Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Hatalar ve Yalan Duygular

@pekbiafiliyalnizli

Selam

Nihayet zaman atlamasından önceki son bölüme geldik. Yorumlarınızı çok merak ediyorum.

Gelecek bölüm 5 sene sonrasını anlatacak.

Anlamaya çalışın lütfen, onlar gibi hissetmeye çalışın, ben öyle yaptım.

Keyifli okumalar.

5 SENE ÖNCE- Ankara

''Bu nokta 2,3 noktası, geometride her noktanın mutlaka x ve y'de bir karşılığı vardır bu karşılığa da zaten biz koordinat diyoruz...''

Günün son dersindeydim. Konumuz analitik geometriydi. Dershaneye başlayalı iki hafta olmuştu. Hızlıca alışmıştım çok özlediğim öğrenciliğime. İlk gün yaşadığım o korkaklıktan eser yoktu, artık korkmuyordum da.

Dershane binasının güzelliği içimdeki okuma aşkını daha da kamçılıyordu. Hocaların hepsi çok ilgili ve donanımlıydı. Anlattıkları her şey mutlaka zihnimde kalıyordu. İyi bir eğitim kurumunda olduğumu daha iyi anlamıştım.

Selim babamın hediye ettiği kalemle defterime notlar alırken mutluydum, bu sınıfta nefes aldığım içimse çok daha mutluydum.

Bugünlük ders bittiğinde sınıf arkadaşlarıma nazaran yavaş yavaş toplanmaya başladım. Büyük kahverengi omuz çantama kitaplarımı ve defterlerimi toplarken oldukça özenli davranıyordum.

''Belçim.'' diye seslenen sınıf arkadaşlarıma döndüm. Üçlü bir kız gurubuydu, yaşlarımız yakındı sınıf olarak zaten aynı yaş aralığındaydık.

''Efendim?''

''Kafeye gideceğiz biz, kafamız dağılır biraz. Sen de gelsene bizimle.''

Eskiden olsa teşekkürle reddedeceğim bu teklifi heyecanlı bir gülümseme ile kabul ettim. Hep beraber dershaneden çıktık. Sokağa çıktığımızda hissettiğim o endişeyi bir türlü atlatamıyordum. Yanımda Dinçer yoksa çok zor geliyordu tek başıma sokakta olmak.

Sera ve Betül önden yürürken Eda ile arkada gidiyorduk.

''Kafam şişiyor şu geometride, hoca da bin kere koordinat dedi ya her koordinat dediğinde kendimi asasım geldi.''

Bu haline gülümsedim, sanırım geometriyi sevmiyordu ''Formülleri tut kafanda zaten gerisi gelecek.''

''Ay bırak gelmesin on net yapayım yeter bana, gözüm sen gibi yükseklerde değil valla. Atanabileceğim bir bölüm olsun yeter.''

''Benim gözüm yükseklerde.'' dedim, çünkü Dinçer'deydi.

Eda sohbet ederken birden koluma girdi, bu hareketine ilk başta şaşırsam da sonradan çok hoşuma gitmişti, ''Uzun boylu kız olmak çok havalı bir şey bence.''

''Ben çok uzun değilim ki.''

''1,73 varsın Belçim, ben 1,47'yim farkında mısın?''

''Kusura bakma Eda göremedim seni.'' dediğimde yalandan kızmıştı.

Sınıftaki en uzun kız bendim, boyumun bu kadar uzun olduğunu sınıfa gelince anlamıştım. Evdeki herkes uzun olduğundan kısa gibiydim yanlarında.

Dershaneye çok uzak olmayan bir kafeye girdik, umarım Bahar yenge beni kafede basmazdı. Atlas'ın dediğine göre kendi kafesinden başka kafeye gidildiğini duyunca çok kızıyormuş ve büyü yapıyormuş. Atlas dediği için inanmamıştım tabii ama o kadar inandırıcı sallıyordu ki şüpheyle etrafta sarışın bir kadın aradım, oh neyse ki yoktu.

Dörtlü masaya oturduk hep birlikte. Bu dershane maceramda arkadaşlarımla geçirdiğim ilk vakitti. Heyecanlı ama mutluydum.

''İki saat analitik geometriye iyi gelen tek şey dubble hamburgerdir.'' dedi Betül. Betül kilolarıyla barışık bir kızdı, kısa ve renkli saçlarıyla ona dair en sevdiğim şeydi.

''Veganım ben, yanımda yeme bari.'' diye söylendi Sera.

''Ay sanki oruçlu da rica ediyor.'' diye söylendi Eda.

Bu üçlü yakın arkadaştı, birbirlerine alınmadan eğleniyorlardı. Betül ve Eda'yı hamburger yerken ben de yalnız kalmasın diye Serayla birlikte salata söylemiştim.

''Biz Betül'le ev arkadaşıyız, part time bir muhasebecinin yanında çalışıyoruz.''

''Bir muhasebeci dedikleri de babam ha.'' dedi Sera.

Kızlar güldü, ''Aynen Recep ağabey sayesinde tanıştık Serayla. Dershane arıyordu zaten bizimkine gel dedik, öyle sürüyor arkadaşlığımız.''

''Çok eğleniyorsunuz birlikte, yani dışarıdan öyle görünüyor.''

''Ay eğlenmeyip ne yapacağız, negatif insandan nefret.''

Bu söylediğine biraz alınmıştım, ben negatif birisi miydim? Bunu başka zaman düşünmek üzere erteledim.

Konu ilişkiden açılınca bu konuda en dertli kişi Eda konuşmaya başladı.

''Benim uzatmalı bir sevgilim var, ne onunla ne onsuz olmuyor.''

''Ay biz Allah'ıma şükürler olsun ki bekarız.'' dedi Sera dua ederek.

''Ay zaten erkek çekilmez yani.'' diye destekledi Betül hamburgerini yerken, ''Erkek dert demektir, erkek görünce vebalı görmüş gibi kaçacaksın.''

Ben şimdi nasıl diyecektim evliyim diye?

''Ee senin hayatında var mı birileri?''

''Evliyim kızlar ben.''

Betül öksürerek su ararken diğerleri de şaşırmıştı.

''O yüzüğü tarz diye taktın sanıyordum ben, bayağı alyans mı o?''

Yüzüğümü gösterdim, ''Evet, evlilik yüzüğüm.''

''Yani az önce erkeklere baş kaldırdık ama sonuçta senin eşin eminim iyi biridir.'' diye toparlamaya çalıştı Sera.

''Benim için dünyanın en iyi adamı o,'' dedim tebessüm ederek.

''Ooo bayağı aşıksın sen yani?''

''Aşığım ben.'' Daha önce emin olmadığım kadar emindim bu histen, ben aşıktım Dinçer'e.

''Eşin de öğrenci mi?''

''Yok, devlet memuru.''

''Ooo çok güzel.''

''Nasıl tanıştınız kız, anlat.'' dedi Eda omzumu dürterek.

Garip tanışma hikayemizi en çok Betül sevmişti.

''Ya Belçim Pamuk'u bir süre bana verir misin? Bir arkadaşa lazım da.''

Güldüm, ''Şu an kuzenimiz bakıyor Pamuk'a, gördüğü hayvanı bırakmama gibi bir huyu var.''

''Ay kuzenin kim, bekar mı?''

Demir özel hayatını gizli yaşamayı seven birisiydi tanıdığım kadarıyla onun hakkında bir şey söylemek istememiştim, ''Tam bilmiyorum.''

''Nasıl cesaret ettin evlenmeye, aynı yaştayız seninle ben hala barbie oynuyorum.''

