Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Beş Yıl Kez Ölmek

@pekbiafiliyalnizli

herkese merhabalar ben geldim. çok uzun zaman oldu ama nihayet buradayım.
sizleri çok özledim nasılsınız hayat nasıl gidiyor?

ilk olarak Kof'u bitirmek istiyorum ardından bordoya karışan aşka başlamak istiyorum niyetim o yönde.

umarım bölümü beğenirsiniz keyifli okumalar 🌹

Dinçer'den

Hayatın en zor yanlarından birisi de en sevdiğinize kötü birisi olmadığınızı ispat etmeye çalışmaktı. Ben şimdi bu hissi iliklerime kadar yaşıyor, karıma kansız bir adam olmadığımı ispat edeceğim o günü bekliyordum.

Bir zamanlar aşık olduğunuz kişinin şerefsizin teki olduğunu düşünseniz, ayrılsanız yıllarca, sonrada karşınıza geçip ispat etse, kanıtlasa kendisini suçsuzluğunu anlasanız, tüm bunların üzerine ilk günkü kadar çok sevebilir misiniz onu, eskiye dönmek kolay da, duygularınız da gelir mi sizinle?

Yaşadığımız onca şeye rağmen basıp gitmek akıllı adamın yapacağı şeydi, ama benim aklım başımda değil karımdaydı. İşte en çok bu yüzden 'Unut lan geçmişi, geleceğe bak.' diyenlere sinirleniyordum. Ben de biliyordum olması gerekeni, ama olmuyordu, yapamıyordum.

Şimdi ise kendi ellerimle kurduğum ekibimle yine ben ilgileniyordum. Yatacakları odalara kadar ben karar vermiştim. Ellerim arkada yatakhane koridorlarını geziniyordum, arkamda da çömez gibi dolaşan ekibim vardı.

''Buraya misafir niyetine geldik, karakoldakilerle hırlaşmayın.'' Siktir ettim kurala kitaba uygun polis yanımı, ''Ya da hırlaşın lan, haksız çıkarsanız özel ilgilenirim sizinle.''

''Benden yana bir sıkıntı olmaz Şef.'' dedi Begüm, ''Herkesle anlaşan birisiyim.''

''Valla ben söz vermeyeyim şef, insanoğlu beşer şaşar.'' diye konuşan Atmacaydı, ''Arada bizim de terazimiz kayıyor.''

Başımı omzumdan hafifçe arkaya çevirip Atmaca'ya baktım, ''Sen evli misin reis?''

''İnşallah,'' dedi Belçim'e bakarak, ''Yakında şef, iyi anlaşırsak şahidim yaparım seni.''

''Ne demek lan o şimdi?'' Gür çıkan sesimi kontrol edememiştim, ''Hayırdır, kimle nişanlısın sen?''

''Hangi odada kalacağız şef?'' diyerek araya girdi Belçim, ''Yorgunuz, dinlenmemiz lâzım.''

Sinirle çenemi sıktım, ''Bekle, birazdan göstereceğim.''

Ayarladığım koğuşa girdik, ''Efe, Atmaca ve..,'' Kâzım'a döndüm, ''Adın neydi dayı?''

Bozgun yüzünü toparlama gereği duymadı, ''Kâzım, pek unutulacak isim değildir.''

''Demek ki öyleymiş dayı, bak unutuldun.''

''Unutulsam burada olmazdım.'' dedi altının boş olduğunu bildiğim özgüveniyle.

''Benim ağzımdan bir söz çıkıyorsa aradan kaç yıl geçerse geçsin yerine getiriyorum. Güzel huy ha, insan bazen kendi adaletini kendisi sağlamalı.''

''Adaletini de buraya geldiğim otobüsün tekerlerini de si-''

Botumu sertçe yere vurdum, ''Küfür yasak lan ekipte!''

''Ben bayanları unuttum,'' diyerek kızlara döndü, ''Kusura bakmayın.''

''Kadın olsak kusura bakardık ama bayan olduğumuz için kusura bakmıyoruz dayı rahat ol.'' diyen karımdı. Belçim'e göz kırpıp gülümsediğimde o da gülümsedi. Sinirli bir gülümseme olsa da sonuçta bana gülmüştü.

''Sen ekipte küfre karşı değil misin?'' diye sordu Begüm, yanına bir destekçi arıyordu belli ki.

''Bana etmedikleri sürece alıştım, insanın stresini alıyor bir yerde. Onun da bir sınırı var tabii, sabah akşam ağzından küfrü düşürmeyen adam boş adamdır.''

Kâzım, ''Boş adam mıyım lan ben?'' diye söylendi şüpheyle.

''Sen küfür etmesen de bomboş bir adamsın.'' dedi Efe.

''Sen sus lan, sonra hesaplaşacağız seninle.''

''Bana bak Kâzım,'' diyerek karşısında durdum, ''Hayırdır sen benim dostumla neyin hesabını yapacaksın?''

''Dostun?''

''Dostum,'' dedim bastıra bastıra, ''Ona göre denk al ayağını, çukura saplamayayım.''

''Değişmişsin sen.''

''Sen hala aynısın dayı.''

''Delikanlı adam öyle dönüp durmaz.''

''Değilsin zaten.''

Erkekleri koğuşuna yerleştirdim, geriye Belçim ve diğer kız kalmıştı. Benim odamın yanındaki odaya da onu yerleştirdim.

''Sol yatak senin.''

''Yatağımızı da mı sen seçeceksin Şef?''

''Öyle.'' dedim itiraz istemeyen bir kesinlikle.

''Emredersin.'' dedi iğneler gibi.

''Dinçer şef her şeye hakim olmak ister,'' dedi Begüm beni çok iyi tanır gibi, ''Her şey elinin altında olsun ister, düzen merakı işte.'' diyerek gülümsedi.

Belçim samimiyetsiz bir gülümseme ile baktı yüzüme, ''Bilirim, insan bazen elimin altında olsun diye diye kaybediyor her şeyini.''

Yıllar önce onu elimin altından kaçırmaktan korkmasam şu an ne durumda olurduk?

Sıkıntıyla ensemi kaşıdım, ''Bir sorun olduğunda herhangi birini değil beni bulacaksınız. Karakoldan kimseyle gereklilikler dışında muhabbet etmeyeceksiniz, kalıcı değiliz zaten gereksiz hareketler istemiyorum.''

Begüm beni onaylarken Belçim yorgun gözlerle etrafı süzüyordu, uykusu olduğu her halinden belliydi, ''Yarın sabah altıda ayakta olun.''

''İçtima askerlere mahsus yalnız.'' dedi Belçim.

''Bizimki Dinçtima olacak.''

Gülümsedi, ''Anlaştık.''

''Hadi Allah rahatlık versin.''

''İyi geceler.'' dedi Begüm.

Belçim'den bekledim, yüzüne baktım duymak ister gibi. Belçim dese belki de berbat gecelerden sonra ilk defa o gecem iyi geçerdi, geçmese de Belçim iyi geceler dedi diye geçmek zorundaydı ulan. Ama demedi.

Karakoldaki komutanlarla gereken konuşmaları yapıyordum. Onlarla iyi geçinmemin nedeni bu işteki ortağımdı. Yardım et bana dediğimde beni geri çevirmeyen amcam yine arkamdaydı.

''Amcanıza çok selamlar.''

Odadan çıkarken yüzümü askerlere çevirdim, ''Söylerim.''

