Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: ÜNZİLE

@patulyanizz

Keyifli okumalaarr! Hoş geldiniz!

 

...

 

Alarm sesi ile uyandım demeyi çok isterdim ama hayır yüzüme oturduğu için nefessiz kaldığım kedim yüzünden uyanmıştım. Dün olanlardan dolayı bugün işe gitmeyecektim. Belki beni kurtaran ekibin yanına gider teşekkür ederdim.

 

Şimdi ise beni uyandıran canım kedim Yoda ile kahvaltı hazırlıyorduk. Kendisi bembeyaz tüylere sahip bir İran kedisiydi. Son dört senedir benimle. Kahvaltı için kendime pankek yaparken Yoda ayağımın dibinde bana sırnaşıyordu. Ona da kahvaltısını hazırlayıp vermemi bekliyordu. Kendi yemeğime bir ara verip Yoda için kahvaltı hazırladım. Yere çöküp küçük kızıma bir öpücük verip yemeğini yerine koydum. Kahvaltımı hazırlamak için geri döneceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Ellerimi üstümdeki tişörte silip telefonumu kimin aradığına bakmadan alıp açtım. Açar açmaz yükselen "Doraa! Günaydın! Uyandın mı diye kontrol etmek istemiştim." sesi ile arayanın Nur abla olduğunu anladım. Görüntülü aramıştı. Onu çok özlemiştim. "Günaydın abla." diye enerjik tutmaya çalıştığım ses tonum ile karşılık verdim. "Bebeğim noldu sana niye işte değilsin? diye sordu. Duraksadım. Ben olanları anlatmamıştım. Beni öldürecekti. "Şey oldu." deyip sustum. "Noldu?" dedi endişeli yüksek bir ses ile. "Mert beni vurmaya kalktı." dedim Nur ablaya bakamadan. "Ne?"

 

Dün olanları bir bir anlattım. Küfür etmeyen kadın daha önce duymadığım kadar küfür etmişti. En sonunda bu kadar küfüre dayanamayıp eşini sormak geldi aklıma. "Şşştt kız karın nerede?" diye sordum. Yurt dışında yeni evlenmişlerdi. Hera abla bir anda kafasını kadraja soktu ve bozuk Türkçe'si ile "Buradayım!" dedi heyecanla "Karısıyım ben artık dimi!" diye devam etti ve hevesli bir şekilde Nur ablanın dudağına kısa ama oldukça tutkulu bir öpücük kondurdu. Evet karısı. Onlara saygı duyuyordum elbet. İlk başlarda garip geliyordu ama artık oldukça alışmıştım. Çok yakışıyorlardı. Nur abla 28 yaşındaydı Hera ise ondan iki yaş küçüktü. Nur abla sevgilisinin bu hallerine gülerek karşılık verdi. Hera "Nur öp?" diye mızmızlanmaya devam ederken "Ben kapatayım en iyisi. Size kolay gelsin ." dedim gülerek ve telefonu kapattım.

 

Telefonu kapattıktan sonra bitiremediğim kahvaltıma dönüp hazırlamaya devam ettim. Kahvaltıma ettim ve ardından odama gidip ne giymek gerektiğine bakındım. Altıma bej rengi keten bir pantolon üstüne ise beyaz omuzlarında kurdele detaylı kalın askılı bir bluz giydim ardından makyaj masama oturup çok abartı olmayan günlük bir makyaj yaptım. Günün planında önce savcılığa gidip dün yarım bıraktığım işleri yapmak ve ardından biraz burayı gezip dünkü ekibi ziyaret etmekti. Nezaketen tatlı bir şeyler de alırdım. Teşekkür etmek gerek sonuçta. Olmasalardı o Mert'in neler yapabileceğini bilemiyordum. Makyajımı tamamlayıp bilgisayar çantamı ve gerekli dosyalarımı alıp Yoda'nın yanına gittim. Biraz Yoda ile oynayıp evden çıktım. Ayağıma bluzum ile aynı renkte olan topuklu ayakkabılarımı giymiştim bile ve abartmandan da çıkıp siyah audi a3üme doğru ilerledim. Mahallede oturup dedikodu yapan ablalar gene aynı yerde oturmuş konuşuyorlardı. Bu kadar konuşacak ne buluyorlardı bilmiyorum ama benim çıktığımı görüne aralarındaki sohbet oldukça şiddetlenmişti. Pek umursamadan arabama bindim ve adliyeye doğru yola çıktım.