''Çok hızlı gelişti bizim evlilik, Dinçer hep benden daha cesurdu. Seviyorum dedi ya bir kere, asla vazgeçmedi. Kafaya koymuştu, evlenecekti benimle.''

''Bize hep korkak erkekler denk gelsin.'' diyerek bir süre kaderine ağladı Betül.

''Ankaralı değilsin değil mi Belçim?''

''Yok ben Diyarbakırlıyım, Dinçer Ankaralı.''

''Dinçer bey büyük mü senden?''

''İki yaş var aramızda.''

''Ay gençten kurmuşsunuz yuvanızı, çok imrendim ama ben.'' dedi Betül, ''Yanlış anlama kıskanmadım, Allah mutlu etsin sizi, sadece imrendim yani.''

''Önce çok iyi arkadaş olduk onunla, sonrasında duygularımız değişti. Ansızın çıktı karşıma, hayatımı değiştirdi. Her şeyden önce çok vicdanlı, çok dürüst. İyi ki buldu beni, iyi ki.''

Dinçer'den bahsediyor olmak güzeldi, ona duyduğum hisleri kuşlara bile anlatmak istiyordum bu dönemde.

Uzun ve keyifli sohbetimizin ardından hesabı istedik. Hemen çantama uzandığımda Sera bir süre beni kınadı.

''Seni buraya davet eden biziz, saçmalama istersen.''

''Olmaz ama öyle, ben de öderim.''

''Sen yeni evlisin aşkım, sana para harcatmayız. Biz fakiriz ama düşüncesiz değiliz.'' dedi Betül.

''Yarın üçümüz toplayıp deneme sınavı yarışı yapacağız evde, sen de geliyorsun itiraz yok.''

''Yarın ailecek yemek yiyeceğiz biz.''

''Ailecek mi, kız kaynananlarla mı oturuyorsun?''

''Evet.'' dedim neşeyle.

''Allah sana kolaylık versin Belçim.''

''Yok, çok iyi insanlar.''

''Annem der ki kaynananın en iyisini kurt kapmış bize de yılan dillisi kalmış.''

Bu fakir ama düşünceli arkadaşlarımla vedalaştık. Çantama sıkıca sarılarak ayrıldım kafeden. Etraftaki kalabalık ve üstüme üstüme gelen insanlar nefesimi kestiğinden fazla ilerleyemedim sokakta.

Yine tek başıma yapamamıştım işte, sıkışan nefesimi kontrol etmeye çalışarak Dinçer'i aradım, ''Efendim güzelim?''

''Dinçer, müsait misin?''

''Evet, ne oldu?'' Yine telaşlandırmıştım onu, bundan nefret etsem de içimde yaşadığım stressle başa çıkamıyordum.

''Beni alır mısın buradan, lütfen.''

''Karşındayım.''

Başımı kaldırdığımda Dinçer'e göz göze geldim. Rahat bir nefes vererek yanına adımladım. Sarıldık hemen, ''Benim güzel karımın dersi bitmiş de kocasını arıyor.''

Gülümsedim, ''Ne zamandır buradaydın?''

''Ders çıkışından beri, kızlarla gidince rahatsız etmeyeyim dedim.''

''İyi yapmışsın, ama sen gelsen de olurdu.''

''Kıskanç bir karım var, öyle herkesle tanıştırmak istemiyor beni.''

''Hadi ya? Niye öyle yapıyor ki?''

''Yakışıklıyım falan diye herhalde.''

''Karın yalancı olabilir mi?''

''Bilmem, yakışıklı değil miyim? Sen söyle.''

Yanağına kocaman bir öpücük bıraktım, ''Sen benim dünyamın en yakışıklısısın.''

''Başka birine yakışıklı demek yok, buna Demir'in köpekleri de dahil.''

Güldüm neşeyle, ''Söz, demem.''

Kolunu omzuma sarıp saçlarımı öptü, ''Sözünü tutmazsan fena bozuşuruz.''

Gülümseyerek arabaya adımladık. ''Seni harika bir yere götüreceğim.'' diyerek sürdü arabayı. Geldiğimiz yer kocaman bir kırtasiyeydi.

''Dinçer ne işimiz var canım bizim burada?''

''Babamın çalışma odan için sipariş ettiği mobilyalar geldi, odayı doldurmak da bize düşüyor.''

''O odayı sadece benim için yaptığınızı söyleme bana.''

''Valla yaptık.''

Gözlerim dolu dolu sarıldım, ''Ama siz çok kötüsünüz, hep hep ağlatıyorsunuz beni.''

''Mutluluktan ağla, diğer türlü ağladığını görmeyeyim.''

Dinçer alışveriş arabasını sürerken ben de koluna sarıldım ve alışverişe başladık. Hayatımda gördüğüm en büyük kırtasiyedeydim şimdi, her reyon sanki içine çekiyordu beni.

İhtiyacım olan defterleri ve kalemleri arabaya attığımda arabanın içinde benim almadığım çok şey gördüm.

''Dinçer yirmi dörtlü pastel boyayı ben ne yapacağım?''

''Lâzım olur.'' diyerek bulduğu her şeyi arabaya atıyordu.

Hayretle onu izlerken o pespembe bir kalemliği aldı eline, bir bana bir de kalemliğe bakarak arabaya fırlattı.

''Bu kalemlik benim yaşıma göre fazla bebeksi değil mi sence de?'' diye sordum hayretle.

''Yo, sen de bebeksin.''

Böyle diyerek ihtiyacım olmayan her şeyi alıyordu. Beslenme kabı almaya kalktığında zor engel olmuştum. Sadece lazımlıkları almaya ikna ettikten sonra raflara gözü kaymasın diye hızlıca kasaya götürdüm. Sıramızı beklerken gözleri tabii ki yerinde durmamıştı.

''Bu çanta çok güzel.''

Elinde tuttuğu sarı çocuk çantasına baktım evet çok şekerdi, ''Dinçer ben üniversiteye gideceğim, anaokuluna değil be adam.''

''O kadar da değil güzelim ya, bunu Gökçem'e alıyorum.''

İlerideki çocuğumuzun kız olacağına o kadar emindi ki bu mutlu ve tatlı halini bozmadan almasına ses etmedim. Alışverişin ardından evimize doğru yola çıktık. Sokak başlarında gördüğüm satıcılar beni yolumdan edecekti, ''Sağda duralım.''

Dinçer hiç sorgulamadan sağda durduğunda arabadan indik. Elinden tutup ona mısır ısmarladım. Mısırlarımızı alıp arabanın kaputuna yaslanıp yemeye başladık, manzaramız deniz olmasa da Ankara'nın dağları bir başka güzeldi.

''Karabiber de at, daha güzel oluyor.''

''Bitti benimki.''

Dinçer'e baktığımda mısır koçanıyla karşılaştım, evet yemeğini çok hızlı yiyordu, ''Bir tane daha ister misin?''

''Yok güzelim sen ye.''

''Biliyor musun bugün arkadaş edindim.''

''Biliyorum.''

''Gıcık.''

''Anlat bakayım, neler konuştunuz.''

''Üçü neredeyse aynı evde yaşıyormuş. Çok tatlı kızlar, beni evlerine davet ettiler. Hepsi erkeklerden nefret ediyor, ben evliyim deyince şaşırdılar biraz. Merak etme ama ben seni savundum.''

Elimi öptü, ''Sağ ol sevgilim, sen olmasan ne yapardım.''

''Lafı olmaz şunun şurasında kocamsın.''

Evdekilere de mısır almayı ihmal etmeden ayrıldık. Benim için hazırlanan çalışma odasına gözyaşları içerisinde bakıyordum. İnsanın ders çalışası geliyordu bu odada. Hepsine sarılıp teşekkür ettim, onlar da inanıyordu benim başaracağıma. Belki de benden bile çok.