Odama geçmeden bir sigara ateşledim kapının önünde. Karanlığa karışan bulutları sıkıtıyla izlerken telefonum çaldı. Demir arıyordu, görmezden geldim, bir kez daha aradı bu kez duymazdan geldim. Sigaramı içmeye devam ederken nasılsa aramaz diye geçirdim içimden.

Aramadı zaten, Demir iki kere dener başarısız olursa geri çekilirdi. Ne diyecek diye merak da etmiştim, boş yere aramazdı, hal hatır sormak ona göre değildi, o birilerinden öğrenir ve sorgulamazdı.

Geçen konuşmamıza pişman mı oldu lan acaba dedim içimden, ama Demir'di bu pişmanlığını da düşünür hareket ederdi. Yine de dayanamadım geri aradım, ''Ne oldu?'' dedim hesap sorar gibi, ''Ne aradın oğlum gece gece?''

''Nasılsın?'' diye sordu, laf olsun diye konuşmayı sevmezdi o, vaktini almamak adına konuştum ''Önemli bir şey demeyeceksen kapatıyorum.''

''Sen bana sormayacak mısın nasılsın diye?''

''Yok, sen hep iyisin zaten Demir. Ne zaman kötü oldun sen?''

''İnsanım ben Dinçer.''

Sinirle gülümsedim, içimde biriken çoğu gereksiz hıncım söze döküldü bir bir, kendime hakim olamadım, olmak da istemedim, ''Hadi lan oradan, hatasız kullardansın, mükemmel bir adamsın! Aramızda ilk satranç oynamayı sen öğrenmiştin, ilk futbol turnuvasını sen kazanmıştın, bursla koleje girdin, biz arkandan parayla zor okuduk o okulda.'' Kendime duyduğum öfkeyle daha da sinirlendim, ''Ha sonra üniversite sınavını hatırla lan, lisenin son yılı yüzünü görmedik biz senin. Kendini kapattın odana, hırs yaptın. Sabahın köründe kalkıp ders çalışıyordun lan. Herkes hayrandı sana, bunu istiyordun çünkü. Galatasaray'da okudun Demir sen, koskoca Galatasaray'a ilk tercihinle yerleştin, biz İngilizceyi zor konuşurken sen Fransızca okudun. Kaçıncı bitirdin okulu? İlk üçteydin değil mi? Sen çevrendeki insanlardan hep bir adım, ne bir adımı lan beş adım öndeydin. Ne derdin tasan olur senin? Dertsiz bir dünya kurmadın mı oğlum sen kendine?''

''Yavaş ol,'' dedi, ''Düşmanın yok karşında. Saydığın her şey için emek verdim ben, çalıştım, çabaladım başarılarımı ilk takdir eden sen olurdun hep, ne değişti?''

''Her şeye çabaladın, bir kardeş olmak için çabalamadın.''

''Dinç-.''

''Nefesini benim gibi boş bir adama tüketme savcım, senin daha önemli işlerin vardır.''

''O gece söylediklerim seni üzdü biliyorum, bunları da sinirden söylüyorsun ama amacım o değildi. Ben mükemmel falan değilim, sadece hayatta ne istediğimi de, ne istemediğimi de iyi belirledim. Ben yalan söylemem Dinç, bilerek günah işlemem. Yanlışa bile bile yürümem. Her gece dua ediyorum beni yanlışa sokma diye. Şimdi yine seni de çevremdeki insanları da üzerek günaha giriyorum belki ama niyetim bu değil. Hayatta her şeyi dengede tutamıyorum, hatalar yapıyorum. Sen benim kardeşimsin Dinç, küslük olmasın aramızda.''

''Tamam, olmasın.'' diyerek ona son kez şans vermek istedim, ''Peki bir hata yapsam yanımda durur musun, sen benim kardeşimsin günahında sevabında yanındayım diyebiliyor musun?''

Sessizlik oldu aramızda, bu sessizlik bile cevaptı işte. ''Tamam Demir söyleme bir şey. Ben anlıyorum seni, anlamasam da bir yere oturtuyorum laflarını ama eğer ileride bu doğruculuğundan birine ödün verirsen hakkımı helal etmem sana. Atlas'a versen bile helal etmem.''

''Deme öyle siz benim kardeşimsiniz.''

''Hatırlıyor musun,'' diyerek eskileri andım gece gece, ''bir kere lisede temsilci seçeceklerdi, adaylar kalabalık olsun diye matematikçi kurayla beni de aday yapmıştı. Okuldaki hocalara göre bile kalabalıktan ibarettim zaten. Seçim günü geldi, Atlas bile para verdi diye oyunu başkasına vermişti, tek oy çıkmıştı bana. Herkes dalga geçiyordu, sonuncu olmuştum. O oyu sen vermiştin değil mi?''

''Bilmem, öyledir herhalde.''

''Sana sormadan bile emindim senin verdiğine. Kalabalık okulda bir oy çıktı diye nasıl sevinmiştim hala hatırlarım. Anladım ki bin oy bir kenara, bir oy bir kenara. Demir eğer bana oy verdiyse harbiden başkanlığı yapacağıma inanmıştır demiştim kendi kendime, umurumda bile değildi başkanlık, kim takar lan başkanlığı sendin orada önemli olan.''

''Sen benim için hala o değerdesin.''

''Değilim. Belki de hayatında seni yavaşlatan takozlardanım. Dön kendi hayatına bak. Davalarına çalış, namazını kıl, ibadet et. Senin için zaman kaybı olmak istemem.''

''Nefret ediyorum şu huyundan! Yanında olsam döverdim oğlum seni. Vicdan azabı çektirdin bana yıllarca! Her şeyden böyle kaçıp gittin! Arkamda bıraktıklarım ne yapar diye düşünmedin. Ulan sen beni hiç üzülmüyor mu sanıyorsun?!''

Sessizleştim, benim de zaafım buydu işte. Suçumu bilince susmayı da bilirdim.

''Ben düzgün bir adam olmaya çalışıyorum Dinçer. İnancım var, mesleğim var, asla şaşmaması gereken doğrularım var. Kızsan da bana, yargılasan da beni asla ezmem doğrularımı. Kendim için bile olsa adaletten şaşmam. Ama ben sıradan bir insanım, içinizden birine en ufak şey olduğunda benim de içim yandı Allah biliyor. Dışarıdan nasıl görünüyorum bilmiyorum, buzdan bir kalıbın var dedi bugün bir arkadaş, eğer gerçekten de buzdan bir kalıbım varsa o kalıp en çok kardeşlerim için eridi. Seni üzdüysem affet, hayırlı geceler.''

Haklıydı. Ben de haklıydım. Tek bildiğim nerede iki haklı varsa en çok orası üzülür. Aynı bizim gibi.

Yatağıma uzanıp duvara döndüm. Bu duvarın gerisinde Belçim varduı Şimdi Belçim'le yan yanaydık, yıllar sonra aynı geceye kapıyorduk gözlerimizi. Elimi uzatsam sarılabilirdim ama aramızda kalın bir duvar örmüşlerdi, üstelik ben örmüştüm. Ona bu kadar yakın ve bu kadar uzak olmak ölüm gibiydi. Aklımda, beynimde her taşı yerine oturtabiliyordum ama kalbim adı geçince acı çekiyordu.

Kolumu uzattım karşımda o varmış gibi, koynumda o varmış gibi. Eskiden kedi gibi sinerdi göğsüme şimdi ise soğuk duvar kalmıştı geriye. O kalın duvara baka baka acı çektim, tek bir yalanla ben acı çekmeyi hak ettim.

