@parukopoli
|
Adam acelesiz adımlarla kadınların bulunduğu yola çıkarken arkasından yirmiye yakın kişi de onu takip ediyordu. Aralarından elleri bağlı iki adam kadınlara ulaşabilmek için öne atıldı ama kollarından sıkıca tutmuş olan muhtemel gardiyanları buna engel oldu. İçlerinden biri; "Özür dilerim Eliza, yapamadım," diye bağırdı can havliyle. Yenilmişliğin etkisiyle omuzları düştü.
İki esirinde yüzlerinde kan izleri ve morluklar vardı. Bundan daha fazlası olduğunu bilen Enna’da bu görüntü Katil’i kendi elleriyle parçalama isteği uyandırdı. Ailesi yeniden bu adamın merhametsizliği ile sınanıyordu. Kocasına hızlıca ulaşıp, birkez daha sarılabilmek için yanıp tutuşan Eliza ise cevap veremeden Katil Kral söze girdi.
"Kendine haksızlık etme eskimiş Prens! Sen elinden geleni yaptın," dedi sahte üzgün bir sesle. Tuhaftır, bu konuda iki kadın da onunla hemfikirdi. Katil kısa bir an durup hepsinin yüzlerine tek tek baktıktan sonra bol sessizlik ve öfke dolu bakışlar eşliğinde konuşmasına geri döndü. “Kurul tarafından, tahmin etmiş olduğunuz üzere, aleyhinize verilmiş bir karar var. İnfaz için bizzat ben gönüllü olmak durumunda kaldım.” Ciddi ses tonu alaycı bakışlarına eşlik edince tuhaf bir tezatlık çıkıyordu ortaya. Aynı alaycı bakışların daha dürüst bir sürümü Enna’nın yüzünde de vardı.
“Aksi düşünülemezdi,” dediğinde Katil sırıtarak ona baktı. Eliyle yaptığı bir hareketle arkasındaki adamlardan biri öne doğru çıktı. Kıyafetinden asker olmadığı fakat resmi görevli biri olduğu anlaşılıyordu. Katil kafasını hafifçe sallayınca adam elindeki rulo hali epeyce şişman olan parşömeni açarak okumaya başladı.
“Firari Prenses Eliza ve firari Kılıçkadın Prenses Enna’nın akıbetine dair…” Katil hızlıca elini kaldırarak adamı susturdu.
“Kısa kes lütfen! Prenseslerimizi gereksiz detaylara boğmayalım.” Cümlesi her ne kadar nezaket barındırıyor olursa olsun orada bulunan herkesin farkında olduğu üzere aksi kabul edilemez bir emirdi bu. “Hem ayrıntıları merak etselerdi eğer yargılamaya katılırlardı öyle değil mi?” Kafasını sağ tarafına doğru yatırıp sevimli olduğunu düşündüğü bir ifadeyle baktı önündeki kızlara. Karşılık olarak aldığı, saklanmaya gerek duyulmayan, bolca tiksinti içeren bakışlarla tutamadığı kahkahasını serbest bıraktı. Bu delice tavırdan rahatsızlık duyan Enna, Eliza’yı da yanında çekerek bir iki adım geriledi. “Sonucu oku sadece,” dedi Katil yanındaki adama kahkahalarının arasında fırsat bularak.
Görevli adam da ekibin geri kalanı gibi oldukça gerilmişti. Son satıra ulaşmak için verdiği olağanüstü çaba sonucunda rulonun sarılı ucu ellerinden kurtulmş aradaki mesafeye rağmen neredeyse kızların ayakucuna kadar ulaşmıştı. Telaşı hat safhaya ulaşınca kâğıdın kırışmaması için verdiği uğraşı bir kenara bırakıp hızlıca kendine doğru çekiştirerek aradığı cümleleri buldu. Kâğıdı tutan elleri gibi okumaya devam ederken de sesi titriyordu.