Akşam yemeğinden sonra ailemle biraz sohbet ettikten sonra hemen çalışma odasına girdim, ders planıma göre çalışmaya başladım. Her şeyim şu anlık mükemmel bir düzende ilerliyordu. Bu düzense beni motive ediyordu.

Kıvırcık saçlarımı tepemde topuz yapmış hunharca geride olduğum dil bilgisinde test çözerken odamın kapısı çaldı. Kaldığım soruya işaret koyup kapıya döndüm, elinde meyvelerle Dinçer gelmişti.

''Geleyim mi?''

''Gel sevgilim gel, zaten ara verecektim.''

Meyve tabağını masama bırakıp sandalye çekmek yerine masamın üstüne oturdu, ''Nasıl gidiyor dil bilgisi?''

''Halledeceğim bu konuyu, o iş bende.''

Yanağımdan öptü, ''Tabii halledeceksin, iş sende. Ama sakın takıldığın soruyu Atlas'a sorma bir daha, evin en zekisiyim diye geziyor ortalıkta.''

''Ama dil bilgisinde iyi.''

''Anlatımı peki?''

''Yani tamam geçen anlattığı soruyu bir kerecik anlamadım dedim diye başına yazma sarıp acılı anneler gibi dövünmüş olabilir ama çabaladı.''

''Sen yine de dil bilgisini babama sor.''

''Ona yabancı dil soruyorum. Ali amcaya matematik, Halide yengeye fen, Suna anneme de Tarih, Bahar yenge hepsine hakim zaten, Fırat amcaya geçen gün içinde mine kelimesi geçen bir soru sordum diye bana tüm aşk hayatını anlatmıştı.''

''Fırat amcam biraz değişik bir adamdır.''

''Ailemiz epey değişik, ama hepsini çok seviyorum.''

''Biz de seni.'' dedi beni öperek.

Dinçer yanıma gelince bile aklım karışmıyor hemen ders çalışmaya dönebiliyordum, ''Meyveleri yemeyi unutma, kendini de çok yorma yarın erkenciyiz.''

''Tamam bir saate geliyorum yanına.''

Tam bir saat sonra kapattım test kitabımı. Duvara asılı ders programıma tik atmak bana kendimi çok iyi hissettiriyordu. Tüm kitaplarımı düzenli bir şekilde dizdim kütüphaneye, çalışma masamın tozunu almaya başladım.

Şu an yaşadığım hayat hep hayalini kurduğum hayattı. Buralara kolay gelmediğimden her anın tadını çıkartmak istiyordum, toz almanın bile.

İşim bitince odama geçtim. Dinçer asla banyoda durup diş fırçalayan bir adam değildi, sürekli geziniyordu. Bu garip huyunu bana da aşılamıştı. Dişlerimi fırçalarken odamızın perdesini sıyırıp bahçenin arkasında ağaçları izlemeye başladım. Bir ağacın dibinde sigara içen Dinçer'i gördüğümde ise kaygılanmıştım.

Sigarayı ara sıra içiyordu ama dertli görüntüsüne anlam verememiştim. Hızlıca ağzımı yıkayıp omzuma bir hırka alarak bahçeye indim.

''Dinçer?''

Beni görünce sigarasını parmaklarının arasına aldı, ''Ha sevgilim?''

''Ne yapıyorsun?''

''Hava alıyorum.''

''Haber versen beraber alırdık.''

Kolunun altına çekti beni, ''Gel alalım.''

''Bir sorun yok değil mi?''

''Yok hayatım, her şey yolunda.''

''Emin misin peki?''

''Eminim, yok bir derim. Sadece hava almak bir dal bir şey içmek istedim.''

''Anladım.'' diyerek yanağını öptüm. Eğer gerçekten bir şey olsa o bana söylerdi, Dinçer dürüst bir adamdı.

''Dinçer ben daha önce sigara içmedim, hiç de merak etmedim.''

''Hep öyle kal, arada sırada içmekten bir zarar gelmez ama yine de iyi bir meret değil işte.''

''Merak etme asla ağzıma sürmem zaten.''

Dudaklarımdan öptü, ''Benden başka değen olmasın zaten.''

Gülümseyerek baktım yakışıklı suratına, ''Dinçer seni kuzguna benzetiyorum.''

Gülümsedi şaşkınlıkla, ''O nereden çıktı?''

Ellerimi saçlarına çıkartıp oynamaya başladım, ''Bilmem, köyde bir kitap okumuştum. Uzun uzun kuzgunu tasvir ediyordu, kütüphanede tekrar bulup okudum. Kuzguni senin bakışların.''

Saçlarındaki elimi tutup öptü, ''Kuzgun ha, sevdim.''

Sabah erkenden uyandım, çünkü spor yapıyordum. Kaynanamla yapıyorduk. Geçenlerde beni yanına oturtmuş ve aklımı çelmeyi başarmıştı. Öğrencilik hayatında daha zinde olursun demesiyle de hevesimi artırmıştı. Havalar o kadar ısınmadığı için evdeki spor salonundaydık, havalar ısınınca ormanda yürüyüşe götürecekti beni söz vermişti.

Sporumuza erkekleri dahil etmemesi onun en büyük kuralıydı. Erkeklerle spor yapmaktan hoşlanmam diyordu, o erkek Selim babansa hiç hoşlanmam kafamı karıştırıyor demişti. Ben de bu kararına saygı duyup Dinçer'i yanıma yaklaştırmıyordum.

''Belçim, göz bebeğim, karıcığım şu alete fazla yüklenme bir şey olacak kaslarına.''

''Uf Dinçer, iyiyim ben ısındım hem bir şey olmaz.''

Belimden tutarak beni kendine çekti, ''Şınav yarışına var mısın?''

''Seninle yarışmam ben, koskoca polissin ben daha dün başladım sayılır.''

''Benim ikisi bir sayılır.''

''Kazanırsam ne yapacaksın?''

''Kahvaltıya yumurtalı ekmek yaparım sana.''

''Söz mü?''

''Söz, ya ben kazanırsam?''

''Ben de arabanı yıkarım.''

''Anlaştık.''

El sıkışıp şınav pozisyonu aldık. Benim neyimeydi acaba bir polisle şınav yarışına girmek. On beşinci şınavda zorlanmaya başlamıştım bile ama Dinçer çok rahat görünüyordu.

''Ne o pes mi edeceksin?''

''Çok beklersin!'' diyerek posta koymamın üzerinden beş saniye geçmeden kendimi matın üzerine bırakmıştım bile. Dinçer koca bir kahkaha atarken ben de mutsuzca tepiniyordum yerde.

Omzumdan tutarak beni yüzüstü çevirdi ve ellerini başımın iki yanına koyarak şınav pozisyonu aldı, ''Kaybedince çok çekici oluyorsun.''

''Dinçer çekil annem gelir şimdi.''

''Beni Suna hanımdan gizli almadın mı yavrum sen spor odasına, şimdi ne değişti?''

''Olsun görmesin işte.'' diye mızmızlandım.

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı, biraz daha eğildiğinde dudaklarımı öptü. Bu sabah sporu öpücüğüne dünden razıydım ama bizi gören Suna anneye hiç razı değildim.

Dinçer'i üstümden atıp ayağa kalktım, ''Of Dinç, annem gördü!''

Dinçer'se yerde gülüyordu, ''Bu yüzden mi beni yere attın?''

''Gülme, ayıp oldu işte.''

''Annem halden anlar.''

''Kadın o kadar dedi bana ben erkekleri sevmem diye.''

''Belçim, yavrum ben onun oğluyum.''