Ertesi gün sabah ezanıyla bir uyandım. Huzursuz uykulardan uyanmaya alışık olduğumdan kalkmam zor olmadı. Uyuyanları rahatsız etmeden yavaşça çıktım odadan. Günün daha aymadığı karakolda dolanmaya başladım. Bahçe kapısına ilerlerken bir kahkaha duydum, Belçim'in kahkahası. Dış kapının önünde Atmaca ile konuşuyorlardı, keyifli bir muhabbet vardı aralarında. Mutluydu sesindeki tını, beni görürse özlediğim sesini duyamam diye yaklaşmadım daha fazla.

''Bir kere ben o adamı tedavi ederdim ama ilk küfrü o etti.''

''Ya sen az su içtiğimi nasıl anlarım diye soran çocuğa çişinin rengine göre ayarla demiş kızsın, ne bu tıp bilgisi.''

''Bir amca öğretmişti zamanında, öyle kalmış aklımda.''

''Belçim, o lavuk hala rahatsız ediyor mu seni?''

''Lavuk deme, rahatsız etmesi beni artık eskisi kadar rahatsız etmiyor.''

''Kim o adam? Kızım hesap soruyor sana, bağırıyor çağırıyor susuyorsun sadece.''

''Kızgın bana, belki de haklı.''

''Sen kendine kızgın mısın?''

''Çok kızgınım.''

''Siktir et geçmişini, biz geleceğimize bakalım. Bir bitsin şu görev sonrasında hızlandırıyoruz işlemleri, tutuyorum elini bir daha hiç bırakmıyorum. Ev götürülemez yerden görev almak da yok, hanımcıyım artık ben.''

Belçim gülüyor, ''Aşk sarhoşu seni.''

''Belçim, çok seviyorum biliyorsun değil mi?''

''Biliyorum,'' dedi Belçim, ''Çok güveniyorum sana.''

Seviyorum bile diyemediği adamla evlilik hazırlığı mı yapıyordu? Gözlerimin içine baka baka. Daha fazla dayanamadan yanlarına gittim şimşek gibi, ''Ne oluyor burada?''

Hesap sorar gidişim ikisi de sinirlendirmiş gibiydi. ''Sohbet ediyoruz komiserim, sorun mu var?''

Çoktan siktir etmiştim her şeyi kafam dönmüştü bir kere, ''Ulan sen ne diyorsun kıza, ne hazırlığı, ne evi ne bark-''

Atmaca'nın üzerine yürürken Belçim girdi araya, ''Atmaca sen geç içeri geliyorum ben.''

''Tersinden uyandın herhalde komiserim, bana çatma ha.''

''Ateş ne olur geç içeriye, geleceğim.''

Belçim herifi yollayıp karşıma dikildi, ''Ne yapıyorsun sen?''

''Asıl sen ne yapıyorsun, ne diyordu kızım bu lavuk sana?''

''Dinlemeseydin, hesap soramazsın bana.''

''Sen evlilik hazırlığı mı yapıyorsun bu herifle? Konuşturma beni inleteceğim bak şu duvarları.''

''Sen inlet duvarları, bana karışma. Karışamazsın da zaten şef.''

Gitmesine izin vermeden kapadım yolunu, ''Yok öyle bir şey desene Belçim, ne saçmalıyorsun lan desene, bak bekliyorum hadi.''

''Alnındaki damar patlayacak, sinirden öleceksin şimdi. Git bir elini yüzünü yıka. Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi davranmayı kes, sonra da dön bak bir neredeyiz. Kendi ellerinle kurduğun bu oyunun içerisindeyiz. Beni tek sözünle emri erin yaptın ağzımı açmadım, ya başlattığın oyuna devam et, ya da oyunu bitir. Ha sen bitirmezsen ben zaten yakında bitireceğim.''

Yoktu öyle bir şey, olması imkansızdı lan bir kere. Hala bana aşıktı bu kız, hala seviyordu beni. Yanlış duymuştum, yanlış anlamıştım. Belçim bana yanlış yapmazdı.

Ellerimi arkada birleştirmiş ekibin karşısında bir sağa bir sola volta atıyordum. Uyandığımız sisli hava engel değildi dinçtimaya, artık kurallarıma göre oynuyordum oyunu.

''İyi uyudunuz mu dün gece?''

''Yanımdaki herif horluyordu şef, nasıl iyi uyuyayım?'' diye sitem etti Efe, ''Ahırdayız sandım.''

Kâzım hiddetlendi, ''Ben horlamam Şef, şu herifle aramızda sorun çıkacak böyle giderse.''

''Sorun çıkmayacak çömez gibi atışmayın. Herkes aklı başında hareket edecek.''

''Diyene bak,'' diye söylendi Atmaca, duymadığımı düşünerek devam etti, ''Herif sabah kellemi alacaktı lan.''

Belçim uyardı, ''Konuşma, gerçekten alacak.''

''Biz de rahat uyuduk şef, erkeklerin aksine iyi anlaştık Belçim'le.''

''Sizden yana şüphem yoktu zaten.''

''Bugünün programı nedir Şef? Dikildik gün doğmadan.'' Belçim'in iğneleri banaydı.

''Ne o,'' dedim göz kırparak, ''Rahatsız mı oldun Turna?''

''Hayır Şef, severim ben tan vaktini.''

''Ben sevmem, karımın beni terk ettiğini bir tan vaktinde öğrenmiştim.''

Bu sözüm ikimizin arasında bir kılıç gibi düşerken gözlerini kaçırdı, aynı o gece benden kaçar gibi birkaç adım geriledi.

Belçim ve Efe dışında herkes şaşırırken sorgulamaya girişen Begüm oldu.

''Sonuçta kaybeden o olmuştur şef.'' dedi, ''Hâlâ dik duruyorsunuz.''

''İkimiz de kaybettik, en çok ben kaybettim. Ben onu, o beni, ben hayatı,'' gözümüz kesişti, ''o benliğini.'' diye bitirdim kaybettiklerimizi.

''Bayan kısmı böyle oluyor Şef, Zümra da beni terk etti.''

''Kızın hayatı kurtulmuştur.'' dedi Efe, ''Rabbim beni hangi tamudan aldın diye şükür ediyordur.''

''Tamu ne lan?''

''Cehennem.''

''Ben seni koyacağım tamuya şimdi.''

''Kesin lan sabah sabah!'' diye bağırdım öfkeyle, ''Az koşun da kanınız ısınsın.''

''Akademide ilk günümüz mü şef?''

''Dinçtima da ilk gününüz.'' İşaret parmağımla karşıdaki dağı işaret ettim, ''Oraya kadar koşun, geri dönün, antrenman yapın gün içerisinde operasyona çıkacağız.''

''Emredersin şef!''

Tim sabah koşusu yaparken ben de odamda operasyonu hallediyordum. Zorla bünyeme aldığım operasyondan alın akıyla çıkmak zorundaydım. Tam tersi olursa en başta amcama mahcup olacaktım.

Bir yığın dosyayla cebelleşirken bir gözüm de koşu yapan timdeydi. Dosya işini hallettikten sonra gerekli izinleri hallettim, geriye kalan operasyonu ekibe anlatıp yola çıkmaktı. Yanıma dosyayı alıp çıktım odadan.

Koşu bitmiş antrenman yapıyorlardı. Fark ettirmeden yanına adımladım. Kâzım, Belçim'e yaklaşmış bir şeyler anlatıyordu, sesini net duyamıyor ama dudaklarını okuyordum. Adım geçtiğinde dikkat kesildim.

