Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2: MASKELİ

@patulyanizz

Hoş geldinizz! Keyifli okumalarr.

 

 

Norm ile bakışmaya devam ediyordum. Bir an önce bir şey yapmalıydım. Bu vatan için yapmam gerekenler vardı, ölümüm bu kadar erken olmamalıydı.

 

"Çek pis ellerini üzerimden." dedim sakin kalmaya çalışarak. Sırıta sırıta "Neden Dora? Özlemedin mi beni?" dediğinde yüzüne tükürdüm. Yüzünü sıvazladı. "Senin neyini özleyeyim ben?" dedim içimden küfürler ede ede. Norm yüzüme eğildi " Bilmem belki dudaklarımı, sesimi ." Kafamı o mide bulandırıcı yüzüne geçirmek istiyordum ama alnımda namlusu bana dönük bir silah varken bu pek mümkün değildi.

 

Mert lise zamanlarımda beraber olduğum gereksiz bir insandı. O zamanlar iyi olduğunu düşünüyordum ama üniversiteye geçtiğimizde ise vatanına ihanet etmeyi tercih etmişti. Bu yüzden ondan bütün bağlarımı koparmıştım. Şimdi o zamanlarki beraberliğimiz yüzünden karşımda böyle konuşabiliyordu.

 

Mert'e tiksinerek bakarak "Senin şu iğrenç yüzünü özleyeceğime ölürüm daha iyi!" dedim. Topraklarımın en içine bakarak güldü ve ardından "Böyle konuşmamalısın güzelim unutma namlu bana değil sana dönük. Hadi şimdi söyle nerede benim eşyalarım." dedi tipine tükürdüğüm.

 

"O kanıtları da sana vereceğime ölürüm! Hadi öldür beni bu yüzden." dedim hiddetle. Bildiğim bir şey vardı Mert beni hala unutamamışsa bana kıyamazdı; ama unuttuysa o zaman bir mezar yeri bulsam iyi olacaktı.

 

Mert silahı daha çok bastırdı. Tam içimden kelimei şehadet getireceğim sırada alnımdaki soğukluk bir anda yok oldu.

 

Gözlerimi yavaşça araladığım sırada karşımda Mert'i değil yüzünde kar maskesi olan asker üniformalı irice bir adam duruyordu. Mert ise adamın ayağının altındaydı. Evet evet ayağının altında. Hayatımın en komik ve ironik sahnesini yaşıyor gibiydim.

 

Maskeli topraklarıma baka baka Mert'i bir kedi misali ensesinden tutup kaldırdı. Arkasındaki başka bir adama doğru bok çuvalı atar gibi attı.

 

Mert'i attığı pardon fırlattığı adam ise yanındakiyle beraber küfür ede ede Mert'i götürdü. Maskeli sanki az önce adamı bok çuvalına çevirmemiş gibi sakince yüzündeki maskeyi çıkarıp bana yaklaştı. "İyi misiniz savcı hanım?" dedi görüntüsüne nazaran oldukça nazik bir ses ile. Stres olduğumu inkar edemezdim ama toparlanmam da uzun sürmedi. Başımı sallayarak cevap verdim maskeliye.

 

Adını hala bilmediğim maskeli ise bardağa su doldurup uzattı. Teşekkür edip suyumdan birkaç yudum aldım. Bu sırada bir yandan onu süzüyordum. Omzunda üç yıldız vardı yani yüzbaşıydı. Sol göğsünün üzerinde ise "DEMİR" yazıyordu. Soy adı Demir'di. Anlaşılan kendisi soy adı kadar sağlam bir insandı. Sert görünen kol kasları öyle diyordu.

 

Silkelenip bakışlarımı yüzüne çıkardığımda sırıtıyordu. Siktir. Onu süzdüğümü pardon röntgenlediğimi görmüştü. Aferin Dora çok ağır başlısın hakikatten ne güzel kendini ağırdan sattın öyle. Ama yani olabilirdi. Değil mi? İnsanlar birbirlerine bakarlar.

 

Boğazımı temizledim "Kusura bakmayın dalmışım." dedim pembe bir yalan atarak. Sırıta sırıta yüzüme baktı "Önemi yok." dedi. Ancak şimdi fark ediyordum ki o da beni süzüyordu. Bir şey de diyemezdim ben de onu röntgenlemiştim.

 

"Adınız neydi?" dedim Demir'e bakarak. Karşımda duran bu adamın pardon meteorun adını merak ediyordum. "Miran Demir. Yüzbaşı Miran Demir." dedi oldukça ciddi ama altında imalı bir gülüş barındıran ifadesi ile. "Dora Ekinci ben." sormamıştı Dora niye söylüyorsun sanki. O zaten başını resmen biliyorum zaten der gibi sallamıştı. "Teşekkür ederim beni kurtardığınız için. Mezar yeri düşünmeye başlamıştım." şakayla karışık bir tonda.

