@pearl.ight_
|
Selamünaleykümm🌸 vee beşinci bölümm. Merak etmeyin yazarınız henüz yaşıyorr shbsjsgdb çok zor bir haftaydı benim için ama atlattım çok şükür..🍀Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙İyi okumalarr🪻🕊 _______________________________________________ 0.5 Yıllardır yaşadığınız, anı biriktirdiğiniz yerden uzaklaşmak zor olmalıydı değil mi..? Belki üzülmeli insan oradan ayrıldığı için.. ama ben üzülmedim. Belki de üzülemedim. Akşam yaşanan o andan sonra birbirimizin yüzüne bakamamıştık.. Göktuğ, alnımı öptükten sonra sessiz mırıltılarla bir şeyler söylese de ben olayın rehavetiyle duyamamıştım. Sonra ise gözlerime uzunca bakıp hiçbir şey söylemeden odadan çıkmıştı. Bense yaklaşık üç dakika öylece kalakalmış, ardından hızlıca üstümü değiştirerek dış kıyafetimi giymiş ve eşyalarımı toplamıştım. Oğuz'un eşyaları zaten burada yoktu. Bütün eşyalarını Hatay'a gideceği zaman götürmüştü. O zamanlar bunu yapmasına kızsam da şimdi haklı olduğunu iliklerime kadar hissediyordum. Oğuz da gelirken getirdiği bavulunu almıştı ve ne amcamla ne de yengemle vedalaşmadan çıkmıştım. Kırgın da değildim kızgın da.. hissizdim. Bunu bana onlar yapmıştı. O evden çıktıktan sonra Göktuğ'un eniştesinin arabasına binerek onların evine gelmiştik ve uyuyacaktık.. fakat şuan ortamda değişik bir tartışma vardı. Salonda her birimiz bir koltuğa oturmuş bu tartışmayı dinliyorduk.. "Yani komutanım, ben ablamsız uyuyamıyorum.. o yüzden ablamla ben kalırım diye dedim." Bunu diyen tabiiki Oğuzdu. Göktuğ ise artık sinirlenmeye başlamıştı.. neye sinirlendiğini anlamasam da. "Oğuz koğuşta da yanında Rana'm mı var?" İsmimin sonunu neden sessiz bitirdiğini anlayamasam da aslında savunduğu konuya bakacak olursak haklı gibiydi.. ben de lafımı söylemek istedim ve, "Göktuğ haklı Oğuz, Hakkari'ye gittiğinde bir kere bile aramadın beni. Hala unutmadım bil yani!?" diyerek tavır koyduğumu belirttim. Göktuğ'a baktığımda zaten bana baktığını gördüm fakat aynı anda ateşe değmiş gibi çektik gözlerimizi birbirimizden.. Gelen adım sesleriyle kapıya döndü bakışlarım. Nurten teyze odaya girerek hepimizi inceden bir süzdü. Ardından, "A-a siz hala uyunmadınız mı? Kalk kızım, senin yatağın içeride sen orada uyu. Siz de kalkın. Oğuz oğlum, siz Göktuğla beraber uyursunuz artık haydi haydi.. daha yarın çok işimiz var. Böyle yaparsanız nasıl yetişecek?!" demesiyle ayaklandım. Karnım da ağrımaya başlamıştı zaten. "Allah rahatlık versin o zaman.." diyerek odadan çıkacağım sırada Oğuz gelip yanaklarımdan öptü ve kulağıma doğru eğildi.. "Allah seni çok mutlu etsin ablam.. komutanım iyidir. Eğer severse düşünür. Biz onun hiçbir zaman düşünmeden hareket ettiğini görmedik. Allah rahatlık versin." Söylediği şeylerle hem mutlu olmuştum hem de aklıma bir şey takılmıştı. 