“Firari Prenses Eliza, sebepsiz yere tahtı terk ederek krallığımızı savunmasız bıraktığı için bulunduğu yerde vekil kral tarafından idam edilecektir. Suçu ve cezası sabittir. Firari Kılıçkadın Prenses Enna, ölene kadar koruması gerektiği tahtı ve krallığı, keyfen terk ederek yeminini bozduğu için idam cezasına çarptırılmıştır. Vekil kral tarafından infazı gerçekleştirilecektir. Suçu ve cezası sabittir. Firari durumdayken ve kurul önünde gerçekleştirilmediği için taht üzerinde evliliklerinin herhangi bir yaptırımı yoktur. Prenseslerin sözde evliliklerinin taraflarından Üsera ve Davz adındaki tutukluların da krallığı keşmekeşe sürükleyen bu süreçte yardım ve yataklık suçları tespit edilmiş olup idam cezasına çarptırılmışlardır. Suçları ve cezaları sabittir.” Adam okuduğu kâğıdı yeniden sararken gerginlikle Katil’i izliyordu. Sessiz bir hareketle yerine dönmesi söylenene kadar bu gerginlik devam etti.
“Aslına bakarsanız taraflardan biri olmayınca oldukça gürültüsüz bir yargılama oldu.” Tarafların tamamı da orada olsa sonucun değişmeyeceği ortadaydı. Katil nasıl hileli oynanacağını biliyordu. Ödül, tehdit ve korkuyla beslediği insanlar sayesinde bu kararları aldırtmıştı muhtemelen. “Çocuğun varlığından haberleri yok.” Sırıtarak söyledikleri ile durulmuş olan iki adamın yeniden çırpınmasını sağladı. Kanlı bir ağza ve ellere sahip, aynı zamanda da bununla hiçbir derdi olmayan birinin dikkatinin kendini savunamayacak bir masuma çevrilmiş olması, vicdanıyla iyi geçinen her insanı rahatsız edecek bir durumdu. “Krallığa ihanetinizle bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanında şahsıma yönelik ihanetinizi de rafa kaldırmaya karar verdim.” Söylediklerine tezat kindar bakışları kısa bir an Eliza’nın kucağındaki battaniyeye kaydı. “Bebeğe krallık bakacak. Taht üzerinde hakkı olduğuna karar verilirse eğer kraliçe olabilecek yaşa gelene kadar vekil krallığa ben devam edeceğim."
"Büyüyünce de olgun bir karpuz gibi kafasını mı parçalayacaksın? Bize attığın iftiraların aynısını ona da atıp öldürmen çok zor olmasa gerek.” Bebeğe asla ulaşamayacağını uman Eliza ve Enna da ister istemez böyle bir yaşam ihtimaline karşı öfke ve korkuyla ürpermişti. Eliza’nın aksine Enna öfkesini, uzun süredir kullanmadığı gücünü beslemek adına biriktirme yoluna gidip nefret ettiği yüze bakarak devam etti. “Bu kokuşmuş cümlelerinle anca satın aldığın adamları kandırırsın. Çocuğu sana asla vermeyeceğiz.” Ablasına bakarak; “Eliza koş!" diye bağırdı.
Eliza kardeşinin uyarısıyla hızlıca bulundukları yolun aşağısında kalan arkasındaki eğimli ormana daldığında Enna olduğu yerde sabit durdu. Uzun süredir yeteneğini kullanmamıştı ama istediğinde bunu yapabileceğini biliyordu. Ablasına vakit kazandırması gerekiyordu. Üzerlerine gelen adamlara odaklanarak zihinlerini girip karartması, hâlihazırda harlı bir şekilde bekleyen öfkesinin anahtarlığı sayesinde çok kısa bir zamanını aldı. Adamlar yaşadıkları şok ile kıpırdamadan oldukları yerde durdular. Normalde baş edebileceğinden fazlaydılar. Bu yüzden tam bir odaklanma için gözlerini kapattı. Şimdi daha da iyi tutabiliyordu kurbanlarını. Tam planladıkları gibi aslında orada olmayan bebek için çabalıyor görünerek bütün dikkati ve öfkeyi üzerlerine çekiyorlardı. Mutlak zaferi garantilemek için bunun biraz daha sürmesini istiyordu fakat öyle olmadı.
