Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Dördüncü Bölüm

@pearl.ight_

Selamünaleykümmm🪶🪻 Bu bölümü beğenmenizi ümit ediyorumm. Açıkçası çok tatlı mı tatlı bir okurum için erken attım yoksa daha yarın ya da öbür güne kadar anca yazardım bu bölümü.. bence kendisini biliyor ama neysemsee🪷🪽 buyrunuuz bölüme geçelimm.Oy ve yorumlarınızı da okurken lütfen eksik etmeyiniz.🌟🌙. İyi okumalarr🌠🪽 (size bir sır Göktuğ'un eve geldiği sahnede Yonca Ladi-12 Ay dinleyin🤫🌸)

_______________________________________________

0.4

Aydınlık yarınlar diye bir şey yoktur.. eğer o aydınlığı bugün siz oluşturmak için çaba göstermezseniz. Çaba göstermek her zaman yeterli olmasa da en azından bir şeyler yaptığınızı hissetmek bile size iyi hissettirir.. hissettirmeli. Benim öyle oldu...

Amcam her ne kadar desteklese de okul ortamımda pek arkadaşım olmamıştı.. hatta tam tersi bir durumla karşılaşmış ve dışlanmıştım. Hal böyle olunca da sadece derslerime odaklanmış ve lise son sınıfımı, o zamanki şartlarıma göre şaşırtılacak şekilde, ilk tercihimle hukuk fakültesini kazanmıştım. İlk üç yıl başarıyla devam ederken bir yıl ara vermek zorunda kalarak sonrasında tamamlamıştım. Neden mi..? Kardeşim Oğuz, asker olmaya tam kararlı bir şekilde sınavlara hazırlanıyor, ben de ona hem maddi hem manevi destek oluyordum.. yengem hiç desteklememiş, amcamsa.. o da desteklememişti. Ben ise desteklemiş ve Oğuz'u parkur sınavı için hazırlık kursuna yazdırmıştım.

O sıralarda sabah erkenden bütün evi temizleyerek evden çıkmış ve bir pastanede çalışmıştım. Akşama doğru eve gelerek yemekleri de hazır etmiş herşeyi yetiştirmiştim. Bir yıl böyle sürmüş ve Oğuz Askeri Akademiyi kazanmıştı. Benden uzaklara.. ama istediği yere gitmişti..

Ondan sonraki yıl ara verdiğim okuluma devam etmiş ve hukuk fakültesinden mezun olmuştum. Mesleğimi yapmak.. alanımda ilerlemek istemiştim ama yengem izin vermemiş ve her girişimimde engel olmuştu. Hem çalışmama izin vermemiş hem de 'seni biz besliyoruz' diyerek yük olduğumu iliklerime kadar hissettirmişti. Oğuz'a bu hissi vermemesi için çok uğraşmıştım fakat kendimi bu durumdan kurtaramamıştım. Ben biliyordum ki zaten yük olduğumu...

Bugün görüşmemizden sonra 'beni bırakmasının henüz uygun olmayacağını' düşünmüş ve yalnız ayrılmıştık kafeden.. eve döndüğümde ise yengem haberi almış olduğunu belli ederek (!) bana sıkıca sarılmıştı.. ben hiçbir tepki vermeyerek hafif tebessüm etmiş, ardından hızlıca odama gitmiş ve kapıyı ardımdan kapatarak sırtımı kapıya vermiştim. Sakinleşmem lazımdı ama yeşil gözleri aklıma geldikçe tekrar bakmak istiyordum. Ne olmuştu böyle bana..? Derin bir nefes alarak gözlerimi yatağıma kaldırdım fakat şuan karşımda.. Oğuz vardı. Hem de yatağıma oturmuş, bana ters ters bakan ve bacağını hızla sallayan bir adet Oğuz. Çok özlemiştim. Gözlerim anında hissettiğim özlem hissiyle birlikte doldu.. koşarak üstüne atladım ve sıkıca sarıldım.

"Abla ne yapıyorsun ya!? Burda sana hesap soracaktım iki dakika.." demesiyle gülümsedim. Tatlı çocuğum benim. Burnumu çekerek,

"Ya dur iki da özlem gidereyim. Sonra atarsın tribini hem.." dedim ve daha sıkı sarıldım.