'Göktuğ acaba beni yanlış anlamış olabilir miydi?' Odada yaşanan o andan sonra yanıma hiç yaklaşmaması bu yüzden miydi? Onu üzmüş olabilir miydim ki..? Düşüncelerime dalmışken kalacağım odanın kapısına geldiğimi farkettim. Kapıyı açacağım sırada arkamda hareketlenme farkettim. Yine de kapıyı açarak içeri geçtim ki kapıyı kapatmama ramak kala bir el girdi araya.. Kapıyı hızla geri açarak kimin eli olduğuna bakmadan arada kalmış olan eli tutarak incelemeye başladım. Kızarmıştı biraz ama belki buz koyarsak geçerdi. Duyduğum sesle daha da endişelenmiştim. "Rana.." Kafamı kaldırarak kimin eli olduğuna bakmayı şimdi akıl edebilmiştim. Göktuğdu.. "Konuşabilir miyiz?" Elini bırakarak başımı salladım ve kapının önünden çekilerek içeri buyur ettim. "Tabii. Gel lütfen." Kapıdan içeri girerek elimle işaret ettiğim sandalyeye oturdu. Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı. "Sizin evde yaşanan şeyden rahatsız olduysan özür dilerim. Amacım seni rahatsız etmek değildi. Bu evlilik her ne kadar isteğimizle olduysa da henüz birbirimizi tanıdığımızı düşünmüyorum. Ailelerimiz istemese görüşmeyecek, belki de tanışmayacaktık bile.." dedi ve derin bir nefes aldı.. fakat ben söylediği şeylerin anlamının ağırlığından nefes bile alamıyordum. Bu ne demek oluyordu şimdi yani..?! Sorumu duymuş gibi cevabını da verdi. 'Kırdı mı, döktü mü?' umursamadan... "Yani kendini bana zorunlu ya da sorumlu hissetmeni istemiyorum. Bu gece yengen yüzünden yaşadığın şeylerle benimle evlenmek zorunda kaldın bu bir gerçek.. bunun böyle kalması bizim için daha iyi olur. Benim için üzülmeni istemiyorum hiçbir şekilde çünkü insan sevdiği ya da değer verdiği bir insan için üzülür. Zaten böyle bir şey de olmayacağı için sıkıntı yok diye düşünüyorum." Söylediği sözlerle içime derin bir nefes çekmek ve sindirmek istedim ama olmadı.. olan tek şey dolan gözlerimdi. Ama bunu ona göstermedim. Kısılan sesimle, "Bunları bana neden söylüyorsunuz?!" "Karargahtan aradılar ve göreve çıkmamız gerekiyor.-" Sözlerine devam edeceği sırada elimi kaldırarak sözünü hızla kestim. Anlamıştım ben onu.. neden böyle yapmaya çalıştığını da. Ama o konuştukça kalbim sancıyordu. Ağladığımı belli ettiğine emin olduğum sesimi umursamaksızın, "Anladım." dedim ve odada onu yalnız bırakarak çıktım.
|Göktuğ| O odadan çıktıktan sonra üşüdüğünü hissetmişti.. ama onun için, onun düşüncesine göre onu şuan üzmek sonrasında daha fazla üzülmesinden daha iyiydi. O sözleri nasıl söyleyebilmişti kendisi bile bilmiyordu. Çok zor olmuştu fakat umursamaz davranmak kolayına gelmişti. Neden böyle yaptığı ise açıkça belliydi. Anne ve babasının kaderini yaşatmak istemiyordu ona. Ama çözüm yolu bu muydu? Ya da kaderde varsa zaten olurdu.. bu kadarına gerek var mıydı..? Düşünmeden edemiyordu. Ama o an çok mantıklı gelmişti ona. Şimdi neden gönül kalesinin içinin hasar aldığını hissediyordu.? Elbette kalesine kapısını açtığına.. hasar verdiği içindi bu yanmalar, yakılmalar.. ama o bunu ne zaman farkederdi.. işte orası meçhuldü. Hala oturduğu yerden banyoya gitmek için kalktı ve koridor boyu ilerledi. Fakat kütüphane odasından gelen hıçkırma sesiyle adeta yerine çakılmıştı. Sessiz fısıldamalar duysa da anlam veremiyordu. Göğsünün daraldığını hissetti ama hiçbir şey yapamadı. Çünkü o zaten yapacağını yapmıştı..
