Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@payelll

 

 

 

 

Unutma, gördüğün hareketi bil! Kinini kalbinde sakla, uyutma! Ağlama gözünün yaşını sil, bekle zamanını fakat unutma!

 

Abid Efendi

 

Gözlerini araladığında karanlıkla karşılaştı. Açık perdelerden içeri sızan ay ışığına bakıp elini alnına götürdü. Beyni bomboş olmuş gibiydi. En son nerede olduğunu hatırladı. Hazar’ın onu odasına getirdiğini biliyordu, uyuyana kadar baş ucunda beklediğini de.

Yana dönmek için bedenini çevirdiğinde bir bedene çarpınca küçük bir çığlık attı. Yatağın üzerinden üç kişi aynı anda yerinden zıpladığında İlbilge daha büyük çığlık attı. Aybüke ışık düğmesine dokunurken odanın kapısı pat diye açıldı. Hazar da gelmişti, şimdi tamamlardı. İlbilge odasında bulunanlara şöylesine bir göz atıp arkasına yaslandı.

“Aklımı aldınız!” derken eli kalbinin üzerindeydi.

Hazar gülmemek için dudaklarını bastırıp sessizce odadan çıktığında kızlar ablalarının yanına tırmandı. Üçü de İlbilge’nin etrafını sarmıştı. İlay bir yanına, Altınay bir yanına, Aybüke de hemen önlerindeydi. “Sen bizim aklımızı almış olabilir misin abla?” dedi Aybüke. “Seni Hazar’ın kucağında görünce neler hissettik biliyor musun?”

İlbilge dudaklarını büzerek parmaklarıyla oynamaya başladı. “Ne hissedeceğimi merak ettim meğer hiçbir şeyi unutmamışım.” Daha fazlasını anlatmak istiyordu ama susmayı tercih etti. Kardeşlerini üzmek istemiyor, akıllarında yeni acı sözler kalsın istemiyordu. Tebessüm ederek başını kaldırdığında kardeşlerinin dolu bakışlarını dağıtmak istedi. “Defter orada kaldı.”

“Hayır, abim getirdi,” dedi Altınay. “Aşağıda defter.”

İlbilge saatine baktı, gecenin ikisi olmuştu. Yatağında doğruldu, gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. “Ben mutfağa iniyorum, siz de benimle geliyorsunuz.” İlay’ın yanından sıyrılıp ayağını yere bastı. Banyoya ilerlerken, “Üzerinizi değiştirip benimle mutfakta buluşun.” Aniden geri dönerek ellerini havaya yazı yazar gibi açtı. “Kafelerimizin kurabiye markasını bulacağız bu gece.”

“Annemin tariflerinden mi olacak?” dedi Aybüke.

“Tam da öyle olacak. Seri üretime geçeceğimiz kurabiyeyi bulmalıyız veya kek veya pasta artık hangisini daha iyi yapabilirsek sonra da ona anneme yakışır bir isim bulacağız.” Öne eğilip iki elini yumruk yaptıktan sonra aşağı çekti. “Başarı Holding bir markalarında zirveye oynayacak. Önümüzdeki iki sene içinde her şehirde her ilçede bir kafe açacağız. Açılışlara katılacağız, hiçbir tatlı, çikolata markası o tada ulaşamayacak kahveden hiç bahsetmiyorum bile.” Doğrulurken kardeşlerine bakındı. Üçü de kaşları havada ablalarına bakıyordu. “Kımıldayın!” Banyoya girip gözden kayboldu.

“Zirve sensin bebeğim!” diyen İlay’ın yüksek sesiyle içeriden kahkahası duyuldu ama duşa girdiğinde gözlerinden akan yaşlarla kaybolmuştu.

 

                                                                 ***

 

Sabah altıya kadar devam eden tarif deneme serüvenine üç gibi Hazar da katılmıştı. Yarım saat kaldıktan sonra birkaç saat uyumak için odasına geçmişti. Altı otuzda uyanmış ama aşağı inmemişti. Dört saat boyunca dört kadın on değişik tarif denemişti. Hepsi denenmeyi bekliyordu. Denekler uyanıncaya kadar odalarına çıkmışlardı. Kızlar uyurken İlbilge üzerini değiştirip tekrar aşağı indiğinde saat yedi otuzdu. Hazar mutfak tezgâhındaki hamur işlerine bakıp ıslık çalıyordu.