"Abla boğdun boğdun." demesiyle sinirlenmiş gibi yaparak,

"Tamam!" dedim ve hemen kendimi geri çektim. 'Trip mi atacaktı? Tamam ben de atacağım.. hıh!' Bozulmuş bir yüz ifadesiyle ona baktım ve oturduğum yataktan kalkarak ona döndüm. "Kalk içeri geç hadi üstümü değiştereceğim. Yemek hazırlamaya başlamam lazım daha. Hadi hadi..!"

"Ne ara trip sırası sana geçti? Hem hani konuşacaktık.. benim sana sorularım var abla."

"Sonra sor o zaman Oğuz. Üstümü değiştireceğim dedim.." diyerek onu odadan dışarıya doğru sürükledim. Daha doğrusu o da onu sürüklememe izin vermiş olmalı.. çünkü tam bir kas yığınına dönüşmüş, eşek sıpası!

Üstümü hızla değiştirerek odamdan dışarıya çıktım ve mutfağa girdim. 'Yengem şuan ne mi yapıyordu?' İçeride yemek programı izliyordu... Mutfağa girdiğimde yine aynı görüntüyle karşılaşmıştım. Oğuz.. mutfak masasında sandalyeye oturmuş, önündeki su bardağını çevirerek bana bakıyor ve bacaklarını sallıyordu. Bu yaptığı çocukluğa göz devirmek istedim ama yapamadım. Hiçbir şey demeden malzemeleri çıkararak onun sevdiği yemekleri yapmaya başladım. O ise sessizce beni izledi. Yemekleri pişmeye bıraktığımda karşısına oturdum ve yüzünü incelemeye başladım. 'Zayıflamış mıydı sanki bu çocuk?'

"Hayır abla zayıflamadım iki kilo aldım.." sesiyle irkilerek Oğuza döndüm. Tek kaşımı kaldırarak,

"Ne alaka canım a-a ben öyle mi dedim ki?" Derin bir nefes alarak,

"Abla artık konuşalım mı? Nerden çıktı bu evlilik meselesi? Neden aceleye geliyor? Neden yarın istiyorlar seni? Kimle evleniyorsun bakayım sen-" nefes nefese sorduğu cümleleri hızla kestim.

"Bir sakin olur musun Oğuz? Öncelikle yaşım gelmişti bu bir gerçek.. illaki bir gün olacaktı kardeşim. Sonralıkla sorularına sırasıyla cevap verecek olursam, beyefendi yengemin eski komşusunun yeğeniymiş. Aceleye gelme nedeni beyefendi bir asker ve uzun süreli görevlere giden bir timin komutanıymış. Dolayısıyla bu sebepten de yarın isteme oluyor.. Son sorunu da kısaca cevaplamış oldum ama söyleyeyim yine de. Asker bir beyefendiyle evleniyorum. Ayrıca sen bunları kafana takma bakayım. Sen nereye atanmıştın şehir olarak hiç konuşmadın sen benimle. Unuttun bir ablan olduğunu değil mi...?" diyerek trip modumu açmış ve kollarımı göğsümde birleştirerek yandan ona bir bakış atmıştım. O ise yüzüne şefkatli bir tebessüm kondurarak yanıma sırnaşıp,

"Sen nasıl mutlu olacaksan öyle olsun.. hem ben seni arayacaktım ama olmadı bir anda uzun bir göreve çıktık haber veremedim canımsın sen benim, ablam." diyerek sarılmış ve yine alttan alttan çipil çipil bakarak yanaklarımdan öpmüştü. Nerde görev yaptığını söylememesi içime şüphe kurtçuğu düşürmüştü ve tekrar sormayı aklıma not etmiştim.

"Rana! Kız, Rana! Bak az buraya." diyerek beni yanına çağıran yengemle beraber ayrılmak zorunda kalsak da.. ayrılmadan önce saçına bir öpücük kondurmuştum. Canım çocuğum.

Hızlıca mutfaktan çıkarak salona gittim. Yengem elinde yuvarlak bir şeyle oturduğu koltuktan bana bakıyordu. Eliyle yanını işaret etmesiyle yavaşça yanına oturdum. O ise sessizce elimi avucuna almış yüzük parmağımdan bazı ölçüler almıştı. İlk başta ne yapmaya çalıştığını anlayamasam da sonrasında aklıma gelmişti. Ben yarın nişanlanacaktım.. yüzük almak için parmağımdan ölçü almıştı yengem. O beyefendinin yüzü.. gözleri.. gülüşü düşmüştü yine aklıma. Ama ben yine çok utandım. Off.