|Rana| Kalacağım odadan çıktıktan sonra nefes alamadığımı farkederek kapının arkasından esintinin geldiği bir odaya atmıştım kendimi.. odanın içini göz ucuyla bile incelemeye mecalimin olmaması gerçeği beni daha da yıkmıştı. Neden böyle hissediyordum ki.? Neden limanımı bulduğumu sanarken boğulduğumu hissediyordum..? Neden ıssız çölde yıllarca susuz kalmışken, bulduğum suyu düşünmeden içmişim de, zehirlenmişim gibi hissediyordum..? Neden.. neden çiçek açamadan solmuş gibi hissediyordum... Artık tutamadığımı farkettiğim hıçkırığım ağzımdan firar etmişti istemsiz. Ben hala kimsesizdim değil mi?! Hala.. hala aynı yalnızlığımlaydım.. yine bir odada tek başıma ağlarken bir ben bir Allah vardı değil mi? Yine bir tek o biliyordu benim kalp kırıklıklarımı değil mi..? Ne kadar ağladığımı bilmiyordum. İçimi dökene kadar.. Dışım içimden akan yaşlarla bir bir temizlenmişti sanki.. iç dünyamın yıkık bir harabeye döndüğünü hissediyordum. Belki de onu bu kadar benimsememeliydim. Belki de haklıydı.. ama neden ona farklıydım o zaman. Onu tanımadığımı söylemişti. Belki de haklıydı ama.. ben onu tanıyormuş gibi hissedigordum işte. İçimden bir yerden tanıdık geliyordu. Bana bu sözleri söylemesinin bir nedeni olmalıydı.. Mesela bizi anne babasına benzetmek istememesi gibi. Aynı kaderi yaşamak, yaşatmak istememesi gibi.. bulduğu çözüm yolu eğer bu düşündüklerimse benden çok fena çekeceği vardı. Ben de ona göre davranacaktım o zaman!? Görürdü o bey mi yaman ben mi yaman.. hıh! Eğer nedeni bu değilse ve beni gerçekten istemiyors- Tıklanan kapıyla düşüncelerimden uzaklaşarak hızlıca toparlandım. Göz yaşlarımı silerek kapının arkasından çekildim. Ağlamaktan ağrıyan boğazımı temizleyerek, "Buyrun.." dedim. Eş zamanlı kapı açılmış ve Oğuz bana hızlıca sarılmıştı arkasındaki Göktuğ'u görmezden gelerek ben de Oğuz'a sarıldım. "Biliyorum ablacığım benim için çok üzüldün ama hiç gerek yok böyle şeylere.." diyen Oğuzla yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu. "Öyle tabii.." diyerek geri çekildim. "Kendine dikkat et Allah'a emanet ol çocuğum." diyerek yanaklarına ve saçına birer öpücük bıraktım. "Oh be ablam! Valla sen çocuğum diyorsun ya, ben ölsem de gam yemem!" demesiyle ağzına bir tane yapıştırdım. "Oğuz bak seni döverim düzgün konuş!" "Tamam abla ya niye vuruyorsun!? Ya dudağım patlasaydı, kanasaydı, yarılsaydı ne yapacaktın?" diyerek duygu sömürüsü yapmasıyla göz devirdim. Sesimi stabil tutmaya çalışarak, "Kaç güne gelirsiniz?" diye bir soru yönelttim Göktuğ'a.. "Kısa süreliğine olacak bir ya da iki gün.. nikaha yetiş-" Sözünü bölerek, "Anladım.." dedim. Kaşlarının çatıldığını hissetsem de ondan tarafa hiç bakmadım. Tabii ki de bilerek yapıyordum.. hıh! 'Sonuçta ben ona zorunlu ve de ondan sorumlu değildim(!)' "Aç değilsin değil mi Oğuz?" "Yok ablam değilim. Biz artık çıkalım değil mi Komutanım?" Diyen Oğuzla, Göktuğ irkelerek daldığı yerden toparlandı ve hiçbir şey söylemeden başını salladı. Bu halleri pişman olduğunu kanıtlamak için bence yeterli değildi.. ve o kadar kolay da olmayacaktı. Kapıya doğru yönelerek onları uğurlamak istedim. Oğuz henüz ayakkabısını giyiniyordu. Ben kapıya yaklaşırken kapının önünde bekleyen Göktuğ'un bir anda bana dönmesiyle, refleksif bir dürtüye kulak vererek geriye doğru adım atmak istedim fakat atamadım.. olacakları beklemeye başlayarak gözlerimi kapatıp bekledim.. düşecektim değil mi..? Bir kolun bana sarılması ve burnumun bir şeye değmesiyle hızla gözlerimi açtım. Göktuğ, beni tutmuş ve kendine çekmişti. 