@pearl.ight_
|
Selamünaleykümmm geç geldiği için özür dilerimm. Sınavlarım yeni bittiği içim düzenimi pek oturtamadım. Tekrar oturttuğumda coşacağımıza eminimm🐣❤️🔥❤️🩹 Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙. İyi okumalarr🪻🕊 _______________________________________________ 0.9 İnsan verdiği kararların nasıl sonuç vereceğini bazen hisseder.. hisseder ve içindeki kötü hislere rağmen ona doğru gelen seçimi yapar. Her ne olursa olsun da sorumluluğunu üstlenir. Ben bu evlilik seçiminde en başında düşünürken öyle olacağına adım kadar emindim. Hatta istemeyeceğime, onu gördüğümde içimde kötü bir his oluşacağına da emindim. Ama öyle olmamıştı. Gülüşüne kalbimin ritmi, gözlerindeki ormanda gördüğüm kavak yelleri gibi bir o yana bir bu yana kıpırdanmıştı. O zaman içimde kötü his aramak şöyle dursun huzur sokağımı bulduğumu hissetmiştim. O sokaktan hiç ayrılmak istemiyordum.. huzur ve ev hissini kaybetmek en çok korktuğum şeydi. Bu yüzden sevgi apartmanı No:2 'ye yerleşme planlarım vardı. Yerleşip yerleşemeyeceğimi ise zaman gösterecekti. Boynuma vuran düzenli nefeslerle öylece duruyordum uyuyamamıştım ama Göktuğ hayırlı gecelerini diledikten sonra anında uyumuştu. Uyumadan önce söylediği son sözler kalbimi yerinden oynatmıştı.. şimdi bulunduğumuz durumsa kalbimin tamamen benden bağımsızcasına atmasına neden oluyordu. Elleriyle belimi tamamen sarmış, başı omuzuma dayalı bir şekilde, yüzünü boynuma saklamıştı.. Daha kahvaltı bile yapmamıştık. Kapının yan tarafında asılı duran saate baktığımda saatin 11.30'a geldiğini yeni farketmiştim. Yüzümü geri bulunduğumuz duruma getirdiğimde yanağım saçına denk gelmişti. O kadar güzel ferah bir kokusu vardı ki çok huzurlu hissediyordum. Yağmurlu bir havada çimenlerin yanında oturmuş ve içime derin nefesler çekiyormuşum gibi bir his veriyordu onu solumak. Hareket etmesiyle gözümü sımsıkı kapattım. Omuzumdaki ağırlığının kalkmasıyla başını kaldırdığını hissediyordum. Yüzüme değen elleriyle kalp atışımı onun duymasından delicesine korkuyordum. Normal şartlarda kendimi ondan geri çekerdim. Fakat bu sefer yapmamak için fazlasıyla kendimi kasmıştım. Yanlış anlıyordu çünkü beni. Anlamamalıydı çünkü ben trip de atardım.. bu benim doğamda vardı, yanlış anlamaması için uğraşıyordum. Nikah günümüzde elimi tuttuğunda ben de gevşekçe tutmuştum fakat o yanlış anlamış ve elini geri çekmişti. Ben yanlış anlaşılmak istemiyordum eşim tarafından. Sevilmek.. beğenilmek.. vazgeçilmemek istiyordum. Galiba çok şey istiyordum. Hayatım boyunca kendimi yetersiz, kenara itilmiş ve istenmeyen kişi konumunda gördüğüm için böyle hissetmem normaldi. Fakat bu hisler geçmiyordu. Hayatımı, yaşadığım sürece paylaşacağım kişinin beni istememesini onun dudaklarından ses bulmuş haliyle duymak… beni adeta yıkmıştı. Varlığını az da olsa yerleştirdiği kalbimi ellerinin arasına almasına izin vermiştim ve o bu şansını, gönlümün en ince derinliğinde rendelemişti. Canımın acısını bütün bedenimde hissetmiştim. Beni eşi olarak kabul etmesini sağlamak istiyordum fakat bu o kadar da kolay olmayacaktı. Beni kabul ettiğini hissettiğimde değişik planlarım vardı ve o planlarımı uygulamama çok az kalmıştı. Öylece ne yapacağını beklerken boğuk, fazlasıyla kalın bir ses duydum. "Gözlerini aç Rana.." Tam kulağıma yaklaşmıştı ve konuştukça dudakları kulağıma değiyordu. Sesi sitem dolu çıkmıştı. Ama ne yapayım.. utanırdım ben öyle. Tek gözümü