sürersek sabaha hiçbir şeyin kalmaz." Ayağa kalkan kadını durdurmak için kolundan tutup yerine oturtmak zorunda kaldı Azra.
"Hiç gerek yok." Melisa kaşlarını çatınca kendini gülümsemeye zorlayıp devam etti. "Sevmiyorum biliyorsun öyle yapış yapış şeyleri. Hem böyle sarmak bana o kremlerden çok daha iyi geliyor." Melisa dikkatlice kızın boynuna bakmaya devam edip; "İyi gibi gözüküyor aslında. Rahatça da hareket ettirebiliyorsun," dedi. Azra, kadının cümlelerine canı gönülden destek verdiğini göstermek için kafasını aşağı yukarı hızlıca salladı. Melisa'nın gözlerini kısarak, aşırı rahat hareket ettirdiği boynuna baktığını görünce sahte bir gülümseme eşliğinde konuştu Azra.
"Gördün mü? Şimdiden daha iyi hissetmeye başladım bile."
"Emin misin? Bak eğer beni endişelendirmemek için numara yapıyorsan..."
"Saçmalama Melisa," diyerek lafını yarıda kesti. "Senden saklayacak olsaydım eğer bu eşarbı da bağlayıp kendimi açık etmezdim. Gider odama ilaç alıp yatardım."
"Sanırım haklısın," dedi Melisa kısa bir sessizliğin ardından.
"Haklıyım tabi. Ufacık bir ağrıydı, çoğalmasını engeller diye sardım. Şimdiden azaldı sızısı." Bir iki tane daha kendisinin de az kalsın inanacağı buna benzer cümleler kurmaya devam etti Azra. Kısa bir süre sonra Melisa'nın tüm şüphelerden arınmış bakışları yavaşça televizyona dönmüştü. Bu da Azra'nın rahat bir nefes almasına ve oturdukları koltuğa tasasız bir şekilde yayılmasına neden oldu. "Ee anlat bakalım nasıl geçti günün?” Kadına daha da sırnaşıp gülümseyerek devam etti. “Bugün kaç bardağı, kaç tabağı sonsuzluğa uğurladın zavallı kadının evinde?" Melisa haftanın dört günü yaşlı bir kadının bakımı ve ev işleri ile ilgilenirdi. İşini ve yanında çalıştığı kadını çok severdi. Yaşlı kadın da onu… Azra ile ne zaman karşılaşsalar Melisa’nın itinalı bakımıyla sağlığının ne derce iyiye gittiğinden bahsederdi Meral teyze. İşteki tek sıkıntısı ise dillere destan sakarlığıydı. Bu yüzden Doğan ve Azra'nın onun işi ile ilgili sordukları soru genelde hep aynı tür oluyordu.
"Aslında bugün pek bir şey kırmadım." Azra sorarcasına tek kaşını kaldırınca sırıtarak devam etti. "Doğru söylüyorum. Kayda değer bir şey yapmadım, koridorun sonundaki sehpayı devirmek dışında." Şimdi suçlu bir çocuk gibi mahcup şekilde gülümsüyordu. "Üzerindeki aile yadigârı vazo ile birlikte..." Kısık sesle eklediği son cümleyi eğer çok yakınında olmasaydı duyamayacaktı Azra.
"Ah Melisa," dedi Azra gülümseyerek. "Meral teyze neden seni hala ısrarla yanında tutuyor anlamıyorum. İşe girdiğinden beri eşyaları neredeyse yarı yarıya azaldı."
"Çünkü beni seviyor. Ayrıca o yaşlı bir kadın, alışkanlıklarını değiştirmek pek ona göre değil."
"Öyle," dedi daha fazla üzerine gitmek istemeyen Azra. Sonra da kafasını geriye atıp koridor tarafına bakarak mutfağın ışığının yanıp yanmadığını kontrol etti. Yanmıyordu. Melisa'ya dönüp; "Bizim kara delik yok mu bugün?" diye sordu.
"Akşam yemeğini birlikte yedik. Canı çok sıkkındı. O yüzden yer yemez hemen evine çıktı."
"Neden?"
"Salonda bir yaralanma olmuş ve sorumlu hoca olarak onu göstermişler. Patronu araya girmiş de olay tatlıya bağlanmış."