'Şuan nasıl bir pozisyonda mıydık?' Burnu burnuma, nefesi nefesime, hızla inip kalkan gövdesi gövdeme değiyordu. Fakat biz yalnızca birbirimizin gözlerine kilitlenmiş gibiydik. Şuan tavrımdan ödün vermemliydim! Kendimi hızla toparlayarak yüzüne doğru derin bir nefes verdim.. fakat onun eş zamanlı olarak gözleri kapanmıştı. Bu durumun beni heyecanlandırdığını ve beni heyecanlandırdığı kadar onun da etkilendiğini farketmem çok da uzun zamanımı almamıştı. Bu da bir kozdu elbet!. Sonuçta ben ondan sorumlu değildim(!) Kapının ardından gelen sesle, biz bu durumdayken kapıyı kapatmayı düşünmüş olması, normal bir durumda üzerine düşünerek 'Ne kadar ince düşünceli birisi..' diye düşünmeme neden olurdu fakat şuan bunu düşünmemeliydim! "Abla? Komutanım gitmiyor muyuz?!" diyen Oğuzla kendini toparlamasına da şahit olmuştum. Önce geri çekilmiş ardından üstünü düzeltmişti. Üstünü yeni inceleme fırsatı buluyordum.. yapılı vücuduna az da olsa yapışan bir beyaz tişört ve onun üstüne siyah bir gömlek giyinmişti. Ona yakışmıştı. Hafiften boğazını da temizledikten sonra kapıyı açtı. "Komutan-" Oğuz'un şaşkın ifadesiyle ne olduğunu anlamaya çalıştım fakat anlayamadım. Oğuz'un gözünün takıldığı yere baktığında sinirden gülmeye başlayacaktım az daha... tişörtünün yaka kısmında dudak izi vardı. Ellerimi sımsıkı yumruk yaptığımı çok sonra farketsem de hızla toparlandım ve Göktuğ da ayakkabısını giyinirken yüzüne bile bakmadan kapıyı kapattım. Ben anlayamıyordum sahiden amacı ne anlayamıyordum.. düşünmeyi yarıda kestiğim düşünce tekrar beynimi esir aldı. Acaba başkasını seviyor diye miy- Kapının tıklatılmasıyla delikten baktım. Göktuğdu. Bir şey unutmuşsa diye kapıyı açmayı düşündüğüm için kapıyı açtım. "Karargahta bir kadın var. Yani kadın teğmen yani o da asker. Bana karşı hisleri olduğunu söylemişti. O yapmış olmalı yani o yapmıştır. Eşyalarımı koyduğum ayrı bir odam var belki girmiş olabilir. Yanlış anlamanı gerektiren bir durum olsun istemiyorum. Rana!?" İsmimi söylemesini istemiyordum işte.. öyle güzel ve nahif söylüyordu ki içim gidiyordu sanki.. ama içimden geçenleri ona belli etmekten kaçınarak tek kaşımı kaldırdım ve gözlerinin en içine kararlı bir şekilde baktım. Sertçe yutkunduğunu farketsem de gözlerimi gözlerinden bir an olsun çekmedim. Fakat o acelesi olduğu için olsa gerek gözlerini bir süre sonra hızla çekerek eğildi. Ayakkabısını hala yapmamış mıyd- İki elini de yanaklarıma koyarak yüzümü kendi yüzüne yaklaştırdı ve sağ yanağıma ufak ama bende deprem etkisi oluşturan bir buse kondurdu.. nefesini yüzüme bir rüzgar misali nakşederek, "Hakkını helal et." dedi ve çantasını alarak ardına bakmadan hızla merdivenleri inmeye başladı. Bense hızla kapıyı kapatarak kapıya çömdüm. Ellerimi yüzüme kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Ne yapmıştı o öyle..!? Bir öyleydi bir böyle.. bir gelsin ben ona gösterirdim. Ama yeter ki sağ salim gelsinler Allah'ım! Amin...