“Günaydın,” diyerek mutfağa girdi İlbilge.

“Günaydın. Neler olmuş böyle...”

“El emekleri, ama denenmediler henüz. Hep birlikte kahvaltımız olacaklar. Aralarından üç tane seçeceğiz.” Tezgâhın başına gelip parmağıyla işaret etti. “Bu kurabiyelerden biri, bu tartlardan ve bu keklerden. Hepsi farklı tarifler içeriyor. Bakalım ne çıkacak.” Hazar’a dönüp gülümsedi. “Umutluyum.”

“Gel bahçeye çıkalım, birer kahve içer içer miyiz?”

“İçeriz, sen geç ben yapar gelirim.”

Hazar yeni doğan güneşe göz kırparak bahçeye geçerken İlbilge makineye kahve bırakıyordu. Fincanları ayarlayıp makinenin kapanmasını beklerken sabaha kadar uğraştıkları keklere bakıyordu. Gülümserken kahve makinesinin sesiyle irkildi. Hazırlayıp bahçeye geçti, Ortaya bırakıp oturduğunda Hazar onun kahvesini önüne bıraktı. Yanında oturan kadına bakıp gülümsedi.

“Dün beni kandırdın.”

İlbilge sırıttı. “Ben bunu hep yapıyorum ama sen fark etmiyorsun.”

“O da ne demek?”

Omuz silkti kahvesine uzandı. “Ne diyeceğim; şu ünlü gurmeyi arasak? Hem reklamımızı yapar hem de bize yardım eder.”

“Hangisi?”

İlbilge ona anlatırken Hazar asistanına mesaj atıyordu. “Bugün ayarlarız.” Telefonu sehpaya bırakırken, “Artık harekete geçiyoruz. Önceliğimiz kızlar.”

“Gçe bile kaldık, üzülüyorum ama yapacak bir şey yok. Şu anki durumları zaten içler acısı, acilen o adamlardan kurtarmamız gerekiyor.”

Dün olsa Hazar başka sözler ederdi ama bugün konuşmak bile istemiyordu. Sadece can yakmak! “Kızlar bugün holdinge gelsin, akşama kalmasın toparlanalım.”

“Söylerim ama zaten akşama ancak kalkarlar.”

“Bir daha beni kandırma!”

“Sen de kanma! O eve giremiyorum. Öylece durmasının bir anlamı yok. Satmak istiyorum, kızlara henüz bir şey söylemedim ama o evden bize hayır gelmez. Tüm bu olacaklar bittiğinde satabiliriz, bir ara diyeceğim özel eşyalar toplansın. Bir daha girebileceğimi sanmıyorum.” Kederle başını sağa sola salladı. “Hiçbir anlamı yok Hazar. Dört duvar acı verirmiş insana, zihin dediğimiz şeyde akıl yok. Duyguların esiri olmuşuz. Duygular ne derse zihin oraya buraya savruluyormuş.”

“Aşk gibi mi?” dedi Hazar, hem konuyu değiştirmek hem de her bulduğu alandan sızmak istercesine.

Hazar’ın güneş vuran kahverengi gözleri açık bir renge kavuşmuş parlıyordu. “Sanırım, bilmiyorum; hiç âşık olmamış olabilirim. Kurtulabiliyorsan o aşk olamaz.” Göz ucuyla baktı genç adama. “Sen biliyorsun galiba.”

Hazar önüne döndü. “Belki... Otuz sene boşuna yaşamadım ya.”

