@parumlucis
|
Gretel, şimdiye kadar gördüğü hiçbir cadıya benzemeyen garip cadıyı gördüğünden beri karışık olan aklını toparlayamıyordu. O iç gıdıklayan dumanın içinden geçtiğini hatırlıyordu. Sıradan bir dumanın içinden geçmek gibi değildi elbette. Ruhunun bir anlığına bedeninden ayrıldığını hissediyor gibiydi. Öleceklerine neredeyse emin olmuştu ki gözlerini tekrar açtığında kendini karanlık bir ormanda bulmuştu. Cadının garip gülümsemesi hala gözlerinin önündeydi. Onları sadece bir ormana göndermiş olmasına inanamıyordu. Başka bir şey olmalıydı diye düşünmeden edemiyordu. Neyse ki çok geçmeden olaydaki garipliği fark etmişlerdi. Onlarla aynı isim ve bağa sahip olan çocuklar mı? Kesinlikle bir şeyler oluyor diye düşündü Gretel. Bulunduğu yer hiç tanıdık gelmiyordu. İçinde garip bir his, ona yanlış yerde olduğunu söylüyordu. Etraflarını çevreleyen ağaçlar, ağaçlara çarparak onlarla buluşan uğultulu rüzgar, çok da uzaktan gelmeyen ağustos böceklerinin sesi bile onda uyumsuz bir his bırakıyordu. Sanki alışmış olduğu dünyadan tamamen farklıydı. Tüm kafa karışıklıklarına rağmen gecenin iyice üstlerine çökmesi konuşmalarını kolaylaştırmıyordu. Bu yüzden o gecelik olabildiğince güvenli bir yerde uyumayı -aslında sadece çocuklar uyumuştu- seçtiler. Çocukları ikna etmek kolay olmamıştı ki yorgunluk ve açlıkları direnmelerine engel olmuştu. Yetişkin Hansel ve Gretel, çocuklar uyurken çevrelerini gözlemleyip bulundukları durumu çözmeye çalışmışlardı gece boyunca pek bir sonuca varamamış olsalar da. Güneş, uzun ağaçların arasından yavaş yavaş kendini gösterirken çocukların açlıklarını fark eden Gretel, Hansel'i bir iki küçük hayvan avlaması için ikna etmişti. Avladıkları hayvanlar garip bir şekilde sıska olsa da çocukların karnını doyurmaya yetmişti. Çocuklar uzun zaman sonra güzelce karınlarını doyurabilmişlerdi. Yemekten sonra ise ormanda kısa bir keşif yapmayı denemişler ancak ormanın her yanı aynı gibiydi. İşin sonunda oyalanacak şeyler bittiğinde ve yapacak bir şey kalmayınca garip bir sessizlik içinde öylece birbirlerine bakarken bulmuştu kendilerini. "Belki de...geçmişe döndük?" Kısa bir duraklamayla da olsa düşüncelerini dile getiren Hansel, çocuklara korkutucu gelecek bir dikkatle onlara bakıyordu. Gretel göz devirmeden edemedi. "Sence, onlarla herhangi bir benzerliğimiz varmış gibi mi görünüyor?" Hansel, küçük kardeşlerin güneşin altında parıldayan, bir pamuğu andıracak kadar yumuşak görünen sarı saçlarına ve neredeyse birbirinin aynısı kahve gözlerine baktı. Sonra Gretel'in arkasındaki ağacın gövdesinden bile daha koyu görünen kahve saçlarına ve gökyüzü kadar mavi gözlerine. "Tamam, saçmaydı bu." Sahte bir öksürükle utancını bastırmaya çalıştı. Sessizce onları izleyen çocuklara baktı Gretel. "Bu saçma durum kesinlikle tesadüf olamaz." Derin bir nefes verdi. "Pekala, nerede yaşıyorsunuz çocuklar?" Küçük Hansel tereddütle cevap verdi. "Buraya yakın bir köyde yaşıyorduk." Çocuğun başından beri söylemek için kıvrandığı bir şey vardı. "Siz gerçekten avcı değilsiniz, değil mi?" Gretel çocuğun kullandığı geçmiş zaman ekini görmezden geldi. Aklına gelen şeyin doğru olmamasını diliyordu. "Elbette avcıyız." Ama sizin düşündüğünüz gibi değil diye düşündü. Issız bir ormanda garip iki avcıyla yine garip bir duruma düşmelerine rağmen bu kadar cesur olabilen iki kardeşe şimdiye kadarki en içten gülümsemesini gösterdi. "Sadece buralı değiliz ve bu ormana nasıl geldiğimiz konusu biraz karışık. Peki köyünüzün ismi ne biliyor musun?" Çocuk cevap verecekken yetişkin Hansel araya girdi. "Sormayı unuttuğun bir soru var kardeşim. Neden tek başınıza bu ormandasınız?" İki kardeşin arasında anlamlı bir bakışma geçti. Gretel'in aksine Hansel, her şeyi ortaya dökme taraftarıydı. "Biz kaybolduk. Evimize dönmeye çalışıyorduk." Küçük