Bulunduğumuz durumun saçmalığına kahkaha attık birlikte. Elimi uzatıp yerden kalkmasına yardım etmek istediğimde ise beni yanına çekerek yarım kalan öpücüğümüzü tamamlamıştı.

Duşlarımızı alıp kahvaltı yaptıktan sonra ailecek dağıldık. Artık benim de bir eğitim hayatım olduğundan kendimi kötü hissetmiyordum. Bu sabah beni dershaneye Halide yenge bırakmıştı, onunla en çok derslerim hakkında konuşuyorduk. Bana hep destek oluyordu.

''Bak bu kapta börek var, dün canım çekti deyince sabah erken Ali almış arada yersin, iyi dersler.'' diyerek beni derse uğurladı.

Tatlı bir yorgunluk veren dershanenin ardından örnek kitap alışverişi için yine Dinçer'i aramıştım. Beraber yaptığımız alışverişin ardından Dinçer'in yemeğimizi dışarıda yiyelim teklifini kabul etmiştim.

Ocak başına götürmüştü beni, bu ilk ocak başına gelişimdi. Yiyemeyeceğim kadar çok et koydu önüme.

''En iyi ızgara et kuzudur.''

''Dinç ben kuzu yemem.''

''Neden?''

''Pamuk geliyor gözümün önüne, yemem. Hem pek sevmiyorum da zaten.

Gülümseyerek aldı etleri önümden kendi aklı da karışmıştı, ''Şimdi sen öyle deyince benim de aklıma geldi.'' Garsonu çağırdı, ''Bize sadece dana eti getir kardeşim, iki de acılı şalgam.''

Ortak yönlerimiz vardı, ikimiz de şalgamı acılı seviyorduk.

''Ben bir tane daha şalgam içeceğim.''

''Ooof yavaş git be güzelim.''

''Napayım çok güzel.''

Dinçer bir tane daha şalgam söylerken ben yemeğime devam ediyordum.

''Var mı canının çektiği başka bir şey?''

''Çok yedim zaten Dinçer, yeter bu kadar.''

''Bitir önündekileri, çayla tatlı da yer öyle geçeriz eve.''

''Evdekilere de alalım.''

''Alırız güzelim.''

Yemeğin ardından tatlılarımızı yiyip çayımızı içtik. Dinçer'le araba yolculuğu yapmasını da çok seviyordum. Hangi şarkıyı açarsam kabul ediyordu, çünkü hiçbir şarkıyı bilmiyordu. Sadece türkülerden hoşlanıyordu.

Radyodan kopup gelen şarkıya kaptırmıştım kendimi. Ufak ufak eşlik ediyordum, şarkıda diyordu ki 'Hatalar yalan duygularda başlıyor.' çok gerçekçi gelmişti bu cümle.

Kendimi şarkıya kaptırmış eşik ederken Dinçer kolunu benim emniyet kemerim yapmış ve ani frenle durmuştu.

Önümdeki arabaya baktığımda kaza olduğunu gördüm. Dinçer beni sakinleştirmeye çalışıyordu, ''Sakin ol, Ankara bu saatlerde kazasız olmaz zaten.''

''Korktum ben.''

''Şşşttt korkacak bir şey yok, güvendesin.''

Kolları arasında sakinleşmeye çalışırken bir yandan da ona öfkemi dile getiriyordum. ''Sen niye önce kendin emniyetini almıyorsun da benimle ilgileniyorsun be adam?''

''Benim önceliğim sensin.'' dedi dudaklarımı öperek.

''Dinçer ben araba kullanmak istiyorum.'' dedim hışımla.

''Kullan tabii güzelim.''

''Suna anne beni çalıştıracaktı ama Bahar yenge engel oldu, çok hızlı araba kullanırmış sen de öyle öğrenme deyip kendisi gösterdi bir iki şey.''

''Bahar yengem haklı, annem çok deli kullanır arabayı.''

''Kaldırmayı öğrendim ama durduramıyorum.''

Kahkaha attı keyifle, ''Hemen bir direksiyon kursuna yazılıyorsun, ehliyetini alıyorsun anlaştık mı?''

''Dershane temposu biraz düşsün çok isterim.'' dedim büyük bir neşeyle, ''Son ses müzik açıp bağıra çağıra eşlik etmek istiyorum, araba kullanmak çok güzel bir şey.''

Vitesin yanında duran elimi öptü, ''Beni de gezdirirsin değil mi?''

''Bakarız.'' dememe bozulmuştu.

Siteye girdiğimizde Demir'in arabasını gördüm, ''Atlas ve Demir ağabey gelmiş.''

''Duydu Bahar yengemin kebap yaptığını gelir tabii aç.''

''Bahar yengem kebap yaptı ve biz dışarıda mı yedik Dinçer?''

''Karımla baş başa yemek istedim, olamaz mı?''

Gevşemiştim hemen, ''Olabilir, tamam haklısın. Ama kafama bir şey takıldı bugün yemek sırası Fırat amcada değil mi?''

''Yavrum amcam sadece menemen yapabiliyor.''

''Olsun ben yerdim.''

''Koca koca askerler yemezdi ama, sen kuş gibisin.''

''Turna kuşu.'' diyerek burnumu diktim. Burnumun ucunu öpüp arabadan indi.

Bahar yengemlerin evindeki şamatayı kaçırmamak için hızlıca eve girdik. Hangi eve girsem başka bir huzurlu yuva kokusu alıyordum. Bahar yengemlerin evindeki huzur da bir başkaydı. Yine tüm çiftler samimi otururken annemle babam karşılıklı birbirlerine fındık atıyorlardı. Fırat amca salonun ortasına çiğ köfte yoğururken Atlas terli alnını siliyordu.

''Herkese iyi akşamlar!'' diyerek Dinçer'den bile önce koşturdum yanlarına. Herkesle selamlaştık.

''Kaynatadan sonra eve giren gelinden hayır gelmez.'' diye söylenen Atlas daha cümlesi bitmeden yanıma gelip bana sarıldı, ''Nasılsın gelin?''

''Hayırsızım Atlas, sen?''

''Nur saçıyorum.'' diyerek burnunu dikti, ''Kanalda dedikodular birikti, haberimi kim çalmış buldum.''

Atlas'la telefonda sık sık görüntülü konuşuyorduk, genel olarak bana dedikodu yapıyordu, dedikodu sevmememe rağmen öyle akıcı anlatıyordu ki ee sonra derken buluyordum kendimi, ''Ay anlat hemen.''

''Çiğ köfte yiyeyim, anlatırım yanına ayran yaparsan tabii.''

Çıkarcı herife takılmadan Dinçer'in yanına oturdum.

''Çocuklar ben hemen size yemek hazırlıyorum.'' dedi Bahar yenge.

''Ben de yardım ediyorum.'' diyerek sıkkınca konuştu Alphan amca.

''Amca biz yedik,'' dedim, ''Sağ olsun Dinçer yemeğe götürdü beni.''

Bu duruma Alphan amca çok sevinmişti, ''Oh çok iyi yapmışsın oğlum.''

Ailemizle keyifle sohbet etmeye başladık. Dershanenin nasıl gittiğinden yolda ucuz atlattığımız kazaya kadar konuştuk. Artık eskisi gibi bana soru sorulmasını beklemeden her konuda fikrimi dile getiriyordum. Dershaneye gidiyor olmak bana büyük bir özgüven vermişti.

Çiğ köfte yoğuran Fırat amcayı yalnız bırakmamak için karşısına oturdum.

''Kolay gelsin amca.''

''Sağ ol kızım, sakın amca olma çok zor.''

''Atlas mı istedi?''

''O eşek bir şey isteyince yapmazsam rahat edemiyorum.''

''Çok seviyorsun ondan.''