 

Yolculuk sırasında şarkı dinleyerek biraz düşüncelere dalmıştım. Mert bu kadar ileri gidebilir miydi? Eskiden olsa gider miydi? Bana kıyabilir miydi engel olmasalardı? Eskiden bana bakarken içi giden adam şimdi alnıma silah dayayacak kadar bana nefret mi besliyordu? Yoksa onca yaşadıklarımız yalan mıydı? Gözleri öyle demiyordu ama. Sonuçta gözler yalan söylemezdi. Değil miydi? Gözler de mi yalan söyler olmuştu?

 

Gözlerim benden izinsiz sulanmaya başlamıştı bile. İzin vermeyecektim de. Gözlerimi makyajımı dağıtmamaya dikkat ederek sildim. Bu sırada adliyeye gelmiştim. Hızlıca park edip eşyalarımı aldım. Adliyeye girdiğim sırada dün olanlar için geçmiş olsun dileyen bir kaç kişiye teşekkür edip odama girdim. Birkaç saatimi burada geçirecektim mecburen.

 

...

 

İncelemem gereken son dosyayı da inceleyip saatlerdir oturduğum koltuktan kalkıp gerindim. Saat altıya geliyordu. Bu saate onların yanına gidebilir miydim bilemiyordum ama yine de şansımı deneyecektim. Tekrardan bilgisayar çantamı ve evde incelemek üzere yanıma almam gerekenleri alıp odadan çıktım. Bir müddet sonra tekrardan arabadamdaydım. Önce buradaki çarşıya uğrayıp tatlı alacak ardından arkadaşım sayesinde öğrendiğim askeriyeye gidecektim. Telefonumu arabaya bağlayıp rastgele bir şarkı açtım. Şansıma en sevdiklerimden biri olan ıslak ıslak denk gelmişti. Son ses açıp bağıra bağıra şarkıyı söylerken çarşıya yaklaşmıştım.

 

Üzgünüm kızlar ama kimse bizim için çayımızı güneşte demleyip yüreğinden süzmeyecek. Böyle de bir gerçek var tabii.

 

Öyle böyle şarkı dinleye dinleye gelmiş bulunmaktayım. Topuklular beni zorlar mı diye biraz düşünüp idare edebileceğime karar verip arabadan indim. Çarşıda biraz dolanıp bir tatlıcı buldum. İçerisi kalabalık olduğuna göre iyidir herhalde diye düşünüp içeri girdim. Ne alacağıma karar verip siparişimi verdiğim sırada telefon ile uğraşıyordum. Nur ablanın bana bulduğu "koca adayları"nı bir bir reddedip tatlımı alıp dükkandan çıktım. Biraz daha dolaşayım derken küçük bir kızın bana çarpması ile sendeledim. Kız düşeceği an onu tuttum. Kız bana bakıp "Abla nolur bırak beni kaçayım." dedi ağlak bir tonda. Onu sakinleştirmek için kolunu okşadım "Şşhh sorun ne tatlım?" diye sordum merakla. Neyden kaçıyordu ki? "Abla geliyolar nolur!" dedi hiddetle. Baktığı yöne baktığımda ellilerinde bir adam ve arkasında irice üç adam vardı ve buraya doğru koşuyorlardı. Kızı arkama aldığımda adamlar yanımıza ulaşmıştı. Yaşlı olan "Bayan bırak kızımı." dedi resmen kükreyerek. Kaşlarım çatıldı. Bayan? Kızı? Küçük kız babasından mı kaçıyordu. Göz ucu ile kıza baktım. Korku ile titriyordu. Tekrar yaşlı adama döndüm "Noldu bey amca niye kaçıyor bu sübyan?" dedim. "Niye kaçacak evlenecek diye kaçıyor." dedi bu sefer yaşlı adamın arkasında duran diğerlerine nazaran daha büyük görünen adam. Evlenmek mi? Küçücük kızı mı evlendireceklerdi? Kaçıncı yüzyıldaydık biz?

