Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4: GAMZEDE

@patulyanizz

 

Keyifli okumalarrr

...

Gözlerimi yanımda kıpırdanan beden ile açtım. Esra uyanmamıştı ama sanırım rüya görüyordu ki kıpırdanıyordu. Onu uyandırmamaya dikkat ederek kalktım ve yavaş adımlarla mutfağa gittim. Normalde pek yapmazdım ama bugün Esra olduğu için daha düzgün bir sofra hazırlayacaktım. Telefonumu alıp şarkı açarken bir yandan bildirimleri kontrol ediyordum ki Miran'ın mesajı ile bir an duraksadım. Bir saat önce atmıştı. Mesajda 'Günaydın Dora. Bugün kahvaltı etmeyin Esra'yı da alalım bir yere gidip beraber edelim oradan da ifade vermek için gideriz. Tabii size uygunsa.'

Hemen uygulamaya girip cevap yazdım.

Siz: Günaydın Miran. Kusura bakma yeni uyandım. Bana uyar ama Esra daha uyanmadı. Onu uyandırıp sorarım olur mu?

Yazdım ve ekranı kapatacağım sırada çift tik bir anda mavi oldu ve Miran yazmaya başladı. Hemen mi?

Yüzbaşı: Tabii bekliyorum.

Mesaja yanıt vermeden seri adımlar ile odama gittim. Esra'yı korkutmamaya özen göstererek uyandırdım. "Günaydın tatlım." dedim neşeli bir ses ile. "Günaydın Dora abla." dedi gözlerini ovuşturduğu sırada. "Tatlım Miran abi bizi kahvaltıya götürmek istiyormuş. Senin için sorun yoksa gidelim mi?" dedim saçlarını okşarken. "Sorun olmaz tabii de benim kıyafetim yok ki." Onu süzdüm. Ben pek yapılı bir insan değildim ve hemen hemen aynı boydaydık. "Benden giyersin tatlım olmaz mı?" dediğim an gözlerinden bir ışıltı geçti. Heyecanla "Gerçekten mi?" dedi ve ben ona baş sallayarak yanıt verdim. Sonrasında Miran'a haber vermiştim yarım saate geleceğini söylemişti. O gelene kadar Esra ile hazırlandık. Ona dolabımda varlığını unuttuğum, neredeyse hiç giymediğim ama bayıla bayıla aldığım çiçekli mavi bir elbise vermiştim. Ayağına da beyaz bir sandalet giymek istemişti. Ben de alıştığım için altıma koyu gri bir keten pantolon üstüne ise straplez, önünün kalbe benzediği siyah korse benzeri bir üst giydim. Ayağıma giydiklerime uygun siyah bir topuklu giydim ve gri çantamı aldım.

Oturmuş makyajımı yaparken kapı çaldı. Esra açmış olacak ki bir daha çalmadı. Ağır olmayan ama hafif sayılmayan bir makyaj yapıp Esra'nın yanına gittim. Miran gelmişti. "Hoş geldin yüzbaşım." dedim gülümseyerek. Anlık olarak süzüp "Hoş buldum sayın savcım. Hazır mısınız?" dedi. Ben de Esra da hazır olduğumuzu söyledik.

Tam kapıdan çıkacakken durdum. "Off rujumu unuttum bekler misiniz?" dedim. Ruj benim için çok önemliydi. O gün ne olursa olsun o ruj sürülmeliydi. Beni onayladıklarında koşar adım odama girdim. Kırmızının koyu tonlarındaki rujumu aldım ve dikkatle sürdüm. Ruju çantama atıp kendime tekrar baktım. İşte şimdi hazırdım. Dora Ekinci şimdi kendini yeniden bulmuştu. Dora Ekinci'yi, Dora Ekinci yapan bir şey varsa o da iddialı, koyu bir kırmızı rujdu.

