Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@paulwesleyasigi

"iyisin iyi."

zeynebin bacağıma vurmasıyla çığlık atarken aslı da yanımda söyleniyordu.

"bağırma kızım iki dakika ya."

"sakat olmayan bacağım da sakatlandı sayenizde."

antrenmanda yaşadığım küçücük bir olay yüzünden aslı zorla zeynep'e kontrol ettirmişti. evet en yakın arkadaşım fizyoterapistim, aynı zamanda ev arkadaşım..

"ay bir de bayıl!"

zeynep kremleri toplarken ayağa fırlayıp zıplamaya başladım "bayıltıcam ben seni simdi."

"yaa, ne zaman?"

şımarmaya başladığında dilimi çıkarıp aslıyı kolundan tuturak salona geri döndürdüm, antrenman bitmişti.

"iyi misin kız?"

gizem son topu da sepete koyduğunda kafa salladım "zaten bir şeyim yoktu ki."

"aslı'ya ne bakıyorsun sen gizem ya, tanımıyorsun sanki."

gizem kafa sallarken aslı meliha'ya göz devirmekle meşguldü.

onları kendi haline bırakıp soyunma odasına gittim. dolaptan çantayı çıkartıp telefonu elime aldığımda tarığın aradığını gördüm.

tekrar arayıp telefonu kulağıma götürdüğümde aynı zamanda eşyaları da topluyordum.

"alo?"

"hanımefendi ne zaman ulaşabiliriz size acaba?"

gülümsedim "meşgul bir insanım, yapacak bir şey yok."

"bilmez miyim," telefondan güldüğünü anlayabiliyordum "biraz da bana mı meşgul olsan acaba?"

"hmm," düşünür gibi yaptım "ajandamı kontrol etmem gerekiyor."

"bu akşam için bir randevunuz var mı?"

"yok."

"o zaman dolduralım o boşluğu."

gülerken aklına gelmiş gibi devam etti "nerdeydin, antrenmanın bitmiş olması lazımdı."

"bacağımı çarptım da, aslı zeynep'e gösterelim diye zorladı."

"iyi yapmış," sesi endişeliydi "iyi misin?"

"iyiyim hayatım."

"tamam o zaman, akşama hazırlan da göreyim bakalım iyi miymişsin?"

"gör bakalım."

"görüşürüz aşkım."

"görüşürüz."

telefonu kapatıp çantayı yere koydum.

"akşam manitacılık var."

korkudan yerimde zıplayıp arkama döndüm "ya sakat aslı, napıyorsun?"

"ne bu canım cicimcilik ya, kusucam simdi."

bacağına tekme atmak için yeltendiğimde geri çıkıp güldü.

herkes hazırlanmak için soyunma odasına geldiğinde ben çoktan hazır olduğum için erkenden çıktım.

otoparka indiğimde arabanın önünde bekleyen zeynebe göz kırpıp anahtarı salladım "gel kuçu kuçu."

göz devirdiğinde gülüp arabanın kilidini açtım. zeynep arabaya binerken arka kapıyı açıp çantayı fırlattım. tekrar kapatıp öne bindikten sonra emniyet kemerini taktım.

"eve mi gidiyoruz?"

anlamsız sorusuna kaş çattım "nereye gidicez başka?"

"ne bileyim, götün yerinde durmuyor ya."

güldüm "eve gidiyoruz canım, akşam yokum ama."

"tarıkla mısın?"

kafa sallayarak arabayı çalıştırdığımda ofladı "şu çocuğa ayırdığın zamanı bize de ayırsan keşke."

"ne alakası var," dedim arabayı otoparktan çıkartırken "hepinize zaman ayırıyorum işte."

"sen öyle san, hiç güvenmiyorum o çocuğa."

göz devirirken güvenliğe selam verip yola çıktık "hiçbir şey yapmadı."

"neyse ne," dedi telefonunu arabaya bağlarken "ben söyledim söyleyeceğimi."

cevap vermeden yola odaklandığımda o da açtığı şarkıya eşlik ediyordu. ne zaman tarık konusu açılsa güvenmediğini söylüyordu ve üzülüyordum.

 

akşam olduğunda hazırlanmış, tarığı bekliyordum. zeyneple salonda otururken telefonumun çalmasıyla oraya döndüm, amcam arıyordu.

"efendim amca?"

"napıyorsun güzellik?"

"tarığı bekliyorum, sen napıyorsun?"

"irfan ve cenk geldi oturuyoruz öyle."

"iyi bakalım."

"yarın yemeğe gel dicektim, bizimkiler de gelcek."

"tadic de geliyor mu?"

"ya kızım," dedi gülerken "sevgiline dicem seni artık."

bende güldüm "ne dedim ya?"

"yok gelmiyor o."

"iyi tamam, gelirim bende."

"tamam canım, iyi eğlenceler."

"sağol."

telefonu kapatırken zeynep de bana döndü "metehan geliyor."

"niye?"

"ne demek niye," dedi ayağını uzatırken "gelmesin mi?"

"gelsin," dedim bende tarığın mesajını görüp ayağa kalkarken "fenerli olup galatasarayda oynayan bir çocukla arkadaş olduğuma inanamıyorum."

"yapacak bir şey yok."