"Aç gözlerini sevgili Enna." Katil’in, bazı güçlerden etkilenmediğini duymuştu fakat buna zihinsel güçlerin de dâhil olduğunu bilmiyordu. Yine de bunu düşünmek yerine odaklanmaya geri döndü. Ta ki ikinci cümlesini duyana kadar… “Sevgili kocana yardım etmek istemiyor musun?” Enna gözlerini açtı ve aynı anda bütün bağlantı koptu. Kocası yerdeydi ve tepesinde elinde kanlı bir bıçakla Katil duruyordu. Enna hiç düşünmeden kocasının yanına koştu. Bu sayede serbest kalan askerler anında toparlanıp Eliza'nın peşinden gittiler.
Enna, Davz’ın yanına vardığında artık çok geçti. Kesik boğazından kanlar boşalırken yerde çırpınıyordu genç adam. Acıyla çığlık atıp yere, kocasının yanına diz çöktü. Kısa sürede verdiği son nefesini izlerken onu rahat ettirebilecekmiş gibi yüzünü sevmeye başladı. Rahat ettirdi mi bilinmez ama kesinlikle dikkatini çekmişti. Davz çırpınmayı bırakarak karısının gözlerinin içine baktı ve Enna orada gülümsemeye çok yakın son bir şey gördüğüne yemin edebilirdi.
Bu hayatta sadece bir defa âşık olmuştu. Artık ışığı sönmüş sevdiğinin gözlerine bakarken onun gözleriyle birlikte bütün dünyanın da ışığının çekildiğini biliyordu. Tıpkı kocası gibi Enna da hiçbir şey görmemeye duymamaya başladı. Bu nedenle ne arkasından kanlı bıçağıyla yaklaşmakta olan Katil’i gördü ne de onu uyarmak için haykıran ablasının kocasını duydu. Tam kalbine saplanan bıçak ile hissettiği acı biraz olsun kendine getirmişti. Az önce yok olduğunu zannettiği kalbi şimdi rahatsızlık veriyordu.
Ablasının prensine kaydı gözleri. İsmini haykırıyor ve elindeki adamların arasında çırpınıyordu. Enna kocasının üzerine düştü. Daha önce defalarca kalp atışlarıyla uyumak için uzandığı göğsünün üzerine... Son uykusuna da onun göğsünde gidecekti. Enna daha iyi bir ölüm düşünemezdi. Eğer ellerini kullanabilseydi ona sarılmak da isterdi ama hiç gücü kalmamıştı.
Sesler uğultuya dönerken onu fark etti. Sarışın çocuk dehşetle olanları izliyordu. Demek meşhur izci buymuş diye düşündü. Kimin yanında olmuş olursa olsun, o hala bir çocuktu işte. İnsanları ölüyorken izlemek zorunda bırakılıyor olması canavarcaydı. Bu yüzden gözleri kapanmadan önce yapabileceği tek şey için epey çaba sarf etti. Çocuğun uzun bir süre Enna’ya dair hatırlayacağı son şey dostça bir göz kırpış olacaktı.
Eliza'nın peşinden giden, Katil’in adamları elleri boş döndüler. Bunun üzerine Katil, hala yerdeki cesetlere bakan çocuğun yanına gitti. Saçlarını okşayarak; "Hadi Eron,” diye mırıldandı. “Kadının yerini göster bize." Çocuk hızla adamdan uzaklaştı.
"Bana yalan söyledin.” Gözlerinde büyük bir korku vardı. Yine de düşündüklerini söylemeye devam etti. “Kimseye zarar vermeyecektin. Kandırdın beni. İstediklerini yerine getirmeyeceğim artık." Katil gereksiz yere fazla vakit kaybettiklerini düşünüyordu. Bunun sabırsızlığı ve öfkesi yavaş yavaş bedenini ele geçiriyordu. İçinde şahlanan öfkeye rağmen konuşmaya başladığında ses tonu yine de yumuşaktı.