Yanlarına gittiğimde daha fazla oyalanmadan arabaya geçtik. Kahvaltı edeceğimiz yere geldik. Beklediğimden çok daha güzel bir yerdi. Deniz kenarında, beyaz ağırlıklı sakin bir mekandı. İçeriye girip bir masaya oturduk. Esra ve Miran aralarında sohbet ederken ben etrafı gözlemek ile meşguldüm. Bir süre sonra onlara dahil olup ne yiyeceğimize karar verdik. Miran elini kaldırıp garsona işaret etti. Garson yanımıza geldiğinde "Buyur abi ne vereyim?" dedi. Sanırım Miran'ı tanıyorlardı. Belki de sık sık geliyordu. Belki de sevgilisini getiriyordu. Miran siparişleri verirken aklıma gelen ile bakışlarımı Miran'dan çektim ve tekrar etrafı izlemeye başladım.

...

Kahvaltımızı etmiş hatta gidip ifade bile vermiştik. Miran, Esra'yı evime bırakıp beni, onları ziyaret edeceğimi söylediğim için, askeriyeye götürecekti. Onlara olan teşekkür borcum ikiye çıkmıştı. Daha tanımadan bana bu kadar yardımcı olmaları çok güzeldi.

Askeriyeye gelmiş ve hatta arabayı park etmiş bulunmaktayız. Miran arabadan indiği sırada aynada kırmızı rujumu tazeleyip arabadan indim. Beni timinin yanına götüreceğini ve onu takip etmem gerektiğini söyleyip önden yürüdü. Sırtı ile bakışıyordum. Normal bir Türk erkeğine oranla oldukça uzun ve yapılı bir adamdı. Üzerindeki gömlek bu yapısına rağmen biraz bol kalmıştı. Ama açıkçası çok güzel duruyordu. Onu süzdüğüm sırada o durmuş ancak ben bunu fark etmeyip sırtına çarpmıştım. Miran omzunun üstünden bana bir bakış atıp "Savcım iyi misiniz?" dedi yarım ağız sırıtmasıyla. "İyiyim yüzbaşı dalmışım işine bak sen." dedim kendimi toparlayarak. "Savcım sizi tanıştırayım. Bunlar Kılıç timi." Kılıç Timi üzerinde gözümü gezdirdim. O gün gördüğümden daha kalabalıktılar. "Asker savcımıza tanıtın kendinizi." dedi Miran gür sesi ile.

"Üsteğmen Kerem Eğri. Muğlalıyım sayın savcım." dedi buğday tenli otuzlarına yakın Miran gibi yapılı olan adam. Onu görmüşüm.

"Astsubay Doruk Tufan. Manisalıyım ayın savcım. Çok memnun oldum." dedi hafif çapkın bir bakış ve yavşak bir tonla. İyiydi hoştu ama bir anda bu yavşakça tavra gerek var mıydı?

"Astsubay Resul Taştan. Samsunluyum sayın savcım." Resul'ü de görmüştüm. Yaşlarımız yakın olmalıydı sanırım. O da hepsi gibi yapılıydı.

"Teğmen Taha Şerif bende sayın savcım. Ofluyum." Ooo bu çocuk bizden. Bu Mert'e durup durup tekme atanlardan biri olmalı.

"Vee bende biricikleri Astsubay Ahmet Polat çok sevgili sayın savcım. Valla dün yüreğimiz ağzımıza geliyordu helal olsun size. He bi de Gaziantepliyim savcım." dedi. Oldukça samimiydi ama Doruk gibi rahatsız edici, yavşakça bir konuşma değildi.

"Bana gelirsek biliyorsunuz ama neyse. Ben Cumhuriyet Savcısı Dora Ekinci. Rizeliyim ve Ahmet orada benim yerimde kim olsa öyle yapmalıydı. Ben sadece biraz mesleğimi öne attım ne kadar yanlış olsa da." deyip sıkıntılı bir nefes verdim.

...

