Yeni Üyelik
22.
Bölüm
@pekbiafiliyalnizli

Selam, nasılsınız?

Uzun bölüm oldu, yorumlarınızla destek olursanız çok mutlu olurum. Bolca aileye yer verdim bu bölümde ve Belçim'in çıkmazlarına.

Okumak istediğiniz sahneler varsa buraya yazabilirsiniz, eskisi kadar vakit ayıramadığımdan sizden destek almak bana iyi geliyor. Şimdiden teşekkürler.

Keyifli okumalar.

5 Yıl Önce Diyarbakır

Güven...

Dinçer'in bana hissettirdiği en büyük duygu güvendi, aşkından bile çok hissediyordum bu hissi. Onun yanında olduğumda karınca bile tırmanmaz gibiydi bana. Dağ gibi duruşuyla beni ardına gizler, zarar görmeme izin vermezdi.

Şimdiyse önümde iki yol vardı, yanlış seçim yapma hakkım da yoktu.

''Benimle evlenir misin?''

''Uyumak istiyorum.''

Gözleri kırgınca bakıyordu gözlerime, ''Cevabını kabul etmiyorum.''

''Uykum var Dinçer.''

''Hayır, yok. Ben arkamı döndüğüm an eline bir cam parçası geçireceksin. Ya da o siktiğimin herifinin sözlerine kanacaksın. Belki yine terk edeceksin beni, daha önceki gibi.''

''Özür dilerim.''

''Dileme, gel benimle gidelim bu şehirden. Geldiğim günden beri senden başka başıma gelen güzel tek bir şey yok. O güzel şeyi de alıp gitmek istiyorum.''

''Niye evlenmek istiyorsun, ailen izin verir mi benimle evlenmene?''

''Ailem neden izin vermesin, onlar biz mutlu olalım ister.''

''Benim kim olduğumu öğrendiklerinde ne yapacaklar?''

''Hiçbir şey, aileme güven.''

''Ben kendime güvenmiyorum.''

''Bırak kendini, bana güven o zaman. Ben seni üzmem, zorda bırakmam, sana ihanet etmem. Evleniriz, mutlu oluruz. Çok mu zor mutlu olmak, e herkes oluyor biz de oluruz Belçim.''

''Ya mutsuz olursak?''

''Olalım, mutsuz da olalım.''

''Neden benimle evlenmek istiyorsun, acıyor musun yoksa bana?''

''Hayır aşığım sana.''

''Niye ben be adam? Niye benim gibi perişan birini karın yapmak istiyorsun. Etrafında bir sürü güzel kız yok mu?''

''Başka kız deme Belçim, aşık oldum diyorum, neden diye sorulur mu?''

''Sana layık değilim bile.''

''O nasıl söz göz bebeğim?''

''Düşünmek istiyorum.''

''Seni kendi vicdanına bırakmıyorum kızım. Anladın mı? Seni senden bile çok düşünecek kadar seviyorum seni.

''Dinçer, mantıklı düşün.''

''Mantığım da, kalbim de sensin.''

''Yas tutuyorum ben, kim ister yanında yaslı birini.''

''Ben isterim, beraber yas tutarız. Beraber güleriz, beraber ağlarız, beraber oluruz Belçim. Seni yanımda istiyorum.''

''Seni ardımda bırakmalıyım, böylesi daha iyi.''

''Ben senin ardın değilim. Ben senin sağınım, solunum, önünüm! Ben senin yarınınım, ben senin geleceğinim!'' dedi isyan eder gibi, ''Anla artık şunu.''

''Sanki hemen evleneceğiz.''

''Evet dediğin an yıldırım nikahı kıyıyoruz.''

''Evet.'' dedim cesurca.

''Ne evet?''

''Evlenirim seninle.''

Ertesi gün misafirhanenin eski ahşap kapısına asılmış beyaz bir elbiseyle bakışıyorduk. Dinçer'in nikahımız için aldığı o beyaz elbiseyi onu kırmamak için de olsa giyemedim. Yastaydım ve bana yakışan tek renk siyahtı.

Simsiyah gidecektim nikah dairesine. Evet, kafaya koymuştu evlenecekti benimle. Ona neden evet dediğimi sorguladığım bir gece geçirdim. En sonunda buldum bir cevap, ben sahiden hep kötü kararlar vermiştim. Şimdi aldığım karara mantığım da kalbim de eşlik ediyordu.

İnkârsız bir sevgi ile seviyordum bir saate kadar kocam olacak adamı. En kötü hallerimde yaslanmam için göğsünü açan adamdan daha fazla kaçmak istemiyordum. Mutlu bile olurduk belki, hem mutsuzluğa da vardı. Ya mutlu ya mutsuz, onunla olmak beni güvende hissettirecekti. Ben artık kabuslar görerek uyandığım geceler değil, onun kollarında uyandığım sabahlar istiyordum.

''Böyle de çok güzelsin.'' dedi baştan ayağa simsiyah giyinmiş olmama darılmadan. Nikah dairesine geldik, benim şahidim Elife öğretmen olurken onun şahidi yabancı değildi.

''Hoş geldiniz, beş dakikaya sizi alacaklar.''

''Eyvallah Ayaz.''

''Karahan.'' diye düzeltti.

''Anlaşıldı.''

Nikah sıramızı beklerken Dinçer işlemler için yanımdan ayrıldı. İsmini tam çözemediğim adam karşımdaydı. Elife öğretmen tam destek yanımda bulunuyordu, telefonu çalınca yanımdan ayrıldı.

''Nasılsın?'' diye soran o adamdı.

''Karışık.''

''Normal.''

''Sen nasılsın?''

Yüzünde bir tebessüm belirdi, ''Eyvallah iyiyim.''

''Neden güldün?''

''Uzun zamandır soran yoktu.''

''Ben sana sorarım arada.''

''Ankara'ya gidiyorsun sen, benim yolum bayağıdır Ankara'yla kesişmiyor.''

''Teşekkür ederim yaptıkların için.''

''Boynumun borcu, severim Dinç'i. Yardıma ihtiyacın olursa ara,'' diyerek numarasını verdi, ''Gerçi o ailede yardıma ihtiyacın olsa bile bir sürü kişi yardımına koşar ama yine de sende bulunsun numaram.''

''İsmin ne?''

''O evde benden bahsetme, pek hoşlanmıyorlar benden.''

''İsmin uzunmuş.''

Güldü, ''Karahan ismim.''

''Memnun oldum.''

''Sağ ol.''

Dakikalar sonra Dinçer'le nikah masasına doğru yürürken buldum kendimi. Dinçer gidecekmişim gibi hiç bırakmıyordu elimi, nikah kıyılırken bile bırakmamıştı.

Dinçer gür bir sesle evet derken alkışlayan iki kişi vardı. Benim evetim biraz güçsüz biraz da umut doluydu. Elime verilen nikah defterinde uzun uzun baktım yan yana konulmuş fotoğraflarımıza.

Ayağa kalktık, Dinçer sıkıca sarıldı bana, ''Seni çok mutlu edeceğim.'' dedi, ''Söz.''

Mutlu olmak istiyordum, onunla beraber mutlu olmak.

Bu şehirden ayrılırken veda edeceğim iki kişi vardı. Elife öğretmen ile sarıldık. Ellerimi tuttu, ''Sen güçlü birisin, lütfen vazgeçme okul hayalinden. Sen o formayı giyeceksin, inanıyorum.'' Ben içimdeki acıyla kavrulurken kendime hiç inanmıyordum.

Dinçer ve Karahan'ın vedası biraz daha garipti.

''Sağ ol birader, unutmam bu iyiliğini.''

''Mecburiyetten geldik lan, çok meraklı değilim sana.''

''Eyvallah.''

''Dinç.''

''Efendim.''

''Söz verdin beni gördüğün aramızda kalacak.''

''Öğrenseler mutlu olurlar.''

''Benle alakalı hiçbir şey olmasınlar, anma adımı yeter.'' Bana döndü, ''Mutluluklar yenge, Allah'a emanetsiniz.''

Karahan arkasını dönmüş gidecekken Dinçer onu durdurdu.

''Ayaz!''

''Sikeceğim Ayaz'ını söyle.''

''Karımın yanında düzgün konuş lan.''

Karım demesi içimi bir hoş etmişti oracıkta.

Bana bakıp kusura bakma der gibi baş selamı verdi, ardından Dinçer'e döndü, ''Ali amcana benziyorsun diyenler haklı.''

''Çok konuşma,'' diyerek ceketinin cebine bir zarf bıraktı, ''Yaz'ın okuduğu harbiye, telefon numarası ve üniformalı bir fotoğrafı var içinde. Sahip çık, bozuşuruz.''

''Niye bana veriyorsun oğlum?''

''Aşktan birader.''

''Çocukken kızla bisiklet sürüyorum diye Demir'e gammazlamıyor muydun oğlum sen?''

''Şimdi sürsen de gammazlarım.''

''Ben senin o vefasız kardeşinle tarla bile sürmem.'' diyerek son kez selam verip uzaklaştı.

Ankara'ya gitmek için Dinçer uçak bileti almıştı. Daha önce hiç uçağa binmediğim için tedirgin olmuştum. Beni zorlamak istemeyerek otobüs bileti aldı. Cam kenarına oturdum, başımı cama yaslayıp sevdiklerini uğurlayan insanları izledim. Dinçer'in büyük eli bacağımı sarmıştı. Yan yana olduğumuz her an sanki ondan kaçacakmışım gibi temas halinde oluyordu. Bana güvenmediğini düşündürtüyordu.

Haksız da değildi, onu terk eden bendim.

''Ankara kaç saat sürer?''

''On dördü buluruz.''

''Uçağa binmedim diye kızdın mı bana?''

''Hayır güzelim kızmadım sana, olur mu öyle şey.''

''Çok uzun sürecek ama böyle.''

''Olsun, yan yanayız bana uyar.''

Otobüs yolculuğunda her terminalde durup yemek yiyorduk. Dinçer zorla bana bir şeyler yediriyordu, otobüsteki kusmalarımın hepsi onun yüzündendi. Kustuğum poşeti çöpe atıp geldikten sonra pet şişedeki suyu eline döküp yüzümü ferahlatmaya başladı.

''İğrenç bir haldeyim.''

''Değilsin.'' dedi saçlarımı ıslatıp geriye doğru atarken.

Şişenin kapağını kapatıp beni omzumdan tutarak kucağına çekti, ''Uyu hadi, ben bakarım sana.''

''Sen rahat edemezsin böyle.''

Belimi okşadı usulca, ''Hiç bu kadar rahat etmemiştim.''

Dinçer'in göğsüne kapanıp uyudum, burada uyumayı çok sevmiştim.

Ankara'ya yaklaştıkça içimdeki korku artıyordu. Dinçer'e sonu gelmez sorular soruyordum.

''Ya ailen bizi hoş karşılamazsa, ne yaparız?''

''Öyle bir ihtimal yok.''

''Dünya hali, her şey olabilir.''

''Annem de babam da mutlu olacak, haber vermedik diye biraz kızarlar ama o kadar. Kendileri de kurallara uygun evlenmemiş sonuçta.''

''Nasıl yani?''

''Annem evlenme teklifi etmiş babama.''

Gülümsedim, ''Anneni çok merak ediyorum.''

''İlk başta herkese karşı mesafelidir, babama da öyleymiş. Hatta ilk tanıştıklarında babamı dövmek bile istemiş, sonradan konu evliliğe gelmiş.''

Kulağa çok cesurca geliyordu, ''Baban nasıl biridir?''

''Yanında rahat edeceğin biridir, kimseyi yargılamaz, sorgulamaz. Desen ki ona, patlıcanlı yumurta yapalım, karabiberi çok atalım der.''

''Heyecanlıyım.''

''Ben de.''

Ankara Aşti otogarına indiğimizde taksi aramadan önce emanetimizi aldık. Dinçer'in kollarının arasından bana cilveli cilveli bakan Pamuk'un tüylerini öptüm, ''Ankara'ya hoş mu geldik Pamuk?''

Ben Pamuk'u öperken Dinçer saçlarımı öptü, ''Hoş bulacaksınız, yüreğin rahat olsun.''

Olan onca şeyden sonra Pamuk'u yanıma almak aklıma gelmemişti, özel bir nakliyatla bizimle beraber Ankara'daydı şimdi. Pamuk'un yanında olması tanıdık hisler armağan etmişti bana, şimdi daha rahat olabilirdim.