Otuz sene! Hazar eylül ayında otuz yaşına basacaktı. Koltukta kayarak kol dirseklerini dizine yasaldı. Elinde dumanı tüten kahvesine baktı İlbilge. “Bir gün âşık olacağım. Deli gibi! Gözüm ondan başkasını görmeyecek, onun gözü de benden başkasını. Hiç bitmeyecek bir serüvene sürükleneceğim. Tüm erkeklerin cenaze namazını kalbimde kılacağım, o da öyle yapacak. Beni o kadar çok sevecek ki hayat beni üzse bile o hep yanımda olacak. Onu aldatmayacağım, beni aldatmayacak. Ömrü boyunca beni beklemiş olacak, ömrüm boyunca onu beklemiş olacağım. Acılarımı unutturamayacak belki ama omzunu bana açacak, ben ne zaman istersem orada rahatça ağlayacağım. Ağlamaktan korkmayacağım, içime atmayacağım mesela artık, ben içimden konuşsam bile o beni sessizliğimden duyacak. Benim ona çok ihtiyacım olacak, benim için çok şey yapacak ama ben onu sadece seveceğim. Seven bir kadının cennetinde yaşayacak. Ona çok bir vaadim olmayacak belki. Ama beni seveceğine o kadar eminim ki... En küçük ihtimalle birkaç çocuk. Mutlu olacağım.” Başını kaldırıp Hazar’ın yüzüne baktı. Yıkılmış dağılmış bir bakış geçti gözlerinden. “Erkekler kendisini seven bir kadından başka ne ister Hazar?”

Birkaç saniye öylece baktı kadının ela gözlerine. Sinan diyerek yanlış yerde arıyordu düşmanı, gerçek düşman İlbilge’nin kalbiydi. “Hiçbir şey! Sadece onu sevmeni ister.” Bakışlarını çekerek bahçenin dip bir köşesine bakındı.

“Sen hiç âşık olmadın mı Hazar? Bana verecek tavsiyelerine ihtiyacım olur belki. Belki ben âşık olunca kendimi kaybederim, gözlerime perde falan iner.”

Bir tek başkasına olan aşkına destek olmadığı kalmıştı. Sertçe nefes alıp burnundan sesli verdi. “Olma âşık falan! Bir aşkımız eksikti, bir sürü işimiz var. Âşık olmanın sırası mı?” Hışımla kalktı, İlbilge de onunla kalktı.

“Ama Hazar, âşık olmanın vakti mi var? Sen biliyor gibisin. Sen benim hocam değil misin? Öğretmen gereken konular var.”

Ters bir bakış atıp eğlenen ela gözlere baka baka eğildi. “Ben senin hocansam sana âşık olmayı yasaklıyorum!”

İlbilge’nin kaşları havaya kalktı, ardından birleşti. Gözlerini kısarak dudakları düz bir çizgi hâlini aldı. “Öyle diyorsan...”

“Diyorum. Ben çıkıyorum.”

Yanından geçip giden adamın ardından bakarken kahkaha atmamak için dudaklarını sıktı. “Aptal!”

 

                                                          ***

 

Emniyetin arka kapısından geçtiler. Ön kapıdan girmeleri imkânsızdı, küçük bir kuş bile haber uçurabilirdi. Emniyet müdürünün odasına girdiklerinde hoş geldiniz faslından sonra İlbilge, Hazar ve tek tek anlattı. Adam kaşlarını çata çata dinledikten sonra telefonuna sarıldı. Birkaç saniye sonra, “Kaan odama gelir misin?” Telefonu kapatıp karşısındakiler döndü. “Hiç merak etmeyin, sessizlik içinde çözeceğiz.”

“Sessizlik bizim için çok önemli Müdür Bey, adımızın yara almaması gerekiyor,” dedi İlbilge.

“Buraya geldiğimizden kimsenin haberi yok, ailemize bile söylemedik. Gelip yüz yüze görüşmek istedik,” dedi Hazar.

İlbilge tebessüm ederken odanın kapısı tıklanıp aralandı. İçeri giren şöylesine bir göz gezdirdi. Nasıl tanımazdı onları, hummalı bir gece geçirmişlerdi. “Merhabalar...” dedikten sonra müdürüne döndü. “Buyurun Müdürüm?”

“Merhaba komiserim,” dedi Hazar.

“Kaan Başkomiserdir,” dedi Müdür Bey. “Asayiş şubenin en iyisi.”

“Estağfurullah Müdürüm.”

“Otur Kaan, mevzu biraz derin...”