Akşam yemeğini hazırlamış ve sofraya oturmuştuk. Amcam arada bir ağızını bir şey söylemek için açıyor ardından söylemeden kapatıyordu.. yemek sofrasını toplayarak çay faslını hazırladım ve ben de tam koltuğa oturacaktım ki.. yengemin,

"Sen odana geç yat bakayım a-a sanki yarın benim nişanım var. Hadi, hadi!" demesiyle tekrar ayaklandım. Oğuz da benimle ayaklanmıştı.

"Peki o zaman Allah rahatlık versin." diyerek odama doğru ilerledim. Ardımdan da Oğuz geldi ve kapıyı kapattı.

"Abla sen zorla kabul etmedin bu evliliği değil mi? Ayrıca yarın o beyefendi lavuğu da alamaz seni benden." dediklerine gülsem mi kızsam mı bilememiştim.

"Oğuz, düzgün konuş Oğuz. Ayrıca kendi isteğimle kabul ettim ve de ediyorum." Bu şekilde açık açık söylemek değişik hissettirse de gerçek buydu. Evet, görüşmeye gitmek istememiştim ama şuan bu evliliğe olumlu bakma nedenim yengem falan değildi. Tamamen o beyefendiydi.. Göktuğ.

Gelen sesle irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. "Sormaya korkuyorum ama şuan ne düşünüyor olabilirsin ki yanakların kızardı ve sırıtıyorsun acaba abla?"

"Ya ne alakası var neden o beyefendiyi düşüneyim ki?" diye karşılık verdim ona. Ama Oğuz daha da gerildi. Ne dediğimi farkettiğimde bende bir gerilmedim değildi.. Sıktığı dişleriyle,

"Ben o beyefendi lavuğundan bahsetmemiştim ki ablacığım?" diyerek sorar gözlerle bana bakmaya başladı..

"Bak, ağzına acı biber sürerim düzgün konuş Oğuz!? Hadi geç odana bakayım." diyerek işin içinden sıyrılmayı denedim ki durgun ifadesi, onun zihninin şuan zaten farklı bir yerde olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Nedenini anladığımda onun konuşmasına izin vermeyerek, "Gel hadi uyuyalım." diyerek yatağıma doğru ilerledim ve yatak örtümü açarak Oğuz'u bekledim.

"Ablaların bir tanesi be!" diyerek adeta üstüme atlamıştı. Bu ağırlaşmış mı sanki..?

"Ya Oğuz tamam a-a senin de ayarın olsun çocuğum, düzgün uzan şu yatağa! Sen nerde kalıyorsun bakayım şeyde? Atandığın yer neresiydi senin?"

"Hakkari, abla." dedi umursamaz bir sesle ve yatağıma adeta yerleşti. Ben de yanına uzandım ve saçlarını sevmeye başladım. Sessiz bir mırıltıyla,

"Göktuğ'da orada görev yapıyor." diyerek düşünmeye başladım. Lakin Oğuz bunu da bölerek,

"Ne dedin abla?" dedi.

"Ayrılmayacağız galiba diyorum. O beyefendi de Hakkari'de görev yapıyor da." dedim içime kaçmış bir sesle. Oğuz ise bu hallerime artık sinir olmuş olmalı ki..

"Bak bak hallere bak ya.. abla ben burdayım biraz bedenen burda olduğun gibi zihnen de burda olur musun lütfen?!" diyerek isyan bayrağı çekmişti. Bu haline tebessüm ederek saçlarına öpücükler kondurdum ve,

"Tamam hadi uyuyalım." diyerek ona sıkıca sarıldım. Bedenime örtünen yorgunlukla eş zamanlı olarak gözlerim de kendini karanlığa teslim etti..

 

|Göktuğ|

Gecenin ikisinde pencere önüne oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Bugün yaşananları düşündükçe içi huzurla doluyor fakat bu hislere anlam veremiyordu. Babası bu hisleri ona yedi yaşındayken anlatmıştı ama o, o zaman anlayamamıştı. 'Kendini tamam hissetme' hissi demişti. Kendini tamam hissediyordu.. hem de fazlasıyla.

Kızın utanmasına rağmen kendinden ödün vermemesini.. yeşillerini yakan ateş kahvesini.. gül goncası rengindeki al yanaklarını.. ay gibi parlayan yüzünü.. düşünemeden edemiyordu... gözlerinin önünden bir an olsun gitmiyordu.