|Göktuğ| Hızlıca hazırlandıktan sonra Oğuzla beraber çıkacakları zamanı bekledi. Rana'yı görmek istiyordu. Rana'nın duyduğunda üzüldüğü şeyleri onun söylemesine rağmen onu görmek istemesi.. biraz değişik bir durumdu. Gerçi onların hikayesinde normal bir seyirde ilerleyen durum da yoktu ki. Oğuz'un ona dönmesiyle, "Şu kapıda olması lazım.." diyerek küçük bir açıklama yaptı ona. Fakat Rana ile aralarındaki bu durumun kendisini de üzeceğini hiç düşümemişti. Oğuz'un kütüphane kapısına varmasıyla gerildi. Fakat Oğuz önce kapıyı tıklattı ardından biraz bekledi. Nahif bir "Buyrun." sesiyle Oğuz'un kapıdan içeri dalması bir oldu. Rana'nın hafif kızarmış burnu ve gözleriyle karşılaşmayı beklemiyordu.. demek ağladığında o da onun gibi kızarıyordu. Ama bu bilgiyi öğrenmek onu sevindirmemişti. Oğuz ve Rana'nın sarılışına şahit oldu.. gerçek bir anne gibi davranıyor öyle seviyordu kardeşini. Bu görüntü ona 'Eğer ki bir çocukları olsa nasıl bir anne olurdu..?' tablosunu anımsatıyordu.. Rana'nın çok nahif olması onu korkutuyordu.. evet, yeri geldiğinde bir komutan, yeri geldiğinde bir asker olsa da bir insan, hatta ve hatta şuan bir eş olarak korkuyordu. 'Ama incitirken hiç de bu kadar korkmamıştın!' diye düşünerek kızdı kendisine... ilk defa bir konu hakkında hiç de düşünmeden konuşmuştu belki de. Rana'nın ona yönelttiği soruyla düşüncelerinden uzaklaştı."Kaç güne gelirsiniz?" diye bir soru yöneltmişti Göktuğ'a.. Onun konuşmasıyla bir nebze olsun rahatlayarak, "Kısa süreliğine olacak bir ya da iki gün.. nikaha yetiş-" Fakat Rana sözünü bölerek, "Anladım.." dedi. Rana'nın bu yaptığına karşın kaşları çatıldı. Sabahtan beri bir kere olsun gözünü Göktuğ'a değdirmemesi.. görmezden gelmesi de cabasıydı tabii. Söylememesi gereken şeyler söylemişti tabii hakkıydı Rana'nın.. 'bu evlilik zorunlu kalsın' ne demekti..?! Peki 'benden sorumlu değilsin' mi?! yüzünü buruşturdu. Çok saçmalamıştı. Rana'nın böyle davranması çok normaldi. Gelen sesle irkilerek Oğuz'a döndü. "Komutanım!" Ne söylediğini anlamasa da başını sallayarak kapı tarafına ilerlemeye başladı. Geriye dönmek ve ona veda etmeden gitmek istemedi. Arkasını döndüğü an hemen ardından geldiğini farketmediği kızın geriye doğru adım atmaya çalışması ve başarısız olmasıyla düşeceğini farketti ve hızlıca belinden yakalayarak kendine doğru çekti. Ardında açık olan kapıyı da çevik bir hareketle kapattı. Kızı çektiği an burnuna dolan çiçeksi kokuyla yüzünü, o kokuyu biraz daha alabilmek için biraz daha öne doğru ilerletti. Bu sefer burnunun kızın burnuna değdiğini farketti fakat, o çekmediği sürece çekmek istemedi.. hatta ve hatta uzun bir süre orada kalmak istedi. Kızın gözlerinin hızla açıldığını farkettiğinde gözlerini ateş kahvelerinden ayıramadı. Ormanları yandı.. kül oldu da çekemedi bakışlarını bakışlarından... Kızın nefesini yüzünde hissetmesiyle göz kapakları daha fazla dayanamayarak kapandı. "Abla? Komutanım gitmiyor muyuz?!" Kapının ardından gelen sesle kendini toparlama kararı aldı. Gözlerini hızla açarak önce ellerini kızın üzerinden çekti ve serbest bıraktı.. ellerinin anında üşümeye başlaması normal miydi?! Üzerini hızla düzeltti ve boğazını temizleyerek kapıyı açtı. "Komutan-" diyen, fakat sözü yarıda kalan Oğuzla, baktığı yeri takip o da baktı. Tişörtünün yaka kısmında kırmızı bir dudak izi vardı.. 