Onlarla birkaç saat oturup sohbet etmiştim. Çok güzellerdi, bir aile gibilerdi. Kılıç onlara aileydi. Aile nasıl bir şeydi bilmiyordum. Evet Ecrin abla sayesinde bir ailem vardı ama aynı şey eder miydi ki? Bir anda Resul'den hevesle yükselen "Meyhaneye gidelim!" fikri ile onlara döndüm. Meyhaneleri severdim. Tabii sorunsuz olduğu sürece. Herkesten onaylayan sesler çıktığında bakışlar bana döndü ve Ahmet "Savcım siz de gelir misiniz lütfen? Sizinle de çıkalım bi." dedi. Onlara bir teşekkür borcum vardı ve onları kırmak istemedim. "Elbette gelirim ama bir şartla." dediğim sırada hepsi sevinmeye başlamıştı bile. Hep sırıtan Miran da yine sırıtıyordu. "İki şişe rakı benden. Size bir teşekkür borcum var." dedim. İlk itiraz etseler de onları çoktan ikna etmiştim ve akşam sekiz için sözleşmiştik.

Saate baktığımda altı olmuştu. Artık gitsem iyi olacaktı yoksa yetişemeyecektim. "İzninizle ben kalkayım anca hazırlanırım." dedim ve kalktım. Benimle beraber Miran da ayaklandı. "Benimle gelmiştiniz ben bırakayım sizi savcım." dedi itiraz edecek halim yoktu. Bu saatte taksi bulamam. Onu onaylayıp Kılıç ile vedalaştım.

Arabaya bindiğimizde Miran'a baktım "Şarkı açabilir miyiz?" diye sordum çünkü şarkısız, sadece araba sesi ile on dakika bile gidemezdim. "Tabii sayın savcım ne isterseniz açın." demesiyle telefonunu uzattı. Telefonunu bana mı veriyordu sorgusuz? Bir süre duraklamamdan sonra telefonu aldım ve hemen en sevdiklerimden biri olan Hande Yener'den Aşkın Ateşi açtım. Şarkıya eşlik edip bir yandan dans ede ede eve yaklaşmıştık.

Eve geldiğimde Esra ile konuştum. Onu tek bırakmamak için arkadaşına bırakma kararı aldım ve odama gidip hazırlanmaya başladım. Keten krem ve biraz bol gelen pantolonumun üstüne lacivert kare yaka, vücuda yapışan bir bluz giydim. Mavi deri işlemeli saatimi, altın küpelerimi, küpe ve saate uyumlu bilekliğimi de taktım. Ayağıma bluzum ile aynı renk topuklu stilettolarımı giyip makyaj masama geçtim. Beyaz ağırlıklı parlak bir makyaj da yaptığımda saat sekize geliyordu.

Esra da hazır olduğunda beraber arabaya gittik. İlk işim telefonumu bağlayıp şarkı açmak olurken Esra ise etrafa bakınmak ile meşguldü. Listemi açıp Göksel'den Gittiğinde çalmaya başladı. Müziğe eşlik ederek Esra'yı arkadaşıma bırakıp yüzbaşının attığı konuma doğru ilerlemeye başladım. Çok uzak değildi yirmi dakika içerisinde orada olurdum. Şarkıya eşlik etmeyi hep seviyordum. Lise zamanımda müzik grubum vardı orada çalıp söylerdim. Sesim Allah var güzeldi. Hiç inkar edemeyeceğim. Üstelik Göksel'in şarkıları da pek uyuyordu.

Mekana geldiğimde arabamı hemen yakınına park edip indim. Üzerimi düzeltip mekana girdim, biraz ötemdeki masada oturuyorlardı. Beni ilk fark eden elbette yüzbaşıydı. Bana dönük oturuyordu. Miran ayağa kalkıp "Hoş geldin sayın savcım." dedi. Gülerek yanlarına adımladım "Dışarda resmiyete gerek yok sanki yüzbaşım?" Bunu ona diyen benken yine resmi ifade kullanan da bendim.

Cümleme gülen yüzbaşı ise yanındaki boş sandalyeyi gösterdi oturmam için. Teşekkür edip yanına oturduğum sırada diğerleri ile de selamlaştım. Bir süre sonra da siparişlerimizi vermiştik. Mekanı incelediğimde çok yeni bir yer değildi. Küçük sahne gibi bir yer vardı üzerinde ise ufak bir orkestra ve önlerinde güzel sesi ile şarkı söyleyen bir kız vardı.