 

"Görevim savcı hanım." dedi kendine has derin bir tonla. Ardından omzunun üstünden arkaya bakıp şu kısacık sürede hiç duymadığım, bana karşı hiç kullanmadığı kadar sert bir ses ile "Resul, Savcı Hanıma yardımcı olalım. Bizimle ifadeye gelsin, Ahmet ve Taha da o soysuz ile ilgilensin. Ama sağ kalsın ha bana lazım da kendisi." dedi. Çantamı aldım ve çıkardığım birkaç gerekli şeyi koyduğum sırada Miran odadan çıktı. Miran'ın çıkması ile başka maskeli bir askerin içeri girmesi bir oldu. Sanırım bu adam Miran'ın çağırdığı Resul'dü. Ne hakla isimleriyle seslendiğimi bilmiyorum ama sonuç olarak kendi içimde böyle konuşuyordum bir şey olmaz sanırım.

 

Resul "Savcı Hanım bacım ben götüreyim seni. İyisin dimi bacım?" dedi. Ağızlı bir konuşması vardı. Sesi biraz kabaydı ama o kabalığı kapatan bir samimilik vardı. Rahatsız etmeyen abi samimiliğiydi bu. "İyiyim ben teşekkür ederim." dedim onun gibi samimi olmaya çalışarak. Resul tahminimce benden 2-3 yaş büyüktü.

 

Çantamı koluma takıp Resul ile beraber odamdan çıktık. İlk günümün böyle geçmesi hiç planladığım bir şey değildi. Asla böyle hayal etmemiştim ama işte bazen olmuyordu. Gerçi benim hayallerim mesleğim harici hiç gerçek olmamıştı ki bu olsundu.

 

Benim bahtsızlığımdı bu da. Resul beni araca kadar getirmişti. Diğerleri de geldiğinde araca bindik. Tam karşım yüzbaşı oturmuştu. Ara ara göz göze geliyorduk. Yalan yok gözleri çok güzeldi. Yeşilin en derin ve ona özel tonuydu sanki. Ne de yakışıyordu esmer tenine.

 

Tekrar bakmak üzere gözlerimi ondan çektim. Ne zaman ona baksam gözlerinin hiç çekinmeden üstümde gezindiğini görüyordum. Gerçi tam karşısındayım bakması normaldi tabii. En azından ben öyle düşünmek istiyordum.

 

Mükemmel yolculuğumuz sırasında Taha ve Ahmet olduğunu öğrendiğim askerler Mert ile uğraşıyor tekme atıyorlardı. Kendisi layık olduğu yerde yani ayaklarımızın dibinde elleri bağlı halde duruyordu. Bazen de adının Kerem olduğunu öğrendiğim kişi ile Resul aralarında atışıp gülüşüyorlardı. Sessizce oturan üç kişiydik. Ben, Miran ve Resul'ün yanında oturan adını bilmediğim bir adam. Üçümüz sessiz sessiz olanları izliyorduk.

 

Kısa bir süre sonra araç durdu ve karakola girdik. Kadın polise ifademi verdiğim sırada yan odadan bir ses geldi. Acı doluydu ve bu ses Mert'e aitti.

 

Ahmet Polat'ın ağzından

 

Aylardır aradığımız it sonunda karşımdaydı. Yaptığı adilikler bir bir sorulurken koruduğu soğukkanlılığı beni çileden çıkarıyordu. En sonunda dayanamayıp sırtımı yasladığım duvardan çekip Mert'e yaklaştım. "Eee, ne zaman konuşmayı düşünüyorsun? Ya da sen hiç zahmet etme ben seni konuşturayım ha ne dersin?" Odadakilere baktım tek tek. Bu herifler buradayken bu soysuza dokunamazdım. Gözlerim Talha ile buluştuğunda beni anlamış olacak ki "Beyler bize biraz müsaade edin bakalım." dedi. İçerdekiler sırıtıp çıktılar. Onlar çıkarken Mert denen soysuza neler yapsam diye düşündüm ve sonra ortamın müsait olmadığını sadece dövebileceğimi hatırlayıp biraz üzülmüş bulundum. İmkanım olsa bu ite neler yapardım bir ben bir Allah biliyordu.

 

Herkes çıktığında Talha yanıma geldi. "Eee Norm noldu bir rengin soldu sanki?" dedi gülerek. "Merak etme devrem ben şimdi getiririm onun rengini." dedim ve hemen ardından Mert'İn suratına en sertinden bir yumruk geçirdim. Talha "Aman devreem bu ne böyle? Çok naziksin." deyip en az benimki kadar sert bir yumruğu karnına geçirdi. Mer'in nefesi kesilip iki büklüm kaldığı sırada bir yumrukta ben suratına geçirdim. Acıyla inleyen ite aldırmadan dirseğimi sırtına geçirip yere düşürdüm. Acıyla bağırdı. "Sus lan pezevenk bu daha başlangıç." diye bağırıp birkaç tekme savurdum.