'Bunu nasıl farketmemişti?' Ama böyle bir olay da yaşanmamıştı. Başını kaldırarak Rana'ya baktı fakat.. Rana elleri yumruk halinde, tek kaşı kalkmış ve gözleri o ize kilitkenmiş şekilde öylece duruyordu. 'Acaba yanlış anlamış olabilir mi?' diye düşünse de.. kendisi görse kendisinin de yanlış anlayacağını düşünerek açıklama yapma isteği doğdu içine. Bunları düşünürken ayakkabısını giyinmeyi de ihmal etmemişti. Fakat duyduğu kapı kapanma sesiyle bunu düşünmekte geç kaldığını farketti. Yanlış anlamıştı işte.. Yine de böyle gitmek istemedi ve kapıyı çaldı. Birkaç saniye içerisinde kapı açılmıştı. Hızlıca ağzından cümlelerin nasıl çıktığını umursamadan dili döndüğünce açıklama yaptı. Açıklaması bitince kızın yüzünü sessizce süzdü. Söylediği cümleleri yanlış anlamazdı değil mi? Kız tek kaşını kaldırmış, adamın gözlerine uzun uzun.. en derinlerine inmek istercesine bakıyordu. Bu durum yutkunmasına neden oldu. İlk baktığından beri dikkatini çeken, kızın gül goncası yanaklarına doğru kaydı bakışları.. Başını hafifçe kızın yüzüne doğru yakınlaştırarak beraberinde ellerini de kızın yüzüne yaklaştırdı. Elleriyle kızın yanaklarından yüzünü kavrayarak kendi yüzüne yakınlaştırdı ve kızın sağ yanağına doğru eğilerek kokulu kısa bir buse kondurdu.. kızın yüzüne doğru eğilerek aldığı nefesi verdi.. "Hakkını helal et." dedi ve ardından aklından geçeni yaptığından utanarak hızla çantasını aldı ve aynı hızla merdivenden inerek aşağıda bekleyen Oğuzla apartmanın önünden uzaklaşarak operasyonun başlayacağı genel karargaha doğru yol aldılar. Tim de karargahta onları bekliyordu.. "Komutanım bir şey mi oldu?" "Ne gibi Oğuz?" Oğuz derin bir nefes alarak içinden geçenleri dökmeye başladı.. "Ablam benim için bir abla değil komutanım.. daha fazlası. Bir anne benim için o. Çok nahiftir çabuk üzülür.. ama çabuk da affeder, kin besleyemez. Eminim yengem ve amcama onca yaptıklarına rağmen kötü bir duygu hissetmiyordur onlara karşı. O yüzden üzülür ama belli etmez ya da içinde yaşar o duyguyu, belki öğrenirseniz siz de üzülürsünüz diye. Öyledir yani ablam.. şimdi diyorsunuzdur belki bunları neden anlatıyor bu çocuk?!. Sevmeye çalışın ablamı olur mu? Şuan sevmeseniz bile sevmeye çalışın. Sevilmeyecek bir insan değil ama o hep kimsesizdi. Bana kimse oldu ama kendisini bu duygudan kurtaramadı, hissettim ben.. siz kurtarın olur mu?! " gözleri dolmuş bir şekilde kendisine bakan Oğuz'a sımsıkı sarıldı. Ve içinden bir söz verdi.. onu kimsesiz hissettirmeyecekti. Hayatı ertelemeyecekti artık. Onun için.. Rana... ismini söylerken bile nahif davrandığı tek kişi.
|Rana| Göktuğlar gittikten sonra uyuyamamıştım.. gözlerim hafiften kapansa da boğaz ağrısı çekiyordum ve soğuk odada kaldığım için de karın ağrım artmıştı. Şuan bana verilmiş olan yatakta oturmuş yaşananlar hakkında düşünüp Göktuğ hakkında plan yapıyordum. Bana böyle davranmaya hakkı yoktu. Sonuçta ben onun eşiydim ve bu korkularını benimle paylaşmalıydı. Beni, benim hakkımda kararlar alırken saf dışı bırakmamalıydı.. onu yanlış anlamamdan korkuyor olması ve kendini açıklaması iyi hissettirse de söylediği şeylere üzülmemi engellemiyordu... düşüncelerimin ne zaman duraksadığını bilmesem de, bir zaman sonra kapanan gözlerim ve bilincimle başıma gelecekleri hissetmiştim..
