@pcb97earl
|
Efsaneler ve kutsal kitap der ki; Tanrı evreni su ve ateş olarak ikiye böler. Yaşayanlar ikisindede varolur, birinde ölür, diğerinde dirilir, dilediğine hapsolur, istemediğinden kaçar.. Su, dünyanın ana maddesidir. Dünya ise yaşanan ilk yerdir. Etten cesetlerin, kaburgaların, iç ve dış organların, tırnakların ve kalbin merkezi buradır. Yaşayanların insani duyguları burada beslenir. Merhamet, aşk, tutku, şefkat.. buraya aittir. Yaşayan kendini buraya adarsa, burada hapsolabilir. Su saflıktır. İnsan bedeninin çoğu suyla kaplıdır ve anne rahmine de bir damla su yardımıyla yerleşir. Ateş; varlık alemini var eden ve insan lugatına dördüncü element olarak girmiş bir alev topudur. Alevler ve ardında getirdikleri is bulutları, ateşin çocuklarının attığı kahkahalardan gelir. Burası kıl, kan ve ruhun merkezidir. İnsanlar ölü bedenleri ateşi bulsun yani ikinci evrene kavuşsun diye yakar, onları diğer alemde var etmeye çalışır ve sanılır ki; ölümsüzlük budur. Canlılar, su veya ateşten yaratılır. Çoğumuz sadece suya maruz kalmakla beraber, öteki evrende olanları pek bilmeyiz. Ateş, yanıcı ve yakıcı tüm getirileri içine alır. Ateşten yaratılan varlıklar ise, saf nefretin tohumlarıdır. Bilinen bazı varlıklar, dünya evrenini atlayarak yaşama direkt ateşte başlar ve onlar için “doğaüstü canlılar, şeytanlar, cinler, periler..” gibi tabirler türer. Bazen, yaşayanın kafası fazla karıştığında, çok fazla sorduğunda, aradığında, boşluğa düştüğünde hatalar peşiden doğar. Tıpkı yaşlı Anna’nın suda yaratılıp ateşte var olmayı seçmesi gibi. / Minikurgular yazmak bende damak tadı hissiyatı bıraktığı ve daha hızlı sonuca varıp hayal gücümün ürettiği diğer fikirlerede çabucak gelebildiğim için oldukça keyif verici oluyor. Umarım keyif almışsındır! 🖤 |
0% |