Eve geldiğinde teyzesi ona hiçbir şey dememiş eniştesi ise gözlerini bir kere kapatıp açarak memnuniyetini belirtmişti. Teyzesinin böyle davranması ise normaldi. O memnun olduğunda susar, memnun değilse konuşurdu.. alışıktı bu hallerine.

O da odasına geçerek vakit namazlarını kılmış ardından pencere önünde bulmuştu kendisini.. yaşanan olaylardan bir mutsuzluğu yoktu. Yarın nişanlanacağı kızın da gözlerinde bir huzursuzluk görmemişti. Üstelik herşeyi oturup konuşmuşlardı. O yüzden yarını iple çekiyordu içindeki çocuk. Dışındaysa yalnızca uyuyamayarak heyecanını geçirmeye çalışan bir Göktuğ vardı.

Pencerenin önünden ayrılarak masasının yanına doğru ilerledi. Telefonundan saate baktı.. sabah namazına daha vardı. 'Nasıl olsa teyzesi onu uyandırırdı.' Ama o yine de alarmını kurdu ve yatağa uzanarak gözlerini kapattı. Daha üstünden atamadığı operasyon yorgunluğunu bu üç saate atmaya çalışacaktı..

 

|Rana|

Sabahın erken saatinde yengemin beni dürtmesiyle uyanmış ve şuan duyduğum sabah ezanıyla adeta şoke olmuştum. 'Saat kaç ki böyle oldu ya?' diyerek saate bakacağım sırada üstten gelen bildirimle oraya yönelmiştim. Mesaj Göktuğ'dan gelmişti.. Kafeden ayrılmadan numaralarımızı birbirimize vermiş olsak da ikimiz de dönüp yazamamıştık. Ne yazdığını merak ederek bildirime tıkladım.

 

Gönderen: Göktuğ

Selamünaleyküm Rana. Sen de bu saatte mi uyandırıldın acaba?

 

Yazdığı şey yüzümde tebessüm oluşmasına neden oldu. O da zorla kaldırılmış olmalıydı.

 

Gönderilen: Göktuğ

Yüksek ihtimal evet.

Gönderen: Göktuğ

Peki nasılsın?

Gönderilen:Göktuğ

İyiyim.. şey, sen nasılsın?

Gönderen:Göktuğ

Ben de iyiyim. O zaman Allah'a emanet ol..

 

Gönderilen:Göktuğ

Sen de.

 

Mesaj uygulamasından çıktım ve saate bakarak telefonumu masaya bıraktım. Başımı yatak tarafına çevirdiğimde bana değişik bir ifadeyle bakan Oğuzla karşılaşmayı tabiki de beklemiyordum.. bozuntuya vermemeye çalışarak,

"Hadi kalk ablacığım. Ezan da yeni okundu." dedim ve saçından öptüm. Sonrasında seccademi sererek namazımı kılmaya başladım. Aslında Oğuzla cemaat yapmak da isterdim ama mutfağa geçerek hazırlık yapmam gerekiyordu.. namazımı kılarak 'Bugünün hayırla ve sorunsuz geçmesi için' dua ettim.

Hızla mutfağa geçerek önce kahvaltıyı salona hazırladım.. ardından bugünün hazırlığına tam anlamıyla giriştim ve önce su böreğini yapmakla başladım. Yufkaları ve böreğin içini hazır ettim. Ardından yapmaya başladım. Arada Oğuz gelip böreğin içinden tırtıklasa da sonunda bitirdiğim böreği fırına vererek Oğuz'un elinden kurtardım. Ardından baklava açmaya başladım ve 'Acaba cevizli mi severdi antep fıstıklı mı?' diye bir düşünceye kapıldım.. Oğuz ise o sırada bana tim komutanı olsa kesin cevizli severdi diye anlatmaya başlamıştı. Ben ise bir anda kendimi antep fıstıklarını robottan çekerken bulmuştum.. ardından baklavayı da hazırlamaya başladım. Su böreğini fırından çıkararak baklavayı da fırına verdim. Su böreğinin üstüne yağ sürerek üstünü örttüm. Ardından sarma içi hazırlayarak onu da yetiştirme derdine düştüm. Çünkü saat neredeyse akşam vaktine geliyordu.. şuanlık namaz kılamadığım için sıkıntı yoktu o yüzden ben devam ederken Oğuz arada namazlarını kılıyor ardından bana yardıma -daha doğrusu kendi midesine yardıma- geliyordu.. son sarmayı da tencereye koyarken mutfak kapısı bir hışımla açıldı ve mutfaktan içeriye giren yengem,

"Sen daha hazır değil misin? Koş git odana hazırlan." dedi. Fakat ben daha hangi elbiseyi giyeceğime dahi karar vermemiştim. Telaşa girerek sarmanın suyunu koydum ve üzerine bir tabak koyarak ocağa aldım. Ardımdan yengemin,

"Ben elbiseni koydum oraya düzgün hazırlan yeter." dediğini de işitmiştim..