 

Aniden içime işleyen öfke ile adamın üzerine yürüdüm "Evlenmek mi? Ne evlenmesi ulan küçücük kız bu!" dedim yüksek bir sesle. İnsanlar etrafımıza toplaşmaya başlamıştı. "Sanane bacım? Kız bizim kızımız." dedi öbür adam. "Başlatma lan kızına!" dedim hiddetle. "Siz kimsiniz de küçücük kızı evlendirmeye çalışırsınız?" diye bağırmaya devam ettim. Yaşlı adam "Eehh yeter be! Sanane? Sen kim olur da karışırsın?" diye bana bağırdığı sırada kaşlarım alayla havaya kalktı. "Tanışalım beyefendi! Cumhuriyet savcısı Dora Ekinci ben! Bu devletin savcısı olarak karışıyorum." adamlar bir an duraksadı. Anlık olarak gözlerinden korku geçmişti. "Şimdi ben ekip çağırmadan siktir olun buradan." dedim sert bir tonda ve ardından "Hemen!" dedim bağırarak.

 

Bağırmamın ardından adamlar geri geri giderken bir şeye çarptılar. Arkalarına baktığımda dünkü ekibi görmem ile şoka uğradım. Burada ne işleri vardı? Miran "Savcım? Bir sorun mu vardı?" dedi gözlerimin içine bakarak. Sırıttım "Var yüzbaşım. Çok büyük bir sorun var." "Nedir?" dediği sırada o da sırıtmaya başlamıştı. "Bu önünüzde duran insan kılıklı yaratıklar küçücük bir kızı evlendirmeye kalkışıyor." dedim arkamdaki kızı göstererek. "Yaa öyle mi?" dedi Mİran altında alay barındıran bir tonda. "Öyle yüzbaşım." adamlara baktığımda bir bana bir de Miran'a bakıyorlardı. Yaparken bunları düşünmemişlerdi sanırım.

 

"E biz alalım o halde arkadaşları." dedi Miran gözlerini benden ayırıp adam kılıklılara çevirdi. Tek bir baş hareketiyle yanındakiler adam kılıklıların kollarından tutup yürütmeye başlamıştı. Adam kılıklılar ise yalvarmaya başlamışlardı bile. Miran yanıma yaklaştı. Onu pek umursamadan kıza döndüm. "Artık güvendesin tatlım." bir yandan destek olmak için kolunu okşadım. "Gel biraz otur su alayım sana." dedim ve kızı hemen yandaki tatlıcıya oturttum. Miran da kıza su alıp getirmişti. "Çok sağolun. Çok teşekkür ederim" deyip suyu içmişti küçük kız. Kızın önünde diz çöktüm. "Evine gitmek ister misin?" dememe kalmadan kız bana baktı "Abla nolur götürme beni eve. Vururlar beni. Yaşatmazlar." dedi panikle. Ellerini tuttum. "Kimse sana hiçbir şey yapamaz. Ama tamam nasıl istesen gitmeyiz eve. Sen söyle bakalım senin adın ne?" "Esra benim adım."

 

Gülümsedim. "Çok güzel bir adın varmış. Bende Dora, çok memnun oldum." Bana baktı ve gülümsedi "Ben de. Çok sağol abla sen olmasan." devam etmesine izin vermeden "Ama buradayım o yüzden cümlenin devamına ihtiyacımız yok." dedim ve Esra'nın elini tutup çöktüğüm yerden kalktım. Gözlerimi Miran'a çevirdiğimde zaten bana baktığını gördüm. Miran "Gidelim mi?" dedi. "Gidelim. Bende sizin yanınıza gelecektim." dedim. "Yanımıza mı gelecektin? "Evet teşekkür etmek için." dedim uzatmadan ve devam ettim "Başka zaman gelir ederim. Esra'yı kendi evime götüreceğim yarın beraber ifade veririz. Herkesten önce onunla baş başa konuşmak istiyorum. Şimdi izninizle yüzbaşım."