"Bak küçük izci,” dedi tane tane anlatmaya özen göstererek. Elinin altındaki her ne kadar inanılmaz güçlü bir silah olsa da çocuktu sonuçta. “Eğer kaçan kadını bulmamakta diretirsen sıradaki zarar görecek kişi annen olur. Annenin bu yerdeki kadın gibi olmasını ister misin?" Eron ister istemez sevgili annesini yerde yatan kadının yerine koydu. Bir anda dehşete düşmüştü. Canı yansın istemezdi asla. Ondan ayrılmak istemiyordu.
Hızlıca tutsak prensin yanına gitti. Gardiyanlar omuzlarından tutarak dizlerinin üzerine çöktürdüler adamı. Eron elini prensin kalbine koyduğunda adam sanki hayatı buna bağlıymış gibi hızla kafasını olumsuz anlamında sağa sola salladı. Üsera’nın bu hayatta en sevdiği kişi Eliza’ydı. Bu sevgi aralarında sadece Eron’un görebileceği bir bağa sebep oluyordu. Bu bağ sayesinde prensesin yerini anında eliyle koymuş gibi buldu. Garip olan, kadın fazla uzaklaşmamıştı. Belki de uzaklaşamamıştı, sonuçta ailesinin çoğu buradaydı. Sadece annesini düşünen Eron üzerinde durmadı bunun. Parmağıyla biraz ilerideki selvi ağacını işaret etti ve kalbini yokladığı adama bir kez bile bakmadan kafasını eğerek uzaklaştı yanından. Fazlasıyla utanıyordu sebep olduklarından.
Katil'in adamları kızı hemen bulup kolundan sürükleyerek yanlarına getirdiler. Battaniyeye sıkı sıkıya sarılmış ve yüzü bir örtü ile korunmaya alınmış olan bebek ise Katil’in adamlarından birinin kucağında arkalarından geliyordu. Dikkatleri tam da planladıkları gibi tamamen Eliza’da olduğu için içinde aslında bebek olmayan battaniyeyi bir kişi dışında kimse fark etmemişti. Hızlıca hareket etmeleri sonucunda bebeğin yüzünün olması gereken yerdeki örtü açılınca fark etmişti gerçeği onu taşıyan asker. Fakat bugün gördüğü oldukça gereksiz kıyımların etkisiyle yükselen vicdanının sesini dinleyerek kimseye çaktırmadan dikkatlice bozulan örtüyü düzeltti. O gün için sebep olduğu kelebek etkisinden bihaberdi.
Yaka paça yere fırlatılan prensesin bakışları önce kocasını buldu sonra da yerdeki cesetleri. Haykırarak ağlamaya başladığında tutsak adam ona ulaşmak için bugün defalarca yaptığı gibi yeniden boşuna çırpındı. Ellerindeki ipler bileklerini kesip kanatmaya başlamıştı artık ama yine de kurtulup karısına kavuşması için yeterli değildi. Acizliğinden nefret etmişti. Karısına doğru ilerleyen adamı çaresizlikle izlemekten ve durması için yalvarmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Katil bunca kurnazlığına rağmen o gece çok büyük bir hata yaptı. Hala aynı askerin kucağında olan ve tuhaf bir şekilde bunca sese tepki vermeyen bebeği kontrol etme gereği duymadan, yerde mahvolmuş vaziyette ağlamaya devam eden Prenses’e yaklaştı. İntikam hırsı kısa bir an gözlerini kör, mantığını bertaraf etmişti. Elinde rengi şimdi koyu kırmızıya dönmüş aynı bıçak vardı. Vakit kaybetmeden Eliza'nın kulağına eğilip korkunç bir sesle fısıldayarak; "Bitti "dedi ve bıçağı Enna'ya yaptığı gibi tam kalbine sapladı. Üsera’nın acı haykırışını duyduğunda Eron kulaklarını elleriyle kapattı. Bugün yaşadıklarından her zerresiyle nefret etmişti.