Koşarak odaya girdim ve kapımı kapattım üstümdeki yemek kokusu sinmiş üstlerimden kurtularak yengemin bana hazırladığı elbiseye döndüm.. Elbise oldukça zarif ve güzeldi. Belden mevlana etek modeldi ve elbise olarak mükemmel görünüyordu. Fakat beyazdı.. neden beyaz seçtiğini anlayamasam da bazen zevkli kadın olduğunu es geçmemeliydim.

Hızlıca hazırlanarak başörtümü de taktım. Makyaj yapmadım sadece renkli bir nemlendirici sürdüm dudaklarıma. Yüzümü renklendirmeme gerek yoktu çünkü eminim onu gördüğümde yine kıpkırmızı olacaktım. Masanın üstünde bıraktığım telefonumdan mesaj geldiğinde hemen elime aldım. Mesaj ondan gelmişti..

 

Gönderen:Göktuğ

Kapıyı açar mısınız acaba Hanımefendi?

 

Yazdığı hitap ve gelmiş olduğunu belirtmesiyle elim ayağım birbirine dolandı.

 

Gönderilen:Göktuğ

Ben şuan yanlış mı anlıyorum yoksa geldiniz mi?

 

Gönderen:Göktuğ

Evet doğru anladınız.. Peki biz kapıda mı bekleyeceğiz acaba Rana Hanım?

 

Gönderilen:Göktuğ

Hayır tabiiki hemen açıyorum..

 

Koşarak kapıya doğru geldim ve herkesin zaten hazır olduğunu gördüğümde rahatlayarak kapıyı açtım. Karşıma önce yaşlı tonton bir amca ve ardından da yaşlı tonton bir teyze girdi.. Göktuğ'un teyzesi ve eniştesi olmalılardı. Eniştesine baş selamı vererek teyzesinin ise elini öperek 'Hoşgeldiniz' dedim. Gözlerim Göktuğ'u ararken arkamdan hayretle harmanlanmış sesiyle bağıran Oğuzla arkamı döndüm.

"Komutanım!"

"Efendim, Oğuz?" Oğuz'un gözleri şaşkınlıkla aralandı bu sefer..

"Komutanım?!" diyerek Göktuğ'un üstünü süzdü.

"Söyle, Oğuz?" Göktuğ'un sesi bu sefer sinirli çıkmıştı. Fakat bu sefer Oğuz'un yüzünde sinsi bir gülüş belirdi işte..

"Demek o komutan sizdiniz Komutanım..? Peki." dedi ve Göktuğ'a sarıldı.

"Acaba Oğuzla nişanlanacaktı da benim mi haberim yoktu..!?" Herkesin gözleri bana dönünce gözlerim ardına kadar açıldı. Hayır hayır.. ben sesli söylemedim bunu değil mi? Söylememeliydim! Büyükler gülerek içeri geçerken koridorda ben, Göktuğ ve Oğuz kalmıştık. Ben Göktuğ'a gözlerimi değdirmeden utancımdan kısılmış sesimle, "Hoşgeldiniz.." dedim. Elindeki beyaz gülleri bana doğru uzattığını farkettiğimde elimi eline değdirmeden aldım. Belki bir gün elini tutardım...

İçine derin bir nefes çekerek, "Hoşbuldum.." dediğini duydum. Ama sesinde imâ vardı işte, off!

İçeriye doğru ilerledik. İçeride koyu bir sohbet vardı.

Yengemin kaş göz yaptığını farkettiğimde kalkarak mutfağa doğru geçtim. Arkamdan gelen adım sesleriyle Oğuz'un geldiğini farketmemek elde değildi. Ben kahveleri hazırlayana kadar yanımda öylece bekledi, arada sarıldı.. kahveleri fincanlara dağıtarak tepsiye dizdim. Ardından Göktuğ'un kahvesini sade yaparak yanındaki kahve yanı bardağının içine karanfilli şerbet koydum ve içeri götürdüm önce büyüklerin kahvesini ardından Göktuğ'un kahvesini dağıttım.. onun bana baktığını farketsem de az önce yaşanan olaydan dolayı yüzüne bakamıyordum..