 

Yanından geçecekken bileğimi nazikçe tuttu. "Numaramı vereyim direkt bana gelin yarın. Beraber gideriz ifadeye. Benim de vermem lazım sonuçta." dedi. Uygun gördüğüm için numarasını alıp "Yüzbaşı" diye kaydettim. Ardından daha fazla durmadan Esra ile unutması için sohbet ederek arabaya yürüdük.

 

Henüz daha 12 yaşındaydı. Hangi vicdan 12 yaşındaki bir çocuğu evlendirmeye yeterdi? İnsan kılıklı yaratıklar. Esra'yı şimdilik o konudan uzaklaştırmak için başka konular açıp arabaya binerken tekrar Miran'ın sesini duydum. "Savcım!" diye sesleniyordu. Durup ona baktım "Yüzbaşı?" dedim soru sorar bir tonda. Yanıma gelip nefeslendi. "Benim çocuklar bana haber vermeden o itlerle gitmişte beni askeriyeye bırakır mısın?" dedi. "Niye yok mu araban?" komik bir soruydu. Ama yine de laf olsun diyeydi işte. "Var da çocuklar almış işte." pek inanasım gelmemişti ama yine de onlara bir borcum olduğu için kabul ettim. Ben sürücü koltuğuna, Esra arkada o ise hemen yanımdaki yolcu koltuğuna oturmuştu. iri cüssesi ve uzun boyu yüzünden biraz zor sığmıştı. Hayır arabam küçük değildi. O fazla iriydi. Esra'nın kafası dağılsın diye şarkı açmıştım. Miran'a baktım "İşin var mı yoksa kahvemi içmeye gelir misin?" dedim. Aniden bana döndüğü için anlık irkildim" Yok işim gelirim." dedi seri bir şekilde. Neden böyle tepki verdi pek anlamadım ama gülümseyip direkt evime doğru ilerledim. Çalmaya başlayan şarkı ile sesi yükselttim. Sıla'dan Aslan Gibi çalıyordu. Gülerek şarkıya eşlik ettik Esra'yla

 

Hani en güvendiğin anda,

 

Doğal afet dolunayda

 

İyimserliğini sollar ya

 

Hayatı olduğu gibi karşılamazsan

 

İliklemez önünü asla karşında

 

Korkmayacaksın çarpıp düşsen bile

 

Dipçik gibi sağlam duracaksın ayakta.

 

Bir yandan hafif hafif dans edip şarkıyı söylerken gözüm Miran'a çarptı. Bana bakıyordu. Gülümseyerek. Anlık dudağımı ısırıp önüme döndüm ve şarkıya devam ettim. O ise beni izlemeye...

 

...

 

Eve gelmiş Miran ve kendime kahve yapmış Esra için de meyve suyu koymuştum. İçecekleri tepsiye alıp salona geçtim. Yoda Esra'nın kucağında yatıyor Esra'ya sırnaşıyordu. Esra ise gülerek onunla ilgileniyordu. İçecekleri orta sehpaya bırakıp gülerek Esra'nın yanına oturdum. "Demek benim şapşal Yoda'm ile tanıştın."

 

Esra başını salladı "O çok güzel. Hep bir kedim olsun istemiştim." dedi buruk bir tebessümle. Boğazımı temizledim ve göz ucuyla Miran'ı kontrol edip Esra'ya döndüm. "Esra şu konuyu biraz konuşsak olur mu tatlım?"