''Bakma şimdi havalara, zamanında çömez olarak geldi bizim ekibe. Silah tutmayı bilmiyordu, ben öğrettim. Sonra bize ihanet etti, meslekten atıldım bunun yüzünden. Şerefsiz herifin tekidir sakın güvenme. Delikanlılığı öğrenemedi bizden.''

Kâzım'ın hakkımda ne düşündüğü umurumda değildi sadece Belçim'in tepkisini merak ediyordum. Kara gözlerini dikti Kâzım'ın yüzüne.

''Önce kendin öğren,'' dediğinde Kâzım'ın yüzü düştü, ''Ortalıkta delikanlıyım diye dolaşıp dedikodu ediyorsun. Biraz az konuş, bu da kafa.''

Belçim kestirip atarak uzaklaştı Kâzım'ın yanından. Göz göze geldiğimizde takılıp kaldık birbirimizde. Belçim kesip attı aramızdaki o bağı, her zamanki gibi.

''Kof toplan!''

Emrimle karşımda sıraya geçtiklerinde durumu anlattım hızlıca, ''Öğleden sonra operasyona çıkıyoruz. İlk aşaması bugün bitecek, detayları hangarda size anlatacağım. Gidin şimdiden hazırlığa başlayın.''

''Emredersin Şef!'' Herkes dağılırken Kâzım'ın önüne geçerek durdurdum. Aynı yıllar önceki gibi boylarımızı eşlemeye çalışıyordu, ''Emret şef.''

''Dedikodumu mu ediyorsun lan?''

''Gerçekler ne zaman dedikodu oldu şef?''

Tek hamlede belindeki silahı alıp onu savunmasız bıraktım, hırsla bakıyordu yüzüme, ''Ben polisliğimin ilk zamanlarında bile silahımı belimden kaptırmazdım.'' sinirden kuduruyordu, ''Yalan yok sizden bir şeyler öğrenirim sandım, ama siz daha kendiniz kara cahildiniz.'' Silahı beline yerleştirdikten sonra yakasından tutup kendime çektim, ''Bir daha Turnayla konuşmayacak, benim adımı besmelesiz ağzına almayacaksın. Yine dönersin meyhane köşelerine, benim sayemde geri kazandın mesleğini, yine ben çeker alırım üniformanı üzerinden. Adam ol, delikanlı ol.''

Kâzım'ın yakasından sertçe bıraktığımda tek yaptığı emredersiniz demek olmuştu. Başımı çevirdiğimde Belçim'le göz göze geldim. Yabancıydı bakışları, değişmişsin der gibi bakıyordu, kendi elleriyle yaptığı eseriydim sadece.

Birazdan göreve çıkacaktık. Tim hangarda hazırlanırken ben de peşlerine düşmüştüm. İçeriye girecekken telefonum çaldı, annem arıyordu. Hangi sıfatla aradığını bilmediğimden soğuk açacaktım telefonu, annem olarak arasa anneciğim de demezdim ki ben.

''Efendim?''

''Nasılsın oğlum?''

''İyiyim anne, biliyorsundur durumu.''

''Amcan anlattı.''

''Amcama kızma anne, ben ısrar ettim.''

''Amcan eğer bize ters düşecek bir şey yaparsa bunu yapar, sonra gelir bize itiraf ederdi, huyu hâlâ aynı. Biz içimizde suçlu ararken o söyledi. Amcalarının içerisinde size en kıyamayanı seçtin, akıllıca bir seçim komiserim aferin.''

''Anne.''

''Bir aile kuramadı, bağlanamadı birine, öz çocuğu yok diye size bağlandı. Yaz'ın da ilk hatalarının üstüne yattı, Atlas'ın da, görüyorum ki artık senin de.''

''Anne Fırat amcam anlıyor beni. Size söyleyemezdim, Alphan amcama söylesem Ali amcama söylerdi, Ali amcama hiç söyleyemezdim, kabul etmezdi.''

''Fırat'ın da yapmaması gerekiyordu, kıyamadım oğlana diyor.''

''Anne ben robot değilim. Çocuklarınızın hiç biri robot değil. Demir'i Mustafa'yı hatasız, kusursuz büyüttünüz diye biz de hatasız olacak değiliz. Yaptığım doğru değil ama yaptım, günahsa benim günahım.''

''Oğlum, bir tanem, aslanım benim. Sen benim ilk göz ağrımsın. Hatanda da günahında da ben vazgeçer miyim senden? Gardını kuşanıp konuşma benimle, ben senin annenim.''

Anneme gereksiz yere yüklenmenin verdiği pişmanlıkla sessiz bir küfür ettim, ''Anne, şınav çekmeyi özledim.''

Gülümsediğini duydum, ''Çocukluktan beri değişmedi bahanen. Anne seni özledim diyemez şınav çekmeyi özledim derdin. Oysa kardeşin neler yapardı.''

''Anne Atlas seni özlediğini cami hoparlöründen ilan ettirmiş adam, kıyaslama bizi.'' diyerek güldüm.

''Dinçer'im. Orman gözlü oğlum benim, girmişsin bir yola, biliyorum sonunu da getireceksin. Senden tek isteğim ne kendini ne de Belçim'i daha fazla üzme. İnsanların kaderleri birleştiği gibi ayrılabilir de. Bunu kabullen, o görev bitiminde mutlu ayrıl oradan. Üç ay sonra Ankara'ya geliyorsun. Ailecek tatile çıkacağız. Ali çoktan seçti rotayı, aynı çocukluğunuzdaki gibi.''

''Babamı yine kuma gömer miyiz anne?''

''Kumdan çıkarmayı unutmak yok ama, seviyorum sonuçta kocam oluyor bir yerde.''

''Biz unutsak Fırat amcam unutmaz,'' dedim tebessümle, ''Demir kedilerini de getirir mi?''

''Demir ayrılmaz kedilerinden.'' diyerek güldü, ''Anneciğim Ali emrediyor beni, yanına gitmem gerek. Sen de operasyona çıkıyorsun, dikkatli ol. Çelik yeleğine dahi olsa değmeyecek tek kurşun.''

''Emredersiniz komutanım.''

Telefonu kapattığımda yüzümde asılı kalan tebessümü silerek hangara girdim. Operasyona hazırlanan ekibin içerisinde gözlerim ilk Belçim'i buldu. Bana arkası dönüktü, kulağında telefon vardı, diğerlerini unutup yanına yürümeye başladım. Adımlarımın durma sebebi telefonda söyledikleriydi, ''Tamam baba dikkat edeceğim söz.''

''Babanla mı görüşüyorsun?''

Belçim beni fark ettiğinde telefonu kapattı, ''Operasyon için hazırım şef.''

''Babanla mı görüşüyorsun? O terörist artığıyla mı?''

''Kimse duymasın, sessiz ol.'' diyerek uyardı, ''Şimdi sırası değil.''

Sıkıntıyla ensemi kaşıdım, ''Bu meseleyi konuşacağız seninle.'' diyerek uzaklaştım.

''Hazır mıyız Kof?''

''Hazırız Şef!''

''Helikopterin karşısında hizada olun, beş dakikanız var!''

Herkes elindeki işi hızlandırırken onları izliyordum. Dikkatimi çeken Belçim'in titreyen eli oldu. Sürekli gözüm onda olduğundan bu çok kez dikkatimi çekmişti.