Herkes kahvelerinden birer yudum içtiğinde Göktuğ'un eniştesi konuşmaya başlamıştı. "Efendim, öncelikle söylemeliyim ki.. gönül isterdi ki Gökhan ağabeyim yaşasaydı da o olsaydı evladının istemesinde lakin... Rabbim şehadetini kabul etsin. Neyse sebebi ziyaretimiz belli efendim. Allah'ın emri peygamber efendimizin kavliyle Rana kızımızı Göktuğ oğlumuza emanet istiyoruz." Kullandığı tabir yüzümde buruk bir tebessüm oluşmasına neden oldu. Oysa ki yengem temelli gitmemi istiyordu..

Amcam tam bir şey söyleyecekken yengem, "Verdik biz verdik gitti.." dedi. Onun böyle demesiyle sağımdaki Oğuz'un gerildiğini hissetmiştim fakat halıdan başka bir yere bakamıyordum. Hem utancımdan hem de istememin böyle olmasının verdiği üzüntüden kaynaklıydı bu durum. Gözümü oynatsam dolan gözlerimden yaşlar bir bir akacak gibiydi. Çalan zil sesiyle dikkatler dağılmış amcam hiçbir şey söylemeden kapıyı açmaya gitmişti. "Abla, Abla!"

Yanımdan duyduğum sesle irkilerek sağıma döndüm. "Abla sen istiyorsun değil mi? Zorla değil, değil mi? Üzgün gibisin.."

Söylediği ve düşündüğü şeyler tebessüm etmeme neden olmuştu. Göz yaşlarımı silerek başımı iki yana salladım. "Hayır, isteyerek oluyor tüm bunlar.. Sadece ağrıma giden yengemin böyle davranması ve amcamın hiçbir şey dememesi." Başını sallayarak beni kendine doğru çekti.. kolunun altına aldı ve sarmaladı. Gelen seslerle tüm salon ahalisi salonun kapısına doğru baktık. İçeriye giren imamla şoke olmuştum. 'Nasıl yani?' Kaşlarım çatılmaya başladığında, gelen fısır fısır seslerle oraya yöneldim. Göktuğ'un teyzesi Nurten teyze, Göktuğ'a bir şeyler anlatıyordu. Göktuğ'un elleri iki yanında yumruk halindeydi.. olanlara gerçekten anlam verememem benim suçum değil, değil mi?..

İmam içeriye doğru ilerleyerek salonun ortasına oturdu ve, "Evlenecekler kim?" diye sordu. Ben şaşkınlıkla izlerken yengem tam ağzını açıyordu ki Nurten teyze araya girerek bana doğru yöneldi, "Gel kızım biz seninle bir konuşalım." diyerek odanın dışına doğru yönlendirdi.

"Bak kızım burada hep diken üstündesin biliyorum. Göktuğ iki-üç gün sonra görev yerine geri dönecek. Sen burada yine onlarla kalacaksın.. yengen seni hemen vermek için fırsat kolluyor. Böyle bir şey yapacağını biliyordum ama gerçekleştirmek için erken davranacağını düşünmemiştim. O yüzden sen kararını ver. İki gün sonra Göktuğla evli bir şekilde onunla beraber mi gideceksin? Yoksa burada yengenle mi kalacaksın? İçeride imam bekliyor olabilir ama sen iyi düşün hemi kızım.. yengen o kadar ileri gitti ki resmi nikah tarihinizi bile aldı. Ben de müsaade ettim tabii eğer kabul edersen, seni tek imam nikahıyla gönderemezdim Göktuğla.. ama istemezsen diye de iptal edeb-" devam edecekken sözünü kestim. Sonuçta hem eşimin hem Oğuz'un yanında olmuş olurdum. Kabul etmesem bile sonuç yine aynı kapıya çıkıyordu.. ne olursa olsun biz yine evlenecektik sonuçta. Hem onunla evlenme düşüncesi.. güzeldi...

"Hayır efendim gerek yok.. ben kabul ediyorum. Her ayrıntıyı düşündüğünüz için teşekkür ederim. Resmi nikahımızı da onaylıyorum. Benim düğün istediğim falan yok zaten. Sadece beni anlayan bir insanla olmam benim için yeterli.. onunla da birazdan evleneceğiz zaten. Herşey için teşekkür ederim. Ama en çok da Göktuğ'a canınız gibi sahip çıktığınız için.." ilk defa sadece adıyla seslenmiştim ona. Gelen sesle irkilerek salon kapısında öksüren Göktuğ'a baktım. Koşarak mutfağa gittim ve bir bardağa su doldurarak tekrar yanına döndüm. Eline verecektim fakat tutacak durumda olmadığını farkettiğimde bardağı ağzına dayadım. Bana şaşkınca bakarak suyu yudumlamaya başlamıştı. Bardağı dudaklarından yavaşça uzaklaştırdım.