"Öyle patronlar var mıymış ya? Söz konusu bizim Hakan Bey olsaydı eğer beni darağacında görmeden rahat etmezdi."
"Benim çocuklarımı kimse darağacına falan gönderemez efendim," dedi Melisa gereksiz bir yükselişle. "O darağacını kendi kı..." Ağzını kapatarak cümlesinin geri kalanının avuç içine çarpmasını sağladı Azra.
"Ne demek istediğini anladım," dedi kahkaha atarak. "Kulaklarımın ve anlattığın şeyin görüntüsünü canlandırmaya niyetli beynimin acı çekmesine izin verme lütfen." Melisa kızın elini ağzından çekip kafasına hafifçe vurdu.
"Aptal!"
"Bu aptal çok yorgun…" Kafasını omzuna koyduğunda saçlarını okşayıp alnından öptü Melisa. Kolları Azra'nın etrafına dolandığında sıcaklığı anında huzura dönüşüyordu. Bir anne ve babaya sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu çok defa merak etmişti genç kız ama bu kadın sayesinde aile olmanın ne demek olduğunu sorgulama gereği duymamıştı hiç. Kendini bu açıdan çok şanslı hissediyordu. Anne ve babası yoktu ama güzel bir aileye sahipti.
Mutluluk dört bir yandan benliğine işlerken aile bildiği kadının öpücüğünü bu defa saçlarında hissetmişti. Onca yorgunluğun ve korkunun üzerine iyice gerilen vücudu şimdi Melisa sayesinde mayışmıştı. Uykuya dalmak üzereyken Melisa'nın sesini duydu.
"Hadi kalk yatağına yat." Onu ikiletmeden kafasını sallayarak esneyip ayağa kalktı. İhtiyacı olan şey tam da buydu.
"İyi geceler."
"İyi geceler tatlım. Bu arada yarın Meral hanımın kızı geliyor. Birlikte şehir dışına çıkacaklarmış. Bu yüzden izinliyim. İstediğin bir yemek varsa söyle yaparım."
"İstediğim tek şey mutfağı tek parça halinde görmek." Melisa'nın eline aldığı yastıkla yeterince hızlı olamadığı için saniyeler sonra burun buruna geldi. Bu kadar sakar bir insanın bu kadar isabetli olmasına hayret ederek, ayaklarını sürüyüp odasına geçti. Boynundaki eşarbı çıkararak hasretle beklediği uykunun kollarına bıraktı kendisini. Bugünün bittiğine sevinmek için bir sürü sebebi vardı.
O gece Azra'nın rüyaları yine korkuları ile karardı. Kâbusunda bir yaban domuzu sürüsü gördü. Domuzlardan birini o deli adam sürüyordu. Elinde bıçağı vardı. Tüm sürüyle birlikte o da Azra'yı kovalıyordu. Gece yarısı kan ter içinde uyandı Azra. Komodinin üzerindeki sürahiden bir bardak su içtikten sonra biraz kendini toparladı. Yeniden kendini yatağa bırakıp gözlerini kapattığında yorgunluğu ağır bastı ve kâbusu üzerine fazla düşünmeden tekrar uyudu.
Ertesi sabah yataktan kalktığında üzerinden henüz atamadığı uyku sersemliği ile büyük bir hata yaptı. Her zamanki gibi alarm ile uyanıp lavaboya gitmek için koridora çıkmıştı ki koridorda Melisa ile karşılaştı.
"Günaydın," dedi ama kadından ses çıkmayınca uykulu bakışlarını ona çevirdi. Melisa dehşete düşmüş bir ifadeyle kızın boynuna bakıyordu. İşte o zaman akşam boynuna doladığı eşarbının artık orada olmadığını hatırladı. Kendisini zorlu bir sabahın beklediğini anlayan Azra, sesli bir şekilde oflamak dışında pek bir şey yapamayacağını biliyordu içten içe.
Melisa titreyen parmağıyla kesiği işaret ederek; "Nasıl oldu bu," diye sordu. Gözleri yuvalarını terk edecekmiş gibi göz kapaklarını zorlamaya başladı birden. Mümkünmüş gibi şimdi daha da paniklemiş gözüküyordu. "Kim yaptı?"