''Yok be ben kurnazın nesini seveyim? Eğer yapmazsam başıma bir bela açıyor mutlaka. Çocukken istediği kadar dondurma almadım arabama süt dökmüştü.''

''Ne olur ki süt dökse?''

''Arabayı satmak zorunda kalırsın kızım, süt kokusu ölsen çıkmaz.''

''Durum ciddiymiş.''

''Ha bir de sana benden tavsiye bu Atlas'la asla dedikodu yapma.'' demesinden sonra Atlas'la dedikodu yapmak için mutfağa geçmiştik. Özür dilerim Fırat amca ama beni çok eğlendiriyor.

''Hah sonra ben gittim bu muhabirin yanına, bu arada ben stajımı bu muhabirle yapmıştım. Merak ettiğin bir şey olursa sor diyordu hep.''

''Sen ne sormuştun?''

''Saçın perma mı abla demiştim.''

''Üf manyak!''

''Belçim karabiber de at yumurtaya.'' diye emir veriyordu. Evet tabii ki Atlas dünyayı yiyip doymadığı için ona dört yumurta pişiriyordum.

''Bir makale gördüm geçen. Diyordu ki iş arkadaşlarının arkasından konuşmak, sürekli fitne düşünmek, dedikodu çıkarmak, iftira atmak iş verimini düşürüyormuş.''

''Fulledim lan!'' diyerek kendisiyle gurur duyar gibi sırıttı.

Atlas mutfak masasında yumurtasını yerken karşısına oturmuş onu izliyordum. Nefessiz bir şekilde dedikodu yapıyordu.

''Atlas bence sen iyi birisin.'' dedim samimiyetle.

''Tabii öyleyim, melek gibi bir insanım. Tek hatam çok iyi niyetliyim, ah şu ana sütü gibi temiz yüreğim...''

Bu adamla ciddi bir şekilde konuşacağım günleri hiç görmezdim umarım. Çünkü o saçmalamalarıyla çok güzel ve çok komikti.

Tekrar salona geçtim. Dinçer, Ali amcayla bilek güreşi yaparken Fırat amca hanımlara çiğ köfte uzatıyordu. Bana uzattığı marula sarılmış çiğ köfteyi alıp teşekkür ettim.

Ev halkıyla biraz sohbet ettikten sonra banyoya uğrayıp çalışma odama geçtim. Eve geç gelmenin verdiği suçlulukla oturdum test kitaplarımın başına. Güzel bir tempoda ilerliyordum, kendime çok güveniyordum.

Derse ara verip mutfağa indim, içecek sıcak bir şeyler yapmaya karar vermiştim. Ihlamuru kulplu bardağa koyup içerisinde bir tatlı kaşığı kadar bal attım. Balın kaşıktan kaymasını izlerken ağabeyim geldi gözümün önüne.

Bu aralar onu andığımda mahcubiyetimin azaldığını hissediyordum. Ona verdiğim sözü tutmayı kafaya koymuştum. Şimdi yanımda olsa 'Sen her şeyi yaparsın ki Belçim.' derdi. Yanımda olup sesli olarak diyemese bile ben candan dileğini tam kalbimde hissettim.

Buğulanan gözlerimi toparlayıp ıhlamurumu alarak bahçeye çıktım. Evlere giden taşlı yolda yürürken Fırat amcanın evinden gelen gürültü dikkatimi çekti. Endişeyle eve adımladım, açık olan kapıdan içeriye girdiğimde duyduğum sesler Demir'e ve Dinçer'e aitti.

''Yaptığın yanlış, sen böyle kötü bir adam mısın?'' diyordu Demir.

''Sebeplerim var deme öyle.''

''Sikerim senin sebeplerini, ulan bu yaptığın şey haksızlık!''

''Beni sen anlayamazsın! Sen sadece davana bakarsın Demir, o kadar asker polis arasında büyüdük, ilk hapse attığın adam askerdi!''

''Haksızdı attım! Kimseye şaşmaz benim adaletim. Gerekirse seni de atarım!''

''Atarsın, çünkü sen Ömer adaletini örnek alıyorsun.''

''Sen de örnek al biraz, dön hatandan.''

''Bildiğin gibi değil!''

Bağırış çağırış devam ederlerken alttan alan Demir oldu.

''Çok canın yanacak, yapma. Kıyamam lan sana.''

''Aramızda kalacak.'' diyordu Dinçer, ''Sen ben ve Allah.''

''Benim yalanla işim olmaz.''

''Yalan söyleme, sus sadece.''

''Bazen susmak yalandan da kötüdür lan.''

''Tırnak kiri kadar hatırım varsa susarsın, diğer türlü bir daha yüzümü bile göremezsin Demir.''

''Allah biliyor ya, emin olsam kötülüğünden çoktan yapmışım gerekeni. Şimdi arkandayım, eğer dediklerimi bir an önce yapmazsan susmam Dinç, susmam. Benim alnım secdeye varıyor, vicdanımla oynama.''

Sarıldıklarında endişeyle gülümsemiştim. Şimdi aralarına girip hesap sormak istememiştim, usulca çıktım girdiğim kapıdan.

Bu sitede olup da boş olan tek villanın önündeydim şimdi. Boş olmasında rağmen çok bakımlı bir evdi.

Kafamdaki düşüncelerle ıhlamurumu içerken Dinçer arkamdan sıkıca sarıldı. Sessizce birkaç saniye öylece kaldık.

''Demir'le gördün bizi, sakın aklına takma arada olur öyle. Kardeşiz biz, ağabeyim o benim. Şimdi iyiyiz.''

Başımı göğsüne yasladım, ''Ağabeyimle biz de arada kavga ederdik o hep küserdi bana.''

''Biz de genelde küsen taraf benim. Mutsuz olduğumda çevremde kimseyi istemem. Bu sadece benimle ilgili ama diğer insanları da etkiler. Bencillik de değil, ceza sadece.''

''Beni kendinden ayıramazsın, çünkü biz biriz değil mi?''

''Ayırmam değil, ayıramam.''

Yarım kalan testimi çözdükten sonra çalışma masamı toparladım hızlıca. İşim bitince lambayı kapatıp çıktım. Dinçer odamızda değildi, duş almaya karar verdim. Duştan çıktığımızda da odamızda değildi. Üstümü giyinirken gelmişti nihayet. Arkamdan sarılıp boynumu öptü, ''İnsan haber verir, vicdansız.''

''Sen de bana vermiyordun.''

''Ders çalışan karımı rahatsız etmem.''

Çok saygı duyuyordu bana, ideallerime... Ama her şeye rağmen aklıma takılan şeyler vardı. Yüzümü ona döndüm.

''Dinçer, benim okulum beş yıl sürecek.

''Biliyorum.''

''Ez az beş yıl daha öğrenci olacağım, bir yerden sonra sıkılmayacak mısın bu durumdan?''

''Benim senin öğrencilik hayatınla ilgili tek hissim gurur olur, karı koca olsak bile hayatında tercihlerin sana ait. Okumak istedin hep arkandayım dedim, bu böyle olacak.''

Minnetle gülümserken yatağımıza oturup beni de dizine çekti, ''Bak güzelim plan hazır. Sen Ankara'daki üniversitelerin birinden yana tercih kullanacaksın, hangi üniversite gelirse ona göre bakacağız. İstersen şoför seni her gün okula bırakacak, istersen de okuluna yakın ev tutulacak. Ankara senin için en konforlu şehir olacak, ha dersen ki başka şehir isterim senin ağzından çıkana bakarım ben.''

Hayatımın planını kusursuz bir şekilde kurmuş adama baktım minnetle, ''Hayır Ankara olur, sen ne yapacaksın peki?''