Kaan hepsinin karşısına denk gelen koltuğa oturdu. Hazar ile İlbilge tekrardan izah etti, müdür de arada katıldı. Kaan dikkatle dinledikten sonra, “Bunu nasıl gizleyeceğiz ben o kısmını anlamadım? Buralarda, her yerde bir haber uçuran insanlar var. Emniyetin kapısından girdiğimizde gazeteciler üşüşür kapıya:”

“Şöyle...” Hazar Kaan’a döndü. “Kusura bakmayın Başkomiserim ama korumamız gereken çok fazla şey var. Hisseleriniz en başı çekiyor, ama adımız hepsinden daha önemli. Suçun bizim fabrikalarımızdan kaynaklı olan kısmının duyulmasını istemiyoruz.”

Biraz anlıyordu ama... “Yanlış anlamıyorsam siz başka suçlar yıkılmasını istiyorsunuz.”

“Pek sayılmaz!” dedi İlbilge. “Suçunun bizimle ilgili olmadığını duyurmak yeterli. Soyulan fabrikalar, zimmete geçen paraların bizimle ilgisi olmamalı. Bu şekilde en azından işimizin adını kurtarabiliriz.”

Kaan’ın karmaşık bakışlarını yakaladı Hazar. “Başkomiserim Sorun şu ki aptal yerine konduk. Fark edemedik, ettiğimizde de milyonlarımız gitmişti. Başarı Holding tarihinde böyle bir hata yapmadı, son olacağına eminim. Gizlilik içinde gerçekleşmeli. Yasal olan bir şirket kurduk, üzerinden mal ticareti yaptık, her şey yasal; şirket sahibi bildiğimiz biri, yani o dolandırılmış olacak. Amcamızın damatları, o konuda yapacak bir şeyimiz yok. O mutlaka duyulacak.”

“Anlıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapacağım.”

“Teşekkürler. Sevkiyatların hepsini aynı güne ayarladık. Normalde farklı günlerde olur, bir aydır da erteliyoruz. Artık ertelemeyeceğiz. Ham maddeler dört gün sonra Türkiye’de olacak. Tırlarla fabrikalara dağılımı gece yapılıyor. Biz daha önce,” derken İlbilge’yi işaret etti Hazar. “Sabaha kadar bekleyip izledik. Tır geliyor, malları indiriyor. O gidince ikinci bir tır gelip malların yarısını geri yüklüyorlar.”

“Öylece izlediniz mi?” dedi Kaan.

“Maalesef,” dedi İlbilge. “Giden paralarımıza ve uğradığımız ihanete içerledik ama izledik.”

“Alınacak çok kişi var o hâlde...”

Hazar başını salladı. “Müdürlerimizin, bekçilerimizin gizlilik sözleşmeleri var. Ağızlarını açamazlar, avukatlarımız bizden bağımsız olsa da hazır, sizinle aynı anda harekete geçecek. Kimi istiyorsanız alabilirsiniz, babamızın oğlu olsa kayırmayacağız.”

 

                                              ***

 

Güneş arkasından izini bırakırken eve geldiklerinden beş dakika sonra sabah konuştukları gurmenin gelmesiyle salonda bir sohbet başladı. İlbilge karşısındaki kırklı yaşlarının sonunda olduğu belli olan yakışıklı ve bakımlı adama hayallerini anlatıyordu.

“Ziya Bey, kafelerimiz için bambaşka bir tat arıyorum. Annemin tarif defterinden en iyilerini yapmaya çalıştık. Sizin gibi birinin tatması bizim için onur olacak.”

Ziya Bey tüm kibarlığıyla gülümsedi. “Öyle anlatıyorsunuz ki tatmak istiyorum artık.”

“Ah...” dedi İlbilge hemen ayağa kalktı. “Çay olmuştur, yemek odasına geçelim mi?”

İlbilge’nin aşırı heyecanlı hâli, Ziya’nın kadınları baştan çıkaran gülüşüne Hazar yüzünü buruşturup baktı.

“Hanımefendi?” derken kolunu İlbilge’ye uzatan adama yumruğunu geçirmek istedi. İlbilge’nin adamın koluna girmesiyse kanı beynine çıkardı. Onlar salondan ayrılırken Aybüke, Hazar’ın koluna girdi. “Beyefendi bana eşlik eder misin?” Küçük bir kahkaha atmayı ihmal etmedi.

“Döverim ben bunu.”

“Dur abicim, önce karnını doyuralım.”

“Yürü yalnız kalmasınlar.”

Hızlı adımlarla yürürlerken, “Aman abi sende, ablam ona bakar mı? Adam çapkın belli.”