"Daha iyi misin?" diye ona sorarak teyit etmek istedim.

Gözlerini kaçırarak, "İyiyim.." dedi. Bu halleri benim de utanmama neden oluyordu.. dışarıdan bakıldığında benim ona içirmem biraz(!) değişik olmuştu tabii. Bardağı mutfağa götürmek için çömdüğüm yerden kalktım. O da kalktı, yüksek ihtimal salona geçeceklerdi. Ben de bardağı mutfağa bırakarak salona geri döndüm.

"Nikah kıyılacak mı artık?" Bunu diyen tabii ki imamdı. Adam bizi bekliyordu sabahtan beri. İlk tepki veren Göktuğ oldu ve, "Evet" dedi. Ben de başımla onaylayarak ona katıldığımı belli ettim. "Buyrun o vakit." diyerek önünde bulunan yerdeki iki minderi gösterdi.

Kafamı çevirerek Oğuz'a baktım.. ama o, ben daha ona bakmadan bakıyordu zaten. Hemde yüzünde ona çok yakışan her zaman olmayan bir tebessümle. Gözleri mi dolmuş onun?.. ona uzunca sarılmayı bir kenara not ederek sessiz adımlarla ilerledim ve mindere oturdum. Göktuğ'un eniştesi ve Oğuz ise yan yana imamın yanına oturmuşlardı. İmam bize dönerek nikah kıyılmadan önce okunan duaları okuyarak nikaha başladı..

"Gökhan'dan olma Betül'den doğma Göktuğ evladım..sen Rıza'dan olma Hatice'den doğma Rana kızımızı nikahına kabul ettin mi?" Göktuğ'un yutkunma sesini duymuştum. Kaşlarım hafiften çatıldı fakat tepki vermemeye çalıştım.

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim." Sesi net ve tok çıkmıştı her seferinde. İmam efendi bu sefer bana döndü.

"Rıza'dan olma Hatice'den doğma Rana kızım.. sen Gökhan'dan olma Betül'den doğma Göktuğ oğlumuzu nikahına kabul ettin mi?" Bu soruya çok utanmıştım ben ama.. sesimin çıktığından pek emin olmayarak cevap verdim.

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim." Sesimin çok kısık çıktığını farkederek hafifçe boğazımı temizledim.

"Ettin mi?"

"Ettim." Bu sefer daha net çıkmıştı sesim.

"Sizler şahitlik ettiniz mi?"

"Ettik."

"Ettik."

"Bende Rabbimin katında sizin nikahınızı kıydım. Allah mesûd etsin."

Hep bir ağızdan "Amin." dedik.. imam ayağa kalktığında herkes yavaş yavaş odadan çıkıyordu. Herhalde imamı yolcu edecekler diyeydi.

Biz ise hala oturduğumuz yerde bekliyorduk.. Oğuz da odadan çıkarak kapıyı kapattığında anladım ki bizi yalnız bırakmaya çalışıyorlardı.. heyecan basmaya başladığında titrediğimi hissetmiştim. Biz birbirimize helaldik artık değil mi..? Bu birbirimize bakabileceğimiz anlamına da gelirdi. Ama neden hareket edemiyordum şuan... yanımdaki hareketlenmeyi hissetsem de başımı kaldırıp bakamadım. Hem utanıyor hem de heyecanlanıyordum ne yapayım ama!?

Normalini bilmediğim sesinin en nahif haliyle seslendi bana...