Prens, Katil Kral bir bıçak darbesiyle onu da yere serene kadar çırpındı ve haykırdı. Odağı sadece biraz ilerisinde yatan karısında olduğu için acısını tam manasıyla hissedemiyordu. Düştüğü yerden kendisini izleyen karısının yanına doğru süründü. Kimse engel olmaya çalışmadı. Elleri hala bağlıydı. Oysa karısının ellerini tutmak çok istiyordu. Bunu yapamayacağını anlayınca karısının yere serilen uzun saçlarının üzerine koydu kafasını. Yaklaşabildiği kadar yaklaştı. Kadının son nefesleri ve son bakışları şimdi onun yüzündeydi. Karısının güzel gözleri artık kapandığında adam saçlarını koklamaya devam etti. Yaptığı son şey bu olsun istiyordu.
Katil, kendi yazıp yönettiği bu kanlı gösteriden gözlerini çekip yavaşça battaniyenin yanına doğru ilerledi. Az önce söylediklerine rağmen asla bu çocuğu yanında götürme gibi bir düşüncesi yoktu. Daha fazla pürüz istemiyordu yolunda. Bıçağını beşinci defa kullanıp bu baş belası aileden tamamen kurtulacağını düşünerek bebek sandığı battaniyeye hırsla defalarca sapladı. Onun sadece bir bebek olması umrunda değildi. Katil’e göre bu haklı davasında hepsi basit birer engeldi.
Saniyeler sonra bir terslik olduğunu fark etti. Sonunda bebeğin sesini hiç duymadığını fark etmişti. Onu korumanın bir yolunu bulmuş olma ihtimalleri inanılmaz bir korkuya sebep oldu nadir hissettiği kalbinde. Nefesini tutup hızlıca elindeki battaniyeyi açtı. İçinden çıkan tek şey bebek görünümü ve ağırlığı vermek için kullanılmış ıvır zıvırlardı.
Kısa sürede kafa karışıklığını üzerinden atarak hıncını onlardan çıkarmak istermişçesine elindekileri sinirle yere fırlattı ve Eron’un üzerine doğru koştu. Korkuyla gerilemeye çalışıp yere düşen çocuğun omzuna bir mengene gibi kilitlenip yanında sürükleyerek Eliza’nın bedeninin yanına gitti. Yaşadığı büyük korkuyla eli ayağı titreyen çocuktan imkânsızı istedi; bir ölünün en sevdiğini görmesi gerekiyordu. Taşınan kalp atmayı bırakınca Eron’un gücü de, söz konusu beden de bir işe yaramıyordu. Duymak istemediği cevap karşısında dumura uğrayan Katil ne yapacağını bilemez bir şekilde ölü kadını izliyordu.
Karısının yanında uzanmaya devam eden Prens, Katil’in suratındaki ifadeye nefesi elverdiğince gülmeye başladı. Karısı ve Enna bebeklerini kurtarmanın bir yolunu bulmuştu demek. Son dakikalarında duyduğu ne kutlu bir haberdi bu böyle. Sevgili kızı başaracaktı, hissediyordu. Adamın aşağılayıcı bakışlarını fark eden Katil Kral başarısızlığın verdiği şaşkınlığı üzerinden atıp ona yaklaştı. Çocuğun da kolundan sertçe çekiştirip; "Bak," diye buyurdu adamı göstererek. Cesaretini az biraz toplamış olan Eron titrek bir sesle konuştu.
“Az önce baktım. Sadece karısı vardı.”
“Dediğimi yap!” Yakasından tutarak kanlar içindeki çiftin üstüne fırlattı zavallı çocuğu. Bir ihtimal kadın ölünce adamın kalp görüsünün değişmiş olabileceğini düşünüyordu. En sevdiği ölünce en sevdiği değişmiş olmalıydı ona göre. Fark edildiği üzere tatma ve tanıma zahmetinde bulunmadığı duygular konusunda berbattı.