Karşısında durdurdum adımlarımı, eldiven giyecekken tuttum titreyen elinden, başını kaldırıp yüzüme baktı masum çocuklar gibi. Sıcacık elini okşadım usulca, ''Niye elin titriyor senin?''

Söylediğimi idrak ettiğinde hızla elini geriye çekti, ''Silah tutarken titremez Şef.''

''Hasta mısın?''

''Beş yıl kadardır, öyleyim.''

''Ciddiyim,'' sesimi kısarak sordum, ''Neyin var?''

''Yok bir şey, stres yaptım sadece.''

''Neden?''

Belçim'den önce Begüm cevap verdi soruma, yanımıza geldi ve ortamıza girdi, ''Turna'nın görev tecrübesi hepimizden az Şef, dünden beri onun stresini yaşıyor. Ben biraz rahatlatmaya çalıştım ama sahaya çıkmak için uygun mu son kararı sen ver.''

''Kararımı vermişim ki şu an karşımda duruyor.''

Yüzü düştü, ''Ama sonuçta hepimiz aynı seviyede değiliz.'' diyerek anlatmaya başladı.

''Artık aynı seviyedesiniz. Altüst ilişkiniz yok sizin, bu görev sonlanana kadar hepiniz eşitsiniz. Anlamayan var mı?''

Yok şef yanıtına başımı salladım, ''Az sonra eğer içinizden tek biri ekip gibi hareket etmezse geri dönüşte yanıma almam, ona göre akıllı olun.''

''Emredersin Şef!''

Tim hazır bir şekilde hangardan çıkarken Belçim durdurdu beni, ''Begüm haksız mı? Daha kaç yıllık polisim, özel ekibine aldın beni. Söylesene hangi amcan yardım etti?''

''Onun önemi yok, çalıştığın herkes övüyor seni, hakkın var bu ekipte.''

''Kandırma kendini.''

''Sen kandırabilirsin beni, güzel söz söyle kanayım bir ömür.''

''Sen zaten kandın; seni sevdiğime.''

Nefesi beni çarptığında o çıkıp gitti hangardan. Sevginin kandırması mı olurdu lan?

Helikopterin camından dışarıyı izlerken ekibin kendi içerisindeki muhabbetini dinliyordum.

''Benim en büyük hayalim şöyle edepli, güler yüzlü bir bayanla evlenmek. Allah'tan korkak, kuldan utanan, nerede nasıl davranmasını gereken bir bayan bulsam bugün basarım nikâhı, tüm mal varlığımı da üstüne yaparım.''

Kâzım'ın coşkulu sözlerine Efe gülerek karşılık verdi, ''Öyle bir bayan seni ne yapsın lan?''

''Sen konuşma la benimle, ben ekip arkadaşlarımla konuşuyorum.''

''Hem ne mal varlığın var senin? Yıkık dökük bir gecekondudan başka neyin var?''

Kâzım gecekondu meselesini duyduğunda gerildi, ''Yaktım ben o gecekonduyu.''

Efe sırıttı, ''Keşke içinde sen de olsaydın.'' diyerek başını dışarıya çevirdi.

''Hah ne diyordum bacım,'' diyerek Begüm ve Belçim'e hayallerinden bahsetmeye başladı, ''Sarışın bir kız çocuğum olsun istiyorum, böyle saçlarını toplarım, okula götürürüm, ona daha küçük yaşta silah kullanmayı bile öğretirim.''

''Şu esmerliğinden utanmadan sarışın çocuk istiyorsun.'' diyerek güldü Efe.

''Niye lan, ben esmerim diye çocuk da mı esmer olacak?''

''Ulan Kâzım Biyoloji dersini dinleydin keşke.''

''Biz hayat okulu mezunuyuz.''

''Kreş terk seni.''

Onlar atışırken Begüm bana döndü, ''Şef sen peki, bir kızın olsun ister miydin?''

''Gereksiz soru sorma bana.'' diyerek karşılık verdikten sonra sohbetlerini de kesip herkesi susturmuştum. Tek susturamadığım düşüncelerimdi.

Operasyon alanına geldiğimizde duruma göre karar aldım, ''Havadan iniş gerçekleştiriyoruz, sırayla hazırlanın.''

İlk inen kızlara kendini göstermekle meşgul olan Kâzım'dı, sona kalan da Belçim ve ben. Belçim benden önce davranacakken bileğine sarılıp kendime çektim, ''Bana söylemek istediğin bir şey var mı?''

''Ekibindeki her polise temas mı ediyorsun?'' diyerek bileğini çekti, ''Ne söylemem lâzım sana?''

''Babanla ne halta konuşuyorsun? Elin neden titriyor, yıllardır görüşmedik, bensiz neler yaşadın?''

''Konuşmak istemiyorum.''

''Hayır istiyorsun, bak kurban olayım yıllar oldu be, ayrı ayrı neler yaşadık. Ne bileyim, sakladığın, bilmemi istemediğin? Bak Belçim, dilimle diyemiyorum anla işte, eğer şimdi söylersen affederim seni.''

''Sen kimsin de beni affediyorsun?''

''Bana ne yaparsan yap, seni affederim.''

''Ne yaparsam yapayım öyle mi?'' diye sordu doğrulama ister gibi.

Başımı salladım yalnızca, ''Ne yaparsan...''

''Senin ailenden birini öldürmem lâzım o zaman, Atlas olur mu?''

''Saçmalama.''

''Ben sana ne yaparsam yapayım, bana verdiğin acı kadar yakmaz canını.''

Yeni timimle çıktığım ilk operasyon şu anlık durağan geçiyordu. Beklememiz gereken konumda gizlenmiş, birazdan ayaklarıyla bize gelecek avı bekliyorduk. Bu bekleyiş sırasında timdekileri göz hizama almıştım, hepsiyle tek tek ilgilenirken, en çok alakadar olduğum Belçim'di. Belli etmemeye çalışsa da çok stresliydi, yanında olduğum için kendisini huzursuz mu hissediyordu, yoksa benim karşımda hata yapmaktan mı çekiniyordu, bilmiyordum. Peki hangisini isterdim, onu da bilmiyordum.

Elimi kulaklığıma çıkardım, ''Durum ne?''

''Kuzgun, hareketlilik yok.''

''Çıt çıkmıyor Kuzgun.''

''Stabil Kuzgun.''

Herkes tek tek cevap verirken Belçim'den ses çıkmadı, ''Turna, durumun ne?''

Yine ses gelmiyordu, bağıracakken Begüm girdi araya, ''Kulaklıkta sorun var Kuzgun.''

''Hallet şunu, operasyona çıkmadan kontrol etmiyor musunuz, çömez misiniz siz?''

''Belçim'den kaynaklanan bir sorun değil,'' diyerek araya girdi Atmaca, ''Anlık gelişmiştir, Belçim sağlama alır kendisini.''

''Sana konuş dedim mi oğlum?''

''Egonu üzerimde tatmin etme, iyi anlaşırsak nikah şahidim yaparım diyorsun tavrına bak. Şu görev bitsin hesaplaşacağız seninle.''

''Kes sesini, işine bak. O ağzını operasyon için olmayacaksa açman yasak.''

''Emrin olur.''

Azarımın üzerine çıkan tek çıt Efe'dendi, ''Belçim'in saha tecrübesi yok, kıza bir şey olsun ailen seni keser.''

''Ona bir şey olursa yaşıyor olmam, sıkıntı etme.''

''Bin kere dedim sana, yanlış yapıyorsun.''

''Biliyorum.''