“Ablan bakmaz da onun bakışı yetiyor bana.” Yemek salona girdiklerine İlbilge’nin sandalyesini tutuyordu Ziya. Yerine otururken Aybüke ile Hazar da oturdu. Masanın üzeri on çeşit hamur işleriyle donatılmıştı. Sıcak çaylar da geldiğinde kendine en yakın olanla başladı Ziya Bey.

İlbilge adamın mimiklerine odaklanmıştı, çayından bir yudum alırken gözleri onun üzerindeydi. Kendisi sabah tatmıştı. Sadece iki tanesi annesininki gibi olmuştu. Elmalı turta ve çikolatalı kek. İnsan her şeyi unuturdu da o damağında patlayan tadı yıllar geçse de unutmazdı.

Notlarını alıp, sohbet ederek yarım saat geçmişti. Sonuncu kurabiyeyi de tadıp arkasına yaslandı. “Öncelikle hepsi harika olmuş, hepsinin tadı yerinde; ellerinize sağlık.”

“Ama...” dedi İlbilge.

Notlarına bakmaya başladı Ziya Bey. “Bir tanesinin tadı çok farklı. Malzemenin içindeki aromayı buldum. Kurabiyenin birinde yumurta yok, kekleri sütle değil yoğurtla yapmışsınız. İnanın süttense yoğurtlu keki tercih ederim. Çikolatalı olanlar için başka önerilerim olabilir. Ama benim için en iyisi bu kek, bu tart ve bu kurabiye.”

İlbilge’nin sabah seçtikleriydi. Kurabiyeyi Altınay, tartı İlay yapmıştı, keki de kendisi. Aybüke bi tık sınıfta kalmış gibi hissetti.

“Sanırım annemin elinin lezzeti bana geçmemiş,” dedi gülümseyerek.

“Hayır, geçmiş olmalı. Hepsi çok iyi,” dedi Ziya Bey. “Tart için farklı meyve kullanılabilir, vişne, şeftali nektrari sulu meyveler, çeşit için öneri ama elma ve şeftali favorim. Bu keki...” dedi İlbilge’ye baktı. “Bu keke bir şeyler eklemeliyiz.”

“Ne gibi?” dedi Hazar.

“Bu kekin sıcak servis edilmesi gerekiyor ve üzerine özel bir sos. Kekin içinde zencefil tozu var. Zencefili çıkarıp yerine portakal tozu kullanırsak ve sosu da portakallı olursa bence tamam olur.” Yavaşça kalktı Ziya Bey. “Mutfağa geçelim mi İlbilge Hanım?”

Hazar göz devirirken başını eğdi. İlbilge kalkıp, “Tabii ki,” dedi.

İkisi yine kol kola gözden kaybolurken Hazar peçetesini masaya fırlattı. “Kalk kız ne oturuyorsun?”

“AA... Ben ne yapacağım?” dedi Aybüke şaşkınlıkla.

“Git yanlarında dur, kur yapıyor bak yiyecek yumruğu.” Hızla kalkıp kapıdan çıktı ama yönü mutfak değildi. Aybüke başını sağa sola sallayarak mutfağa doğru seğirtti. “’Âşık almayacağım kimse bana âşık olmasın! Bu nedir?”

 

                                                         ***

Bir saat sonra dumanı üstünde tüten keke hazırlanmış portakal tozlu sosla favori kek oluşmuştu. İlbilge havalarda uçarken çokça teşekkürle uğurlamıştı Ziya Bey’i Kızlar da eve gelmiş son yarım saati yakalamışlardı. Hepsi soslu keki tadarken hepsi de mest olmuştu. Hazar bile itiraf etmişti. Kek efsaneydi.

Ellerini ovuşturarak içeri geçtiğinde yorgun olduğunu hissederek koltuğa çökmüştü. Aybüke’nin sesine döndü.

“Adam ağzına düştü, sende ona gülücük saça saça bir hâl oldun abla.”

“Aman canım, ne olacak oldu da bitti. Anladım zaten idare ettim.”

“Yapma ya!” dedi İlay. “Ne yaptı?”

“İlbilge Hanım aşağı İlbilge Hanım yukarı, daha neler,” dedi Aybüke.