Az önceki cesaret kırıntısını da kaybetmiş olan çocuk dediğini yapmak üzere düşmüş olduğu yerden doğruldu. Ölü Prenses’in ve ölmekte olan Prens’in yüzlerine bakmamaya özen göstererek hala kan sızmakta olan gövdesine, tam kalbinin üzerine elini bastırdı. Gördüğü şey Katil’in beklediği üzere değişmemişti. Yeniden yanında yatan ve görüntüsü artık yavaşça solmakta olan Prenses Eliza’yı görmüştü çocuk. Sonra aniden o görüntü de yok oldu, sadece Enna’nın sebep olduğundan daha korkunç bir karanlık vardı. Daha önce bir ölüm anını bu derece yakından görmemiş olan çocuk korkuyla elini çekti. Krala bakıp son bir güçle kafasını sağa-sola salladı. Belli ki prens tek çocuğunu hiç görmemişti ve maalesef göremeyecekti. Eron kusmamak için kendini zorlayarak ayağa kalktı. Tekrar cesetlere bakmak istemiyordu. Bu yüzden arkasını dönerek ellerine odaklandı. Fakat anında bunun da büyük bir hata olduğunu fark etti. Ellerinde kan vardı. Bu gerçek bir kandı. Bugün bildiği kadarıyla iki prenses, iki prens öldürülmüştü ve bunun en büyük sorumlusunun kendisi olduğunu düşünüyordu. Daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üstüne çöküp öğürerek kustu.
Katil Kral son nefesini vermiş olan Prens’e bakmaya devam etti. Adamın yüzüne huzurlu bir gülümseme sonsuza kadar yapışmıştı. Bu durum Haksız Kral’ı çileden çıkardı. Onca çabadan sonra birkaç cesede mi yenilmişti şimdi? Sinirle elindeki bıçağı tekrar ve tekrar Üsera’nın cansız bedenine sapladı.
O sıralarda bir kadın ve bir bebek yeni hayatlarının ilk durağındaydılar. Era kapıdaki tabelayı bir süre izledikten sonra verilen emri yerine getiremeyeceğini anladı. İçeride çok fazla insan vardı ve hepsine çocuk olarak gözükmek bütün enerjisini tüketecekti. Kucağındaki bebeğe baktı. Günlerini bu derece pasif geçirmenin bebeğe bir faydası olmayacaktı biliyordu. Üstelik bebek olduğu için kısa sürede evlat edinmek isteyen bir aileye de verilme ihtimali yüksekti. Enna neden bu ihtimali düşünmemişti ki? Era kafasını sağa sola salladı. Hayır, onu bu şekilde koruyamazdı. Planlanandan tamamen aksi bir karar vererek bebeği kendi büyütme yoluna gidecekti. Bunu yapabilirdi.
"Dünyanın en mutlu çocuğu olmanı sağlamak için elimden gelenin fazlasını yapacağım," dedi battaniyesine sarılı mışıl mışıl uyuyan bebeğe gülümseyerek. Etrafı dikkatlice izleyip takip edilmediğinden emin olduktan sonra kapıya park ettiği arabasına bindi. İçinde, yeni bir hayata başlayan her insanın hissettiği bir heyecan ve cesur Enna ile sevgi dolu Eliza'nın kaybının yası vardı. Arkaya pusetine bağladığı onların emanetine baktı. "Her şey iyi olacak küçüğüm. Söz veriyorum."
Ve her onurlu insanın yapacağı gibi elverdiğince arkasında durdu vermiş olduğu sözün. Katil Kral hırsıyla ortalığı kasıp kavurup el altından küçük bebeği ararken, meşru Prenses uzun bir süre Era ile beraber her şeyden habersiz basit fakat mutlu ve huzurlu hayatını yaşamaya devam etti. |
0% |