"Uyurken yüzüğüm çizdi herhalde. Ben de az önce fark et..."
"BANA YALAN SÖYLEME!" Melisa öyle bir bağırmıştı ki Azra olduğu yerde sıçradı. "Bunun bıçak yarası olduğunu görebiliyorum. Nasıl böyle bir şeyi benden saklarsın?" Kadının öfkesi Azra'nın iyice paniklemesine neden oluyordu. Cevabını hızlıca vermesi bu yüzdendi.
"Ben seni telaşlandırmak istemedim akşam akşam."
"Ne demek telaşlandırmak istemedim? Boynunda bir bıçak yarası var Azra. Bıçak yarası! Çocuk musun sen? Bunun saklamaman gereken bir şey olduğunu bilmiyor musun?" Kadının öfkesi ve üzüntüsü ellerinin daha çok titremesine neden oluyordu. "Daha fazla çileden çıkarmadan anlat şunu!" Artık kaçarı olmayan Azra, el mahkûm anlatmaya başladı.
"Dün çok yorgundum. O yüzden kestirme yoldan eve gelmeye karar verdim. Hani şu orman sınırında olan yol var ya oradan işte," dedi Azra gözlerini Melisa'dan kaçırarak.
"Ah Azra ah!” Sakinleşmek adına elini alnına koyarak masaj yapmaya başladı. Azra ne yapacağını bilemez şekilde sessizce dikilmeye devam ediyordu. Fakat saniyeler sonra yaptığı küçük masajdan gram faydalanamayan Melisa’nın çığırtıya yakın sesi ile yerinden sıçradı. “Hızlıca anlatsana!”
"Daha önce seninle birlikte gördüğüm o adam yolumu kesti."
"Hangi adam?" dedi Melisa tek kaşını kaldırarak.
"Sahilde muhabbet ettiğin deli adam işte… Elinde bıçak vardı. Bana saçma sapan şeyler sordu. Melisa o adam gerçekten de aklını yitirmiş."
"Söylemiştim sana." Kadının sesi nedense Azra'ya biraz rahatlamış gelmişti. Ama yine de sağ eli hala yumruktu. "Nasıl kaçtın elinden?" dedi daha da ilgili bir sesle.
"Beni köşeye sıkıştırdığında arkamızdaki ormandan yabani hayvan sesleri geldi. Adam hışırtıları duyunca beni bıraktı."
"Hayvanları gördün mü?”
"Hayır, arkam dönüktü. Ağaçların arasından çıkan seslerini duydum." Melisa şimdi tuhaf bir ifadeyle bakıyordu Azra'ya.
"Başka bir şey söyledi mi?"
"Evet. Sahte annen daha fazla saklayamayacak seni Prenses, dedi." Azra bu defa Melisa'nın yüzünde, daha önce o adamla konuşurken oluşan aynı endişeli ifadeyi gördü. Kafası iyice allak bullak olmuştu. "Polise gidecek miyiz?"
"Hayır, gerek yok," dedi Melisa. "Ben halledeceğim merak etme.”
“Peki, sonrasında senin için gidecek miyiz?” dedi gülümsemek için kendini zorlayarak ve bir miktar da başararak. Fakat istediğini elde edemedi.
“Sen düşünme bunları. Kahvaltını yap, işe hazırlan."
“Nasıl düşünmeyeyim?” dedi Azra şaşkınca. “Bıçaklanan benim.”
“Dün akşam pamuklu bir eşarpla tedavini güzelce yapabileceğine emindin. Neden bu sabah bu kadar telaş yapıyorsun? Korkmana gerek yok.” İmasıyla baş etmeye çalışır vaziyette genç kızı koridorda öylece bırakıp odasına girdi ve kapıyı kapattı. Azra bir süre şaşkın şaşkın dikildi olduğu yerde. Bu kadar ucuz mu kurtulmuştu gerçekten? Şikâyet ettiğinden değildi ama bu hız bir miktar başını döndürmüştü.
"Birlikte kahvaltı yapsaydık," diye bağırdı biraz kendine gelebildiğinde Melisa'nın odasına doğru. Şaşkınlığı sesine de yansımıştı.