Aradan geçen on sekiz dakikanın ardından ilk hareketlilik merceğime yansıdı, ''Tetikte olun, gelen var.''

Bir yandan neler yapmaları gerektiğini anlatıyor, diğer yandan da Belçim'i kontrol ediyordum. Tetikte olan incecik parmaklarına gram yakışmıyordu silah, olmuyordu lan, nereden bakarsam bakayım olduramıyordum.

''İlk kurşunun ardından atış serbest, öldürmeyen kurşun istiyorum!'' İlk atışı en öndeki adamın bileğine nişanlamamın ardından ateş hattı açıldı. İlk çatışmamızda dikkatimi çeken Atmacaydı, ''Bu ne hırs lan, diğerlerine de bırak.''

''Lakabım Atmaca, affetmem Kuzgun.''

''Aferin!''

Çatışmanın ardından kontrollü bir şekilde toparlanmaya başladık. Belçim yerdekilerin durumuna bakarken yanına yaklaştım, ''Durumun ne?''

''İyi şef.''

''Çok bakma ölülere, kusarsın.''

Yüzüme baktı öylesine, ''Çok kustum.''

''Kaç ceset gördün?''

''Tahmin ettiğinden fazla.'' diyerek kaçırdı gözlerini.

''Kontrollü ol.'' dedim yanından geçip giderken. Kuru bir emredersin dedi yalnızca.

Operasyonun ilk ayağı tamamdı, dinamo taşlarından ilkini elimle çekmiştim, sırada ikincisi vardı. Onun hesabını da yarın görecektik. Konumumuza en yakın karakola giriş yaptık, bizi karşılayan rütbelilerle selamlaşmamın ardından yemekhaneye adımladık.

Kâzım ve Atmaca en önde koştururken diğerleri benim arkamdaydı. Yemeklerimizi alıp bize uygun masaya yerleştik. Yanıma düşen Begüm, karşıma oturan Belçim'di. Kâzım'ın boş sohbetiyle birlikte yemek yemeye başladık.

Belçim'in kenara ayırdığı havuçları gördüğümde tebessüm ettim, ''Ne zamandır havuç yemiyorsun?''

''Sevdiğim birisi de sevmiyor.''

Gözüm Atmaca'ya kaydı, havucu değil bıraksan tabağı yiyecekti, ''Kim o?''

''Tanımazsın.''

''Tanıştır.''

''Tamam.'' dedi kestirip atar gibi.

Dalgın bir şekilde yemeğimi yerken kulağıma dolan sese dikkat kesildim. ''Herkese iyi akşamlar, ben Atlas gündemden haberlerle karşınızdayım.''

Duyduğum o sesle birlikte gürültüyle masadan kalkıp arkama aldığım televizyonun karşısına geçtim. Atlas... Çocukluğundan beri ne istese bir şekilde elde ediyordu, okula temsildi olacağım demişti, herkese rüşvet verip olmuştu, o kızla sevgili olacağım demişti, Mustafa Kemal abi gibi davranarak sevgili olmuştu, ehliyetim olmaması araba alamayacağım anlamına gelmez demişti, araba da almıştı...

Yıllar önce ayrıldığı sevgilisi, 'Yüzünü görmek istemiyorum senin.' dediğinde, 'Maalesef ki açtığın kanalda beni göreceksin.' diye kafa tutuşu bile gerçekleşmişti. İkimiz, diğer yarım ağzından çıkanları öyle ya da böyle yerine getirirken ben hep bir adım gerisinde durur desteklerdim, şimdi ise çok uzaktaydım.

Ekrandan bana bakarken, her an, 'Dinç bana yemek alsana.' diyecek gibi gelse de o, ona hiç yakışmayan ciddiyetle haber sunuyordu. Lan diyordum içimden, lan yanımda olsan da senin alnından öpsem.

Kendime duyduğum öfkeyle yemekhanenin çıkışına adımladım. Etraftaki dikkatli gözler de bizi benzetmişti, Atlas'a göre daha esmerdim, ondan en az beş yaş büyük duruyordum, vücudum daha kabaydı, gözlerim de onunki kadar parlak bakmıyordu hayata.

Karakolun dikenli tellerinin arkasını izlerken bir sigara ateşledim, ardından kardeşim Kartal'ı aradım. Kartal en küçük ve olaylara en takılmayan kişiydi. Bir süre öylesine hayattan konuştuk, ardından kesti sohbetimizi.

''Atlas ağabeyim ekranın karşısında olmadığımı anlayıp beni cezalandıracak ağabey ya, gitmem lâzım.''

''Ne ceza veriyor?''

''Geçen sefer bisikletimi çaldı.''

''Atlas nasıl?''

''Ağabey ya Atlas ağabeyim kötü olur mu? Tabii ki çok iyi onda sorun yok da şey takıldı aklıma benim.''

''Ne? Bir şeyi mi var, ne oldu adama?''

''Atlas ağabeyim değil de Demir ağabeyim geldi geçen gün, durgundu biraz bir derdi var diye konuşuyordu Halide yengem, şey diyorum gelsen buraya, tüm gençler olarak toplansak olur mu?''

''Bu ara olmaz aslanım.''

''Anlaşıldı. Benim içeriye geçmem lâzım Halide yengem nerede kaldın tatlım diye bağırıyor, gitmezsem gider Tibet'i falan sever hadi iyi geceler.''

Halide yengemi hâlâ bıraktığım gibi paylaşamıyorlardı, aradan yıllar da geçse yengemin tüm çocuklara tatlım demesi de değişmiyordu.

Sigaram bitince yenisini yaktım, telefonumu ekranına kayıtlı numaralara bakıyor, kimi arasam diye düşünüyordum. Elim bir türlü Atlas'a gitmiyordu. Derin nefesler alıp kardeşin lan o senin ara diyordum kendime, en sonunda beni kırışlarının üzerine beton döküp aradım.

Açan o olmamıştı, ''Buyurun.'' diyordu bir kadın sesi.

''Atlas'ı aradım.''

''Atlas bey müsait değil.''

''Yayın bitti, niye müsait değil?''

''Yayın bitti evet ama bir röportajı var Atlas bey müsait değil. İletmemi istediğiniz bir notunuz var mı?''

''Yok.'' diyerek kapattım. Kardeşimin telefonunu asistanı açıyordu artık, çok yabancı gelmişti bir an, sonrasında normal karşıladım. Bu herif Yaz izne geldiğinde onu zorla kişisel asistanı yapıp telefonlarına baktırıyordu, ileride nasılsa böyle bir hayat yaşayacağı alıştırma yapayım diyordu.

Atlas'ı özlemiştim. Belçim'le yaşadığımız şey onunla aramızdaki ilişkiyi de etkilemişti. Belçim'le kafayı bozduğumu, güçsüz, zayıf bir adam olduğumu söylemişti. Mutsuzluğunu kendi seçen insanları çevresinde istemediğini, silkelenip kendime gelmemi söylemişti. Tamam demiştim karşısında, siktirip gidiyorum hayatından. Ankara'daki evinden çıkacakken kapıyı kilitleyip çıkmama izin vermemişti, bense dur demelerine aldırmadan balkondan atlayarak çıkıp gitmiştim.

İlk onun git deyişi beni haklı yapmazdı, ama beni anlamayışı haklı yapıyordu. Haklılık aramıyordum, beni anlasın isterdim, beni bir saniye olsun anlasın. Gözlerim doldu özlemden, kendi seçtiğim hayatı yaşarken zorlanıyordum da.