''Yarın görevime dönüyorum, Diyarbakır'a.''

Söylediği şey donup kalmama sebep olmuştu, birden duymayı beklemediğimden afallamıştım, ''Ne zaman belli oldu?''

''Bugün, birkaç saat önce.''

Gülümsemeye çalışsam da içimde yaşadığım kaygı çok büyüktü, ''Çok sevindim senin adına.''

Ellerimi öptü, ''Özledim çöl rengini.''

''Çöl rengi sana çok yakışıyor.''

''Sana da beyaz yakışacak.'' dedi ensemden öperek.

Yarın göreve gidecek kocamın çantasını hazırlamasına yardım ediyordum. Bir yandan da güçlü kalmaya çalışıyordum.

''Şoförün hazır, dershaneye götürecek seni, istediğin her yere. Bir aksilik olursa eğe-''

''Tamam anladım, senden bir şey gizlemeyeceğim. Her şeyi sana anlatacağım. Ailemden de bir şey saklamak yok. Anladım, söz.''

''Dürüst olacaksın bana, dürüstlüğün beni öldürse de dürüst olacaksın.''

''Söz verdim Dinçer, dürüst olacağım sana.''

Dakikalarca konuştuk, ayrı geçireceğimiz ilk süreç olduğundan ikimiz de acemiydik.

''Sakın derslerini aksatma, sınava ne kaldı şunun şurasında.''

''Ders konusunda bana güven, o iş bende. İki elim kanda olsa, gireceğim o sınava.''

''Kan benim işim, sen sadece kalem tutacaksın.''

Bavul tamamlandığında bir eksik varmış gibi dolabın çekmecesini açtı, gördüğüm şeyle şaşkınlıkla gülümsedim.

''Benim yazmamı mı sakladın?''

''Yok, senin kokunu.'' diyerek valize koydu, ''Sana nasıl aşık olduğumu da, neler yaşadığımızı da çok iyi hatırlıyorum bu yazmaya bakınca. Tekrar diyorum, iyi ki aşığım ben bu kıza.''

Gözlerim dolmuştu sözlerine, gidişinin nişanesi olan bavulu kapının girişine koyduğunda ise tutamadım gözyaşlarımı. İçimdeki o bencil kız bırakma kocanı diyordu, gitmesine izin verme. Ama bunun koca bir bencillik olduğunu bildiğimden susuyordum.

Sıkıca sarıldı bana, ''Ağlama, gitmeden kahretme beni.''

''Ama ben seni çok özlerim Dinçer, nasıl dayanacağım buna?''

''Asıl ben nasıl dayanacağım sensizliğe?'' dedi kendine sorar gibi.

Sabah beşte uçağı vardı ve saat on ikiydi. Zamanı durdurmak ise imkansızdı.

''Saçlarımı kesmem lâzım, bu boy saçla özel harekatın kapısından almazlar beni.''

Beni güldürmeye çalışan adama gülümsedim, ''Ben keseyim mi saçlarını?''

''Belçim, kel olmayayım sonra?''

''Ağabeyimin saçlarını hep ben keserdim, merak etme iyiyimdir.''

Gülümsedi, ''Peki kes bakalım.''

Sandalyeye oturduğunda makinayı alıp arkasına geçtim. Kesmeden önce saçlarına kocaman bir öpücük bıraktım, ardından kesmeye başladım. Tam istediği gibi kestim saçlarını. Sıhhatler olsun demek için yine öptüm saçlarından, bir gecede onu hiç öpmediğim kadar öpüyordum. Hiç özlemeyeceğim kadar özleyeceğimi bildiğimden.

Yatağımızın ucuna çökmüştük, sırtımızı yatağa dayayıp sohbet ediyorduk dakikalardır.

''Dinçer, neden bu kadar fedakarlık yapıyorsun benim için? Görevden yorgun argın döndüğünde kapını açacak karın da yapabilirdin beni, neden bu kadar çabalıyorsun? Sadece sevmekle olur mu?''

''Her şey sevmek yüzünden olur, iyi de kötü de. Sen benim sonumsun ha, valla billa.''

Avcumu yanağına bastırdım, ''Benim sonum da seninle, biliyorum.''

Alnını alınıma yasladı, ''Bensiz olmana izin vermem.''

''Mutlu olalım seninle,'' dedim saçlarını severek, ''Birlikte ve mutlu.''

''Mutlu olmasak da yan yana olalım, seninle her şeye varım.''

Dudaklarımız birleşti, belimi saran elleri beni halıya yatırdı usulca. Kıvırcık saçlarım dağıldı halıya, okşadı sevdi her bir telini. İlk kez gibi, ama en çok da veda eder gibiydi sevişlerimiz.

Saat beş olmasın diye dualar ettiğim gecenin beşine az kalmıştı. Dinçer'den önce uyanıp ona kahvaltı hazırlamaya inmiştim. En sevdiği şeyleri hazırlamaya gitmişti elim. gözyaşlarım kahvaltılıklara karışmasın diye mücadele veriyordum.

Mutfak masasına kahvaltılıkları dizerken Dinçer merdivenleri iniyordu. Elimdeki kahvaltılıkları bırakıp hayran hayran baktım, çöl renginin çok yakıştığı adama. Uzattığı sakallarını kesmişti, uzun zaman sonra pürüzsüz yanağından öptüm, ''Günaydın yakışıklım.''

O ise dudaklarımdan öpmüştü, ''Habersiz koynumdan kaçmanın cezası nedir biliyor musun?''

''Üniformayı giyince ceza kesmeye başladın demek. Neymiş cezam?''

''Beni tekrar öpmek.''

Dışarıda gün bile aymamışken mutfak masasında Dinçer'de veda kahvaltısı ediyorduk. Ağır geliyordu bu gidişi, belki de ilk olduğundandı. Alışırdım zamanla, alışırdım değil mi?

''Dinçer başka bir şey ister misin?''

''Her şey var masada.''

''Sen çabuk acıkıyorsun, yanına bir şeyler koyayım mı? Börek var fırında.''

''Belçim, Ali amcamla gidiyorum.''

''Ali amca da mı göreve gidiyor?''

''Evet, koskoca albay işleri var sınır ötesinde. Sağ olsun o bırakacak beni bölgeye helikopterle, çabuk ineceğim zaten bir şey koymana gerek yok.''

Olsun yine de koymak istemiştim, ''Tamam sen ne dersen o.''

''Sen de ye Belçim, tek bana hazırlamadın herhalde?''

''Aslında tek sana, ben daha acıkmadım.''

''Olmaz öyle, biraz atıştır.''

Ben nazlanınca elleriyle yedirmeye başladı. Memnuniyetle yedim. Hiç bitmesin istediğim kahvaltımız bitince veda vakti gelmişti.

Tüm aile yine her zamanki gibi indi bahçeye. Hepsi tek tek ilgilendi Dinçer'le, bir köşede özenle kocasıyla vedalaşıyordu Halide yenge. İlk kez onlar gibi veda edecektim kocama.

Dinçer herkesle vedalaştıktan sonra yanıma geldi. Elinden tutup arka bahçeye çektim, elimi yüzüne sarıp öptüm dudaklarından, ''Sana çok aşığım Dinçer, ne olursun yarım bırakma beni.''

''Gideceğim ve geleceğim. Merak etme.''

Sıkıca sarıldık birbirimize, Dinçer alnını alnıma yasladı gözlerimiz kapandı usulca.

''Belçim, beni asla bırakmayacaksın değil mi?''

''Asla bırakmayacağım, sen?''

''Ölsem ayrılmam senden. Anca ölüm.''

''Git ve bana geri gel.''

''Söz.''