açarak bana bakıp bakmadığını görmeye çalıştım fakat tam olarak bana bakmasıyla nefesim sekteye uğramıştı. Yarım bir şekilde, ağırlığını vermemiş olsa da üzerimdeydi. Bulunduğumuz durum karşısında sertçe yutkunmuştum. O ise gözlerini yüzümden bir an olsun ayırmıyordu. Gökçeyle konuşurken; “Kural3: Kendini göstermekten çekinme.. yani arada baskın olmak iyidir. İlişki dengesini kurmak böyle daha da kolaylaşır güzelim.” Aklıma gelenle gülmemeye çalışarak yapacağım hamleme psikolojik hazırlık yaptım. Tamam hazırım ya. Evet evet, hazırım tamam. Ellerimi Göktuğ’un yüzüne kaldırarak yüzünü avucumun içine almıştım. Yüzü bile kocamandı.. ellerim küçücük kalmıştı. Gözlerine baktığımda bana şaşkın bakışlarını görmezden gelerek konuşmaya başlamıştım. “Haydi saat 11 olmuş daha kahvaltı da yapmadık. Sen iyi dinlenebildin mi? Gözünün altında olan morluklar geçmiş sanki.. ama kendini bir daha uykusuz bırakma sakın. Sen bugün karargaha gitmeyecek misin?” Bu sorduğum soruyla gözlerim kocaman açılmış ve dudaklarımdan şaşkın ve endişeyle harmanlanmış bir nida kopmuştu. “Sen geç mi kaldın yoksa?! Kalk haydi Göktuğ! Kahvaltı yapmadan gidemezsin izin vermem. Geç kaldın diy-” Göktuğ’un işaret parmağını dudaklarımda hissetmemle susmuştum. Daha konuşmam bitmemişti ki.. kesin geç kalmıştı. Off! “Rana bir sakin ol güzelim. Bugün karargaha gitmeyeceğim. İzinliyiz çünkü. Bizim tim de o yüzden gelmiş sabahın hayrında zaten. Ama ben birşeyi anlayamadım..” “Neyi?” “Neye izin vermediğini?” Yüzüme fazlasıyla yaklaşmıştı. “Niye? İzin vermezsem yapmayacak mısın? A-a bak şimdi nasıl da hatırladım. Benim senin üzerinde söz hakkım yoktu değil mi..? Neyse başkasına izin vermem bende..” Yüzünün bariz bir şekilde kasıldığını görmüştüm. Yüzüme yakın olan yüzünü iyice yaklaştırarak alnını alnıma yaslamış ve gözlerini sımsıkı kapatmıştı. “Kime? Benden başka kimseye söyleme bir şey.. böyle bakma.. yanında durma.. kısıtlamak için demiyorum bunları Rana. Ama bir bana ol.. ama ol. Trip atacaksan bana at. Bakacaksan bana bak. Göreceksen bir beni gör.. gönül vereceksen bir bana ver.. olacaksan bir benim ol…” Sonlara doğru kısılan sesiyle fısıltılı konuşmuştu ama ben duymuştum. Yüzüne baktığımda gözleri hala kapalı ve kıpkırmızı yanaklarıyla öylece duruyordu. Ellerimin hala yüzünde olduğunu farkettiğimde yavaşça çektim. Gözlerini açmıştı fakat dolu doluydu. Onu anlıyordum ‘kaybetme korkusu’ vardı fakat ‘beni kaybetme korkusu’ olduğunu düşünmek fazlasıyla gülünç geliyordu bana.. “Haydi kalkalım.” diyerek kollarının arasından hızla sıyrılarak banyoya doğru koşturmuştum. Bana ne demişti!? Bu ne demek oluyordu yani. Ne anlamalıydım bu durumdan.. İşlerimi hallederek abdestimi almış ve saçlarımı ev topuzu yapmıştım. Banyodan çıktıktan sonra odada onu görememiştim. Tekrar misafir odasına gittiğini düşünerek o odaya doğru ilerlemeye başladım. Odanın önüne geldiğimde kapının yarım bir şekilde açık olduğunu görmüştüm. Aralıktan baktığımda tişörtünü giydiğini görmüş ve tek gözümü kapatarak bakmaya başlamıştım. Aynen Rana şuan hiç görmüyorsun.. Ay ama ne yapayım bakmam istiyorum. Neye? H-hiç. Aralıktan baktığımda her bir ayrıntısının bana bu kadar yakışıklı gelmesi oldukça tuhaftı. Hatırladığım kadarıyla annem için de babam öyleydi. Kusursuz görmek.. ya da kusurlarıyla kabul etmek çok hoş gelirdi bana. Çoğu yerde gördüğümde içimden hep nasıl yani hiç mi kusur görmüyorlar birbirlerinde