Hazar odaya girince sesler kesildi. İlbilge’nin yanına oturduğunda telefonunu ortalarına bırakmıştı. “Yarın çekini yollar Pelin. Ne çok konuştu.”

“Amma taktınız adama,” dedi İlbilge. “Hoş biriydi.”

Hazar ona hızla döndüğünde ağzını açamadı ki telefonu çaldı. İkisinde bakışları ortalarında duran telefona indi. Ekranda isim yerine kırmızı rujlu dudak emojisini gören Hazar’ın çıktı. Gözleri kocaman olurken bakışları İlbilge’ye çevrildi. Tek kaşı havada bakan kadına olan kızgınlığından telefonu kaptığı gibi açarken kalktı. Öyle biri kayıtlı değildi ama olsundu. Bu işte birinin parmağı vardı ama kim?”

“Efendim canım,” diyordu odadan çıkarken.

İlbilge gözlerini kapıya dikmiş, dudaklarını sağa sola kıvırıyordu.

“Kim arıyordu?” dedi İlay.

“Canım mı dedi o?” dedi Aybüke.

“Canım dedi, dudak emojisi vardı,” dedi İlbilge. Arkasına sakince yaslanırken. “Sevgilisidir belki.”

“Aramızda kalsın ben de dün gece odasının önünden geçerken konuşmalar işittim,” dedi İlay. “Hayatında biri kesin!” Yandan bakışlarıyla ablasına bakıyordu. İlbilge sertlik saran ela bakışlarını kardeşine çevirdi. “Bak sen... Ne konuşuyorlardı?”

“Canım cicim şeyler duydum ama seçemedim gerisini,” derken omuz silkti İlay.

İlbilge yerinden usulca kıvrılarak kalktı. “Olabilir, otuz yaşında bekar adam, ömrünü bize adayacak değil ya. Neyse... Üzerimi değiştireceğim.” Odadan topuklarını vura vura çıkarken kız kardeşleri göz devirdi.

“Odun mudur nedir anlamadım ki?” dedi Aybüke.

“Ben de ablamı tanıyorsam bizimle kafa buluyor. Bastıracağız!”

Altınay, elinde telefonuyla parmak uçlarında odaya girdi, arkasında da Hazar. Hazar kızın kulağından tuttu. “Seni cadı!”

“Abi ya...” derken eli kulağına gitti Altınay’ın. “Acıtma!”

Hazar kulağını bırakıp omuzundan kendine çekip sardı. Yanağından makas alıp gülümsedi. “Payidar çetesi demek. Beğendim. Devam edin.”

Kızlar kıkırtılar eşliğinde yeni planlar kurarken İlbilge üzerini değiştirip salona girmişti.

“Amcam nerede?” dedi. “Yemek birazdan hazır olacak.”

“Babam yolda hatta gelmek üzeredir. Size bir sürprizi var.”

“Ne?” dedi dört ses aynı anda.

Hazar başını iki yana salladı. “Söylemem.”

“Ama Hazar,” dedi İlbilge nazlı nazlı.

Payidar kadınlarına sürpriz yapılmazdı, yapılır ama sürpriz denmezdi çünkü dördü de meraktan çatlardı ve baskı üzerine baskı uygulayıp konuştururlardı.

“Abimcim,” dedi İlay. “Küçük kardeşlere söylenmez mi?” Tatlı tatlı bakıp gözlerini kırpıştırdı.

“Hayır! Söylemeyeceğim.”

Kızların dördü de ayağa kalkıp Hazar’ın üzerine yürümeye başladı. Maksatları tepesine dikilip başını şişirmekti. Ama o anda evin devasa zili yankılandı.

“Babam geldi,” dedi Hazar. Hızla aralarından sıyrılıp cam kenarına geçti. Yüzünde muzip bir tavır vardı.

Kızların başları kapıya çevrilmişti. Gözler merakla açılıp kapanıyordu. Salon kapısından önce Selim Bey görüntü. “İyi akşamlar çocuklar.”

“İyi akşamlar amca,” dedi İlbilge. “Bize sürprizin varmış.”

“Evet,” dediğinde kapıdan giren kadınla dört genç kadın aynı anda çığlık attı.

“Teyze...”

Loading...
0%