Son kez öpüştük, son kez sarıldık. İçimde artçı sarsıntılar oluyordu, Dinçer'inse tam anlamıyla depremi andırıyordu gözleri. Gitmeden önce sağ avcuma uzun bir öpücük bıraktı. Tir tir titriyordu öptüğü elim. Kalbimde bıraktığı boşluk hissi o titremeden de büyüktü.

Dinçer'in gidişinin ardından beş gün geçmişti. Telefonda sadece iki kez konuşabilmiştik. Sandığımdan daha zordu onsuz Ankara.

Ailem ise hep yanımdaydı. Dinçer'in yokluğunu hissettirmemek için sürekli benimle ilgileniyorlardı. Hatta Atlas bu ilgiyi artırıp benimle aynı dershaneye kaydolmak istemişti. Ara sıra işinden nefret edip bırakmak istiyordu ama çok hırslı olduğundan hemen vazgeçip işine dönüyordu.

Mükemmel bir düzende ilerliyordu hayatım, aynı Dinçer'in kurduğu gibi. Sabah dershaneye geliyordum, etüt odasını en çok kullanan öğrenciydim. Dersim bitince şoför beni alıp eve götürüyordu. Yemek yiyip ailemle vakit geçirdikten sonra tekrar ders çalışıyordum. Bu akışta beni en üzen şey onsuz uyumak, onsuz uyanmaktı.

Çok ufak bir sorun gibi görünse de Dinçer olmadan yaşamaya çalışmak zorluyordu beni. Onun yanında rahat olduğum kadar kimsenin yanında rahat değildim. Ona kendimi açabiliyordum, ama şimdi eksiktim sanki.

Yine onsuz uyumaya hazırlanıyordum. Gece lambaları açıktı, gözlerimi tavana sabitleyip uykumun gelmesini beklerken telefonum çalmaya başladı. Dinçer arar diye yastığımın altına koyduğum telefonumu aldım. Bilmediğim bir numara da olsa merak etmiştim.

''Efendim?''

''Nihayet kocan gitti.''

Duyduğum ses babama aitti. İçimi kaplayan korkuyla elimi boynuma çıkardım. Hızla telefonu kapatıp yorganın üstüne fırlattım. Dinçer olsa böyle yapmamı isterdi.

Tekrar aradı, açmadım. Tekrar aradı, açmadım. Tekrar aradı, açmadım. Bu kez mesaj attı, telefonu elime alıp zar zor açtım mesajı.

''Kocan sana yalan söylüyor, öğrenmek istiyorsan yarın dershanenin ara sokağına gel canım kızım.''

Tabii ki gitmeyecektim. Yalan söyleyen oydu, Dinçer bana asla yalan söylemezdi. Hızla mesajı da numarasını da silip telefonumu yastığın altına koydum.

Banyoya koşup elimi yüzümü yıkadım, aynadaki bembeyaz suratıma baktım mutsuzca. Bir an gelip beni alaşağı edebiliyordu işte, nefret ediyordum ondan. Geçmişimde kalmıştı o adam benim. Şimdiki hayatıma sıçramasına izin vermeyecektim.

Gözyaşlarıyla uyuduğum gecenin hesabını da bir gün o adamdan soracaktım.

Ertesi gün dershaneye gitmedim. Canım gitmek istememişti. Ya da böyle diyerek kendimi kandırmak iyi geliyordu. Evet korkmuştum, çok korkmuştum. Hayatımı yolundan edecek, beni yolumdan şaşırtacak diye ödüm kopuyordu.

Eskiye göre daha güçsüzdüm şimdi, çünkü eskiden kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Şimdi ise ağabeyime verdiğim söz vardı, Dinçer vardı, ailem vardı. Bu hayatı kaybetmek istemiyordum, benim hatam yüzünden canım yansın istemiyordum.

Bu olayı yok sayarak hayatıma devam ediyordum. Dershaneyi aksatmamak için bir gün daha ara vermeden gittim. Verilen aralarda hep kızlarla sohbet ediyorduk. Onlara da söylemiştim ayrı kaldığımızı, bana moral vermeye çalışıyorlardı.

''Bizim eve gel bu akşam, bizde kalırsın. Pizza gecesi yaparız.'' dedi Betül neşeyle.

Diğer kızlar da ona katılmıştı, ''Pijama partisi yaparız hatta, aşırı eğlenceli oluyor bak.''

O telefonu almamış olsam koşarak giderdim, ''Başka zaman yaparız, şimdi deneme var ona çalışalım.''

''Yapma Belçim ya, sınıfın en çalışkanısın yeter bu kadar. Kocan mı bir şey der?''

''Yok demez.'' Telefonlarımı bile açamıyor zaten.

''Kocanın ailesi peki, laf mı ederler?''

''Hayır bana karışmazlar, haber vermem yeter ama gelesim yok kızlar. Söz başka zaman gelirim, hatta siz bana gelirsiniz.''

Israrlarını sonunda yatıştırmıştım, kızlarla bir sürü plan yapmıştık. Hep beraber deneme sonrası yemeğe çıkacaktık. Lunaparka gidecektik bulduğumuz ilk boşlukta ise doğu ekspresine binecektik.

Hayatımda ilk defa kız arkadaşlarımla bu kadar samimiydim, ilk defa normal bir genç kız gibi yaşıyordum hayatımı.

Dersin ardından kendimi kütüphaneye kapatmıştım. Dışarıda yağmur yağıyordu, nisan yağmurları kütüphanenin camına vuruyordu. Dinecek gibi de değildi, o yağmur seslerini dinleye dinleye edebiyat çözmeye koyuldum.

''Belçim, kitap için teşekkürler.''

Sınıf arkadaşıma verdiğim kitabı rica ederek geri aldım. Düzgün kullanmış mı diye sayfaları karıştırdığımda karşıma bir mektup çıktı.

''Babasından kızına.'' yazıyordu.

Belli ki pes etmeyecekti, buraya kadar uzanmıştı. Sandığımdan daha yakındı bana, karşıma çıkamama sebebi ise Dinçer'in ailesinden korkusuydu.

En fazla ne olabilir diye hırsla açtım mektubu. Ne saçmalamış, ne kusmuş yine diye okumaya başladım.

Satırın sonlarını görmedi gözlerim, yanlış okudum diye yedi kere baştan aldım. Kütüphane dar geldiğinde hızla çantamı alıp çıktım. Öğrendiklerimi sindirmek ister gibi attım kendimi yağmurlu Ankara sokağına.

İçim sızlıyordu, ya doğruysa diye ödüm kopuyordu.

Kaç sokak yürüdüğümü bilmeden yürüdüm. Baştan sona düşündüm ihtimalleri. İnanmadım, iftira dedim. Güveniyordum, kendimden çok güveniyordum.

Elimdeki mektubu yağmur paramparça etmişti. İçinde yazanlar da paramparçaydı artık.

Sırılsıklam bir halde eve girdim. Erken geldiğim için kimse yoktu. Odama çıkıp ıslak kıyafetlerle yatağıma girdim. Unutmak istedim, hiç duymamış gibi devam etmek. Bunun için yapmam gereken tek şey uyumaktı. İnatla kapattım gözlerimi, acıdan ölürken Dinçer uyuyunca geçer demişti bana. Uyuyacaktım ve geçecekti.

Alnımda gezen elle uyanmıştım uykumdan. Halide yengeydi başımdaki. Terler içinde uyanmıştım, başım ağrıyordu, yorganın altında olmama rağmen üşüyordum. Islak kıyafetlerle uyuduğumu anlayıp kızmıştı bana ne kadar kızabilirse. Hasta olmuştum, kolum kalkmıyordu. Suna anne tenime yapışan ıslak kıyafetleri çıkartmama yardım ediyordu.