diye düşündüğümde bir sonuç çıkaramıyor olmak beni hep meraka düşürüyordu. Fakat şuan çok net anlıyordum. Kusur görmüyor değildim.. mesela ben üzülmeyeyim diye beni eşi olarak sorumlu olmadığımı söyleyerek benim yerime karar vermesi beni oldukça üzmüştü. Onu üzmek istemem, ama bir ömür böyle ilerlemek de istemezdim. Bir ömür dedin..? Evet.. yani bir ömür olsun inşallah… Saçlarını düzelttiğini görmemle ellerimin karıncalandığını hissetmiştim. Saçları çok yumuşak ve güzel kokuluydu. Elimi çekesim gelmiyordu hiç. Ne yaptığımı farkederek hızla kendime gelmeye çalıştım ve odanın kapısından uzaklaştım. Mutfağa doğru adımlayarak çay koymak için çaydanlığı aradım fakat bulamamıştım. Kahvaltılıkları hazırlayayım ozaman diyerekten ellerimi yıkamak için tezgaha doğru ilerlemiş ve lavabonun içindeki çaydanlığı görmüştüm. Ben elimi yakınca o sonradan suyun altına koymuş olmalıydı.. çaydanlık lavabonun içinde olduğu için bu sefer de deterjan aramaya koyulmuştum. Tezgahın aşağısındaki dolaba doğru eğildiğimde ardımda hissettiğim varlığıyla gerilsem de dolabı açarak içine baktım. Beklediğim gibi oradaydı. Uzanarak elime aldım ve doğruldum. Tezgaha yaklaşarak çaydanlığı yıkamaya başlamıştım. İyice durulayarak içine çay suyu koyarak ocağa aldım. Buzdolabına yöneleceğim sırada Göktuğ önüme geçerek elindeki tepsiyle bana bakıyordu. Tepsiye baktığımda kahvaltılıkları koyduğunu yeni görmüştüm. Bakışlarımı tekrar yüzüne çıkardığımda gözleriyle tepsiyi göstermişti. Başımı iki yana sallayarak ‘Yani..’ bakışı atmıştım. O da başını iki yana sallayarak anladığım kadarıyla ‘Bunları ne yapayım?’ bakışı atmıştı. Gülümsememe engel olamamıştım. “Salondaki küçük masaya koyabilirsin ama önce bezle sil olur mu?” Onu anladığım için şaşırmış olmalı ki ilkin kaşları havaya kalkmış, ardındansa yüzünde huzurlu bir tebessüm belirmişti. “Peki hânım.” “Hânın?” “Hânım..” Hitabına yanaklarımın kızardığına emindim.. “Tamam sen şimdi şey yap ben de şey yapayım sonra şey yapacağım zaten..” Yüzüne baktığımda gülmemeye çalıştığını anlamak zor değildi. Başını sallayarak, “Ben gidip sofraya bunları koyayım, ama sofrayı bezle sileyim sende burda bir şey yapıp sonra geleceksin zaten..” demişti. Kurduğum saçma sapan cümleye rağmen beni anlamış olması yüzümde huzurlu bir tebessüm oluşturmuştu. Başımı sallayarak onu onayladım. “Aynen öyle kocam bey haydi!” “Ney ney ney?” Şaşkınlık ve heyecanla harmanlanmış sesine gülümsemek istesem de kendimi tutmuştum. “Yok bir şey haydi Göktuğ!? Daha kahvaltı yapmadık öğle yemeği vakti geldi neredeyse!” “Tamam tamam.” diyerek sonunda içeriye doğru sofra kurmak için gidebilmişti. Arkasından gülümseyerek bakmıştım. Onun varlığı bile içimin huzurla dolmasının sebebiydi. “Başka bir şey yapmana gerek yok Rana.. amam canın bir şey çekiyorsa yapalım.” Tam ardımdan gelen sesle irkilmiştim. “Y-yok çekmiyor canım bir şey.” Aniden gelmemesi için bir ara onu uyarmalıydım. “İçeri geçelim o zaman ben çayı demleyeyim.” Tam itiraz edeceğim sırada, “Haydi Rana hep itiraz ediyorsun bana.” Başımı ‘peki’ anlamında sağa doğru eğerek, “Bari burada oturalım yine yanmasın..” diyerek fikrimi belirtmiştim. "Biz mi?" "Evet? He, ne? Hayır çaydanlık!?" Muzip ifadesiyle bana dönerek mutfaktaki masadan sandalyeyi benim için çekmiş ve başıyla oturmam için 'Buyrun efendim..' diyen garsonlar gibi yerimi göstermişti. Ben ise hafifçe gülümseyerek karşılık vermiş ve başımı sağa eğerek