Gretel yalan söylemekte pek iyi değildi. Titreyen sesi onu kolayca ele veriyordu. "Aileniz sizi kapının önüne koymadı yani?" Hansel'in acımasızca konuşmasına karşın Gretel ona ters bir bakış attı. Kardeşinin ağzından çıkanları filtrelediği çok olmuyordu. Buna alışıktı. Ancak en azından çocuklarla bu kadar kaba konuşmazdı. Tabii konu geçmişlerine dokunduğu için onu anlayabiliyordu ama yine de çocuklarla böyle bir konuda kaba konuşmamalıydı. Bunun ne kadar yaralayıcı olabileceğini biliyordu. Küçük Hansel onları reddetse de beden dili onu ele vermiş, avcı kardeşlerin şüpheleri doğru çıkmıştı. Bu çocuklar bir şekilde onların farklı bir versiyonları gibi görünüyordu. Kulağa ne kadar saçma ve imkansız gelse de akıllarına çok fazla ihtimal gelmiyordu. Belki de sadece bir halüsinasyondur diye düşünmüştü Gretel. Ancak hangi halüsinasyon bu kadar gerçekçi hissettirirdi ki? Bir süre çocuklara sorular sorarak neler olduğunu anlamaya çalıştılar. Öğrendikleri çok işlerine yaramasa da çocuklarla aralarındaki benzerlikler gittikçe artıyordu. Çocuklar, açlıktan ölmemek için babaları ve üvey anneleri tarafından ormana bırakılmıştı. Tıpkı Hansel ve Gretel'in küçükken ormana atılmaları gibi. Aradaki tek fark onların ne annelerinin ne de babalarının öz ebeveynleri olmamasıydı. Belki bir de terk ediliş nedenleri farklı olabilirdi. İki kardeş hiçbir zaman üvey ebeveynleri tarafından sevilmemişti zaten. Açlık ya da fakirlik sadece birer bahaneydi. Gerçi bu güneşin parçasıymışçasına parlayan iki kardeşin de babaları tarafından sevildiklerinden pek emin değillerdi. Öğrendikleri en önemli şey ise, çocukların yaşadıkları köyün ya da ülkenin isimlerini daha önce hiç duymadıklarıydı. Sanki tamamen farklı bir dünyadaydılar. Hansel kafasında ne döndüğü hakkında bir işaret vermezken kararlı bir ifadeyle ayaklandı. "Böyle olmaz, neler olduğunu öğrenmemiz için önce bu ormandan çıkmalıyız." Onu duyan çocuklar da heyecanla ayaklandı. "Biz de gelebilir miyiz?" Heyecandan sesi yüksek çıkan küçük kıza gülümsedi Gretel. Başını sallayarak onu onayladı. "Yapacak bir şey yok. Hadi bu garip yerden kurtulalım." Bu kararlarının ardından bir iki saat geçmişti ki gittikleri yolda bir ağaç seçip küçük bir hançerle iz bırakarak ilerlemeye devam ediyorlardı. Ancak herhangi bir çıkış yolu bir yana sanki her yol ormanın derinliklerine gidiyormuş gibiydi. Onlar olmasaydı küçük çocukların bu yollardan geçeceklerini düşünen Gretel'in aklına kardeşiyle ormanda terk edildiklerinde başlarına gelen olay gelmişti. Onca benzerlikten sonra aynı şeyin olabileceği düşüncesi gittikçe daha çok düşüncelerinin arasında öne çıkıyordu. Göz göze geldiğinde kardeşinde gördüğü bakışlar onun da aklında aynı şeyin olduğunu gösteriyordu. Buna rağmen öyle bir şeyin olmamasını ummaktan başka yapacak bir şeyleri yoktu. Birkaç kez karşılarına çıkan küçük hayvanlar dışında hiçbir şey yoktu koca ormanda. Gretel, ormanın zaman geçtikçe bir labirente daha çok benzediğini düşünmeden edemiyordu. Gittikçe Güneş ışığı daha az görünür oluyorken artık yürümekten yoruldukları bir zamanda çok da uzakta olmayan bir ışıltı fark etti Gretel. Hansel'e bir şey gördüğünü söyleyip oraya doğru ilerlerken içinde kötü bir his vardı. Bu çok tanıdık bir andı. Işıltıya yaklaştıkça ortaya bir yapı çıkmaya başlamıştı. Bir süre yürüdükten sonra karşılarında parlak ve renkli şekerlerin her tarafına yayıldığı ahşap, küçük bir kulübe çıktı. Etrafında ağaçların daire oluşturduğu kulübeye inen güneş ışınlarıyla kulübenin yapı malzemesi gibi görünen koca şekerler birer mücevher gibi görünüyordu. Tam anlamıyla bir peri masalından fırlamış bir sahne gibiydi. Çocukların şaşkın ve heyecanlı nidalarını görmezden gelen Gretel ve Hansel dehşetle birbirine baktı. Burası orasıydı, iki kardeşin kabuslarını süsleyen o ev. |
0% |