Pamuk'la binebileceğimiz bir taksi bulmak zor olsa da sonunda bulmuştuk. Dinçer'in evine yaklaştıkça nefes alış verişim düzeninden şaşıyordu. Taksiden indiğimizde kalbim çarpmaya başladı. Dinçer benim aksime rahat ve mutluydu. Pamuk'sa acıkmışa benziyordu.

Dinçer elini belime sardı, ''İşte evlerimiz.''

İşaret ettiği yere baktığımda nefesim kesilmişti. Yan yana dizilmiş villaları, havuzu ve kocaman bir bahçesi olan bir sürü ev karşımdaydı. Hava kararmaya yeni başlamıştı, yan yana dizilmiş villaların aydınlatmaları gündüzü aratmıyordu.

''Burası mı evin?''

''Burası evimiz.''

Bu kadar büyük bir hayatı olduğunu öğrenmek Dinçer'i yabancılaştımıştı birden. Garip bir hisle doldum. Elimi tutmasıyla içeriye adımladık. Bahçe kapısından geçtik, her yer çok güzel görünüyordu.

Dinçer, Pamuk'u çok şirin görünen bir kulübeye bırakıp önüne kenarda duran yiyeceklerden koydu, ''Önce ikimiz gidelim, Pamuk'la sonra tanışırlar.''

Gülümsedim, ''Olur.''

Büyük eve girdik, uzun koridordu geçtikten sonra salona geldik. Beyaz ahşap masada daha önce hiç görmediğim bir sofra kuruluyordu. Etrafında da yüzleri gülen insanlar. Bakışları bizi bulduğunda hepsinin yüzündeki gülümseme silindi. Herkes tek tek ayaklanırken kalkmayanlar da vardı.

''Hoş geldiniz.'' dedi içlerinden en çabuk toparlanan. Amcalarından biri olmalıydı, ama hangisi bilmiyordum.

Herkesin bana baktığını hissederek gözlerimi kaçırdım ürkekçe. ''Hoş bulduk.'' dedi.

''Güzel bir sürpriz oldu oğlum.'' diyen babasıydı. Diğer aile üyeler de mutlulukla bakıyordu. Konuşulan şeyleri heyecandan duyamıyordum. Ta ki konu bana gelene kadar.

''Öyle olsun istedik baba.''

''Hanım kızımız kim oğlum?'' diye soran da diğer amcasıydı.

Dinçer belimdeki elini daha sıkılayıp beni kendine çekti, ''Tanıştırayım, sevgili karım Belçim Demirsoy.''

O andan sonra herkesin yüzümde koca bir şaşkınlık belirmişti. Masadan kalkma zahmetinde bulunmayan Atlas'ın sandalyeden düşme sesiyle kapadım gözlerimi. Dinçer tüm bu karmaşanın içerisinde şakağıma sıcacık bir öpücük bırakıp karanlığımı aydınlattı. Hayatıma yeni bir sayfa açılmıştı, ben artık Belçim Demirsoy'dum.

Ankara-2017

Atlas'ın yere yığılmasına endişelenen tek insandım. Evdeki herkes onu umursamadan soru dolu gözlerle bize bakıyordu. Demir'se içlerinde en sakinleriydi. Sanki bizden bunu bekliyor gibiydi.

''Karım derken,'' diye sordu babası, ''Evlendiniz mi oğlum siz?''

Dinçer başını salladı, ''Evet baba, evlendik.'' diye konuştu net bir sesle.

Henüz ismini bilmediğim amcası konuştu, ''Kızım sen de evlendin mi Dinçer'le?''

Dinçer gibi rahat olmaya çalıştım, ''Evet efendim, evlendik.''

''Bakkaldan ekmek almışlar da akşam yemeğine katılmışlar gibi konuşuyorlar Suna bunlar.''

''Sakin ol Selim,'' diyen annesiydi, ''Hayırlı olsun çocuklar.'' diyerek karşımıza geçti önce oğluna sarıldı, ''Tebrik ederim Dinçer,'' dedikten sonra benim karşımdaydı, ''Hoş geldin Belçim Suna ben, Dinçer'in annesiyim.''

Böyle karşılanacağımı beklemediğim için tepkisiz kalmıştım. Kendimi en olumsuz duruma hazırladığımdan donmuştum, ''Memnun oldum efendim.'' diyebildim sadece. Tam burada annesinin eline uzanmam gerekiyordu ama Suna hanım benden genç göründüğü için çekindim.

''Ay ani evlilik haberi en sevdiğim şeydir.'' diyen yengesine baktım. Yüzünce sıcacık bir gülümseme ile Dinçer'e sarıldı, ''Tebrik ederim kuzum.''

Ardından bana tatlı tatlı gülümsedi, ''Merhaba Belçim, nihayet tanıştık Dinçer senden çok bahsetti. Halide ben, Dinçer'in yengesiyim. Çok güzelsin Belçim, hoş geldin ailemize.'' diyerek sarıldı. Ne yapacağımı bilemez halde karşılık verdim.

Ali amcası Dinçer'in babasına sessizce bir şeyler söylüyordu. Sözü bitmiş olacak ki yanımıza geldi, ''Hayırlı olsun evladım, Allah daim kılsın.'' diyerek sarıldı Dinçer'e.

''Hoş geldin kızım.'' diyerek karşımda durdu, ''Nasılsın?''

Eline uzandım, ''İyiyim siz nasılsınız?''

''Geldiniz iyi olduk.''

Gülümsemeye çalıştım. Amcaları ve yengeleriyle tanıştım tek tek. Hepsi çok güler yüzlüydü. Annesinin sorgular bakışlarına ve babasının hafif öfkesine de hak veriyordum. Bana yansıtmamaya çalışıyorlardı.

Yanımıza iki genç geldi biri gözlüklü diğer gözlüksüzdü. Dinçer onların saçlarını karıştırdı, ''Naber aslanlar? Gelin sizi yengenizle tanıştırayım, Belçim kardeşlerim Kartal ve Tibet.''

''Merhaba yenge, hoş geldin.''

Gülümsemeye çalıştım, ''Hoş buldum.''

Yerde baygın yatan Atlas'la kimse ilgilenmediği için ona baktım endişeyle, ''O iyi mi?''

''Merak etme iyi,'' dedi annesi, ''Alphan kaldır yeğenini.'' diye konuştu emir verir gibi.

''Atlas kalk!'' diye bağıran Alphan amcasının sesiyle olduğum yerde titremiştim. Korktuğumu anlayan yengesi konuştu, ''Asker de benimki koğuşta sanıyor kendini, normalde çok kibar.''

Atlas amcasının emriyle hiçbir şey olmamış gibi kalktı, ''Az önce bir kabus gördüm, Dinç benden önce evlenmişti yanında da güzel bir kız vardı. Kabustan da beter.''

''Kabus değil lan evlenmiş Dinçer, karısı bile var.'' diye konuştu mavi gözlü olan genç adam. Onu tanımıyordum.

''Ne belli ya evlendikleri, evlilik cüzdanı görmeden inanmam.''

Dinçer ceketinin cebinden çıkardığı cüzdanı uzattı. Atlas bizim fotoğraflarımızı incelerken üzgün görünüyordu, ''Benim biyometrik fotoğraflarım daha güzel çıkıyor değil mi anne?''

''Buna mı takıldın lan? İkizin evlenmiş, hani ilk sen evleniyordun?'' diye gaza getiren mavi gözlü gencin adını bilmiyordum.

Atlas'ın bakışları bizi bulduğunda yengesine tutundu, ''Ben tekrar bayılacağım yenge bir şey yap.''

''Git odanda bayıl Atlas, şu an ilgimizi sana veremeyiz.''

''Sevilmediğim evde durmam.'' diyerek salonda bir tur attıktan sonra onu izliyorlar mı diye kontrol ederek masaya geri oturdu.

Ben Atlas'a anlam vermeye çalışırken Bahar yengesi söze karıştı, ''E hadi açtır çocuklar, karınlarını doyursunlar.''

''Karım doğru söyledi, Dinçer hadi oğlum geçin la masaya.''

''La mı?'' diyerek şaşırdı karısı.

''Ağzımdan kaçtı Bahar, çok şey yapma.''

''Bu kıronun da karısı var.'' diye vahlanan amcayı susturan Ali amcanın bakışıydı.

''Dinçer, hadi oğlum masaya geçin.'' dedi annesi.

Dinçer elini belime yerleştirdi, ''Çok iyi olur annem, Belçim doğru dürüst hiçbir şey yemedi zaten.''

Gözlerimi kocaman açtım, ''Her tesiste yedim ya.''

''Onlar sayılmaz, yemekleri Halide yengem yapmış bunu yeriz mecbur.''

Halide yenge mutlulukla konuştu, ''Benim yaptığımı nerden anladın tatlım?''

''Ya nasıl anlamasın yenge ya,'' diyen Fırat amcaydı, ''Yaptığın anlaşılsın diye üstünde mutfak önlüğüyle duruyorsun.''

Ali amca ters bir bakış attı, ''Sus sarı, karım ne yaparsa güzel yapar. Laf edenle özel konuşuruz.''

''Uf sanki karısına laf edebilirmişiz gibi.'' diyerek surat astı Fırat amca.

Adım atalı on dakika olmayan bu koca evde kendimi masada bulmuştum. Herkes sandalyelere otururken Henüz adını bilmediğim gencin ayakta kalmasından onun yerini aldığımı anladım.

Dinçer'e yaklaştım, ''Başka bir yere oturayım mı ben, ayakta kaldı.''

Masanın altından bacağımı avcuna hapsetti, ''Senin yerin artık benim yanım.''

''Ama ayakta kaldı.''

''Kalsın, alışıktır o.''

Huzursuzca kıpırdandım, bu halimi anlayan birisi olmuştu, ''Mavi, bir sandalye çek otur.''

''Böyle iyi yenge ya.''

''İkiletme.''

''Emredersiniz Suna hanım.'' diyerek en yakın sandalyeyi kapıp oturduğunda rahatlamıştım.

Orta yaşlı bir kadın önüme sıcacık bir çorba koydu, ''Teşekkür ederim.'' diyebildim fısıltıyla.

''Afiyet olsun.'' dedi güler yüzle.

''Latife abla bana biraz daha yemek koysana.'' diyerek mutfağa giden kadını durduran Atlas'tı.

''Doymadın mı paşam sen?''

''Stres beni acıktırıyor.'' diye konuştu şirin şirin.

Masada en rahat yemek yiyen Atlas, en çekingen ise bendim. On dakikadır sadece iki kaşık çorba içebilmiştim. Dinçer önümdeki tabağı yemeklerle doldururken ona itiraz dolu bakışlar atıyordum sessizce.

''Yesene güzelim, yemekler nefis.''

''Utanıyorum.'' dedim fısıltı ile.

''Utanma, ailemiz onlar bizim ye gitsin.''

''Belçimciğim başka bir şey yemek istersen hemen söyle lütfen.'' dedi yengesi.

Mahcubiyetle ona baktım, ''Hayır, her şey çok güzel ellerinize sağlık.''

''Evlilik karın doyurmuyormuş bak, Fırat amca hadi yine iyisin.'' diyen Atlas'ın kafasına peçete fırlatan Fırat amca oldu.

''Kızın yanında ilk günden karakterini belli etmesene kıskanç herif.''

Halide yenge gülümseyerek ortalığı toparlamaya çalışıyordu, ''Ah çok şakacılar bizimkiler, en çok Atlas sevindi sizlerin evlenmesine.''

''Benim niye bundan haberim yok yenge?''

Demir girdi araya, ''Ben haber vereceğim sana biraz daha konuşmaya devam edersen.''

''Tamam kedi adam ya, sustum.'' diyerek tabağına döndü.

Dinçer kulağıma fısıldadı, ''Her zamanki halleri.

''Eğlenceli görünüyorlar.''

''Çook.''

''Rahat geldiniz mi oğlum?'' diye soran babasıydı.

''Otobüsle geldik, sorunsuzdu baba.''

''Uçağa neden binmediniz, Belçim yorulmuştur.'' dedi annesi.

''Silahla falan prosedür zor oluyor biliyorsun anne, otobüsle gelelim dedik.''

Uçaktan korktuğumu söylememesi bana kendimi iyi hissettirmişti.

''Nikahı Diyarbakır'da kıydınız değil mi?'' diye soran Ali amcasıydı.

''Evet amca.''