oturmuştum. O ise tam karşıma sandalye çekmişti. Dizlerimiz birbirine değecek şekilde oturmuştuk ve bu durum farklı bir şekilde tırnak uçlarımdan tüm bedenime elektrik akımı yükleniyormuş hissi veriyordu. Bu durumu unutmaya çalışarak soru sormaya karar verdim. Yoksa oturmuş sadece birbirimizi izleyecektik ve bu çok.. utandırıcıydı. "Birbirimiz hakkında bilmediğimiz şeyleri soralım mı?" Sesim beklediğinden de heyecanlı çıkmış olmalı ki gülümsemesi büyümüştü. Başını sallayarak, "Olur. Önce sen başla istersen.." "Tamam!? Olur başlayayım o zaman. Hazır mısın?" Sesli bir şekilde gülmüştü bu sefer.. çok güzel gülüyordu. Bembeyaz yüzünde yanakları iki yana gerilmiş ve yüzünün en belirgin yeri olan kırmızıya çalınmış görünen dudakları tam anlamıyla şaheserdi… Özellikle güldüğünde dudakları ayrı güzel görünüyordu. Hissiyatı da çok farklıydı sımsıcaktı dudakları.. gelen sesle daldığım gülüşümden hızla kendimi toparladım. Tövbe estağfirullah ne düşünüyorum ben böyle!? Çok utandım ama şimdi ben. Off! "Rana.." "E-efendim?" "Haydi bekliyorum." "He evet soruyorum, madem hazırsın. Nasıl asker olmaya karar verdin? Yanlış anlama sakın beni.. yani Oğuz karar verdiğinde ben arkasında durmuştum onun sadece. Sadece merak ettim istersen cevap vermeyebilirsin de. Hatta dur başka soru sorayı-" "Ben anladım seni güzelim.. babam askerdi benim, anlamışsındır zaten illa. Eniştem çok anlatırdı bana babamı.. babamla anılarını.. teyzem de çok benzetirdi beni babama. Oradan başladı ilkin. Bayağı heveslenmiştim o zamanlar. Ortalıkta 'ben de babam gibi olacağım, asker olacağım.' diye gezinirmişim." Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. "Öyle başlamıştı yani ama asıl liseye gideceğim zaman karar vermiştim askeri liseye gideceğime. Sonra da zaten askeri lise sonrasında, Milli Savunma Üniversitesi derken buradayım. Peki sen Rana.. sen nasıl ya da neden hukuk okudun?" Buruk tebessümü benim de yüzüme bulaşmıştı. Aklıma doluşan her bir anı içinmiş gibi.. gözlerim de yavaş yavaş doluyordu. "Benim için fazlasıyla zorlu olduğu için hem eğitim hem ev hayatım.. biraz farklı bir nedendi benimki. Ben bazen aşırı hırçın olabiliyorum. Haksızlığa susamıyorum. Yengemlerin evindeyken sadece susmak zorunda olduğum hissiyle hareket ediyordum. Öyle hissettiğim için aksini yapamıyordum. Ama bir haksızlık gördüğümde başıma ne gelir diye düşünmeden hareket ederdim. Sonrasında öyle olması yerine, ‘Neden hukuki yani resmi bir boyutta haykırmayayım gerçekleri..?’ diye düşünerek hukuk okudum fakat mesleğimi yapmama izin vermedi yengem.. sonra da öyle kaldı işte." "Peki mesleğini yapmak ister misin?" Sorusuyla dehşete düşmüştüm. Cevabımdan önce tepkisini ölçmek istediğimden soru yöneltmemin daha sağlıklı olacağını düşünmüştüm. "Sen karşı mısın?" "Hayır tabii ki sadece merak ettim. Eğer çalışmak istersen ayarlayabiliriz." Gözlerim söylediği sözlerin şaşkınlığı ve heyecanıyla aralandı. "Gerçekten mi? Gerçekten olur mu? Mesleğimi yapabilirim yani değil mi?!" Gözlerim dolmuştu.. "Evet güzelim. Ama sen niye ağlıyors-" Hızla dönüp ona sarılmıştım.. sımsıkı. Gönlümün en derinlerinde varlığını kazıdığını hissetmeden sımsıkı sarılmıştım. Varlığıyla bile beni mutlu etmeye yeteceğini bilmeden.. ve belki bir gün yitip gideceğini bilmeden…
_______________________________________________ Bölümiçi tepkilerinizi çookk merak ediyorumm🐣. Sizi seviyoruum🪻❤️🩹 Allah'a emanet olunuzz🪷🩶 |
0% |