"iyi gidiyorum ben, şımarmayın çok."

kafa sallarken çantayı koluma takıp kapıya ilerledim, metehan ikimizin de çok yakın arkadaşıydı.

binadan çıkıp karşımda arabaya yaslanmış bekleyen sevgilimi görmemle gülümsedim.

dikkatini çekmemle dönüp gelmemi izlerken gri eşofmanla bile nasıl bu kadar yakışıklı olduğunu düşünüyordum.

koşup sarıldığımda kollarını açıp karşılık verirken havaya kaldırmasıyla kahkaha attım.

"özledim kızım ya."

ayrılıp dudağımı bükerek ona baktım "antrenmanlardan görüşemiyoruz ki."

kafa salladı "maçalarımızı izlemeye geldiğin günleri özledim."

gülüp geriye çekilirken o da kapıyı açıp binmemi bekledi. binmemle beraber o da kendi yerine otururken gülümsedi.

"istikamet gece mekanımıza."

"sahile!" heyecanla bağırdığımda gülümseyerek karşılık verdi.

geç saatlerde buluştuğumuzda hep sahile inip sıcak çikolata içerdik, bir insanın gönlü bile fakir olabilir mi ya?

 

yolda eşlik ettiğimiz şarkılarla beraber sahile inmiştik, şimdi de bankta oturmuş tarığın gelmesini bekliyordum.

elinde iki bardakla gelirken düşmüş yüzüne baktım. kaşlarımı çatmış onu izliyordum "ne oldu?"

bardağı uzatıp yanıma oturdu "yok bir şey."

"tarık."

bardağı yan tarafına bıraktı, sinirliydi "önümdeki kızların konuşmasını duydum."

anlamamıştım "yani?"

"yanisi, senin ve ismailin ne kadar yakıştığından bahsediyorlardı."

"ne?"

"kaç kere dedim şu çocukla arana mesafe koy diye, çok mu zor naz?"

şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilmiyordum "tarık ne saçmalıyorsun, ismail arkadaşım bunu sende biliyorsun."

"ben biliyorum ama onlar bilmiyor!"

"ilişkimizi medyaya yansıtmayalım diyen sendin!" sesimi ayarlamadan bağırdığımda sinirlerim bozulmuştu "seni de yakıştırdıkları insanlar var ve hepsiyle her gün yan yanasın, ben bir şey diyor muyum?"

"aynı şey mi naz?"

"farklı olan şey ne, güvenmiyor musun bana bu mu?"

"ne alakası var?"

sinirle ayağa kalktım "boşversene."

"nereye gidiyorsun," cevap vermeden ilerlemeye başladığımda arkamdan bağırdı "naz!"

sadece oturduğu yerden bağırmasıyla sinirle güldüm. kenarda bekleyen taksilerden birine atlayıp evi tarif ettikten sonra arkama yaslandım. her tartışmada aynısı yaşanıyordu. o bir şeyler söylüyordu, olay güvensizliğe bağlanıyordu ve ben konuşmak istemediğimde hiçbir şey yapmıyordu.

eve geldiğimde parayı uzatıp aşağı indim. hızla eve çıkıp anahtarı çıkartacak gücüm olmadığından zile bastım.

kapıyı açıp gülümseyen meteye karşılık vermeden içeri girdim "sana da selam naz."

"hıhı."

salona geçip kendimi koltuğa attığımda mete de arkamdan girmişti, aşk-ı memnu izliyorlardı. ne alaka?

"ne oldu?"

mete yanıma oturup sorgularcasına bana bakarken zeynep de mutfaktan koştura koştura geldi "naz?"

cevap vermediğimde mete de arkasına yaslandı "anlaşıldı, yine kavga edilmiş."

"ya yine mi, ne oldu?"

zeynep de oturduğunda ikisinin de tek tek yüzüne bakıp anlatmaya başladım "neymiş? ismaille çok yakınmışım da, kızlar bizi yakıştırıyormuş da, bana onunla arana mesafe koy demiş de!"

ikisi de anlamazca yüzüme bakarken bağırdım "ben güvenilmez biri miyim abi ya?"

birbirlerine bakarlarken mete cevap verdi "ne alakaymış abi, ilişkimizi söylemeyelim diyen o değil miydi?"

"evet! bende aynısını dedim zaten, alakası yokmuş onunla."

"güvensizlik gibi bi durum da yok ki ortada," dedi zeynep "ismailin farklı bi yaklaşımı da olmadı hiçbir zaman."

cevap vermeden ofladığımda mete araya girdi "oğlum bu kendi yaptıklarını sana yıkıyor olmasın?"

"ne?"

"yani, sürekli güvensizlikle alakalı bir kavga yaşıyorsunuz. bu kadar güvenmemesinin nedeni kendisinin yapıyor olması olabilir mi?"

"saçma sapan konuşma metehan."

ciddileştiğimde zeynep de ona katıldı "zerre güven veren biri değil zaten, naz kör müsün sen ya?"

"ikiniz de aptalsınız."

cevaplarını dinlemeden odama gidip kapıyı sertçe kapattım. hiçbir şey yapmadan kendimi yatağın içine bırakıp tavanı izlemeye başladım, yapıyor olabilir miydi?

Loading...
0%