Öylece gece karanlığını izlerken bir gölge durdu birkaç adım gerimde. Sadece o gölgeden bildim Belçim olduğunu.

''Atlas'la küs müsünüz?'' diye sordu. Bunu merak etmesi garibime gitmişti. Hızla gözlerimi ovuşturdum, ''Yok değiliz.'' dedim sallanan bir sesle.

''Neden ilk kez izliyorsun?''

''Benim ayıbım.''

Tellere sırtını verip karşıma geçti, şu an ay onun yüzüne vuruyor, gece bir başka güzelleşiyordu. Yüzüne tek yakışmayan gözlerindeki sislerdi, aynı benimki gibi.

''Senin ailen benim gördüğüm en güzel insanlardı. Her biri ayrı ayrı pırlanta gibiydi, Atlas bile. Senin ardından en çok aileni özledim, keşke dedim o ailenin içerisinde büyüsem, büyütsem. İçlerinden birisi babam olsa diye hayaller kurardım. Ne acı ben o aileye sahip olmak için can atarken sen elinin tersiyle hepsini itiyorsun.''

''İçlerinde bir ben çürük elmayım. Sana denk geldim affet.''

''Benim uğuruma dağıttın o güzelim aileni, tek bir şey soruyorum, benim için değer miydi?''

Cümleleri gibi gözyaşı da akıp gitti yanağına doğru. Benim de ondan kalır yanım yoktu, ''Beni anlamadılar.'' dedim cılız bir sesle, ''Ben karımı ararken kimse yardım etmedi, kimse beni anlamadı, ailemden biraz olsun anlayış istedim. Mesleği bırak bizimle yaşa, doktora git, unut Belçim'i dediler. Ali amcam bile dedi ki, 'Lan oğlum unut.' Ben seni aklımda bitirsem kalbim de bitiremedim Belçim.''

''Hepsi haklıydı, kandırma kendini.''

''Demir bile mi?''

''Demir en haklılarıydı.''

''Ölsem daha az zarar verirdim onlara.''

''Çok bencilsin.''

''Lâyık değilim onlara.''

''Böyle davranmaya devam edersen, değilsin.''

''Haklısın,'' dedim ağlamaklı bir gülümsemeyle, işaret parmağımı göğsüme bastırdım, ''Bir ilk karşılaştığın çocuğa bak, bir de şu adama. Karşında gördüğün dallama senin eserin.''

Gülümserken gözünden yaş aktı. Geçmişe bakar gibi baktı yüzüme, gözlerimde gördükleri pek hoşuna gitmemiş olacak ki çattı kaşlarını.

''Çok dağılmışsın, böyle hayal etmezdim seni. Ailene bile sırt dönmüşsün, o kadar akılsız bir adamsın ki her hatanda seni kabul edecek ailenden uzaksın. O insanlardan birisi hayatımda olsa, kapısında yatar, yanından gitmezdim.''

Hâlâ bir aileye çok muhtaçtı, ''Ailemiz seni üzdü mü?''

''Hayır, Allah var haklarını yemem, bir kere bile kötü söz, kötü bakış görmedim. O olaydan sonra yardım olmaya çalıştılar, bir süre sonra onlardan gelen yardımı da bıçak gibi kestim, biliyordum ki onlar benim değil, senin ailendi.''

''Ailemden birileri yardım etti sana, yoksa seni bu kadar zaman bulurdum.''

''Evet, etti bir ona karşı koyamadım. O çatının altından birisi tuttu elimden, sağ olsun.''

''Kim?'' diye sordum titreyen sesimle, ''Hangisi?''

İlk akla gelen en can acıtandı, ''Demir mi?''

''Söylemem.''

Düşünmeye başladım stresle, ''Atlas yapmaz, Mustafa Kemal ağabeyle zaten tanışmadınız, Halide yengemin aşka saygısı var bana söylerdi, Yaz mı, Pelin mi? Kim?''

''Söylemem ısrar etme.''

''Babam değildir ya, yapmaz bunu bana.''

''Neden olmasın, kötülük mü ettiği?''

Öfkeyle konuştum, ''Sensiz neler çektiğimi en iyi ailem biliyor. Annem babam, kardeşlerim, amcalarım. Hangisi yardım ettiyse hayatımda yeri yoktur, hepsine tek tek yalvardım ben! Karımı sakladılar benden, ben sensiz her gün ölüyordum.''

''Beni de sen kadar sevmiştir belki, benim lafım seninkini geçmiştir olamaz mı? Acımıştır bana, bu kızın da kimsesi yok diye sahip çıkmak istemiştir.''

Sabırsızca konuştum, ''Belçim, yalvarırım söyle kim yardım etti sana?''

''Söyleyemem, söz verdim.''

''Peki,''' dedim yenilgiyle, ''Söyleme.''

''Dinçer, seninle eski bir tanıdık gibi konuşacağım. Böyle olmaz, böyle yaşanmaz.''

''Daha kötü hallerimde oldu, alıştım.''

''Seni değil aileni düşündüğümden konuşuyorum. Ankara'ya git Dinçer, bırak beni, ben de kendi hayatıma bakayım. Yeniden birini sevmeyi deneyeyim, mutlu olmaya çalışayım.''

''Üç ay sonra bitiyor... operasyon.''

''Üç ay sonra vazgeçiyorsun benden.''

''Üç ay sonra ya birlikteyiz, ya Ankara'daki şehitlikte yan yana iki mezarda. Bizim sonumuz bu.''

''Ya da hiç tanışmamış iki insan....''

Günler geçip giderken operasyonun üçüncü ayağına gelmiştik. Bugünkü operasyonun ardından görev yerine geri dönecektik. Varış noktamıza kilometreler kala herkesin yüzündeki yorgunluğu görmüştüm. Operasyon boyunca Atmaca denen herifle Belçim'in arasındaki yakın ilişkiye öfkeleniyordum. Sadece arkadaşlardı, başka bir şey yoktu, olamazdı da. Çünkü ne kadar reddetse de hala beni seviyordu.

''İleride yardım çadırları var, herkes yarım saat dinlenecek ardından tekrar yola koyulacağız.'' diyerek durum bildirdim.

Yardım çadırları Türk askeri tarafından kurulmuştu, gönüllü sağlıkçılar buradaki yardıma muhtaç insanlarla ilgileniyordu. Gördüğüm her beyaz önlüklü kadında gözüm Belçim'e kayıyordu. O ise buruk bir tebessümle izliyordu doktor kadınları.

Askerlere selam vererek yanlarına adımladık, ''Komiser Dinçer Demirsoy, Kof timi.''

''Haberimiz var komiserim,'' dedi Üsteğmen, ''Hoş geldiniz. İlerideki çadırları sizin için ayırdık, yorgun doktorlar da içeride dinleniyor.''

''Sağ ol komutanım.'' diyerek omzunu kavradım.

Ekibimi de yanıma alarak bahsettiği çadıra girdim. Doktorlar ellerinde çaylarla sohbet ederken bizi fark ettiklerinde ayaklandılar, ''Selamünaleyküm.'' diyerek selam verdim, ''Polisiz biz sorun yok.'' diyerek arkamda kalan ekibime döndüm, ''Geçin içeriye oturun bir köşede.''

Belçim içeriye girdiğinde kadın doktorlardan birisi ona doğru yürüdü, ''Belçim? İnanmıyorum, sen misin?'' diyerek Belçim'e sarıldığında onun da karşılık vermesinden tanıdığını anladım.