 

Esra'nın gözleri dolmaya başlamıştı bile. Bunu görünce onu kolumun altına alıp kendime çektim. Miran ise oturduğu yerden kalkıp Esra'nın diğer yanına oturup saçlarını okşadı. Bizden destek alarak anlatmaya başladı. "Bir hafta önceydi eve misafir geldi. Hep olduğu gibi anamlara yardım edip kahve servisi yaptım. Bir iki saat sonra gittiler babamda beni yanına çağırdı. Gelenlerin görücü olduğunu söyledi. Senin için geldiler dedi. Artık ergin oldun evlenme yaşı geldi dedi." Esra'nın göz yaşları akmaya başlamıştı bile. Nazikçe göz yaşlarını silip yanağını öptüğümde devam etti "Bir haftadır odamdan çıkarmadılar beni. Karşı geldim diye dövdüler abimler." "Şerefsizler." diye mırıldandım dişlerim arasından. Bakışlar bana dönünce "Pardon sen devam et tatlım." dedim. Esra kıkırdayıp devam etti. Bunca şeye rağmen hayat enerjisini pek kaybetmemişti. "Koyun vereceklermiş bi de biraz para. O yüzden evlenmem lazımmış. Durumumuz pek iyi değil bizim. Verecekleri aile destek olacakmış." gözlerini silip biraz nefeslendi ve devam etti "Bugün gelinlik alışverişine çıktık. Fırsat bu fırsat diyip kaçtım. Ya o adamın yanında gün gün ruhum çürüyüp ölecekti ya da kaçıp şerefimle vurulup ölecektim. Hem belki onları atlatır kaçardım. Ben dayanamazdım o adamın yanında kaçtım o yüzden." gözleri tekrar dolarken bakışları bana kaydı "Ama sen çıktın karşıma," kollarını belime sardı "Kurtardın beni, bırak dedim bırakmadın." dedi ve başını göğsüme koydu. Saçını okşarken istemsizce gözlerim dolmuştu. Gözlerimi kapatıp başımı Esra'nın başına yasladığımda sırtımda eller hissettim. Miran ikimizi birden sarıp saçlarımıza öpücük konduruyordu. Duyduklarımız ağırdı bir şey demedim o yüzden. Ancak biz sadece duymuştuk, Esra ise bunları küçücük haliyle yaşamış göğüs germişti. O çok güçlüydü. Benden de güçlüydü. Ben kaçamamıştım ancak o ölümü göze alıp kaçmıştı. Ben ölmek için yalvarırken o küçücük bir ümitle kaçmıştı. Düşündüklerim ile daha çok sokuldum Esra'ya. Saçlarının her bir telini incitmeden okşadım öptüm. O da bana daha çok sokuldu ve hatta bir süre sonra uyuyakaldı.

 

Esra'nın uyuyakaldığını fark edince fısıldayarak Miran'a "Uyudu. İzninle yatırayım." dedim. Cevap vermeden geri çekildi ama geri çekilirken içine derin bir nefes çekmişti. Saçımı mı koklamıştı o? Yok canım daha neler? Ne işi var adamın senin kokunla? Düşünmemeye çalışıp Esra'yı uyandırmadan kucağıma aldım. Maalesef evimde bir misafir odası yoktu. Öbür oda çalışma odamdı. Esra'yı koltukta yatıracak da değildim bu yüzden yatak odama götürüp yatırdım. Üstüne ince bir pike örtüp saçını onu rahatsız etmeden öpüp çıktım. Miran'ın yanına salona geldiğimde ayakta bekliyor telefon ile ilgileniyordu. "Miran?" dedim ona yaklaşırken. Başını telefondan kaldırdı "Ben gideyim artık savcım geç oldu. Sizde dinlenin." dedi. "Kahve de içemedik ama sözüm olsun sana yüzbaşım." dedim o kapıya ilerlerken. "Bir sonraki benden olsun o zaman savcım. Askeriyeye beklerim." dedi ve göz kırptı. Dur ne? Göz mü kırptı? Sanırım.