 

Miran Demir'in ağzından

 

Karşımdaydı. Aylar önce İstanbul'da gördüğüm avukat karşımda savcı olarak duruyordu. Gördüğümde güzelliğine, üslubuna, ağır başlılığına hayran kalığım kadın karşımdaydı. Tek sorun alnında bir silah yaslanmıştı. Güzel gözleri ise kapalıydı. Kahvenin hangi tonuydu bilmiyorum ama en güzeli olduğuna emindim. Bembeyaz tenine en çok yakışan renkte simsiyah saçları... Gördüğümde aklım başımdan gitmişti resmen. Bir daha görmem sanmıştım ama buradaydı. Adını duyar duymaz bu görevi kabul etmiştim. Onu tekrar görebilmek için...

 

Onu, o soysuzun elinden alıp da karşımda yine aynı dik duruşu ile duruyordu. Gözleri arsızlık barındırmayan bir hayranlık ile üstümde geziniyordu. Sırıttım. Baksındı. Güzel görsündü beni. O bana çekinmeden bakabiliyordu madem ben de bakardım. Ama rahatsız olur muydu ki? Miran kendine gel koçum noluyor sana?

 

Dora'ydı işte o karşımdaki. Kısa sürede eriştiği başarıları ile adını 81 ile duyuran Dora Ekinci.

 

14 ay önce İstanbul. Miran Demir'in ağzından

 

Bir görev için yalnız başıma İstanbul'a gelmiştim. Görevim hainlik yaptığını düşündüğümüz bir savcı ile yakın temasa geçip kanıtlar almaktı. Şimdi ise ilk kez yanına adliyeye gelmiştim.

 

Adliyeye girdiğimde bir anda göğsüme bir şeyin çarptığını hissettim. Başımı aşağıyı çevirdiğimde siyah saçlı, beyaz takım elbiseli bir kadın ile karşılaştım. Bana baktı. Duraksadım. Gözleri... Gözleri çok güzeldi. Büyük bir kısımda olan kahverengi bir gözdü ama çok saftı. Hissetmiştim. Kadın geri çekildi. Kokusunu çok net almıştım. Zambak kokuyordu. Adı neydi bilmiyordum ama ben bilene kadar ona Zambak diyecektim. "Kusura bakmayın da önünüze de mi bakmıyorsunuz?" dedi üstünü düzelttiği sırada. Sesi sarhoş edici türdendi. Ancak Zambak cevap vermeme izin bile vermeden, bana bakmadan gitti.

 

Yalnızca ardından izlemiştim onu o gün. Sonraki günler Zambak'ın adını öğrenmiştim. Dora'ymış. Avukatmış. Dora'yı ne zaman görsem ya telefonda birileri ile konuşuyor ya yanında birileri oluyordu ya da dosyalarına kendini gömmüş etraftan gelen her şeye kapalı oluyordu. Görevime odaklanmalıydım ama bu ay yüzlü güzel gözlerimi ne zaman kapatsam, ne zaman bir şeye odaklanmaya çalışsam orada beliriyordu. Kapılmamalıydım, görevime odaklanmalıydım. Onu tanımıyordum bile ama onu çoktan sevmiştim sanırım. İnsan tanınmadan sevilir miydi bilmiyordum ama bu kadar naif birinin insan olabileceğini de düşünmüyordum. Bilmediğim bir şey daha vardı ki asıl görev yerime dönüğümde ben artık eskisi gibi olamayacaktım...

 

Günlerce yanlış olduğunu bile bile orada izledim Zambak'ı. Gülüşünü ezberlemişti zihnim artık. Her sabah gördüğü her insana bıkmadan gülümseyerek "Günaydın!" deyişini. Zihnim sürekli bir insanın nasıl bu kadar güzel gülebildiğini sorgulamaktaydı artık. Nasıl bu kadar kibar ve alımlı olabilirdi. Böyle olan bir canlı insan olabilir miydi, yoksa o insandı da biz diğerleri başka bir tür müydük?

 

Peki ya bana ne oluyordu? Onu tanımadan beni ona çeken neydi? Aşk mıydı? Aşkı hiç tatmamıştım. Bilmiyordum neye benzediğini. Aşkı bilmeden aşık olunabilir miydi? Ben aşık mıydım? Üstelik bu görevden sonra görmemin neredeyse imkansız olduğu birine. Görecektim. Gerekirse öğrenecektim...

 

...

 

Eveeeet selamm.. Bölüm nasıldı???

 

Peki peki Miran'ın kısmıı. Yazarken sırıttım süreklii. Sanırım işler biraz erken oldu ama çok daha farklı şeyler olacak bu yüzden bu kısımları biraz kısa ve hızlı tutacağımm

 

Medyadaki şarkı bölümden bağımsız ama dinlenmeyi hak ediyor :)

 

Her hafta salı günü bölüm atma kararı aldım. Çok ekstra bir şey olmadığı sürece bölümler gecikmez ve hatta erken bile gelebilir belli olmazz.

 

Yazım yanlışları varsa kusura bakmayın elşmden geldiğince düzeltmeye çalıştımm

 

Sizi seviyorumm. Okur kalın. Lütfen yıldıza basmayı da unutmayınn...

 

Loading...
0%