|Göktuğ| Operasyon oldukça başarılı geçmiş fakat Oğuz'un kolu hafif sıyrılmıştı. Operasyon raporunu vermiş ardından revire, Oğuz'un yanına inmişti. "Ama ablam dedi öyle şeyler söyleme diye ben onu dinlemedim ki.. ah-ah oğlum dikkat et lan sararken ah!" Göktuğ Oğuz'un bu hallerine içten içe kahkaha atsa da dışından hiçbir şekilde yansıtmıyordu. Ayrıca Oğuz'un bahsettiği ablasını Göktuğ da özlememiş değildi. Ama kendisine itiraf etmesi oldukça zordu. Cebinde hissettiği titreşimle algılarını o yöne vererek telefonunu cebinden çıkardı. Ekran okuduğu isimle kaşları çatıldı. 'Teyzesi' onu operasyona çıktığında, döndüğünden emin olmadan aramazdı. Gelen çağrıyı hızla açarak kulağına yerleştirdi ve açtığını belli eden bir ses verdi. "Efendim." "Göktuğ?! Oğlum operasyonunuz bitmiş miydi yavrum?" Teyzesinin endişeli çıkan sesiyle o da endişelenmişti.. "Evet teyzem döndük.. de neden? Bir şey mi oldu?" "Şey.. Rana-" "Ne olmuş Rana'ya teyze?! İyi mi Rana?!" "Sakin ol evladım! Zatürre geçirmiş geceleyin. Yetişmesek yüksek ateşten yoğun bakıma alınacakmış..! Ah Göktuğ niye üzüyorsun kızı he!" "Teyze ben.. bu kadar üzüleceğini düşünemed-" "Sus! Konuşma bakayım. Gel hemen karının yanına. Kız daha uyanamadı bile! Bir daha da üzmeyeceksin bu kızı.. o seni düşünürken senin böyle yapman hiç olmadı be evladım!?" "Biz hemen geliyoruz teyze!?" diyerek telefonu hızla cebine koydu. Oğuz'a dönerek, "Rana hastalanmış, hastanedeylermiş şimdi. Sen direkt eve geç biz de geliriz Oğuz." "Komutanı-" "Oğuz..!" "Tamam komutanım." "Hadi o zaman Allah'a emanet ol. Uçağını bir saat sonraya alırım ona göre hazırlan." diyerek Oğuz'un ne söylediğini duymadan kendini odasına attı. 'Kendisi yüzünden mi Rana bu hale gelmişti..?' Kıyafetlerini hızla hazırlayarak çantasını aldı ve aldığı uçak biletinin saatine yetişebilmek için son süraat havaalanına doğru yola çıktı.. Uçaktan nasıl indi nasıl hastaneye geldi o da bilmiyordu. Tek bildiği ateş kahvelerini tekrar görmek istediği ve kalp kırıklıklarını tekrar onarmak istemesiydi. Hastane kapısından içeriye girerek 'Danışma' yazan bölgeye doğru yöneldi. "Eşimin hangi odada kaldığını öğrenebilir miyim? Rana Yıldız?" diye sorar bir biçimde ismini de söylemiş oldu. Bugün nikah günleriydi.. nikaha yaklaşık dört saat vardı fakat Rana hastaydı. "452 numaralı oda." diyen danışmayla hızla asansöre doğru ilerledi ve gideceği kata bastı. Kata çıktığı an eniştesini görmesiyle yanına ilerledi ve, "Rana nasıl, uyandı değil mi? İyi o?!" diyerek endişesini gizlemeden bütün sorularını yöneltti. Eniştesi hafif bir tebessümle, "Daha uyanmadı ama git gör.. belki varlığını hisseder de uyanır. Bir daha da üzme o kızcağızı oğlum. Beraber öğrenin aile olmayı ama birbirinizi üzmeden.. kırmadan." demesiyle hızlıca toparlanıp Rana'nın odasının önüne geldi. Derin bir nefes alarak içeriye girdiğinde ilk teyzesini gördü sonra ise görüş açısına hasta yatağında seruma bağlı bir şekilde yatan Rana.. teyzesi yanından geçerek dışarıya çıkacakken dönüp Göktuğ'un kafasına bir tane vurdu. Ardına dönmeden kapıdan dışarı çıktı. Artık yalnız kalmışlardı ama bu sefer canı yanıyordu Göktuğ'un.. hem de çok içten gelen bir sızıydı. Yanına oturdu ve.. ve Rana'nın ellerini elleri arasına aldı. Elleri soğuktu ama bundan sonra bir tek o ısıtırdı. Söz vermişti kendine. Büyük ellerinin içinde narin bir el olması ona farklı gelse de ait hissediyordu. Ona.. onun yanına ait. Çok kırmıştı onu fakat uyandığında bunu telafi etmek için elinden gelen herşeyi yapacaktı.