 

Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. "Tabii gelirim." dedim toparlanmaya çalışarak. "Sizin arabanız yoktu nasıl gideceksiniz?" dedim. "Çocuklardan biri geliyor şimdi benim arabayla sorun yok." Başımı sallayıp "Anladım." dediğim sırada o çoktan çıkmış ayakkabılarını giyiyordu. Tam bu sırada çok lazım gibi Kadir evine giriyordu. Bizi görüp "Dora? Bu kim?" dedi. Pardon da sanane Kadirciğim. Miran, Kadir'e bakıp bana döndü ve hayırdır anlamında göz kırptı. "Miran bu karşı komşum Kadir. Kadir bu da Miran benim..." duraksadım. Sahi neyimdi? Miran duraksadığımı görüp "Erkek arkadaşıyım." dedi. NE?

 

Kadir de şaşırmış olacak ki "Senin erkek arkadaşın mı vardı?" dedi. Miran konuşmama müsade etmeden "Evet? Olamaz mı? Sanane bundan evine girsene sen." dedi. Gülmemek için kendimi sıktım. Kadir daha fazla orada durmadan iyi akşamlar deyip evine girdi. Miran'a döndüm "Erkek arkadaşım?" dedim. Sırıttı "Bunu sonra konuşuruz savcım." dedi. Başımı salladım "İyi akşamlar yüzbaşım." deyip cevap vermesine izin vermeden kapıyı suratına kapatıp salona gittim.

 

Erkek arkadaşıyım demişti değil mi? Evet evet öyle dedi. Vay anasını be. Ama belki de gerçekten arkadaş anlamında demişti. Neden hemen öyle düşünmüştüm? Öyle düşünmek istemişsindir belki Dora. Dedi pek değerli iç sesim. Saçmalık. Neden isteyeyim? Bilemeyiz dedi ve resmen dalga geçer gibi şuh bir kahkaha attı iç sesim.

 

Daha fazla düşünüp kendimi yormadan salonu toplayıp balkonuma geçtim. Yorucu bir gündü ve bir sigara içip hemen yatacaktım. Paketimden sigara alıp ateşlediğim sırada kapının önünde bir passat durdu. Arabadan inen yüz tanıdıktı ama adını bilmiyordum daha doğrusu hatırlamıyordum sanırım. Adamın indiği yere oturan Miran ile kaşlarım havalandı. Demek araba onundu. Hissetmiş gibi başını yukarı kaldırıp bana baktı ve baş selamı verdi. Selamına onun gibi karşılık verdim. O ise gaza yüklenip gitti. Sigaram bittiğinde içeri geçtim. Önce lavaboya gidip dişlerimi fırçaladım ve ardından odama gidip Esra'nın yanına uzandım. Esra hissetmiş gibi yanaşıp göğsüme yattı. Bende ona sarıldım. Birkaç dakika sonra ise uykunun derin ve huzurlu kollarına kendimi teslim ettim.

 

Her şey iyiydi, güzeldi de Esra ne olacaktı? Ne yapacaktık? Asıl soru kaç Ünzile daha solacaktı böyle?

 

Peki ya şimdi kaç koyun etmişti Ünzile?

 

...

 

Eveeet hadi şimdi kabul edelim diğerlerine göre uzun bir bölümdü. Yazarken belim ağrıdı yeminle.

 

Bölüm biraz geç geldi çünkü ben yatak döşek hasta oldum ve sonra da tatile gittim. Ama bunun telafisi olarak bu hafta daha çok bölüm atacağımm

 

Bölüm hakkında düşünceleriniz nelerr?

 

Esra? 

 

Miran'ın erkek arkadaşıyım demesi?

 

Peki peki NUR VE HERA?

 

Dora hakkında düşüncelerinizi de merak ediyorumm onu da buraya yazın bariii

 

Çarşıda karşılaşmaları şöyle ki aşk tesadüfleri sever arkadaşlar.

 

Biliyorum araları biraz çabuk ilerliyor ama asıl hikayemiz bu değil arkadaşlar o yüzden bu kısımları daha hızlı geçeceğimmm.

 

En kısa sürede tekrardan görüşmek üzere. Sizi seviyorumm.

 

 

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfenn...

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...Okur kalınn

 

Loading...
0%