''Diğer türlü Ayaz'dan birilerinin kulağına gideceğini hesaba katacak kadar duymamızı istememişsin, doğru mu anlıyorum Dinçer?''

Dinçer kendinden emin bir şekilde cevap verdi, ''Evet anne, doğru.''

''Elbette bir sebebiniz vardır, sebepsiz yaprak oynamaz. Anlatmak isterseniz dinleriz, ağzınızdan çıkan şeyler bizim kabulümüz. Genceciksiniz daha Allah ayırmasın.''

Ailesinin kızmadan Dinçer'in arkasında durmasına şaşırmıştım.

Yemek boyunca gözlerim sadece önümdeki yemek ve Dinçer arasında gidip geldi. Kimsenin yüzüne bakamıyordum, çok utanıyordum.

Yemeğin ardından sofradan kalktık. Dikkatimi çeken şey erkeklerin de sofrayı kaldırmaya yardım etmesi olmuştu. Ben de yardım edecekken elimdeki tabağı Demir aldı, teşekkür eder gibi başımı salladım.

Salonda yalnız kaldığımızda Dinçer'e döndüm, bileklerinden tuttum, ''Kızdılar mı?''

''Öyle mi duruyorlar?''

''Hayır ama sen daha iyi anlarsın, istersen anlat onlara.''

''Anlatacak bir şey yok, ben sana aşık oldum evlendik, hepsi bu.''

''Kırılmakta haklılar.''

Baş parmağıyla alnıma gelen saçımı geriye itmeye başladı, ''Alırız gönüllerini, takma sen.'' Beni öpecekken ailesi salona girdi ama o öpmekten vazgeçmeyip yanağımı öpmüştü bile. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi elini belime dolayarak beni koltuğa çekmişti. Dip dibe oturuyorduk, aramızdan nefes geçmiyordu. Onunla bu kadar yakın olmak bana kendimi güvende hissettiriyordu.

Yemeğin hemen ardından çay ve tatlı servisine başladılar. Önümüz bir saniye boş kalmıyordu.

''Tatlıları Bahar yengem yapmış.'' dedi Dinçer.

''Küçük ama güzel bir kafem var Belçim, burada gördüğün tüm çocukların ilk iş deneyimi bizim kafede oldu.''

Çok güzel bir şeydi, ''İsmi ne kafeniniz?''

''Bahar yengem çok yaratıcı olduğu için kafenin ismine Bahar koydu.'' diye açıkladı Fırat amca.

Alphan amca ise karısına bakıyordu adını koyamadığım bakışlarla, ''Ondan güzel isim mi var lan dünyada?''

Bahar yenge gülümserken Fırat amca göz devirip tatlısını yemeye devam etti.

Koca salonda Dinçer'in gölgesinde otururken kendimi garip hissediyordum. Ait olmadığım bir evde, kendimi resme sonradan dahil edilen karakter gibiydim.

''Bahçedeki kuzu sizin mi?'' sorusuyla dakikalardır dinleyemediğim sohbete kulak açmıştım.

''Evet, Belçim'in kuzusu.'' dedi Dinçer.

''Üşür orada, içeriye aldım. Karnını doyuruyor şimdi.''

''Bir kuzumuz eksikti ya of.'' diye mızmızlandı Atlas.

''Kes lan sanki sen bakıyorsun.''

''Mavi haklı,'' diyen Halide yengeydi, ''Hayvanlar da vardır Atlascığım.''

''Güzel olduğun kadar haklısında yengeciğim.''

''Sen de akıllı olduğun kadar demek isterdim ama.''

''Bana salak mı dedin yenge?''

''Ay estagfurullah tatlım.''

''Affettim seni.'' diyerek yengesinin yanağını öptü. Bu Demir'in pek hoşuna gitmemiş gibiydi.

''Kuzu bu gece içeride kalsın, yarın ona güzel bir yer ayarlarız.''

Dinçer bana döndü, ''Ben sana Demir bakar demiştim.''

O gün yolda yaralı kediyi evine almasından belliydi cins ayırt etmeden hayvan sevdiği, ''Teşekkür ederim.'' dedim.

''Rica ederim, görevim.''

Atlas neşeyle sordu, ''Adı ne kuzu tandır mı?''

''Hayır.'' dedim hafif bir sinirle.

''Adı ne kuzu çevirme mi?''

''Hayır.''

''Adı ne kuzu şiş mi?''

''Pamuk.'' dedim ciddi bir sesle.

''Eti de pamuk gibidir.''

''Pamuk'u kesemezsin.'' dedim uyarıyla.

''Atlas karımın asabını bozma,'' dedi Dinçer, ''Bozuşuruz.''

''Uf evdeki tüm erkekler karılarını koruma altına almış diye isyan ederken haklılar lan karıları sonuçta diye onları savunurken anlamıştım zaten senin de evleneceğini.''

''Bunun neresinden anladın lan evleneceğini?'' diye şaşırdı Mavi.

''Ben gazeteciyim oğlum, söylemediklerinden yakalarım adamı.''

''Bana duayen gazeteci, bana haber spikeri.''

''Ben o kanala spiker olacağım seni de çantacım falan yaparım Mavi.''

''Ben gökte süzülürken sen hala manav muhabirliği yapacaksın amcamın oğlu.''

Gökte süzülürken de ne demekti, pilot değildi herhalde? Merak etsem de sormaya çekinmiştim.

''Bahar yenge oğlun bana pis konuşuyor.''

Bahar yengesi Suna hanımla sohbetini kesip Mavi'ye döndü, ''Mavi yapma bebeğim.''

''Tamam anacığım.'' diyerek annesini öptü.

Atlas beklediği uyarıyı alamamış gibi Ali amcasıyla işaretleşerek konuşan Alphan amcasına döndü,' 'Alphan amca Mavi bana küfür ediyor.''

''Hak ediyorsundur sen,'' dedi ve oğluna döndü, ''Sen de çok küfretme la, annen kızıyor.'' diyerek karısı duydu mu diye ona bir bakış attı, ''Ali'ye benze diye sana onun adını koyduk gittin Fırat'a benzedin.''

Fırat amca adı geçince birden olaya müdahil oldu, ''O nasıl söz ayı, bana benzemesinde ne var?''

''Evde kaldın ya amca, onu kast ediyordur.'' diyen Atlas'a amcası yastık fırlattı.

Yaşanan olaya dalıp gitmiş bir vaziyette gülümserken aile fertlerinin bana baktığı fark ettim. Ayıp mı etmiştim?

''Şakalaşıyorlar,'' dedi Halide yenge, ''Farklı tarzları, farklı espri anlayışları. Yoksa çok medeni insanlarız.''

''Yengem doğru diyor,'' dedi Fırat amca, ''Atlas ortadan kalksa çok medeniyiz.''

''Medeni halim hala bekar, neden hatırlatıp Dinçer'in beden önce evlenmesini yüzüme vuruyorsun amca?''

''Nerden ne çıkardı it.''

''Amca it deme.'' diyen Demir'di.

''Ya kuzenim de köpekleri benden üstün tutuyor.''

''Kimse kimseden üstün değil.'' dedi Ali amca, ''Allah her varlığa eşit derece yakındır.''

Ali amca diğerlerine kıyasla daha ağırbaşlı birine benziyordu.

''Görevden izin mi aldın Dinç?'' diye sordu annesi.

''Detayları anlatırım anne.''

''Anlatırsan dinlerim.''

''Eee Belçim, Diyarbakırlısın değil mi?''

Sohbet benim üzerime gelince güven almak ister gibi Dinçer'e baktım, gözlerini usulca kapayarak bana istediğim o duyguyu verdi. ''Evet efendim.''

''Kaç yaşındasın?'' diye soran babasıydı.

''21 efendim.''

''Benle yaşıtsın.'' dedi Mavi sevinçle.

''Sevindim.'' dedim yaşıtıma bakarak.

''Kaç puan yaptın sınavda?'' dedi heyecanlı bir sesle.

Bu soru içimde bir şeyleri acıtmıştı, ''Ben daha önce hiç sınava girmedim.'' dedim dürüstçe.

''En mühimi hayat sınavı.'' dedi Atlas yüksek bir sesle, ''Onu geçmek lazım değil mi amca?''

''Haklısın da bağırma oğlum.''

Ailesi beni tanımaya yönelik sorular soruyordu. Hepsine kibarca cevaplar veriyordum.

''Tanışma hikayenizi çok merak etsem de sonra dinleriz. Biz kalkalım artık çocuklar da dinlensinler yol yorgunları.''

Dinçer'in amcaları ve yengeleri müsaade isteyip ayaklandı. Onlar giderken birden hareketlendi ev. Ali amcası gitmeden önce kardeşiyle bir şeyler konuştu. Bizim hakkımızda olduğunu anlamıştım.

''Hoş geldin.''

Başımı çevirdiğimde Demir'i gördüm, ''Hoş buldum.''

''Rahat ol,'' dedi güven veren bir sesle, ''Doğru yerdesin.''

''Ya ben yanlışsam?''

''Değilsin.'' dedi kendinden emin bir sesle. ''İyi geceler.''

Herkes gittikten sonra Dinçer'in ailesi ile baş başa kaldık. Odasına çıkan Kartal'ın ardından salonda beşimiz vardık, ''Oturun çocuklar.'' dedi annesi, ''Atlas oğlum sen mutfakta bekle.''

''Anne valla neden evlendiler diye bayılmayacağım.''

''Mutfakta bekle, dolapta kek var.'' sözüyle beraber çizgi film efektiyle ortadan kayboldu.

Annesi babası bir kanepeye oturdular, onların karşısına yerleştik. Sorgulama zamanı gelmişti anlaşılan.

''Hayatınız tehlikede mi?'' diye sordu annesi.

''Hayır.'' dedi Dinçer.

''Var mı bir sorununuz, çözemediğiniz, bizim elimizin uzanacağı.''

''Yok baba.''

''Sorun yok yani, ha oğlum?''

''Evet baba.''

''Belçim, senin bize anlatmak istediğin bir sıkıntı var mı?''

''Yok efendim.''

''İyi baksana Selim, sorun yokmuş.'' diyerek ayaklandı annesi.

Babası da ona uyup ayağa kalktı, ''Haklısın gayet iyiler.''

Dinçer'le oturduğumuz yerden onlara bakıyorduk. Boyları buradan daha da uzun görünüyordu.

''Aklımızda bir sürü soru dolaşıyor şimdi, bilirsin Dinçer gizem sevmeyiz. Neden acele evlendiniz, neden haber vermediniz bunların hepsini öğrenebilecekken sizden duymayı bekleyeceğiz, ne derseniz o. Tekrar hoş geldiniz evinize, yorgun görünüyorsunuz çıkın odanıza dinlenin. İyi geceler.''

Anne ve babasının merdivenlerden çıkışını izledim gözümü kırpmadan. Selim bey karısını kolunun altına almış ve öpmüştü. Bize söylediklerini düşünmeye başladım, bizden bir açıklama beklediklerini Dinçer'i kırmadan söylemişlerdi, her kelimeleri bizi düşündüklerini belli ederken kendimi kötü hissetmiştim. Hak etmemişlerdi oğullarını böyle evlendirmeyi.

''Hadi gel odamıza çıkalım.'' dedi Dinçer.

''Annen ve baban kırılmış.''

''Söylediklerinden bunu mu çıkardın?''

''Hangi anne baba oğlunun evlendiğini böyle öğrenmek ister?''

''Bizimkiler ister, biraz manyaklar.''

''Dalga geçme,'' dedim elimle yeni çıkan sakallarını okşayarak, ''Üzülmüşler işte, belli etmiyorlar.''

''Belki biraz.''

''Kızmışlardır da sana, ben varım diye belli etmiyorlardır.''

''Annem kimseden hiçbir koşulda gizlemez duygularını, tanısan bunu söylemezdin.''

''Annen çok güzel.''

''Benziyorsunuz.''

Salona elinde kocaman bir kepçeyle Atlas girdi, ''Dinçer yalanını kepçeyle bölüyorum ama bir şey soracağım.''

''Sor bakayım.''

''Neden evlendin ya sen? Ailenin içinde beni döverler diye söyleyemedim. Anlaşma yapmadık mı biz? Anaokulunda sözleşme imzalamadık mı? Hani ilk ben evlenecektim, hani evin ilk gelini benim karım olacaktı?''

''Aşık oldum, anlaşma bitti.'' dedi Dinçer bana bakarak.