"Rana"

Başımı kaldırıp baktığımda gözleri yüzümün her bir zerresine bakıyordu.. yüzümün yandığını hissettim. Gözleri gözlerime değdiği an, gözlerimin dolduğunu hissettim ama, ona hissettirmek istemeyerek onu duyduğumu belirten bir mırıltı çıkmıştı dudaklarımdan.. gözlerimi yüzüne kaldırarak daha net inceleme imkanımı değerlendirmek istedim. Yüzü keskin hatlardan oluşsa da aşırı kemikli değildi. Sakalları yok gibiydi ve -yüksek ihtimal- her zaman traş olduğu için tahriş olmuş görünüyordu. Nedense yüzüne dokunmak için parmaklarımın karıncalandığını hissettim. Aslında artık eşimdi ve dokunabilirdim değil mi..? Belki de bu kadar ileri gitmeme-

Çenemde hissettiğim parmaklarla, önce gözlerimden uzaklaşan göz kapaklarım.. ve eş zamanlı olarak düşüncelerim de uzaklaştı benden.. Başımı kaldırarak gözlerine baktım. Yeşilerinde.. en derinliklerinde, bir yerde nefes alıyordum sanki.. uzun uzun baktım. Hareket eden dudaklarıyla dikkatim oraya doğru dağıldı.. tıpkı benim gibi.

"Eğer istemiyorsan-" dediği şeyle kaşlarım çatıldı ve sözünü kestim.

"Asıl eğer sen istemiyorsan-" Cümlemi devam ettirmeme izin vermeyerek bu sefer de o benim sözümü kesmişti. Konuşmaya başlamadan önce yüzüme doğru hafif yakınlaşarak derin bir nefes aldığını hissetmiştim. Nefes aldıktan sonra da geri çekilmemişti..

"Böyle bir şey mümkün değil, Rana..." Ben de ona hafifçe yakınlaşarak söylemek istedim. Konuşmamız gittikçe sessizleşmeye başlamıştı.

"Benim için de mümkün değil, Göktuğ.." Kapının pat diye açılmasıyla ne yaptığımız farkederek uzaklaştım ve ayaklandık. Fakat biraz Göktuğ'u itmiş olabilirdim. Hissettiğim kadarıyla o da, Oğuz gibi kas yığınıydı.

Kapıdan içeriye giren gözlerini kapatmamaya çalışarak parmaklarının arasından bize bakan Oğuzla, gülmemek için kendimi tutmalıydım. "Komutanım çok özür dileyerekten girdim de..-" Göktuğ'un sinirle soluduğunu bilsem de aralarına şimdilik girmedim. Göktuğ, Oğuz'un sözünü keserek,

"Bak Oğuzcuğum! Buranın bir de karargahı var aslanım, değil mi?" diyerek bir tehdit cümlesi kurduğunu farkettiğimde, tek kaşımı kaldırdım ve Göktuğ'a dönerek konuşma gereği hissettim.

"Ee, karargah olunca ne oluyormuş ki?!" Dediğim şeyle Göktuğ'un yüzünde huzurlu bir tebessüm oluşmuştu. 'Acaba şuan bizi anne babasına benzetmiş olma ihtimali olabilir miydi?'

Odada hissettiğim hareketlenmeyle herkesin odaya doluştuğunu farkettim. Yengem'in, "Ee haydi o zaman. Rana haydi hazırlan sende. Üç gün sonra da resmi nikahınız var zaten ordan geçersiniz." Oğuz ağzını açacağı sırada kolunu tutarak gözlerimi kapatıp açtım. Gözlerimi Nurten teyzeye çevirdiğimde, bana bakarak başı hafifçe sağa meyilli bir şekilde başını sallıyordu. Bu durum beni o kadar mahcup hissettiriyordu ki.. 'kimsesizdim.'

Göktuğ'un huzursuzca yerinde kıpırdandığını hissettiğimde kalkıp odama doğru ilerledim. Belki de onun da ardımdan gelmesini istemiştim.. öyle de olmuştu. Kapıyı özellikle tutmuştum fakat o yine de gözlerimin en içine bakarak onay istemişti. Hafif bir tebessümle gözlerimi kapatıp açtım. O da odamdan içeri girdi. Kapıyı kapatarak ona dönecektim ki.. bana bu kadar yakın olduğunu farketmediğim için burunlarımız birbirine değmişti.. Hala değiyordu fakat bunu sorun etmeyecek kadar değişik hissediyordum. Göktuğ'un gözlerinin yavaşça kapandığını ve sertçe yutkunduğunu görmüştüm. Kalbim heyecanla kasılırken, biraz daha yaklaştı ve anlımda hissettiğim yumuşak.. ateş kadar sıcak dudaklarla birlikte gözlerimi kapattım.

Artık kimsesiz değildim...

 

_______________________________________________

Ayayayyayayayayay nasıldı sizce yorumları alalımm..?

Çok tatlı oldular ama dimiiiiii🥹🪷🛸

Sizi seviyorumm.

Allah'a emanet olunuuz🪻🕊

Loading...
0%