"Bu saatte kahvaltı mı olur? Yaptım ben!" Odadan gelen bol gürültülü cevap ile Azra omuzlarını silkerek mutfağa geçti. Artık Melisa'yı anlama işini bırakması gerekiyordu. Bu şekilde eline kafa karışıklığından başka bir şey geçmiyordu.
Kahvaltı olayını halledip hazırlandıktan sonra çantasını alıp sokak kapısının önüne gelene kadar Melisa odasından çıkmadı. Azra tam ona, hoşça kal demek için seslenmek üzereydi ki odasının kapısı hızla açıldı. O da dışarı çıkmak için hazırlanmıştı.
"Nereye gideceksin?" Alacağı cevaptan korkarak beklemeye başladı.
"Seninle geliyorum. O adamı bulup haddini bildireceğim."
"Saçmalama Melisa!" Korktuğu başına gelmişti işte. "Adam bana bıçak çekti, öyle bir adama haddini bildiremezsin!"
"Bir şey olmayacak, merak etme sen."
"Peki, adamı nerede bulmayı düşünüyorsun?" Azra'nın sesi yılgın çıkıyordu. İçten içe boşa kürek çektiğini biliyordu. Bu inatçı kadını yolundan çevirmek imkânsızdı.
"Sana saldırdığı yerde olacak."
"Neden tekrar oraya gelsin?"
"Gelecek," dedi Melisa kendinden emin bir tavırla.
"Onu tanıyor gibi davranıyorsun," dedi Azra. İster istemez şüpheci bir tavırla gözlerini kısmıştı.
"Ne saçmalıyorsun? Yarı yarıya şansımız var. Ya orada olacak ya da olmayacak. Bulamazsak eve dönerim." Azra kadının sesindeki paniği tekrar duydu. Bu, bu aralar çok fazla olmaya başlamıştı. Yine Melisa'nın bir şeyleri sakladığı hissine kapıldı. Ama bu defa bir şey söylemedi. Emin olmadan böyle bir ithamda bulunmak Melisa'yı kırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Tamam, hadi gidelim o zaman. İşe geç kalmak istemiyorum." Adamı orada bulamayacaklarının rahatlığı vardı Azra'nın üzerinde. O yüzden pek de üstelemedi. Tabi sadece bununla yetinmeyip adamı aramaya kalkışırsa o zaman Azra işi gücü boş verip kadının peşine takılabilirdi.
"Gidelim," dedi Melisa da onu onaylayarak. Sonra da kapıyı açtı ve iki kadın birlikte sokağa adımlarını attı.
Adamın Azra’ya saldırdığı yere gelene kadar hiç konuşmadılar. Bu Melisa'nın içinde bulunduğu bir toplulukta neredeyse imkânsız gibi bir şeydi. Muhabbete âşık bu kadın, kimseyi bulamasa bile kendi kendine konuşurdu.
Azra göz ucuyla kadına baktı. Dalgın bakışlar ile etraftaki ağaçları izliyordu. Derin düşüncelere daldığı ortadaydı. Azra'nın sessizliği bozmasıyla korkudan sıçraması da bunun işaretiydi.
"Geldik," dedi parmağıyla dün adamı gördüğü yeri işaret ederek.
"Biraz sessiz olsana! Ödümü patlattın." Melisa'nın eli böğründeydi. Kaşlarını çatarak bakıyordu kıza.
"Sessizdim zaten," dedi Azra etrafına bakınarak. Tam da tahmin ettiği gibi kimse yoktu. Bunu söylemek için Melisa'ya döndüğü sırada adamın aşağı sokağa bakan evlerden birinin arkasından çıktığını gördü. Tembel adımlarla onların bulunduğu yola doğru ilerliyordu. Kafasını kaldırıp onu izleyen iki kadını fark ettiğinde tuhaftır hiç şaşırmadı. Sanki önceden buluşmak için sözleşmişler gibi bir rahatlık vardı üzerinde.
"Bu kadar geç gelmen şaşırttı beni," dedi Melisa'ya. "Eski dakikliğinden eser yok sanki." Melisa adama gözlerini kısarak baktıktan sonra Azra'ya dönüp; "Git hadi," dedi. "İşe geç kalacaksın."
"Ne demek git? Seni bıçaklı bir adamla yalnız mı bırakayım?" Azra dehşete düşmüştü.
"Bana bir şey yapmayacak."