''Bu nasıl rezil bir açıklama. Büyük umudum Fırat amcamdı, tüm akşam gaza getirmeye çalıştım giderken babama diyor ki düğünde gelinimize ben burma mı takayım, kemer mi?''

''Fırat amcam sen gibi kıskanç mı lan?''

''Diğer umudum anamla atamdı. Of bunlar nasıl anne baba ya, bizden habersiz nasıl evlenirsin, törelerimiz böyle emretmiyor diye seni karından boşandırmalarını beklerken dedikleri şeylere bak. Ne olurdu sıradan bir Türk ailesi olsaydık.''

Atlas bu duruma kafayı takmışken Dinçer ayaklandı, ''Elindeki şu kepçeyi bırak da sarılalım.'' dediğinde Atlas kepçeyi elime verdi ve sarıldılar. Şu an elimde bir kepçeyle ikizlere bakıyordum.

''Evlenerek ayıp ettin ama ağabeyimsin.''

Duyduğum şeyle gözlerim dolmuştu anında. Dinçer'de bunu anlamıştı. Atlas'ın sorgulayıcı gözlerinin gölgesinde Dinçer'in yönlendirmesiyle merdivenlerden çıkmaya başladım.

Atlas arkamızdan bağırdı, ''Şaka yapıyorum kızdıysanız söyleyin, ben salağım biraz anlamam!''

Üst kata çıktık, uzun ışıklı bir koridor vardı. Dinçer'in odasının kapısını açtı ve girmem için müsaade etti, derin bir nefes alarak odaya girdim.

Çok geniş bir odaydı. En baskın renk lacivertti. Kocaman gardırobu, boy aynası, bilgisayarı bile vardı. Odanın içerisinde birden fazla kapı da bulunuyordu. Yatak hayatımda gördüğüm en büyük yataktı, ona bakınca huzursuz olmuştu içim. Tedirgince gözlerimi çektim.

Bir emanet gibi duruyordum odanın girişinde. Dinçer kapıyı kapatıp yanıma geldi, ''İşte burası odamız.''

''Güzelmiş odan.''

Elimi tuttu, ''Seninle daha da güzelleşecek odamız.''

Zorlukla gülümsedim. Yatağın başındaki fotoğrafa takıldı gözlerim. Usulca adımlayıp incelemeye başladım. Fotoğrafta iki hamile kadın vardı. Fırat amcasını sarı saçlarından tanımıştım, Ali amcası da çok değişmemiş gibiydi. Annesi ise diğer kadınlara kıyasla ciddi görünüyordu fotoğrafta. Gözlerim Dinçer'i aradı ve hemencecik buldu. Ali amcasının önünde aynı onun gibi kaşları çatık bir şekilde bakıyordu kameraya.

''Ben neredeyim?'' diye sordu tam arkamda durup.

Amcasının kucağında elindeki köfteleri yemeye çalışan Atlas'ı gösterdim, ''Busun değil mi?''

''Yok Belçim, Fırat amcamın ensesinde kedi tutuyorum.''

''Kızma hemen.''

''Yok kızmadım.'' dese de bozulmuştu.

''Annem senin için kıyafetler bırakmış istediğini giy.'' diyerek önüme bir sürü kıyafet yığdı, ''Olmazsa söyle hemen çıkar alırım.''

''Keşke kıyafetlerimi getirseydim ayıp oldu böyle, koluna taktın kimsesiz gibi getirdin beni.'' diyerek duraksadım, ''gibisi fazla.''

''Ben senin kimsen oldum çoktan. Kocanım artık, şu dünyada sana en yakın olması gereken kişiyim. Bir daha ağzından böyle şeyler çıkmasın.''

''Çıkarsa ne yaparsın?''

''Öperim o ağzını.''

Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım, o ise oldukça ciddiydi.

''Banyo yapsam olur mu? Banyonuz müsait midir?''

Odanın içerisindeki kapılardan birini açtı, ''Burası senin banyon, sana hep müsait.''

O kadar küçük düşünüyordum ki bunu akıl bile edemiyordum işte. Suna hanımın benim için bıraktığı kıyafetlere baktım. Hiç giyilmediğine emindim, ''Kimin bunlar?''

''Yaz'ındır.''

''Onunla tanışamadık.''

''O okulda.''

Ne okuyor diye sormak bile incitirdi beni, sormadım. Seçtiğim kıyafetleri aldım, ''Sen ne yapacaksın?''

''Çıkayım ben istersen.''

''İstemem,'' dedim itiraz edercesine, ''Bana en yakın olması gereken kişisin, kal yanımda.''

Hoşuna gitmişti bu söylediğim, Dinçer her şeyi yakışıklı yüzünde yaşıyordu. Sevinci de hüznü de. En çok da deli gibi öpmek istediğim gözlerinde.

''Buradayım merak etme.''

Banyoya girdim, bembeyaz ferah bir banyoydu. Küveti bile vardı. Üzerimdekileri kıyafetleri çıkartıp duşa kabine girdim. Suyu ayarlamam biraz uzun sürmüştü, sonunda hallederek yıkanmaya başladım. Dinçer'in şampuanını kullandım. Hayatımda ilk defa bu kadar rahat banyo yapıyordum, kapıyı kilitlemeden banyo yapmak güzel bir histi.

Dinçer'in bornozlarından birine sarıldım. Çok büyük gelmişti ama umursamadım. Aynanın karşısında geçtim, içimden dolabı açmak gelse de yapamadım. Ayıp gibi geliyordu.

Elimle aynadaki buharı silip yüzümü inceledim. Eskisi gibi parlak değildi gözlerim, bir tane bile yıldız yanmıyordu kahvelerimde. Oysa eskiden gökyüzü beslerdim gözlerimde.

Kapım çalındı, ''Her şey yolunda mı?''

Cevap vermek yerine kapıyı açtım, endişeli görünüyordu, ''Yolunda.''

''Mis gibi koktun.''

''Senin ürünlerini kullandım, ondan.''

''Yok,'' dedi belimden tutup beni kendine çekerken, ''Senin kendi kokundan bahsediyorum.''

Bu anlarda deli gibi utanıyordum, ''Sen de yıkanacak mısın?''

''Yıkanayım mı?''

''Rahatlarsın.''

''Yıkanıyorum o zaman.'' diyerek tişörtünü çıkardı, ''Kurutma makinası çekmecede var, annem tarak falan da bıraktı. Masanın üstünde yiyecek bir şeyler var, bilgisayarın şifresi 1283 on dakikaya geliyorum.'' diyerek gitti.

Kurulanıp üzerimi giyinmeye başladım. Uzun gelen pijamanın paçalarını katladım, saçlarımı tarayıp bir kere ördüm ucuna takacak toka bulamadığımda bilgisayar masasının üzerinde duran plastiklerden birini alıp taktım. Dinçer'in gelmesini beklerken yatağın karşısındaki koltuğa iliştim. Odayı incelemeye başladım.

Dinçer'in telefonuna ardı ardına mesajlar geliyordu, oturduğum yerden kalkıp komodine bıraktığı telefonuna baktım. Ekrana düşen mesajlara ilişti gözüm. Demir'dendi.

Kötü bir şeydir diye okumaktan çekindim, ama ekran tekrar yanında okumuş gibi oldum.

''Dinçer, çok büyük bir sorunumuz var. İmam nikahı kıydınız lan siz?''

Mesajına güldüm istemsizce, ama kıymadığımız aklıma gelince kendimi kötü hissetmiştim. Harabeden kız kaçırdığı için vakti olmamıştı düşünmeye. Benim de aklıma gelmemişti.

Bir mesaj daha attı, ''Tanıdık hoca var, kıyarız olmadı. Neyse büyük gol attın bize, ailen olarak kalede durmayız bilirsin. Namaz kılmayı unutma, iyi geceler.''

Ben telefonuna bakarken Dinçer banyodan çıktı, üzerinde sadece gir bir eşofman vardı. Kendimi yakalanmış gibi hissederek telefondan uzaklaştım, ''Mesaj geldi bir sürü.''

''Oku güzelim, şifrem bilgisayarla aynı.''

Zaten okudum diyemedim, ''Ben mi okuyayım?''

''Evet, saçlarımı kurutuyorum oku.''

Havluyla kısa saçlarını kuruturken telefonu elime alıp şifresini girdim, ''Demir imam nikahı kıydınız mı demiş.''

''Hassiktir unuttum ben onu.''

''Tanıdık hoca varmış.''

''Her hocayı tanır o.''

''Namaz kılmayı unutma diyor.''

''Eyvallah.''

''Çok yakışmış.'' dedi üstümdekileri süzerken.

''Uzun geldi.''

''Yaz senden uzun, annemden kısadır.''

''Ben kısa mıyım?''

''Hayır.''

''Nasılım peki?''

''Bana göresin karıcığım.''

Gülümsedim, seviyordum bu hallerini.

''Karnın aç mı?'' diye sordu karşıma geçerek.

''Üstünden geçtiğimiz tüm şehirleri. yedirdin bana, sırada Ankara'mı var?''

''Ankara'ya uyar.''

''Ama bana uymaz.''

''Tamam sen nasıl dersen, uyuyalım o zaman.''

Gözlerim yatağa kaydı, ''Bu yatakta daha önce kiminle yattın?''

''Nasıl soru bu?''

''Merak ettim.''

''Açık sor bakayım.''

''Ben senin karın olarak yatacağım bu yatakta, başka biriyle yattıysan yatmak istemem. Rahatsız eder bu beni.''

''Hah açık açık söyle.'' dedi hoşnut bir tavırla.

''Yattın yani?''

''Yatmadım Belçim, Atlas'la bile. Yatağım benim özelimdir, herkes giremez.''

Beklediğim cevaptı duymak hoşuma gitmişti, ''Hadi uyuyalım o zaman.''

''Ne o hoşuna mı gitti?''

''Hıhı.'' dedim, ''Gitti.''

Dinçer yorganın ucunu kaldırdı, ''Hadi gir bakalım yatağına.''

Yorganı itip yatağa girdim ve uzandım. Çok rahat bir yataktı, yumuşacıktı, ''Sen de gel.'' dedim ayrı kalmaktan korkarak.

Lambayı söndürüp yanıma geldi, baş ucumuzdaki gece lambasını açtığında odaya hafif lacivert bir ışık yayıldı, bu ışık sayesinde birbirimizi görüyorduk. Dinçer bana dönüp elimi tuttu usulca, ''Çok hayal ettim bu anı, şimdi yaşıyoruz.''

İlk gecemizdi bu bizim, karı koca olarak geçirmemiz gereken ilk gece.

Dinçer bana yaklaştıkça ürkekçe kaçtım ondan, korku değildi ama başka bir histi bu.

Dinçer ondan kaçtığımı anlasa da pes etmeden son hamlede belimi kavrayıp beni kendine çekti. Sıcacık bir öpücük bıraktı şakağıma, başımı bastırdı çıplak göğsüne, ''Sakın kaçma benden, uyuyacağız sadece.''

İstemediğim hiçbir şeyin yaşanmayacağını adım gibi bilsem de korkmuştum. Suçlulukla sindim göğsüne. Kolları arasında sıkıca tutuyordu beni. Yorganı her yerime örtüp saçlarımı öptü defalarca.

Gözlerimden akan ılık yaşlar göğsüne doğru yol almıştı. Kocaman odayı benim usul usul ağlamam dolduruyordu, ''Ağabeyimi çok özlüyorum.'' dedim güçlükle. Hayatım sonlanana kadar bu özlemi çekeceğimi biliyordum. Bu duyguyla nasıl yaşanır bana kim öğretecekti?

Dinçer'in teselli edişi, yumuşacık öpüşleri, beni sevişleri iyi edecekti beni, biliyordum. Dinçer benim devamdı, peki ben onun neyiydim?

Gelin olarak geldiğim bu yabancı evde ilk gecemi kocamın kollarının arasında kapatıyordum. Dinçer'in sıcacık göğsünde yatarken içimdeki kocaman karanlığı ve acıyı kapatmak ister gibi çırpınıyordum.

İlk gecemin sabahında gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey Dinçer'in beni izleyen yüzüydü. Ağabeyimden sonra her sabah kasvetle dolan içim bu sabah huzurla dolmuştu.

''Günaydın güzelim.''

''Günaydın, saat kaç?''

''Yedi.''

''Köyde olsam uyanmak için çok geç bir saatti.''

''Köyde değilsin şimdi istediğin saatte uyanabilirsin.''