|Rana| Gözlerimi beyaz ışık dalgasıyla açmıştım.. "Ah uyandın mı kızım?!" seslerin boğuk boğuk gelmesiyle gözümü açtım. Karşımda telaşla bana bakan bir Nurten teyze hiç beklemediğim bir şeydi. Biraz zor da olsa boğaz ağrımla hastalandığımın bilincine vardım. O zaman anladım ki aslında uyumamış, bayılmıştım.. Nurten teyzeye dönerek, "Ne oldu Nurten teyze?" diyerek sorma ihtiyacı hissetmiştim. Buruk bir tebessümle, "Ah benim güzel kızım neden dikkat etmedin kendine? Zatürre geçirdin bir buçuk gündür, neredeyse iki gün olacak buradasın.. Kasım sen az çık bakayım dışarı!?" diyerek eşini de yanımızdan kovmuş oldu. Neden böyle bir şey olduğunu biliyordum.. hem soğuk odada çok fazla kalmış, hem de yine soğukta fazla durmaktan kansızlığım fazlasıyla tetiklenmişti.. zaten neredeyse rahat nefes alamıyor gibiydim. Nurten teyzenin söylediğini, 'Bir buçuk gün geçtiğini' yeni algılamamla, ikinci soru hakkımı da kullanmış oldum. "Göktuğlar geldi mi o zaman Nurten teyze?!" "Sus kız söyleme bana o çocuğun ismini a-a benim kızımı çok üzdü o.. duydum ben sizi o gün. Sana 'Yeni çarşaf getirmemi ister misin?' diye sormaya gelecektim ama duymuş oldum bizim hergelenin söylediklerini. Bizim oğlan, bu.. aile olma konularında pek bir şey bilmeyebilir. Ailesini kaybetmiş bir çocuk ne kadar bir şeyler duysa da, o aile hissini karşısındaki kişiyle yaşamadan bilemez. Siz de beraber öğreneceksiniz. Seni böyle gördüğünde ne kadar korktuğunu bir ben bilirim bir de Allah.. belki o da yeni anlamıştır sana eşi olarak değer verdiğini..." Söylediği sözler yüreğime su serpmişti. Yani ben haklıydım değil mi? Başkasını sevdiği için değildi..? Kapı açılma sesiyle algılarım kapıya yöneldi. Gelen kişiye bakmak için hafif doğrulmak istediğimde duyduğum endişeli ses gönlümü yerinden oynatmıştı.. "Rana!? Dur dur, ben yapayım." Diyerek yanıma kadar gelmiş ve yastığımı düzeltmişti. Eş zamanlı gelen kapı kapanma sesiyle Nurten teyzenin odadan çıktığını anladım. Göktuğ'un yüzünü incelemeye başladım. Bir yara alıp almadığını anlamaya çalışıyordum fakat o da beni incelediği için dikkatimi toparlayamıyordum. Yüzünü bana yaklaştırmasıyla eş zamanlı gözlerim kısıldı. Ruhuma dokunduğunu hissetmem neye işaretti acaba?.. ellerini de yüzüme yakınlaştırdı ve çenemden tutarak yüzümü yüzüne yakınlaştırdı. Hafifçe yüzüme eğdiği yüzüyle heyecanım da artmaya başlamıştı.. gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Gözlerime öyle bir baktı ki kalbimin yerinde kıpırdandığını hissettim. "Rana... ben özür dilerim.. yani söylediğim şeylerin seni bu kadar üzeceğini bilsem söylemezdim. Benim gerçek düşüncelerim değildi. Ben.. böyle olursa- " hızla sözünü kestim. "Sen böyle olursa sandın ki ben daha az üzüleceğim.. ama benim hayatım boyunca hep üzüldüğümü ve bunun da, benim hayatıma bakış açımın asla değişmemesi gerektiğini bana kanıtlamasını istedin. Ben böyle anladım..?" diyerek tavrımı ve de tribimi ortaya koyarak kafamı diğer yöne çevirdim. Yanımda derin bir nefes verdiğini hissettim. Hafif kıpraşmalar da hissettim fakat yüzümü yan tarafa asla çevirmedim. İnadım inattı! Yatağa oturarak karşımda bana iyice yanaştı. Yüzünü yüzüme yakınlaştırarak nefesini yüzüme değdirdi.. kısık sesini çok sonradan işitmiştim. "Peki affettin mi beni?" Tam cevap vereceğim sırada kapıyı tıklamadan içeriye bir hemşire ve yanında bir kadın daha girdi. Hemşirenin yanındaki kadın Göktuğ'u görünce gülümsedi ve, "Komutanım sizin ne işiniz var burda?" diye bir soru yöneltti. Göktuğ'a olan bakışlarını hiç beğenmemiştim. Göktuğ benden hafif uzaklaşarak oturduğu yatağımdan yan tarafıma doğru kaydı ve elimi tutarak kendi kucağına doğru ilerletti. Derin bir nefes alarak, derinliğinde nefes aldığım ormanımı bana sundu ve o kızı nedense oldukça üzen cevabı verdi.. "Eşim.. Rana..."
_______________________________________________ Sizce nasıldıııı? Tepkilerinizi merak ediyorum yazmayı unutmayınn🪷🛸 Sizi seviyorum. Allah'a emanet olunuuz..🪻🕊 |
0% |