''Sizce yalan sevgiden büyük müdür?'' diye sordum.

Atletimi çıkartırken cevap verdi, ''Yalan aşkı bile ezer geçer, yalan büyüktür kızım , her şeyden.''

''Anladım.'' dedim yanağıma akan ılık gözyaşımı silerek.

''Belçim, bir derdin mi var kızım?''

''Dinçer'i özledim.'' dedim hıçkırarak ağlamadan birkaç saniye önce.

Gülümsedi şefkatle, ''Alışırsın, daha yeni evlisiniz siz ilk başka sarsar seni gidişi ama sonradan toparlarsın. Yani Selim öyle der hep.''

Hiçbir şey demeden sıkıca sarıldım, ''Onsuzluk çok canımı yakıyor anne.'' diyerek serbest bıraktım gözyaşlarımı.

Sırtımı okşuyordu beni sakinleştirmek ister gibi. Duş almama bile yardım etti, çorba bile içirdi bana. Konuştu benimle, destek oldu, güç verdi. Bir gün onun kadar yıkılmaz bir kadın olmayı diliyordum.

Birkaç saat sonra gözlerimi açtığımda daha iyi hissediyordum. Bu iki kadın hemen ayağa kaldırmıştı beni. Odamda tek başıma durgun gözlerle tavanı izlerken kafamda bir sürü soru vardı. Babamın mektubunu düşünmek bile ihanet gibi geliyordu, ama doğruluğu ise bana yapılan bir ihanetti.

Araftaydım. Arafta olmak ölümle yaşamın arasında gidip gelmekten zordu.

Çalan telefonum yataktan kalkmama sebep oldu. İlk başta başım dönse de hemen toparladım kendimi. Babam arıyordu, bu kez korkusuzca açtım, ''Sen benden ne istiyorsun! Yeter artık eğer tekrar beni rahatsız edersen seni aileme söylerim!''

''Ailem deme boşa, sana yalan söylüyorlar. Yazdığım şey doğru ispat bile ederim sana.''

''Kes sesini!''

''Sen benim kızımsın, bir kere şüphe düştü aklına rahat edemezsin. Ankara'dayım şimdi, senin için kaçtım geldim. Kanıt var elimde diyorum, kanıt! Mesajda yazdığım adrese gel, kanıtları göstereyim, sonra sen dönmeyeceksin o eve. Bir kez daha yeni bir hayatın şansını sunuyorum. İntikam almak istiyorsan geleceksin! Gerçekten yürekli bir kızsan kalmazsın o evde, yanımda olursun. Seçim senin kızım, gurursuz bir kaltak gibi o evde kalacaksan sözüm yok, değilsen eğer o adresten alacağım seni. Bekliyorum kızım.''

Telefonu kapattı, sözleri kendinden emindi. Yalansız mıydı şimdi söyledikleri? Ben şimdi ne yapacaktım?

Telefonuma fotoğraf atmıştı, gerçekten yakındı bana, beni bekliyordu.

Gitmeyecektim yanına, ben bu değildim.

Saat gecenin üçüydü, başım ağrıyordu düşünmekten. İçim eziliyordu ya doğruysa demekten. Arayıp soracak cesaretim yoktu, ölecek gibiydim.

Kapattım tüm ışıkları. Yatağın ucunda oturdum. Karanlık beni içine çekip yok ederdi belki, böylece daha fazla yanmazdı canım.

Telefonum çalmaya başladı. Ekranda yazan ismi görmek ilk defa tir tir titretmişti beni. Usulca telefonu kulağıma yaklaştırdım.

''Göz bebeğim, nasılsın?

Soluk soluğa duyduğum sesi beni endişelendirmişti, ''Dinçer, sen iyi misin?''

''İyiyim, neler yaptın bugün?''

Arkadan gelen karmaşık sesleri anlayamıyordum, ''Dinçer ne oluyor orada? Sen iyi misin bir tanem?''

''İyiyim ben, koğuştakiler ses yapıyor.''

Korkuyla kalktım yataktan, ''Dinçer, korkuyorum.''

''Şşşttt sakin ol, sus ve beni dinle. Seni çok seviyorum, duydun mu beni çok aşığım sana.''

''Gerçekten seviyor musun?'' diye sordum pusuda bekleyen gözyaşımı yok sayarak.

''Şüphe mi ettirdim sana?''

İçime körüklenen cesaretle araladım dudaklarımı. ''Dinçer, bir şey soracağım sana.'' dedim elimi kalbimin üstüne koyarak, ''Lütfen dürüst ol.''

''Sorma,'' dedi çaresiz bir sesle, ''Sorma Belçim.''

İtiraz eden sesi daha da yakmıştı canımı, ''Sus!'' dedim öfkeyle, ''Bilmek hakkım.''

''Yapma bunu bize.'' dedi yalvarır gibi, ''Bilme ne olur.''

Zar zor nefes aldım, ilk defa konuşmak bu kadar zulümdü, ''Ağabeyi-''

''Ağabeyini ben öldürdüm.''

Elimi ağzıma kapadım hıçkırarak ağlamamak için. Telefon kulağımdan kaydı gitti, öyle acıdı ki canım nefes alamıyordum. Dizlerimin üstüne çöktüm çaresizce. Ölür gibi acı çekiyordum.

Yere düşen telefondan sesi geliyordu, bağırıyordu yalvarır gibi.

''Allah aşkına dinle beni, öyle değil! Senin içindi, sana aşık olduğum için! Sakın gitme benden!''

Bu son duyduğum sesiydi. Sonrasında kurşun sesleri geldi kulağıma, çatışma sesleri doldurdu odayı, ardından kapandı telefon.

Hıçkırarak ağlamaya başladım. Sesim duyulmasın diye ağzımı kapatıyordum. İçimdeki acı öylesine büyüktü ki bir yangın görsem kendimi o yangına atardım.

Sanki canlı canlı etimi kemiğimden ayırıyorlardı, sanki tüm dünya başıma yıkışmıştı ve ben o dünyanın altında kalmıştım. Nefes alamıyorum, acıdan nefessiz kalmıştım.

Acıdan ölmeyi beklemek yetersizdi, ne kadar beklersem o kadar kaybedecektim. Telefonu kulağımdan çekip karşıdan duyduğum sert sesle ayağa kalktım. Dolabın en üst rafına koyduğum kıyafetlerimi çıkardım. Bana ait olan tek kat kıyafetim bu eve gelirken giydiklerimdi.

İç çamaşırlarından, saçlarımdaki tokaya kadar her şeyi bu odada bıraktım. Belki de hayatımda yalandan mutlu olduğum nadir anları burada bıraktım. Her adım atıp uzaklaştığımda mutluluk bana haram olacak olsa bile gidecektim.

Gecenin bir vakti, çıplak ayakla Ankara sokaklarını adımlarken üzerime üzerime gelen yağmurun altında çok çaresiz, çok düşkündüm. Her adım attığımda biraz daha ölüyordum. Gitmek farz diyordu yüreğim, gidecektim. Koflaşmaya başladığım bu günü asla unutmayacaktım.

Kof olmaya başladılar.

Belçim sizce haklı mı?

Dinçer sizce hata mı etti?

Siz olsanız öğrendiğinizde ne yapardınız?

En önemlisi Belçim nereye gitti?

Dinçer'e ne oldu?

Beş yıl sonra neler olacak?

Tahminleri, teorileri alayım...

Gelecek bölüm ikisine de 5 sene sonra ne olduğunu göreceğiz. Buraya kadar yanımda olduğunuz için teşekkürler.

Gelecek umarım çabuk gelir.

 

Loading...
0%