''Ailen ne zaman uyanır?''

''Uyanmışlardır çoktan.''

''Biz de kalkalım hadi, kahvaltıyı hazırlamaya yardım ederim.'' diyerek telaşla doğruldum.

''Bu ara iş yapma, bu evde iş yapmana gerek yok canın çok isterse yaparsın. Kahvaltımız hazırlanıyor.''

''Boş boş yatacak mıyım tüm gün?''

''Nasıl istersen.''

''Böyle istemem.''

Gülümsedi, ''Anlaştık.''

Dinçer banyodayken üzerimi değiştirdim. Suna hanımın verdiği kıyafetlerden siyah bir kazak ve aynı renk bir pantolon giydim. Elimi yüzümü yıkarken aynadaki aksime baktım, yüzümdeki sivilceler, mor gözaltlarım, kurumuş çatlamış dudaklarım ve iyice zayıflamış bedenimle eminim hayallerindeki gelin ben değildim.

''Kahvaltı hazırdır.'' dedi Dinçer.

''Çok mu kötü görünüyorum?'' diye sordum mahcup bir sesle.

''Kötü görünmüyorsun ki azını çoğunu söyleyeyim.''

''Yapma Dinçer, canlı cenaze gibiyim.''

''Çok güzelsin, her halinle. Toparlanacağız, beraber daha iyi olacağız. Bana inan, zamana güven.''

''Sana her şeyden çok güveniyorum,'' dedim, ''Kendimden bile çok.''

Burnumun ucunu öptü, ''Kahvaltıya inelim hadi.''

El ele merdivenleri inmeye başladık, kahvaltıya oturmuş Atlas'ın umutsuz bakışlarıyla salona indik. ''Günaydın yenge.'' diyen Kartal'dı.

''Yengen oluyorum ben senin değil mi?''

Atlas söze karıştı, ''Ne o rahatsız mı oldun, yenge yenge yenge.''

''Yok olmadım yengem, istediğin kadar söyle.''

''Hiç mi olmadın?'' dedi mutsuzca.

''Hiç olmadım.''

Gözlerini devirdi, ''Anne yengemle kocası geldi.''

''O nasıl laf lan?''

''Evlenirken haber vermeyecek kadar uzaksak sen de benim için artık yengemin kocasısın.''

O sırada salona birisi girdi. Gördüğümde nutkum tutuldu sandım. Üzerinde askeri üniforma olan bir kadın bize doğru geliyordu, ''Günaydın çocuklar.''

Şaşkınlıkla ona bakarken hayranlıkla konuştum, ''Asker olduğunuzu bilmiyordum.''

Annesi Dinçer'e baktı, ''Denk gelmedi anne.''

''Evet Belçim, askerim ben.''

Gülümsedim, ''Çok güzelsiniz, çok anlamlı.''

Söylediğim şeyle ciddi bakışlarının yerini ufak bir tebessüm almıştı, ''Teşekkür ederim, öyle tabii güzel ve anlamlı.''

Hep beraber sofraya oturduk, Dinçer yine beni yanından ayırmamıştı. Sofra çok dolu ve güzel görünüyordu. Dinçer benden önce tabağımı doldururken itiraz hakkım yoktu.

''Rahat ettin mi Belçim?''

''Çok rahattım efendim, kıyafetler için teşekkür ederim.''

''Lafı olmaz, Ankara'yı gezdirir Dinç sana, alışveriş de yaparsınız gönlünüzce.''

''İyi fikir anne, Belçim isterse gideriz.''

Bana hep anlattığı Ankara'yı onunla gezmek kulağa güzel geliyordu.

''Yenge sana bir şey sorabilir miyim?'' diye konuşan Kartal'dı.

''Sor tabii.'' dedim.

''Sence basketbolcu olmak mı bana yakışır yoksa doktorluk mu?''

''Her ikisi de yakışır ama boyun çok uzun basketbolcu olmalısın.''

''Oley be beklediğim cevap buydu işte!'' diye sevinçle bir salam attı ağzına.

''Benim karıma da sorarsın.'' dedi Atlas, ''O sana doğru seçimi söyler.''

''Ya Atlas abi senin gibi biriyle evlenen kız bana nasıl doğru cevap verebilir ki?''

Atlas kardeşine zeytin çekirdeği fırlattı, ''Baba bana ne diyor duydun mu?''

''Şşşttt sabah sabah başlamayın yine, Kartal yapma oğlum.''

Ağabey kardeş bir süre mızmızlandılar. Ben de onları izleyerek kahvaltı ediyordum.

''Tüm gün karargahta mı olacaksın?'' diye sordu Selim bey.

''Aksi bir durum çıkmazsa öyle görünüyor.''

''Öğlen göreyim seni, gelebilir misin adliyeye?''

''Bir sürü davan var bugün, bana vakit ayırabilecek misin?''

''Ayırırım, sen gel göresim geliyor.''

''Eyvallah.'' dedi annesi.

Dinçer'e baktım, beraberce gülümsüyorduk.

''Hiç avukatlık yaptınız mı?'' diye sordum merakla.

''Beş yıl,'' dedi Selim bey, ''Sonra yolumu çizdim.''

''Hep savcı mı olmak istediniz?''

''Hayır, çok meslek kurardım kafamda. Hayat şartları eledi bir çoğunu, geriye kalan buydu. İyi ki de böyle oldu.''

''Çok güzel bir mesleğiniz var.''

''Her meslek güzel kızım.''

''En çok da gazetecilik güzel değil mi baba?''

''Evet oğlum, en güzel meslek seninkisi.''

Kendini beğenmiş gibi sırıttı Atlas, ''Doğru.''

Kahvaltının ardından herkes ayaklandı. İşe gidecekleri yolcu etmek için biz de Dinçer'le bahçeye çıktık.

Gündüz gözüyle bahçenin güzelliğini daha net görmüştüm. Ben etrafa bakınırken birden askerler tarafından kuşatıldım. Ali amca, Alphan amca, Fırat amca, Mavi.... Hepsi üniformalıydı...

''Askerde miyiz?'' diye sordum şaşkınlıkla.

Arkamda belime sarılan Dinçer'di, ''Öyle de denebilir güzelim.''

''Herkes asker, çok güzel bir ev burası.'' dedim gülümseyerek, hayranlıkla.

Dinçer yanağımdan öptü, ''Öyle.''

Günaydınlaştık hep beraber. Formalılar haricindeki herkes çok şıktı. Demir takım elbiseliydi, Halide hanımsa ceket giymişti, Bahar hanımın çiçekli elbisesi çok güzeldi. Tek pijamalı Atlas'tı.

''Yine geç kaldın Fırat, her sabah niye geç kalıyorsun oğlum sen?''

''Karısını öpmeden evden çıkmıyordur belki Ali amca.'' diyen Atlas'tı.

''Bana bak babası kılıklı sabah sporumu seni döverek yaparım görürsün gününü.''

Atlas, Demir'in arkasına saklandı, ''Tamam ya sustuk.''

''Biz gidiyoruz, keyfinize bakın çocuklar akşam konuşuruz.''

Herkes arabalarına binerken Demir, Atlas'la konuşuyordu.

''Bana bak kaç gram mama yemeleri gerektikleri mama kaplarının üstünde yazıyor, fazla verme, yediğin abur cuburların paketini yere atma sonra zehirleniyorlar.''

''Uf kedi adam tamam ya, bakacağım kedilere.''

''Hiç güvenmiyorum oğlum sana.''

''Ben bakabilirim istiyorsan.'' dedim birden.

''Hah aynen yeni gelin bakar.''

''Zahmet olmasın.''

''Olmaz.''

''Bir iki tane değiller.''

''Yani en fazla ne kadar olabilir ki?''

On dört kediye bakmam gereken bir gün beni bekliyordu. Evet on dört tane kedi vardı evde. Yarısı sahiplendirilmeyi bekliyordu, diğer yarısı onun kedileriydi. Bizim köyden kurtardığı kedi bile buradaydı. Kedi adam sıfatını hak ediyordu.

''Bunların hepsine nasıl bu kadar güzel bakabiliyor?'' diye sordum.

''Çok seviyor kedileri, alışkanlık işte hayran her birine.''

''Vicdanlı birisi.''

''Öyledir, adamdır Demir.''

Gün boyu Demir'in kedileriyle ilgilenmiştim. Emanetin canı tatlıydı, hiçbirine zarar gelsin istemiyordum. Pamuk'un yanından da ayrılmıyordum, bembeyaz tüyleriyle hoş gelmişti sahiden Ankara'ya. Bir yandan da yaşayacağım evi tanımaya çalışıyordum. Dinçer'e göreyse evleri, tüm bahçeyi baştan sonra sırayla kaplamış evlerin her birinde yaşayacaktık. Çünkü onlar kocaman bir aileydi.

Ağabeyimle biz de kocaman bir aileydik. İki kişilik kocaman bir ailemiz vardı bizim. Gidişinin ardından gerçekten kalabalık bir ailedeydim şimdi. Ağabeyim sevinmiştir değil mi?

Henüz o ailenin bir parçası mıydım bilmiyordum. İyi insan olduklarından bana böyle davranıyorlardı belki de, gerçek düşünceleri başkaydı. Kızgınlardı bize, kırgınlardı daha çok. Yabancı bir kızı elinden tutup getirmişti oğulları, karım diyerek. Ne tepki verirlerse versinler haklı olurlardı ama onlar hiçbir tepki vermemeyi seçmişlerdi. Bu sessizliğin akşama bozulacağını hissediyordum.

''Dinçer, ben susadım.'' dedim usulca. Koca salonda tek olsak da fısıldadım.

''İyi, mutfak karşıda alabilirsin.''

''İçeride çalışan var, ayıp.''

''Belçim sabahtan beri bensiz hiçbir yere gitmedin, bu ev senin evin alışman gerek.''

''Çok susamamıştım.'' diyerek koltuğa sindim. Karşımdaki koltuktan kalkıp ellerini bacaklarıma koyarak önümde diz çöktü.

''Hadi kalk gezmeye gidiyoruz.''

''Yok ben istemem.''

''Ben isterim, yalnız bırakma beni.''

''Tamam gelirim.''

''Sen mutfağa git suyunu iç, ben de silahımı alıp geliyorum.'' diyerek sözümü dinlemeden merdivenlere adımladı. Oflayarak yerimden kalkıp mutfağa yürüdüm. Dolapları silen Latife hanım beni fark ettiğinde gülümsedi, ''Ne istediniz gelin hanım?''

''Ben su alacaktım,'' diyerek tezgahın üstündeki sürahiye uzandım, titreyen ellerimle zar zor alıp bardağa doldurdum.

''Hayırlı olsun evliliğiniz, çok sevindim valla. Dinçer bir tanedir, bir kere saygısızlığını görmedim, evlattır o evlat.''

''Teşekkür ederim.''

''Ailesinden yana hiç çekingen olmasın, hepsi pırlanta gibidir.''

Umarım pırlantanın yanında kömür kalmazdım.

Dinçer'in ısrarıyla kendimi daha önce hiç binmediğim lüks bir arabanın içinde buldum, bana sadece, 'Nereye gidiyoruz?'' diye sormak kalmıştı.

''Ankara'yı gezdireceğim sana.''

''En sevdiğin yere de götürecek misin?''

''Özel harekat başkanlığına gidemeyiz bugün ama başka zaman sözüm olsun.''

''Öylesine söyledim, sen nereye dersen oraya gidelim.''

Gün boyu gezdik beraberce, Ankara'da en sevdiği yerlere götürdü beni hevesle. Yorulsam da bunu ona belli etmeden aynı heyecanla dinledim anlattıklarını. Öğle yemeğimiz susamsız Ankara simidi ve ayrandı. Serin havada adını unuttuğum o meşhur parkta yemeğimizi yerken Dinçer'in üzerimden çekmediği yemyeşil bakışlarıyla ısınıyordum.

''Ankara hep güzeldi, seninle bir başka güzelleşti sanki Belçim. Sevdiğin yanında olunca her yer daha da güzel gelir diyenler haklı çıktı.''

Başımı usulca omzuna yasladım, ''Bana söylediğin tüm güzel sözleri aslında sen hak ediyorsun.''

''İyi ki evlendik.'' dedi, ''Şu yaşımda yaptığım en iyi şey seninle evlenmekti.''

''O kadar kesin konuşma belki pişman olacaksın.''

''Seninle evlendiğime, seni sevdiğime pişman olursam namert olayım.''