"Nasıl bunun garantisini verebilirsin? Adam deli!"
"Benim için deli mi dedin gerçekten?" Adam kollarını göğsünde düğümlemiş bir şekilde Melisa'ya bakıyordu. Hemen sonra yerdeki bir şey dikkatini çekmiş olmalı ki bakışlarını toprağa eğip devam etti. "Tamam, aklımı düzgün kullandığımı hiçbir zaman iddia etmedim ama deli biraz ağır olmuyor mu?" İki kadında kısa bir süre seslerini çıkarmadan dönüp adamı izledi. Gerçekten gücenip gücenmediğini anlamaya imkân yok gibi gözüküyordu. Kafasını eğmiş yerdeki bir salyangozu ayakkabısının ucuyla dürtüp duruyordu. Azra suratını buruşturarak kafasını çevirdi. İlk konuşan Melisa oldu.
"Yeter artık! Hadi Azra işine git."
"Hayır," dedi Azra inatla. Melisa sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Aynı zamanda da düşünceli gözüküyordu.
"Tamam, o zaman şöyle yapalım. Ona bıçağını ver," dedi adama kafasıyla Azra'yı işaret ederek.
"Memnuniyetle." Adam sırıtarak elini cebine attı ve deri kılıflı bıçağını çıkarıp kıza uzattı. Azra'nın elini uzatmadığını gören Melisa bıçağı adamdan alıp kızın eline bıraktı.
"Oldu mu? Artık git yoksa kovulacaksın."
"Ya başka silahı varsa?"
"İstersen üzerimi arayabilirsin." Adamın pis sırıtışı iyice sinirlerini geriyordu. Öte yandan blöf yapıyormuş gibi de gözükmüyordu.
"Hadi Azra git," dedi Melisa sabırsız bir ses tonuyla. Kalmak istiyordu ama o gitmeden konuşacaklar gibi de gözükmüyordu. İşe geç kalıp boşu boşuna kovulma ihtimali de vardı. Melisa her ne kadar aksini söylese de birbirlerini tanıyor gibi gözüküyorlardı. Ama yine de ona zarar verip vermeyeceğinden bir türlü emin olamıyordu. Bu yüzden bir kere daha şansını denedi.
"Birlikte gitsek," dedi Melisa'ya yalvaran bakışlar atarak. "Ben biraz uzakta durup işinin bitmesini beklerim."
"Korkma Azra." Kadının sesi şimdi daha anlayışlı çıkıyordu. "Bana bir şey yapmaz o. Biraz konuşacağız sonra eve gideceğim." Sesini biraz daha kısıp kulağına yaklaştı. "Ayrıca bu saatte aşağı sokak insan doludur. Bağırdığım an bir sürü kişi yardıma gelir. Güven bana." Azra hızlıca bahsi geçen sokağa baktığında gerçekten de kalabalık olduğunu gördü. Yine de pek emin olamıyordu.
"Ama..." diyecek olmuştu ki Melisa lafını ağzına tıkıp, bağırdı.
"Yeter ama Azra! Git artık!"
"Ona emir veremezsin," dedi adam sakin bir sesle. Melisa bu defa ona dönerek çemkirdi.
"Kes sesini!" Adamın aksine kadın gayet sertti.
"Bana verebilirsin." Melisa'nın ateş saçan bakışlarından nasibini almamak için tekrar salyangoza dönerek. "Bürokrasiye göre bunun bir sakıncası yok." Söz konusu yakıcı bakışlar bu defa kendisine döndüğünde, belki de bu adamın korunmaya ihtiyacı vardır, diye düşündü Azra. Melisa hiç konuşmadan kafasıyla yolu gösterdiğinde zor da olsa arkasını dönüp yürümeye başladı.
Onları görebileceği son köşeyi dönmek üzereyken çaktırmadan arkasına dönüp baktı. Duyulma mesafesi dışındaydılar. Ne konuştuklarını bilmiyordu Azra ama tuhaf bir durum vardı. İkisi de ayakta dikilmişti. Adam ormanı göstererek hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Melisa ise sadece dinliyordu. Tam da o sırada Azra’nın zihninde çılgın bir düşünce peyda oldu. Sanki Melisa adama hesap sormaya değil de bilgi almaya gelmiş gibiydi.
|
0% |