''Benim, Sera nasılsın?''

''İyi- ay çok şaşkınım. Polis mi oldun gerçekten?'' Kız sevinçle konuşurken Belçim rahatsız görünüyordu.

''Aynen,'' dedi Belçim zorlukla, ''Öyle oldu.''

Belçim'in koluna girip diğer doktor arkadaşlarına döndü, ''Belçim ya, Ankara'da dershanede arkadaşımdı. Diş hekimliği fakültesine girdik beraber. Birinci sınıfta ayrılmıştı okuldan, o günden sonra gören olmadı.''

Araya girdim, ''Hangi okul bu?''

''Hacettepe.''

''Ankara....'' diye fısıldadığımda Belçim'le göz göze geldik.

Diş hekimliğini kazanmış, üstelik Ankara'da. Burnumum dibinde... İçimde hem mutluluk hem de öfke aynı anda dolanıyordu. Okulu kazanacak kadar güçlü, okumayacak kadar güçsüz olması yaktı canımı. Bu kadar çok isterken neden okuldan vazgeçmişti bu kız? Neydi onu okuldan alıkoyan?

Belçim doktorların arasına oturmuş onlarla sohbet ederken ben tam karşısında timle oturuyordum. Aralarındaki muhabbete kulak kesildim. Belçim'den başka hiçbir kadına dikkatli bakmadığımda Sera'yı hatırlamam uzun sürmüştü. Dershanedeki kızdı bu, Belçim tanıştırmasa da o zamanlar üzerine titrediğim için öğrenmiştim. Aklımdaki sorularla yerimde zor duruyordum.

''Belçim kocan nerde?'' sorusuyla Belçim'e döndüm. Ne cevap verecek diye beklemeye başladım.

''Öldü.''

''Allah rahmet eylesin.'' dedim, ''Ölüm sebebi neydi ki?''

''Cinayet.''

''Kaza kurşunudur o.''

''Kurşun kurşun da, kaza kaza değil.''

''Bir fatiha oku arkasından, ruhuna gider.''

''Okurum.''

''Allah kabul etsin.'' dedim öfkeyle.

''Amin.''

''Biz de bir elham okuyalım Şef, ölünün ardı boş kalmazmış. Hadi Bismillah.'' diyerek insanları da teşvik ettikten sonra herkes elini duaya kaldırdı. Efe'nin dürtmesiyle ben de kaldırdım, ''Ruhuna fatiha kardeşim.''

''Kes Efe.''

''Ve laddalin amin.''

Belçim'le göz göze geldiğimizde elimi yüzüme sürdüm, ''Allah kocanın günahlarını affetsin.''

''Amin Şef, amin.''

''Amin amin.''

''Amin.''

Çadırdaki dinlenmenin ardından yola koyulduk, dönüşteki yürüyüş güzergahını tam Belçim'in yanına düşecek şekilde ayarlamıştım. Uygun ortam olduğunda ise hızla konuya girdim.

''Diş hekimliğini kazanmışsın, neden bıraktın okulu?''

''Öyle gerekti.''

''Paran mı yoktu?''

''Vardı.''

''Niye o zaman? Sen çok istemiyor muydun bu okulu, hayalin değil miydi? Bu okul için kuzuların arasında soru çözmedin mi sen?''

''Ağabeyimle kurmuştum ben hayalleri, o ölünce hepsi de mezara girdi.''

''Ağabeyin için okusaydın, iyi mi oldu elinde silah, kaşların çatık, dağ başındasın. Kişiliğinle uyuşmayan, seninle alakasız bir meslekte kaç yıl daha yapabilirsin?''

Adımlarını durdurup öfkeyle yüzüme baktı, ''Ben neden polis oldum biliyor musun?''

''Neden polis oldun Belçim, ne işin var benimle şu siktiğimin dağında!''

''Çünkü...''

''Niye be güzelim, niye? Ödün kopardı senin silahtan, beyaz önlük hayalleri kurarken niye yüzüne kamuflaj boyası sürdün de çıktın karşıma?''

''Çünküsü yok, sana artık lafım yok. Soru sorma bana.'' diyerek hızla yürümeye devam etti. Aramızda açtığı mesafeyi bir adımda kapattım.

''Niye öldü dedin bana?''

''Ben üç mezar açtım, birinde de sen yatıyorsun.''

''Diğeri kim?''

''Ağabeyim.''

''Üç diyorsun, diğeri kim?''

''Gelenler var.'' diyerek beni yakamdan tutup mevziye çekti. Yere düşmenin verdiği sersemlikten hemen kurtulup timi toparladım.

Belçim'de Atmaca'yı korumaya çalışıyordu, ''Atmaca bana bak benimle çıktığın operasyonda ölemezsin, Elife beni yakar!''

''Elife dedin ya devrem, ben bu dağı onların başına yıkarım.''

''Düğün konvoyunda arabanın önüne kesince bana ne kadar vereceksin?''

''Elli yeter.''

''Elife yok sana, vermiyorum oğlum kızı!''

Elife, şu köydeki öğretmen kızdı. Hiç aklıma gelmeyen o ihtimalin gerçekliğiyle yüzleştiğimde kendime küfür ettim.

''Elife'nin şeyi mi bu?''

Belçim başını salladı, ''Nişanlısı.''

''Allah mutlu etsin.''

''Bizi etmedi onları etsin.''

''Bizi sen mutsuz ettin Allah'ın suçu yok.''

Operasyona odaklanmaya çalıştım. Beklediğimiz teröristler kapanımıza kıstığında ise işler daha da kolay bir hal almıştı. ''Dikkatli olun,'' diye uyardım, ''Kısa sürecek bir çatışma istiyorum, sohbetimiz en heyecanlı yerinde kaldı.''

Yaklaşık kırk kişilik bir grubu mermi yağmuruna tutarken mevzilerimiz Belçim'le ayrı düşmüştük. Çatışmayı zora sokan da hava şartlarıydı, gök yarılıyordu sanki, yağmur saniyeler içerisinde borana dönüşmüştü. Her yerde vızır vızır akan kurşunlar, yağmurlar yarışırken Belçim'i kollamak zordu ama deniyordum. ''Belçim, açıkta durma sakın!''

''İyiyim, bakıp durma vurulacaksın!''

''Üçüncü mezar kimin?'' diye sordum dayanamayarak.

''Manyak herif, buna mı taktın? Çatışmanın ortasındayız!''

Alnını hedef aldığım adama bir kurşun sıkarak konuştum, ''Söyle, ne demek istedin?''

''Çatışmaya odaklan! Sen polissin!''

Hırsla çatışırken düşüncelerimi susturamıyordum. Aklıma gelen bir çok düşünce karmakarışık bir hal alıyor, beni içinden çıkılmaz anlara sürüklüyordu. Ben yıllardır yaşadığım bu çıkmazı bugün yenmeye kararlıydım.

Sırtımı kayaya yaslayıp derince bir nefes aldım. Yüzümdeki yağmurları sildiğimde saniyeler içerisinde yenileri eklendi, yağmurdan da hızlı akacak gözyaşı dolu günlerimi bilmeden korkak cesaretiyle konuştum, ''Tek bir şey soracağım sana. Beni terk ederken.... Hamile miydin?''

''Bir kızımız olacaktı,'' dedi, tam kalbimin ortasına bir kurşun sıksa daha az yanardı canım, ''Adını Gökçem koyacaktık.'' daha az ölürdüm.

 

Loading...
0%