Dedi, çok kesin konuştu. Hayattı bu, her şey insanlar içindi. Her kesin sözde aksi olacak diye korkuyordum.

Saatler sonra kendimi büyük bir alışveriş merkezinde bulmuştum. İsmi armada olan bu yer oldukça kalabalıktı. Dinçer beni soktuğu kadın mağazalarında benden hevesli gezinirken benim gözüm fiyatlardaydı. İlk girdiği mağaza bu kadar pahalı olmak zorunda mıydı?

Benim için seçtiği kıyafetlere bakarken ne kadar zevksiz bir adamla evlendiğime gülüyordum, ''Dinçer o elindeki çok çirkin.'' dedim gülerek.

Koyu mor her yeri simli kazağa baktı, ''Harbi mi?''

''Harbi tabii, çok kötü.''

''Bu pantolon nasıl?''

Kahverengi gül desenli pantolonu görmemek için gözlerimi kapadım, ''İyi ki senin kıyafetlerini annen ve yengenler seçiyor.''

''Zevkim de iyidir aslında ama niye böyle oldu?''

''Sen otur sevgilim, ben bir iki şey alacağım.''

Yanından geçtim, askıya yönelecekken önüme geçti, ''Ne dedin sen?''

''Ne dedim?''

''Sevgilim dedin.''

Bana sürekli kullandığı güzel sözleri ona kullanmak, mutlu etmek istiyordum sadece, ''Evet, hoşuna gitmedi mi?''

''Yok, çok hoşuma gitti bir daha desene.''

''Hep olmaz ama öyle, hadi otur sen.'' diyerek oyunbozanlık yaparak askılara yöneldim.

Bir kazak bir pantolon ve bir iki iç çamaşırı alıp Dinçer'den önce kasaya koşturdum. Aldıklarımı poşete dolduran görevli kız ücreti söylediğinde hemen iki arada bir derede yanıma aldığım kartımı uzattım. Kartımı kadından önce Dinçer yakalamıştı.

''Benim ödemem lazım, benim eşyalarım onlar.''

''Ben de kendime bir şeyler aldım,'' diyerek birkaç parça kıyafet koydu, hepsi de renkliydi.

''Turuncu kazakla görmedim seni hiç?''

''Sadece karıma giyerim diye aldım.''

Kartını uzattığında suratım düşmüştü. Yan yana olduğumuz her an harcamaları hep o ödüyordu. Bundan çok utanıyordum.

Arabaya bindiğimizden beri suratım bu yüzden asıktı. Onu kırmak da istemiyordum ama bu konuda mahcuptum işte.

''Asma güzel yüzünü, evlendik Belçim biz senin benim mi var?''

''Hep sen ödüyorsun.''

''Sen değil, biz diyeceksin. Para aramızda sorun olacak son şey bile değil.''

''Çünkü senin maddi durumun iyi.''

''Çünkü karıcığım bizim Allah'a şükür maddi durumumuz iyi, ikimizin.''

''Kartımda birikmiş param var benim, istediğimi alabilirim yani. Muhtaç değilim başkasına.''

''Başkası dediğine göre o ben değilim zaten, ailemiz de başkası değil aynen başkalarına muhtaç değilsin, değiliz. Haklısın.''

''Bir daha ben ödeyeceğim.''

''Tamam, sen ödeyeceksin.''

İlk harcamaya kilitlendim, anında kartımı uzatacaktım.

Dakikalar sonra benzinlikte durduğumuzda Dinçer'e baktım, ''Çok kötüsün.''

''Fulle ağabey.'' diyerek sırıtışla bana döndü.

''Öderim ne olacak ki?'' dedim bozuntuya vermeden.

Uzattığım yanları açılmış kartı avcuma hapsedip elimi öptü, ''Biriciğim, canım güzelim benim senin paran benim, benim param senin. Beni sakın kendinden ayırma. O karttaki paraya biraz daha yükler kenara koyarız, sıkışınca kullanırız. Aramızda bu konuda bir daha konuşma geçsin istemiyorum, anlaştık mı?''

Haklılığına boyun eğdim, ''Anlaştık.'' dediğimde öpmek için uzanacakken benzinci cama vurdu, ''Hazır ağabey.''

''Ağabeyini s-'' diyen Dinçer camı öfkeyle açıp fişi aldı, parayı ödediğinde ayrıldık.

''Eve geçmeden yengemi hastaneden alalım mı? Çok mutlu olur.''

Hastaneye gitmek bana kendimi berbat hissettirecekti ama söylemek istemedim, ''Olur, gidelim.''

Bembeyaz hastane binasından el ele girdik. Tabelalara ilişti gözüm, ağız ve diş sağlığı polikliniği yazısı içimi sızlatmıştı. Bu yazıyı her gördüğümde bu sızıyı duyacaktım, biliyordum.

Asansöre binip en yüksek kata çıktık. Başhekim Halide Karaca Demirsoy yazısına baktım tebessümle, ne kadar gurur verici bir unvandı. Hayranlıkla tertemiz hastaneyi incelerken başhekim odasının önündeki masalardan birine oturan genç bir kadın adeta koşarak bize doğru gelmeye başladı.

''Aaa Dinçer hoş geldin.'' dedi beni görmezden gelerek.

Dinçer başını salladı yalnızca, ''Hoş bulduk Halide hanım müsait mi?''

''Halide hoca önemli bir hastaya bakmaya gitti, gelir birazdan.''

''Anlaşıldı.'' diyerek bana döndü, ''Bekleriz değil mi?''

Başımı sallayarak cevap verdim.

''Odası müsait dilersen geç Dinçer, sen yabancı değilsin.''

''Yok,'' dedi Dinçer kıza bakmadan, ''İyi böyle.''

Gitmek üzereyken kız resmen önümüze geçti.

''Uzun zamandır görmüyorum seni hastanede, Demir bey de uğramıyor pek. Bir ara Halide hocanın koruması gibi hiç ayrılmazdınız kapısından.'' diyerek güldü samimiyetsiz bir biçimde.

Öfkelenmiştim, bu neydi şimdi böyle?

''Öyle gerekti.''

''Polis olmuşsun diye duyduk, geçen ay burada olduğunu öğrendim. Hediye almıştım sana ama Demir bey vermemin uygun olmayacağını söyledi.''

''Demir doğru söylemiş.''

''Anlamadım neden uygun olmasın ki?'' dedi.

Benim kocama neyin hediyesini almıştı bu kız? Benim kocama, benim. İçimden hesap sormak gelse de sessizce kalmıştım yanlarında. Bir şeyler demeye cesaret edemiyordum, ben bu duygularla boğuşurken Halide hanım göründü katta.

Bizi fark ettiğinde gülümsemişti, yanımıza gelip Dinçer'den bile önce bana sarıldı, ''Belçim, hoş geldin tatlım.''

Elimde olmadan gülümserken buldum kendimi, ''Hoş buldum efendim.''

Ardından Dinçer'le sarıldılar, ''Çok özlemişim senin bu sürprizlerini.''

''Ben de seni yenge.''

''Hadi odama geçelim.'' diyerek sıcacık eliyle tuttuğu elimi bırakmadan beni odasına götürdü. Odası da çok düzenli ve çok güzel görünüyordu.

''Çok beklemediniz değil mi?''

''Yok Halide hanım, Dinçer arkadaşıyla sohbet etti vaktini güzel geçirdi.''

Dinçer'in yüzüme bakmasını umursamadan tebessümle Halide hanıma bakıyordum, ''Önemli bir ameliyatı olan hastamızla bizzat ilgilenmem gerekti.''

''Odanız çok güzelmiş.''

''Çerçeve dolu masamın üstü, ikinizin düğün fotoğrafını da koyarım artık kısmetse.''

Hiç fotoğrafımız olmamasını geçtim, düğün fotoğrafımız hiçin de hiçi yoktu, ''İnşallah.'' dedim sessizce.

Biz koltuklara oturduk, Halide hanım da üzerindeki önlüğü çıkartıp hazırlanmaya başladı.

''Sen bozuldun mu?'' diye bir ses duydum solumdan.

''Yok,'' dedim soğuk bir sesle, ''Neden bozulayım.''

''Esra, yengemin uzun zamandır as-.''

''Bozulmadım dedim Dinçer.''

''Öyle görünmüyor ama.''

''Demir'e bey diyor ama sen Dinçer'sin, ne güzel.''

''Demir mesafesini koyar, aşana da engel olur.''

''Demir evli değilken bile kadınlarla arasına mesafe koyuyor, Allah başkalarına da nasip etsin.''

''Demir dinine bağlı bir adam, onun kadar hassas değilim sadece. Ne söylediğini hatırlamıyorum bile.''

''Sen de evli bir adamsın.''

''Kusura bakma, haklısın tamam. Bunun aramızda sorun olabileceğini düşünmedim, çözeceğim.''

Abartmış mıydım?

Halide hanım hazır olduğunda üçümüz çıktık. Odanın önünde bizi bekleyen asistan doktorlarla göz göze geldik bir an. Dinçer elimi tutmayı bırakıp belimi belimi sardığında ona döndüm hayretle, ''Ne yapıyorsun?''

''Napayım, seni seviyorum öyle işte.''

''Hocam verdiğiniz davayı çözdüm.'' cümleleri havada uçuşurken Halide hanım onlarla mücadele etmeye çalışıyordu. İşinin bitmesini beklerken kocamın yanı bir saniye boş kalmıyordu.

''Dinçer gidiyor musun?''

''Aynen.'' dedi yüzüne bakmadan.

''Bir daha gel, sık sık uğra buralara.''

''Karımla geliriz.'' dediğinde kızın yüzündeki şaşkınlığa baktım. Ellerimize bakmıştı hemen, ikimizde de yüzük yoktu elbette.

''Ben anlamamıştım, kusura bakma lütfen. Çok mutlu olursun umarım.'' Olmazsan beni ara diyecek gibi bakıyordu kocama, benim kocama.

Gitmek için Dinçer'in kolunu okşadım, hareketimi anlamıştı. Bana bolca gerginlik veren hastaneden çıkmıştık nihayet. Dinçer arabayı önümüze çekti, arka koltuğa yöneldiğimde Halide hanım hemen elimi tuttu, ''Olur mu öyle şey, hemen öne geçiyorsun.''

''Yok olmaz, siz geçin.''

''Şoförün yanında karısı oturur, kuraldır bu.''

Yeni gelin olduğum için bu kuralları aklımın bir köşesine yazıp ısrarına dayanamadan ön koltuğa oturdum. Yol boyunca Halide hanımla sohbet etmiştik. Beni tanımaya yönelik sorduğu kibar soruları cevaplamak hoşuma gidiyordu.

Eve geldiğimizde bizi bahçede bekleyen Demir karşıladı. Araba durduğunda arka kapıyı açtı, ''Annem, ben alırdım seni.''

''Ben önce davrandım, kıskanma oğlum.'' diye atıldı Dinçer. Evet, Demir'in kıskançlığını hissediyordum.

''Herkes annesini alsın bundan sonra.''

''Annemi babamdan başka erkek işten alamaz oğlum, kuralları unutma.''

Ne garip kuraldı. Araçtan indim, Demir'le selamlaştık sadece, hep birlikte eve yürüdük. Gittiğimiz ev bizim ev değildi.

''Bu akşam yemeği Fırat amcamda yiyeceğiz.'' diye açıkladı Dinçer.

''Her akşam başkasında mı?'' diye sordum merakla.

''Kimde çok yemek varsa ona gideriz genelde, Fırat ısrar etti bugün.''

Fırat beyin evinin önüne geldik, zile basıp beklemeye başladık. Bize kapıyı Selim bey açtı, ''Hoş geldiniz.'' diyerek bizi içeriye davet etti.

Salona doğru yürüdük, bu ev de çok güzeldi.

''Amca, sana mı yaptırıyor yemekleri yandık o zaman.'' dedi Demir.

''Niye yanasın oğlum, elim lezzetli değil mi benim?''

''Değil amca, sen yemek yapmaktan ne anlarsın.''

''Karım beğeniyor o yeter.''

O sırada salona Suna hanım girdi, zaten düzgün otursam da onu görünce toparlanma ihtiyacı hissetmiştim. ''Ben sen ne yapsan yerim.'' diyerek göz kırpan Suna hanım bize döndü, ''Hoş geldiniz, nasıldı Ankara turu?''

''Güzeldi anne, değil mi Belçim?''