Siparişlerimizi genç bir çocuk getirirken yanında yaşlı bir adam gelmişti. Yaşlı adam "Ooo oğullarım hoş geldiniz. Özlettiniz kendinizi. Bu hanım kızım kim? Miran yoksa senin hanım mı oğlum?" Ne demişti? Miran'ın hanım mı? Miran'a baktım vereceği cevap elbette belliydi ama yine de bakmak istemiştim. "Yok Fırat abi yanlış anladın sen. Savcı Dora hanım o arkadaşımız." bana baktı "Değil mi savcım?" dedi. Öyle miydim? Onların arkadaşı mıydım? Belli belirsiz kafamı salladım evet dercesine. Fırat abi mahcubiyetle bana döndü "Kusura bakma kızım bizim oğlanların yanında kız görmeye alışık değiliz malum." dedi ve ardından Miran'a bakıp daha sessiz bir tonda "Hem belli mi olur belki hanım kız gerçekten hanımın olur fena mı?" dedi. Yanaklarıma bir sıcaklık basmaya başlamıştı Miran ise sol elini ensesine götürüp kaşıdı, diğerleri... Diğerleri ise sırıtıyordu. Evet. Derin bir nefes verip önüme döndüm.

Fırat abi gitmiş biz ise az önce olanları unutup yemeklerimizi yiyip içkimizi yudumluyorduk. Bir süre sonra kulağıma tanıdık bir melodi doldu. Gamzedeyim deva bulmam diye güçlü bir giriş yaptı solist. Hafifçe mırıldanarak eşlik ettim ona.

"Gamzedeyim deva bulmam

Garibim, hiç yuva bulmam

Gamzedeyim deva bulmam

Garibim, hiç yuva bulmam

Kaderimdir hep çektiğim

İnlerim hiç reha bulmam

Kaderimdir hep çektiğim

İnlerim hiç reha bulmam"

Mırıldandığımı fark eden tim aralarındaki sohbeti bırakıp gözlerini bana çevirdiler. Evet onlara bakmıyordum gözlerim sahnedeydi ama hem hissediyordum hem duyuyordum. Sesler azaldığı için mırıldanıyor da olsam sesim daha belirgin hale gelmişti.

"Elem beni terk etmiyor

Hiç de fasıla vermiyor

Elem beni terk etmiyorHiç de fasıla vermiyor

Nihayetsiz bu takibe

Doğrusu takat yetmiyor"

Gözlerim kapalı şarkıyı bitirirken alkış sesleri yükselmeye başlamıştı. Şokla gözlerimi açarken sesimin sandığımdan daha yüksek olduğunu anlamıştım. Biraz geç de olsa... Miran bana bakıp "Savcım sesini duymuştum ama bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Acaba yanlış meslekte olabilir misin sen?" Gözlerimi Miran'a çevirdim "Beni işimi yaparken görmemişken böyle konuşmamanızı tavsiye ederim yüzbaşım." dedim iddialı ses tonum ile. Miran kaşlarını kaldırıp güldü ardından yüzüme yaklaşıp "Bir gün görmek isterim sayın savcım" Yüzümü yüzüne daha çok yaklaştırıp "En yakın zamanda göreceğinize emin olabilirsiniz yüzbaşım." Gözlerimiz birbirine kenetliyken ellerimiz birbirine değiyordu.

Peki kalbimin böyle hızlanması normal miydi? Başkası olsa böyle olur muydum yoksa bu Miran'a mı özeldi bilmiyordum ama kalbimin böylesine hızlanması normal değildi. İşte bunu biliyordum.

...

 

EVEEEEETTTT.

Nasılsınızzz buraları çoook özledimm...

Bir sonraki bölümde ve wattpad açıldığında görüşmek üzere. O zamana kadar buralardayızz

Boooolllca öpüldünüzz

 

Loading...
0%