''Evet efendim,'' dedim, ''Anlattığı kadar varmış Ankara.''

''Ankara anlatılandan daha fazladır, yaşayarak göreceksin.''

''Umarım.'' dedim.

''Benim kocam nerede acaba?'' diye sordu Halide hanım.

''Kocan, yani ağabeyim mutfakta yenge en son Alphan, Fırat'ı dövecekti onları ayırdı şimdi nutuk atıyordur bizimkilere.''

''Ah Ali çok sakin bir adamdır,'' diye konuştu Halide hanım, ''Asla sesini yükseltmez, çok anlayışlı, çok kibardır.''

O sırada gür bir erkek sesi duyuldu.

''Yeter ulan sizi mi çekeceğim oğlum ben! Yirmi yıldır aynısınız oğlum siz! Karımı özlemişim zaten, uslu durun!''

Halide hanım duyduğu şeyle omuzlarına dökülen saçlarını tebessümle geri iterken az önce söylediklerinin tam tersinin yaşanmasını takmıyor gibi kocasının şakağına bıraktığı öpücüğü kabul etmişti, ''Nasılsın güzelim?''

Bu hallerine bakarken gülümsüyordum istemsiz.

''Ağabey, biz de varız burada gelin bile var.''

''Kurmay da olsa karşımda, önceliğim karımdır.''

Dinçer'e baktım göz ucuyla, göz göze geldiğimizde önüme döndüm.

''Hastaneye gitmişsiniz çocuklar, her şey yolunda mıydı?'' diye sordu bize.

''Ali, ben sana çocuklar geldi demedim, nerden bildin?''

''Hissiyat işte güzelim.''

''Eminim öyledir.''

''Hastanede her şey yolundaydı amca, bir sıkıntı yoktu.''

Aslında vardı ama Dinçer onu sıkıntıdan saymıyordu demek.

''Belçim, kızım beğendin mi Ankara'yı?''

''Çok güzeldi.'' dedim sanki az konuşursam iyi olur gibi geliyordu. Lafı uzatmamdan sıkılırlardı, vakit almaya hakkım yoktu.

''Yarın benimle kafeye gelsen çok sevinirim Belçim, hem görmüş olursun. Yeni yemek takımları sipariş vereceğim genç cıvıl cıvıl bir enerjinin zevkine ihtiyacım var.''

Samimi teklifine gülümsedim, ''Çok mutlu olurum efendim.''

''Bahar yenge de bana lütfen.''

''Yenge için çok gençsiniz.''

Mutlu olmuştu, kocası yanına gelip yanağından makas aldı, ''Fıstık gibidir benim karım, onun yanında yaşlı kurtuz ama sevdi bir kere.''

Evet aralarında yaş farkı olduğu belli oluyordu. Bizim Dinçer'le aramızda yok denecek kadar az yaş farkı vardı.

Yemeği beklerken kollarımı birbirine sardım, bir ürperti gelmişti.

''Selim kaloriferi yükseltir misin hayatım, Belçim üşüdü.'' diyen Suna hanıma baktım.

''Yok birden esti sadece, yükseltmeyin gerek yok.''

''Yükselttim bile, istersen üstüne bir şeyler verelim.''

''Yok teşekkür ederim.'' dedim mahcubiyetle.

Dinçer alnımı öptü, ''Tenin de soğuk, bu havada Ankara'yı gezmek kötü bir fikirdi.''

Ailesinin yanında beni öpmesi ayıp geliyordu, uzaklaştım hemen, ''Hayır, çok keyif aldım öyle söyleme.''

O sırada Demir'in uzattığı polar hırkaya baktım, ''Yaz'ın, amcamın evindeki dolabından aldım.'' hırkayı aldım, ''Teşekkür ederim.'' diyerek geçirdim kollarımdan.

''Ben sobayla ısınmaya alışmışım, ondan herhalde.'' dedim çekinerek.

''Soba gibisi var mı, onun sıcağını kimse veremez doğru diyorsun kızım.'' diye destekleri Ali bey.

''Soba yakmayı bana Suna öğretmişti,'' dedi Selim bey, ''Bilmiyorum diye Alphan'lar görevden gelene kadar donuyordum evde.''

''Evi yakma diye öğrettim.'' dedi Suna hanım, ''Sevmezdim ben o ara seni.''

''Evi değil de seni yaktım, itiraf et.''

''Selim, üç oğlumuz var.'' dedi hatırlatır gibi.

''Allah bereket versin.'' diye karışık verdi rahat bir sesle.

Üzerinde çok şirin bir önlükle Fırat bey girdi salona, ''Fırat o önlük benim çeyizimden olabilir mi?''

''Hayır yenge ya, bu önlüğü Selim benim çeyizime işlemişti.''

''Selim seni işlemiş bence ama neyse.''

''Hadi sofra hazır, herkes otursun.''

Boş masaya baktık, ''Ne yiyeceğiz birader, masayı mı?'' dedi Alphan bey öfkeyle.

''Gelecek şimdi oturun siz.''

Büyüklerin oturmasını bekledikten sonra Dinçer'le yan yana oturduk. Yemeği beklerken kapı çaldı, ''Hah yemek de geldi.''

Dakikalar sonra önüme bırakılan hamburger ve patatese baktım, ''Afiyet olsun.''

''Lan yine mi? Adam gibi yemek yoksa niye bizi çağırıyorsun oğlum?'' diye yükseldi Alphan bey.

''Harbiden oğlum çocuk muyuz biz?''

''Ali ama hamburger çok güzel.'' dedi Halide hanım.

''Güzel mi şimdi bu?''

''Güzel tabii.''

''Tamam güzelse sen iki tane ye olur mu?''

''Olur.''

''Yirmi yıldır sizi eve davet edip hamburgerden başka ne yedirdim de sıcak çorba beklediniz?''

''İki saattir mutfakta ne yapıyorsun oğlum o zaman?''

''Selim gelin üşümüş sıcak çorba yap deyince bir denedim ama olmadı.''

Bakışlarım Selim beye kaydı, minnetle gülümsediğimde karşılığını aldım.

''E hadi yiyelim afiyet olsun.''

''Atlas! Yemek yiyoruz.''

Atlas o saniye salonda girip boş sandalyeye oturdu, ''Yanan tencereleri çöpe attım amca, tezgahı da ıslak mendille sildim.''

''Çöpe niye atıyorsun lan?''

''Bir de onunla mı uğraşacaktım, iki kuruş para verdin zaten.''

''Ulan bin lira ne zamandır iki kuruş.''

''Amca ya maaşını biliyoruz, küsuratın ondan fazla.''

Daha önce hiç hamburger yemediğim için çekiniyordum. Yuvarlak ekmeğe uzandım, insanları izleyerek yiyecektim. Çekingenliğim Atlas'ın yiyişini görünce gitmişti, ondan kötü yiyemezdim.

''Belçim kusura bakma kızım ben anlamam yemekten falan, doymazsan eğer başka şeyler söyleriz sana hemen.''

''Ulan yaparım demiyor, söyleriz diyor.'' diye sitem etti Alphan bey.

''Yok,'' dedim itirazla, ''Bu da çok güzel, kesenize bereket.''

Hep beraber hamburger yedik. Garip ama eğlenceliydi. Yemeğin ardından tatlı yemek için Dinçer'lerin evine geçtik. Köşedeki koltuğa oturdum, Dinçer Atlas'la ilgileniyordu.

''Kedilerime çok iyi bakmışsın.''

Yanımıza gelen Demir'i yeni fark ediyordum, ''Sen de Pamuk'a.''

''Burada kalacak değil mi?''

''Atlas kesmezse evet.''

''Merak etme kesmez.'' dedi gülerek.

''Sana bir şey sorabilir miyim?''

''Tabii.''

''Dürüst olacaksın ama.''

''Elbette.''

''Geçen ay annenin asistanı Dinçer'e bir hediye aldığını söylemiş, sen de ona vermesinin uygun olmadığını söylemişsin, neden söyledin?''

''Dinç bize son geldiğinde ayrılmıştınız ama o seni seviyordu. Esra'nın da ona olan ilgisini fark ettim, arada sen varken hediye vermesi uygun olmazdı. Üçünüz açısından da.''

''Sen de anladın ilgisini.''

''Çok ilgilenmem ben, anlayayım istedi sadece.''

''Hayatında birisi var değil mi?''

''Hayır, hiç kimse yok.''

''Hiç kimseye neden bu kadar sadıksın?''

''Hiç kimse gün gelir her şeyim olur.''

O sırada sohbetimizin ortasına dalan Atlas oldu. Dinçer de yanıma gelip elini bacağıma koyarak oturdu.

''Demir gün içinde gerekli su içmediğimizi en kısa yoldan nereden anlıyorduk?''

''Ne alaka akşam akşam?''

''Merak merak merak.''

''Mantık yürüt bulursun.''

''Mantık yürütecek yerlerim acıyor, sen söyle.''

Demir'in yerine Fırat amca cevapladı. ''Ben söyleyeyim mi lan?''

''Bu soruya cevap vermek için cahil duruyorsun ama söyle amca.''

''İşiyorsun Atlas, rengi sapsarıysa dik damacanayı, rengi şeffafa yakınsa suyu sikt-'' Ali amcanın ağzını kapatıp kendine çekmesiyle susmuştu.

''Ben işemeye gidiyorum.'' diyerek koştu Atlas.

''Lan dağda muhabbet etmiyoruz, yıllarıdır bir ayrımını yapamadınız şunun! Tek kadın Suna değil.''

''Bana fark etmez ağabey.'' dedi Suna hanım.

''Dikkat edin kelimelerinize, delirtmeyin adamı.'' Omzunda debelenen Fırat amcayı serbest bıraktı.

Çok mutlu bir ailesi vardı Dinçer'in. Hiçbir sıkıntıları yok gibiydi. Çok özenmiştim, çok kıskanmıştım. Kötü bir kıskançlık değildi ama bu, başka şeyler hissediyordum. Ağabeyim böyle bir aileyle büyüse daha geliştirirdi belki kendisini, otuzuna kadar alfabeyi sökememiş ağabeyim belki okula bile giderdi.

Dolan gözlerimi kimseye göstermeden lavaboya gitme bahanesiyle ayaklandım. Elimi yüzümü yıkayıp kuruladım. Banyodan çıkıp salona adımlarken adımın geçtiği bir konuşma dikkatimi çekti.

''Dinçer, sormuyoruz diye merak etmiyoruz sanma. Neden bu kadar erken, neden Belçim üzgün, neden görev yerinden izinsiz ayrıldın? Neden alelacele evlendiniz oğlum siz? Anlatacaksın bunları, tek tek.'' diyen babasıydı.

''Sorun yok şimdi anlatmak istemiyorum baba.''

''Ne oğlum o zaman? Niye birden karşımıza çıktın, evlendim diyorsun. Gelsen edebinle aşık oldum anne, aşığım baba desen telli duvaklı istesek kızı olmaz mıydı? Gencecik kız gelinlik bile giymemiş, mutlu ettin mi şimdi sen o kızı? Ne desen arkanda dururuz biz senin, ne yapsan savunuruz seni. Hak ettik mi biz şimdi bunu?''

''Baba lütfen konuşmayalım.''

''Zaten ne zaman konuştun sen benimle, bizimle. İçinde yaşama dedikçe kapandın, oğlumuzsun sen bizim, merak ediyoruz seni.''

''Ben iyiyim baba.''

''Çok kızıyorum sana, bizden gizlediklerine, bizimle paylaşmadığın her şeye çok kızgınım.''

Babası tepkisinde haklıydı, kırılmakta da, kızmakta da. Koltuğuma geri dönmüş otururken aklımda babasının sözleri vardı. Dinçer çok geçmeden yanıma geldi, ''İyi misin?''

''Sen?''

''İyiyim, sorun yok.''

Var be adam, sorun var.

Herkes kendi halinde sohbet ederken Dinçer'in telefonu çalmıştı. Başımı ona çevirdim, ''Kim?''

''Ekipten, açmam lazım.''

Gidecekken koluna tutundum, ''Ben de geleyim mi?''

''Koridordayım canım, hemen geleceğim.''

Gittiğinde üşümüştüm. Yanımdan ayrılması beni kötü etkiliyordu, kalbim sıkışıyordu sanki. O sırada yanında iki litrelik suyla Atlas geldi yanıma oturdu.

''Naber yeni gelin?''

''İyiyim, sen?''

''Çişim sarı çıktı, moraller sıfır.''

''Su iç.''

''Çok iyisin.''

''Evet.''

''Saçlarını makinayla mı kıvırttın?''

''Hayır böyle doğmuşum.''

''Beğenmedim.''

''Kocam beğeniyor.''

''Zevksiz o, çocukken de ben hep gösterişli şeyleri alırdım o gider tahta araba isterdi. Fakir de değildik ama o biraz fakir davranıyordu.''

''Sade birisi Dinçer.''

''Fakir ruhlu değil yani?''

''Değil.''

Atlas'ın kolunu dürtüp çenemle sohbet içindeki aileyi işaret ettim, ''Bana hepsini anlatsana, merak ediyorum.''

''Karşılığında ne alacağım?''

''Ne istiyorsun?''

''Bir gün boyunda on dediğimi yapacaksın.''

''Ne isteyeceksin?''

''Su getir, kumanda ver, beni öv, ne kadar yakışıklıyım anlat falan.''

''Kabul.''

Bacak bacak üstüne atıp olaya girişti.

''Bak şu sarı olan Fırat Dumankaya, beni kıskanıyor. Yüz başarısız girişimin ardından evde kalmış. Babamla Halide yengem bunu evermek için zamanında pezevenklik bile yapmışlar.'' diyerek eliyle ağzını kapayıp sağı solu kontrol etmeye başladı, ''Küfrü kimse duymadı oh iyi, sonla kızıyorlar.''

Ali amcası arkadan gelerek omuzlarına bastırdı, ''O ağzını düzelt amcam, tamam mı amcam?''

''Tamam amcam.'' diyerek oturuşunu düzletti. Amcasının gidişinin ardından iştahla anlatmaya devam etti.

''Neyse yanındaki esmer adam Alphan Erden, çok vicdansız biridir. Mesela ben aç kalsam ona açım diyemem ama yanındaki sarışına derim. Alphan amcamın sarıldığı kadın karısı Bahar, aynı zamanda Ali amcamın kuzeni oluyor. Gel git derken tanışmışlar, bu kadar güzel bir kadın bu ayıya nasıl bakmış diyorsan Allah çirkin şansı veriyor. Mustafa ağabeyim onların ilk çocuğu, Ali Mavi de ikinci. İsmi çirkin değil mi?''

''Hayır değil.''

''Uf yenge ya böyle zevk alamıyorum.''

''Devam e hadi.''

''Ali amcam en sevdiğim amcamdır, yanındaki de karısı Halide Demirsoy, kendini başhekim oluyor. Eğlenceli birisi mesele ne zaman canım sıkılsa onu ararım saçma sapan şeyler anlatıyor arada keyifleniyorum ama o da biraz deli, birden bağırıyor falan ama komik birisi.''

''Selim bey, babamdan çok arkadaşım gibi. Bana çok benziyor, tüm huylarını benden almış. Adaletli birisi olmaya çalışıyor, anneme bayağı aşık, kıskanç ama bunu asla kabul etmez. Ağabeyine çok düşkündür, kaç yaşında olursa olsun Ali amcama karşı bir mahcubiyeti var sanki. Onu daha çözemedim.''

''Demir sinir bozucu derecede düzgün birisi. Hayvan takıntısı var, bunun çocukken bir kedisi varmış sonra ölmüş o yüzden kedilere düşkün ona kedi adam diyoruz. Namazlı niyazlı, edepli ahlaklı bana benziyor. Tesettürlü bir yenge bekliyorum.''

''Ve geldik anneme. Annem çok net birisidir, birini sevdiğini de anlarsın sevmediğini de asla sakınmaz duygularını. Sevmediğine kibar birisi değildir, hak edene hak ettiğini vermeyi sever. İki çocuğu var birisi kocan zaten biliyorsundur, diğeri de Kartal.''

''Sen?''

''Ben onun sadece çocuğu değilim, ben onun mucizesi falanım.''

''Kendinden bahset.''

''Ben kendimden bahsetmeyi sevmem, övüyor gibi olurum hem müslümanın alçak gönüllü olanı favoridir der Ali amcam.''

''Ali amcanın böyle demediğine eminim.''

''Sus kendimden bahsedeyim. Ben Atlas çok gencim, akıllıyım, iyi bir insanım. Yıllar önce markette iki lirası çıkışmayan birine yardım ettim. Dertlere derman olurum, ailede kimin başı sıkışsa bana koşar. Senin de başın sıkışırsa koş.'' dedi.

''Koşayım mı?''

''Koş tabii.''

''Kötü huylarım da vardır. Sevdiklerime yapılan kötülüğü unutmam, en çok da Dinç'e. Onun başına bir şey gelirse hesabını ondan önce sorarım, üzülürse üzerim. Hiç acımam yoktur, kardeşim benim kanımdır, sen de onun göz bebeğiymişsin. Zerre kadar ön yargım yok sana, sevdim de seni. Gördüğün insanların hepsi de sevdi. Biz iyi insanlarız, bizden sana kötülük gelmez. Sadece dikkatli ol Belçim, üzme üzülme, kırma kırılma. Hayatta her şey karşılıklı. Mis gibi yaşayalım, başka da bir şey istemeyiz senden.''

''Güvenmiyorsun bana.''

''Terk etmişsin çocuğu, sabıkalısın.''

Dolan gözlerimi çekmedim ondan, ''Ne demek istiyorsun?''

''Canın yanıyor belli, Dinçer merhem arıyor sana, sen gidip yakma kardeşimin canını. Ben yeri geldiğinde Dinçer'in ağabeyiyim, canım o benim. Ona zarar gelirse ondan çok üzülürüm.''

Ağabeyim geldi gözümün önüne, günlerdir mezarını bile ziyaret etmediğim ağabeyim. Duygulandım sözlerine. Ağabeyim benim için hiçbir zaman böyle güzel şeyler söylememiş ama ne zaman dayak yesem korumaya çalışmıştı beni.

''Belçim, ileri mi gittim?''

Dolan gözlerimi fark etmiş olacak ki şefkatli bir sesle sordu, itiraz edercesine başımı salladım, ''Bilerek ve isteyerek Dinçer'e zarar vermem, merak etme.''

''Sen iyi misin?''

''Dinçer nerede?'' diye sordum akan gözyaşımı silerek.

''Telefonla konuşuyor.''

Ağladığım fark edilmişti. Üzerime titreyen bu aileden hayatımı saklamam hiç adil değildi. Benim yüzümden üzülmelerini istemiyordum.

Koltuktan kalkıp Dinçer'i aramaya başladım. Bahçede bulmuştum, telefonla konuşmasına aldırmadan ona sıkıca sarıldım. O da kollarını sardı belime, telefonu kapatıp endişeyle baktı yüzüme, ''Bir şey mi oldu?''

''Ailenle konuşalım, kötü bir şey yaptık sanmasınlar.''

''O nasıl söz?''

''Anlatalım her şeyi, gizlemeyelim madem aile olduk Dinçer her şeyimizi de bilsinler.''

Yüzümü ellerinin arasına aldı, ''Nasıl istersen öyle yapalım, susmak mı istiyorsun susalım, konuşalım mı diyorsun hiç susmayalım. Nasıl yüzün gülecekse, öyle olsun.''

Dinçer'le ellerimiz birbirine kenetlenmiş vaziyette anne ve babasının karşısında oturuyorduk. Atlas bizi ayakta dinlemeyi tercih etmişti.

Artık üstü örtülü şeylerin örtüsünü indirmek gerekiyordu.

''Az önce Atlas bana güvenmediğini söyledi darılmadım ona, bu söylediğinde çok haklı belki sizler de öyle düşünüyorsunuz.''

''Sana güvenmesek şu an bu evde olmazdın, rahat ol Belçim.'' dedi Suna hanım.

''Ben köyde doğdum, köyde büyüdüm. Annem bizi terk etmiş, babam iyi birisi değildir. Yirmi birinde köylü çobanın tekiyim. Ama eksik söyledim Belçim Atalay, yirmi birine basmadan birden fazla terör örgütü eylemlerinde bulunan biriyim, liste başı aranan terörist liderinin kızıyım.''

Atlas hariç kimse şaşırmamıştı.

''Çocukken babamın kandırmalarıyla bir sürü pis işe bulaştım, çok kötü şeylere vesile oldum. Bunun için vicdan azabı çekiyorum, ama çocuk olmam aklıyor beni. Aklım erdiğinden beri babamla da terörle de işim olmadı. Babamın karşısında durmak için özel harekata yardım ettim, Dinçer bunu da istemiyor, artık özel kuvvetlerle tek bağım o.''

Dinçer usulca gülümsediğinde ondan güç alarak devam ettim.

''Dinçer'le tanışmak benim için başka bir dünyaya geçmek gibiydi, tek arkadaşım oldu, tek sırdaşım. Zarar da verdim ona, acıttım canını. Aylardır görmedik birbirimiz, ağabeyim öldüğü gün karşılaştık.''

Sessizleşti ortam. Atlas gözlerini kapayıp sıkıntıyla saçlarını kaşıdı.

Konu ondan açılınca dolan gözlerimle başa çıkmaya çalışıyordum.

''Engelli bir ağabeyim vardı, artık o da yok. Hayatta kimsesiz kaldım derken Dinçer öyle bir sarıldı ki bana, sanki tek bir adam değil de dünyayı yanımdaki. Artık öyle ama, dünyadan da öte benim için.'' derin bir nefes aldım, ''Ne doğru dürüst hayatım var, ne de eğitimim. Ben buyum.'' dedim usulca.

Bir süre sessizlik oldu. İlk konuşan babasıydı.

''Başımız sağ olsun.''

''Sağ olun.''

''Babanın sana yaşattıklarına zerre kadar takılmadık, çocukmuşsun çocukken herkes hata yapar. Ben de yaptım. Çok büyük hatalar hem de.''

''Suç bireyseldir,'' dedi annesi, ''Babanın terörist olması seni ilgilendirmez, bir daha o herif yüzünden sakın suçlu hissetmeyeceksin kendini, anlaştık mı?''

Başımı salladım, ''Anlaştık.''

''Ağabeyinle tanışmak çok isterdik, başımız sağ olsun. Kuranlarını okuruz, mevlidini yaparız, mezarını da yaptırırız. İçin rahat olsun, acını paylaşırız.''

Gözlerimden akan yaşı sildim hızlıca.

Babası ayağa kalktı, omuzlarımdan tutarak ayağa kaldırdı beni, ''Çok güçlü bir kızsın sen, belli. Yalnız değilsin Belçim, biz varız. Artık aileyiz, sen bizim kızımızsın. Bundan sonra beyaz bir sayfa açıyorsun hayatına, mutlu olacağız hep beraber.''

Kendimi tutamadan sarıldım, gözyaşlarım akıyordu omzuna. Ardından annesi geçti karşıma, ''Saçlarımız da benziyor, var sende de dik başlılık. Asker yapayım mı kız seni?''

Gülümsedim, ''Sizin kadar cesur değilim.''

''Orası belli olmaz.'' diyerek sarıldı bana, ''Güzel kızım benim, yanındayız biz senin. Kocaman bir ailen var, hep yanındayız.''

En son Atlas'la karşı karşıya kaldık, ''Hep bir kız kardeşim olsun istemiştim, Yaz çok sevimsiz zaten.'' diyerek sarıldı bana.

İçimde kocaman bir orman açmıştı sanki. Bana verdikleri güven çok başkaydı. Ağlamakla gülmek arasında gidip geliyordum. Bu gece sahiden aileden birisi olmuştum.

Odamıza çıktık, ''Mutlusun değil mi?''

Gülümseyerek öptüm yanağından, ''Çok mutluyum.''

''Onlar da öyle.''

''Ben duş alacağım.''

''Tamam bekliyorum.''

Yanıma kıyafet alıp banyoya girdim. Güzelce yıkanıp üstümü giyindim. Saçlarımı hafifçe kurulayıp banyodan çıktım. Dinçer üstü çıplak vaziyette dolabına bir şeyler asıyordu. Aynı oda içerisinde onu böyle görmek garip şeyler hissettiriyordu bana.

Karşıma geçti bir başka bakıyordu gözleri, ''Mis gibi kokuyorsun.''

Hiçbir şey demeden uzandım dudaklarına. Hızlıca belimi sarıp beni yatağa yatırdı, ellerim usulca saçlarına çıktı. Kalbimin sesi diğer tüm sesleri bastırmıştı çoktan.

 

Loading...
0%